5. Bölüm

5. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

 

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 

 

 

 

Yaralı yüreklerin içini saran canhıraş ağır ağır büyüyerek tüm bedenlerini ele geçirmeye çalışıyordu acımasızca. Genç kız yanında oturan adama değdirdi usulca ela gözlerini. Parmakları birbirini ezerken çekingen gözleri yanında oturan adamın üzerinde dolaşıyordu.

 

 

Tek bir duygu bile yüzüne yansımıyordu genç adamın, duyguların yavaş yavaş öldürmüşlerdi. Tıpkı tüm umutlarını öldürdükleri gibi. Boğazını saran soğuk parmakları usulca yutkunmasına sebep olurken, kara gözler onun ela gözlerine tutundu.

 

 

Gözlerinde gördüğü kara kuyu onu yavaşça içine hapis ediyordu. Devran duyusuz gözleriyle genç kıza bakarken tek kaşını sorgularcasına yukarıya kaldırdı.

 

 

“Masum bakan o gözlerini üzerimden çek.” Sert sesiyle konuşurken kara gözlerini genç kızın üzerinde dolaştırıyordu. Suna kulaklarına dolan sesle, titreyen dudaklarını birbirine bastırarak dolan gözlerini saklamak istercesine başını önüne eğdi.

 

 

Birbirine doladığı parmaklarını sıkarken ela gözleri parmağındaki alyansın üzerinde durdu.

 

 

“Kusura bakma.” Diye fısıldadı kısık çıkan sesiyle. Yıllar önce konuştuğu adamla şuan konuştuğu adam çok farklı kişilerdi, eski Devran’ı kendisi öldürmüştü. Genç kızın suskunluğu hem genç adamı, hem onların sevdasını öldürmüştü.

 

 

Genç adam bakışlarını genç kızdan ayırıp titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. Bakışları horon oynayan insanlarda dolaşırken, düğünün artık bitmesini istiyordu. Saatlerdir oturuyor olmak onu bir hayli bunaltmıştı.

 

 

“Sen bana sebep oldun, dudaklarının arasından tek bir kelam dökülmezken arkana hiç bakmadan gittin. Geriye ise senden bana hediye olarak yürek yaram kaldı.” Genç adam kara bakışlarını ilerideki kalabalıkta dolaştırırken durgun sesiyle konuştu ağır ağır. İçinde esen rüzgar onu bertaraf ediyor, acımasızca etrafa savuruyordu yorgun bedenini.

 

 

Suna bakışlarını yavaşça genç adama çevirip, titreyen gözleriyle ona baktı. Elini uzatıp benim bir suçum yok demek istiyordu lakin içindeki zehirli sarmaşık gibi ona saran korku buna mani oluyordu.

 

 

“Mecbur kaldım.” Diye fısıldadı kısık çıkan sesiyle. Genç adam dudakları arasında histerik bir gülüş bırakıp bakışlarını genç kıza bıraktı.

 

 

“Mecburdun… sürekli aynı şeyi söylüyorsun.” Tek kaşını yukarıya kaldırıp sert yüz ifadesiyle genç kıza baktı. “Neye mecburdun.? Biri başına silah mı dayadı, neye mecburdun Suna.?” Katı sesi genç kızın ürkek bakışlarını ondan kaçırmasın sebep olurken, gözlerinin önüne düşen görüntüler ağır bir şekilde yutkunmasına sebep olmuştu.

 

 

“Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyordun Devran, sana bu kötülüğü bile isteye yapmayacağımı bilmeiydin.” Genç kız sesine yerleşen kırgılıkla konuşurken genç adam kara gözlerini genç kızdan ayrıldı.

 

 

Birbirine tutsak olan iki sevdalı kalp, kırgınlıklarla doluydu. Geçmişin kirli sayfaları onları birbirine hasret bırakmıştı.

 

 

Bahri bey yavaşça yerinden kalkarak saatlardir oturan genç çiftin yanına doğru ilerledi yavaş adımlarla, Adımları masanın kenarında durduğunda genç ikilinin bakışları ona dönmüştü.

 

 

“Düğün bitti sayılır herkes kalkıyor, hadi sizde odanıza çıkın.” Devran kara gözlerini dedesinden çekerek yavaşça yutkundu. Oturduğu yerden yavaşça kalkarak hala oturan genç kızın kalkmasını bekledi. Bahri bey bir iki adımla torunun yanına yaklaşıp sessiz sesiyle konuştu.

 

 

“Sevmesende, istemesende bunu herkesin içinde belli etme. O artık senin karın, sen karına saygı duyarsan herkes saygı duyar.” Yaşlı adam şiveli sesiyle konuşup elini torununun koluna yavaşça vurarak yanından ayrıldı. Devram giden dedesinin arkasından bakarken dilini yavaşça kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirdi.

 

 

Kara gözleri yanında sessizce duran genç kızı bulduğunda yavaşça yutkunarak elini uzatarak elini tuttu, kararsızlık içinde. Elinin içinde kaybolan küçük el, içindeki soğuk rüzgarlar ters yöne esemesini istiyor gibiydi.

 

 

Genç kız gözlerini şaşkınlıkla aralayıp elini kavrayan ele bakarak yavaşça yutkundu, hızlı adımlarla ilerleyen adamın arkasından ilerledi adeta koşar adımlarla.

 

 

Devran attığı büyük adımlarla odasının önüne gelerek adımlarını durdurdu. Elinin içindeki el kalbinin usulca titremesine sebep olurken odanın kapısını açtı. Usul adımlarla odaya girdiğinde elinin içindeki eli boşluğa bıraktı yavaşça.

 

 

Parmakları arasından kayıp giden sıcak parmaklar onu karanlığın içine hapis ediyordu.

 

 

Sert adımları camın önünde durduğunda elini pantolonun cebine koyarak kara gözlerini dışarıdaki dağılan kalabalığa sabiteledi.

 

 

“Bu odanın içinde olan herşey bu odada kalır.” Suna genç adamın sert sesine karşı usul usul başını sallarken, Devran kara gözlerini ağır bir şekilde genç kıza çevirdi. “Şimdi üzerini çıkar ve git uyu.” Genç kız yavaşça yutkunarak Devran’a bakarken, genç adam yavaşça ona doğru bir adım attı.

 

 

“Sana ne olduğunu anlat diye defalarca sordum, her defasında susutun. Bu saatten sonra anlatsanda ben dinlemeyeceğim, bu odanın içerisinde iki yabancı gibi olacağız.” Kara gözleri ağır ağır genç kızın yüzünde dolaşırken sert sesi odanın içerisinde yayılmıştı. Suna gözlerini kaçırıp başını usulca önüne eğdi. Titreyen parmakları beyaz gelinliğini sıkıca kavrayıp, usulca yutkunmasına sebep oldu.

 

 

“Bu suskunluğun canımı sıkıyor.” Devran, Suna’nın bir cevap vermesini beklesede genç kız tek kelime etmemişti. Genç adam öfkeyle gözlerini kapatıp açarak masanın üzerindeki sigara paketini alarak balkon kapısını açarak balkona çıktı.

 

 

Genç kız eğdiği başını kaldırarak dolan ela gözleriyle genç adamın ardından baktı. Herşeyin onun iki dudağı arasında kilitli kaldığını biliyor lakin tek kelime edemiyordu genç kız. yavaşça yutkunarak odanın içerisindeki banyoya girip üzerindeki gelinliği çıkarıp ısıttığı suyla hızlı bir duş alarak kenardaki havluyu üzerine doladı.

 

 

Saçlarından akan su damlaları havluyu ıslatırken kenardaki küçük havluyu saçlarına doladı yavaşça. Bakışları usul usul banyoda dolaşırken yanına kıyafet almadığının yeni farkına varıyordu. Usulca yutkunarak ne yapacağını düşünsede beyni donmuş gibiydi.

 

 

“Ne yapacağım.?” Kısık sesiyle kendi kendine serzenişte bulunurken dakikalardır banyoda oyalandığının farkındaydı. Usul adımlarla banyonun kapısına yaklaşıp kapıyı aralayıp içeriye doğru baktığında Devran’ın yatakta yattığını gördü. Düzenli inip kalkan göğsü uyuduğunu işaret ederken genç kız rahat bir nefes alarak hızlı adımlarla banyodan çıktı.

 

 

Parmak uçlarında yürüyerek dolabın önüne gelerek aceleyle eline ilk aldığı kıyafetlerle banyoya geri döndü. Kapıyı ardında kapatıp aldığı kıyafetleri hızla üzerine geçirip, saçlarında doladığı havluyu çözlerek saçlarını yavaşça taradı. Kullandığı havluları kirli sepetine bırakıp banyodan çıktı.

 

 

Gözleri yatağın üzerinde uyuyan adama iliştiğinde yavaşça yutkunarak ona doğru bir adım attı. Adımları sekteye uğrayarak ağır bir şekilde durdu.

 

 

“Yanında uyusam kızar mı ki.?” Diye konuştu kendi kendine kısık sesiyle. Dilini usulca kuruyan dudaklarının üzerinde dolaştırıp bakışlarını odanın içerisinde dolaştırdı. Gözleri uyuyacağı başka bir yer ararken tekli koltuktan başka bir yer olmadığını fark etti.

 

 

Usul adımlarla tekli koltuğa yaklaşıp, yavaşça koltuğa oturarak bacaklarını karnına doğru çekip kollarını dizlerine sardı. Başını yavaşça koltuğa yaslayıp ela gözlerini uyuyan genç adama çevirdi.

 

 

“Özür dilerim.” Diye fısıldadı kısık çıkan sesiyle. Kalbi hüzünle kavrulurken dudakları birbirine mühürlenmiş gibiydi. Yorgun gözleri ağır ağır kapanırken hafiften üşüyen bedeni ona ev sahipliği yapıyıyordu.

 

 

 

 

 

#######

 

 

 

 

 

Genç adam uzun kirpiklerini usulca aralayıp uykulu gözlerini, güneşin yeni yeni aydınlattığı odanın içerisinde dolaştırdı. Kara gözleri koltuğun üzerinde uyuyan bedene değdiğinde usulca yutkundu.

 

 

Gözlerinin önünü kaplayan geçmişin tozlu sayfaları ağır bir şekilde gülümsemesine sebep olmuştu. Hayaller kurduğu kadınla aynı odanın içerisinde, iki yabancı gibiydiler. Yavaşça yutkunarak yattığı yataktan kalkıp, dolaptan aldığı kıyafetlerle banyoya girdi. Elindeki kıyafetleri üzerine geçirip, soğuk suyu art arda yüzüne vurdu.

 

 

Islak ellerini lavabonun kenarlarına yaslayarak başını hafifçe öne eğdi.

 

 

“Bizi kendi ellerinle yok ettin.” Kısık sesi banyonun içerisine yayılırken gözlerini ağır bir şekilde kapattı. Aldığı derin nefesle başını kaldırıp, yüzünü kenardaki havluya kurulayarak banyodan çıktı.

 

 

Kara gözleri koltukta sessizce oturan kıza usulca dokunurken, dilini yavaşça kuruyan dudaklarının üzerinde dolaştırıp kara gözlerini ondan ayırıp sert adımlarıyla odadan çıkıp gitti.

 

 

Suna giden adamın arkasından dolu gözleriyle bakarken yavaşça yutkunarak titreyen ellerini birbirine doladı.

 

 

 

“Göz göre göre canından vazgeçemem.” Gözünden bir damla yaş süzülüp kuruyan dudaklarını ıslatırken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. “Anlatsam belki bana inanırsın, belki inanmazsın. Ama anlatamam içimdeki gün geçtikçe büyüyen korku anlatmama izin vermiyor.”

 

 

Titrek bir soluk ciğerlerine doldurarak ağır bir şekilde yutkundu. Yavaşça oturduğu yerden kalkarak dolaba doğru ilerleyip eline ilk gelen elbiseyi alarak hızla üzerine geçirdi. Odanın içerisindeki dağınıklığı topralayıp banyoya girerek yüzünü yıkayarak geri çıktı.

 

 

Adımları titrek bir şekilde kapıya ilerlerken içindeki amansız korku usul usul gün yüzüne çıkıyordu. Odadan çıkıp kapıyı ardından kapattığında ela gözleri evin içinde dolaşıyordu. Yavaş adımlarla merdivenleri indiğinde usulca durdu, nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu.

 

 

Evin salonundan gelen sesler oraya gitmesi gerektiğini söylesede üzerindeki çekingenlik buna mani oluyordu.

 

 

“Yenge.” Duyduğu sesle boş bulunarak korkuyla yerinde sıçrarken ela gözleri ona seslenen kişiyi bulmuştu çoktan.

 

 

Seher telaşlı gözlerle kendisine bakan yengesine hafifçe gülümseyerek eliye salonu işaret etti.

 

 

“Kahvaltı yapıyorlar gidelim mi.?” Diye sordu genç kız naif sesiyle. Suna gözlerini hafifçe kaçırarak başını usul usul sallayarak genç kızı onayladı.

 

 

Seher yavaş adımlarla yürümeye başladığında Suna’da onunla birlikte yavaş adımlarla ilerleyerek salona girdiler. Masada oturanların bakışların üzerinde gezinirken Suna usulca yutkunarak çekingen bir şekilde Devran’ın yanındaki boş yere oturdu.

 

 

Azize hanımın kara gözleri bir bulut gibi genç kızın üzerinde dolaşırken, çatık kaşlarını karşısındaki insanın korkması için yeterli bir sebepti. Yavaşça yanında oturan kocasına yaklaşarak kısık tuttuğu sesiyle konuştu.

 

 

“Bu kız bu masada bizimle mi yiyecek.?” İbrahim bey sert bakışlarını karısına çevirip çattığı kaşlarıyla ona baktı.

 

 

“Azize! Sus ve yemeğini ye.” Masada oluşan sessizlikle herkes yemeğini yerken genç kız tabağındaki küçük peyniri dahada küçülterek yedi, sanki herkesin gözü onun üzerindeymiş gibi hissediyordu.

 

 

“Devran, sen bugün Cüneyt ile fabrikaya bir git oğlum ne var ne yok bir kontrol edin.” Bahri bey çayından bir yudum içerken bakışları torunlarının üzerindeydi. Devran başını usulca sallayarak dedesini onayladı.

 

 

“Tamam dede gideriz.”

 

 

“Ben gidecektim zaten baba, çocukların gitmesine gerek yok. Onlar çaylığa gitsin.” Bahri bey bakışlarını oğluna çevirip sorgularcasına ona baktı.

 

 

“Sana fikrini sormadım İbrahim. Bundan sonra Devran ve Cüneyt fabrikayı kontrol edecek sende çaylıkları.” İbrahim bey itiraz etmek için dudaklarını aralayacağı esnada Bahri bey sert sesiyle konuşarak ona mani oldu. “Hadi herkese afiyet olsun, gelin kızım bir sade kahve yapta içeyim.”

 

 

Suna gülümseyerek Bahri beyi onaylarken Bahri bey bahçeye çıkmıştı çoktan. Suna yavaşça yerinden kalkıp salondan ayrılıp mutfağa girdi. Mutfaktaki kadın ona gülümseyip elindeki bezi kenara koyarken genç kızda hafifçe tebessüm etmişti.

 

 

“Buyrun gelin hanım.”

 

 

“Şey.. ben Bahri dedeye kahve yapacaktım.” Kadın başını hafifçe sallayarak ona gerekli malzemeleri verdi. Genç kız hızla kahveyi yaparak kenardaki tepsiye koyup dikkatli bir şekilde Bahri beye götürdü.

 

 

“Afiyet olsun.” Bahri bey elindeki gazeteyi kenara bırakıp gülümseyerek fincanı aldı. Kahveden aldığı bir yudumla ağır ağır başını salladı.

 

 

“Güzel olmuş, ellerine sağlık kızım.” Genç kız dudaklarının üzerine kondurduğu çekingen tebessümle karşısındaki yaşlı adam baktı. Bakışları etrafta dolaşırken ne yapacağını bilmeyerek büyük salondan çıkarak mutfağa doğru ilerledi.

 

 

Bakışları masada oturan Azize hanıma değdiğinde adımları sekteye uğrayarak durmuştu. Sert bir şekilde yutkunarak geriye doğru bir adım attığında Azize hanım oturduğu yerden kalkarak ona doğru ilerledi ağır adımlarla.

 

 

“Hatice dışarı çık.” Çalışan kadın, Azize hanımın sert sesini duyduğunda elindeki işi bırakıp sessizce mutfaktan çıktı. Azize hanım başındaki eşarbını düzelterek mutfağın kapısını kapattı.

 

 

Adımları genç kızın karşısında durduğunda gözlerindeki küçümseyici ifadeyle genç kıza baktı.

 

 

“Devran’a tek kelime edersen ne olacağını biliyorsun değil mi gelin hanım.?” Suna içinde kopan fırtınalara rağmen keskin ela gözlerini karşısındaki kadından ayırmadan ona baktı. Dudakları birbirine mühürlenmiş gibi tek kelam çıkmıyordu.

 

 

Azize, Suna’ya doğru sert bir adım atarak genç kızın kolunu kavrayarak onu kendisine doğru çekti. Parmakları acımasızca genç kızın derisini ezerken gözleriyle genç kızın üzerine zehir saçıyordu.

 

 

“Bana bak o dik dik bakan gözlerini oydurtma bana, sana bir soru sordum.” Suna dolan gözlerine inat sert bir şekilde yutkunarak karşısındaki kadına bakmaya devam etti. Bu kadının karşısında ağlamak istemiyordu. Yıllar önce yaptıkları, söyledikleri her kelam zihninde yankılanırken ağlamak istemiyordu.

 

 

Kolunu sert bir şekilde karşısındaki kadının kolundan kurtarmaya çalışsa da pek başarılı olamıyordu.

 

 

“Bırak kolumu.”

 

 

“Ağzından çıkacak tek kelimeyle önce o çok sevdiğin ailen ve Devran, sonrada sen ölürsün.” Genç kızı sert bir şekilde geriye doğru itmesiyle Suna dengesini kuramayarak yere düşmüştü. Acıyla yüzünü buruşturup, nefret dolu bakışlarını yavaşça kaldırarak başında azrail gibi dikilen kadına çevirdi.

 

 

Devran’ın söylediği sözler kulaklarında yankılanıyordu. Göz göre göre sevdalarını yok etmişken şimdi göz göre nasıl susacaktı, bir tek kelam söylemesi için ona umutla bakan adamı gördükçe nasıl susacaktı.

 

 

“Söyleyeceğim.” Diye konuştu içinde yatan korkuya inat kendinden emin sesiyle. “Tüm cesaretimi topladığım bir anda her şeyi söyleyeceğim.” Azize hanım şaşkın ve telaşlı gözlerleri genç kıza çevirdiğinde gözlerinde gördüğü kararlılık onu korkutmuştu.

 

 

“Öyle mi.?” Tek kaşını kaldırıp çattığı kaşlarnı sanki mümkünmüş gibi biraz daha çattı. Suna başını hazla olumlu anlamda sallayıp kuruyan dudaklarını araladı.

 

 

“Öyle.” Azize hanım yüzüne yerleştirdiği alay dolu gülüşle genç kıza bakıp ona doğru bir adım attı.

 

 

“Sana o fırsatı vermeyeceğim.” Suna geriye doğru bir adım atıp ela gözlerini kadının gözlerine çevirdi, onu öldürmek istercesine bakıyordu. Korkuyla yutkunup, titreyen parmaklarını sıkıca kapattı.

 

 

“Şimdi.. önce mutfağı topla sonrada akşam için yemek yap.” Adımları kapıya doğru giderken başını çevirip yerdeki genç kıza baktı. “Yapacağın liste masanın üzerinde.” Giden kadının ardından genç kız titreyen dudaklarını birbirine bastırıp uzun kirpiklerini yavaşça kapattı. Gözlerinden süzülen bir damla yaş çenesini ıslatırken titrek bir nefes aldı.

 

 

“Söylesemde söylemesemde canım yanıyor, en azından birimizin canı yansın.” Düştüğü yerden kalkıp, yüzünü ıslatan yaşları sildi yavaşça. Adımları masanın önünde durduğunda elini uzatarak masanın üzerindeki kağıdı aldı. Kağıtta yazan yemekleri gördüğünde dudakları şaşkınlıkla aralandı.

 

 

Bir orduya yetecek kadar yemek çeşiti vardı burada. Kağıdı masaya bırakıp elbisesinin kollarını yukarıya çekerek yemekleri yapmaya başladı.

 

 

Hava yavaş yavaş kararırken genç kız yorgunlukla sandalyeye oturdu. Saatlerdir bir başına onca yemeği yapmak onu bir hayli yormuştu. Sırtını geriye doğru yasladığında çalan kapıyla bakışları kapıya doğru döndü.

 

 

Devran’ın sesini duymasıyla yorgun yüzünde silik bir tebessüm yer edinmişti. Kalbi göğüs kafesini dövüyordu acımasızca.

 

 

Sert bir şekilde açılan mutfak kapısıyla irkilerek yerinden kalkmıştı. Azize hanım çattığı kaşlarıyla mutfağa girip arkasındaki kadına hitaben konuştu.

 

 

“Masayı kurun hemen.” Hatice hanım aceleyle başını sallayıp masayı kurmak için harekete geçti. Azize hanım zehir gibi olan bakışlarıyla genç kızın önünde durup ela gözlerine baktı, onu zehirlemek istercesine.

 

 

“Sen burada tek başına yiyeceksin. O masada yiyecek birisi değilsin sen.” Suna sessizce karşısındaki kadına baktı. Kalbi acıyla kavrulurken susmayı tercih etti. Azizce hanım çıkıp gittiğinde kalktığı yere oturup başını önüne eğdi.

 

 

“Beni sevip yanında götürseydin bunların hiçbiri olmazdı anne.” Sessiz fısıldayışı bir damla akıttı ela gözlerinden. Annesinin arkasına bakmadan gitmesi, onu bir başına bırakması kalbinde kapanmayacak bir yara açmıştı.

 

 

Eğdi başını kaldırıp dolu gözlerini mutfakta gezdirdi. Yine bir başına kalmıştı. Titreyen ellerini sıkıca kapatıp yavaşça oturduğu yerden kalkarak yaptığı yemeklerin yanına gitti. Dolaptan aldığı tabağa yemeği koyup tekrar kalktığı yere oturdu.

 

 

Titreyen parmaklarına inat kaşığını kavrayıp yemeğinden bir kaşık aldığında gözünden bir damla yaş süzüldü. Titreyen parmaklarından kaşığın düşmesiyle sanki bunu bekliyormuş gibi dudaklarının arasında bir hıçkırık koptu.

 

 

“Her… her şey benim yüzümden.”

 

 

“Gelin hanım.” Duyduğu sesle sert bir şekilde yutkunup başını önüne eğerek yüzünü ıslatan yaşları sildi. “Devran beyim sizi masaya bekliyor.” Genç kız duyduğu kelamlarla derin bir nefes aldı. Her şeye rağmen onu savunan bu adama karşı susması, gün geçtikçe onu öldürüyordu.

 

 

Eğdi başını kaldırıp kırık bir tebessümle karşısındaki yaşlı kadına baktı.

 

 

“Ben yemeğimi yedim.” Kadın itiraz etmek için hazırlanırken Suna ondan önce konuşarak onu susturdu. “Lütfen, yedim ben.” Kadın başını yavaşça sallayarak mutfaktan çıktığında genç kız ela gözlerini ondan ayırdı.

 

 

Elini uzatıp kaşını alarak tabağındaki yemeği karıştırdı. Duyduğu adım sesleriyle başını çevirdiğinde Devran’ı görmesiyle yavaşça yerinde kıpırdandı.

 

 

Genç adam sert adımlarıyla genç kızın karşısına geçerek elini uzatarak kolunu tutarak onu oturduğu yerden kaldırdı.

 

 

“Kalk, içeride yiyeceksin yemeğini burada değil.” Suna itiraz ederek kolunu çekmeye çalıştığında, Azize hanımın sıktığı yere denk gelen parmakları genç kızın canını yakmıştı. Suna dudakları arasından kaçan acı dolu inlemeye mani olamazken Devran’ın adımları durmuştu.

 

 

“Ne oldu.” Sert sesiyle konuşurken kara gözleri genç kızın üzerinde dolaşıyordu. Suna elini genç adamın elinin üzerine koyarak elini oradan uzaklaştırmaya çalıştığında genç adam kolunu acıttığını anlayarak parmaklarını geriye doğru çekti. “Acıtacak kadar sert tutmadığımı sanıyordum, kusura bakma.”

 

 

Suna başını olumsuz anlamda sallayıp geriye doğru bir adım attı.

 

 

“Önemli değil.” Devran kara gözleriyle kapıyı işaret edip genç kızın yürümesini bekledi, genç kız bakışlarını ondan kaçırıp uslca yutkundu. “Ben yemeyeceğim, tokum.” Devran sert bir soluk alıp keskin bakışlarını genç kıza çevirdi.

 

 

“Suna.. içeriye geç ve yemeğini ye. Benim karımın yeri benim yanım, mutfak köşesi değil.” Genç kız umut dolu bakışlarını Devran'a çevirip ona baktı. Devran tek kaşını kaldırıp Suna’ya doğru bir adım attı. “Ela gözlerin umutla parlamasın ben sadece olması gerekeni söylüyorum yoksa değişen bir şey yok.”

 

 

Genç kız yavaşça yutkunarak başını ağır ağır salladı. Devran bakışlarını genç kızın üzerinde gezdirip içeriye geçmesi için başıyla işaret verdi. Suna başını olumsuz anlamda sallayarak dudaklarını araladı.

 

 

“Ben yedim yemeğimi, daha fazla yemek istemiyorum.” Azize denilen o kadının suratını daha fazla görmek istemiyordu, yorgun bedeni uykunun kollarında huzur bulmak istiyordu. Devran sert bakışlarını genç kızdan ayırıp başını olumlu anlamda salladı.

 

 

“Peki dediğin gibi olsun.” Genç adam arkasını dönüp giderken Suna derin bir nefes alarak arkasından baktı. Ona her şeyi anlatacaktı, kıyıda köşede kalan son cesaretiyle bunu yapacaktı.

 

 

Mutfaktan çıkıp sessizce Devran ile birlikte kaldığı odaya girip kapıyı ardından kapattı. Bakışları odanın içerisinde gezerken dolaptan aldığı siyah pijama takımıyla banyoya girdi. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulup pijama takımını giydi. Soluk sarı saçlarını tarayıp geriye doğru attı, diğer rutin işlerini halledip banyodan çıktığında pencerenin önündeki tekli koltukta genç adamı gördü.

 

Adımları tereddüt içerisinde ona doğru ilerleyip az ilesinde durdu. İçindeki küçük kızn ona verdiği körpe cesaretle dudakların araladı.

 

 

“Ben.. Ben sana söyleyeceğim.” Devran kara gözlerini genç kıza çevirip oturduğu yerden kalkıp karşısında durdu. Genç kız başını hafifçe kaldırarak ona bakarken o başını eğerek ona bakıyordu.

 

 

“İyi geceler.” Devran, Suna’nın yanından geçip banyoya doğru ilerledi. Suna sessizce arkasından bakarken bu saatten sonra her şeyi söylemeye çalışsa da karşısında onu dinleyecek bir adam kalmadığını acı bir şekilde fark etti.

 

 

 

Bölüm : 29.11.2024 14:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...