21. Bölüm

21. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

 

Bölüm-20

*** 

 

Bir çiçek daha dalından koptu...

 

Her çiçek bir kadını temsil eder. Dalından kopmadigi müddetçe, rengini ve kokusunu hep taşır.

 

Fakat bazı çiçekler vardır ki, ne dalında kalır, nede rengini verir. Sadece yaşamak ve kurumamak için çırpınır.

 

Hawar'in evden gitmiş, Zerda ise odasına çekilmiş iki gün boyunca dışarı dâhi çıkmamıştı. Reyhan annesinin dizinde uyuyor, ne dışarı çıkıyor nede halasının almış olduğu resim defteri ile ilgileniyordu.

 

İkiside sessiz, ikiside suskunlara oynuyordu.

 

' Sen Reyhani asla istemedin, hep erkek çocuk istedin. O yüzden kızına bir gün olsun babalık yapmadın!'

 

Reyhanin beyininde dolaşan bu cümleler beynini istilâ ediyordu. Babası onu sevmiyordu! Bir baba kızını kendi evladını nasıl sevmezdi? Nasıl bir erkek bebek ile kiyaslanirdi? Bir küçük kızın yüreğine inen bu acı babasının canını hiç mi yakamzdi?

 

Reyhan başını annesinin diziden ayırıp annesine baktı.

 

" Anne.."

 

" Efendim kızım?"

 

" Gidelim." Dedi tek cümle içinde.

 

Zêrda kızının ne dediğini anlamamıştı. " Nereye kızım?"

 

" Nenemin evine, ben burda kalmak istemiyorum. Teyze mi özledim."

 

Zêrda başını salladı. Kızının emri başı gözü üstünydi. Madem kızı gitmek istiyordu giderdi o halde.

 

Kızı yatakta otururken, Zerda ayağa kalkıp odadan çıktı. Kendine de kızında eziyet edemzdi. İkisinin de midesi açtı.

 

Mutfağa geçen kadın tencereyi kontrol etti. Haşlanmış içli köfteden bir kaç tane tabağa koymuştu. Yanına ise mercimek çorbası da koymuş ekmekte yanına alıp tepsiye koymuştu.

 

Tepsiyi alıp yukarı çıktı. Odaya giren kadın kızı birlikte yemeğini yedi. Reyhan erken uyumuş, tepsiyi alıp odadan çıkmıştı.

 

Kirlileri hızla makinaya atmış tepsiyi de yıkayıp yerine koydu. Canı sıkkın olan kadın kendini dama atmıştı.

 

Merdivenleri yavaş yavaş çıkıp, damın kenarına geçti. Gözleri paril paril parıldayan balıklı göle çevirdi. Nasıl da ihtişamlı görünüyordu. Nice gelen misafirlerin göz bebeği olan balıklı göl.

 

" İnsanın yarası derin olunca, kendini atacak bir yer aramış." Kafasını çevirip gelen Zübeyde Hanıma çevirdi.

 

" Dayê." Kalkacağı vakit kadın eli ile otur diye eli ile işaret etti.

 

Gelinin karşısına geçip oturdu. Hava soğuk olsa bile, gönlündeki kırık dava daha soğuktu.

 

" Rihê toprakları, bereketi çok, ama davası da çok olan memleket." Dedi Zübeyde hanım.

 

Bu toprakların dili olsa da bu ihtişamın altındaki acıları da haykıra bilseydi. Nice aşkların kan davası yüzünden öldüğü, kimlerin kavuştuğu, nice kadınların acı çığlıkların sessizce kapandığı bu topraklar.

 

" Her memleketin acı bir hayatı vardır gelin. Acı dolu hikayeler."

 

" Kimlerin ise mucizeler dolu hikâyesi." Dedi Zerda da.

 

" Doğrudur." Yaşlı kadın bu seferde gelinine çevirdi bakışını. Beş yıl koca bir beş yıl olmuştu bu eve gelin geleli. Güzelliği hâlâ diri olan, sinirlendiği vakit kendinden ödün vermeyen mağrur çenesine inat bir gelin vardı karşısında.

 

" Ben senden nasıl hak dileyecegim gelin bilmiyorum." Dedi Zübeyde hanım. " Oğlum bir bebek uğruna senin de kızının hayatını zindana çevirdi. Ben senin yüzüne nasıl bakıyorum bilmiyorum." Dedi son lafına kadar canı yandı bağrı kanadı.

 

" Dayê, senin bir suçun yok." Dedi. Sandalyeyi kadına doğru getirdi. Nasır tutmuş, parmaklarına yaptırmış olduğu deq vardı. Eksi kadınların, acılarını bu şekilde ilan ettiği dövme idi bu. Elini bir kızı gibi tuttu.

 

" Hepimiz karşı geldik. Hepimiz yapma dedik. Ama Ayhan dinelmdi. Gitti, bir hafta sonra kuma getirdi. Asıl olan Ayhan nasıl vebal aldı ona sormak lazım."

 

Zübeyde hanım gelinine baktı. Oğluna kızgın gelinine ise minnet borcu vardı.

 

" Dayê, ben senden bir şey isteyeceğim."

 

" Buyur kızım."

 

" Yarın annemin evine gitmek istiyorum. Bir kaç gün orada kalacağım. Reyhan için."

 

Zübeyde hanım gözünü kırptı. Bu tamam demekti. Git demekti. Zaten gitmesi daha iyi olurdu. Zira kalırsa işler sarpa saracakti.

 

" Git kızım, git. Ne vakit gelmek istersen gel. Buna ihtiyacın var."

 

Minnetle başını salladı. Ayağa kalktı aşağı indi. Zübeyde hanım giden geliniden sonra başını kaldırıp karanlık göğe gözleriyle baktı.

 

" Mutluluk yanından hiç eksik olmasın kızım.."

 

Zêrda yukarı doğru çıkarken kocası aşağı iniyordu. Kadını gören Ayhan merdivenlerin başında gelmesini bekledi.

 

Yukarı çıkan kadın odaya geçeceği vakit kocası önünü kesti.

 

" Çekil önümden!" Diğer tarafa geçip gitmek istediği zaman ise yine kocası barikat kurmuştu. " Çekil önümden!" Dedi ikinci kez.

 

" Zêrda.."

 

" Çekil önümden dedim!"

 

" Zêrda dinle beni."

 

" Hayır dinlemeyecegim!"

 

" Lütfen Zerda lütfen.."

 

" Hayır dedim."

 

Adam pes etmeden kadının onu dinlemesi için önünü kesmiş kadına bakmıştı.

 

" Pişmanım.."

 

" Pişmansin?" Dedi kadın. " Ne için kuma karın evden gitti diye mi? Merak etme haftaya babasının evinden gelir." Tekrar gitmem istedi fakat yine kocası izin vermedi.

 

" Hayır Zerda.. ben.. ben çok pişmanım."

 

" Pişmanligin ne faydasi var Ayhan? Pişman olsan ne yarar? Pişman olunca geçecek mi bu acı? Pişman olunca kuma kadın bu eve gelmeyecek mi? Pişman olunca yaptıkların silinecek mi?" Dedi adama kısık seste bağırarak.

 

" Özür dilerim..." Dedi bu sefer. " Çok özür dilerim." Dedi bu sefer. Yarısı bir küf gibi dağıldı, yarısını genişletdi.

 

" Özür dilerim, bana derman olan kalbine yara açtığım için.."

 

Zêrda acı bir gülüş sundu adama. Alt dudağını ısırdı. Şuan o kadar acınacak hale gelmişlerdi ki, nereden tutsalar, nereden düğüm atsalar hiç bir düğüm açtığı yaralara merhem olamazdı.

 

" Benden özür dileme!" Dedi adamın yanına gelerek. Parmağı ile adamın kalbinin üstüne bir kaç kez sertçe vurdu. " Kendinden özür dile, sana derman olan kalbe acı verdiğin için. Kalbinde en ufak merhamet kırıntısı kalmadığı için!" Adamı ezip geçti kadın odaya doğru geçip içeri geçti. Kapıyı kapatıp kitledi.

 

' kalbinde en ufak merhamet kırıntısı kalmadığı için..' acı ama gerçek bir sözdü bu. Kalbinin merhameti kalmayan yürekte saygı aranmazdi.

***

 

Güneş rihê topraklarına adım atmış soğuk olan havayı azda olsa azaltmıştı.

 

Ne kadar güneş doğsa da Şirinoğlu evinde hiç güneş girmiyordu. Kara bulutlar eve çökmüş, sımsıcak yuva gölgenin altında kalmış gibiydi. .

 

Yıldız kahvaltıyi hazır etse bile, Zübeyde hanım sadece demli çay içmişti. Ne tadı vardı nede tuzu. Canı bir şey istemiyordu.

 

Kahvaltı sonrası Yıldız annesinin yanına geldi.

 

" Dayê, yengem ve Reyhan nerede?"

 

" Annesinin evine gitti. Orada kalacak biraz."

 

" Ne demek annesinin evine gitti!"

 

Ortama giren gür ses iki kadının yüreğine indirmişti. Ayhan salona girmiş annesine bakıyordu. Ne demek annesinin evine gitmek? Neden ona sorulmamsti!

 

" Benim neden haberim yok."

 

Zübeyde hanım oğluna baktı. " Gitsin kafa dinlesin." Dedi sadece. " Daha fazla olaya ne benim nede Zerda gelinin yüreği dayanamaz."

 

" Bana neden haber edilemedi yâde!"

 

Zübeyde hanım sertçe ayağa kalktı. Bastonu ile ayakta oğlunun karşısında dikliyordu.

 

" Ne yapacaktım. Gelinime zarar veren oğluma haber mi edecektim! Git kocana da söyle mi diyecektim."

 

" Yâde, o benim karım."

 

" Karinsa kocaligini yapsaydın! Sana dedim ben bu eve kuma getirme karının canını yakar, ahını alırsın. Dedim." Bastonu ile oğlunun kalbine vurdu bu sefer. " Taşlaşmış kalbinin merhameti nerede Ayhan efendi."

 

Ayhan sinirle ellerini yumruk yaptı. Karısı evde yoktu kızda yoktu. Ne yapacak nasıl hareket edecek hiç bir fikrî yoktu.

 

" Ben karımı almaya gidiyorum." Adım atacakti ki annesi önünde zebellah gibi durmuştu.

 

" Asla! Zêrda ne vakit gelmek isterse, o vakit gelecek. Senin istediğin zaman değil!"

 

Ayhan hızla çıkıp gitmişti. Ayakkabısını giyen adam hızla evden çıkmıştı.

 

" Dayê ya gider alırsa?"

 

" Alamaz!" Dedi emin konuşmuştu bu sefer. Kalktığı yere geri oturdu.

***

 

Zerda kardeşi ile birlikte odaya çıkmıştı. Reyhan annesinin yanında kendisi de odasına kardeşi ile çıkmıştı.

 

" Nasıl yapar bunu ya nasıl?" Odanın içinde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Delirmek üzereydi.

 

" Vahide Allah Muhammed aşkına otur artık."

 

Vahide ablasının yanına geçti. Yatağın kenarına geçip oturdu. Ablasının yorgun dolu gözlerle izledi. Bu yüzün içinde nice acılar vardı.

 

" Abla sen bu cehennemin içinde nasıl kalabiliyorsun? Yüreğin nasıl kan ağlıyor he.."

 

Zêrda burukca güldü. İnsanoğlu da böyleydi ya. Acısı vardı ama göstermiyordu. Ki aslında gösteriyordu. Ağıtlar neden vardı. Türküler neden vardı. Acı çeken insanlarin neden dili ağıt içinde idi.

 

Acı çeken kadınlar neden acıyı zılgıtlarla atardı.

 

Hepsinin birer acısı vardı. Buraya gelirken de aklında bir şey vardı. Ve onu bilhassa annesi yapacaktı.

 

" Acı olmasa, dengbej olur muydu? Acı olmasa, türküler olur muydu?" Dedi bu sefer.

 

" Olmazdı!" Dedi Vahide.

 

" Allah insanı sınavdan geçirir Vahide. Hepimiz bir sınav içindeyiz işte."

 

Kardeşi ile konuşup aşağı inmişti. Annesinin yanına gelmiş bir ricası olduğunu söylemişti.

 

" Emin misin keckamin?" Diye sordu kadın. Bunu yapacağından emin miydi?

 

" Evet dayê eminim. Hem bunu için geldim hemde, kızım için." Dedi net sesiyle.

 

Hanım xanim kızına baktı. Bu istediğine göre yüreğinde çok acı, çok yara vardı. Her kadın gibi oda acısını bu şekilde dökecekti.

 

" Tamam keckamin. Yaparım." Dedi tek nefeste. Madem kızı karar vermişti yapmak da ona düşerdi.

 

Akşam yemeği sonrası kızı için herşeyi yapmıştı yaşlı kadın kızı ne kadar acı çekerse çeksin bu küçücük şey için de çekecekti.

 

Herşey tamam olunca, Zerda başını salladı. Annesi devam etti. Bir hafta boyunca annesinin yanında kalmış, hem konuşmuş, hem hasret gidermisti.

 

İkinci haftası ise annesinin evinde kalmış tamamlanan işleme bakmıştı Zerda artık tamamdı. Kızı ile birlikte hazırlığını yapan kadın, tülbentini hızla başına çekti.

 

Aynadan kendine baktı. İki kaşının ortasında annesinin yapmış olduğu deq vardı. Yuvarlak ve yuvarlağın içinde bir nokta ve yarım olan üstünde çizikler bulanan deq yapılmıştı. Çenesinde ise iki karşılıklı çizgi vardı iki çizginin ortasında ise iki nokta vardı.

 

Anlinin ortasındaki Zaferi çenesinde ki ise asalet ve gücü temsil ediyordu. Siyah tulbetini başına taktı Zerda gözlerine ise koyu siyah sürme çekmişti.

 

İşi biter bitmez aşağı indi. Kız kardeşi ve annesi kızını ayakta izliyordu. Karını çıkmış olan kızını izledi Hanım kadın.

 

" Uğurlar olsun keckamin."

 

" Sağbi dayê." Elini öpüp başına koydu Zerda. " Herşeyin için teşekkür ederim yâde."

 

" Kendine teşekkür et kızım."

 

Annesinden geri çekilip kız kardeşine doğru yürüdü ona sarıldı.

 

" Biz her zaman buradayız abla, sen ne zaman istersen gel."

 

Kardeşinin başını öpüp geri çekildi. Asıl şimdi gitme vakti idi.

 

 

 

Bölüm : 18.12.2024 16:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...