18. Bölüm

18. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

 

 

Gecenin karanlığında ilerleyen at nereye gittiğini bilir gibiydi. Devran atın dizginlerini tek eliyle tutarken diğer eliyle sıkıca genç kızı tutuyordu. Suna parmaklarını genç adamın koluna sıkıca sarıp, kendisini onun güven dolu kollarına bırakmıştı.

 

Rüzgarda uçuşan sarı saçları Devran’ın yüzüne çarpıyor ardından özgürlüğüne kavuşuyordu.

 

Devran yüzüne çarpan saçlardan yayılan papatya kokusunu içine derince çekti. Kalbi bu kokuyu her soluduğunda ona düşmanmış gibi atıyordu.

 

“Nereye gidiyoruz.?” Diye sordu Suna sakin ses tonuyla. Devran dudaklarını genç kızın saçlarına bastırıp kulağına fısıldadı.

 

“Yayla evine.” Suna başını çevirip genç adama bakmak istediğinde burun buruna gelmeleriyle sert bir şekilde yutkunup ela gözlerini Devran’ın kara gözlerine çıkardı. Ona delice bakan gözler usulca yutkunmasına sebep olmuştu.

 

“Peki.” Diyerek önüne döndü Suna heyecanla çarpan kalbini susturmaya çalışarak. Söylemek istediği tüm sorular bir anda uçup gitmişti aklından.

 

Devran atı yayla evinin önünde durdurup atın üzerinden atlayarak indi. Atın dizginlerini tutup onu yerine bağladı. Bakışları atın üzerindeki sevdiğine değdiğinde dudakları usulca kıvrıldı. Adımlarını genç kızın yanında durdurup ellerini ona doğru uzatıp kollarının altından tutarak onu çevik bir hareketle atın üzerinden aldı.

 

Suna kollarını genç adamın boynuna dolayıp usulca yutkundu. Ela gözleri genç adamın güzel simasında dolaşırken bir kez daha ne kadar yakışıklı bir adam olduğunu anladı. Devran sert adımlarıyla eve doğru ilerlerken başını çevirip genç kıza bakıp tek gözünü çapkın bir edayla kırptı.

 

“Hayırdır çok beğendin sanırım.” Diye konuştu keyifli sesiyle. Suna utansada bakışlarını genç adamdan çekmedi. Ağır ağır başını salladı.

 

“Evet çok beğendim, ne olmuş.” Devran genç kız bu cesaretli haline hem şaşırıp hem gülerken evin kapısını açıp içeriye girdi. Kapıyı ayağının tersiyle kapatırken, ışığı dirseğiyle açıp evin geniş salonuna doğru ilerledi.

 

Genç kızı koltuğun üzerine bırakıp kara gözlerini etrafta gezdirdi. İçerisi buz gibiydi, sobayı yakmak için kenardaki odunları sobanın içerisine atıp odunları yaktı.

 

“Birazdan ısınır burası.” Tozlanan ellerini birbirine vurup fazla tozlardan kurtuldu. Genç kızın yanındaki boşluğa oturup onu kolunun altına çekti. Suna gülümseyerek başını genç adamın göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldı. Onun kokusunu seviyordu.

 

Çenesini genç adamın göğsüne yaslayıp başını hafifçe kaldırarak ona baktı. Devran kara gözlerini genç kızın ela gözlerine indirip konuşmasını bekledi.

“Neden geldik buraya.?” Diye sordu genç kız narin ses tonuyla. Devran yüzüne yayılan çapkın gülüşle elini genç kızın yüzüne uzatıp yüzüne dökülen saç tutamına parmağını doladı.

 

“Ben çocuk yapma çalışmalarına devam ederiz diye düşünmüştüm.” Suna şaşkın gözlerle karşısındaki adam bakarken usulca yutkunup geriye çekilmek istedi lakin Devran buna izin vermedi.

 

Devran eğilerek dudaklarını hızlı ama kısa bir süre genç kızın dudaklarına değdirip geriye çekildi. Genç kızın kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken dudaklarına değen sıcak dudaklarla gözlerini usulca kapattı.

 

 

 

######

 

 

 

“Yumurtayı kır şimdi.” Devran genç kızın yönlendirmesiyle kahvaltıyı hazırlarken Suna masanın kenarında oturmuş onu izliyordu. Gülümseyerek elini çenesine yaslayıp bu güzel manzarayı izlemeye devam etti.

 

“Bu kadar yeterli mi.?” Devran elindeki tuzu genç kıza gösterirken Suna onu duymuyordu. Devran bakışlarını genç kıza çevirip tek kaşını kaldırarak ona baktı. Genç kızın hülyalı hülyalı ona baktığını görünce dudaklarının üzerine yerleşen tebessüme mani olamadı.

 

“Papatyam sana diyorum.” Devran elini Suna’nın yüzüne karşı salladığında genç kız irkilerek kendisine geldi.

 

“Ne diyorsun.” Suna şaşkın sesiyle konuşurken Devran onun bu haline gür sesiyle gülerek karşılık vermişti. Suna kaşlarını çatıp Devran’ın koluna vurdu. “Yaa dalga geçme dalmışım.” Devran eğilip genç kızın alnına dudaklarını bastırıp onu hafifçe öperek geriye çekildi.

 

“Bu kadar tuz yeterli mi diye sordum.” Suna, bakışlarını Devran’ın gösterdiği tuza çevirip olumlu anlamda başını salladı.

 

“Evet yeterli, hadi biraz hızlı ol ya ben çok acıktım.”

 

“Emrin olur papatyam.” Devran menemene son olarak tuzu ekleyip biraz karıştırdıktan sonra altını kapatıp masaya koydu. “Buyrun hanımefendi mis gibi menemen, her yerde bulamazsın bak bunu.” Suna, Devran’ın dediklerine hafifçe gülerken uzanıp kenardaki ekmeği eline alıp yemeye başladı. Ağzında yayılan tatla memnuniyetle başını olumlu anlamda salladı.

 

“Hmm gayet güzel olmuş.” Devran genç kızın yanına oturup büyük bir parça ekmek alarak menemene batırıp yedi. Suna ona şaşkınca bakarken Devran ona gözünü kırparak baktı.

 

“Yavaş ya, bir şey olacak.” Devran, Suna’nın ikazını dinlemeyip hızlı hızlı yemeye devam ederken Suna kaşlarını çatıp başını olumsuz anlamda salladı. “Banada bırak biraz Devran.” Devran elindeki ekmeği Suna’ya uzatıp yemesini bekledi. Suna dudaklarını aralayıp uzattığı ekmeği yedi yavaşça.

 

Yapılan kahvaltının ardından Devran dağıttıları dağınıklığı toparladı. Suna’ya kabanını giydirip onu kucağına alarak evden çıktılar, adımları kenarda uysal bir şekilde bekleyen atının yanına doğru ilerlerken Suna kollarını sıkıca boynuna dolamıştı.

 

“Bir daha ata binmek istemiyorum.” Diye konuştu huysuz bir çocuk gibi. Devran onun bu haline gülüp başını salladı. Genç kızı atın üzerine bırakıp ardından kendisi hızla çıkmıştı. Atın dizginlerini sıkıca tutup genç kızı güven altına altı.

 

Suna sırtını Devran’a güvenle yaslarken Devran atı yönlendirmişti çoktan. At hızla koşup giderken Suna korkuyla genç adamın koluna tutundu. Saçları genç adamın yüzünü okşarken Devran soluduğu papatya kokusuyla ciğerleri nefesleniyordu.

 

 

 

######

 

 

“Beyim.” Fazıl bey kapının çalınmasıyla bakışlarını kapıya çevirip ağır sesiyle yavaşça konuştu.

 

“Buyur Mahmut.” Mahmut kapıyı açıp yavaşça içeriye girip kapıyı ardından kapattı. Fazıl bey eliyle karşısını işaret ettiğinde Mahmut ağır adımlarla Fazıl beyin karşısındaki koltuğa oturdu. Fazıl bey elindeki fincanı masaya bırakıp bakışlarını karşısındaki sırdaşına çevirdi. “Sanada söyleyeyim mi bir kahve.?”

 

“Yok beyim, içmeyeyim ben.” Fazıl bey ağır ağır başını sallayıp elini uzattı yavaşça Mahmut’a konuşması için.

 

“O halde de diyeceğini Mahmut.” şiveli sesiyle konuşan yaşlı adamdan çekti bakışlarını Mahmut. Ne diyeceğini, nasıl diyeceğini bilmiyordu zira.

 

“Beyim.” Mahmut derin bir nefes alarak bakışlarını yere indirdi. Zihninde dolaşıp duran kelamları bir araya getiremiyordu.

 

“Söyle Mahmut.” Fazıl bey duyacağı sözleri pekâlâ anlamıştı lakin yaşlı kulakları acımasızca duymak istiyordu.

 

“Hasan konuştu… o adamı Devran beyim değil İbrahim ve Azize planlayarak öldürüp suçu onun üzerine atmış, zehiri isi Azize hanım istemiş ondan o da getirmiş.” Fazıl bey duyduklarıyla acı bir şekilde yutkundu. Boğazına kızgın bir demirin battığını hissetti yaşlı adım.

 

“Tüm bu acımasızlığı neden yapmışlar köpekler peki.” Diye sordu yaşlı adam dolan gözleriyle. Mahmut bakışlarını beyinden kaçırıp kısık sesiyle konuştu.

 

“Miras için, Devran’ı aradan çıkarıp tüm mirasa konmak için.” Fazıl bey elini sert bir şekilde masaya vurup hızla oturduğu yerden kalktı. Gözlerinden çıkan ateş tohumları birini yakmaya yeterdi.

 

“Çabuk herkesi aşağıya topla,Hasan’da gelsin. Miras neymiş göstereceğim o ite.” Mahmut başını sallayıp hızla oturduğu yerden kalkıp giderken Fazıl bey masanın üzerindeki tesbihini eline aldı. “Üç kuruşluk adama beş kuruşluk değer verirsen böyle olur.” öfkelye sakallarını sıvazlayıp elini ağrıyan kalbinin üzerine koydu.

 

Yorgun gözleri camdan dışarıyı izlerken yeterince beklediğini düşünerek odasından çıkıp adeta yeri döven adımlarla merdivenleri inerken salondaki meraklı bakışlar ona dönmüştü. Çatık kaşlarıyla oğluna doğru ilerlerken İbrahim bey babasının bakışlarından korkarak usulca yutkundu.

 

Fazıl bey sert adımlarını oğlunun karşısında durdurup gözleriyle kalkmasını işaret etti. İbrahim bey bakışlarını yanında oturan karısına çevirip tedirgin bir şekilde ayağa kalktı. Fazıl bey elini kaldırıp sert bir şekilde oğlunun yüzüne tokat attı. İbrahim bey yediği tokatın etkisiyle kalktığı yere geri düşerken tüm evi fazıl beyin gür sesi sarmıştı.

 

“Demek her şey miras için yaptın öyle mi. Demek üç kuruşluk miras var diye benim torunuma yıllarca acı çektirdin, demek gelin kızıma o zehiri veren senin yanındaki yılanmış İbrahim.” fazıl bey peş peşe oğlunun yüzüne tokat atıp içindeki öfkeyi dışarıya bırakırken İbrahim bey kendisini koruyamıyordu bile.

 

Azize telaşla yerinden kalkıp kocasını korumak için fazıl beyin koluna okunduğu esnada Fazıl bey hırsla kolunu ondan kurtarıp onu geriye doğru itti.

 

“O ellerini bana sürme yılan.” Salondaki herkes şaşkınlıkla olanı izlerken Cüneyd hayal kırıklığıyla izliyordu tüm bunları. Abisine yıllarca acı çektiren baş yanlarındaymış meğer.

 

“Dede.” Diye konuştu genç adam durgun sesiyle. Fazıl bey elini durması için torununa uzatıp sert sesiyle konuşmaya devam etti.

 

“Lan neyini eksik ettim nankör, o öksüz çocuğa sevgini çok gördün bir kere bile sevmedin. Bunlarını severken o bir köşede izlemeye mahkum oldu ne için İbrahim ne için. Hiçbir suçu olmadığı halde onu o dört duvarın arasına hapis ettiniz, sevdiği kızdan ayırdınız lan köpek hepsini geçtim sevdiğini zehirlediniz lan. Tüm bunlar miras için mi İbrahim.” fazıl bey ağrıyan kalbine rağmen öfkeyle konuşurken ellerini oğlunun yakalarına sarıp hırsala sarstı.

 

“O çok istediğin miras varya, heh işte o mirastan sana bir kuruş bile verirsem namerdim.”

 

“Baba.” Fazıl bey oğlunu dinlemeyip suratına öfkelye bir tokat daha attı.

 

“Kes sesini senin bir baban yok artık.” Cüneyd dedesinin iyi olmadığını fark ederek onun yanına giderek koluna girdi.

 

“Dede gel otur lütfen.” genç adam dedesini yanlarındaki koltuğa oturtmaya Çalışırken bakışları kapının kenarında hayal kırıklığıyla onlara bakan abisini gördü. Cüneyd usulca yutkunup bakışlarını dedesine çevirdi. “Dede abim.”

 

Devran içindeki alev alan saman yığınını söndüremiyordu. Ellerini sıkıca kapatıp dipsiz kara gözleriyle karşısındaki adam bakıyordu.

 

Sert adımlarıyla onlara doğru ilerleyip acımasız gözlerilye karşısındaki adam baktı. Tek eliyle onu düştüğü yerden kaldırırken Azize korkuyla kocasını genç adamdan kurtarmaya çalışıyordu.

 

“Bırak kocamı.” Devran alev alan gözlerini Azizeye çevirip onu öfkeyle geriye doğru itti.

 

“Sıranı bekle, sanada sıra gelecek.” Devran kara gözlerini karşısındaki adama çevirip tek kaşını kaldırarak ona baktı.

 

“Ne yapayım, çekip vurayım mı seni. En azından bu kez yatmak için haklı bir sebebim olur değil mi İbrahim bey.” Devran’ın gür sesi evin içinde yankılanırken İbrahim bey korku dolu bakışlarını etrafta dolaştırıp yardım dilendi lakin ona karısından başka yardım etmeye çalışan yoktu.

 

“Lan ne istedin benden, çocukluğumu elimden aldın yetmedi gençliğimi elimden aldım hepsini siktir et sevdiğim kadını benden almaya çalıştınız lan. Geberteyim mi seni şimdi.”

 

“Devran yapma.” Suna korkulu sesiyle konuşurken kalbi acımasızca atıyordu. Devran kulakları sağır olmuş gibi hiçbir şey duymuyor, görmüyordu. Kara gözlerini etrafta gezdirip dedesinin belindeki silahı görmesiyle atik bir hareketle silahı alıp karşısındaki adamın kafasına dayadı.

 

Herkes korku ve telaşla bağırırken Cüneyd abisinin kolunu tutarak silahi indirmeye çalışıyordu. Fazıl bey torununa engel olmaya çalışırken Devran avına kilitlemiş bir avcı gibiydi.

 

“Yapma oğlum indir silahı, jandarmaya haber ettik zaten gelecek birazdan.”

 

“Abi yapma.” Devran kolunu sert bir şekilde kardeşinin elinden kurtarıp öfkeyle bağırdı.

 

“Bırak beni, bu adam ölecek. peşine de bu kadın.” Parmağı tetiği giderken keskin gözleriyle yıllarca hayatını karartan adam baktı, o belki benide sever diye beklerken hayatının en ağır darbesini almıştı ondan Devran.

 

“Devran yapma, ne olur.” Suna ağlayarak konuşurken, Rüveyda onun yanına giderek elini omzuna koydu. “Ben bebeğimizi tek büyütmek istemiyorum yapma.” Suna titreyen sesiyle zorlukla konuşurken söylediği kelimeler herkesi şaşkına çevirmişti.

 

Devran gözlerini kapatıp sert bir nefes aldı. Öfkeyle elindeki silahı yere atıp kenardaki masaya tekme attı.

 

“Siktir olup gidin lan yoksa belanızı benden bulacaksınız.” içindeki öfkeyi bastırmaya çalışarak kara gözlerini sevdiğine çevirdi. Suna ona korku dolu gözlerle bakarken Devran o bakışları çok iyi tanıyordu.

 

Suna elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşları silip titreyen elini Devran’a doğru uzattı.

 

“Ben gelemiyorum, sen gel bana.” Genç adam titreyen kirpiklerini birbirine değdirip usulca yutkundu. Adımları genç kızın yanına ulaşıp onu kolları arasına aldığında soluduğu papatya kokusu onu huzura kavuşturmuştu.

 

“Beyim, jandarmalar geldi.” Mahmut’un ikazıyla herkes bakışlarını evin içerisine dolan jandarmalara çevirdi. Komutan önde durup Fazıl beye çevirdi bakışlarını.

 

“Fazıl Karayavuz. İbrahim ve Azize Karayavuzu kasten adam öldürme, iftira atma ve öldürmeye çalışmaktan şikayet diyorsunuz doğru mu.?” Fazıl bey ağır ağır başını sallayıp eliyle kenarda duran Hasan’ı gösterdi.

 

“Doğru komutan, Hasan kahya tüm olanları itiraf etti zaten birde size itiraf eder.” Komutan yavaşça başını sallarken arkasında bekleyen askerlere işaret verdi.

 

“Alın üçünü.” Askerler üçünü götürürken Azize hanım gitmemek için bağırıp direniyordu.

 

“Durun yalan söylüyorlar.” Arabaya bindirilip giden üçlünün ardından evin içinde bir sessizlik olmuştu.

 

“Benim suçum neydi dede.?” Diye konuştu genç adam acı dolu sesiyle. Başını genç kızın dizlerine yaslayıp gözünden akan bir damla yaşı gizledi. Kalbinde kapanmayacak bir yara açılmıştı.

 

“Ben yıllarca beni sever diye beklerken, o benim canımı benden almaya çalıştı dede.” Suna titreyen elini genç adamın ipeksi saçlarına uzatıp parmak uçlarını usulca gezdirdi o saçlarda.

 

“Senin bir suçun yok evladım, tüm suç bende yıllarca yaptığı her haltı sineye çekerek en büyük hatayı ben yaptım.” Fazıl bey yaşlı gözleriyle torununu izlerken kalbi bu kadar acıya dayanamıyordu artık. Elini kalbinin üzerine koyup sert bir şekilde yüzünü buruşturdu. Sarsak adımları onu koltuğun üzerine düşürdüğünde talaşlı bakışları onu bulmuştu.

 

“Dede.” Cüneyd korku dolu sesiyle dedesine doğru koşarken Devran korkuyla başını kaldırdı. Kara gözleri koltuğun üzerindeki dedesini bulduğunda hızla oturduğu yerden kalktı.

 

“Dede.” Telaşlı adımları dedesinin yanında durduğunda korkuyla bağırdı.” Ambulansı arayın çabuk.” Fazıl bey elini kalbinin üzerinden çekip yüzünü buruşturdu acı ile.

 

“İyiyim.” Diye fısıldadı oldukça kısık çıkan sesiyle. Lakin iyi olmadığı yüzünden pekâlâ belli oluyordu. Gözleri yavaşça kapanırken çevesinden yükselen bağırış seslerine kulaklarını tıkamıştı yaşlı adam.

 

Bölüm : 11.04.2025 11:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...