
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Ay ışığı perdenin arasından süzülerek karanlık odayı aydınlatıyordu usul usul. Yüreklerine hançer saplanan iki deli yürek o karanlığın içinde kayboluyordu. Devran kalbinde beslediği öfkenin yerini sessizliğe bıraktığını hissediyordu. Karşısındaki ela gözler onu yerle bir ediyordu yavaş yavaş.
Tek kaşını kaldırıp sorgulayan bir ifadeyle baktı ona yorgun gözlerle bakan gözlere. Kalbinde bitmeyen bir savaş vardı, aklı başka kalbi başka söylüyordu ona.
“Ben gaddar bir adam değilim.” Elindeki bezi tekrardan ıslatıp genç kızın alında koyup yavaşça oturduğu yerden kalktı. “Evet sana karşı içimde bitiremediğim bir öfke bitmeyen bir kırgınlık var lakin bu benim kalpsiz bir adam olduğum anlamına gelmez.” Sırtını genç kıza dönüp dolaptan aldığı kıyafetlerle birlikte banyoya girdi genç adam.
Suna üzgün gözlerle giden adamın ardından bakarken acıyan boğazına rağmen sert bir şekilde yutkundu. Onun ne kadar merhametli bir adam olduğunu biliyordu, babası diğer çocuklarını severken Devran dedesinin kollarında sevgi bularak büyümüştü. O merhameti dedesinden öğrenmişti.
Genç kız alnındaki bezi kenardaki kapın için bırakıp titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. Bedenini hafifçe yana çevirip dizlerini kendine doğru çekti. Gözlerini yavaşça kapattığında duyduğu kapı sesiyle gözlerini geri açtı.
Devran odayı aydınlatan ışığı kapatıp ağır adımlarla yatağa ilerledi. Yatağın boş kısmına uzanıp yorganı üzerine doğru çekti.
“Üzerini ört.” Diye konuştu soğuk sesiyle. Suna yönünü genç adam doğru çevirip hüzün dolu gözlerle ona baktı. Sağ kolunu başının altına koymuş sırt üstü yatarken gözlerini kapatmıştı. Suna yorganı üzerine örtüp sessizce genç adamı izledi.
Dakikalar birbirine hızla kovalarken genç kız yanan gözlerine rağmen genç adamı izliyordu. Onun güzel sinesine bakmayı özlemişti. Genç adam düzenli bir şekilde nefes alıp verirken Suna onun çoktan uyuduğunu anlamıştı.
Titreyen elini yavaşça kaldırıp çekingen bir şekilde genç adama doğru uzattı. Parmak uçları onun yumuşak saçlarına değdiğinde yüzünde buruk bir tebessüm yer edindi. Bir zamanlar özgürce dokunduğu saçlara şimdi çekinerek dokunuyordu.
Devran’ın uyanmasından korkarak dokunuyordu saçlarına. Devran huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdayıp yönünü genç kıza doğru döndüğünde Suna korkuyla elini geriye çekmişti lakin Devran sıkıca ona sarılmıştı.
Suna şaşkınlıkla gözlerini aralarken Devran huzurlu bir uykunun kollarındaydı. Kalbi minik bir serçenin can çekilişi gibi atıyordu, sanki her an duracak gibi. Yıllar sonra istemeden de olsa ona sarılmıştı genç adam.
Yüzüne serleşen kırık bir tebessümle genç kız usulca kapattı yorgun gözlerini gecenin karanlığına.
#####
Devran kara gözlerini ağır bir şekilde araladığında kolunda hissettiği ağırlıkla kaşlarını hafifçe çatarak bakışlarını oraya çevirdi. Kara gözleri kolunda uyuyan genç kıza iliştiğinde sert bir şekilde yutkundu. Aldığı soluk boğazında takılı kalmış, onu soluksuz bırakmıştı.
Kara gözleri ağır ağır genç kızın yüzünde dolaştı. Uzun kirpikleri güzel gözlerini örterken, soluk sarı saçları yastığın üzerini süslüyordu.
Elini yavaşça kaldırıp genç kızın saçlarına dokunacağı esnada Suna’nın hareket etmesiyle elini hızla geriye çekti. Bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken sert bir şekilde yutkunup kolunu genç kızın başının altında kurtarıp yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledi.
Yüzünü soğuk suyla yıkayıp ellerini lavabonun kenarına yasladı. Kara gözleri aynadaki yansımasını izlerken, gözlerini yavaşça kapatıp açtı.
“Onun yüzünden hayatımdan altı yıl gitti. Ama ona açık olan kapıları bir türlü kapatamıyorum.” Ciğerlerine doldurduğu titrek nefesle banyodan çıkıp sert adımlarla ilerledi.
Suna ela gözlerini araladığında yanının boş olduğunu fark ederek yattığı yerden doğrularak oturdu. Yüzüne düşen saç tutamlarını geriye doğru atarken banyonun kapısı açılmasıyla bakışlarını oraya çevirdi. Genç adam bakışlarını ona değdirmeden dolaptan aldığı kıyafetlerle tekrar banyoya girmişti.
Genç kız yavaşça yutkunup kuruyan boğazını ıslattı. Bedeninde hala yorgunluk hissediyordu. Yavaşça yataktan kalkıp dağınık yatağı düzeltti. Yorgun adımlarıyla dolaba yaklaşıp kahverengi bir etek ve örgü desenli bir kazak alıp dolabın kapağını kapattığı esnada banyonun kapısı açılmıştı.
Bakışlarını çekingenç bir edayla genç adam çevirip kuruyan boğazını yutkunarak ıslattı. Bakışları genç adamın çattık kaşlarına değdiğinde dudaklarını usulca araladı genç kız.
“Günaydın.” Diye konuştu Suna yorgun sesiyle. Devran kara gözlerini genç kızın üzerinden ayırıp bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Suna giden adamın arkasından çattığı kaşlarıyla bakarken ela gözlerini yüne hüzünlenmişti. Derin bir nefes alıp kendini toparladı. Elindeki kıyafeleri hızla üzerine geçirip banyodaki ihtiyaçlarını giderip çıktı odadan.
Omuzlarını süsleyen saçlarını geriye doğru itip ağır adımlarla merdivenleri inerek salona doğru ilerledi. Masaya yaklaştığında her zaman oturduğu yere Devran’ın yanındaki yerine oturdu.
Azize hanım gözlerini kaplayan mutluluk ile karşısındaki genç kıza bakıyordu. Sabah herkesten önce salona gelip genç kızın her zaman oturduğu yerdeki meyve suyuna kahya Hasan’ın getirdiği zehirden dökmüştü. Elini yavaşça çay bardağına uzatıp bardağını eline alıp dudaklarına yaslarken bakışları genç kızın üzerinde dolaşıyordu.
Suna çatalını kenara bırakıp tabağının kenarındaki meyve suyu dolu bardağı aldı eline. Bardağı usulca dudaklarına yaslayıp meyve suyunun yarısını içerek geriye bıraktı bardağı. Acıyan boğazı yüzünden hiçbir şey yiyemiyordu.
Günlerden pazar olduğu için Devran ve Cüneyd bugün evdeydi, bunun vermiş olduğu rahatlıkla geniş geniş kahvaltılarını yapıyorlardı. Suna sessizce masada oturmuş biran önce kahvaltı faslının bitmesini bekliyordu. Elinde peynirin üzerinde dolaştırıp durduğu çatalını tabağının yanına bırakıp yavaşça yutkunup bakışlarını Fazıl beye çevirdi.
“Şey.. ben kalkabilir miyim.?” Diye sordu naif sesiyle. Fazıl bey usul usul başını sallarken kaşlarını hafifçe çattı.
“Kalkabilirsin tabi kızım ama hiçbir şey yememişsin.” Diye konuştu Fazıl bey şiveli sesiyle.
Suna dizlerini üzerinde birleştirdiği elleriyle oynarken bakışlarını kısa biran yanında oturan adam çevirdi. Sabahtan beri bir kez olsun ona bakmamıştı. Gerçekleri hala ona söylemediği için içten içe ona öfkeli olduğunu biliyordu genç kız lakin söylemeye çalıştığında arkasını dönüp giden hep o olmuştu. Usulca yutkunup bakışlarını ondan çekip Fazıl beye çevirdi.
“Pek iştahım yok ondan.” Fazıl bey başını sallayarak onu onayladığında genç kız yerinden kalkıp mutfağa doğru ilerledi. Hatice hanımı orada görmesiyle dudaklarının üzerinde silik bir tebessüm oluştu.
“Kolay gelsin Hatice abla.” Hatice hanım genç kızın sesini duyması ile elindeki işi bırakıp gülümseyerek ona baktı.
“Buyur gelin hanım bir şey mi lazım olmuştu.” Suna başını yavaşça sallayıp çekingen bir şekilde konuştu.
“Şey ben biraz hastayımda boğazım acıyor ilaç..” Hatice hanım telaşla genç kızı sandalyeye oturtup hızlı hızlı konuştu genç kızı cümlesini tamamlamasına izin vermeyerek.
“Sen otur burada ben sana bir ıhlamur kaynatayım hemencik alır boğazındaki ağrıyı.” Suna buruk bir tebessümle yaşlı kadına bakıp başını ağır bir şekilde salladı. Kalbinde oluşan boşlukla acı bir şekilde yutkundu. Hasta olduğunda hep yengesi bakardı ona, bir anne nasıl bakar bilmiyordu genç kız. Hızla elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşları silip ona ıhlamur çayı hazırlayan kadını izledi.
####
Rüveyda elindeki ütülü kıyafetleri dolaba yerleştirip, yatağın üzerine bıraktığı diğer gömlekleri almak için geriye döndüğünde odanın kapısı açılmasıyla korkuyla yerinde geriye doğru bir adım atarak bakışlarını oraya çevirdi.
Cüneyd eli cebinde odaya girdiğinde karşısında gördüğü kızla kaşlarını hafifçe çatarak ona baktı sorgularcasına. Adımları kısa biran duraklayıp ardından sert adımlarıyla genç kıza doğru ilerledi.
“Ne yapıyorsun burada.?” Diye sordu genç adam sert sesiyle. Rüveyda usulca yutkunup titreyen eliyle yatağın üzerindeki gömlekleri gösterdi. Yanlış anlaşılmak istemiyordu. Cüneyd genç kızın gösterdiği gömlekleri fark etmesiyle başını yavaşça sallayıp camın önündeki tekli koltuğa ilerleyip yavaşça oturdu koltuğa.
“Tamam, devam et sen işine.” Rahat bir şekilde koltuğa oturup sağ dizini sol dizinin üzerine attı. Keskin bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken bu aralar onu çok fazla incelediğinin farkındaydı genç adam. Rüveyda yavaşça başını sallayıp yatağın üzerindeki diğer gömlerkeride dolaba asıp dolabın kapaklarını kapattı.
“Bitti mi işin.?” Diye sordu Cüneyd katı sesiyle. Rüveyda çekingen bakışlarla ona bakıp başını hafifçe salladı. Genç adam hafifçe oturduğu yerde doğrularak oturup, usulca yutkundu. İşini bu kadar erken biteceğini düşünmemşti. “O zaman bana bir kahve yapıp getir.”
Rüveyda başını sallayarak odadan çıkıp gittiğinde genç adam arkasından bakıyordu. Neden böyle davranıyordu bilmiyordu lakin kalbi bu sıralar bir görünmez yola girmiş gibi hissediyordu. Yıllardır yanlarında olan kıza ilk kez uzun uzun bakıyordu. Rüveydanın çekingen ve ürkek bir kişliği olduğunu bildiğinden ona çoğu zaman bakıp onu ürkütmezdi bile genç adam. Lakin şimdi o kahve gözlere bakmak istiyordu.
Düşünceleri onu esir alırken kapının çalmasıyla derin bir nefes alarak dudaklarını araladı yavaşça.
“Gel.” Rüveyda elindeki tepsiyle yavaşça odaya girip dikkatli adımlarla genç adam doğru ilerleyip elindeki tepsiyi ona doğru uzattı. Cüneyd kahveyi aldığında Rüveyda geriye doğru bir adım attı. Çıkmak için bakışlarını Cüneyde çevirdiğinde onun zaten ona baktığını görmesiyle kalbi yine hastalıklı gibi atmaya başlamıştı.
“Aslında nevresim takımında kirlenmiş baya.” Genç adamın söyledikleriyle Rüveyda kaşlarını hafifçe çatıp tepsiyi kenara bıraktı. Cebindeki defterini ve kalemini çıkarıp düzgün bir şekilde yazıp defteri genç adam doğru uzattı.
Cüneyd defterde yazılanları sessizce okurken kaşları hafifçe çatıldı. 'Nevresimleri dün değiştirmiştim.’ çattığı kaşlarını düzeltip kısa biran yatağın üzerindeki nevresime baktı. Hiç farkında değildi oysaki değiştiğinden.
“Kirlendi diyorsam kirlendi, yalan mı söylüyorum yani ben.” Rüveyda hızla başını olumsuz anlamda sallayıp aceleyle kalemini defterin üzerinde dolaştırıp genç adama doğru uzattı.
'Ben öyle söylemek istemedim, kusura bakmayın. Hemen değiştiriyorum ben.’ genç kız defteri ve kalemini cebine koyup dolaptaki temiz nevresim takımını aldı. Yavaşça yatağa ilerleyip önce yastık yüzlerini değiştirdi. Eline yorganı alıp yorganın yüzünü değiştirirken bakışlarını kısa biran genç adama döndü.
Elindeki kahvesini yudumlarken bakışları genç kızın yüzünde dolaşıyordu, yüzüne dökülen kahverengi saçlarında asılı kalmıştı kahverengi gözleri. Rüveyda elindeki yastığı yatağın üzerine bırakıp cebindeki defteri çıkartıp hızla kalemi üzerinde gezdirdi.
Defteri Cüneyde uzatıp genç adamın okumasını bekledi. 'Bitti, gidebilir miyim.?’ Cüneyd yazılanları okuyup kaşlarını çatarak başını hafifçe kaldırıp genç kıza baktı.
“Nereye” diye sordu şaşkın sesiyle. Rüveyda karşısındaki adama anlamayan gözlerle bakarken gerekli açıklamayı yazıp ona gözlerdi.
'Annemin yanına.’ cüneyd okuduklarıyla derin bir nefes alıp başını ağır ağır salladı.
“Aaa tabi annenin yanına, gidebilirsin.” Genç kız başını usulca sallayıp kenara bıraktığı tepsiyi alıp genç adamın elindeki boş fincanı almak için ona doğru uzattı tepsiyi. Cüneyd fincanı tepsiye bıraktığında Rüveyda arkasını dönüp birbirine dolaşan adımlarıyla odadan çıkıp gitti.
Cüneyd bakışlarını genç kızın ardında ayırıp koltuğun yanında bulunan sehpaya çevirdi.
“Aslında buralarda biraz tozluydu.”
#####
Genç kız elindeki bardağı yavaşça masaya bırakıp başını yorgunlukla geriye doğru yasladı. Hatice abla kilerden malzeme almak için gitmişti az önce, Rüveyda ise en son Cüneyd’e kahve götürmüştü. Genç kız sıkılarak yorgun gözlerini kapattı.
Bu evde konuşabileceği sayılı insan vardı, Seher annesi onunla konuşmasını istemediği için yanına çok yaklaşmıyordu. Rüveyda ve Hatice abla ise öyle değildi onlar genç kıza oldukça sıcak davranıyordu.
Yorgun olan bedeni gittikçe dahada yorgun düşüyordu sanki. Yavaşça yutkunup acıyan boğazını ıslattı. Gözleri yavaş yavaş onu uykunun kollarına çekerken genç kız buna mani olmayıp kendini uykunun kollarına bıraktı.
Bilinci yarıya kapansada etrafta olan sesleri hala duyabiliyordu. Mutfağa yaklaşan adım sesleri kulaklarına dolarkan yorgun göz kapaklarını aralayamıyordu.
“Hatice abla…” Devran gördüğü bedenle cümlesi yarıda kalırken kaşlarını sert bir şekilde çattı. Derin bir nefes alarak adımlarını genç kıza doğru çevirip yanında durdu. Elini tedirgin bir şekilde genç kıza doğru uzatıp yavaşça koluna dokundu.
“Suna.” Genç kız ona çağrıldığını duyduğunda yorgun bir şekilde gözlerini aralayıp karşısındakine bakıp tekrardan kapattı gözlerini. “Suna kalk odaya çık.” Genç kız dudaklarının arasından bir kaç anlamsız cümle mırıldanıp başını diğer tarafa doğru çevirdi.
Devran başını hafifçe olumsuz anlamda sallayıp yavaşça eğilip genç kızı kucağına aldı. Suna korkuyla gözlerini aralarken kollarını genç adamın boynuna dolamıştı.
“Ne oluyor.?” Diye sordu şaşkın sesiyle. Ela gözleri genç adamın sert çehresinde dolaşırken Devran ona kısa bir bakış atıp mutfaktan çıkıp merdivenlere doğru ilerledi.
“Mutfakta uyumuşsun.” Suna genç adamın dedikleriyle başını onun omzuna yaslayıp kokusunu içine çekti. Gözleri yavaşça kapanırken, kendisini güvende hissediyordu.
Devran odanın kapısını aralayıp ayağının tersiyle kapattı kapıyı. Adımları yatağın yanında durduğunda genç kızı yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Suna gözlerini aralayıp geri çekilen adamın elini tuttu sıkıca.
“Nereye.?” Diye sordu genç kız sakin sesiyle. Devran bakışlarını genç kızın elini tuttuğu eline indirip sert bir şekilde yutkundu. Kara gözleri genç kızın kızaran ela gözlerinde dolaşırken kalbine bir şeylerin acımasızca battığını hissediyordu.
“İşim var.” Elini Suna’nın elinden kurtarmak istediğinde genç kız titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını yavaşça olumsuz anlamda salladı.
“Ama bugün pazar.” Suna narin sesiyle konuşurken Devran elini onun elinden kurtarıp geriye doğru bir adım attı. “Benim yüzümden değil mi.? Sırf benim yüzümden evde bile durmak istemiyorsun.” Devran sessiz kalıp arkasını dönerek kapıya doğru adımlarken genç kız hızla yattığı yerden kalktı. Kararan gözleri biran sendelemesine sebep olurken sert bir şekilde yutkundu.
“Yeter artık beni dinlemek istemiyorsun biliyorum ama yeter. Ben yoruldum bu durumdan.” Genç kız dönen başına inat Devran’a doğru ilerlerken, Devran sert bakışlarını genç kıza doğru çevirdi. Tek kaşını sorgularcasına kaldırıp katı sesiyle konuştu.
“Yoruldun demek, bizi bu hale koyan sensin, şimdi karşıma geçmiş neyin serzenişini yapıyorsun bana.” Suna gözünden akan bir damla yaşla başını usulca olumsuz anlamda salladı.
“Benim bir suçum yok yemin ederim yok..” devran öfkeyle sakallarını sıvazlayıp kararan gözleriyle baktı karşısındaki genç kıza, yorgunluktan her an bayılacak gibi duran genç kız inatla onun kara gözlerine bakıyordu
“Var lan var senin suçun.” Sert adımlarla genç kızın karşısında durup kolunu kavrayıp onu kendisine doğru çekti.” Senin suçun sana sorduğumda susman, gözünün içine baktım lan anlat diye söyleyeceğin her şey kabulümdü ama sen bir korkak gibi sustun. Ben sana inanmaya hazırdım, kırılan güvenime yerle bir olan sevdama rağmen hazırdım.” Devran ettiği her kelamda kalbinden bir şeylerin kopup gittiğini hissediyordum. Acıyı iliklerine kadar yaşarken şimdi çaresizlik kucak açmıştı ona.
Genç kız acı dolu bakışlarıyla karşısındaki adam bakarken ne söyleyeceğini bilemedi, zira kelamları tükenmiş. Gerçek dört bir yanını sarmıştı. Korkaklığının bedelini ağır bir şekilde ödüyordu.
“Korktum, o… o kadın beni tehdit etti çok korktum.” Devran anlamayan gözlerle genç kıza bakarken Suna kolunun üzerindeki ele dokundu usulca. Dilinin ucunu yakan kelamları yavaşça özgür bıraktı genç kız. “Her şeyin suçlusu baban ve o Azize denilen kadın.” Devran çattığı kaşlarıyla genç kıza bakarken kolundaki elinden kurtulup geriye doğru bir adım attı genç adan.
“Ne demek istiyorsun.?” Genç kız titreyen dudaklarını birbirine bastırıp Bakışlarını kısa biran genç adamdan ayırdı. Ona doğru bir adım attığında Devran elini kaldırıp durmasını istedi. “Ne demek istiyorsun dedim sana.?” Sert sesiyle bağırdığında Suna korkuyla yerinde sıçradı. Konuşmak için dudaklarını araladığı esnada kapının çalmasıyla ikisininde bakışları oraya döndü.
“Abi dedem odasında bekliyor.” Devran başını sert bir şekilde sallayıp Cüneyd’i onayladığında kardeşi kapıyı kapatıp gitti. Devran bakışlarını genç kıza çevirip bir şey söylemeden odadan çıkıp gittiğinde Suna omuzlarını hüzünle düşürdü.
Yorgun adımlarını yatağa çevirip yorganı kaldırıp yattı. Yorganı başına kadar çekip tutamadığı gözyaşlarını özgür bıraktı. Saatlerce ağlasada içindeki boşluk dolmuyordu. Hava kararmaya yüz tuttuğunda Hatice hanım ona çorba getirmişti.
“Hadi kızım iç bunu, Devran bey oğlum içsin dedi.” Suna başını usulca sallayıp yavaş yavaş çorbasını içti. Hatice hanım boşalan tabağı alıp giderken genç kız yatağa uzanıp yorganı üzerine örttü. Bakışları dışarıda yağan yağmurda dolaştı ağır ağır. Yorgun bedenine rağmen saatlerce genç adamın gelmesini bekledi. Gözleri ara ara kapansada o inatla uyumuyordu.
#####
Rüveyda elindeki peyniri ekmeğin arasına koyup birazda zeytin eklerken oldukça sessiz olmaya çalışıyordu. Akşam yemeğini yemediği için açıkmıştı, herkesin uyumasını bekleyip kendisine bir şeyler hazırlamak için mutfağa girmişti. Yakalanma korkusu onu tedirgin etsede guruldayan karnı onu buraya getirmişti. Hazırladığı ekmek arasını eline aldığı esnada mutfağın ışığı yanmasıyla genç kız korkuyla ekmeği geriye bıraktı.
Çekingen bakışları kapıya döndü ağır ağır, karşısında tek kaşı havada ona bakan adamı gördüğünde sert bir şekilde yutkundu. Yanında derdini anlatacağı defter veya kalemide yoktu.
“Ne yapıyorsun burada.?” Cüneyd yavaş adımlarla genç kızın yanına ilerlerken bakışları genç kızın kızaran yanaklarında dolaşıyordu. Rüveyda çekingen bir şekilde eliyle hazırladığı ekmek arasını gösteri.
Cüneyd adımlarını genç kızın yanında durdurup kısa biran gösterdiği yere bakıp ardından genç kıza baktı.
“Hmm aslında bende acıkmıştım, bir şeyler atıştırmaya gelmiştim.” Rüveyda hazırladığı ekmek arasını genç adam uzattı yemesi için. Cüneyd başını olumsuz anlamda sallayıp kenarda duran ekmeği alıp kendisine yeni bir tane hazırladı.
“O senin.” Kenarda duran peyniri almak için eğildiğinde bedeni genç kızın bedenine doğru edilmişti. Rüveyda şaşkınlıkla gözlerini aralarken Cüneyd keskin gözleri ile ona bakıyordu. Genç kızın saçlarından yayılan koku genç adamın usulca yutkunmasına sebep olurken Rüveyda aradaki boşluktan çıkıp masaya doğru ilerledi titreyen bacaklarıyla.
Cüneyd yüzündeki çapkın gülümsemeyle başını olumsuz anlamda sallayıp peyniri alıp ekmek arasını tamamladı. Bakışları masada sessizce oturan genç kıza kayarken dolaptan aldığı iki bardağı masanın üzerine bıraktı. Buzdolabının kapağını aralayıp içindeki meyve suyunu çıkardı. Bardakları doldurup birini Rüveyda’nın değerini kendi önüne bıraktı.
İkiside sessizce yemeğini yerken genç kız başını biran bile kaldırmıyordu, Rüveyda çekingen bakışlarını usulca kaldırıp karşısındaki adama bakmak istediğinde Cüneyd’in keskin bakışlarıyla zaten ona baktığını gördü.
Usulca yutkunup sorgularcasına tek kaşını kaldırdı genç kız. Cüneyd elindeki ekmeği masanın üzerine bırakıp bedenini hafifçe öne doğru eğdi. Rüveyda merak dolu bakışlarıyla genç adam bakarken Cüneyd usulca kuruyan dudaklarını ıslatıp dudaklarını araladı.
“Rüveyda.. isminin anlamını veriyorsun,daha evvel bunu görmeyen gözlerim bu aralar görür oldu.” genç kız şaşkınlıkla araladığı gözleriyle karşısındaki adama bakarken usulca yutkunup elindeki ekmeği masaya bıraktı. Kalbi yerinden çıkmak istercesine atarken titreyen ellerine engel olamıyordu. Oturduğu yerden aceleyle kalkıp arkasına bakmadan mutfaktan çıkıp giderken Cüneyd dudaklarının üzerine yerleşen kırık tebessümle arkasından bakıyordu.
######
Suna yorgun gözleriyle pencereden dışarıya bakarken odanın kapısı açılmasıyla yattığı yerden doğrularak oturdu. Bakışları ona yorgun gözlerle bakan adama değdiğinde usulca yutkundu. Devran gözlerini ondan ayırıp dolaptan aldığı kıyafetlerle banyoya girdi.
Suna sırtını yatağın başlığına yaslayıp sabırla genç adamın gelmesini bekledi. Dakikalar sonra genç adam odaya girip yatağa doğru ilerleyip sırtını genç kıza dönerek yatağa yattı. Suna bakışlarına yerleşen hüzünle genç adama baktı.
“Devran.. konuşmayacak mıyız.?” Diye sordu çekingen sesiyle. Devran kara gözlerini karşısındaki duvardan ayırmadan derin bir nefes alarak gözlerini kapattı.
“Yorgunum.” öğreneceği gerceğin ağırlığı altında ezileceğini biliyordu içten içe. Babasının ona karşı olan sevgisizliği altında yine ezileceğini biliyordu genç adam.
“Ama konuşmamız yarım kalmıştı.” Suna naif sesiyle konuşurken genç adamın yüzüne bile bakmıyor oluşu canını acıtıyordu.
“Sonra.” Devran’ın kısa cevapları genç kızın kalbini hüzünle doldurmuştu. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını olumlu anlamda salladı. Suna bedenini hafifçe genç adam yaklaştırıp başını eğerek uyuyup uyumadığını kontrol etti. Gözleri kapalı olsa da uyumadığını biliyordu.
Sessizce başını yatağın başlığına yaslayıp kızarmış olan ela gözleriyle genç adamı izledi dakikalarca. Genç adamın nefeslerini düzenli bir şekilde alıp vermeye başladığında uyuduğunu anlayarak yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Elini usulca uzatıp çekingen bir şekilde genç adamın saçlarına dokundu.
“Özür dilerim, keşke ilk başta anlatabilseydim her şeyi sana.” Genç kız kısık sesiyle konuşurken acı bir şekilde yutkunup yorgun bedenini yatağa bıraktı. Başını genç adamın sırtına yaslayıp kolunu içindeki korkuya rağmen genç adamın beline sardı.
Devran titreyen kirpiklerini aralayıp acı içinde atan kalbini susturmaya çalıştı. Beline dolanan ince kol zihninde saatlerdir susturamadığı seslerin susmasına neden olmuştu.
Arkasındaki narin beden hem onu ateşlere atan, hemde attığı o ateşten çıkaran kişinin bedeniydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |