2. Bölüm
Emine Çiftçioğlu / ZERDA GELİN / 2. Bölüm

2. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-1

***

Canını yakanları affetme Zerda...

Biz insanoğlunun göremediği, sessiz yerlerde bir acı vardı. Bu acı tarifi zor, açıklanması güçlük çeken bir acıydı.

Zerda Şirinoğlu bu acıyı çekenlerden biri olarak tarihe geçmişti.

Kocası evlilikleri beş yılı bulmuştu. İlk yılın dördüncü ayında hamile kalmış, can yoldaşı bir kızı olmuştu. Reyhan onun her zaman, dert ortağı, sırdaşı, herşeyi idi.

Fakat kocasının tek isteği bir erkek evlat istemesi üzerine hamile kalmamıştı. Beş yıl boyunca gebe kalabilmek için çırpınan kadın, kocasına o erkek çocuğu vermemişti.

Kocası bunu kabul etmiyordu etmemiş, köyden tanıdık birilerinin aracısı ile bir kız bulmuştu.

Aynı gün içinde evden çıkarken, aynı gün içinde kuması Hawar Şilan eve gelmişti.

Kızının kıyafetini hazır etmiş, valizi kapının önüne koymuştu. Dün gece kaynansi, Zübeyde hanım aramış gelmesini istemişti.

" Dayê, biz gidelim." Annesinin kızını göndermeye gönlü yoktu. Gitsin istemiyordu.

" Hiç gönlüm yok seni göndermeye." Dedi hanım kadın.

Zerda annesine yapma dercesine bakışı atmıştı. Oda isterdi ki gitmemeyi ama mecburdu. Kızı için katlaniyordu bu hayatta. Yoksa iki cihan bir araya gelse yer gökyüzünden inse bile değil o eve adım atmak, kapının önünden bile geçmezdi.

Annesinin yanına kadar gelip divana oturdu. Nasır tutmuş elini tutup elinin üstünü öptü.

" Dayemin, bende isterdim gitmemeyi ama, bilirsin." Dedi sadece. Yüreği kan ağlarken ne yapabilirdi.

" Bilirim kızım, bilirim." Sustu kadın. Yaşlı olduğu ayakları ve beli ağrıyor kızını ugurlayamiyordu.

" Abla.." salon kapının eşiğinde kardeşinin sesi ile ona döndü.

" Yıldırım ağabey burada."

Zerda başını salladı. Tekrar annesine döndü. " İlaçlarını almayı unutma sakın! Beni de düşünme, ben başımın çaresine bakarım."

" Kolaysa düşünme!" Dedi kızgın bir suretle. Allah biliyor ya ölüm olmasa kızını bu evden çıkarmaz, anında damadını def ederdi.

" Nêkê daye." ( Yapma anne)

" Allah yolunu açık, bahtını aydınlığa çevirisin."

" Amin."

Annesinin elini öpüp ayağa kalktı. Salondan çıkıp kızını alıp üstüne montunu giydirdi.

" Eve mi gidiyoruz anne?"

" Evet kızım eve gidiyoruz."

" Amcam mı geldi?" Dedi sevinçle.

Zerda işini bitirip kızının ufacık burunun ucunu sıktı. " Amcani mı özledin?" Diye bir soru yöneltti.

" Evet." Diye ayaklarının üzerinde zıpladı.

Valizini kardeşi almış kapının eşiğinde duruyordu. Evden çıkmadan evvel kardeşinin yanına geldi.

" Hiç gitmeni istemiyorum!" Ablasının değil bu evden çıkmak dışarı çıkmasını bile istemiyordu. Ablası evli olduğu evine yani tabiri caizse cehennem evine gidecekti. Orada ne görecek neler duyacak nelere şahit olacak belli değildi.

" Vahide yapma, bari sen yapma." Dedi kız kardeşine. Zaten zor duruyordu.

" Neyse.." dedi ablasına sarılırken. " Ama bana bak bir şey olursa beni ara! Yemin ederim iki elim kanda olsa gelir alırım seni." Yeşil gözleri ile adetta cehennemin en yakıcı yakmış gibi parlıyordu gözleri. Eniştesine karşı kini büyüdükçe büyücek, daha kötü hâle geliyordu. Nefreti kahır kazanı gibi kaynayacak, hiç sönmeyecekti.

" Söz ararım." Tâbi ki aramaycak, ailesinin sıkkın olan canını daha sikmayacakti.

Vahide yere çöküp yeğenini öptü.

" Anneye iyi bak tamamı, onu üzme."

" Tamam teyzem."

" Oyy, senin teyzem diyen ağzını yiyim senin."

Kapıdan çıktıkları vakit Yıldırım arabaya yaslanmış elinde sigarasını bitirmişti. İzmariti yere atıp kapıya döndü. Yengesi ve yeğeni çıkıyordu nihayet.

Reyhan en sevdiği amcasını görür görmez koşmuştu yanına.

" Amca.." diye kollarına atladı.

Yıldırım kızı kucağına alıp yanaklarını öptü.

" Özledin beni, prenses."

" Çok çok özledim."

Gözleri yengesine kaydı. Yüzü kireç gibi olmuştu. Artık ne kadar ağladı ise gözünün feri gitmişti resmen. Ağabeyi yengesinin canın yakmadan durmuyor, ona her Allah'ın günü eziyet ediyordu.

Artık bu eziyet kuma ile daha da katlanacakti. Zerda yeni gelen kuma ile nasıl yapacak, nasıl olacak? İnanki bilmiyordu!

Yengesinin elindeki valizi alıp bagaja koydu. Daha sonra yengesi ile birlikte arabaya bindi. Vahide ablası gidene kadar kapının önünde durmuş, araba gidince içeri geçmişti.

Arabada iken kızı amcası ile bol bol sohbet etmişti. Evde neler neler yaptığını anlatmıştı. Yıldırım ise büyük bir ciddiyetle yeğenini dinliyor, ara ara ona soru soruyordu.

Zerda kafasını pencereye çevirmiş çevreyi izliyordu. Bu hayatta mahkûm tek kadın değildi kendisi. Onun gibi binlerce kadın vardı. Kimi çocuk sahibi olamıyordu, kimi kız çocuğu verdi diye kocası kabul etmiyordu, kimi ise kadını beğenmedi diye başka bir kadın getiriyordu.

Fakat Zerda gelin kumayi kabul etmemişti... Fakat Zerda gelin ant içmişti... Hiç bir kadına bu mualmeye kabul etmezdi, edemezdi.

" Yenge geldik." Kendine zor bela gelebilen kadın, arabadan indi. Bu kapıdan içeri girdi an savaşı başlayacaktı.

Kızı ile içeri geçti. Ortalıkta kimse yoktu bahçe ise boştu. Yıldırım, valizi yengesine verdi. Yengesi eve bırakıp gitmesi gerekti.

Reyhan içeri girmiş merdivenleri yol almıştı. Zerda atan kalbine inat, dimdik adımlarla içeri girdi. Nefesi kesiliyor gibi hissetti. Az sonra üstüne gelen kuma kadını görecekti.

Salondan gelen sesler ile oraya yönünü verdi. Ney ile karşı karşıya gelecek bilmiyordu. Nasıl bir kadın gelmişti üstün bilmiyordu. Sadece kocasının karısı, ve belki yakın bir zamanda kocasının o çok istediği bebeği verecek olan kadındı o kadar.

İçeri geçmesi ile kaynanasına kahve ikram eden arkası dönük bir kadın olduğunu fark etti.

Elindeki siyah çantasının kulpunu öfke içinde sıktı.

" Yenge... Hoş gelin." Yıldız ayağa kalkıp yengesinin yanına gelip sarıldı.

" Hoş bulmuşum."

" Hoş geldin Zerda gelin."

" Hoş buldum, jimom."

Kuma kadın durdu. Biraz bekledi. Nihayet beklenilen kadın gelmişti. Merak etmişti açıkçası nasıl bir kadın olduğunu. Sadece evin ilk gelini ve reyhanin da annesi olduğunu biliyordum o kadar. Yavaşça arkasını döndü.

İşte o an iki kadında aynı anda karşı karşıya geldi. Zerda ve Hawar.

Uzun boyu ve zayıf bir hattı vardı kadının. Buğday teni, ve kahve gözleri ile tam yüzüne oturmuştu. Saçları ise hafif kızıla yakındı. Ayakta kadını uzun uzun inceledi.

Nasıl böyle bir kadın bulmuştu hayret etti. Daha güzel bir kadın beklemişti. Belki kendisinden bile güzel bir kadın.

Hawar ilk kadını yani zerdayi görünce, baştan aşağı süzdü. Kendi gözlerine inanmadı. Allah vardı, Zerda ondan bin kat güzeldi.

Koyu kestane saçları, koyu yeşil hareleri, vücudunun ve boyunun tam orantısı ile mükemmel bir fiziği vardı Zerda Şirinoğlunun.

Bu adam bu kadına nasıl olurda böyle bir acı verirdi bilmiyordu Hawar. Gideceği evde, çirkin bir kadın beklediğini farz etmişti. Ama şimdi görüyordu ki, kocası bu kadına bu acıyı vererek büyük vebal almıştı. Asıl vebalin de kendisi olduğunu bilmeden.

İki kadında ne diyeceğini bilemedi. İki kadında sustu. Hawar'a gidip neden üstüme kuma geldin diye hesap sorsa kadın bu sefer ' Benim suçum değil, kocan beni üstüne getirdi, git ondan hesap sor.' diyecekti. Ki kocası zaten yüreğini azap gibi yakmıştı.

Hawar mutfağa giderken, Zerda ise kaynanasının yanına vardı. Dizinin dibine oturdu.

" Nasılsın dayê."

" İyi olmaya çalışıyoruz keckamin, asıl sen nasılsın buke?" Asıl merak ettiği gelini Zerda idi. Üzerine beş yıl sonra bir kadın gelmişti. Yuvanın üstüne bir yuva daha inşa ediliyordu göz göre göre.

Başını eğdi. Nasıl olabilirdi ki, iyi olmak ve kendisini aynı teraziye koymak mümkün değildi. Kızı için evladı için kendini sıkı sıkı tutuyordu.

" Allah şahit ki dayê, kalbim ağrıyor ciğerim yanıyor." Kolay mıydı aynı evin içinde, kuma gelen kadınla yaşamak!

Nasırlı eliyle gelinin elinden tuttu.

" Bilirim kızım bilirim." Dedi Zübeyde hanım. Hayır bilmiyordu, hiç kimse bilmiyordu. Yaşayıp görecek, yaşanan acıların üstüne bin kat daha acı gelecekti.

Yıldız yengesinin canını nasıl yandığını bilemezdi ama hissederdi. Ki ağabeyi bunca yıldan sonra çok büyük ayıp etmişti. Anasını atasıni yok sayıp, sözlerini ezip geçip başka bir kadınla yuvasına ateş vermişti.

Peki bu ateşin sönmesi mümkün müydü? Bilinmez.

" Sen bize bir erkek de olsa bir kız da olsa bir çocuk verdin Zerda gelin. Senin hakkını asla ödeyemem! Ama bilki Hawar geldi diye seni yok sayacak değilim. Sen benim gelinimden evvel kızımsin."

Ne olursan olsun ayrımcılık yapamazdı. Oda gelini Hawar da gelini idi. Oğlu büyük hatta etmişti ki bunun vebalini iki kadın birde oğlu çekecekti.

Zerda başını salladı. Allah var ne kaynansi ve de kayinbabasi bir gün bize neden erkek bebek vermedin diye hesap sormamişti. Herşey Allah'tan gelirdi.

Uzun uzun konuşmuştu Zerda müsade isteyip odasına çıktı. Odalar karşı karşıya olduğu için azap çekiyordu Zerda. Ev iki katlı ve şansına tükürdü kadın, diğer katta oda yoktu. Bütün odalar bu katta idi.

Kocasının ailesi bir aşiret değildi. Normal bir aileydi. Lakin kayinbabasini tüm Urfa biliyor tanıyordu.

Kızı odasına sokup üstünü değiştirdi. Kızı terlemiş mi terlememiş mi kontrol etmişti.

Akşama kadar odasında kalan kadın karının artık ona protesto yapması ile aşağı inme vaktinin geldiğini anladı.

Yemek kokusu burununa sirayet ettiği anda daha da acıktı.

Aşağı inip sofrayı hazır etmişti. Yere inen sofra ile herkes sofraya oturmuştu. Yemekler yenirken ne Hawar zerdaya bakıyordu nede Zerda bakıyordu kadına. Hawar sadece yemeğini yemeye çalışıyordu. İki lokma yemişti ama fazlası gitmemişti.

Yemek yendikten sonra, sofra el çabukluğu ile kaldırılmış, çaya geçilmişti. Kocası ile yüz göz olmak istemiyordu. O yüzden erkenden çayı içip odasına geçti.

Kızını uyutmak için pijamalarıni, giydirmis yatağa sokmuştu.

" Babam gelecek mi anne?"

" Yok kızım babanın işleri var sonra gelecek."

Kizini yatağa sokup üstünü değiştirip kapıya doğru yürüdü. Kapıyı bir kaç dil kitledi.

Daha sonra yatağa girdi. Kızını uyutmuştu. Kafasını yastığa koydu kadın, kızının saçını okşarken o eski günler aklına doluşmuştu. Eski ve bir daha asla geri gelmeyecek o günler. Zerda derin düşüncelere dalarken kapının kulpunun açılma sesini duydu.

" Zerda.." kocası kapıyı açmak için zorluyordu adetta. " Bu kapı niye kilitli Zerda?" Birde yüzü varmış hakkı varmış gibi hesap soruyordu kadından. Ne yapacaktı kadın, üzerine kuma getirdiği adamı odasına buyur edip hoşgeldin kocacığım mı diyecekti.

Kızının kulağını hafifçe kapadı. Sesi duyupta babasını istemesin diye. ' anne babamı geldi?" Demesin diye.

" Zerda, aç şu kapıyı!" Kapıyı açmak için asılıyordu. " Delirteme beni Zerda aç şunu dedim sana!" Lakin açmadı Zerda. İnada binmişti bir kere kapıyı açmayacakti.

Ona demişti Zerda, ' Kuma aldığın gün beni kaybedersin' diye. Kocası ise hiç umursamadı. Çekip gitti üzerine kuma getirdi. ' O erkek çocuğu sen değil kuma verecek' dediği günü ömür billah unutamazdi.

Kafasini yatak başlığına yasladı. Kocasının sesini duymazdan geldi. Tıpkı kocası da onun sesini duymazdan geldiği gibi.

" Bunun hesabını vereceksin Zerda!" Kocasının giden sesini işti.

" Asıl sen bana yaşattığın acıların hesabını nasıl vereceksin Ayhan!" Gözünden sicim gibi yaş geliyordu. Nasıl dayanacakti bu yürek bu yangına? Hiç mi sönmeyecekti?

Zerda yanıyordu yandıkça yanıyordu, lakin yanıyordu ama küle dönmüyordu. Kül bile savrulurken, gideceği yere rüzgar götürürken, Zerda olduğu yerde yanıyor, yandığı kadar da yüreği yangın yerine dönüyordu.

Bunu mu hak ediyordu Zerda? Bu acıyı mi hak ediyordu Zerda? Üzerine kuma gelmesini mi hak ediyordu kadın?

Lakin hiç bir bu acıyı kadın hak etmiyordu! Bu acıyı kocası kadına, bilhassa kendisi açmıştı. Oymuş içine zehiri enjekte etmişti. Damarlarında bile zehir dolaşıyordu.

Kocası kadının tutunacak dalını bile ile isteye kesiyordu.

Lakin Ayhan şunu unutmuştu;

Ayhan Zerdanin günahına girmişti... Ayhan Zerdanin ahını almıştı... Ayhan Zerdanin vebalini sırtında taşıyacakti....

Bu ızdırabi genç kadın, yaşayacak adamda bu ızdırabin ahını yüküne yük katacaktı!

Zerda gelin uyumak istedi. Belki sağlam bir uyku kadına iyi gelecek, bu yaşadığı acı uykuyla da olsa biraz daha giderecekti. Gözlerini yavaşça kapadı. Gözlerini derin derin kendine çeken uykuya teslim etmişti.

​​​​​

 

Bölüm : 10.11.2024 13:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...