11. Bölüm

11. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. (Sınır oy 25 yorum 20)

 

 

 

 

Acıya tutsak olan bedenler, yavaş yavaş o acıya alışmak zorunda kalıyordu. Sağanak yağmurun ortasında kalan yorgun bedenlerine kimse yardım eli uzatmıyor, onlara acımasızca sırtlarını dönüyorlardı.

 

Genç kız kalbine tutsak olan acıyla baş başaydı. Yine kimsesiz, yine tek başına. İliklerine kadar hissettiği acıyı bu kez kalbinin en derinlerinde hissediyordu. Etrafta uğuldayan seslere kulaklarını tıkamış, sağır olmayı seçmişti dünyaya karşı.

 

Gözünden bir damla yaş akıp giderken boğazında hissettiği acıyla ağır bir şekilde yutkundu. Titreyen dudaklarını birbirine mühürleyip, gökyüzünü karartan bulutlara baktı.

 

Odanın kapısının açılıp kapanma sesini duyduğunda akan burnunu çekip gözlerini kapattı. Kimseyle konuşmak istemiyordu, kalbindeki acıyı bir başına yaşamak istiyordu.

 

“Suna.” Kulaklarına bir melodi gibi dolan ses titrek bir soluk almasına sebep olsada gözlerini açmadı. Yatağın kenarında hissettiği ağırlıkla gözlerini sıkıca yumdu. “Uyumadığını biliyorum, aç hadi gözlerini.”

 

Genç adam sakin sesiyle konuşurken kara gözleri genç kızın yüzünde dolaşıyordu. Ağlamaktan kızaran burnunun ucu, titreyen dudakları, ve titrek nefesleri uyumadığını ona kanıtlıyordu. Elini usulca uzatıp yüzüne düşen bir tutam saçı geriye doğru attı. Onun ipeksi saçları parmakları arasından kayıp giderken gözleri hala genç kızın yüzündeydi.

 

“Git, yalnız kalmak istiyorum.” Diye konuştu genç kız titreyen sesiyle. Devran yavaşça başını olumsuz anlamda sallayıp elindeki tepsiyi kenara bıraktı.

 

“Gitmeyeceğim, saatlerdir bir şey yemedin, yemek yemelisin.” Suna gözlerini aralayıp yorgun bakışlarıyla karşısındaki adama baktı. Ona bakan kara gözleri onu derin bir karanlığın içine çekiyordu.

 

“İstemiyorum.” Kısık sesiyle konuşup bakışlarını cama doğru çevirdi. Hastaneden geleli kaç saat olmuştu bilmiyordu genç kız lakin Devran onun için usta çağırıp banyoyu onun kullanabileceği şekilde ayarlatmış, onun için tekerlekli sandalye getirmişti.

 

Devran genç kızın üzerindeki yorganı kenara çekip onu kollarının altından tutup oturur pozisyona getirdiğinde Suna ona şaşkın gözlerle bakıyordu.

 

“Ne yapıyorsun, yemek istemiyorum dedim sana.” Genç adam kenara bıraktığı tepsiyi eline alıp dizlerinin üzerine bıraktı. Eline aldığı kaşığı çorba doldurup genç kıza uzattığında Suna ona bakıyordu titreyen gözleriyle. Dolan gözlerini ondan kaçırıp usulca yutkunarak dudaklarını araladı.

 

Devran yavaşça çorbasını genç kıza yedirirken kalbinde derin bir sızı hissediyordu.

 

“Doktor bu durumun düzelebileceğini söyledi, belki bir yıl belki bir ay.” Suna başını yan tarafa çevirip daha fazla yemek istemediğini gösterdiğinde genç adam ısrar etmeyip tepsiyi kenara bıraktı.

 

“Kim yaptı bunu bana.?” Diye sordu genç kız yorgun sesiyle. Devran derin bir nefes alıp yavaşça oturduğu yerden kalktı.

 

“Bilmiyorum ama bulacağım.” Suna ağır ağır başını sallayıp yavaşça yerinde kayıp yorganı üzerine çekti.

 

“Şey, ben biraz uyumak istiyorum ama korkuyorum.” Diye konuştu kısık sesiyle. Kendi başına kalmak onu korkutuyordu. Onu öldürmek isteyen bu kadar yakınına gelmişken korkmamak elde değildi. Devran camın önündeki koltuğa oturup sırtını yavaşça geriye yasladı.

 

“Uyu sen, ben buradayım korkma.” Genç kız dudaklarının üzerine yerleştirdiği ölü tebessümle yorgun gözlerini usulca kapattı. Ağlamaktan yorgun düşen bedeni kısa sürede kendisini uykunun kollarına bırakırken genç adam onu izliyordu.

 

Yavaşça oturduğu yerden kalkıp yatağın boş tarafına uzandı. Sağ kolunu katlayıp başının altına koyarken sol kolunu uzatıp genç kızın saçlarına dokundu. Parmak uçları usul usul onun sarı saçlarında dolaşırken kalbi acımasızca göğüs kafesini dövüyordu. Genç kızı uyandırmaktan korkarcasına parmak uçlarıyla sevdi saç tellerini.

 

“Biz neyin bedelini ödüyoruz Suna.” Sessiz sesiyle fısıldayarak konuştu genç adam. Yıllardır birbirinden ayrı düşmüş iki sevdalı yürek acımasız kalpler yüzünden ayrı düşmüş, omuzlarına tonlarca yük bırakmışlardı. Ödedikleri bedel yıllardır bitmiyordu lakin onlar bir hayli yorulmuştu.

 

 

#######

 

 

Genç kız elindeki tabağı masanın üzerine bırakıp uykusuz gözlerini camdan dışarıya çevirdi. Sabahın ilk ışıkları etrafa saçılırken genç kız ve annesi kahvaltı hazırlamak için erkenden kalkmıştı. Rüveyda gece uyuyamamış olmanın yorgunluğu ile etrafta dolaşırken bakışlarını kapıdan giren annesine çevirdi.

 

“Hadi şunları da masaya götür kızım, Azize hanım gelir şimdi.” Rüveyda usulca başını sallayıp masanın üzerine bıraktığı tabakları eline alıp mutfaktan çıktı.

 

Yavaş adımlarıyla salona girip elindeki tabakları masaya bırakıp geriye döndüğünde merdivenlerden inen Azize hanımı görmesiyle usulca yutkundu. Keskin gözleri genç kızın yüzünü delip geçerken sert adımlarıyla ilerledi.

 

Adımları genç kızın önünde durduğunda Rüveyda geriye doğru bir adım attı. Kahverengi gözlerini karşısındaki kadından kaçırıp ellerini önünde birleştirdi.

 

“Dün eve geldiğinde üzerinde olan kaban bana bir hayli tanıdık geldi.” Genç kız usulca yutkunup çekingen gözlerle karşısındaki kadına baktığında gözlerinde gördüğü ifade usulca yutkunmasına sebep olmuştu, zira gözleriyle onu öldürmek ister gibi bakıyordu.

 

“Bana bak küçük hanım.” Azize genç kızın kolunu tutup onu sert bir şekilde kendisine doğru çekti. “Bu aralar gözüme fazla batıyorsun. Oğlumdan uzak dur yoksa ben yapacağımı bilirim”. Rüveyda dolan gözleriyle karşısındaki kadına bakarken acıyan kolu yüzünden acı bir şekilde yutkundu.

 

Kolunu kurtarmak istediğinde Azize tırnaklarını genç kızın etine acımasızca bastırıp dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

 

“Herkes yerini bilecek, senin gibi bir dilsizle benim oğlumun işi yok.” Rüveyda dudaklarını açıp haykırmak istesede dudaklarının arasından tek bir kelam dökülmemişti. Gözünden akan bir yaş yüzünü ıslatıyordu ağır ağır. O bu sözleri hak edecek bir şey yapmamıştı.

 

Kolunu sert bir şekilde çekip karşısındaki acımasız kadından kurtarmak istediğinde duyduğu sesle başını o tarafa çevirdi.

 

“Anne. Ne yapıyorsun sen.?” Cüneyd sert sesiyle konuşup seri adımlarla onların yanına gelip genç kızın kolunu annesinden kurtarıp çattığı kaşlarıyla annesine baktı. “Ne yaptığını sanıyorsun sen.?” Azize hanım başını dikleştirip kendinden emin sesiyle konuştu.

 

“Herkese yerini hatırlatıyorum.” Arkasını dönüp giderken Cüneyd sert bir soluk alarak bakışlarını yan tarafına çevirdi. Rüveyda'nın sessizce ağladığını gördüğünde kalbinde ince bir sızı hissetti. Ona doğru bir adım atıp yavaşça dudaklarını araladı.

 

“Rüveyda..” Genç kız Cüneyd’in cümlesini bitirmesini beklemeden arkasını dönerek koşar adımlarla oradan uzaklaştı. Cüneyd genç kızın arkasından bakarken kaşlarını derinden çatarak bakışlarını annesine çevirdi. Hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı masasına oturan kadın öfke dolu bir nefes almasına sebep olmuştu.

 

#####

 

Suna elindeki tarağı masanın üzerine bırakıp dolan gözleriyle aynadaki yansımasına baktı. Sarı saçları dalga dalga kırmızı elbisesinin üzerine dökülürken kalbinde derin bir hüzün yatıyordu. En güzel yılları, en ağır yılları olmuştu.

 

Gözünden süzülen bir damla yaşı elinin tersiyle silip sert bir şekilde yutkundu. Bakışlarını banyodan çıkan genç adama çevirdi ağır bir şekilde, Devran giydiği kahverengi kazağı düzeltirken bakışları sandalyesinde oturan genç kızı buldu.

 

Yavaş adımlarla genç kıza yaklaşıp önünde durdu. Suna başını hafifçe kaldırıp ona bakarken aralarındaki görünmez bir bağ olanları birbirine bağlıyordu sanki.

 

“Aşağıya inelim mi.?” Diye sordu genç adam sarkin sesiyle. Suna titreyen gözlerini genç adamdan kaçırıp ellerini tekerlekli sandalyesinin kol koyma yerine koydu.

 

“Ben.. ben bununla gelemem ki.?” Devran genç kızın önünde çömelip genç kızın eğdiği başına doğru uzattı elini. Soğuk parmakları genç kızın narin çenesine usulca dokunup hafifçe kaldırdı çenesini.

 

“Neden.?” Diye sordu sakin sesiyle. Suna usulca yutkunup omzunu hafifçe kaldırıp indirdi bilmiyorum dercesine. Kendisini hazır hissetmiyordu, insanların rahatsız edici bakışlarına maruz kalmak istemiyordu.

 

Devran yavaşça çömeldiği yerden kalkıp eğilerek genç kızı kucağına aldı. Suna şaşkınlıkla gözlerini aralarken kollarını korkuyla genç adamın boynuna doladı. Dünden beri onu bir hayli kucağında taşımıştı lakin bu ani hareketi onu şaşırtmıştı.

 

“Ne yapıyorsun Devran.?” Diye konuştu narin sesiyle. Devran kısa biran genç kıza bakıp ardından açtığı odanın kapısından çıkarak merdivenlere doğru ilerledi.

 

“Sen öyle inmek istemeyince bende kucağımda indiriyorum seni aşağıya. Gerci dedem biraz şaşıracak ama bir şey demez.” Suna utangaç gözlerle genç adama bakıp bakışlarını ondan kaçırdı. Burnuna dolan kokusu gözlerini huzurla kapatma isteği uyandırıyordu onda.

 

“Buna gerek yoktu.” Devran kara gözleriyle genç kıza bakarken gözleri onun kızaran yanaklarındaydı.

 

“Vardı, senin yerin benim yanım.” Sert adımlarıyla salona girip her zaman oturdukları yere doğru ilerledi. Suna utançla gözlerini kaçırırken Devran onu yavaşça yerine oturtup ardından kendisi yerine oturdu. “Günaydın.” Sert sesiyle herkese günaydın derken bakışları dedesindeydi, onun için önemli olan dedesinin vereceği tepkiydi. Fazıl bey başıyla genç adamı onaylayıp herkese afiyet olsun diyerek yemeye başladı.

 

Suna çekingen bir şekilde elini önündeki çatala uzatıp titreyen elleriyle çatalı kavradı. Tekrardan huzurla yemek yemek onun için zor olacaktı. Elindeki çatalı yavaşça zeytine batırıp ağzına götürürken karşısındaki kadını bakışlarını gördü.

 

Azize yüzündeki yarım gülüşle genç kıza bakarken memnun bir ifadeyle eline çayını alıp çayından bir yudum içti. Sanki istediğine ulaşmış, onun zaferini kutluyordu.

 

Sunu zihnine dolan düşüncelerle sert bir şekilde yutkundu. Karşısındaki kadını ona söylediği sözler zihninde yankılanırken gözlerini yavaşça kapattı. Elindeki çatal tabağın üzerine sert bir şekilde düştüğünde masadaki herkesin bakışları ona dönmüştü. Devran telaşla genç kıza doğru döndüğünde onun korku dolu bakışlarıyla karşılaştı.

 

“Sen yaptın.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını ağır ağır olumlu anlamda salladı. “Sen yaptın.” Kırgın sesi tüm evin içini doldururken herkes genç kızın baktığı yere baktı. Azize hanım rahat bir tavırla arkasına yaslanıp tek kaşını kaldırarak sordu.

 

“Neyi ben yapmışım gelin hanım.” Suna dolan ela gözlerini yanında oturan adama çevirdi. Sert bir şekilde yutkunup titreyen dudaklarını araladı.

 

“O yaptı Devran, o zehirledi beni.” Herkes duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini aralarken genç adam derinden çattığı kaşlarıyla, gözlerine korku tohumları yerleşen Azizeye baktı. Azize panikle yanında oturan kocasına bakarken İbrahim bey yavaşça oturduğu yerde dikleşerek oturdu.

 

“O yaptı, sana gerçekleri söylemeyeyim diye beni tehdit etti. Herşeyin sorumlusu onların ikisi, ben onlar yüzünden o mahkemede öyle söylemek zorunda kaldım.” Genç kız yüzünü ıslatan yaşları hızla elinin tersiyle silip ona inanması için genç adamın gözlerinin içine baktı. Devran kırgın bakışlarını babasına değdirip yavaşça yutkundu.

 

“Neden seni tehdit etti.?” Diye sordu genç adam duyacaklarından korkarak. Herşey gün yüzüne çıkıyordu lakin Devran bir zamanlar duymak için sabırsızlandığı gerçeği şimdi duymaktan korkuyordu.

 

Masadaki herkes meraklı bakışlarıyla onları izlerken Suna yavaşça yutkundu. Ela gözlerini karşısındaki kadına çevirip hafifçe başını kaldırdı. Bu kadın onun en güzel anlarını yerle bir eden kadındı, bu kadın ondan sevdiğini alan kadındı, bu kadın ondan geleceğini çalımış ardından hiçbir şey olmamış gibi karşısına geçerek yıllarca onu tehdit ederek bir köşeye çekilmesini sağlamıştı.

 

Ama artık korkan Suna yoktu, artık kalbi acıya vurgun bir Suna vardı.

 

“O adamı İbrahim bey ve bu kadın öldürdü, ardından suçu senin üzerine attılar. Mahkemede yalan ifade vermem için beni tehdit ettiler, seni ve amcamları öldüreceklerini söylediler. Bu eve geldiğimde tehditleri bitmedi aksine çoğaldı, korktum söyleyemedim lakin şimdi korkmuyorum bu adam ve bu kadın seni suçsuz yere hapse attırdı neden biliyor musun.?” Diye sordu genç kız acı dolu sesiyle. Bakışları masadaki insanlara döndüğünde herkesin şaşkın bakışlarla Azize hanım ve İbrahim beye baktığını gördü.

 

“Tüm bu mal varlıktan seni yok saymak için, mirasa konabilmek için seni hapse attılar.” genç kızın söyledikleriyle Azize hanım hızla yerinden kalkıp ona doğru ilerledi.

 

“Ağzından çıkanı kulağın duysun gelin hanım, utanmıyor musun bize iftira atmaya.” Devran hızla oturduğu yerden kalkıp karısının önüne geçerek Azizeden onu kordu.

 

“Ben yalan söylemiyorum, yemin ediyorum gerçekleri söylüyorum.” Genç kız korkuyla konuşurken elini uzatıp Devran’ın elini tuttu. Ona inanmamasından deli gibi korkuyordu. Genç adam kısa biran elinde hissettiği dokunuşa bakıp delice kara gözlerini Azize hanıma çevirdi.

 

“Hala konuşuyor, iftira atıyor bu bize.” Azize hanım korkuyla Fazıl beye bakıp asi bir şekilde başını salladı. “ Baba valla yalan söylüyor, ne ben bu kıza bir şey yaptım nede biz Devran’a bir şey yaptık.” İbrahim bey hızla başını sallayıp karısını onaylarken Fazıl bey sert yüz ifadesiyle onlara bakıyordu.

 

Devran öne doğru bir adım atacağı esnada elinde hissettiği baskıyla vazgeçti. Suna korkuyla genç adamın elini sıkıca tutuyordu zira Azize hanımın gözleri onu öldürmek ister gibi bakıyordu.

“Eğer Suna gelinin dedikleri doğruysa sizi kendi ellerimle kapının önüne koyarım.” Fazıl bey sert sesiyle konuşurken oğlu telaşla yerinden kalkıp ona doğru bir adım attı. Fazıl bey elini kaldırıp durması gerektiğini gösterirken bakışları torununa döndü, gözlerinde gördüğü yıkılmışlıkla acı bir şekilde yutkundu yaşlı adam.

 

“Baba inanma yalan söylüyor, psikolojisi bozulmuş ne dediğini bilmiyor.” İbrahim bey korkunun esir aldığı sesiyle konuşurken, Fazıl bey elindeki bastonu sert bir şekilde yere vurdu.

 

“Kes sesini İbrahim, bu işin altından siz çıkarsanız elimden çekeceğin var.” Yavaşça oturduğu yerden kalkıp öfkeli gözlerini oğluna çevirdi. “Babalık yapmadığın oğlunun hakkına göz dikmediğin kalmıştı bir tek eğer bunuda yaptıysan bak bakalım sana verdiğim o üç kuruşluk değeri senden almıyor muyum.”

 

“Baba.” Fazıl bey oğlunun konuşmasına izin vermeden gelinine çevirdi öfkeli gözlerini. Sert adımlarla ona yaklaşıp elindeki bastonu sert bir şekilde yere vurmasıyla Azize hanım korkuyla geriye çekildi.

 

“Bazı yılanların başını geç olsada ezmek gerekiyor neticede.” Adımlarını salonun çıkışına çeviren yaşlı adam sert sesiyle konuştu. “Devran, Cüneyd çalışma odama gelin.”

 

Genç adam kara gözlerini sanki bir rüyadan uyanırcasına babasından ayırıp omuzlarına binen kırgınlığın ağırlığıyla yutkunarak bakışlarını ona korkuyla bakan karısına çevirdi. Eğilip genç kızı kucağına aldığında Suna kollarını genç adamın boynuna sardı.

 

“Devran.” Diye fısıldadı genç kız çekingen sesiyle. Ona inanmaması onu korkutuyordu. Dolan gözleriyle genç adamın güzel sinesini izlerken Devran’ın yüzünün hüzünle dolduğunu fark etti genç kız. “Bana inanıyorsun değil mi.? Yemin ederim doğru söylüyorum.”

 

Devran genç kızın sorusunu cevapsız bırakırken odanın kapısını açıp odaya girdi. Yavaş adımlarla yatağa ilerleyip genç kızı yatağın üzerine bıraktı. Suna aceleyle Devran’ın elini tutup korku dolu gözleriyle ona baktı.

 

“Devran.” Diye fısıldadı genç kız acı dolu sesiyle. Devran yavaşça yutkunup gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Elini genç kızın elinin üzerine koyup yavaşça dudaklarını araladı.

 

“Sana inanıyorum lakin bana biraz zaman ver kendime gelmem için.” Suna başını usulca sallarken Devran yavaşça elini ondan ayırdı. “Rüveyda’yı yanına göndereceğim. Dedemin yanına gitmem gerek.” Genç adam odadan çıkıp giderken Suna arkasından üzgün gözlerle bakıyordu. Her Şeyi bir anda söylemek ona ağır gelmişti biliyordu genç kız lakin dilimi yakan kelamları bir anda özgür bırakmıştı.

 

Başını yavaşça geriye yaslayıp ela gözlerini camdan dışarıya çevirdi. Esen rüzgarı izleyen ela gözleri sessizliğe gömülmesine veslile olmuştu.

 

####

 

Genç adam karşısında oturan dedesin bakarken içinde fırtınalar kopuyordu. Genç kızın söylediği her bir kelam zihninde yankılanırken etrafında konuşulan kelamları duymuyordu. Kolunda hissettiği dokunuşla irkilerek bakışlarını yan tarafa çevirdiğinde Cüneyd’in bakışlarıyla karşılaştı.

 

“Abi, dedem sana sesleniyor.” Diye konuştu genç adam durgun sesilye. Devran usulca yutkunup bakışlarını dedesine çevirdi.

 

“Buyur dede, dalmışım duymadın söylediğini.” Fazıl bey ağır ağır başını sallarken odanın kapısı çalınıp yavaşça açıldı. İçeri giren adam ellerini önünde bağlayıp gözlerini Fazıl beye çevirdi.

 

“Beyim beni çağırmışsınız.”

 

“Mahmut bana bu işin aslını astarını bulup getireceksin, o gün orada kim varsa bulup konuşturacaksın. O zehri bu eve kim soktu bulacaksın. Karda yürüyüp izini belli etme,İbrahim ve Azize’nin ruhu duysa senden bilirim.” Mahmut usul usul başını sallayıp Fazıl bey onayladı.

 

“Emrin olur beyim, en kısa sürede bulup getireceğim istediklerinizi.” Fazıl bey eliyle çıkmasını işaret ederken bakışlarını torununa çevirdi.

 

“Aklının karıştığını görüyorum Devran lakin karışmasın aklın, sen karın ne derse ona inanmak zorundasın, doğru veya yanlış fark etmez. O kızın sana ihtiyacı var, senin ona verdiğin güvene ihtiyacı var.” Devran dudaklarının üzerinde oluşan kırık bir tebessümle baktı dedesine. Bakışlarını dizlerine yasladığı ellerine çevirip dudaklarını araladı.

 

“Aklım karışmadı dede, çünkü o adam yapmadı diyemem. O adam yapar ama Suna bana yalan söylemez.” Yavaşça oturduğu yerden kalkıp derin bir nefes aldı. “Her şey gün yüzüne döküldüğünde bu kadar sakin kalmam, bunu kimse benden beklemesin. Ben kendimden geçtim ya, karımı gözümün içine baka baka zehirlemiş. Bunun bedelini ödeyecekler benden aldıkları o altı yılın bedelini ödeyecekler.” sert adımlarıyla odadan çıkıp giderken Cüneyd ve Fazıl bey arkasından bakıyordu.

 

Her Şey açığa çıktığında kanında dolaşan deli yanı bu evi yakacağını ikise de iyi biliyordu.

 

#####

 

Cüneyd elindeki kahve bardağıyla yavaş adımlarla ilerleyip genç kızın yanında durdurdu adımlarını. Ayaklarını her koşulda genç kızın yanına götürüyordu onu. Rüveyda yanında hissettiği hareketlilikle bakışlarını oraya çevirdiğinde yanında gördüğü adamla irkilerek geriye doğru çekildi.

 

“Senide uyku tutmadı mı.?” Diye konuştu Cüneyd sakin sesiyle. Rüveyda, sabah Azize hanımın ona söylediği sözleri hatırladığında usulca yutkunarak geriye doğru bir adım attı. Buradan gitse iyi olacaktı. Gitmek için geriye döndüğünde Cüneyd kolundan tutarak onu kendisine doğru çekti.

 

“Nereye.?” Genç adam kaşlarını çatarak sorduğu soruyla genç kız usulca yutkunup bakışlarını kaçırdı. Kolunu genç adamın elinden kurtarmak istediğinde cüneyd sıkıca tutmuştu kolunu gitmesine engel olmak isteyerek. Elindeki bardağı kenara bırakıp cevap bekleresine genç kızın gözlerine bakmaya çalıştı, zira onan kaçar gibi bir hali vardı.

 

“Neden bana bakmıyorsun.?” Elini uzatıp genç kızın çenesine dokunacağı esnada Rüveyda başını çevirip buna mani oldu. Kolunu genç adamın elinden kurtarıp çattığı kaşlarıyla ona baktı. Cebindeki deftere hızla bir şeyler yazıp genç adam uzattı.

 

“Lütfen benden uzak durun, soa anneniz yanlış anlıyor.” Cüneyd çattığı kaşlarıyla yazıyı okurken tek kaşını kaldırıp genç kıza baktı.

 

“Ne dedi annem sana.”? Diye sordu sert sesiyle. Rüveyda cevap vermeyip geriye doğru bir adım attığında genç adam hızla kolundan tutarak gitmesine engel oldu. “Ne dedi annem sana Rüveyda, gidip ona sormamı istemiyorsan söyle.” genç kız koruyla yutkunup çekingen gözlerle baktı genç adama. Elindeki defteri yavaşça kaldırıp sabah Azize hanımın ona söylediği kelamaları yazdı deftere.

 

‘Herkes yerini bilecek, senin gibi bir dilsizle benim oğlumun işi yok.’ Cüneyd okuduklarıyla kaşlarını çatıp öfkeyle gözlerini kapatıp açtı. İçinde büyüyen öfkenin önüne geçemiyordu.

 

“Rüveyda, lütfen sen annemin saçma laflarına takılma.” genç kız bakışlarını kaçırıp başını usulca salladı. Cüneyd genç kıza doğru bir adım atıp önünde durdu. Rüveyda çekingen bakışlarını ona değdirmezken genç adam kaşlarını hafifçe çattı.

 

Rüveyda geriye doğru bir adım atıp, telaşla etrafına bakındı. Gitmek için arkasını döneceği esnada genç adam usulca elini tuttu. Soğuk parmak uçları onun sıcak parmak uçlarına değdiğinde ikiside şaşkın bakışlarla birbirine baktı.

 

“Eğer annem seni üzecek bir şey söylerse gelip bana söyleyeceksin.” diye konuştu genç adam sert sesiyle. Rüveyda başını kaldırıp genç adamın delici bakışlarına baktığında içinde bir şeylerin yerle bir olduğunu hissetti.

 

Genç kızın sessiz kalmasıyla Cüneyd kaşlarını hafifçe çatıp tek kaşını kaldırdı.

 

“Tamam mı Rüveyda.” genç kız elini onun elinden kurtarıp deftere bir şeyler yazarak ona gösterdi.

 

'Gerek yok, ben kendimi korurum.’ genç adam yazan kelamları okuduktan sonra dudaklarını aralayacağı esnada genç kız arkasını dönüp oradan koşar adımlara uzaklaşmasıyla araladığı dudaklarını yavaşça kapattı.

 

“Git bakalım, elbet bir gün gelirsin.”

 

 

####

 

Devran saatlerdir oturduğu koltuktan kalkıp yavaş adımlarla yatağa ilerledi. Odaya geldiğinde çoktan uyuyan genç kızı gördüğünde sessizce koltuğa oturup onu izlemişti.

 

Yorganı yavaşça kaldırıp yatağın içine girdiğinde genç kız hafifçe kıpırdanmıştı yattığı yerden. Genç adam bedenini ona doğru dönüp bedenini hafifçe ona yaklaştırdı. Başını yastığa dağılan saçlarına yaslayıp genç kızın kokusunu derin bir şekilde içine çekti.

 

Elini uzatıp saçlarına dokunacağı esnada Suna başını genç adamın boynuna yasladı. Devran titrek bir şekilde aldığı nefesle kaldırdığı elini yavaşça geriye indirdi.

 

“Sen beni her şeye rağmen korumaya çalıştın lakin ben seni koruyamadım, gözümün içine baka baka seni öldürmeye çalıştılar benim ruhum duymadı.” Gözlerini yavaşça kapatıp gözünden akan bir damla yaşın genç kızın saçlarına düşmesine sebep oldu. Acı bir şekilde yutkunup gözlerini ağır bir şekilde kapattı.

 

“Bizi acıya vurgun edenler, bir kuru tebessüme hasret kalacak.”

Bölüm : 07.02.2025 15:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...