7. Bölüm

7. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

 

 

Cüda; çok sevilen bir şeyden ayrı kalmak diye kalmıştı genç kızın zihninin körpe köşelerinde. O çok sevdiği adamdan ayrı kalmaya mahkum edilmişti. Gönlünü verdiği adamla vakitsiz bir nara düşmüşlerdi.

 

Aralarında kapanmayacak yollar, aşılmayacak dağlar varmış gibi hissediyordu genç kız. Ela gözleri sevdiği adamın kara gözlerine değince o yolları aşmanın ikansızlığı sarıyordu dört bir yanını.

 

Titrek bir nefes alarak yatağa yatan adama baktı. Artık onları iki yabancı olarak görüyordu genç adam, bu durum Suna’nın içinde bir şeylerin acımasızca kopmasına vesile olmuştu.

 

Yavaş adımlarla ilerleyerek yataka ona ayrılan kısma usulca uzanıp yorganı üzerine çekti. Bakışları çekingen bir edayla yanındaki adamı bulduğunda Devran’ın keskin bakışlarıyla tavanı izlediğini gördü. İçinde bir şeylerin savaşını verdiğinin pekâlâ farkındaydı genç kız.

 

Yüzünü saran hüzünle sırtını genç adam doğru döndü genç kız yavaşça. Soluk sarı saçları yastığının üzerini bir ay gibi süslerken titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine.

 

Yorgun gözlerini yavaşça kapatıp genç adamın soluk alışverişlerini dinlendi sükut içinde.

 

Devran kara gözlerini ona sırtını dönen genç kıza çevirip ağır ağır ona baktı. Sağ elini başının altına koyarak bakışlarını genç kızın soluk sarı saçlarına çevirdi. Yastığa dağılan sarı saçlarının kokusu ciğerlerine dolarken gözlerini ağır bir şekilde kapatarak kokuyu içine hapsetti.

 

Bir zamanlar meftunu olduğu kokuyu yeniden solumak acı bir şekilde yutkunmasına sebep olmuştu.

 

En güzel yılları bir mazi olarak kalmıştı, en çok güvendiği insandan en ağır darbeyi almak genç adamın omuzlarına görünmeyen yükler yüklemişti. Giden yılları geri gelmiyordu, kalbinde acılan yara kapanmıyordu.

 

Genç kızın aldığı düzenli soluklarla uyuduğunu anlayarak derin bir nefes alarak bakışlarını pencereye doğru çevirdi. Ayın ışığı perdenin arasından süzülerek karanlık odayı aydınlatıyordu usul usul.

 

“Boşa geçen ömrüme oturup ağlasam ne olur, bizi bu hale getiren sen olduktan sonra.” Gözlerini ağır şekilde kapatıp zihninde dolaşıp duran düşünceleri susturmak için kendini uykunun kollarına bıraktı.

 

 

 

#####

 

Genç kız elindeki buz poşetine masanın üzerine bıraktığı havluyu sardı ağır ağır. Gecenin karanlığında sessiz olmaya çalışarak acıyan ayağına derman arıyordu. Usulca masanın kenarındaki sandalyeye oturup elindeki havluyu ayağına değdirdi.

 

Hissettiği soğukluk onu irkiltsede havluyu acıyan yere bastırmaya devam etti. Acının gittikce hafiflediğini hissediyordu genç kız. Gün içerisinde yanan yerin acısını pek hissetmesede yatmak için yatağına girdiğinde ayağının sızlamaları onu uyutmamıştı.

 

Bakışlarını cama çevireceği esnada mutfağın ışığı açılmasıyla genç kız telaşla yerinden kalktı. Elindeki buza sarılı havlu yere düşerken korkunun esiri olan gözleri yavaşça kapıya döndü.

 

Kahverengi gözleri karşısındaki adama tutunduğunda ağır bir şekilde yutkunarak bakışlarını ondan kaçırdı Rüveyda. Cüneyd meraklı bir ifadeyle ağır adımlarla genç kıza doğru ilerledi. Kahverengi gözleri onun omzunu süsleyen kahve saçlarında dolaşırken hafifçe tek kaşını kaldırdı.

 

“Ne yapıyorsun burada.?” Diye sordu genç adam sert sesiyle. Rüveyda usulca yutkunarak önünde birleştirdiği ellerinden ayırdı titreyen gözlerini. Çekingen bir edayla karşısındaki adama bakarken ona derdini anlatamıyor olmak acı bir şekilde canını yaktı.

 

Genç adam sorduğu soruya cevap alamayacağını anladığında bakışlarını etrafta dolaştırdı yavaşça. Gözleri yere düşen havluyu gördüğünde biçimli kaşlarını derinden çatarak yere eğilip havluyu eline alıp içindekine baktığında kahverengi gözlerini ona çekingen bir şekilde bakan genç kıza çevirdi.

 

“Ne yapacaksın bu buzu.?” Rüveyda dilini yavaşça kuruyan dudaklarında gezdirip, stresten üşüyen parmaklarıyla yüzüne dökülen saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. Gözleri tezgahın üzerindeki kağıt ve kalemi bulduğunda bakışlarını ona bakan adama çevirip eliyle kağıt kalemi gösterdi.

 

Cüneyd genç kızın gösterdiği yere baktığında kağıt ve kalemi fark etti. Ağır adımlarıyla ilerleyip kağıt ve kalemi alıp genç kızın önüne koyup kaşlarıyla işaret etti yazması için.

 

Rüveyda yavaşça kalemi eline alp kağıdın üzerinde dolaştırırken genç adam genç kızın omzundan aşağı süzülen saçlarına bakıyordu. Gözlerini sert bir şekilde kapatıp açarak başını başka yöne çevirdi.

 

Genç kız elindeki kağıdı genç adam uzattığında Cüneyd hızlı bir şekilde kağıdı alıp okudu. ‘Ayağıma buz koymuştum.’ genç adam okuduğu kelamlarla bakışlarını genç kızın ayağına indirdi. Sağ ayağının üzerinde hafif kızarıklıklar vardı.

 

“Ayağın mı acıyor.?” Diye sordu Cüneyd sakin sesiyle. Rüveyda yavaşça yutkunup çekingen bir şekilde başını salladı. Genç adam derin bir nefes alarak elindeki kağıdı masanın üzerine bıraktı. “Bekle burda.” genç adam arkasını dönüp mutfaktan çıkıp giderken genç kız şaşkın gözlerle arkasından bakıyordu. Kalktığı yere geri oturup sessizce beklemeye başladı. Ellerini dizlerinin üzerine bırakıp parmaklarına baktı. Annesiyle bu evde Fazıl beyin sayesinde çalışıyordular, eğer Azize hanıma kalsaydı çoktan kapının önünde bulmuşlardı kendilerini.

 

Gözlerinin önüne düşen geçmişin tozlu sayfalarıyla titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. Dolan gözlerinden akacak yaşı önlemek için başını kaldırdığı esnada mutfağa giren adamla usulca yutkunarak oturduğu yerden kalktı.

 

Cüneyd elindeki kremi genç kıza doğru uzatıp almasını beklerken bakışları genç kızın dolan gözlerine takılmıştı.

 

“Bunu sür, acısını alır.” Rüveyda başını yavaşça önüne eğip olumsuz anlamda salladı usulca. Yarasına sürecek bir kremi bile olmaması genç kızın yüreğini acıtmıştı. “Rüveyda al.” Cüneyd sert sesiyle konuşup elindeki kremi genç kıza uzattı tekrardan. Genç kız irkilerek geriye doğru bir adım atıp başını kaldırıp çekingen bir şekilde karşısındaki adama baktı.

 

Bakışlarını genç adamdan ayırıp masanın üzerindeki kağıt kalema uzanıp aceleyle yazıp kağıdı ona uzattı.

 

‘Alamam.’ Cüneyd tek kaşını kaldırıp anlamayarak genç kıza baktı.

 

“Neden alamazmışsın.?” Cevap yazması için kağıtı masanın üzerine bıraktığın da Rüveyda eğilerek cevabını yazarken Cüneyt hafifiçe arkasında durarak ne yazdığına baktı.

 

'Bu kremi alacak param yok benim.’ Cüneyd öfkeyle kaşlarını çatıp geriye doğru bir adım giderken gözleri genç kızın üzerindeydi.

 

“Senden para isteyen mi oldu.?” Elindeki kremi genç kızın eline bırakıp sert sesiyle konuşmaya devam etti. “Bu kremi yaran iyileşene kadar süreceksin, iyi geceler.” Cüneyd arkasını dönüp giderken Rüveyda şaşkın gözlerle arkasından bakıyordu. Bakışları elindeki kremi bulduğunda ne yapacağını bilemeyerek sandalyeye oturdu.

 

 

#####

 

 

Genç kız yüzüne vuran soluk güneş ile uzun kirpiklerini mırıldanarak huysuzca kıpırdattı. Yattığı yerde kıpırdanarak diğer yöne döndüğünde elinin altında hissettiği sıcaklıkla kaşlarını hafifçe çattı. Başının altındaki sıcak şey yavaşça hareket ediyordu. Suna gözlerini korkuyla aralayıp, bedenini hızla geriye doğru itti. Geriye doğru savrulan bedeni yataktan düşeceği esnada güçlü bir el bileğini kavramıştı.

 

Suna dudaklarının arasından çıkan korku dolu nidya engel olamazken kalbi korkuyla çarpıyordu. Devran genç kızı yakaladığı bileğinden çekerek yataktan düşmesini engellerken genç kızın bedeni üzerine doğru düşmüştü.

 

Suna şaşkınlıkla araladığı ela gözleriyle ona bakan adamın kara gözlerine baktı yavaşça yutkunarak. Devran üzerine savrulan genç kızla ağır bir şekilde yutkundu. Sarı saçları genç adamın yüzüne değerken, genç kız elinin altındaki tenin gittikçe kasıldığını hissediyordu.

 

Devran sert bir şekilde yutkunup gözlerini ağır bir şekilde kapatıp başını sağ tarafa doğru çevirdi.

 

“Kalk üzerimden.” Suna kızaran yanaklarıyla yavaşça genç adamın üzerinden kalkıp oturdu.

 

“Beni üzerine çeken sendin.” Diye konuştu genç kız kendisininde beklemediği bir şekilde. Devran tek kaşını kaldırıp Suna’ya bakarken genç kızın içindeki küçük kız çocuğuda aynı şekilde bakıyordu. Devran yattığı yerden kalkıp bedenini hafifçe genç kıza doğru eğdi.

 

“Ne o hoşuna gitti bakıyorum.” Suna dudaklarını şaşkınlıkla aralayıp şaşkın gözlerle üzerine eğilen adam baktı.

 

“Yo hiçte bile.” Elini genç adamın omzuna koyup üzerine doğru gelmesini engellemek istedi lakin işe yaramadı. “Gelme üzerime üzerime.” Devram yüzüne yayılan silik gülüşle genç kıza bakıp sorgularcasına tek kaşını kaldırdı.

 

“Neden.? Yoksa seni öpecek olmamdan mı korkuyorsun.?” Devran kara gözlerini genç kızın yüzünde ağır ağır gezdirirken kalbine baktan iğnelerden nefret etmişti. Sert bir soluk alarak bakışlarını genç kızın ona telaşla bakan ela gözlerine çevirdi.

 

“Ne.?” Diye sordu Suna şaşkınlığın esir aldığı sesiyle.

 

“Korkma öpmek isteyeceğim biri değilsin.” Devran acımasız sesiyle konuşurken Suna ona dolan gözleriyle baktı. Genç kız kalbinde hissettiği acıyla başbaşa kalmıştı yine. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözlerini saklamak istercesine gözlerine genç adamdan kaçırdı.

 

“İyi çekil o zaman üzerimden.” Titreyen sesine mani olamazken genç adamı hızla iterek yataktan kalkıp seri adımlarla dolaba ilerleyip eline geçen ilk elbiseyi alarak banyoya girdi. Sırtını banyonun soğuk duvarına yaslayıp titreyen parmaklarıyla dudaklarının üzerini örttü.

 

Gözlerinden süzülen yaşlar sinesini ıslatırken içinde gittikçe büyüyen acıya mani olamıyordu.

 

Devran giden genç kızın arkasından öylece bakarken gözlerini sert bir şekilde kapatıp açtı. Hala hızlı hızlı atan kalbi durmak bilmezken gözlerinin önüne genç kızın dolan gözleri geliyordu.

 

Sert bir şekilde yutkunup üzerindeki yorganı yatağa fırlatıp kalktı. Yeri döven adımlarıyla dolaba ilerleyip aldığı kıyafetleri üzerine geçirdi. Üzerindeki siyah kazağı düzeltirken banyonun kapısı açılmıştı. Bakışları oraya döndüğünde genç kızın krem rengi bir elbise giydiğini fark etti. Sarı saçları yine omuzlarını süslüyordu.

Devran banyoya gireceği esnada Suna ona ters bir bakış atarak tarazlı sesiyle konuştu.

 

“Çekil önümden.”

 

“Asıl sen benim önümden çekil.” Devran çattığı kaşlarıyla genç kıza bakarken, Suna kaşlarını çatıp başını hafifçe kaldırdı.

 

“Sen çekileceksin.” Diye konuştu genç kız kendinden emin sesiyle. Devran genç kızın kızaran gözlerine bakıp gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açtı. Bedenini hafifçe kenara çekip genç kıza yol verdi.

 

“HasbinAllah, çekildim geç.” Suna genç adamın önünden geçip giderken odanın kapısını sert bir şekilde kapatıp çıkıp gitti. Genç kız salona geldiğinde herkesin çoktan yerlerine oturduğunu fark ederek utanarak başını önüne eğdi.

 

“Günaydın.” Çekingen sesiyle konuşup her zaman oturduğu yere oturdu. Herkes sessizce kahvaltısını yaparken genç adam geç olmadan aralarına katılmıştı. Suna eline aldığı bardağı dudaklarına yaklaştırdığı esnada ona çatık kaşlarıyla bakan Azize hanımı görmesiyle yavaşça yutkundu.

 

Azize sinsi bakışlarını genç kızın üzerinde gezdirip kıvrılan dudaklarıyla ona baktı. Suna elindeki bardağı masaya bırakıp bakışlarını karşısındaki kadından kaçırdı.

 

“Afiyet olsun sizlere biz gidelim artık, hadi Cüneyd.” Devran yerinden kalkıp kardeşinede kalması için işaret verdiğinde babasıda kalkmak için hareket etmişti.

 

“Hayırdır İbrahim sen nereye.” Fazıl bey sert sesiyle konuşurken keskin bakışları oğlunun üzerindeydi.

 

“Fabrikaya baba.” Fazıl bey ‘öyle mi.’ dercesine tek kaşını kaldırıp masanın kenarına bıraktığı bastonunu eline alıp ağır bir şekilde yerinden kalktı.

 

“Bundan sonra senin fabrikaya değil, çaylıklara gideceğini söylediğimi hatırlıyorum.” Kendinden emin sesiyle konuşan yaşlı adam keskin bakışlarıyla oğlunu bakarken, oğlu ne diyeceğini bilemeyerek başını öne eğdi.

 

“Ama baba..” Fazıl bey elindeki bastonu yere vurup ağır adımlarla ilerlemeye başlarken yaşlı sesi evin içinde yayıldı.

 

“Bu saatten sonra itiraz kabul etmiyorum, işine gelirse. Fabrikayla Devran ve Cüneyd ilgilenecek. Şimdi herkes işinin başına.” İbrahim bey öfkeyle oturduğu yerden kalkıp giderken karısıda hemen ardından ayrılmıştı oradan.

 

Devran kardeşiyle birlikte salondan çıkıp giderken genç kız yavaşça yerinden kalkarak peşlerinden gitti. Genç adam kabanını üzerine giyinirken kara gözleri yanında bekleyen karısına döndü.

 

Suna başını hafifçe kaldırıp kuruyan dudaklarını araladı.

 

“Amcamlara gidebilir miyim.?” Ela gözleri merakla genç adamın yüzüne dolaşırken vereceği yanıtı merak ediyordu. Devran kararsız bir şekilde genç kıza bakıp yavaşça başını salladı.

 

“Git, Rüveyda seninle gelsin ama tek gitme.” Suna yüzünde yeşeren silik tebessüme mani olamazken hızla başını salladı. Genç adam giderken genç kız yüzündeki gülümsemeyle mutfağa girip tabakları yerine yerleştiren genç kızın yanına gitti.

 

“Nasılsın Rüveyda.?” Genç kız narin sesiyle konuşurken Rüveyda elindeki tabağı yerine bırakıp usulca gülümsedi genç kıza. “Şey ben Devran’dan amcamlara gitmek için izin aldım ama seninde benimle gelmen gerekiyor.” Rüveyda başını onaylarcasına sallayarak dolabın kapağını kapattı.

 

“O zaman üzerlerimize bir şey alıp çıkalım.” İki genç kız birlikte mutfaktan çıkarken biri merdivenleri inerken diğeri merdivenleri çıkıyordu odalarına gitmek için. Suna odalarına girip içindeki saf sevinçle dolaba ilerleyip siyah bir hırka alıp üzerine giyindi hızlıca. Sarı saçlarını hırkanın altından kurtarıp odadan çıktı.

 

Merdivenleri inerken salonda gördüğü kadınla bakışlarını hızla ondan kaçırıp adımlarını hızlandırdı. Çıkışa doğru ilerlerken Rüveyda’nın geldiğini fark ederek zarifce gülümsedi ona. Evden çıkıp giden genç kızların ardından nefret saçan gözlerle bakan Azize hanım sert bir soluk doldurdu içine.

 

Bakışlarını evin geniş camından bahçeye çevirdiğinde zehirli gözleri genç kızın üzerindeydi.

 

“Bunlar son gülüşlerin olacak.”

 

“Hanımım.” Azize hanım arkasından işittiği sesle başını omzunun üzerinden arkaya çevirdi. Ona bakan adamı gördüğünde yönünü tamamen ona doğru çevirip tek kaşını kaldırdı.

 

“Söyle kahya.” Kahya Hasan önüne birleştirdiği ellerini çözüp, cebine koyduğu küçük şişeyi çıkarıp hanımına uzattı.

 

“İstediğiniz zehir, yavaş etki edermiş ama felç bırakmaya kadar gidermiş.” Azize hanım yüzüne yerleşen sinsi gülüşle ona uzatılan şişeyi aldı.

 

“Güzel, eğer bu dediklerimi başkasından duyarsam bu zehiri ilk sana içiririm haberin ola. Git şimdi.” Hasan kahya korkuyla başını sallayıp seri adımlarla hanımının yanından ayrıldı.

 

Azize gülümseyerek elindeki şişeye bakarken başını ağır ağır salladı.

“Sona doğru yaklaşıyorsun Suna hanım.”

 

Genç kız yanında sessizce ilerleyen Rüveyda’ya mahcup bir şekilde baktı.

 

“Senide yoruyorum oraya kadar.” Diye konuştu Suna naif sesiyle. Rüveyda genç kızın ela gözlerine bakıp başını olumsuz anlamda salladı. “Onlar benim için çok kıymetli, ben babamı küçükken kaybettim. Annem ise… bizi bırakıp gitmişti. Beni onlar büyüttü.”

 

Yağmur damlaları usul usul yağarken telaşsız adımlara ilerliyordu iki genç kız. Esen rüzgar tenlerini okşayıp giderken onlar çaresizce üzerlerindeki hırkalara sarıldılar.

 

Arkalarında duydukları araba sesiyle Suna başını çevirerek gelen arabaya baktığında gördüğü arabayla kalbi korkuyla atmaya başlamıştı. Zira gördüğü araba ona oldukça tanıdık geliyordu. Biçimli kaşlarını ağır bir şekilde çattıp yanlarında duran arabadan inen kadını gördüğünde kuruyan dudaklarını aradı.

 

“Rüveyda.. buradan gitmemiz gerekiyor.” Genç kız telaşla yanındaki kıza baktığında ona anlamayan gözlerle bakan kızı gördüğünde sert bir şekilde yutkunarak konuştu. “O benim annem, beni buradan götürmek istiyor.” Rüveyda duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini aralarken Suna üzerlerine gelen adamları fark etmesiyle telaşla konuştu.

 

“Koş Rüveyda.” Suna’nın ikazıyla iki genç kız yağmurun altında koşmaya başlamşlardı. Yağan yağmur damları saçlarını onları sırılsıklam etsede onlar sadece koşmaya devam ettiler. Suna başını çevirip arkasına baktığında peşlerinden gelen adamları görmesiyle korkuyla yutkundu.

 

Suna kolundan tutulup geriye doğru çekilmesiyle dengesini kuramayıp sert bir şekilde yere düşmüştü. Avuç içlerine batan küçük taşlar ellerini acıtsada sadece yüzünü buruşturmuştu. Üzerine gelen adama yerdeki taşları fırlatıp koruyla bağırdı.

 

“Gelme üzerime.” Üzerine bulaşan çamuru umursamadan yerde geri gitmeye çalışsa da iri adam onu kolundan tutarak zorla yerden kaldırdı. “Bırak kolumu.” Tırnaklarını adamın eline batırıp onun elinden kurtulmaya çalışsada onu tutan adamın mimikleri bile oynamamıştı. Rüveyda korkuyla olanları izlerken ne yapacağını bilmiyordu.

 

Suna gitmemek için ayaklarını yere sürtüp engel olmak istesede onu tutan adam bunu umursamadan genç kızı arabaya doğru götürmeye devam etti.

 

“Bırak beni hayvan herif.” Acıyan canıyla avazı çıktığı kadar bağırsada kimse onu umursamıyordu. “Gelmeyeceğim sizinle bırak.” Gözünden süzülen yaşlar yağmura karışıp akarken sert bir şekilde yutkunarak başını arkasına çevirdi. Ona korkuyla bakan genç kızı gördüğünde acıyla yutkundu.

 

Suna dudaklarını oynatarak sessizce fısıldadı.’Devran’a git.’

 

Rüvayda dolu gözleriyle genç kıza bakarken ne söylemek istediğini anlamıştı. Geriye doğru korkuyla bir adım atıp başını olumlu anlamda salladı.

 

Adamlar Suna’yı arabanın içine adate fırlarcasına attığında genç kız öfkeyle yanan gözlerini hemen yanında oturan kadına çevirdi.

 

“Senden nefret ediyorum.” Titreyen dudaklarının arasından dökülen kelimeler karşısındaki kadının yüzünde tek bir mimiği bile oynatmamıştı. Bakışlarını kızından ayırıp ön tarafa çevirdi.

 

“Sür.”

 

 

 

Bölüm : 07.01.2025 16:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...