
Bölüm-40 part 2
***
Sonsuz acılar....
Bir insanın gidişi ardından atılan ağıtlar, binbir acıya bedeldi. Onun sesi nefesi, görüntüsü olmadan yaşayan insanlar...
Yoğun bakım ünitesinde bekleyen aile agitilarini sustramak şöyle dursun, göz yaşları durmak bilmiyordu.
Zêrda ve Hawar üç gecedir ev ile hastane arası mekik dokuyor, bebeği ve kızı için gidip geliyordu. Vahide eve geliyor yeğeni ve küçük bebekle ilgileniyordu. Zêrda biberona süt sagmis kardeşine vermişti.
Ayşe ve küçük kardeşi hawar'in kızı için eve gelmişti. Küçük bebeğe bakıyorlardı.
Evin içi sessizdi.
Zêrda yoğun bakım ünitesinde duruyordu. Kocası hâlâ uyuyordu. Doktor kırk sekiz saat demişti ama hâlâ değişen bir şey yoktu. Yüzündeki yaralar ve başındaki sargı bezi ile makinalara yatıyordu.
Hamo bey müşahede altında yatıyordu. Geçirdiği kalp krizi nedeni ile doktor gözetiminde kontrol ediliyordu.
Bazı şeyler eksiliyordu hayatından hayatlarından. O kadar zordu ki dayana bilmek bunun acısı ile bir ömür çekebilmek. Ama böyle değildi böyle olmazdı.
" Sakın.. sakın bırakma kendini..." Sesini duyursa uyanır mıydı? Yine her zamanki gibi ' Beni bu kadar sevdiğini gösterme' diye ukala tavrını gösterir miydi?
" Uyan.. uyanacaksin başka şansın yok!" Dedi göz yaşları oluk oluk akarken. " O çok beklediğin oğlun için uyan.." dedi Zerda.
Uyansa, gözünü açsa ne olurdu. Hawar camdan bakıyordu. Ne zordu beklemek ne zordu uyan demek ne zordu karşısında ruhsuz yatan adamı görmek.
" Seni bekleyen ailen için uyan.." dedi kadın. " Yalvarırım kalk Ayhan.." sözleri etki eder miydi adama. Açar mıydı, gözlerine bakıpta doyamadıgi güzel gözlerine.
Saatler geçmiyordu. Hani büyükler zaman çok çabuk geçer demişti. Neden geçmiyordu peki? Bu lanet olasıca saatler ne diye tiktak diye ötmüyordu.
Akşama kadar herkes bir köşeye geçmişti. Eve gelen kuzenlere yeğenini teslim edip hastaneye geçmişti Vahide. Ablası perişan idi.
Akşama doğru birden hemşireler koşmuştu yoğun bakıma. Doktor Ayhan'nı kontrol etmişti. Hazırlanan adam yoğun bakımdan çıkarılıyordu.
" Ne oluyor?" Dedi Zerda. Ne oluyordu yine? Kocasına ne oluyordu?
" Hemen ameliyata alıyoruz." Dedi doktor. " Korktuğumuz başımıza geldi. İç kanama var."
Zübeyde hanım elem keder içinde ağladı. Oğlu hemen ameliyata alınmıştı. Ameliyat kapısı kapanmış şimdi daha uzun süre bekleyiş başlamıştı.
Zêrda yere çöktü dizlerini kendine çekmiş kolları ile sarmış başını dizinin üstüne koyup öylece bekliyordu. Hanım xanim kızına gitse bile elinden bir şey gelmediği için neye kime yanacgini bilmiyordu.
Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış derlerdi. Ama inanmazdi. Şimdi görüyordu. Teyyar beyde böyle olmuştu kanser tedavisi görürken kalbine yenik düşmüştü. Bir akşam vakti haberi gelmişti.
Hawar yere çöktü kafasını, duvara yasladı. Kocası şimdi can cekisiyordu. Uyanacak mıydı? Gözünü açacak mıydı? Ben iyiyim diyecek miydi?
Bilmiyordu Allah kahretsin ki bilmiyordu. Zübeyde hanım kendini yemiş bitirmişti. Kadının feri gitmişti ağlamaktan. Kocası iyi değildi. Oğlu ölüm döşeğinde idi. Kime yanacgini kime ağıt yakacağını bilemedi.
Yıldırım için daha zordu. Ağabeyi ameliyata sağ çıkacak mıydı? Belirsizdi. Üç evladı ve daha gencecik iki tane karısı vardı. Onların arkasında koyup ebediyete gidecek miydi? Kafayı yiyecek duruma gelmişti genç adam.
Ameliyat kapısı açılmış herkes ayağa kalkmıştı. Doktordan gelecek güzel bir haberi ışığı bekliyordu. İyi diyecek yoğun bakıma alacağız diyecek iyi bir haber.
Herkes sustu, doktor yürek yakan haberi tek cümleyle verdi.
" Başınız sağolsun, Ayhan beyi kaybettik."
Tek cümle ve binlerce acı. Zübeyde hanım kendini yere atmış kendini kaybettimisti. Yıldırım şok içinde sadece doktora bakıyordu.
Hawar yere çökmüş eli ile yüzünü kapatıp ağladı. Canı çıkana kadar, bu haberi beyininden silene kadar bağıra bağıra ağladı. Kız kardeşleri yanına koşmuştu.
Fakat Zerda... Zêrda donuklasti. Kimseyi gözü görmedi. Yavaş yavaş adımlarla nereye gideceğini bilmeyen kadın yönünü nereye çevirdiğini bilmiyordu.
Bahçeye doğru yürüdü. Donuktu hâlâ, bahçeye geçmiş, arkasından Vahide de gelmişti. Yere dizlerinin üstüne çöktü. Sadece boş boş bakıyordu.
Vahide ablasının önüne gelip diz çöküp baktı kadına. Ağlasın, bağırsin birşeyler yapsın ama böyle susun istemiyordu.
" Abla.." dedi genç kız. Elleri ile ablasının yüzünü avuçladi. " Abla.." dedi ikinci kez. Delirmiş miydi? Aklını mı kaybetmişti? " Abla bir şey söyle!"
Hâlâ donuktu. Gitmişti... Bırakmıştı tüm ailesini... Sessizdi... Konuşmak istemedi... Acısını gömek istedi... Ayhan iyi demek istedi... Olmadı... Yapamadı....
" Abla ne olur bir şey söyle. Korkutma beni." Niye niye susuyordu. Ağlasın, ağlasın ki atsın içini. İçindeki ne kadar acı varsa atsın istiyordu.
Hissiszlesen ablasına can vermek istedi. Duyuyor muydu onu?
" Abla ne olur çocukların için kendine gel!" Ağlayan Vahide ablasını geri getirmeye çalışıyordu. " Bekir için.. Reyhan için.." çocukların için kendine gel diyordu.
Aklını yitirmesine az kalmıştı. Donuk ifadesi kız kardeşini deli ediyordu. Eli ile yüzüne dokunuyor, sarsıyor, konuş diye bağırıyordu.
Annesi kızının yanına geldi. Kızı anne ablam konuşmuyor diyordu. Hanım xanim kızını kendine çekti. Kafasını göğsüne koydu. Elli ile kızının yanağını okşadı.
" Keckamin, kurban olduğum kendine gel."
" Zêrda ne olur kendine gel."
" Yavrum ne olur bizi korkutma, ne olur."
Hâlâ tık yoktu. Hâlâ ses yoktu. Hâlâ bir ağlama sesi yoktu.
" Zêrda annem... Zerda'am kendine gel yavrum.." zordu çok zordu. Kendine gel demek ama gelememek!
Zêrda gözlerini kapadı. Elleri yere düştü. Hanım xanim ağlamaya başladı. " Keckamin.."
" Yardım edin!" Diye çığlık çığlığa bağırdı Vahide. " Ne olur yardım edin."
Sedye gelmiş kadını hızla kucağına alan personel bir odaya almışlardı Zerda'yi. Doktor tansiyonun yükseldiğini ve sakinleştirici verdiğini söylemişti..
***
Sela sesi.... Ayhan'nin selasi okunuyordu. Gözlerini yavaşça açtı genç kadın. İmam efendi kocasının ölüm haberini veriyordu.
İkindi namazından sonra defin yapılacaktı. Zêrda ayağa kalktı. Karşısında minareden gelen kocasının sesini işti.
Ayhan demişti. Hamo beyin oğlu Ayhan Şirinoğlu hayatını kaybetti demişti.
Çıplak ayakları ile çıktı odadan. Vahide hemen ablasının yanına gelmiş soğuk zemine çıplak ayakları ile basıyordu.
" Abla dur. Ayakkabın yok." Odaya giren genç kız, ablasının ayakkabısını eline alıp odadan hızla çıkıp ablasına yetişmişti.
Zêrda annesinin yanına geldi. Herkes ağlıyordu ama Zerda aglamiyordu. Sadece boş boş bakıyordu. Sanki şoktaydi. Sanki yıllardır uyumuş da yeni uyanmış gibiydi.
Hawar sessizdi. Sessizce göz yaşları aktıyordu. Kimseyi gözü görmüyordu. Kız kardeşileri yanında oturmuştu. Annesi kızının yanında arada bir Zerda'ya bakıyordu.
Bahçe mahşer yerine dönmüştü. Duyan koşup gelmişti. Kuzenleri, yeğenleri tek tek hastaneye akın etmişti.
Yıldırım ağabeyinin naşını almıştı. Alınan cenaze camiye yıkanmak için götürülmüştü. Ayhan'nin bedeni yıkanmış kefenlenmis, daha sonra ise tabutta konulmuştu.
Kuzenlerinin ve kardeşinin omuzlarında taşınmış musalla taşına konulmuştu. Cami imamı cenazenin namazını kılmış el birliği ile cenaze nakil aracına konularak mezarlığa götürülmüştü.
Konvay eşliğinde mezarlığa götürülmüştü. Peş peşe arabalar mekik dokuyarak yola çıkmıştı. Zübeyde Hanım'mi tutan kız kardeşi hanım kadın ve diğer kardeşi Zekiye hanım girmişti koluna. Güçlükle ayakta duruyordu.
Zêrda o kadar sessizdi ki, sanki bu sessizlik yıkım etkisi bırakıyordu.
Bir kadına verdiği acı bir adamın selasi kadardı. Ayhan kadına hiç bir kadının çekmeyecegi acıyı vermiş, önünü arkasını düşünmemişti. Bir kadının ahı bir adamın selasi olmuştu.
Yıldırım mezarın içine girmiş ağabeyini dikkatlice kucağına almış mezara konulmuştu. " Toprak seni incitmesin ağabey." Demişti genç adam. Amca oğlunun yardımı ile çıkmıştı mezardan.
Yavaş yavaş kürek ile toprak atıyorlardı üstüne. Kadınlar arkada ağlarken, erkekler iki kürek atıp diğerine veriyordu. Yıldırım kimseye kürek vermemiş, mezar kapanana kadar atmıştı.
Herkes başınız sağolsun diyerek gitmişti. Sol tarafında Zerda, sağ tarafına Hawar oturmuştu.
İkiside sadece mezara bakıyordu. Kalanlar için zordu burada oturmak. Sessizce içindeki acıyı dindirmek.
İki kadın artık yanlızdi... İki kadında da sadece acı vardı... İki kadında da sadece göz yaşları vardı....
Değmiş miydi bunca acıya.. değmiş miydi bunca yıkıma.. değmiş miydi bunca kötülüğe...
Hayır değmemişti! İki kadının hayatı da güzel olabilirdi. Biri Kumaligi kabul etmedigi zaman, bambaşka bir hayattı olabilirdi. Zêrda üstüne kuma gelmeyerek, kocası ve kızı ile mutlu bir hayat sürebilirdi.
Ama mahvolan hayatını vergisini sadece kadınlar ödüyordu. Koca dediği adamlar da toprak altında çürüyüp gidiyordu böyle.
İkiside eve döndü. Zerda ağlayan oğlunu kucağına aldı. " Çok ağladı ne yaptıysak olmadı." Dedi kuzeni.
Zêrda oğlunu alıp odaya çıkmıştı. Göğsünü açıp oğlunu emzirmisti. Oğlu biraz olsun sakinleşmis daha sonra da annesine gülümseyerek bakmıştı.
Zêrda da o an hatalar koptu. Dünden beri ağlamayan kadın şimdi feryadını kopardı. Vahide ablasını görür görmez ağlamıştı.
Zêrda hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. " Oğlum... Oğlum benim.." oğluna sarılıyordu. " Annen kırık oğlum... Annen yanlız..." Boğazına düğüm oturmuştu.
Vahide göz yaşlarını silerek ablasına bakıyordu. Evlatlarını alır almaz ketum vurmuş yüreği acıyla baş vurmuştu. Bu acıya dayanmak mümkün değildi.
" Baba gitti oğlum... Baba gitti..." Dedi Zerda. " Baba gitti..."
Bu eve geldiği ilk zamanlar kocasının elini tutarak girmişti. Kocasının elini aşkla tutmuştu. Duvağıni açmış anlini iki kez öpüp karımsin demişti.
İlk hamile kaldığı zamanlar ona Aşkla bakan kocasına bakmıştı. Seni seviyorum kelimesini yüreğine ne zaman düşse söylerdi Zerda.
" Ben sana değil ama, sen bana acı bıraktın, Ayhan.." ne dese zordu. Ne dese acı vardı sadece.
" Ne oldu şimdi Ayhan?" Canı çıksa yeriydi belki. " Ne değişti? Bana verdiğin acı kaldı şimdi. Ne olacak şimdi Ayhan?"
Yüreği yangın yerine döndü. Aşkın adını veren kocası şimdi ona edebiyen acı vermişti. Ne zordu bunu yaşayabilmek.
" Abla... Abla."
" Burası çok acıyor." Dedi eli ile kalbini gösterdi Zerda. " Sanki birileri kalbimi yerinden çıkarmış. Söyle Vahide söyle bana bu acı ile nasıl yasaycagimi söyle?"
" Abla Allah'tan güç iste. O sana dayanma gücü verecektir."
Zêrda hinçla hınç dolu gözlerle yürek yakan ağıtini attı. " Kurban olduğum Allah'ım, sen bana dayanma gücü ver. Beni bu acıyı çekebilmem için bana dayanma gücü ver."
***
Bazı hayatta hep yorgunluk vardı. Ezeli ve ebedi bir yorgunluk.
Bir hafta olmuştu Ayhan öleli. Mevlüt yapılmış, cuma günü namazı sonrası Yıldırım ailesini alıp mezarlığa gelmişti..
Zêrda kızına uygun bir dille söylemişti babasının öldüğünü. Reyhan çok ağlamış, " Anne sende beni bırakma" demişti. Hem anne olacaktı hemde baba olacaktı.
Şimdi ailesi ile birlikte mezara gelmişti. Kucağında oğlu ve yanında kızı ile birlikte.
Hawar kızını sımsıkı tutmuştu. İki kadının gözleri yaşlar ile dolmuştu.
Dualar edilmiş kardeşi ağabeyinin mezarına suyunu dökmüştü. Hamo bey hâlâ hastanede idi. Oğlunun öldüğünü duyduğu an daha kötü olmuştu. Yarın babası ile birlikte gelecekti.
" Baba bak ben geldim. Sen benden gittin ama ben geldim." Dedi Reyhan.
Eli ile babasının toprağına değdi. Daha küçük de olsa yüreği yanıyordu.
" Seni seviyorum baba bunu bil tamamı." Zêrda ağlamadi. Sadece kızını dinledi. Kızı küçüktü ama yüreği kocamandı. Herkesi deriden sarsacak annesinin boğazına düğüm edecek kelamını dilinden döktü.
" Gözün arkada kalmasın baba, ben senin yerine anneme sahip çıkacağım."
~ zerda gelin son ~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 129.78k Okunma |
6.17k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |