50. Bölüm
Emine Çiftçioğlu / ZERDA GELİN / ~Özel bölüm~

~Özel bölüm~

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Özel bölüm geldi. Baya baya uğraşıp yazdık. Umarım beğenirsiniz. KUMALİK ÖLÜM ELBİSESİDİR. Cehennem ateşinin evidir.

Özel bölüm...

****

" Bi xweziya dest nagije bagê keziya" keşke ile eller saç örgüsü demetine yetişmez...

Tutunabildigimiz bir dal, ayakta durmak için sarf ettiğimiz onca zaman, heba edilen onca yıllar. Düşe kalka, yıkılıp ayakta durmaya çalışan nice zamanlar.

Bir kadın için, hele ki bir anne için çok zordu. Bütün herşeyden vazgeçip, çocukları için sağlam durmak adına.

Zerda yanan, Hawar yakan kadın olmuştu bu hayatta. Nice zamanlar asır gibi geçen geceler bir bir dökülmüştü. Bazen keşke dediğimiz ve belki de diyeceğimiz zamanlarda çok oluyordu.

İki kadın iki koca hayat, üç çocuk.

Bekir Şirinoğlu.. Reyhan Şirinoğlu.. Sıla Şirinoğlu...

Zêrda ve Hawar.

Taşı toprağı eze eze, koşa koşa gidiyordu ulaşacağı yere. Sanki koşmasa bu yollar bitmeyecek tükenmeyecekti. Gözü yaşlarını şile sile koşmuştu.

Mezarlığa adım atmış, yokuş yukarı çıkmış beyaz taşlar ile yapılmış babasının mezarına adım atmıştı Bekir Şirinoğlu.

Ayhan.. babası. Annesinin canını yakan, ona kuma acısı yaşatan babası.

Mezarın kenarına geçti ve oturdu. Dün geceden beri nasıl konuşacak, nasıl hesaplaşacak bunun derdine düşmüştü genç adam.

" Kalk Ayhan ağa kalk oğlun geldi... Uğruna karının üstüne kuma getirdiğin oğlun geldi.." ağlaya ağlaya içi dışına çıkarak ağladı.

" Ayhan... Ben geldim... Oğlun.." kelimeler ağzından bir bir döküldü. Gözü kızarmış, yağan yağmur genç adamın üstünü islatmişti.

" Niye yaptın bunu... Bunu yapmaya ne hakkın vardı Ayhan..." Baba demeye dili varmadı. Onun tek babası vardı oda annesi idi. Onu büyüten onu besleyen doğruyu yanlışı gösteren bir tek annesi vardı. Zêrda!

" Niye yaptın bunu anneme? Senin yüzünden.. annem iyi değil..." Bağıra bağıra mezara vuruyordu. Göz yaşları oluk oluk akarken, kendine muakkeyet olamıyordu. " Annem genç yaşta yaşlandı... Ulan annem senin yüzünden gülmeyi unuttu... Annem senin yüzünden, gün yüzü görmez oldu..."

Tekrar ağladı genç adam. İçin için ağladı. Annesi herşeyi.. babası ölünce gülmeyi unutmuştu. Babası ölünce siyah tülbentini bir gün olsun indirmemisti başından. Her zaman saf sevgi dolu, gülen kadını yıllar almıştı ömürunden.

" Senin yüzünden annem yaşamayı unuttu.." eliyle babasının toprağını avuç içine aldı. " Sen nasıl bir babasın!" Hüngür hüngür ağladı genç adam. Yüreği katilam yerine dönmüştü. " Sen benim babam falan olmasın... Sana baba demeye bile utanıyorum..."

Siyah Audi araba mezarının içine girmiş arabadan inen, Yıldırım yukarı doğru çıkmıştı. Yeğeni ağabeyinin mezarı başında ağlıyor ağıt yakıyordu.

Hemen genç adamın yanına geldi. " Bekir... Bekir.."

" Amca... Amca, bu adam bunu bize niye yaptı amca..." Göz bebekleri kızarmış adama dönmüştü. Yıldırım adamı kendine çekti. " Amcam yapma!"

" Annemin içi öldü amca, içi!" Gözü tekrar babasının mezarına kaydı. Bunu yapmaya hakkı yoktu. Uzun süre önce annesi kızını ve oğlunu odasına almış açık açık herşeyi anlamıştı.

Bekir annesinin acısını en dibinden hissetmişti. Kaç yıl aradan geçmişti. Annesi bir gün olsun başına farklı bir tülbent takmamis, hep siyah renk tülbent takmıştı. Zêrda eski Zerda değildi.

" Aslanım.. annen için ayakta durman lazım.."

" Duramam amca, duramam!" Dedi başını şiddetle salladı. Ağlaması durmuştu. Fakat kızgın yüz ifadesi yüzüne peydah olmuştu. " Benim annemin içi ölüyken ben nasıl durayım!"

" Annenin sana ihtiyacı var Bekir."

Annesinin ona ihtiyacı vardı. Onların da annesine ihtiyacı vardı.

" Burada.. burada yatan adam babam kelimesini hak etmiyor!" Gözleri adamın mezarına takılıyordu. Allah biliyor ya bu mezarı paramparça etmek istiyordu. " Hak etmiyorsun duydun beni! Hak etmiyorsun. Oğlun olduğum için utanıyorum senden!"

Annesi bu hâle getirdiği için... Sıla'nın kuma kızı olduğu için... Ablası reyhana babalık yapmadığı için...

Yıldırım genç oğlanı kendine çekip sarıldı. Hava akşama doğru geldiği için soğuk ve sisli idi. İşe gittiği zaman Bekirin öğretmeni aramış, bilgilendirmisti. Önce karısını aramış sormuştu. Gülbahar eve gelmediğini söylediği zaman da anlamıştı buraya geldiğini.

" Bekir..."

" Bu adam zerre baba olmayı hak etmiyor!"

" Sakin ol oğlum.."

" Annem senin yüzünden gün yüzü görmedi.. Sıla kuma çocuğu olduğu için hep kendini dişladi. Hakkın yoktu yemin ederim buna hakkın yoktu!"

" Annem bunun yüzünden, kırk yıl yaşlandı..." Yıldırım genç oğlanı yavaş yavaş ayağa kaldırdı.

Bekir son defa baktı adamın mezarına. Bir daha gelmeyecekti bu mezara. Yakındaki mezar ise dedesinin mezarı idi.

Yalpalaya yalpalaya yürüdü arabaya doğru. Yıldırım genç adamı, alıp arabaya koymuş, kendisi şoför koltuğuna geçip arabayı sürmüştü.

" Amca.."

" Buyur aslanım?"

" Az önce ki olanları anneme söyleme.." zaten annesinin yüreği kan ağlıyordu. Birde bu yüzden daha da kötü olsun istemedi.

" Sen nasıl istersen..".

****

Gelir geçer, biter gider dediğimiz ne varsa omrumuzden almış götürmüştü. Ne yaşamayı seçmiştik nede doğru düzgün kalmayı.

Hayat buya, bir yerden alıyordu bir yerden hiç beklemeden veriyordu. Bazen hiç olmadık zamanda hiç ummadığın anda bitiyordu dertler. Tabi o zaman kara toprak kokmasan.

Dile kolay on sekiz yıl geçmişti. Koca bir mazi koca bir hayat. Sanki hiç geçmeyecek gibi.

" Dayê." Kızının sesiyle Zerda kızına döndü. " Efendim."

Reyhan uzun endamiyla içeri geçti. Annesinin yanına çöküp elindeki kaşığı annesine uzattı.

" Hele bak, nasıl olmuş dolmanin iç harcı."

Zêrda kaşığı alıp ağzına götürmüş tadına bakmıştı. " Güzel olmuş keckamin, senin elin lezzetlidir, merak etme."

" Sen öyle diyorsun ama oğlun öyle demiyor ama!"

Zêrda huysuzca konuşan kızının koluna incitmeyecek derecede şaplak attı. " Niye gene ne etti benim oğlum?"

" Beğenmiyor." Kısa ve net sesiyle. Doğruya doğru oğlu kızının yemeğini beğenmiyor illa bir kusur buluyordu.

" Vallahi kardeşim bu gidişle kızı da zor beğenir."

" De haydi le, oğluma çamur atma!"

Reyhan ayağa kalktı. Salondan çıkacağı vakit bahçe kapısı açılmış Reyhan kapıya bakmıştı. Kardeşi eve gelmişti. Kolunda okul çantası vardı ama hali pek iyi değildi.

Reyhan hızla mutfağa geçmiş, kaşığı tezgâhın içine koyup kardeşine doğru yürümüştü. Gözleri bir kardeşinde birde annesinin üstüne gidiyordu.

" Neyin var senin?" Kısık sesle konuştu genç kız. Vardı bir şeyler.

Bekiri alıp odaya geçti. Kapıyı açıp ilk kardeşini daha sonra da kendisi girmiş kapıyı kapatmıştı..

" Neyin var, Bekir?"

Bekir bejere doğru yürüdü. Bedenini hızla koltuğa attı. Yüzü kızarmış, ateş topuna dönmüştü. Hâlâ mezarlığın etkisi alanına girmişti.

" Ona gittim." Yüzü yerden kalkmıyordu. Nasıl bir azap haline dönmüştü bilmiyordu. Gücü ilk defa gitmişti. Ağlamamak için direndi.

Reyhan anladı kime gittiğini. Babasına gitmişti. Kardeşinin yanına kadar geldi, dizinin üstüne çöktü..

" Hani yemin etmiştin." Gitmem demişti kardeşi. Yüzündeki acı ifadesi herşeyi belli ediyordu.

" Olmadı abla, yemin ederim kendimi çok tuttum. Ama başaramadım!" Yorgun çıkan sesiyle kafasını kaldırıp ablasına baktı. " Annem... Annem hiç iyi değil. Annem bizim sayemizde ayakta. Yıkılmış ama bize göstermiyor!" Dedi genç adam. " Hesap sormak istedim. Belki beni görür diye."

Reyhan kardeşine baktı. Karşısında küçük bir çocuk vardı ama büyüktü. Bekir annesine çok düşkün bir oğlandi. Ne annesinin üzülmesine nede kırılmasına izin veriyordu.

Yeri geliyor yalandan da olsa ablası ile kavga ediyor, bir nebze de olsa annesini güldürüyordu.

" Annem..." Derin nefes aldı Reyhan. " Babam yüzünden çok acı çekti. Babam erkek bebek sevdası yüzünden ne bana nede anneme gün yüzü göstermedi." Gözleri derinlere kaymıştı. Sanki o günler eskide değilde, daha dün yaşanmış gibiydi.

" Bir yanım ise Sıla'ya da acıyor." Dedi Reyhan. Bekir ablasına baktı. Ne demek istediğini bariz biliyordu.

" Bir eksik olduğu zaman utanıyor istemeye, annem görüyor, ne istediğini bir eksik var mı yok mu soruyor ona." Kuma çocuğu olmak öyle kolay değildi. İlk kadın çocuğu gibi gönlünden geçeni söylemiyor, utanıyordu. Bazen kendini fazlalık gibi görüyordu. " Bazen yanıma geliyor, abla benim bir isteğim var yapar mısın diye soruyor."

Bugüne kadar ne Reyhan ne Sıla nede Bekir evin içinde asla kavga dâhi etmemişti. Hawar duracağı yeri bildiği için kimsenin üstüne gitmiyordu. Zübeyde hanım ve Zerda bir mesele varsa kendi aralarında konuşuyor daha sonra ortak meseleyi döküp herkesten bilgi alıp öyle harekete geçiyordu.

Evin içinde Zübeyde hanımdan sonra söz Zerda da idi.

" Biliyorum abla, Sıla hiç bir zaman bizimle kavga etmedi. Hatta hep uzak durdu. Biz ne zaman davet edersek o zaman gelirdi." İşte kuma çocuğu olmak sanıldığı kadar güzel değildi. Bir eksikliği doludursan da, hiç ummadığın anda yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu. Sen kuma cocugusun diye...

Hayatları hep böyle geçmişti. Bazen zor bazen dengesiz bazense sallantıda geçiyordu. Ona rağmen ayakta kalmak için, güç topluyorlardi.

Reyhan kolundaki saate baktı. Yemek vakti geldi de geçiyordu bile. Ayağa kalkıp kardeşine döndü. " Hadi sende topla kendini. Annem seni böyle görmesin!"

Bekir başını salladı. Ablası çıkıp gitmişti. Kendisi de ayağa kalkıp ilkin duşa girmiş daha sonra da üstünü değiştirip aşağı inmişti.

Akşam yemeği yere inmişti. Herkes yemeğe oturmuş, yemekler yenmişti. Sıla ilk defa kurabiye yapmıştı büyük servis tabağına koymuş hepsi tek tek yiyordu.

" Nasıl olmuş?"

" İyi olmuş, eline sağlık." Dedi Gülbahar. Sıla başını salladı ve gülümesedi. Gözleri Zerda teyzesine takıldı. Derince düşünüyor, çayını içiyordu. " Zêrda teyze.."

Zêrda başını kaldırıp kıza baktı. " Söyle, yavrum."

" Sen niye yemiyorsun?" Herkes yerken kendisi yesin istiyordu. İlk defa çikolatalı kurabiye yapmıştı denesin nasıl olduğuna baksın istiyordu.

" Canım istemiyor, yavrum."

Kafasını eğmiş, zorlamamisti. Yemekten sonra Zerda ayağa kalkıp namazını kılmaya gitmişti. Namazını kılan kadın bejere oturmuş, elindeki tesbih ile zikir çekiyordu. Çok yakın komşusu hacca gitmiş oradan tesbih getirmişti. Onunla zikir çekiyordu.

Fakat aklı fikri Ayhana gitmişti. Dün gece kocası rüyasına girmiş, Çok susadım Zerda, bana ne olur su ver demişti. Kaç yıldır girmeyen adam dün gece girmişti rüyasına.

Kocası ona taşımak istemediği, yapma dediği büyük bir acı, büyük bir keder, büyük yara bırakıp çekip gitmişti. Ne gülmüş nede ah etmişti. Zorluklar yaşamak, insanın en acımasız kalkanıydi.

" Dayê.."

Arkasını döndü. Elinde bir fincan kahve ile yanına gelen kızına baktı.

" Kahve içimden seni yakaladım." Dedi Reyhan. Fincanı komodinin üstüne bırakıp annesinin yanı başına gelmişti. " Benim melek yüzlü annem, neyin var senin bakim?"

" Yok bir şey kızım, tesbih çekiyorum."

Kızı annesinin elindeki tesbihi görmüştü. Tıpkı gözleri gibi yeşil ve parlaktı.

" Benim aldığım tesbihi niye kullanmıyorsun sen?" Annesinin aklını ne meşgul ediyorsa bilmek istiyordu. Belki de, aklındaki bütün taşları atardı da, yüreğinde ki bütün acıları bir nebze olsa atardı. Tabi ne kadar kolay olursa.

" Kullanıyorum kızım, daha ne yapayım?"

" Anne sen bu kızına bakma!" İçeriye destursuz giren Bekir annesinin ve ablasının yanına gelmişti. Eve ilk geldiğinin aksine biraz daha iyiydi.

Reyhan kardeşine döndü. " Sebep?"

" Çünkü ablacığım, annemden o kadar çok şey istiyorsun ki kadın hangi birine yetişecek!"

Reyhan gözlerini kıstı. Derin sesli bir nefes verdi. Kardeşi inadı inat damarına basıyordu.

" Anne oğluna bir şey de!"

" Allah seni alacak adama yardım etsin."

" Lan Bekir..." İçeri giren Hüseyin dibine kadar girmişti.

Üçünün de bakışları aynı anda adama kaymıştı. Hüseyin Zerda teyzesine baş selamı verip adamın yanına kadar geldi. " Yarın halı saha maçı var, geleceksin değil mi?" Diye sordu.

" Sonra konuşuruz..." Dedi Bekir. Annesine ve ablasına sahte bir gülümseme yollamıştı.

" Sen yarın maça mı gideceksin?" Annesinin sesini iyi tanıyordu. Bu ses şuydu; yine hasta mı olacaksın?

" Dayê iddiaya girdik, mecbur gideceğim." Demiş kuzenine öldürücü bakışlar atmıştı. Ula orta yerde denecek laf miydi şimdi?

" Anne sana şimdiden söyleyeyim, oğlun hasta olursa ben bakmam!" Dedi Reyhan. Hasta olan kardeşi oluyor eziyeti ise annesi ve ablası çekiyordu.

" Ablan haklı, Bekir. Hasta olduğun zaman hiç çekilmiyorsun oğlum."

" Vallahi pes diyorum."

Hüseyin ise anira anira güldü. Annesi ve ablası ile başı dertte idi. Malum Bekir hasta olacağı zaman yataktan kalkmıyor, insanın damarını deliyordu.

" Hele sen hiç gülme, Hüseyin. Gülbahar sana izin verdi mi?"

Annesinin adını duyunca durmuştu birden annesi ve en önemlisi ise babası vardı. Onlardan izin alınmadan değil halı saha maçına, bir yere gidemzdi. Bekir buyur söyle bakalım diye yüz ifadesi takındı suratıma.

" Ee alırım ya..."

Bekir adama baktı. Sinsice sırıttı sessizce ağzının içinden, bok alırsın demişti. Ki Hüseyin adamın ağzını okumuş, fesupanallah demişti.

Geceye kadar sürmüştü halı saha maçı işi. İzin almak kolay değildi öyle.

****

Ayakta kalmak zorlaştıran bir güç vardı. Bazen düşmek ve bir daha kalkmamak için uğraşırken, kendi için değil evlatları için duruyordu.

Evin çocukları okula gitmişti. Kızı Reyhan hazırlık yapmış, okula gitmişti. İlkokul öğretmeni olan kızı okula gitmişti.

Gülbahar, Hawar ve Zerda mutfağa geçmişti. Gülbahar yemek için hazırlık yaparken, Hawar diğer malzemeleri hazırlıyordu.

Zerda arkasını döndü. Oğlu okula gitmişti ama kesin odasını toplamamisti, iyi bilirdi oğlunu. O sırada Hawar ile göz göze geldi.

İki kadında saniyeler içerisinde birbirine baktı uzun uzun. Hawar göz temasını kesip işine devam ederken, Zerda mutfaktan çıkmıştı.

Merdivenlere doğru giderken geçmiş bir kez daha gözlerinin önüne geldi.

Geçmiş...

​​​​​​Evin içindeki acı ve keder herkesi sarmıştı. Öyle ki büyük bir acı matemi vardı. Ne Hawar nede Zerda eskisi gibi olacaktı.

Kocasının kırkı çıktığı gibi yemek verilmiş, camide tatlı dağıtılmıştı. Yıldırım ve daha ölmeden evvel babası oğlu için, hayır yapmıştı.

O gece Bekiri uyutan kadın oğlunu beşiğe koymuştu. Kapının çalması ile arkasını döndü Zerda. Gelen kumasi Hawar idi.

" Zêrda müsait misin?"

Bir şey demedi, sadece başını salladı. Hawar içeri girmiş kadının yanına kadar gelmişti. Zerda yatağın kenarına oturup kadına döndü. Hawar bejere oturmuş kadına bakıyordu.

Uzun uzun bakmıştı kadına. Buraya niçin gelmişti, neden gelmişti?

" Zêrda... Ben.. af dilemeye geldim." Dedi en mahçup edası ile. Sıkıntı içinde kadına bakıyor kendini sıkıyordu. " Bilirim, ne beni nede kocanı af etmeyeceksin. Senin canının yanarken, beni ve kocan seni ateşe attık." Dedi Hawar. Alt dudağını dişledi. İki kadında hayatının baharında iki güzel kadinken, biri kuma olarak kendi hayatını yakmıştı, diğeri ise bu hayatta mahkûm kalarak yaşıyordu.

" Sana karşı çok mahcupum, keşke elimde olsa da geçmişi geri getirme gibi imkânım olsa, ama ne fayda. Sen çok iyi bir kadınsın, o kadar iyisin ki beni kendimden utanıyorum." Dedi ağlamaya başlamıştı. Zerdanin susması, konuşmamasi kadının canını yakıyordu. Şuanda saç başa kavga edebilirdi. Benim kocamı elimden aldın diyebilirdi ki, asla karşı gelmezdi. Çünkü bu uğurda tek kendisi de değil kocası da suçluydu.

" Ben kuma olduğum için, kendimden bile nefret ediyorum..." Sustu ve kadına baktı. Zêrda hiç konuşmamış, öylece yere bakıyordu. " Ama senden bir ricam var."

Zêrda yavaş yavaş başını kaldırıp baktı kadına. Kaşları çatık, yüzünde herhangi bir duygu belirtisi bile yoktu.

" Sana yalvarıyorum, benden nefret etsen de kızımdan nefret etme. Sıla'nın hiç bir suçu günahı yok."

Zêrda bir şey demedi. Sadece sustu. Bazen suskunluk bile acının en kiyak halini bile gosteriyordu.

Hawar bir anneydi. Kuma da olsa bir anne, isterse bu ev ona kötü davransın isterse nefret etsin giki çıkmazdı. Ama kızının suçu günahı yoktu. O günahsız bir sabi idi.

~~~~

Zêrda derin nefes aldı. Bunca yıl geçmişti, bir gün olsun daha Hawar ile dertleşmek şöyle dursun yan yana geçipte oturmamışti. Sıla ona anne demek yerine teyze diyordu. Kuma çocuğu olduğunu öğrendiği günde, annesine kızmıştı. Ama ne fayda ki, geçmiş bir kara yazgı gibiydi.

Bekir olduğu gibi Sıla da babasının mezarına sadece bir yada iki kez gitmişti. Annesi kızına, annenin kuma olduğunu sakın söyleme demişti.

Sıla o yüzden hep Zerdaya gidiyor bazen ondan da fikir sahibi olmak istiyordu.

Oğlunun odasına girdi. Bu sefer şaşırmıştı. Oğlu ilk defa odasını toplamış annesini şaşırmıştı. Odadan çıkan kadın aşağı indi. Yemekler nerdeyse hazırdı.

O sırada Hüseyin ve Bekir gelmişti bile. Annesinin yanına gelen adam annesinin yanağını öptü. Daha sonra odasına çıktı.

" Hüseyin Bekir yemek yiyin bari." Gülbahar gelen çocuklara bakıyordu. Fakat Hüseyin ve Bekir aşağı inmiş çantasını alıp aşağı koşmuştu.

" Anne gitmemiz lazım."

" Yavrum yemek yesenize."

" Vallahi geç kalıyoruz."

O sırada Zübeyde hanım bastonu ile aşağı inmişti. Torunları annesinin yanında durmuş konuşuyordu.

" Nereye kuremin?"

" Maça dayê maça.."

" Bu soğukta?" Dedi yaşlı kadın. Kamburlaşmiş hâliyle salona geçmişti.

Zêrda derin nefes aldı oğluna uyarıcı tonla baktı. " Hasta olmak yok!" Oğlu duyuyor muydu bilmiyordu. " Bekir."

" Tamam dayê."

" Lan bekro, hadi lan!" Kızdığı zaman yada sinir olduğu zaman kuzenini böyle çağırıyordu Hüseyin..

" Geliyorum hüso.." spor ayakkabısını giymiş bagcigini bağlıyordu.

Ayağa kalkıp hızla aşağı inmiş, amcasının arabasına binmişti. Gülbahar kocası eve gelirse söyleyecekti.

Zêrda salona geçip yaşlı kadının yanına geçip oturmuştu.

" Gittiler mi?"

" Hiç dururlar mı?"

Zübeyde hanım gelinine baktı. Torunları için en iyi anne olmuştu.

" Zêrda gelin.."

" Buyur dayê?"

" Reyhana söyledin mi?" Konuyu şimdi açmanın zamanı gelmişti.

" Yok dayê daha açmadım."

" Daha ne kadar bekleyeceksin Zerda?"

Zêrda uzun uzun durdu yerinde. Kızını gören beğeniyordu. Kızının güzelliği ve oğlunun yakışıklı hâli kendini net gosteriyordu. Kızını isteyen çoktu, ama bir kişi çok istiyordu.

" Vakti gelsin dayê."

" Vakti geldi Zerda gelin, artık kızınla konuş, hem bilsin artık." Kaynanasınin sözü ile önüne döndü Zerda.

Kızı artık öğretmendi. Bir yıldır öğretmen olmuştu. Kızını gören görmüş beğenmişti. Ama Zerda kızından kopmak istiyor muydu?

Kafası bu sefer de bu sebepten ötürü dolmuştu. Ki o sırada Sıla içeri geçmiş, elindeki sofra bezini yere sermişti. Kıza döndü.

" Sıla.."

" Buyur?" Gülümseyerek baktı kadına.

" Dün yaptığın kurabiye var mı hâlâ?"

Sıla güldü. " Evet var." Dedi neşe içinde.

" Çayda getir o zaman."

" Tamam Zerda teyze."

Zübeyde hanım buruk bir sevinç vardı içinde. Zêrda gelin Sıla'ya hiç bir gün olsun kötü davranmamis bilakis hep güler yüzle gelmişti. Kızın canını dâhi yakmamis, hep yavrum demişti ona.

Bir kadın için güç neyse deseler Zerda gelin parmaklara gösterilirdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 08.03.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...