

Bölüm-17
****
Son pişmanlık fayda etmez...
Yapılan bile bile bir hatanın faydasız olduğunu insanoğlu geç fark ediyor fakat her hatanın bedelini ise onunla birlikte hepsi çekiyordu.
Tıpkı o gece ki gibi!
Ayhan pişman olduğunu kardeşine açık açık söylemese bile Hawar bunu çok iyi bir şekilde idrak etmişti. Pişmanlık kocasını yakasını sarmıştı.
Pişmanım demesinin üstünden bir hafta geçmişti. İki gün önce kaynanası, kayinbabasi ve kayni Gülbahar için Mardin'e geçmişlerdi. İki gün orada kalacak daha sonra iş tatlıya bağlanır ise ailecek geleceklerdi.
Yıldız akşam üstü ailesinden gelen telefon ile yengesine durumu bildirmişti. Yarın Mardin'e geçeceklerdi. Söz için hazırlıklar kaynansi ve Veysel beyin eşi tarafından yapılmıştı.
Zêrda hem kendisi için hemde kızı için bavul yapmıştı. Söz için ayrı nişan için ayrı kaftan almış, özenle koymuştu. Katfan için tülbent de ayarlamisti.
Zêrda kaynanasıni aramış Veysel dayısının oğlu Cevdet onları alacağını bilgisini almıştı.
Kocası ile aynı arabaya binmeycekti.
Sabah kahvaltısı sonrası, hazırlık yapılmış Cevdet erken vakitte eve gelmiş, kadınların valizini almıştı. Ayhan kapıyı kitleyip arabaya binmişti.
Zêrda ve yıldız Cevdet'in arabasına binmişti. Hawar ise kocasının yanına bindi. Ayhan arabanın kapısının aynasından görmüştü. Tek kaşını havaya dikip kadına baktı. Hiç umursamdan adamın arabasına binmişti.
Arabayı çalıştırıp yola çıkılmışti. Bir kaç saat sonra kazasız belasız Mardin'e geçmişlerdi. Mardin kalesi tepeden onlara merhaba derken, dayısının evine geçilmişti.
Zêrda arabadan inip kızı ile birlikte yukarı katta çıktı. Veysel ve hanımı eski Mardin'de kalıyordu. Evi iş yeri buradaydı.
Dayısının karısı Yücel hanım kapının eşiğinde onları karşılamıştı. Sarılıp kadını içeri aldı.
" Kim gelmiş... Güzel Zerda gelin gelmiş.."
Zêrda kadına sımsıcak sarıldı. Çok severdi bu kadını. Çok sevecen ve tatlı bir kadındı.
" Hoş bulmuşum, Yücel yenge." Kadının elini öpmek istediği anda kadın elini çekip Zerda'ya kizarcasina baktı. " O kadar yaşlandım mı kız ben?"
" Maşallah bana taş çıkarırsın imanima." Dedi gülerek.
" Eh tabi ki ne sandın beni?"
Gülüşerek içeri geçti. Hawar Zerdanin yanında kadına bakmış fakat, Yücel hanım pekte yüz vermemiş selam bile vermemişti. Kirilsa da belli etmedi.
Gelen misafirler için, kahvaltılık eşyalar konulmuştu. Zêrda ne kadar aç değiliz dese de Yücel hanım asla kabul etmedi.
Yemek sonrası çaya geçilmişti. Yarın için söz ve nişan vardı. Kız evi öyle karar kılmıştı. Altın hazırdı. Ufak tefek şeyler kalmıştı yarın Ayhan ve Yıldırım çarşıya çıkıp alacaklardı.
Uzun uzadıya sohbet edilmiş, akşam yemeği için hazırlık yapılmıştı. Tek Zerda ve ailesi değil, aynı zamanda Zerdanin ailesi de yarın gelecekti.
Gelebilecek akrabalar gelecekti. Gelemeyen ise Urfa'da yapılacak düğünde gelecekti.
Misafir odası düzenlenmiş Zerda Yıldız ve kızı Reyhan ile birlikte burada kalacaktı. Hawar ise diğer kızlara beraber başka bir odaya geçecekti.
Yücel hanım öyle istemişti!
Zêrda üstünü değiştirip kızı ile birlikte banyoya geçmiş işini bitirip odaya geçmişti. Yıldız saçını taramış yatağa geçmişti.
" Yenge yarın ne giyeceksin?"
Zêrda kafasını yastığa koydu. Kızı uykuya dalmıştı. " Yarın görürsün!" Dedi gülerek.
" Bari rengini söyle?"
" Yarın görürsün."
Yıldız da kafasını koyup poposunu yengsine çevirdi. Yıldız kızın kalçasına şaplak indirdi.
" Acıdı ama!"
" Müstahak sana."
***
Sabah yemeği sonrası kadınlar tek tek hazırlık yapmak kolları sivamisti. Kimisi makyaj kimisi saçını yapıyor kimisi ütüye girişmişti.
Zerda banyo yapıp üstünü giyindi. Saçını kurutup maşa yardımı ile saçına şekil verip kaftana uygun renge yakın tulbetini takimisti. Makyajını hal edip kızını kendisi gibi giydirmisti.
Salona geçen kadın Zübeyde, Yücel ve yarım saat önce gelen annesini görmüştü. Üç kadında aynı anda kadına ve küçük kıza baktı.
" Maşallah, maşallah Süphan Allah." Dedi Yücel hanım. " Bu ne güzellik Zerda!"
Zêrda gülümseyerek kadınların yanına geçip oturdu. Lacivert kaftan ve siyah renk simli etrafı boncuklu bir tülbent takmıştı. Yaptığı makyaj ve sağ burununa taktığı suryani hizmasi ile çok hoş olmuştu.
Annesi kızına bakarak iç çekti. Kızını Ayhan'a vermişti, vermesine ama çilesini kızı çekiyordu. Keşke kocası olsaydı yanında. Ama kocası öleli on yıl olmuştu.
" Gelinden daha çok konuşulacaksin kesin."
" Yok yenge daha neler." Dedi Zerda. O kadar abartı değildi.
" Öyle.. öyle.."
Kadınlar yavaş yavaş hazırlıkları bitmişti. Yıldırım işini bitirip eve gelmiş hazırlığını yapmıştı. Lacivert takımın içinde mükemmel gözüküyordu.
Ayhan beyaz gömlek altına siyah takımı çekmişti üstüne. Saçını tarayıp parmağına yüzüğü taktı. Odadan çıkıp aşağı indi. O sırada salondan çıkan ve diğer misafir odasından çıkan iki kadında aynı anda meydana gelmişti.
Hawar su yeşili kaftan giymiş mora yakın tulbetini takimisti. Boyununa ve koluna altın takmış, kocasına bakıyordu.
Kocası çok yakışıklı olmuştu. Gözleri ile adamın gözlerine yakışıklı olduğunu ilan etmişti. Ki salondan çıkan Zerda ikisine baktı. Ayhan kadına bakıyordu baştan aşağı suzerken, hawar ise adama beğeni tonunda bakıyordu.
Zêrda umursamayi bırakıp kapının eşiğinden ayrılacaktı ki kuzeni onu cagirmasi ile Ayhan karşısında duran güzelliği o anda fark etti. Lacivert kaftani ile adetta ben buradayım diye bağırıyordu. Çıkan karnı ile bebeğinin güzelliğini kendine hapis etmişti. Duru bir güzellik olan karısı bugün daha bir güzel olmuştu. Kadın adamı takmıyor ve tinlamiyordu, adamın zoruna gidiyordu. Kuzeni yanına gelip kupesini takmasini istemişti.
Zerda küpeyi alıp kızın kulağına acitmadan taktı. Genç kız Zerda'ya baktı. Dudağının arasına parmağını sokup ıslık çaldı.
" Bu ne güzellik Zerda hanım."
" Sağol gülüm. Güzel bulamayan utansın!"
Genç kız anlamış gülmeye başlamıştı. " Seni güzel bulmayan ya gözü kördür yada gönüllü kayıptır."
Kızının cümlesi alelade bir gülüş sergilemiş yüzü kocasına dönünce başını başka yöne çekmişti. Fakat gülüşü hala yüzünde sergiliyordu.
Hawar gözlerini kadından çekip kocasına dikti. Zerda'ya bakışları farklıydı. Kadının güzelliğini, gülüşünü, konuştuğu zaman ki hâllerini detayına kadar bildiği için oda aynı tepkiyi koyuyordu.
Hawar içinden geçirdi. Ben sadece Ayhan'a bir yüküm, ve sadece sığıntı gibi kalacağım.. bunu kendi de biliyordu elbette. Kuma olarak vazifesi sadece bebekti. Sadece bebek! Başka bir sunumu yoktu onun için. Hawar Şilan sadece bu evde kuma olarak yeri olacaktı.
Adamdan gözünü çekip oradan ayrıldı. Fakat oradan çıkarken bile gözleri hâlâ adamda ve kadında idi.
Kadın adamı yok sayıyordu, adam ise kadına pişmanlık duymadığı duygular ile bakıyordu.
Önüne dönüp kendini başka bir odaya attı. O adama da sadece pişmanlık olarak bir yara gibi kalacaktı.
***
Kız evine konvoy eşliğinde gelmişlerdi. Kadınlar özel olarak hazırladığı paketleri tek tek oynayarak içeri girdi. Zılgıtlar eşliğinde içeri geçip misafir odasına geçmişti.
Kadınlar yukarı da erkekler aşağıda oturuyordu. Bahçede sigara içen erkekler yerini almıştı.
Gelin hanım Gülbahar ise odasında son dokusunu yapıyordu. Misafirler gelmiş yerini almıştı.
Zêrda tanıdıklarının yanına geçip oturmuştu. Hepsi ile ilgiliye sohbet edip konuşuyordu. Ara ara çay ara ara su dağıtımı yapılıyordu.
Gülbahar'in annesi Kübra hanım içeri gelmişti. Herkese baş selamı vermiş Zübeyde Hanım'ın gelini olarak oturan kadına çevirdi gözlerini. Zêrda ona gülümseyerek bakıyordu.
" Hoş gelmişsin Zerda."
" Hoş buldum, abla." Ayağa kalkmak için kalkacağı sırada kadın eli ile oturmasını istedi.
" Nasılsın iyisin?"
" Çok şükür. Siz nasılsınız?"
" Vallahi kız evi ya burukluk var içimde. Çok şükür kızımı da gelin ediyorum."
" Normal her kız evi böyle olur." Dedi Zerda.
" Doğrudur." Dedi kadın. Zêrda gelin gerçekten de anlattığı gibi güzel gelindi. Karnındaki bebekte kendini gösteriyordu kaftanin içinden.
Zübeyde hanım odadan çıktığı gibi kadınlar tekrar konuşmaya başlamıştı. Hawar kenarda oturmuş, Zerda ile konuşan kadına bakmıştı. Beni fark edecek mi? Sözü ile başlayan cümle, hüsran içinde son bulmuştu.
Kaynansi ondan bahsetmemiş, hatta hiç adı bile geçmemişti. Belki de kadın onu bile bilmiyordu.
Hüzün dalgası yüzüne yansıdı kadının. Gelindi, karınında bebeği vardı ama kimse onu bilmiyordu. Hatta tanımak bile istemiyordu.
Gönlü kırık kızlara çevirdi bakışını. Kısa bir süre sonra yeni gelin odaya alınmıştı.
Zübeyde hanım gelinin parmağına yüzüğü takmış, alkış ve zılgıtlar eşliğinde yeni gelin kutlanmıştı.
Gülbahar evin baharı, kaynanasının elini başına koydu. Gulbahari isterken Zübeyde hanım ailesi ile konuşmuş durumu anlatmıştı.
Oğlu ilk gelinin üstüne - aile rızası olmadan - kuma getirmişti ki kız eviydi sonuçta. Kübra hanım ön yargı olsa da Zübeyde hanım oğlunu bilirdi. Yıldırım kız yada erkek hiç ayırt etmezdi, ki Reyhan da bunu görmüştü. Kübra hanım üstüne basa basa söylemişti. Kızının üstün kuma gelirse hiç kimseyi dinelmzdi alırdı kızını.
Kız isteme merasimi sonrası Zübeyde hanım oğlunu da uyarmıştı. Sakın sende ağabeyin gibi olma! Demişti. Beş parmağın da beşi aynı değildi.
Yüzük parmağına takılmış, koluna bilezik ve boyununa altın takılmıştı. Kadınlar şarkı söylüyor, alkış çalıyordu.
Zêrda kendi nişan gününe gitmişti. Oda böyleydi. Nişan yapıldığı vakit hüngür hüngür ağlamış, zor bela kendine gelmişti. Şimdi bir kızı ve karınına gelişen bir bebeği vardı. Kocasını hiçe sayarak!
Hawar hem yeni geline hemde Zerda'ya bakkaldi. Onların herşeyi özenle hazırlanmış yapılmıştı. Ama kendisi kuma olduğu için kuru bir yüzük parmağına takılmıştı. Oda dini nikahı yapıldıktan sonra!
Ne düğünü nede kınası yoktu. Onu seven kocası dâhi yoktu. Pişmanlık ile yaşayan ve hep böyle devam edecek bir evliliği olacaktı.
Kumalik ölüm elbisesiydi. Hawar bunu bile bile Zerda'ya giydirmisti. Rızası olmadan!
" Zêrda.."
" Efendim."
" Bu senin Kuman değil mi?"
" Evet.."
" Allah affetsin ama bu nasıl gelin böyle?" Dedi kuzeni.
" Allah affetsin." Dedi önüne bakarak.
" Ayhan'nin pişman olmasını şimdi anlıyorum."
" İş işten geçtikten sonra pişman olsa ne fayda! Kendi yaptı ömür boyu çeksin!" Dedi sert cümlesi ile.
Zerda ve kuzeni kendi arasında konmuştu bir süre. Dediği doğruydu. Kendi yapmış pişmanlık dâhi olsa da bundan sonrası artık içinde bir yara olarak kalacaktı ebediytten!
Nişan sonrası yere sofra serilmiş yemekler tek tek özenle konulmuştu sofraya. Misafir çok olduğu için hem mutfak hemde misafir odası hemde küçük odada sofralar serilmişti.
Yaşlı olanlar yemeğini yemiş gençler daha sonra yemişti. Mutfakta yenen bulaşıkları kadınlar hızla yıkamisti.
Zerda gülbahar'in yanına gelmiş eltisi ile konuşmuştu. Yarın aileler yeniden bir araya gelecek düğün için tarih yapılacaktı. Gülbaharin güzelliği göz kaçmamsti. Su mavisi elbise giymiş, saçını dağınık bırakmış yüz tipine uygun makyaj yapılmıştı.
Zêrda ve eltisi bol bol fotoğraf çekmişti. Hawar iki kadına gıpta ile baktı. Onlar mutluydu hatta o kadar mutluydu ki, kendi yetersiz eleman olarak kabul ediyordu. Canını yakan bir acı da buydu. Onlar artık iki elti idi. Kendisi ise...
Cevapsız bıraktı kendini. Amca kızının dayı kızının ve tüm kuzenleri Zerda'ya çok düşkün ve bir o kadar da çok seviyorlardı.
Bir kuma olarak kendini ezik ve çaresiz kaldığı ortama da bulmuştu. Ağlasa yeriydi. Anılar bir bir aklına düştü. Ayhan'nin kadına bakışları, gözlerinin karınına gidişi, hasret içinde iç çekişi, kadının ona bakmadığı her an elini yumruk yapıp sıkması... Ve daha neler neler.
Ayhan hiç birini ona yapmayacaktı! Pişmanlık duyduğunu anladığı andan itibaren canı ve kalbî çok yanmıştı. Şüphesiz Zerdanin yandığı kadar yanmadigi kesindi.
Zerdanin kocası kadını, takmayarak üstüne kuma alarak, ölüm elbisesini giymişti. Hawar ise pişmanlık içinde yaşayan kocaya sahip ve ömür boyunca öyle kalacaktı. Daha hawarin çekeceği pişmanlık çok olacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 129.78k Okunma |
6.17k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |