23. Bölüm

23. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Herkese merhaba. Yeni bölüm sizlerle.

Keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın.

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

 

 

Müzehher; çiçeklerle bezenmiş, çiçek açmış diye bilinir. Deli atan iki yüreğin kalbi müzehher ile süslenmiş, etrafı buram buram güzel çiçeklerin kokusu sarmıştı.

 

İki hafta geçmişti aradan, havalar biraz daha soğurken genç kız oturduğu koltuktan dışarıyı izliyordu. Çiseleyen yağmur puslu havaya eşlik ediyordu. Evin içinde duyulan sobanın çıtırtısı her şeye rağmen içleri ısıtıyordu.

 

Genç kız bu iki haftada kendisini toparlamış, Devran egzersizlerini eksiksiz bir şekilde her akşam ona yaptırıyordu. Artık bacaklarında küçük küçük uyuşuklar hissediyordu.bu durum genç kızın sızlayan yüreğini heyecanla atmasını sağlıyordu.

 

Cüneyd büyük bir hırsla yanan konağı tamir ettirirken Devran eksiksiz bir şekilde işleri yürütüyordu. Ev halkı ise kendi aralarında konağın tamirinden sonra olacak olan düğün için küçük hazırlıklara başlamıştı.

 

Hatice hanım elindeki tülbenti kızına doğru uzattı. Rüveyda yüzündeki tebessümle tülbenti alarak annesinin el emeğine baktı. Gözlerindeki gülümsemeyle annesine bakarken annesini onu anlamıştı, o her zaman kızını gözlerinden anlamıştı.

 

Suna derin bir nefes alarak ela gözlerini anne kıza çevirdi. Hiçbir zaman annesiyle böyle olamamış olmak onu derinden sarsıyordu, kalbinin derinlerinde anne hasreti çeken bir yer vardı.

 

O günden sonra annesi karşısına çıkmamıştı. O annesi için hep geride kalan olmuştu, onun için onu bırakıp gitmek zor olmuyordu lakin genç kız için aynı olmuyordu. İçindeki bir umut tohumu hiç solmadan bekliyordu.

 

Bu kadar şey yaşamsına rağmen onu merak edip gelmemişti bile. Amcası ve ailesi Suna evlendikten sonra şehire taşınmıştı, arada telefonla konuşsalarda onlarada hasret kalmıştı Suna.

 

Yüzündeki hüzünlü ifadeyi silip usulca yutkundu.

 

“Çok güzel olmuş Hatice abla.” Diye konuştu naif sesiyle. Hatice hanım gülümseyerek genç kıza döndü. Kenara bıraktığı diğer tülbenti Suna’nın düzelerine bıraktı.

 

“Bunu da sana yaptım.” Suna dizlerinin üzerindeki tülbente bakarken usulca yutkundu. Gözlerinin dolmasına engel olmazken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Hatice hanım şaşkınca genç kıza bakarken bakışlarını kızana çevirdi anlamayarak.

 

“Ben çok teşekkür ederim.” Dudaklarının arasından kaçan hıçkırığa mani olmazken elleriyle yüzünü kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

“Güzel kızım ne oldu bir anda.” Hatice hanım telaşla konuşurken çalan kapıya bakışları oraya kaydı kısa bir an. “Rüveyda kapıya bak kızım.” Rüveyda hızla yerinden kalkıp kapıyı açmaya gitti.

 

Kapıyı açtığında yavaşça kenara çekilip geçmelerine izin verdi. Devran dudaklarını aralayıp konuşacağı esnada duyduğu hıçkırık sesiyle kaşlarını derinden çatıp hızla sesin geldiği yere doğru ilerlemeye başladı. Sert adımları yeri döverken kalbi korkuyla atıyordu.

 

Adımları genç kızın yanında durduğunda güçlükle genç kızın önünde diz çökerek yüzüne kapattığı ellerinin üzerine ellerini koydu.

 

Herkes telaşla genç kıza bakarken kimse bir şey anlamamıştı.

 

“Güzelim.” Suna yüzündeki elleri usulca çekip titreyen gözbebekleriyle baktı karşısındaki adama. Ela gözleri çaresizliğini haykırırken ağır bir şekilde yutkundu. “Güzelim ne oldu.”

 

Suna elleriyle usulca dizlerinin üzerindeki tülbenti alıp genç adam gösterdi. Gözünden bir damla yaş akarken dudaklarını usulca araladı.

 

“Hatice abla bana yapmış… benim daha önce hiç böyle bir şeyim olmadı. Benim annem beni bırakıp giderken o bana bunu yaptı.” genç kız kalbindeki acıyı dışarıya dökerken dili ilk kez özgürce feryat ediyordu.

 

Devran sert bir şekilde yutkunup Hatice ablaya baktı. Hatice hanım dolu gözlerle genç kıza bakarken yavaşça ona doğru yaklaşıp önünde oturdu.

 

“Ben istersen seninde annen olurum güzel kızım.” Suna ıslak kirpiklerinin arasından karşısındaki kadına bakıp usulca yutkundu. Elini yavaşça onun elinin üzerine bırakıp tek kaşını masumca kaldırdı.

 

“Sonra bırakıp gitmezsin değilmi.?” Diye sordu kırgın sesiyle genç kız. Hatice hanım gözünden akan yaşı elinin tersiyle silip hızla kollarını genç kızın boynuna doladı.

 

“Gitmem güzel kızım.” Ortamı saran hüzün tohumları herkesi derinden sarsarken bu havayı Fazıl bey dağıttı.

 

“Hayden yeter bu kadar ağlaşma. Hatice güzel bir sofra kurunda yiyelim, öldük acımızdan.” Hatice hanım hızla geriye çekilip başını salladı. Hatice hanım ve Rüveyda mutfağa giderken Fazıl bey ve Cüneyd yerlerine oturmuştu.

 

Devran genç kızı kolunun altında almış usul usul saçlarını severken saçlarının üzerine bir buse bıraktı. Suna çekingen bir şekilde Devran’ın yamacında otururken başını hafifçe kaldırıp ona baktı.

 

Devran başını eğip genç kıza baktığında ela gözlerinde kayboldu kara gözleri. Genç adam parmak uçlarıyla genç kızın yüzüne düşen sarı saçını geriye doğru itti.

 

“Sakinleştin mi.?” Diye sordu genç adam ılımlı sesiyle genç kız ağır ağır başını sallayıp kuruyan dudaklarını ıslattı.

 

Devran hafifçe gülümseyip genç kızı sandalyesine oturtup arkasına geçti. Onu yavaşça iterek masya doğru ilerledi. Herkes yerini aldığında genç kız mahcup bir şekilde konuştu.

 

“Lütfen kusuruma bakmayın, bu aralar üzerimde fazla duygusallık var.” bakışları karşısında oturan Hatice hanımda dolaşarıken gülümseyerek bakıyordu karşısındaki kadın ona.

 

“Ne kusuru gelin kızım,biz bir aileyiz aile arasında kusur olmaz.” Fazıl bey sakin sesiyle konuşurken herkes sessizce onaylamıştı.

 

“Aklıma gelmişken, Hatice ev işleri için birkaç kişiyle görüştüm yakında hallolur.” hatice hanım çekingen bakışlarını Fazıl beye çevirip kararsız sesiyle konuştu.

 

“Şey beyim aslında böyle iyi, yani sizin içinde bir mahsuru yoksa ben yemek yapmaya devam ederim. Evin işlerini de hallederiz Rüveydayla.” fazıl bey kararsız bir şekilde baktı karşısındaki kadına.

 

“Olur mu öyle, münasip düşmez.”

 

“ Ben gocunmam Fazıl beyim, hem öyle daha rahat ederim.” fazıl bey derin bir nefes alarak başını ağır bir şekilde salladı.

 

“Peki sen nasıl istersen.”sessizlik eşliğinde yenilen yemeğin ardından herkes odasına çekilmişti.

 

Suna oturduğu koltuğun kenarında sessizce saçlarını tararken bakışları ona doğru gelen adamdaydı. Devran elindeki tişörtü giymek için hamle yaptığında Suna elindeki tarağı kenara bıraktı.

 

“Yaranı gösterecektin bana.” Devran’ın hareketleri kısa biran sekteye uğrarken bakışları genç kızın ela gözlerine düştü. Beklentiyle ona bakan gözleri gördüğünde tek kaşını yukarıya kaldırdı.

 

“Yaram iyileşti sarı papatyam, ama yinede çıkarmamı istiyorsan..” Genç kız derin bir nefes alarak kaşlarını hafifçe çatarak baktı karşısındaki adama.

 

“Devran, lafımı çarpıtma. Yaranı göster.” Suna kararlı sesiyle konuşup ela gözlerini genç adamın kara gözlerine sabitledi. Devran usulca yutkunup bakışlarını genç kızdan kaçırdı. “Yaranın iyileşmediğini biliyorum Devran. Ben sana gelemiyorum, o yüzden sen bana gel ve yarayı göster.”

 

Genç kızın yarayı sadece bir kere görmesine müsade etmişti , yarayı her gördüğünde kendisini suçlayacağını biliyordu lakin artık kaçışı kalmamıştı genç adamın. Adımlarını ağır bir şekilde atarak genç kızın önünde durdu.

 

Az önce giydiği tişörtü çıkarıp omzundaki yarasını gösterdi genç kıza. Yarası kabuk bağlasada izi hala oradaydı.

 

Suna buğulanmış gözleriyle yaraya bakarken Devran hızla tişörtünü geriye giyindi. Kara gözleri sevdiğinin ela gözlerini bulurken yanındaki boş yere oturup yüzünü elleri arasına aldı.

 

“Sakın yine kendini suçlamaya başlama.”

 

“Ama..” Devran hızla dudaklarını kısa bir an genç kızın dudaklarına değdirip geriye çekildi.

 

“Suna, güzelim bunları daha önce konuştuk.” Genç kız başını yavaşça sallayıp başını genç adamın omzuna yasladı.

 

“Tamam.” Diye fısıldadı pes ederek. Genç adam yavaşça oturduğu yerden kalkıp genç kızın ellerini tuttu.

 

“Hadi bakalım biraz egzersiz yapalım.” Suna dudaklarının üzerine yerleşen kırık tebessümle başını sallayıp ona uzatılan elleri sıkıca kavradı. Devran onun ellerini sıkıca tutarken kendisini sorgusuz sualsiz onun kollarına bırakıyordu, düşerse tutacağını bildiği için.

 

Zorlanarak oturduğu yerden kalkmaya çalışıyordu lakin bacaklarında hissettiği his onun için yeterli değildi. Bedenini hafifçe oturduğu koltuktan kaldırıp titrek bir soluk aldığında bacaklarının titremesiyle bedeni geriye düştü.

 

Hüzün dolu bakışları Devranı bulurken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

 

“Olmadı yine.” Yorgun sesi gecenin karanlığında yayılırken genç adam yavaşça önünde çömeldi. Sıkıca kavradığı ellerini dizlerinin üzerine bırakıp sakin sesiyle fısıldadı.

 

“Olacak, farkında değilsin ama her geçen gün daha iyiye gidiyorsun.” Suna yüzünde büyüyen gülümsemeye mani olamazken eli yavaşça karnına gitti.

 

“Belki o doğana kadar yürürüm.” Devran dudaklarını genç kızın saçlarına bastırıp usulca kulağına fısıldadı.

 

“Sana inanıyorum sarı papatyam.” Genç kız kollarını Devran’ın boynuna doladığında genç adam onu yavaşça kucağına alıp ayağa kalktı. Adımları yatağın yanında durduğunda Suna’yı yavaşça yatağa bırakıp kendiside boş kenara yattı.

 

Suna başını Devran’ın omzuna yaslayıp koluna sıkıca beline sardı. Devran genç kızın sarılışına anında karşılık verirken onu sıkıca kolları arasına aldı.

 

Genç kız başının altında atan kalp atışını dinlerken uyku için savaşan gözlerini yavaşça kapatıp kendisini uykuya teslim etti.

 

 

#######

 

Sabahın ilk ışıkları odanın içerisini aydınlatırken genç kız ela gözlerini çoktan aralamıştı. Yüzündeki sabırsız gülüşle yanında henüz uyumaya devam eden genç adamı izliyordu. Suna derin bir nefes alarak usulca elini kaldırdı.

 

Parmak uçları Devran’ın alnına düşen saç tutamlarına değerken onu uyandırmaktan çekiniyordu. İçindeki sevgi gün geçtikçe büyüyor onu ele geçiriyordu.

 

“Seni çok seviyorum.” Diye fısıldadı oldukça kısık çıkan sesiyle. Boştaki elini farkında olmadan karnının üzerine koyup titrek bir soluk aldı. “Seninde bizi çok sevdiğini biliyorum.” Ela gözleri hüzünle parlarken parmak uçları fütursuzca genç adamın yüzünde dolaşıyordu.

 

Devran ağır ağır gözlerini aralarken ona ela gözleriyle bakan sevdiği kadına baktı. Kara gözleri genç kızın ela gözlerinde dolaşırken genç kızı belinden tutarak kendisine doğru çekti.

 

Suna beklenmedik bu hareket karşısında gözlerini şaşkınlıkla aralarken elini telaşla genç adamın göğüs kafesine yasladı. Sarı kirpikleri heyecanla titrerken usulca yutkundu.

 

“Bir daha duyabilir miyim acaba.” Suna tek kaşını kaldırıp şaşkın bir şekilde baktı genç adama.

 

“Neyi.?” Diye sordu meraklı sesiyle. Ela gözleri Devran’ın kara gözlerinde dolaşırken genç adam çapkın bir edayla gülümsedi.

 

“Az önce söylediğini.” Genç kız pekâlâ anlamıştı Devran’ın ne demek istediğini lakin bedenini saran utanma hissi onu heyecanlandırıyordu.

 

“Şey.. duydun işte.” Devran elini uzatıp genç kızın yüzüne düşen saç tutamlarını geriye doğru atıp usulca kulağına yanaştı.

 

“Bir daha duymak istiyorum. Ama göstere bilirsinde, yani öperek falan.” Suna kızaran yanakları ile karşısındaki adama baktı. Onun çapkın gülüşü kaşlarını çatmasına sebep oluyordu. Büyük ihtimalle genç kızın öpemeyeceğini düşünüyordu.

 

Suna titrek bir nefes alıp ağır bir şekilde gözlerini kapatıp açtı. Bedenini hafifçe genç adama yaklaştırıp beklenmedik bir şekilde dudaklarını genç adamın dudaklarına değdirdi. Devran üzerindeki şaşkınlığı atamadan genç kız hızla geriye çekildi.

 

“Oldu mu.?” Diye sordu utangaç sesiyle. Devran ağır ağır başını sallayıp dirseğini yatağa yaslayıp başını eline yasladı.

 

“Oldu olmasına ama az oldu azıcık daha uzun olabilirdi.” Suna yavaşça genç adamın koluna vurup kaşlarını çattı.

 

“Devran.! Sabah sabah beni sinirlendirme..” devran yüzündeki gülüşle yattığı yerden kalkıp genç kızın tarafına geçti. Onu yavaşça kucağına alıp yavaş adımlarla banyoya giderken dudaklarını yavaşça genç kızın saçlarına bastırdı.

 

“Tamam sarı papatyam sen sinirlenme, günler çuvala girmedi ya sonra öpersin.” Suna çattığı kaşlarıyla Devran’a bakarken Devran onun bu haline usulca gülüyordu.

 

Genç kızı banyoya bırakıp oradan ayrıldı genç adam. Suna yavaşça ihtiyaçlarını karşılarken Devran dolaptan aldığı siyah pantolonu üzerine geçirip siyah gömleğinin üzerine yine siyah olan yeleğini giydi.

 

Bakışları dolabın aynasında gezinirken parmak uçlarıyla alnına düşen saçlarını düzeltti.

 

“Devran.” kulaklarına genç kızın naif sesi dolduğunda dudaklarında çapkın bir gülüş peydah oldu. Onun sesini bile duymak kalbinin fütursuzca atmasına vesile oluyordu. Adımları banyonun önünde durduğunda yavaşça elini kaldırıp kapıyı çaldı.

 

“Geleyim mi.?” Diye sordu temkinli sesiyle. Suna usulca yutkunup dudaklarını yavaşça araladı.

 

“Gel.” Diye konuştu çekingen sesiyle. Devran kapıyı usulca aralayıp banyoya girdi. Bakışları genç kızın üzerinde dolaşırken yavaş adımlarla yanına gitti. Genç kız zorda olsa kendi başına duş almayı başarmış, Devranın kenara bıraktığı havluyla vücudunu sarmıştı.

 

Devran adımlarını genç kızın yanında durdurup ağır bir şekilde yutkunup genç kızı yavaşça kolları arasına aldı. Suna utangaç bir şekilde bakışlarını kaçırırken eli sıkıca havlusunu tutuyordu.

 

Genç adam odanın içerisine girip Suna’yı yatağın kenarına bıraktı. Dolaptan aldığı temiz kıyafetleri onun yanına bırakıp geriye çekildi.

 

“Güzelim, artık utanmayı bir kenara mı bıraksan? Ben senin kocanım ya hani.” genç adam eline aldığı kıyafeti genç kızın başından geçirip onu yavaş yavaş giydirirken gözleri genç kızın ela gözlerinde dolaşıyordu.

 

Suna kaşlarını hafifçe çatıp tek kaşını kaldırıp baktı Devran’a.

 

“Bilerek mi utanıyorum sanki. Elimde değil.” Genç kız küskün sesiyle konuşurken, Devran elbisesini giydiriyordu ona. Genç adam dudaklarını yavaşça genç kızın boynuna bastırıp onun kendisine has kokusunu içine çekti.

 

“Biliyorum sarı papatyam.” Devran hafifçe geriye çekilip elbisenin düğmelerini kapattı yavaş yavaş. Genç kızı tamamen giydirdiğinde banyodaki tarağını alıp yanına geldi. Suna’nın yamacına oturup başındaki saç havlusunu usulca çözdü.

 

Genç kızın sarı saçları özgürce omzuna dökülürken genç adam yavaşça ellerini saçların üzerinde dolaştırdı. İçin yerleşen mutluluğun tarifi yoktu. Kalbi bir tek onun için atmıştı, şimdi ise kelbinin sahibiyle yan yanaydı.

 

Eline aldığı tarakla yavaş yavaş taradı genç kızın sarı saçlarını. Ona narin bir çiçekmiş gibi davranıyordu. Zira Devran, Suna’yı bir sarı papatya olarak görüyordu. Özenle taradığı saçları yine özenle kurutmuştu genç adam.

“Hadi bakalım artık kahvaltı zamanı.” Devran elindekileri kenara bırakıp yavaşça genç kızı kucağına alarak odadan ayrıldı. Suna kollarını Devran’ın boynuna sarıp başını omzuna yasladı.

 

“Sanırım beni böyle taşımana alıştım.” genç kız keyifli sesiyle konuşurken genç adam kıvrılan dudaklarıyla ona baktı. Merdivenleri ağır ağır inerken dikkatli olmaya özen gösteriyordu.

 

“Bak sen, hiç sorun yok güzelim ben seni bir ömür taşırım.” Suna usulca gülümserken genç adam ağır adımlarla salona girmişti. Herkes çoktan yemek masasına oturmuş onları bekliyordu. Artık herkes onların bu haline alışmış olduğu için garipseyen kimse yoktu.

 

Devran genç kızı yavaşça sandalyesine bırakıp ağır bir şekilde gülümseyerek dedesine baktı.

 

“Günaydın dedem.” Fazıl bey başını ağır ağır sallayıp gülümsedi.

 

“Günaydın günaydın da gün ayalı çok oluyor Devran bey.” Devran bakışlarını hafifçe genç kıza çevirip umuzunu usulca kaldırıp indirdi.

 

“Vallah bize yeni doğdu dede.” Cüneyd abisinin bu dediğine gülerken Fazıl beyde ona eşlik etmişti.

 

“Hadi başlayın kahvaltınıza.” Fazıl beyin işaretiyle herkes kahvaltısına başladı. Sessiz ve huzur içinde yapılan kahvaltı içlerine huzur doldururken Fazıl bey çayından bir yudum alıp arkasına yaslandı.

 

“Cüneyd, konağın tadilatı ne durumda.” Cüneyd elindeki bardağı kenara bırakıp bakışlarını dedesine çevirdi.

 

“Şey dede bir haftalık falan bir iş kaldı bitecek inşAllah.” Fazıl bay ağır ağır başını sallayıp torunu onayladı.

 

“İyi iyi, o vakit düğün hazırlıklarını hızlandırın. Tadilat bittikten sonra düğünü yapacağız konağın bahçesinde biliyorsunuz. Fazla uzatmaya gerek yok.”

 

“Nasıl hemen mi.?” Diye sordu Cüneyd şaşkın sesiyle. İçin yerleşen heyecanla dedesine bakarken dedesi yavaşça başını salladı.

 

“He hemen. Uzatmaya gerek yok, tadilat bitsin yapalım.” Cüneyd sevinle yanında oturan sevdiği kıza baktı. Rüveyda gülümseyerek Cüneyde bakarken kalbi heyecanla atıyordu.

 

“O zaman düğün hazırlıklarını hızlandırın siz, üç dört güne bitmiş olur o konak.” genç adam çayının son yudumunu alıp hızla oturduğu yerden kalktı. “ Ben gideyimde işçilerin başında durayım, hadi görüşürüz.” Cüneyd hızlı hızlı konuşup evden çıkıp gittiğinde herkes gülümseyerek bakmıştı arkasından.

 

 

Bölüm : 26.09.2025 15:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...