Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Yağmur usul usul yağmaya başlarken genç adam kara gözlerini yatakta yatan karısına çevirdi. Suna üzgün gözlerle sevdiği adama bakarken dudaklarını aralayıp bir kelam söyleyemiyordu. Devran elindeki saç havlusunu koltuğun üzerine bırakıp ağır adımlarla genç kıza doğru ilerledi.
“Bakma bana öyle güzelim.” Diye konuştu Devran ağır sesiyle. Suna usulca yutkunup başını olumlu anlamda salladı. Devran dedesinin yanına gitmek için hazırlanmıştı lakin genç kızın bir yanı gitmesini istemiyordu.
“Tamam.” Diye fısıldadı genç kız kuru sesiyle. Devran eğilerek genç kızın yüzünü elleri arasına alıp dudaklarını alnına bastırdı.
“Yarın öğlene doğru geliriz büyük ihtimalle.” baş parmağı usul usul genç kızın yüzünü severken kara gözleri onun ela gözlerine tutsak olmuştu. Suna dolan gözlerini genç adamdan kaçırıp başını salladı.
Devran yanında olmadığı zaman kendisini eksik hissediyordu. Bir ihtiyacı olduğu zaman çekinmeden ona söyleye biliyordu lakin bir başkasına söyleyemiyordu, kendisini insanlara yük oluyormuş gibi hissediyordu.
“Doldurma o gözlerini sarı papatyam. Ne hissettiğini biliyorum, ama geç olmadan geleceğim yanına.” Devran ılımlı sesiyle konuşurken genç kızın gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Sert bir şekilde yutkunup dolan boğazını temizledi Suna.
Ela gözleri karşısındaki adama tutunduğunda dudaklarının üzerine kuru bir tebessüm yerleştirip akan burnunu umursamazca çekti.
“Kusura bakma ben biran çocuk gibi davrandım, sen git Fazıl dedenin yanına.” Narin sesiyle konuşurken genç adam ona sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Baş parmağıyla genç kızın gözlerinden akan iki damla yaşı silip dudaklarını usulca yanağına değdirip geriye çekildi.
“Sen uyuyana kadar gitmiyorum.” Devran yatağın diğer tarafına uzanıp genç kızı kolundan tutarak kendisine doğru çekti. Ona güçlü kollarının arasına aldığında Suna’nın dudaklarının üzerine bir tebessüm yerleşmişti. Başını huzurla genç adamın göğsüne yaslayıp koluna onun beline sardı.
Davran usul usul genç kızın saçlarını severken Suna başını kaldırarak ona baktı. Devran genç kızın ona baktığını hissedip başını eğdiğinde onun ela gözleriyle karşılaştı. Genç adam çapkın bir edayla sağ gözünü kırparken Suna elini uzatıp onun güzel yüzüne koydu.
Genç adamın başını hafifçe kendisine doğru çekip dudaklarını Devran’ın dudaklarına değdirip hızla başını eğerek yüzünü onun göğsüne sakladı. Utandığı için kızaran yanakları onu ele verirken kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Devran üzerindeki şaşkınlığı atıp erkeksi bir şekilde gülerek genç kızı kendisine doğru çekerek ona sıkıca sarıldı.
“Önce öp, sonra utan.” Dudaklarını genç kızın kulağına yaklaştırıp kısık sesiyle fısıldadı. “Ama ben bu durumu hemen benimsedim artık hep isterim bak.” Suna gözlerini şaşkınlıkla aralayıp elini kaldırıp yavaşça genç adamın koluna vurdu.
“Yaa susar mısın. Uyumaya çalışıyorum.” Genç kız utangaç sesiyle konuşurken Devran kıvrılan dudaklarına mani olamıyordu. Dudaklarını genç kızın sarı saçlarına bastırıp derin bir nefes alarak saçlarını öptü.
“Öyle olsun bakalım, iyi geceler sarı papatyam.” Suna huzurla gözlerini kapatırken Devran usul usul saçlarını severek uyuttu sevdiği kadını. Genç kızın göğüs kafesi düzenli bir şekilde inip kalkmaya başladığında Devran uyuduğunu anlayarak usulca yanından kalktı. Yorganı düzgün bir şekilde üzerine örtüp son bir kez genç kızı öperek geriye çekildi.
Koltuğun üzerindeki kabanını eline alıp odadan yavaşça çıkarken kara gözleri hala sevdiğindeydi. Derin bir nefes alarak kapıyı kapattı. Kabanını üzerine giyinirken adımları balkona doğru ilerliyordu.
Gözleri genç çifti görmesiyle adımlarını durdurup boğazını hafifçe temizledi. Rüveyda duyduğu sesle başını Cüneyd’in omuzundan kaldırıp geriye çekildi utanarak. Cüneyd hızla yerinden kalkıp abisinin yanına doğru ilerledi.
“Ben dedemin yanına gidiyorum. Suna uyuyor, ben gelene kadar size emanet.” Devran kara gözlerini sedirde oturan genç kıza çevirdiğinde Rüveyda onaylar şekilde başını salladı. Devran başını sallayıp ağır adımlarla merdivenleri inerek evden çıktı.
Adımları arabasının yanında durduğunda arabasına binip bakışlarını odalarına çevirdi. Odanın içerisini aydınlatan sönük ışık titrek bir nefes almasını sağlamıştı. İçine yerleşen sıkıntı onu usul usul ele geçiriyordu. Arabayı çalıştırıp hastaneye doğru sürmeye başladı.
Nefret bir zehir gibi usul usul tüm bedenlerini kapıyordu. Kalbi taş gibi sert olan bu insanların bir damla gözyaşına merhametleri yoktu.
Azize hanım öfke dolu bakışlarını köşede oturan kızına çevirip ona doğru sert adımlarıyla ilerlemeye başladı. Keskin parmakları genç kızın ince kolunu kavrayıp onu hızla oturduğu yerden kaldırdığında Seher korku dolu gözlerini babasına çevirdi.
“Ne demek abim beni evden kovdu.” Gür sesi eski evin içerisinde yankılanırken İbrahim bey yavaşça oturduğu yerden kalkıp kızını karısının kollarından kurtardı.
“Bağırıp durma artık, sonunun böyle olacağı belliydi.” Azize hanımın dudaklarından alay dolu bir gülüş dökülürken kısık gözlerini kocasına çevirdi.
“Bunun bedelini ödeyecek Devran bey, benim kızımı kapıya atmak neymiş görecek. Bu zamana kadar ne yaptıysam hepsi o miras içindi, madem hakkımı alamıyorum bende hakkımı yakıp kül ederim.” İbrahim bey öfkeyle karısının karşısına geçip çattığı kaşlarıyla ona baktı.
“Bana bak Azize bir şey yapmayacaksın. Benim babam ölüyordu sen hala miras diyorsun.” İbrahim beyin sert sesi kulaklarıda yankılanırken Azize hanım korksada başını dikleştirip korkusuz gözleriyle baktı kocasına.
“Yaşıyormuş işte, bu kadar çok babanı sevdiğini bilmiyordum doğrusu.” Bakışlarını kocasından ayırıp kenarda onları izleyen kızına baktı. “Cüneyd abinde hastaneye gidecek miydi.?” Diye sordu duygusuz sesiyle. Seher usulca yutkunup kuruyan dudaklarını araladı.
“Gidecekti sanırım.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Azize ağır ağır bir şekilde başını sallayıp kenardaki sedire oturdu. İbrahim bey karısının bakışlarından iyi şeyler yapmayacağını anlayıp derin bir nefes aldı.
“Aklındaki o düşünceleri sil Azize, hiçbir şey yapmayacaksın.” İbrahim bey çattığı kaşlarıyla karısına bakarken Azize rahat bir şekilde arkasına yaslandı.
“O evde benim için önemli olan tek kişi Cüneyd, o da yokmuş zaten orada. Suna’da, o hizmetçi kızda ortadan kalkacak.” Diye konuştu kararlı sesiyle. İbrahim bey ve Seher şaşkın gözlerle ona bakarken Seher annesinin bu yüzünü ilk kez görüyordu. Abilerinin ne söylemek istediğini şimdi daha iyi anlıyordu.
“Anne saçmalama Suna yengem hamile olabilir. Kendi öz oğlunun sevdiği kıza zarar veremezsin herhalde.”Seher talaşlı sesiyle konuşurken Azize ona küçümseyen bir bakış atıp önüne döndü.
“İyi işte hem Suna’dan hemde varsa veletinden kurtuluruz. Cüneyd’e gelecek olursak benim sözümü dinlemeyi öğrenecek.” Yavaşça oturduğu yerden kalkıp içerdeki küçük odaya doğru ilerledi. Seher şaşkın ve telaşlı gözlerini babasına çevirdiğinde İbrahim bey’in durgun bakışlarıyla karşılaştı.
“Sizin kalbiniz taş tutmuş. Baba bir şey söylesene.” Seher hızla oturduğu yerden kalkıp babasının önüne geçti. İbrahim bey öne doğru eğilerek başını ellerinin arasına aldı.
“Ne söyleyeyim kızım, beni dinlemez o bildiğini okur.” Seher ağır bir şekilde yutkunup derin bir nefes aldı. Annesinin kötü bir şey yapacağını anlamıştı. Lakin ona engel olacak güç kendisinde yoktu.
Azize hanım elindeki küçük bidonla odadan çıkıp dış kapıya doğru ilerlerken genç kız şaşkın gözlerle onun elindeki çakmak ve bidona bakıyordu. O bidonun içerisinde pelâla ne olduğunu anlamıştı.
“Baba.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. İbrahim bey hızla oturduğu yerden kalkıp karısına doğru koşarken Azize hanım çoktan evden çıkmış evin kapısını onların üzerine kilitlemişti.
“Azize aç şu kapıyı.” İbrahim bey kapıyı yumruklarken Seher çıkabilecekleri bir yol arıyordu lakin evin tüm camları demir parmaklıklıydı.
“Azize! Aç kapıyı delirdin mi sen. O kıza bir şey olursa Devran öldürür bu kez seni.” Azize yüzüne kondurduğu umursamaz gülüşle patika yola doğru ilerledi. Ağır adımlarla ilerlerken kulaklarına hala kocasının ve kızının bağırış sesleri geliyordu.
Yağan yağmur onu ıslatırken o kararlı adımlarla konağa doğru ilerlemeye devam etti. Adımları dakikalar sonra konağın yakınlarında durduğunda dudaklarından derin bir soluk bıraktı.
Konağın etrafındaki korumalar gözüne takılırken adımlarını konağın arka tarafına doğru çevirdi. Bir yılan misali adeta süzülerek evin arka tarafına geldiğinde balkon kapısını açarak içeriye girdi. Bakışları etrafta dolanırken elindeki bidonun kapağını açarak etrafa dökmeye başladı. Yüzündeki sinsi gülümseme ile geriye doğru giderek çıkışa doğru ilindeki bidonu boşalttı.
Adımları balkon kapısının orada durduğunda çakmağı yakıp biran bile düşünmeden evin içerisine attı. Alevler kısa sürede tutuşurken Azize geldiği yerden çıkıp gitmişti. Telaşlı adımlarıyla kimseye görünmeden kaçıp giderken konak çoktan yanmaya başlamıştı.
Konağın içini alevler usul usul kaplarken herkes derin bir uykudaydı.
Konağın önünde bekleyen korumalar evden çıkan dumanları fark ettiklerinde şaşkın ve korkulu bakışlarını birbirne çevirdiler.
“Konak yanıyor.” Diye konuştu kısa boylu olan kahya. Telaşlı adımlarla konağa doğru koşarken gür sesiyle bağırdı Ömer kahya.
“Konak yanıyor, Cüneyd beyim konak yanıyor.” Herkes bir tarafa koşup etraftan su bulmaya çalışırken Ömer kahya yanındaki arkadaşının koluna tutundu sıkıca.
“Koş Devran beyime, jandarmaya nereye gerekiyorsa oraya haber ver koş.” Kahya aceleye başını sallarken hızla Ömer’in yanından ayrılıp kenarda duran arabaya binip gitti. Herkes bir elden yanan konağı söndürmeye çalışırken koca konak çoktan alevlere teslim olmuştu.
Cüneyd burnuna dolan duman kokusuyla uzun kirpiklerini ağır bir şekilde araladı. Bakışları odasının içerisinde dolaşırken kulaklarına dolan sesler kaşlarını derinden çatılmasına sebep oluyordu.
“Cüneyd beyim konak yanıyor.” genç adam korkuyla yatağından kalktığında gözleri kapının altından gelen dumanlara ilişmişti.
“Rüveyda.” Diye fısıldadı korkulu sesiyle. Kolunu burnuna dayayıp korkuyla koşmaya başladı. Odasının kapısını açtığında onu alevler ve yoğun duman karşılamıştı. Öksürükler boğazına art arda dizilirken birbirine dolaşan adımlarını umursamadan merdivenleri inerek sevdiğinin yanına gitmeye çalıştı.
Suna aldığı nefeslerin boğazına takılmasıyla uzun kirpiklerini ağır bir şekilde araladığında burnuna dolan duman kokusuyla hafifçe öksürerek kaşlarını derinden çattı.
Ela gözleri odanın içerisinde dolaşırken kalbi korkuyla atmaya başlamıştı. Üzerindeki yorganı geriye doğru itip yattığı yerden doğrularak kalkmaya çalıştı, duman kokusu onu tıkarken zorlukla yattığı yerden doğrulmuştu.
Kapının altından giren dumanlar odanın içerisini sararken genç kız nefes almakta zorluk çekiyordu. Korkuyla dudaklarını aralayıp titreyen sesiyle bağırdı.
“Yardım edin.” Güçsüz sesi odanın içerisinde yayılırken genç kızın kalbi korkuyla atıyordu.
“Yardım edin.” Gözleri korkuyla dolmaya başlamıştı usul usul. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp titrek bir nefes aldığında dışarıdan gelen bağırış ve konuşma sesleri kulaklarına doluyordu.
Umutla bakışlarını cama doğru çevirip silik bir şekilde gülümsedi, birilerinin onu duyması gerekiyordu. Eğilerek bacaklarını yavaşça yataktan sarkıttı, kalbi korkuyla atarken usulca yutkundu.
Elini yavaşça kenardaki komidine uzatıp ondan ve yatakan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştığında genç kız sert bir şekilde yere düşerek başını yere çarpmıştı. Dudaklarının arasından acı dolu bir inilti dökülürken gözlerinden acı dolu yaşlar süzülüyordu.
“Yardım edin.” Diye bağırdı tüm gücüyle lakin onu duyan olmuyordu. Kollarından destek alarak yerde sürünerek cama doğru gitmeye çalışsada gücü buna yetmiyordu. Ağlayarak başını halının üzerine bıraktı bitkin bir halde.
“Devran, gel ne olur.” Diye fısıldadı acı dolu bir sesle. Odanın içini kaplayan dumanlar onu nefessiz bırakırken kapıyı saran alevler korkuyla yutkunmasına sebep oluyordu.
“Devran.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Başından akan sıcak kanı hissedebiliyordu genç kız, göz kapakları ağır bir şekilde kapanırken kimse onu duymuyordu. “Korkuyorum gel lütfen.” Gözleri yavaşça kapanırken sesi bir fısıltı gibi dökülmüştü iki dudağının arasında.
Cüneyd telaşlı adımlarıyla sevdiğini kızın yanına giderken evin içerisinde onun gür sesi yankılanmıştı.
“Rüveyda.”adımları genç kızın kapısının önünde durduğunda korkuyla odanın kapısını açıp içeriye girdi, bakışları yatağın üzerinde yatan genç kıza takılırken usulca yutkundu. Hatice hanım ağlayarak bakışlarını genç adama çevirdi.
“Cüneyd oğlum ne kadar çağırdıysam duymuyor beni.” Cüneyd korkuyla genç kızın yanına gelip onu kolundan tutarak hafifçe yataktan kaldırdı.
“Rüveyda, güzelim.” Genç kız baygın bir şekilde genç adamın kollarında yatarken Cüneyd bakışlarını yanında korkuyla kızına bakan kadına çevirdi.
“Dışarıya çıkmamız lazım.” Genç kızı hızla kucağına alıp onu sıkıca sardı. “Hadi Hatice abla.” Cüneyd hızlı adımlarla ilerlerlerken Hatice hanımda onun peşinden geliyodu. Cüneyd, Rüveyda’nın başını göğsüne saklayıp onu dumandan korumaya çalışırken dışarıdan bağıran insanların sesini duyuyordu.
Merdivenleri çıkıp giriş katına geldiklerinde kahya Ömer’in evin dış kapısını kırdığını görmesiyle derin bir nefes alarak oraya doğru koşar adımlarla ilerlediler adeta.
Kendilerini güçlükle dışarıya attıklarında genç adam dizlerinin üzerine düşüp genç kızın yüzünü elleri arasına aldı.
“Rüveyda, Su getirin.” Gür sesiyle bağırıp keskin gözlerini etrafta gezdirdi. Genç kız soluduğu temiz havayla yavaş yavaş kendisine gelirken genç adam titrek bir nefes aldı. Kahya Ömer elindeki suyu Cüneyde uzatırken genç adam çekingen bir şekilde konuştu.
“Beyim, Suna hanım içerde kaldı.” Cüneyd duyduğu kelamlarla telaşla bakışlarını genç adam çevirdiği esnada konağın önünde acı bir fren sesi duyuldu.
Devran korkuyla arabadan inip koşar adımlarla konağa doğru koşarken kara gözleri etrafta geziniyordu.
“Suna! Suna nerede.?” genç adamın kalbi korkuyla atarken gözleri bir türlü istediği kişiyi bulamıyordu. Acı bir şekilde yutkunup bakışlarını kardeşine çevirdi. “Suna nerede.?” Diye bağırdı acı dolu sesiyle. Cüneyd genç kızı annesinin kollarına bırakıp konuşmak için dudaklarını araladı.
“Abi..” Devran kardeşinin ne söylemek istediğini anlayarak ona hayal kırıklığıyla bakıp konaya doğru koşmaya başladı. “Abi dur.” Devran kahyanın elindeki su dolu kovayı eline alıp biran bile düşünmeden başından aşağı dökerek kendisini alevlerin arasına attı.
Genç adam kendisini alevlerden korumaya çalışarak ilerlerken yoğun dumandan dolayı ciğerleri sızlıyordu. Telaşlı adımlarla merdivenleri aşıp odalarının önünde geldiğinde kapıya ayağını sert bir şekilde vurarak açtı.
“Suna!!” Diye bağırdı korku dolu gür sesiyle. Kara gözleri odanın içerisinde gezinirken öksürüklerine mani olamıyordu. Kara gözleri yerde yatan sevdiğine değdiğinde aldığı soluk ciğerlerine takılı kalmıştı. “Suna.” Diye fısıldadı gücü çekilmiş bir şekilde.
Titreyen bacaklarını zorlayarak koşarak genç kızın yanına geldiğinde hızla yüzünü elleri arasına aldı. Parmaklarına bulaşan kan, kalbinin acıyla kavrulmasına sebep olmuştu.
“Aç gözlerini.” titreyen parmaklarıyla genç kızın yüzünü süsleyen kan lekelerini silmeye çalışsa da başarılı olamıyordu.
“Suna! Suna! Aç gözlerini ne olur.” korku dolu sesi etrafta yankılanırken hızla genç kızı kucağına alarak çömeldiği yerden kalktı. Suna'nın başı geriye doğru düşerken genç adam acı dolu bir şekilde yutkundu. Başından süzülen kanlar güzel sinesini sararken, sarı saçları fütursuzca savruluyordu.
“Aç gözlerini güzelim.” Devran korkulu sesiye konuşurken telaşlı adımlarıyla odanın çıkışına doğru ilerlemeye çalışıyordu lakin alevler her yanı sarmıştı. “Aç hayde gözlerini.” Dışarıdan gelen sesler kulaklarına dolsada umrunda değildi, tek istediği sevdiği kadını bu alevlerin arasından çıkarmaktı.
Odadan çıkıp merdivenlere ilerleyeceği esnada omzuna düşen tahta parçasıyla dudaklarının arasından acı dolu bir inilti döküldü. Gözlerini sert bir şekilde kapatıp derin bir nefes alarak acısını unutup genç kızı korumak isteryerek yüzünü saklamaya çalıştı.
Adımları hızla çıkış kapısına ilerlerken aldığı nefesler artık ona yetmiyordu. O bir kaç dakika bile buna dayanamamışken sevdiği kadın kim bilir ne kadar zamandır oradaydı.
Alevlerin arasından kendisini zorlukla dışarıyla attığında adımları titrek bir şekilde durmuştu.
“Abi!” Cüneyd koşarak abisinin yanına geldiğinde Devran ona ters bir şekilde baktı. Genç adam arabasına doğru gitmeye çalışırken omzundaki acı yüzünden yüzünü buruşturdu.
Cüneyd korkulu gözlerle abisine ve yengesine bakarken ikisininde iyi olmadığını fark etti.
“Çekil önümden!” Devran sert sesiyle konuşurken Cüneyd mahcup bir şekilde başını önüne eğdi. Devran genç kızı yavaşça arabasına bırakıp öfke dolu gözlerini kardeşine baktı. “Sen emanete böyle mi sahip çıkıyorsun?” Genç adam öfke dolu sesiyle konuşurken sert bir şekilde yutkunup arabanın kapısını açtı.
“Dua et ona bir şey olmasın. Buradakileri yayla evine gönder, birkaç kahyayla. Sende burda kal, işin bitince geçersin yayla evine.” Cüneyd konuşmak için dudaklarını aralayacağı esnada Devran arkasını dönerek arabasına binerek hızla ayrıldı oradan.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |