
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim
3 Hafta sonra
Günün doğuşunda esen rüzgar genç kızın saçlarını etrafa savururken temiz havayı derince içine çekip bulanan midesini bastırmaya çalıştı. Kusmaktan acıyan boğazını ıslatmak için yutkunduğunda hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu.
Elini karnının üzerine bastırıp, gözlerini kapattı usulca. Esen rüzgar saçlarında dolaşırken omzunda hissetti dokunuşla irkilerek yerinde başını geriye çevirdi.
“Ne yapıyorsun burada sabahın altısında.” Cihangir ellerini genç kızın omzuna koyup onu kendisine doğu çevirdi. Gece nöbetten geldiği için gözleri uykusuzluktan kapanıyordu, lakin yanında hissettiği boşlukla gözlerini araladığında genç kızı yanında görememek onu korkutmuştu.
“Üşümüşsün, yüzünde solgun gözüküyor. İyi misin güzelim.?” Telaşlı sesiyle konuşup kehribar gözlerini genç üzerinde gezdirdi.
“Cihangir.” Diye konuştu genç kız narin sesiyle. Genç adam Mihrimah’ın yüzünü elleri arasına alarak başını hafifçe kaldırdı.
“Efendim kiraz çiçeğim, söyle ne oldu.” Mihrimah dolan gözleriyle karşısındaki adama bakıp omuzunu hafifçe kaldırıp indirdi.
“Bilmiyorum ki midem bulanıyor.” Cihangir kaşlarını hafifçe çatıp, genç kızı elinden tutarak odanın içerisine doğru çekti.
“Hazırlan hastaneye gidiyoruz, bana neden haber vermiyorsun ki hem kendi başına duruyorsun orada.” Mihrimah elini genç adamın elinden kurtarıp yatağın kenarına oturdu. İçindeki anlam veremediği ağlama isteğini bastırmaya çalışırken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.
“Neden kızıyorsun ki, hem sen yorgundun ondan.” Cihangir anlam veremeyen bakışlarıyla genç kıza yaklaşıp yanına oturarak onu kendine doğru çevirdi. Günlerdir genç kızda olan değişikliğin farkındaydı lakin neden böyle olduğunu bilmiyordu.
“Kızmıyorum güzelim sadece telaşlandım, hadi hazırlan da hastaneye gidelim.” Mihrimah omzunu nazlı bir edayla silkerek dolan gözlerle genç adama baktı.
“Gitmek istemiyorum.” Cihangir derin bir nefes alarak genç kızın yüzünü elleri arasına alarak dudaklarını alnına bastırdı.
“Doldurma o güzel gözlerini.” Mihrimah’ı yavaşça kucağına alarak oturduğu yerden kalkıp açık olan yatağın içerisine bıraktı. “Bekle burada, nane limon yapacağım sana.” Genç kız usulca başını sallayarak onayladı genç adamı. Cihangir odadan çıkıp giderken Mihrimah üzerine kenardaki battaniyeyi çekti.
Elini bulanan midesinin üzerine koyarak yan döndü yatakta. Uykusuz gözleri uyumak için dirensede bulanan midesi buna müsade etmiyordu.
Gözlerlerini usulca kapatıp odanın içindeki sessizliği dinlerken, bastıran uykuya mani olamıyordu. Dakikalar sonra odanın kapısının açılma sesini duyarak gözlerini uyuşuk bir şekilde araladı.
Cihangir seri adımlarla genç kıza yaklaşarak elindeki bardağı komodinin üzerine bıraktı.
“Hadi kalk bakalım.” Mihrimah burnuna dolan kokuyla yüzünü buruşturup ağır bir şekilde yutkundu. Kokuyu soludukca midesinin bulanması artıyordu. Başını yavaşça olumsuz anlamda salladı.
“İçmek istemiyorum, kokusu midemi bulandırıyor.”Genç adam çattığı kaşlarıyla genç kıza bakarak tek kaşını sorgularcasına kaldırdı.
“Ne zamandır miden bulanıyor.?” Sorgulayıcı ses tonuyla konuşurken bakışları genç kızın üzerinde geziniyordu. Mihrimah omzunu umursamaz bir şekilde kaldırıp indirdi. Kahverengi gözleri ona merakla bakan kocasının kehribar gözleri bulduğunda tek kaşını kaldırdı.
“Neden öyle bakıyorsun.?”
“Başın dönüyor mu.?” Genç adam aklındaki soruların cevabını bulabilmek için sorular sorarken Mihrimah ona anlamayan gözlerle bakıyordu.
“Çok değil.” Cihangir başını olumlu anlamda sallayıp kenara bıraktığı bardağı eline alarak genç kıza uzattı.
“Bunu içmezsen doktora gideceğiz.” Mihrimah düşürdüğü omuzlarıyla karşısındaki adama bakarken, bulanan midesiyle yüzünü buruşturdu.
“Ama..” Cihangir, Mihrimah’ın cümlesini tamamlamasına izin vermeden sert sesiyle konuşarak onu susturdu.
“Ya içersin ya doktora gideriz. Doktora gitmek daha mantıklı, kalk doktora gidiyoruz.” Genç adam elindeki bardağı kenara bırakacağı esnada genç kız aceleyle bardağı elinden alıp dikleşerek yatakta oturdu.
Sıcak bardağı elleriyle kavrayıp küskün bir şekilde Cihangir’e bakarak bir yudum içti genç kız. Ağzında yayılan tatla elini dudaklarının üzerine bastırıp hızla oturduğu yerden kalkarak banyoya doğru koştu.
Boş olan midesi her öğürdüğünde acıyla kasılırken yüzünü buruşturdu. Cihangir telaşlı adımlarla genç kızın peşinden giderek hemen arkasında durarak öne doğru düşen saçlarını geriye doğru çekti.
“İyi misin, sorduğum soruya bak tabi ki değilsin.” Genç adam sert sesiyle konuşurken Mihrimah yorgunlukla sırtını Cihangir’in göğsüne yasladı. Başını ağır ağır sallayıp Cihangir’e bakmak için arkasına doğru döndü hafifçe.
“İyiyim.” Diye fısıldadı yorgun sesiyle. Genç adam sakin kalmak için derin bir nefes alıp, genç kızı kucağına alarak oturdukları yerden kalktı. Lavabonun önünde durup genç kızı lavbonun mermerine oturup elini ıslatarak genç kızın yüzünü yıkadı.
“Fışkı iyisin, Yüzün kireç gibi olmuş hala iyiyim diyorsun.” Kenardaki havluyla genç kızın yüzünü kurulayıp onu tekrardan kucağına alarak banyodan çıktı. “Ama bu kez seni dinlemek yok, o doktora gidilecek.” Seri adımlarla odaya girip genç kızı yatağın üzerine bırakıp giyinme odasına giderek eline aldığı ilk mont ve çorapla geri geldi.
“Giy bunları.” Elindeki montu genç kızın üzerine geçirirken Mihrimah şaşkın gözlerle ona bakıyordu.
“Cihangir böyle mi gideceğim, üzerimde pijamlarım var.” Montun fermuarını çekip kenara bıraktığı çorapları eline alarak yere çömeldi. Çorapları genç kızın ayağına giydirirken başını kısa biran kaldırıp ona baktı.
“Bir şey olmaz daha beter halde gelenleri görüyorum her gün ben.” Çömeldiği yerden doğrulup bu kez giyinme odasına kendisi için girip aceleyle montunu ve çoraplarını giyip çıktı.
Mihrimah gelen genç adamı gördüğünde oturduğu yerden kalkmasıyla dönen başıyla sendeleyerek kalktığı yere düştü. Genç adam telaşla genç kızın yanına gidip onu kucağına aldı.
“İyi misin.? Neden beni beklemiyorsun.?” Genç kız kollarını Cihangir’in boynuna dolayıp başını göğsüne yasladı.
“Neden kızıyorsun ya.”
“Kızmıyorum güzelim kızmıyorum.” Mihrimah omzunu nazlı bir edayla kaldırıp indirdi. İçinde bir anda oluşan ağlama isteğiyle dolan gözlerine mani olamıyordu.
“Kızıyorsun.” Cihangir dudaklarını genç kızın saçlarına baştırıp seri adımlarla merdivenleri inerek evin çıkışına geldi.
“İnşAllah düşündüğüm şeyden dolayı böylesindir.” Genç kızı yere indirip önce onun ayakkabılarını giydirip sonra kendi ayakkabılarını giyindi. Mihrimah ona anlamayan gözlerle bakarken kendisini tekarakdan kocasının kolları arasında bulmuştu. Tek kaşını kaldırıp merak dolu yüz ifadesiyle genç adam baktı. Az önceki ağlama isteği tuzla buz olmuştu.
“Ne düşünüyorsun ki.?”
“Eğer doğruysa birazdan öğreneceğiz.” Cihangir, Mihrimah’ı arabanın ön kapısını açarak yavaşça koltuğa oturtup kemerini taktı. Arabanın kapısını kapatıp kendi tarafına geçerek hızla arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında genç kız meraklı bakışlarıyla ona baktı.
“Kimseye haber vermeden çıktık evden.” Cihangir bakışlarını kısa biran yoldan ayırıp genç kıza baktı. Eşofmanının cebine koyduğu telefonu çıkartık genç kıza doğru uzattı.
“Taner’e mesaj at, bir saate evde olacağımızı söyle.” Mihrimah elini bulanan midesinin üzerine koyup, diğer eliyle ona uzatılan telefonu aldı. Rehberden Taner’in ismini bularak ona kısa bir mesaj atıp telefonu kenara bırakarak başını arkaya yasladı.
“Yavaş sür midem bulanıyor.” Genç adam arabanın hızını düşürüp dikkatle sürmeye devam ederek hastanenin önünde durdurdu arabayı.
Cihangir arabadan inerek genç kızın tarafına geçip kapısını açtı. Eğilerek genç kızı kucağına aldığında Mihrimah kollarını genç adamın boynuna sarıp başını göğsüne yasladı.
Yeri döven adımlarla hastaneye girip ezbere bildiği yolları aşarak acil kısmına geldi. Genç kızı boş bir sedyenin üzerine bırakıp kehribar gözlerini etrafta dolaştırırken olara doğru gelen kişiyi fark etti.
“Hocam.?” Cihangir karşısında onlara şaşkın bakışlarla bakan asistan öğrencisine başıyla selam verip gözleriyle karısını işaret etti.
“Midesi bulanıyor, kan tahlili yapılması gerek.?” Genç kız yavaşça başını sallayıp gerekli eşyaları alarak yanlarına geri döndü.
“Kolunuzu açar mısınız.?” Mihrimah yattığı yerden doğrularak üzerindeki montu çıkarıp kolunu yukarıya çekerek iğneye korkulu gözlerle baktı.
Elini stresle yumruk yapıp usulca yutkundu. Genç adam elini uzatıp Mihrimah’ın elini usulca tutup, baş parmağıyla elinin üzerini okşadı yavaşça.
“Korkma.” Asistan öğrenci aldığı tahlil kanı ile geriye çekildi.
“Sonuçlar çıkınca size ulaştırım hocam.” Cihangir, başını sallayarak genç kızı onayladığında genç kız yavaşça yanlarından ayrıldı. Mihrimah elini kan alınan yara bastırıp bakışlarını yanındaki adam çevirdi.
“Ne zaman çıkarı sonuçlar.?”
“Kısa sürer merak etme.” Genç adam uykulu gözlerini genç kızın kızarmış gözlerinde dolaştırdı ağır ağır. “Neden daha önce söylemedin midenin bulandığını.?” Mihrimah omzunu yavaşça kaldırıp indirdi.
“Geçer sanmıştım.” Naif sesiyle konuşurken masum bakışları genç adamın bakışlarında dolaşıyordu. Cihangir sedyenin boş kısmına oturup elini usulca genç kızın yüzüne uzattı. Yüzüne düşen birkaç asi saçını geriye doğru itti yavaşça.
“En küçük bir şeyde bile bana söylemelisin, geçmesini beklemeden hemen.” Cihangir sert sesiyle konuşurken Mihrimah bakışlarını ondan kaçırıp başını olumlu anlamda salladı. Uykusuzluktan yanan gözleri uyumak isterken derin bir nefes alarak kuruyan dudaklarını araladı.
“Uykum var benim.” Cihangir gülümseyerek başını ağır ağır salladı.
“Ne tesadüf benimde.” Elini genç kızın saçlarında dolaştırdı ağır ağır. “Ama sen uyu istersen sonuçlar çıkana kadar.” Mihrimah dudaklarına kondurduğu tebessüm ile gözlerini kapattı. Midesinin bulanması hafiflemişken uyumak istiyordu. Saçlarında dolaşan parmaklar var olan uykusunun daha çok gelmesini sağlıyordu, yavaşça uykunun kollarına çekilirken eli sıkıca genç adamın elini tutuyordu.
Cihangir derin bir nefes alarak uyuyan karısına baktı. Ona bakarken bile kalbinin sızladığını hissediyordu. Sevdası kalbini delip geçmek istiyordu.
Dakikalar birbirini hızla kovalayıp giderken genç adam yorgun ve uykulu gözleriyle sevdiği kadını izliyordu, dudaklarının üzerinde yer edinen silik tebessümle. Kulaklarına dolan adım sesleriyle başını sesin geldiği yöne çevirdi ağır bir şekilde.
Hocam, sonuçlar çıkmış. Nazlı hoca birazdan yanınıza gelecek.” Cihangir tek kaşını kaldırarak sorguarcasına karşısındaki asistan öğrenciye baktı.
“Sonuçları bana getirecektin.?” Sert sesiyle konuşurken genç kız yutkunarak ona baktı.
“Şey öyle ama Nazlı hoca’nın nöbeti, o size söyleyeceğini söyledi.” Cihangir başını sallayarak oturduğu yerden kalkıp kehribar gözlerini etrafta dolaştırdı. Gözleri onlara doğru gelen kadını gördüğünde stresle yutkundu, kötü bir şey duymaktan korkuyordu.
Nazlı hanım yanlarına geldiğinde gülümseyerek onlara baktı. Gözleri uyuyan genç kıza döndüğünde elindeki sonuçları tekrar bakıtı.
“Annemiz çok yorgun düşmüş şimdiden.” Cihangir duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini aralarken heyecanla atan kalbinin sesi kulaklarına doluyordu.
“Ne.?” Diye konuştu şaşkın sesiyle. Nazlı hanım gülümseyerek ona bakıp başıyla genç kızı işaret etti.
“Önce eşinizi uyandırın isterseniz.” Hafifce Mihrimah'ın koluna dokunarak uyuması için onu sarstığında genç kız araladığı gözleriyle ona baktı anlamayan gözlerle.
“Ne oldu.?” Diye konuştu Mihrimah uykulu sesiyle. Bakışlarını etrafta dolaştırıp ona gülümseyerek bakan doktoru gördüğünde hafifçe boğazını temizledi.
“Sonuçlarınız gayet güzel çıktı. Korkulacak bir şey yok hatta sevinecek bir şey var, 3 haftalık hamilesiniz.” Genç kız duyduklarıyla dudakları şaşkınlıkla aralanırken, kulaklarının içinde aynı cümle dolaşıp duruyor.
“Ne.?” Diye sordu şaşkın sesiyle. Eliyle kendini gösterip “Ben miyim hamile.?” Doktor gülümseyerek başını sallayıp uzanması için eliyle işaret verdi.
“Dilerseniz birde ultrasondan bakalım. Siz daha sonra kendi doktorunuza gidersiniz.” Mihrimah şaşkın bakışlarıyla geriye yaslanıp Cihangir’e baktı.
“Ben hamileymişim, duydun mu.?” Genç adam onun bu şaşkın haline gülerek başını olumlu anlamda salladı. Sedyenin etrafındaki perdeyi çekip kapattı.
“Duydum güzelim, duydum.” Heyecanla atan kalbi acımasızca göğüs kafesini dövüyordu. Hissettiği duyguyu tarif etmek için hiçbir kelam bulamıyordu.
Genç kız karnında hissettiği soğuklukla irkilerek bakışlarını önce karnına ardından kenardaki cihaza çevirdi bakışlarını. Karnın üzerinde dolaşan alet durduğunda doktor eliyle cihazın ekranını gösterdi.
“Bakın burada, henüz çok küçük. Şu anlık her şey normal gözüküyor ama dediğim gibi kendi doktoruna giderseniz iyi olur. Geçmiş olsun.” Mihrimah dolan gözleriyle bakışlarını elini sıkıca tutan adama çevirdi. Gözünden bir damla yaş yüzüldüğünde dudaklarının üzerinde kuru bir tebessüm oluşmuştu.
“Ağlama.” Genç adam dudaklarını genç kızın elinin üzerine bastırıp sessizce fısıldadı. Doktor hanım Mihrimah’a uzattığı peçeyi alıp yavaşça genç kızın karnını silerken doktor yanlarından ayrılmıştı.
“Ama minicik”
“Büyüyecek.” Genç kız yüzünü elinin tersiyle silip uzandığı yerden doğruldu. Dolu gözlerle karşısındaki adama bakarken genç adam onu yavaşça kendine çekerek sıkıca sarıldı. “Beni dünyanın en mutlu adamı yaptığının farkında bile değilsin.” Mihrimah kollarını genç adamın boynuna dolayıp usula kokusunu içine çekti.Gözleri usulca kapanırken elini yavaşça karnının üzerine bıraktı.
“Senin sevginle şenlenen kalbim şimdi birde bebeğimiz ile şenlendi.” Diye konuştu genç kız duygu yüklü sesiyle. Tatmadığı duyguları ona tattıran bu adam, önceden dediği gibi sevgisi kaşrısında bazen onu şaşkınlığa uğratıyordu.
Cihangir yavaşça oturduğu yerden kalkarak genç kızı kucağına alarak hastanenin çıkışına doğru ilerledi sert adımlarıyla.
“Ben kendim yürüyebilirim, neden her fırsatta beni kucağına alıyorsun.?” Genç kız huysuz sesiyle konuşurken genç adam keskin bakışlarını kısa biran ona değdirip ardından önüne döndü.
“Belkide karımı kucağımda taşımak hoşuma gidiyordu.” Genç kız Cihangir’in bu söylediklerine gözlerini devirip kolunu boynuna doladı.
“İyi taşı o zaman.” Başını Cihangir’in omzuna yaslayıp kısık sesiyle konuştu. “Ama alışırsam sürekli isterim benden söylemesi.” Cihangir, başını hafifçe eğerek genç kızın buram buram kiraz çiçeği kokan saçlarını koklayıp başını ağır ağır salladı.
“İsteyebilirsin, bu kalbim attığı sürece benden her şeyi isteyebilirsin.” Genç kızı arabanın kapısını açarak yavaşça ön koltuğa oturtup kemerini taktı. Bakışları genç kıza değdiğinde kehribar gözleri onun kahverengi gözlerinde kaybolmuştu.
“Şu bakışlarınla bana herşeyi yaptırabilirsin.” Dudaklarını Mihrimah'ın alnına bastırıp geriye çekildi yavaşça. Arabanın kapısını kapatıp kendi tarafına geçerek hızla arabayı çalıştırıp eve doğru sürmeye başladı. İçindeki sevinçi ailesiyle paylaşmak istiyordu.
Elini uzatıp genç kızın dizlerinin üzerinde duran elini alarak kendi dizinin üzerine koydu. Baş parmağı usul usul genç kızın elinin üzerinde dolaşırken yüzündeki aptal sırıtışla yola bakıyordu.
Aradan geçen dakikaların ardından araba evin önünde durmuştu. Genç kız bu kez Cihangir’i beklemeden arabadan inerek kapısını kapattı. Cihangir seri adımlarla genç kızın yanında gelerek yanında durdu. Eli sıkıca elini kavrarken gülümseyen gözlerle birbirine bakıyordu, kalpleri heyecanla çarpıyoru.
Evin zili çalıp sabırla açılmasını beklerken genç adam bakışlarını genç kıza çevirdi.
“Onlara şimdi mi söyleyelim, yoksa daha sonra mı.?” Mihrimah omzunu bilmiyorum dercesini sallayıp dudaklarını araladı.
“Bence şimdi söyleyebiliriz.” Genç adam gülümseyerek genç kıza yaklaşıp yanağına bir buse kondururken açılan kapıyla Mihrimah hızla geriye çekildi.
“Ay nerdesiniz siz çocuklar, sabah haber vermeden gitmişsiniz birşey oldu diye aklım çıktı.” Cihangir annesine yaklaşıp sıkıca onu kolları arasına alarak yanağına bir öpücük kondurdu.
“Korkma birşey oldu ama güzel bir şey.”
“Ay ne oldu.” Genç adam karısının elinden tutarak evin içine girdi. Üzerlerindeki fazlalık kıyafetlerden kurtulup salona doğru ilerlerken Gül hanımı arkalarında merak içinde bırakmışlardı.
Cihangir yüzündeki gülümsemeyle herkese selam vererek kardeşinin kolları arasındaki oğlunu kucağına alarak Yusuf’un yanağına derin bir öpücük bıraktı.
“Nedir haberiniz oğlum.?” Diye sordu Gül hanım merak dolu sesiyle. Cihangir kehribar gözlerini Mihrimah’a çevirip çapkın bir edayla gözünü kırptı. Orhan bey elindeki gazeteyi kenara bırakıp meraklı gözlerini oğlunun üzerine çevirdi.
“Sırıtıp duracağına keşke söylesende bizde öğrensek.” Taner huysuz sesiyle konuşup abisinin ne söyleyeceğini bekledi herkes gibi merakla. Cihangir kardeşine ters bakışlarıyla bakıp bakışlarını ondan ayırdı.
“Yusuf’un bir kardeşi olacak.” Dudaklarının arasından dökülen her kelam herkesi şaşkına çevirirken şaşkınlığı ilk üzerinden atan Gül hanım olmuştu. Sevgi dolu kollarını genç kıza sardı bir anne şefkatiyle. Mihrimah utangaç bakışlarını kimseye değdirmemeye çalışsada herkesin onlara baktığını biliyordu, herkese bir anda söylemenin yanlış bir karar olduğunu fark etmişti o an genç kız.
“Ay tebrik ederim, ben yeniden halamı olacağım.” Süreyya önce abisine ardından yengesine sarılarak geriye çekildi.
“Bu seferki kız olsa bari.” Taner sakin sesiyle konuşurken bakışları abisine dönmüştü. Cihangir tek kaşını kaldırıp başını hafifçe salladı sorarcasına.
“Sen hiç oğluna bakmıyorsun sanırım, bu küçük sıpa tıpatıp senin kopyan. Bize iki tane huysuz Cihangir Arslanoğlu yetiyor, üçüncüyü benim bünyem kaldırmaz.” Cihangir kaşlarını çatarak Taner’e doğru bir adım atacağı esnada babası kolundan tutarak ona engel oldu.
“Başlarım lan senin bünyene.”
“Cihangir bırak şunu, kız yada erkek farketmez sağlıklı olsun yeter.” Babası oğluna sarılırken Cihangir ters bakışlarıyla kardeşine bakıyordu hala.
“Aslında fark eder, ben kız istiyorum. İnşAllah kız olur.” Cihangir kucağındaki oğlunu babasının kollarına bırakıp sert adımlarla Taner’e doğru ilerlerken Taner oturduğu yerden hızla kalkarak koltuğun arka tarafına atladı.
“Kusura bakmayın Taner bey sipariş almıyoruz.” Cihangir, Taner’e doğru ilerledikçe Taner ondan kaçıyordu. “Niye kaçıyorsun gelde göstereyim sana huysuz Cihangir Arslanoğlunu.” Taner hızla başını olumsuz anlamda sallayıp korku dolu gözlerini annesine çeviri.
“Yok ya o kadarda got kafalı değilim, alsanızı şunu üzerimden.” Mihrimah iki kardeşin kavgasını izlerken dudaklarının üzerinde oluşan kırık tebessüme mani olamamıştı. Aslında bu kavga bile sayılmazdı, ablası ve onun kavgaları zihninde yer edinince bunu net bir şekilde anlamıştı. Onların kavgalarının sonunda hep ağlayan Mihrimah olurdu.
Gözlerini ağır bir şekild kapatıp açarak o kirli sayfalardan kurtulmaya çalıştı. Kulaklarına dolan sesler kendine gelmesini sağlarken usulca yutkunarak bakışlarını etrafta gezdirdi yavaşça. Kurulu masayı görünce açlıktan sızlayan midesi kendisini hatırlatmıştı.
“Cihangir, ben çok acıktım.”Bir anda herşeyi unutarak yüzündeki kocaman gülümsemyle bakışlarını Cihangir’e doğru çevirdiğinde şaşkınlıkla gözleri aralanmıştı. Zira Cihangir, Taner’i boğmaya Gül hanım ve Orhan bey onları ayırmaya çalışıyordu.
“Ne yapıyorsun Cihangir delirdin mi.?” Şaşlıkla konuşup onlara doğru ilerledi aceleyle. Genç. Adam duyduğu sesle başını genç kıza çevirip derin bir nefes alarak Taner’i bıraktı.
“Ne bağırdın be sıkmadım bile.” Cihangir asabi sesiyle konuşurken Taner ters bakışlarıyla abisine baktı. Konuşmak için dudaklarını aralayacağı sırada Cihangir ondan önce davranarak onu susturdu.”Susman yararına olur güzel kardeşim.”
Cihangir genç kızı elinden tutup masaya doğru ilerlerken Gül hanım Taner’e kızıyordu. Elini yavaşça oğlunun koluna vurdu.
“Fışkı yiyen niye her seferinde abinin kışkırtıyorsun.?” Taner kolunu annesinin omzuna atıp yanağından öptü.
“Onu sinirlendirmek hoşuma gidiyor.”
“Kafanı kırsın birgün sorarım sana.” Taner bir şey olmaz der gibi başını salladı.
“O bana kıyamaz.” Diye konuştu sesli bir şekilde, Cihangir başını çevirip kardeşine ters bir şekilde bakıp önüne dönerek kahvaltılarına başladı.
Yapılan kahvaltının ardından genç çift Yusuf’u alarak odalarına çıktılar. Yusuf yatağın üzerinde babasıyla oyun oynarken Mihrimah kısa bir duş alarak yanlarına gelmişti. Islak saçlarını yastığın üzerine dağıtıp gülümseyerek onlara baktı.
“Saçlarını kurut kiraz çiçeği.” Mihrimah omzunu umursamazca kaldırıp indirdi. Elini uzatıp Yusuf’un saçlarını karıştırdı. Onu kendine doğru çekerek yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Bu durum Yusuf’un hoşuna gitmiş gibi gülerken genç kızda onunla birlikte gülüyordu.
“Seni yerim bak.” Genç kız Yusuf’u öpücük yağmuruna tutarken odanın içerisinde onların gülüşlerini sesleri yankılanıyordu. Genç adam kolunu başının altına koyup yan yatarak onları izledi. Hissettiği huzuru anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıyordu.
Hafifçe boğazını temizleyerek bakışları üzerine topladı genç adam. Mihrimah Kucağındaki Yusuf ile ona yaklaşıp yanağına bir öpücük kondurdu.
“Kıskanma hemen.” Cihangir, genç kızı ve oğlunu kolları arasına alarak gözlerini huzurla kapattı.
“Akşama kadar biraz uyuyalım mı güzelim.?” Mihrimah başını olumlu anlamda salladı usulca. Parmakları Yusuf’un saçları arasında aheste aheste dolaşırken Yusuf uykuya dalmak üzeriydi.
“Uyuyalım.” Cihangir üzerlerine kenardaki battaniyeyi örtüp kolunu genç kızın ince beline doladı. Yusuf onların ortasında huzurla uyurken genç çifte yorgun bedenlerini uykuya teslim etmişti.
######
“Hadin artık.” Cihangir arabanın kapısını kapatıp bir türlü evden çıkamayan annesi ve kız kardeşine doğru seslendi. Gül hanım aceleyle evden çıkıp son bir kez etrafına bakınarak evin kapısını kapattı.
“Geldik oğlum patlama.” Cihangir annesinin sitemine sessiz kalıp başını olumsuz anlamda salladı. Süreyya abisinin arabasına binip kapıyı kapatırken Gül hanım Orhan beyin kullandığı diğer arabaya binmişti.
Genç adam arabayı çalıştırıp amcasının evine doğru sürmeye başladığında Süreyya ve Mihrimah kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Genç adam elini yavaşça direksiyona vurarak ritim tutuyor anın tadını çıkarıyordu.
Dakikalar sonra arabayı amcasının evinin önünde durdurup seri bir şekilde indi arabadan Cihangir. Yusuf’u yerinden alıp karısının yanına doğru ilerledi yavaş adımlarla. Mihrimah arabadan inmiş Cihangir’in yanına gelmesini beklerken bakışları etrafta geziniyordu. İlk kız geldiği bu evin bahçesini oldukça sevmişti.
Orhan bey evin kapısını çalıp açılmasını beklerken kısa süre sonra kardeşi kapıyı açmıştı. Herkes eve sırayla girip salona doğru ilerlediler yavaş adımlarla.
Süreyya dolu gözlerle sevdiği adamı aradı evin içinde. Günlerdir görmedi sevdiğini özlemişti. Daha yeni yeni sevdiğini fark etmiş olsada, ona karşı hissettiği sevda oldukça derindi.
Ortamda dolaşıp duran sohbet herkesi güldürürken Süreyya yüzündeki buruk tebessümle sehpanın üzerinde duran resme bakıyordu. Sevdiği adamın asker üniformasıyla olan resmine. Eli usulca havalanıp boynundaki kolyeye dokunduğunda kalbinde amansız bir sızı hissetti.
Gelmesi için günleri sayıyordu. Geldiği zaman her şeyin farklı olacağını hissediyordu genç kız.
Evin içini dolduran zil sesiyle genç kız sisli düşüncelerinden sıyrılarak ayağa kalktı.
“Ben bakarım.” Şen sesiyle konuşup birbirine dolaşan adımlarıyla kapıya doğru adeta koşar adımlarla gitti. Belkide bu kapının arkasında sevidiği adam verdi. Yüzüne kondurduğu gülümsemeyle saçlarını son bir kez düzelterek kapıyı yavaşça araladı.
Genç kız karşısında gördüğü şeyle yüzündeki gülüş ağır ağır silinirken, kalbinden ağır bir darbe almış gibi soluksuz kalmıştı. Kalbi acıyla atıyor, aklına gelen şeyi silmek istiyordu. Dolan gözlerinden acı dolu bir yaş süzülürken titreyen dudaklarına mani olamıyordu.
Askeri aracın önünde duran bir kaç asker ve Karşısında ona acı dolu gözlerle bakan yaşlı adam onu acılar içinde bırakmak istiyordu.
“Yaralı, yaralı değil mi komutanım.?” Süreyya titreyen sesiyle acı içinde konuşurken onun dakikalardır gelmediğini fark eden diğerleri tek tek kapıya gelmişti. İsmail bey ve Fehime hanım karşılarında gördükleri komutanla biran yerin ayaklarının altından kaydığını hissetmişlerdi.
“Komutan.?” Diye konuştu İsmail bey titreyen korku dolu sesiyle. Cihangir, Süreyya’nın arkasına geçip sıkıca kolundan tuttu, genç kız her an düşecek gibi duruyordu.
Bahçenin arka tarafında ışığı yanıp sönen ambulans acıyı bağırıyordu.
Komutan ağır bir şekilde yutkunarak başını öne eğdi.
“Başımız sağ olsun.” Kulaklarda yankılanan tek bir kelam hayatlardan çalınan hayaller, umutlar. Omuzlara konulan onlarca yük, sevdiğinin acısıyla kalmanın yükü.
“Hayır, hayır Vural.”
Genç kız kulakları sağır edecek bir edayla bağırıp kendisini abisinin kollarına bırakmıştı, kalbinde görünmez bir mezar açılmıştı o mezara bir değil iki kişi girmişti.
Fehime hanımın acı dolu ağlayışları, feryatları etrafta yankılanırken İsmail bey dolan gözlerine rağmen dik durarak acı bir şekilde yutkundu.
“Yüzbaşı Vural Arslanoğlu katıldığı çatışmada şehit oldu, başımız sağ olsun.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |