14. Bölüm

14. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. ( Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.)

 

Hayırlı Ramazanlar

 

Arabanın tekerleri yavaşça küçük çakıl taşlarının olduğu yerde durduğunda genç kız derin bir nefes alarak ela gözlerini karşısındaki konağa çevirdi. Bir gün kaldıkları yayla evinden bu sabah ayrılmak zorunda kalmışlardı. Fabrikada olan bazı durumlar yüzünden erken dönmek zorunda kalmışlardı.

 

Devran yavaşça arabadan indikten hemen sonra Cüneyd ve Rüveyda inmişti arabadan. Devran arabanın bagajına koydukları tekerlekli sandalyeyi alıp genç kızın olduğu tarafa ilerledi, adımları genç kızın olduğu tarafta son bulduğunda kapısını açtı yavaşça.

 

Suna başını kaldırıp ona baktığında Devran dudaklarının üzerine yerleştirdiği tebessümle eğilerek onu kucağına alıp sandalyesine koydu. Bedenini hafifçe genç kızın kulağına eğip sessizce fısıldadı.

 

“Ela gözlerin bana biraz daha öyle bakarsa, fabrikaya gitmekten vazgececeğim.” Suna elini yavaşça genç adamın göğsüne yaslayıp onu hafifçe kendinden uzaklaştırmak istedi.

 

“Nasıl bakıyormuşum.?” Şaşkın sesiyle konuşurken Devran bedenini hafifçe geriye çekip kara gözlerini genç kızın kızaran yanaklarında dolaştırdı.

 

“Gitmemi istemiyor gibi.” Suna usulca yutkunup, gözlerini genç adamdan kaçırdı. Zira artık zihnini okuduğunu düşünüyordu. Başını usulca olumsuz anlamda sallayıp kararlı bir şekilde baktı Devrana.

 

“Hiçte bile. Gidebilirsin.” Devran eğdiği bedenini düzeltip başını kardeşine çevirdi, gözleriyle arabayı işaret ettiğinde Cüneyd başını sallayıp arabaya geçti.

 

Bakışlarını tekrardan genç kıza çevirip kuruyan dudaklarını usulca araladı.

 

“Gideceğim, lakin döneceğim yer senin yanın olacak.” Devran genç kızın cevap vermesini beklemeden Rüveyda’ya doğru bir adım atıp sert sesiyle konuştu.

 

“Ben gelene kadar yanından ayrılmayacaksın, bir şey yemek istediğinde sen kendin hazırlayıp vereceksin.” Rüveyda hızla başını sallayıp karşısındaki adamı onaylarken, Devran arabanın kapısını aralayıp arabaya bindi. “ Eve gidin hadi.” Devran’ın ikazıyla Rüveyda genç kızın sandalyesinin arkasına geçip onu yavaşça iterek kapının önüne geldi.

 

Elini kaldırıp hafifçe kapıya vurduğunda annesi kapıyı açmıştı. Arkalarında duyulan araba sesiyle gittiklerini anlamıştı genç kız.

 

Suna başını öne eğip sessizliğine bürünmüştü yüne. Arkasın onu iten kıza zahmet verdiğinin farkındaydı lakin elinden bir şey gelmiyordu. Rüveyda genç kızı salona götürdüğünde cebindeki defteri çıkarıp kalemi üzerinde gezdirdi yavaşça. Defteri Suna’nın önüne uzattığında genç kız sessizce yazanları okudu.

 

'Bir şey ister misin.?’ Suna usulca başını olumsuz anlamda salladı. Tek istediği odasına çıkmaktı lakin o da Devran gelmeden mümkün değildi.

“Yok istemiyorum, sağ ol.” Rüveyda gülümseyip genç kızın yanındaki koltuğa oturdu. Devran bey onu yalnız bırakmayacaksın derken oldukça ciddiydi, bu yüzden genç kız Suna’yı tek başına bırakamıyordu.

 

Suna ela gözlerini cama çevirip sessizce dışarıyı izlerken Rüveyda ile bu sessizliği paylaşıyordu.

 

“Oo sonunda gelebildiniz demek.” Suna duymaktan korktuğu sesi duymasıyla ağır bir şekilde yutkunarak gözlerini kapatıp açtı. Azize yüzündeki sarsılmaz ifadeyle onlara yaklaşıp önlerinden geçerek karşılarındaki koltuğa rahat bir şekilde oturdu. “Burayı yangın yerine çevir sonra al kocanı git, varmı böyle bir dünya Suna hanım.?” Keskin gözleri genç kızın üzerinde dolaşırken Suna yavaşça kuruyan dudaklarını ıslatıp başını dikleştirdi.

 

“Varmış demek Azize hanım.” Azize alaylı bir edayla gülüp sırtını koltuğa yasalarken bakışları karşısındaki kıza takıldı. Kaşları derinden çatılırken sert sesiyle konuştu.

 

“Senin ne işin var burada hadsiz, bir de koltuğa oturmuş. Defol çabuk.” Rüveyda dizlerinin üzerindeki ellerini sıkıca birbine tutsak ederken bakışlarını karşısındaki acımasız kadından kaçırdı.

 

“Hiçbir yere gitmiyor Rüveyda. Yanıma kimin oturacağını size soracak değilim.” Azize şaşkınlıkla araladığı gözleriyle genç kıza bakarken tek kaşını kaldırdı. Alayla gülümseyip başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Bak bak bak laflara bak, bakıyorumda iki günde dilin çok uzamış Suna hanım.” Genç kız dudaklarının üzerine kondurduğu sahte gülüşle karşısındaki kadına bakıp yavaşça dudaklarını araladı.

 

“O zaman dikkat etmelisin zira boynuna dolanabilir.” Azize duyduklarıyla şaşkına dönerken şaşkınlığını gizlemeye çalışıyordu. Genç kızın bu cesareti Devrandan aldığının farkındaydı.

 

“Bana laf yetiştireceğine git bu aileye bir torun ver. Kaç ay oldu evleneli hala çocuk yok.” Suna sert bir şekilde yutkunup nefret saçan gözleriyle Azize hanıma baktı. Azize yüzündeki gülüşle öne doğru eğilip “Yoksa Devran senin gibi birinden çocuk yapmak istemiyor mu? Gerçi o da haklı canım kim ister ki sakat birinden çocuk yapmak.” Azize yavaşça oturduğu yerden kalkıp genç kıza doğru bir adım attı yüzündeki zafer gülüşüyle.

 

“Dilin kimin boynuna dolanacağı belli olmaz.” Salondan çıkıp gittiğinde Suna acı bir şekilde yutkunup gözlerini yavaşça kapattı. Gözlerinden süzülen bir damla yaş yüzünü ıslatırken o kadının söylediği sözler zihninde yankılanıyordu.

 

Yumruk yaptığı ellerinin üzerinde sıcak bir dokunuş hissettiğinde bakışlarını usulca oraya indirdi. Rüveyda hüzün dolu bakışlarıyla başını olumsuz anlamda salladı yavaşça.

 

“Belkide doğru söylüyor.” Diye konuştu genç kız acı dolu sesiyle. “Belkide benim gibi birinden çocuğu olsun istemez.” boğazına takılan taş canını acıtırken kalbinde hissettiği ağırlık her saniye artıyordu. Rüveyda deftere yazdıklarını genç kıza uzattığında Suna sisli bakışlarıyla yazanları okudu.

“Onun dedikleri aklını karıştırmasın, o da bunu istiyor zaten aklının kapışmasını.” Suna yavaşça başını olumsuz anlamda salladı. Elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşarı yavaşça sildi.

 

“Aklım karışmıyor, sadece insan.. düşünüyor işte.” yüzüne yerleştirdiği yalancı bir gülüşe bakışlarını yanındaki genç kıza çevirdi. “Bize kahve yapar mısın.?” Diye sordu genç kız narin ses tonuyla. Rüveyda başını usulca sallayıp onu onaylayıp yavaşça oturduğu yerden kalkıp giderken Suna arkasından bakıyordu. İçine doldurduğu titrek solukla bakışlarını usulca cama çevirdi.

 

Şöminede yanan odunun sesi tüm salonu dolduruken genç kızın zihninde kör sorular dolaşıp duruyordu. Gözlerini usulca kapatıp sessizliği dinlerken işittiği adım sesleriyle göz kapaklarını yavaşça aralayıp başını sesin geldiği yöne çevirdi. Fazıl bey elindeki bastonuyla ağır adımlarla genç kıza doğru ilerleyip karşısındaki koltuğa oturdu.

 

“Nasılsın gelin kızım.?” Şiveli sesiyle konuşurken Suna ellerini dizlerinin üzerine bırakıp usulca gülümsedi.

 

“İyiyim Fazıl dede, sen nasılsın.?” Yaşlı adam başını ağır ağır sallayarak genç kızı onaylarken elindeki tepsiyle Rüveyda salona girmişti. Fazıl beyi karşısında gördüğünde kısa biran şaşırsada elindeki tepsiyle ona doğru yaklaşıp ilk önce ona uzattı kahveyi.

 

“Sağolasın kızım, belli ki bu kahve senindi ben bunu alıyorum ama kendine yenisini yapıp gel.” Rüveyda usulca başını sallarken diğer kahveyi Suna’ya verip oradan ayrıldı. “Azizenin dedikleri yaptıkları canını sıkmasın, onun kafadan bir tahtası eksik. Ne diye gelin diye soktum onu bu eve bilmem.”

 

Yaşlı adam cümlesinin sonlarına doğru kendi kendine dert yanarken Suna yüzüne yayılan tebessümle dinledi yaşı adamı. Fazıl dedeyle konuşmak ona iyi geliyordu, Devran’a nasıl içten davranıyorsa zira onada öyle davranıyordu.

 

“O kadın… iyi biri değil.” Diye fısıldadı genç kız sessiz sesiyle. Yaşlı adam onu başıyla onaylarken Rüveyda elindeki kahveyle onların yanına gelip genç kızın yanındaki koltuğa oturdu.

 

“Biliyorum, ama bir şey yapamıyorum güzel kızım.” Şöminede yanan odunların sesi eşliğinde içilen sıcak kahveler içleri ısıtırken ortamda dönen sohbet biraz olsun yüzleri gülümsetmişti.

 

“Ooo dede, sohbet derin sanırım.” Duydukları sesle herkesin bakışları salondan içeriye giren ikiliyi bulurken Fazıl bey keyifle gülümsedi.

 

“Öyle öyle.” Devran genç kızın yanına doğru ilerleyip yanındaki tekli koltuğa otururken Cüneyd ise Rüveyda’nın yanındaki boşluğa oturdu. Rüveyda hafifçe çattığı kaşlarıyla genç adam bakarken bedeni hafifçe ondan kaçırdı. Cüneyd tek kaşını kaldırıp genç kıza bakarken Rüyada derin bir nefes alarak önüne döndü.

 

“Ne konuşuyordunuz, söyleyinde bizde gülelim.” Devran kara gözlerini dedesine çevirip merakla ona aktığına Fazıl bey elindeki bastonla torununun bacağına vurdu.

“Sanane eşek herif, ne konuştuysak konuştuk.” Devran acıyan bacağına tutup kaşlarını usulca çattı.

 

“Dede ne yapıyorsun, sanane desen yeterdi.” Suna Devran’ın bu haline kıkırdarken eliyle dudaklarını yavaşça örttü. Devran kara gözlerini yanındaki genç kıza çevirdiğinde tek kaşını usulca kaldırdı.

 

“Çok hoşuna gitti bakıyorum.” Suna mahcup bir edayla elini dudaklarının üzerinden ayırıp çekingen bir şekilde baktı genç adamın gözlerine.

 

“Kusura bakma.” Genç adam kara gözlerini kaybolduğu ela gözlerden gözlerden ayırıp önüne döndü. Ona masumca bakan ela gözler varken kızmak imkansızdı.

 

Rüveyda usulca yerinden kalkıp mutfağa doğru ilerlerken Cüneyd arkasından bakıyordu. Buruna dolan o koku artık yanında değildi. Gözlerini yavaşça kaparak önüne döndüğünde annesini ve babasını gördü. Peş peşe salona girip karşılarındaki koltuğa oturduklarında kısa süre sonra Seher gelip genç adamın yanına oturmuştu.

 

“neden sustunuz, konuşsanıza.?” Azize hanım iğneleyici sesiyle konuşurken kimse onu umursamadan oturmaya devam etti. Kısa süre sonra hazır olan sofra ile herkes yerini almış sessizce akşam yemeğini yemeye başlamışlardı.

 

“Bu aileye bir torun verme zamanı gelmedi mi sizcede.?” Azize hanımın konuşmasıyla herkesin şaşkın bakışları ona dönerken o rahatça yemeğini yemeye devam ediyordu.

 

“Şimdide o koca burnunu buna mı uzattın Azize. Haddin olmayan şeylere karışmak sana düşmedi.” Fazıl bey şiveli sesiyle öfkeyle konuşurken Azize yavaşça yutkunup bakışlarını yanındaki kocasın değdirdi.

 

“Şey babacığım evleneli baya olduya ondan dedim ben, ama sende haklısın Suna gelin bu haliyle bize bir torun veremez.” Devran duyduklarıyla gözlerini ağır bir şekilde kapatıp yumruk yaptığı elini sert bir şekilde masaya vurarak oturduğu yerden kalktı.

 

“Mahremimize dilini uzatmadığın kalmıştı onuda yaptın, sen ne yüzsüz bir kadınsın.” Öfkeli sesi evin içinde yankılanırken İbrahim bey boğazını temizleyerek oğlunu uyardı.

 

“Saygını takın karşında büyüğün var.” Devran dudaklarının üzerine yerleşen alaycı gülüşle babasına baktı. Kara gözlerinde öfkenin ateşi yanıyordu.

 

“Kime size karşı mı, güldürme beni. Ben bu evde dedemden başkasına ne saygı gösteririm nede hürmet ederim İbrahim bey. Karşında küçükken hor görüp bir kenara attığın Devran yok, karıma saygı göstermeyen merhamet etmem.” Devranın öfkeli sesi tüm evi kaplarken Fazıl bey yavaşça oturduğu yerden kalkıp torunun yanına ilerledi.

 

“Sakin ol Devran.” Devran öfkeyle gülüp başını çevirdiğinde karısının bakışlarıyla karşılaştı. Suna tedirgin bakışlarıyla olan biteni izlerken, titreyen parmaklarını birbirine doladı. Hayatının geri kalanında her daim yüzüne vuracaklardı yarım kaldığını. Bu körpe yüreğinin acıyla kurulmasına neden oluyordu.

Genç adam derin bir nefes alarak genç kızın arkasına geçip tekerlekli sandalyesini itekleyerek oradan ayrıldılar. Merdivenlere geldiklerinde genç kızı kucağına alarak odalarına çıktılar.

 

Devran, Suna’yı usulca yatağın üzerine bırakıp geri çekildi. Masanın üzerindeki sigara paketini eline alıp sert adımlarıyla balkona ilerledi. Balkona çıktığında soğuk rüzgar tenini esir alsada genç adam umursamadan sigarasını içmeye devam etti.

 

 

######

 

 

 

 

“Sen ne yaptığını sanıyorsun Azize. Eşeğin aklına karpuz kabuğunu sokmak nerden çıktı.” İbrahim bey öfkeyle odanın içerisinde dolanıp dururken Azize rahatça koltukta oturuyordu.

 

“Aman İbrahim, sence Devran o kızdan çocuk yapar mı.?” İbrahim bey öfkeyle karısına bakıp ona doğru bir adım attı.

 

“Sen anlamıyorsun galiba, Devran o kız için her şeyi yapar. O kıza olan sevdası gözlerinden belli sen gelmiş çocuk yapar mı diyorsun.?” Azize usulca yutkunup omuzunu hafifçe kaldırıp indirdi.

 

“Yarın öbür gün alın size torun derseler şaşırma.” İbrahim bey koltuğa oturup sağ bacağını sol bacağının üzerine attı. Azize bakışlarını kocasına çevirip korkuyla uykundu. “Bunca şeyi Devranı mirastan çıkarmak için yapmamışız gibi birde onun veleti çıkacak başımıza.”

 

“O zaman bizde Devrandan kurtulmaya çalıştığımız gibi ondandan kurtuluruz.” ibrahim bey sırtını yasladığı yerden ayırıp çatık kaşlarıyla karısına baktı.

 

“Sakın, o kıza bir şey yapmayacaksın. O zehiri senin verdiğini biliyorum Azize. Yarın öbür gün bunun açığa çıkmayacağını mı sanıyorsun.? Babam neden her şeyden elimi ayağımı çekti zannediyorsun, o kızın dediklerinden şüphelendiği için. Dikkatleri daha fazla üzerimize çekemeyiz. Kır dizini otur odada.” İbrahim bey sert sesiyle konuşurken karısı onu dikkatle dinliyor lakin pekte umursamıyordu.

 

“Eğer Devran yaptıklarımızı öğrenirse ne olur biliyor musun.? Dur ben sana söyleyeyim ondan aldığımız altı yılın hesabını bizden söke söke çıkarır, öyle kaba kuvvetle değil bizim ondan almak istediklerimiz o bizden alarak. Oğluma babalık yapmasamda onu tanıyorum, sözümü dinle.” Azize hanım istemeye istemeye başını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını kocasından ayırdı. Başladığı işi yarım bırakma gibi bir niyeti yoktu, almak istediği mirası alacaktı.

 

 

 

#####

 

Rüveyda sürahideki meyve suyunu bardağa dökerken yüzüne dökülen ıslak saçını geriye doğru attı. Sürahiyi dolaba koymak için geriye döndüğünde kapının kenarında onu izleyen adamı görmesiyle usulca yutkunarak bakışlarını ondan kaçırdı.

 

Elindeki sürahiyi yerine koyarken ona doğru yaklaşan adım seslerini duyuyordu. Cüneyd adımlarını genç kızın arkasında durdurduğunda boğazını temizleyerek konuştu.

 

“Kendine mi yaptın.?” Rüveyda başını usulca sallayıp genç adamı onaylarken bardağı eline alıp çekingen gözlerini genç adama çevirdi. Cüneyd'in keskin bakışları kalbinin fütursuzca atmasına sebep oluyordu. Elindeki bardağı usulca genç adama uzattığında Cüneyd gülümseyerek başını olumsuz anlamda salladı.

 

Kahverengi gözleri genç kızın ıslak saçlarında dolaşırken usulca yutkunarak bakışlarını genç kızın yüzüne çıkardı. Rüveyda bardağı kendisine çekip bakışlarını genç adamdan kaçırıp gitmek için hamle yaptığına Cüneyd önüne geçerek onu durdurdu.

 

“Fakında değil misin.?” Diye sordu genç adam sakin sesiyle. Rüveyda bakışlarını genç adam çevirip anlamayarak ona baktı. “Sana olan ilgimin farkında değil misin.?”

 

Genç kız duyduklarıyla gözlerini şaşkınlıkla aralarken bakışlarını genç adamdan kaçırdı. Ellerini önünde birleştirip genç adamı yanıtsız bırakmıştı. Yanında defteri olmadığı için susuyordu lakin olsada nasıl cevap vereceğini bilmiyordu.

 

Cüneyd genç kızın neden cevap vermediğini anlayarak elini ona doğru uzattı. Avuç içini açıp gözleriyle elini işaret etti.

 

“Avucuma yaz.” Rüveyda ne yapacağını bilmeyerek genç adamın kahverengi gözlerine bakarken Cüneyd sabırla onun gözlerine bakıyordu. Genç kız kuruyan dudaklarını yavaşça ıslatıp eline yavaşça kaldırdı. Titreyen parmakları Cüneyd’in avuç içinde gezerken genç adam dikkatle ne yazdığını anlamaya çalışıyordu.

 

Rüveyda elini yavaşça geriye çektiğinde Cüneyd hafifçe çattığı kaşlarıyla ona baktı.

 

“Belkide farkında olmak istemiyorsun, öyle mi.?” Diye sordu genç adam kırgın sesiyle. Rüveyda gözlerini ondan kaçırıp başını usulca anlamda sallarken kalbine bir şeylerin battığını hissediyordu.

 

“Neden peki, neden rüveyda.?” Cüneyd hafif sert sesiyle konuşurken Rüveyda başını kaldırıp ona baktı, bakışlarındaki hüznün gölgesini görebiliyordu. Elini genç adamın eline uzatıp tane tane yazdı avuç içine harfleri.

 

'Biz aynı dünyanın insanı değiliz.’ Cüneyd birleştirdiği kelimelerle elini hızla genç kızın elinden ekip ona doğru bir adım attı.

 

“Umrumda mı sanıyorsun.” Ellerini yavaşça uzatıp genç kızın yüzüne koyup başını hafifçe kaldırarak ona bakmasını sağladı. “Eğer gözlerinde bana bakarken olan o parıltıyı görmeseydim bu cesareti bulamazdım ben.” Baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiğini okşarken Rüveyda yavaşça geriye çekildi.

“Annem yüzünden değil mi?” Cüneyd havada kalan ellerini indirip sakin kalmaya çalışarak konuşsada annesine içten içe öfkeleniyordu. Rüveyda sessiz kalmayı seçtiğinde Cüneyd yanıtını almıştı aslında. Öfkeyle yüzünü sıvazladı yavaşça.

 

“Bir kerede mutlu olmama engel olmasa şaşarım.” Rüveyda tedirgin gözlerle genç adam bakarken Cüneyd derin bir nefes alarak genç kıza döndü. “Sen ve ben istedikten sonra onun ne dediği umrumda değil Rüveyda, seninde olmasın.” genç adam arkasını dönüp sert adımlarla mutfaktan çıkıp giderken bu kez arkada kalan genç kız olmuştu.

 

 

 

######

 

 

Devran balkonun kapısını kapatıp odaya girdiğinde kara gözleri durgun bir şekilde yatakta oturan genç kıza takıldı. Sert bir şekilde yutkunup dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirdi. Adımları usul usul genç kıza yaklaşırken Suna işittiği adım sesleriyle başını ağır bir şekilde kaldırdı.

 

“Biraz egzersiz yapmak ister misin.?” Diye konuştu genç adam durgun sesiyle. Suna duyduğu soruyla sessiz kalarak başını önüne eğdi. İçindeki küçük kız çocuğu henüz buna hazır değildi.

 

“Suna, gayret etmelisin.” Genç adam adımlarını genç kızın yamacında durdurup elini ona uzattı.

 

“Değişen bir şey olmayacak ki.” Suna başını kaldırıp hüzün dolu ela gözleriyle karşısındaki adama baktı. Bakışları genç adamın eline düştüğünde usulca yutkundu. Israrla ona uzattığı elini indirmiyordu. Derin bir nefes alarak elini onun elinin üzerine bıraktı.

 

Devran genç kızın elini sıkıca kavrayıp eğilerek saçlarının arasına bir buse kondurdu.

 

“Pes etmeyeceğiz.” Geriye çekilip genç kızın bacaklarını yataktan sarkıttı. İki eliyle genç kızın ellerini tutarak kalkmasına yardım ederken Suna tüm gücüyle yataktan kalkmaya çalışıyordu lakin bacaklarında hiçbir his hissetmediği için sonu hüsrana varıyordu.

 

Devranın yardımıyla yataktan kalktığında Devran sıkıca genç kızın beline sarıldı düşmesinden korkarcasına. Suna korkuyla genç adamın kollarında tutarken derin bir nefes aldı. Devran geriye doğru bir adım atıp genç kıza baktı, Suna titreyen dudaklarını birbirine bastırıp acı bir şekilde yutkunarak başını öne eğdi.

 

“Olmuyor, yataktan bile senin sayende kalktım.” Gözünden bir damla yaş yüzülürken Devran tek koluyla genç kızı tutup diğer elini uzatıp yavaşça gözyaşlarını sildi.

 

“Olacak, zamanla olacak.” Genç kız usulca yutkunup bakışlarını genç adamdan kaçırdı.

 

“Sanırım Azize ilk kez haklı, ben bu halime sana bir evlat veremem.” Titreyen sesiyle zorlukla konuşarak kurduğu cümleyle Devran kaşlarını çatarak baktı ona.

“O ne demek, sen neden o kadının dediklerini dikkate alıyorsun.” Suna omzunu usulca kaldırıp indirdi. Eğdi başını kaldırıp genç adamın kara gözlerine baktı.

 

“Haklı ama, şu halime bir bak.” Akan burnunu sert bir şekilde çekip, göz kapaklarını ağır bir şekilde kapattı. “Oturmak istiyorum, yoruldum.” Devran sert bir soluk ciğerlerine doldurup genç kızı yavaşça yatağın kenarına oturttu. Dizlerini kırıp genç kızın önünde diz çöktüğünde ellerini uzatıp onun ellerini kavradı. Gözleri sevdiği kadının gözlerine şehvetle bakıyordu.

 

“Halinde hiçbir şey yok, ben seni her halinle seviyorum ve sevmeye devam edeceğim.” Elini usulca uzatıp genç kızın yanağına koydu. Baş parmağı usul usul genç kızın yüzünü okşarken kalpleri birbirine görünmez bir bağ ile bağlanıyordu.

 

“O zaman neden öpmek isteyeceğim bir kadın değilsin dedin.” Genç kız kırgın sesiyle konuşurken Devran durduğu soruyla şaşkınlıkla baktı ona. Genç kızın bu durumu sürekli dile getireceğini anladı o an Devran.

 

“Sen sürekli bunu benim yüzüme vuracaksın belliki.” Suna omuzunu küskün bir edayla kaldırıp indirdi nazlı bir şekilde.

 

“Banane söylemeseydin.” Devran onun bu haline gülümseyerek baktı. Parmak uçlarıyla genç kızın yüzüne düşen saçları geriye doğru itti usulca.

 

“Gerçeği benim kadar sende biliyorsun.”

 

“Peki, benden bir çocuğun olsun ister miydin.?” Diye sordu genç kız çekingen bir şekilde. Devran tek kaşını kaldırarak baktı genç kızın yüzüne.

 

“Bu ne demek şimdi.” Suna, Devran’ın sorusunu cevapsız bırakırken az önce sorduğu sorunun cevabını beklercesine bakıyordu kara gözlerine.

 

“Duydun işte, bu halimle bile benden bir çocuğun olsun ister miydin.?” Devran usulca yutkunup derin bir nefes aldı. Suna’nın saçlarındaki elini yavaşça ensesine indirip onu hafifçe kendisine doğru çekti. Kara gözlerini genç kızın ela gözlerinde dolaştırırken dudaklarını onun dudaklarının üzerine örttü.

 

Suna gözlerini şaşkınlıkla aralarken kalbi neredeyse güğüs kafesini delip geçecekmiş gibi atıyordu. Keza Devran’ın kalbide ondan farksız değildi. Genç adam geriye çekildiğinde usulca uykunurak dudaklarını araladı.

 

“Sorunun cevabını verdim sanırım.”

Bölüm : 07.03.2025 11:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...