32. Bölüm

32. BÖLÜM(FİNAL)

Emine Furuncu
eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim

 

 

 

 

 

 

 

Kavuşamadan mahşere kalan sevdalar vardı. Yüreklerini usul usul kavuran kor ateşler onları acıya mahkum ediyordu.

 

Gözlerden süzülen her damla yaş acıyı bağırırken titreyen dudaklar birbine kilitlenmiş tek kelam dökülmüyordu. Sanki söylenecek her kelam yarım kalan sevdasına ihanet olacaktı.

 

Süreyya… yüreği acıyla savruluyordu. Bedeni Daha önce tatmadığı bir acıyla baş başaydı. Kaybetmenin acısıyla. Dolan gözlerinden bir damla yaş akıp giderken yorgun bedenini ıslak toprağa bıraktı ağır bir şekilde. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp acı bir tebessüm yer edindi solmuş dudaklarında.

 

“Vural…Vural.” Titreyen sesi soğuk havada kaybolurken elini usulca uzatarak ıslak toprağa dokundu. Dudaklarından dünden beri ilk kez bir kelam dökülmüştü, onun ismi. Onun adını söylerken yanan yüreğini söndüremeyeceğini biliyordu, o bir ömür yanmaya mahkum edilmişti.

 

“Verdiğin sözler yarım kaldı.” Yağan yağmur damlaları acımasızca saçlarını ıslatıyor, gözyaşlarına ortak oluyordu. Elinin altındaki toprağı örtmüşlerdi sevdiği adamın üzerine, gök delinircesine yağarken o bu soğukta tek başına kalmıştı.

 

Titreyen parmakları boynundaki kolyeye gitti usulca. Bu kolyeyi onun boynuna takarken söylediği sözler zihnini süslerken dudaklarının arasından acı dolu bir hıçkırık koptu.

 

“Ben… Ben bu acıyla nasıl yaşayacağımı bilmiyorum.” Umut dolu bekleyişleri sonbaharda dökülen yapraklar gibi bir bir dökülmüş, ellerinin arasından kayıp gitmişti. Sevdiği adam ellerinin arasından kayıp gitmişti. Onlar hiç kavuşamadan ayrı düşmüşlerdi.

 

Başını yavaşça ıslak toprağın üzerine koydu. Titreyen parmakları toprağın üzerinde dolaştı ağır ağır. Yağan asi yağmur taneleri onu sırılsıklam etsede, sanki ona sarılırmış gibi sarıldı toprağa.

 

“Ben çok kez sana sarılmanın hayalini kurdum ama… hiçbiri böyle değildi. Hiçbiri bu kadar acı değildi.” Ağlamaktan kızaran gözleri acısına ortak oluyor, acısını onunla bölüşüyordu.

 

“Ben.. seni sevdiğimi çok geç anladım bunun bedelini de seni çok erken kaybetmekle ödüyorum.” Gözlerini ağır bir şekilde kapattıp gözlerinden bir damla yaşın süzülerek sevdiği adamın toprağını ıslatmasına izin verdi. Burnuna dolan toprak kokusunu usul usul doldurdu yorgun ciğerlerine. Bir ömür zihninden silinmeyecek o kokuyu.

 

“Ben seni çok sevdim ve son nefesime kadar da seveceğim. Bu kalp sevdayı ilk seninle tattı sonuncusuda sen olarak kalacaksın.”

 

Kulaklarına dolan adım sesleriyle gözlerini usulca kapattı. Birazdan onu sevdiği adamdan tamamen ayıracaklarını anlamıştı.

 

“Süreyya.” Kulaklarına abisini yorgun sesi dolduğunda genç kız acıyla yutkunarak başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Gitmek istemiyorum.” Cihangir yavaşça kardeşinin yanına oturup her yanı çamura bulaşan kardeşine baktı ağır ağır. Yağan yağmur onu sırılsıklam etsede genç kız bunu umursamıyordu.

 

“O küçüklüğünden beri hep şehit olmak istemişti.” Genç adam yorgun sesiyle ağır ağır konuşurken eli yavaşça genç kızın saçlarında dolaşıyordu. “Sana olan sevgisini hep içinde yaşadı lakin gözleri sana olan sevgisini her zaman gösterdi.” Genç kız kapattığı gözlerini ağır bir şekilde açarak abisine baktı. Dudaklarının üzerine yerleşen acı bir tebessümle baktı ona.

 

“Ben çok geç anladım ama bunu.” Diye fısıldadı acıdan kısılan sesiyle. Cihangir başını yavaşça olumsuz anlamda salladı. Kardeşini kolunda tutarak yavaşça kaldırıp kollarını ona sardı. Süreyya başını abisinin göğsüne yaslayıp içindeki acıyı haps edemeyerek sarsılan omuzlarıyla ağladı, içi yana yana. “Ben bana sevgiyle bakan gözleri göremedim.”

 

“Şşşttt ağlama, o seni çok sevdi ama dili varmadı demeye.” Eli ağır ağır genç kızın saçlarında dolaşıyordu. Genç kız yorgun kollarını abisinin bedenine sarıp usulca yutkundu.

 

“Şehit olmayı çok istiyordu Allahta ona nasip etti. Bazı kavuşmalar mahşere kalıyor.” Genç kızın titreyen dudaklarının arasından dökülen her bir kelam kalbini yangın yerine çeviyordu.

 

Bazı kavuşmalar mahşere kalıyordu. Tam kavuştuk derken aslında hiç kavuşamadığını acıyı yüreğinde taşıya taşıya anlıyordu insan.

 

 

8 Ay sonra.

 

 

Günler aylar su gibi akıp gidiyordu. Açan çiçekler soluyor, doğan güneş batıyordu. Kalplere mühürlenmiş acılar ise ilk günki gibi kalıyordu.

 

Genç kız yüzündeki gülümsemeyle elini şişen karnının üzerine bırakıp başını yorgunca geriye doğru yasladı. Parmak uçları usul usul göğsünde uyuyan Yusuf’un saçlarında dolaşırken gülümseyerek saçlarına bir buse kondurdu.

 

“Kardeşinin gelmesine çok az kaldı yakışıklım.” Kahverengi gözleri usulca göğsündeki oğluna dokundu. Onu kendi canından bir parça olarak görüyordu, tıpkı Yusuf’un onu annesi görmesi gibi.

 

Kapının yavaşça açılıp kapanmasıyla bakışlarını oraya doğru çevirdi. Ona gülümseyerek bakan sevdiği adama gülümseyerek baktı genç kız. Cihangir ağır adımlarla sevdiği kadının yanına ilerleyip yanındaki boşluğa oturdu. Elini yavaşça genç kızın karnının üzerindeki elinin üzerine bıraktı.

 

“Pabucumun iyice dama atıldığını hissediyorum.”Mihrimah gülümseyerek başını Cihangir’e doğru çevirip onun kehribar gözlerine baktı.

 

“Senin yerin ayrı.” Elini usulca kaldırıp Cihangir’in yanağına bıraktı. Dudaklarını yavaşça yanağına değdirip geriye çekildi. Başını genç adamın omzuna yaslayıp derin bir nefes aldı.

 

“Oğlumuzun adını ne koyacağız, doğum yaklaştı ama biz hala karar veremedik.” Cihangir usulca yutkunup, bakışlarını camdan dışarıya çerviridi. Yavaş yavaş esen rüzgar onu geçmişe götürüyordu. Aylar önce onlara veda eden dostu bildiği adama.

 

“Benim aklımda bir isim var lakin Süreyya ne der bilmiyorum.” Düz sesiyle konuşup kehribar gözlerini ona sevgiyle bakan karısına çevirdi. Mihrimah dudaklarının üzerine konduruduğu kuru bir tebessümle ona gülümseyip, göğsünde uyuyan Yusuf’u yavaşça yatağa yatırıp bedenini Cihangir’e doğru çevirdi.

 

“Vural mı koymak istiyorsun.?” Diye sordu genç kız naif sesiyle. Genç adam ağır ağır başını sallayıp acıyla yutkundu. Aylar geçsede kardeş bildiği adamı kaybetmenin acısını ilk günkü gibi yaşıyordu.

 

“Evet, ama sende istersen tabi.” Mihrimah usulca Cihangir’in ellerini avuçlarının arasına alıp ona gülümsedi.

 

“İsterim ama Yağız’da olsun.” Cihangir, Mihrimah’ı kolları arasına alıp sıkıca sarıldığında genç kız vakit kaybetmeden kollarını onun boynuna dolamıştı. Başını genç adamın göğsüne yaslayıp huzurla gözlerini kapattı.

 

“Seni çok seviyorum kiraz çiçeğim.” Mihrimah dudaklarının üzerinde yeşeren tebessümle başını kaldırıp sevdiği adama aktı.

 

“Bende seni çok seviyorum.” Elini karnının üzerine koyup yavaşça okşadı. “Ama şu an bizim canımız Profiterol çekiyor.” Genç kız gözlerinin önüne gelen görüntülerle gözlerini kapatıp dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. “Bol çikolata soslu.” Gözlerini aceleyle aralayıp genç adama baktı.

 

“Hadi bize profiterol al.” Cihangir karısının bu halini gülümseyen gözlerle izlerken kalbi ona doğru akıyordu adeta. Bedenini hafifçe genç kızın üzerine doğru eğip genç kızın burnunun ucunu öptü.

 

“Bir öpücük alırım ama.” Mihrimah tek kaşını kaldırıp Cihangir’e baktı ‘öyle mi’ dercesine. Bedenini hafifçe Cihangirden uzaklaştırıp arkasına yaslandı.

 

“Sen önce bir al, öpücüğü o zaman düşünürüz.” Cihangir gülümseyerek yerinden kalkıp kenara bıraktığı telefonunu eline alarak sipariş verdi.

 

“Gelir birazdan.” Mihrimah sabırla profiterollerinin gelmesini beklerken bakışlarını baba oğula kaydı. Cihangir, Yusuf’un uyuduğu kısma oturup eliyle oğlunun terlediği için alnına yapışan saçlarını geriye doğru itti. Eğilerek Yusuf’u öpeceği esnada Yusuf huysuzlanarak gözlerini araladı.

 

“Uyandırdın çocuğu.” Cihangir kollarını uzatarak oğlunu kucağına alıp kokusunu derince içine çekti. Yusuf başını babasının göğsüne yaslayıp uykusuna kaldığı yerden devam etti. Genç adam adımlarını odanın dışına doğru çevirip, Yusuf’un odasına doğu ilerledi. Yusuf’u yatağına bırakıp üzerini güzelce örtüp yanağına küçük bir buse kondurdu.

 

Bakışları karşı odaya kaydığında derin bir nefes aldı. Günler, aylarda geçse de Süreyya hala o odanın içinde acısını yaşıyordu. Gerekmedikçe odadan dışarıya çıkmıyor, gerekmedikçe konuşmuyordu. Sanki dudaklarının üzerine mühür vurulmuş gibi.

 

Adımlarını kendi odalarına çevirdiğinde Taner’in merdivenlerden çıktığını gördü. Kardeşi elindeki paketi abisine doğru uzatıp almasını bekledi.

 

“Sipariş vermişsin abi.” Cihangir usulca başını sallayarak kardeşinin elindeki paketi aldı.

 

“Mihrimah profiterol istedi, yemek istersen al.” Taner ağır ağır başını sallayıp ikizinin odasına doğru bir adım attı.

 

“Yok almayayım ben, yengeme afiyet olsun.” Cihangir başını sallayıp odaya doğru bir adım attığında başıyla Süreyya’nın odasını gösterdi.

 

“Yanına mı gidiyorsun.?” Diye sordu hüzünlü sesiyle. Taner ağır bir şekilde başını sallayarak onayladı abisini.

 

“Evet, yine çok durgundu. Belki kafanı dağıtırım.” Cihangir kardeşini onaylayıp gitmesi için başıyla işaret verdiğinde Taner arkasını dönerek ikizinin odasına gitti. Cihangir elindeki paketi sıkıca kavrayıp düşürdüğü omuzlarıyla odalarına girdi. Yatağın üzerinde uyuklayan karısını gördüğünde dudakları hafifçe kıvrılmıştı.

 

“Kiraz çiçeğim.” Diye seslendi sakin sesiyle genç adam. Mihrimah duyduğu sesle irkilerek gözlerini araladığın karşısında kocasını görmesiyle yattığı yerden kalkmaya çalıştı lakin başaramayınca dudaklarını büzerek Cihangir’e baktı.

 

“Kalkamıyorum, yardım et.” Genç adam onun bu haline gülerek elindeki paketi kenara bırakıp genç kızın oturmasına yardımcı oldu.

 

“Gülme, hamileyim ben.” Mihrimah elini uzatıp paketi vermesini istedi sabırsızlıkla. Cihangir paketi genç kızın eline bırakıp yatağın boş kısmına oturdu. Bedenini hafifçe genç kıza yaklaştır dudaklarını yanağına bastırdı.

 

“Gülmüyorum güzelim, ye hadi.”

 

“Sende yiyeceksin. Sende benimle birlikte kilo alacaksın.” Cihangir, dudaklarını birbirine bastırıp gülmemek için kendini tutup başını yavaşça salladı.

 

“Sen her halinle güzelsin.” Mihrimah elindeki profiterolu Cihangir’in ağzına doğru uzatıp yemesini bekledi. Genç adam onu fazla bekletmeden profiterolü yerken tek kaşını sorarcasına havaya kaldırdı.

 

“Benim bir alacağım öpücük vardı sanki.” Mihrimah ağzındakileri ağır ağır çiğnerken omzunu yavaşça kaldırıp indirdi.

 

“Öptün ya az önce.”

 

“O sayılmaz.” Cihangir hızla itiraz edip çattığı kaşlarıyla genç kıza bakarken ağzına yeniden uzatılan profiterol ile susmak zorunda kaldı. “Yemeyeceğim daha fazla güzelim.” Mihrimah ağzının içine doldurdukları ile küçük bir sincap gibi görüyordu.

 

“Yiyeceksin, al. Üstelik neden sayılmıyormuş.?” Cihangir ağzındakileri bitirip konuşmak istesede ağzındaki bitmeden genç kız yenisini veriyordu ona. Profiterol kutusu boşaldığında Mihrimah elindeki boşalan kutuyu yan taraftaki komodinin üzerine bırakıp yatağa uzandı. Ona çattığı kaşlarıyla bakan kocasını gördüğünde gülümseyerek ona baktı.

 

“Ne oldu.?” Cihangir başını olumsuz anlamda sallayıp derin bir nefes alarak yatağa uzandı.

 

“Nedense her seferinde kandırılan ben oluyorum.” Genç kız onun bu isyanına hafifçe kıkırdayarak bedenini ona doğru yaklaştırıp başını göğsüne yasladı. Kollarını sıkıca sevdiği adamın bedenine sardığında sarılışı anında karşılık bulmuştu.

 

Genç kız başını hafifçe kaldırıp gülümseyen gözlerle Cihangir’e bakıp dudaklarını hafifçe onun dudaklarına bastırdı.

 

“Oldu mu.?” Diye sordu genç kız keyifli sesiyle. Cihangir gülümseyerek sevdiği kadına bakarken elini uzatıp yüzüne dökülen asi siyah saçlarını geriye doğru itti. Ona bakarken içinin titrediğini hissediyordu.

 

“Oldu.” Mihrimah dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle başını genç adamın göğsüne yaslayıp uykulu gözlerini huzurla kapattı.

 

 

 

#######

 

 

 

Genç kız üzerindeki sarı elbisenin son düğmesi de ilikleyip elini büyüyen karnının üzerine koydu. Dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle aynadaki yansımasına bakıyordu, kalbindeki amansız heyecanla.

 

“Anneciğim, nasılsın bakalım bugün.?” Elinin altındaki kıpırtıyı hissettiğinde gülümseyerek arkasını döndü. “Cihangir, hareket ediyor.” İlk kez hissetmiş gibi heyecanla konuşarak ona parlayan kehribar gözlerle bakan kocasının gözlerine baktı.

 

Genç adam ağır adımlarla genç kızın yanına yaklaşıp ellerini onun beline koyarak onu kendine doğru çekti. Bir eli belinde dururken diğer eli karnının üzerinde dolaşıyordu.

 

“Sen dokununca duruyor bu çocuk.” Mihrimah üzgün sesiyle konuşurken, genç adam elini onun çenesine koyup başını hafifçe kaldırıp dudaklarını genç kızın çenesine bastırdı.

 

“Sen uyurken onunla konuştuğumda hareket ediyor genelde.” Mihrimah şaşkın gözlerle karşısındaki adama bakıp, kaşlarını hafifçe kaldırdı.

 

“Sen ben uyurken oğlumuzla mı konuşuyorsun.?” Genç adam başını ağır ağır sallayarak genç kızı onayladı.

 

“Evet, seni uyurken izlemek çok güzel.” Ellerini genç kızın yüzüne yaslayıp, yüzünü elleri arasına aldı. “Bunları daha sonra konuşuruz, hadi artık kahvaltı yapmaya.” Elini genç kızın eline indirip parmaklarını onun parmaklarına doladı. Yavaş adımlarla odadan çıkıp merdivenlere ilerlerken odasından çıkan Süreyya’yı görmeleriyle durmuştu genç çift.

 

“Günaydın.” Süreyya başını yavaşça sallayarak abisine silik bir tebessümle baktı.

 

“Günaydın abi, günaydın yenge.”

 

“Günaydın.” Mihrimah genç kızı yanıtlayıp dün akşam konuştukları konuyu ona sorması için kocasının elini hafifçe sıktı. Genç adam karısının ne söylemek istediğini anlayarak boğazını hafifçe temizledi.

 

“Süreyya, biz sana bir şey sormak istiyoruz.” Cihangir hafif gergin sesiyle konuşup kehribar gözlerini kardeşine çevirdi. Ona merakla bakan kardeşini daha fazla meraklandırmak istemediği için dudaklarını hafifçe aralayarak konuştu. “Biz oğlumuzun ismini Vural koymak istiyoruz eğer..”

 

“Gerçekten mi.?” Abisinin cümlesini bitirmesine izin vermeden hızla konuşarak onun susmasına sebep olan genç kız parlayan gözleriyle bakıyordu onlara. Cihangir başını yavaşça sallayarak kardeşini onayladığında Süreyya hızla kollarını abisinin boynuna doladı.

 

“Evet onu hatırlamak bana iyi gelmiyor ama belki ismini duymak iyi gelir.” Gözünden düşen bir damla yaşı hızla silerek geriye çekildi. “Nereye baksam sanki onun birazdan oralardan bir yerden çıkıp geleceğini hissediyorum, bunun için en iyisi buralardan biraz uzaklaşmak.” Dudaklarının üzerine kondurduğu kırık bir tebessümle abisine ve yengesine baktı.

 

“Gitmek mi, nereye gideceksin.?” Cihangir telaşlı sesiyle art arda konuşurken kardeşinin bu haldeyken gitmesi onu telaşlandırmıştı.

 

“O ismi sürekli duymak bana onu hatırlatacak biliyorum ama onu zaten unutmak istemiyorum, sadece artık gelmeyeceğini kabullenme bilmek için buralardan biraz uzaklaşmalıyım.” Onu anlamasını isteyerek abisinin gözlerinin içine baktığında Cihangir onu çok iyi anlamıştı, sadece onu yalnız bırakacak olmak onu korkutuyordu.

 

Ağrı ağır başını sallayarak kardeşini onayladı, her ne kadar gitmesini istemese de.

 

“Peki, dediğin gibi olsun. Ama fazla uzun sürmesin ayrılık.” Süreyya arkasındaki bavula uzanıp kulpundan tutup kendine doğru çekti.

“Bu kadar erken mi.?” Mihrimah dolu gözlerle Süreyya’ya bakıp titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

 

“Evet, aslında bir kaç gündür düşünüyordum halamın yanına gideceğim. Dün akşam biletimi aldık.” Süreyya yavaşça yengesine sarılıp hafifçe geriye çekildi. “Annemler biliyor, dün akşam söylemiştim onlara. Siz erken odanıza çekilince söyleyemedim.” Genç adam kardeşini elindeki bavulu alıp başıyla merdivenleri gösterdi.

 

“Hadi gidelim, annemler bekliyordur.” Süreyya yengesinin koluna girip yavaşça merdivenleri inerek salona geldiklerinde salondaki bakışlar onları bulmuştu. Herkesin yüzünde aynı ifade vardı, hüzün. Gül hanım dolu gözlerle kızına doğru yaklaşıp kollarını onun boynuna doladı.

 

“Güzel kızım.” Titreyen sesi birazdan ağlayacağını gösteriyordu. Süreyya kollarını annesine sarıp sıkıca sarıldı ona.

 

“Ağlama lütfen.” Genç kız titreyen sesiyle konuşurken Orhan bey onlara yaklaşıp kızını kolları arasına aldı.

 

“Sen annene bakma, sen yeterki iyi ol. “

 

“Sizi çok seviyorum.” Dolan gözlerinden bir damla yaş süzülürken kalbi acıyla savruluyordu genç kızın.

 

“Biraz daha ağlaşırsanız uçak kaçacak.” Taner ortamdaki buğulu havayı dağıtmak için ortaya girip ikizinin bavulunu eline aldı. “Hadi gidelim artık.” Süreyya yavaşça babasından ayrılıp sırasıyla yengesine, abisine ve koltukta oturan yeğenini bolca öperek onlara veda ederek ayrıldı evden.

 

Gözlerinin önüne gelen sevdiği adamla bakışlarını yavaşça yanındaki ikizine çevirdi.

 

“Gitmeden önce son kez onun yanına gidelim mi.?” Diye sordu titreyen sesiyle. Gözünden düşen bir damla yaşı hızla silip acı bir şekilde yutkundu. Taner elindeki bavulu arabanın arkasına koyarak kapısını yavaşça kapatıp bakışlarını ikizine çevirdi. Ona hüzün dolu bakışlarla bakarak başını ağır ağır salladı.

 

“Gidelim.”

 

Gül hanım giden kızının ardından sessizce ağlarken evin içinde hüznün sessizliği vardı. Cihangir kucağındaki oğlunu yedirmeye çalışırken sanki Yusuf’ta bu hüznü hissetmiş gibi yemiyordu.

 

“Mihrimah, güzelim bir şeyler yemelisin.” Genç kız başını yavaşça çevirip yanındaki adama baktı. Derin bir nefes alarak elini çatalına uzatarak yavaş yavaş kahvaltısını yapmaya başladı. Karnın altında hissettiği sancı gözlerini acıyla kapatıp açmasına sebep olmuştu.

 

Dudaklarının arasından kaçacak nidayı bastırıp elini karnının üzerine koyarak, hissettiği acının gitmesini bekledi. Lakin acı gitmiyor aksine dahada artıyordu.

 

“Ahh.!”

 

“Ne oldu.?” Cihangir telaşla bakışlarını yanında oturan karısına çevirdiğinde acı içindeki yüzünü görmesiyle, soluksuz kaldığını hissetmişti genç adam.

 

“Bilmiyorum, sancı giriyor.” Cihangir telaşla oturudğu yerden kalkıp kucağındaki oğlunu annesinin kucağına bıraktı.

 

“Korkma kızım, yalancı doğum sancısı olabilir.” Gül hanım, Mihrimah’ın korkusunu azaltmak için ona teselli versede genç kızın hissettiği acı buna mani oluyordu. Cihangir genç kızın kolundan tutup yavaşça oturduğu yerden kaldırıp kucağına alacağı esnada genç kızın suyunun geldiğini fark etti.

 

Mihrimah bacalarında hissettiği sıcaklıkla korkuyla bakışlarını kolunu tutan Cihangir’e çevirdi. Cihangir hızla genç kızı kucağına alıp kapıya doğru adımlamaya başlarken peşinden babası ve annesi de geliyordu.

 

“Korkma güzelim, anne odada doğum çantası vardı onu alıp gelin.” Genç adam hem heyecan hem korkuyu bir arada yaşıyordu. Kolları arasında acıdan kıvranan karısı kalbinin korkuyla atmasına sebep oluyordu.

 

“Ahh.!” Mihrimah acıdan ısırdığı dudaklarından gelen kan tadını aldığında yüzünü buruşturup, Cihangir’in omzunu sıktı acıyla. “Cihangir, çabuk ol.” Genç adam hızla arabanın yanına gelip genç kızı ön koltuğa oturtup yavaşça kemerini taktığında annesinin ve babasının da geldiğini fark ederek hızla arabaya binerek arabayı hastaneye doğru sürmeye başladı.

 

Araba asfalt yolda hızla ilerleyip giderken genç kız hissettiği acıya donamayak acı içinde ağlayarak dişlerini sıkıyordu. Araba dakikalar sonra hastanenin önünde durduğunda Cihangir hızla arabadan inip genç kızın kapısını açarak onu kucağına aldı.

 

“Sedye getirin.” Gür sesiyle bağırıp telaşlı adımlarla hastanenin içine doğru ilerledi sert adımlarıyla. Genç kız acıdan onun omzuna tırnaklarını geçiriyordu lakin o bunu bile hissetmiyordu.

 

Görevlilerin onlara getirdiği sedyeye karısını bırakıp sıkıca elini tuttu. Mihrimah korku dolu gözlerle kocasına bakarken gözünden bir damla yaş süzüldü.

 

“Korkuyorum.” Cihangir başını olumsuz anlamda sallayıp güven verircesine gülümsedi sevdiği kadına.

 

“Korkma kiraz çiçeğim ben yanındayım.” Mihrimah başını usulca sallayarak onu onaylasada korkusu hala bakiydi. Dolan gözleriyle ona bakan insanlara baktı son kez, eli sevdiği adamın elinden kayıp giderken bu kapıdan çıkarken kucağında bebeğiyle çıkacak olmanın umudu sardı dört bir yanını.

 

Kapılar yavaşça kapanırken genç adamın yüreğinde hissettiği bilinmez bir duygu büyüyerek onu etkisi altında aldı. Zehirli bir sarmaşık gibi etrafını sararken sabırsız adımlarıyla etrafta dolanıp duruyordu.

 

“Sakin ol oğlum, Allahın izniyle bir şey olmayacak.” Gül hanım oğlunu sakinleştirmek için konuşsada bu Cihangir’de pek etki etmiyordu.

 

“Taner’i arayın belki Süreyya daha binmemiştir ucağa.” Orhan bey başını olumlu anlamda sallayıp kenara çekilerek oğlunu aradı.

 

Dakikalar geçmek bilmezken genç adam sürekli kolundaki saate bakıyor adeta saniyeleri sayıyordu. Derin bir nefes alarak başını arkasındaki duvara yasladığında kardeşinin sesini duyması ile başını sesin geldiği yöne çevirdi.

 

“Abi.” Taner hızla abisinin yanına gelip ona sıkıca sarılırken Cihangir anında kardeşinin sarılışına karşılık vermişti. “Süreyya gitti, babam aramadan beş dakika önce uçağı kalkmıştı.” Taner geriye çekilip abisinin gözlerine baktı. Orada yatan korkuyu görebiliyordu.

 

“Belki Yağız Vural’ı görseydi gitmezdi.” Diye konuştu genç adam yorgun sesiyle. Taner omuzlarını yorgun bir şekilde indirip abisi gibi sırtını duvara yasladı.

 

“Belkide, ama artık bazı şeyleri kabullenebilmek için uzaklaşması gerekiyordu.” Genç adam başını ağır ağır sallayarak başını duvara yaslayıp yana doğru çevirdi başını. Gözleri annesinin kucağında ona bakan oğluna değdiğinde içinde bir şeylerin titrediğini hissetti.

 

Adımlarını usulca annesinin yanına çevirip ona bakan oğlunu kolları arasına alıp boş bir yere oturdu. Yusuf küçük kollarını babasının boynuna dolayıp başını onun omzuna yasladığında Cihangir huzurla gözlerini kapattı.

 

Yusuf küçük elleriyle babasının gömleğinin kenarını tutup uykulu gözlerini yavaşça kapattı. Cihangir eliyle oğlunun saçlarını severken, sabırsızca kapının açılmasını bekliyordu.

 

Zaman ona düşmanmış gibi geçip gitmezken dakikalar sonra kapının açılmasıyla genç adam hızla oturduğu yerden kalkıp kapıya doğru adımladı. Kolları arasında uyuyan oğlunu sıkca tutarken kehribar gözleri sedyenin üzerindeki sevdiği kadına ulaştı.

 

“Mihrimah.” Diye fısıldadı korkunun esir aldığı titreyen sesiyle. Genç kız yorgun gözlerini hafifçe aralayıp ona telaşla bakan adama hafifçe gülümsedi.

 

“İyiyim, oğlumuzda iyi.” Genç adam duyduğu kelamlarla rahatlayarak derin bir nefes aldı.

 

“Annemizin durumu gayet iyi, bebeğimizinde. Anneyi şimdi normal odaya götüryorlar, birazdan bebeğide getirecekler.” Doktor gerekli açıklamayı yapıp yanlarından ayrılırken herkes giden genç kızın ardından odasına gitmişti.

 

Cihangir genç kızın yanına odaya girip kucağındaki oğluyla birlikte yatağın kenarına oturdu.

 

“Güzelim.” Diye konuştu genç adam titreyen sesiyle. Mihrimah usulca gözlerini aralayıp yorgun bir şekilde karşısındaki adam ve onun kucağındaki oğluna baktı. Yusuf araladığı gözleriyle genç kıza bakarken Mihrimah elini uzatarak Yusuf’un eline dokundu.

 

“Oğlum, birazdan kardeşin ile tanışacaksın.” Genç kız heyecanlı sesiyle konuşup yorgun gözlerini sevdiği adama çevirdi.

 

“Sen neden bu kadar gergin duruyorsun.?” Diye sordu genç kız tek kaşını kaldırıp meraklı bir edayla Cihangir'e bakarken. Cihangir derin bir nefes alarak omuzlarını indirdi.

 

“Nasıl gergin olmayayım, sen oradan çıkana kadar ömrümden ömür gitti.” Mihrimah dudaklarının üzerine yerleşen gülümsemeyle karşısındaki adamın kehribar gözlerine baktı.

 

“İyiyim korkma, oğlumzda iyi.” Cihangir kucağındaki oğlunu yatağın boş kenarına bırakıp, bedenini hafifçe genç kıza yaklaştırıp alnından öptü.

 

“İyi olun, üçünüzde.” Cihangir geriye çekildiğinde odanın kapısı hafifçe çalınıp ardından usulca açıldı. Hemşire kucağındaki bebekle odaya girdiğinde genç çift birbirine baktı.

 

Mihrimah hafifçe yerinde doğrulmak istediğinde, Cihangir ona yardımcı olup yastığını hafifçe kaldırdı. Hemşire bebeği genç kızın kolları arasına bırakıp nasıl emzirmesi gerektiğini gösterip odadan çıktı.

 

“Cihangir çok güzel.”Mihrimah titreyen sesiyle konuşup dolan gözlerini kocasına çevirdiğinde onunda kucağındaki oğluna baktığını gördü.

 

“Saçları simsiyah, seninkiler gibi.” Cihangir büyülenmiş sesiyle konuşurken gözleri oğlunun üzerinde dolaşıyordu. Yavaşça yutkunup Yusuf’u kucağına alarak kardeşini ona gösterdi.

 

“Bak oğlum kardeşin.” Yusuf, kardeşine gitmek için hamle yaptığında Cihangir oğlunun elini tutup kardeşinin elinin üzerine bıraktı. Yusuf etrafa gülücükler saçarak kardeşine bakarken genç çift onların bu haline gülerek bakıyordu.

 

“Annemi çağırayım ben yardım etsin sana, sonrada babam ezanını okusun.” Mihrimah başını sallayarak Cihangir’i onayladığında genç adam odadan çıkıp annesini karısının yanına gönderdi.

 

Yüzündeki şapşal ifadeyle bekleme koltuklarına oturup kucağında gitmek için uğraşan oğlunu kendine doğru çevirdi.

 

“Ne oldu küçük bey, onların yanına gitmek istiyorsun değil mi.?” Yusuf istediğini alamadığı için ağlamaya başlarken genç adam ne yapacağını bilemeyerek oğluna baktı. “Şşştt sakin ol gideceğiz birazdan”

 

Dakikalar sonra annesi odanın kapısını açıp onları içeriye çağırdığında Orhan bey torununu kucağına aldı. Ezanını okuyup hafifçe kulağına yaklaşarak ismini söyledi.

 

“Senin adın Yağız Vural, Senin adın Yağız Vural.”

4 Yıl Sonra.

 

 

Her insan alnına yazılan mukadderatı yaşıyordu. Mevsimler geçiyor, takvim yaprağından her gün bir yaprak eksiliyordu. İnsanoğlu bir zaman sonra sevdiğinde ayrı düştüğüne acı bir şekilde alışıyordu, yada alıştığını sanıyordu.

 

Mihrimah çocukların arasından geçerek ona doğru koşan oğluna gülümseyerek baktı. Hafifçe yere eğilerek onunla aynı boya geldiğinde Yusuf kollarını annesinin boynuna sardı.

 

“Anneciğim.” Mihrimah gülümseyerek oğlunu kucağına alıp, eğildiği yerden kalktı.

 

“Nasıl geçti bakalım bugün okulun Küçük bey.” Genç kız gülümseyerek ona sevgiyle bakan oğluna baktı, onu kendi bir parçası olarak görüyordu. Bir gün bile onu kendi oğlundan ayırmamış, aksine yeri geldiğinde Yusuf'a daha çok ilgi göstermişti.

 

“Çok güzel geçti.” Genç kız dudaklarını Yusuf'un yumuşak yanağına bastırıp derince kokusunu içine çekti.

 

“Kıskanıyoruz ama.”Genç kız başını sesin geldiği yöne doğru çevirip onlara bakan baba oğula baktı gülümseyerek. Yusuf kollarını sıkıca annesinin boynuna sarıp onun omzuna yaslandı.

 

“Kıskanın benane.” Cihangir oğlunun bu dediğini sesli bir şekilde gülerken Mihrimah’ta onun gülüşüne eşlik ediyordu. Genç kız kucağındaki oğlunu yere bırakıp ona bakan küçük oğluna doğru eğildi.

 

“Yağız Vural.” Küçük çocuk kollarını göğüs hizasında bağlayıp babasına yaslandı.

 

“Efendim.”Diye konuştu küçük çocuk peltek kelimelerle. Genç kız oğlunun onu kıskandığını anlayarak onu kucağına alıp yanağından öptü.

 

“Ne oldu.?” Yağız Vural omzunu küskün bir edayla kaldırıp indirirken Cihangir Yusuf’un elinden tutarak arabaya doğru yürümeye başladılar.

 

“Hadi bakalım geç kalacağız, halanız gelecek bugün.” Yusuf sevinçle ellerini birbirine vurup babasının eline asılıp hızla arabaya doğru koşmaya başladı.

 

“Dur dur düşeceksin.” Yusuf babasını dinlemeden hızla arabaya doğru ilerlemeye devam ederken genç adam onun bu haline gülümseyerek bakıyordu. Adımları arabanın önünde durduğunda Cihangir önce Yusufu sonra Yağız Vural’ı yerilerine bırakıp kemerlerini takarak geriye çekildi.

 

Cihangir arabaya binip dikkatle arabayı sürmeye başladığında bakışlarını yanında oturan sevdiği kadına çevirdi. Siyah saçları omzuna doğru dökülüyor, saçlarının kokusu onu mest ediyordu.

 

“Nasıl geçti gününüz öğretmen hanım.?” Genç adam keyifli sesiyle konuşurken Mihrimah başını çevirerek ona baktı. Parlayan gözleri onun kehribar gözlerine tutunduğunda titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine.

 

“İyiydi doktor bey, sizin gününüz nasıldı.?” Cihangir sağ elinin parmaklarını direksiyona vurarak ritim tutarken keyifli sesiyle konuştu.

 

“İyiydi.”

 

“Anne babam bana bugün şeker aldı.” Genç kız başını çevirip ona seslenen oğluna bakıp ardından hafifçe çattığı kaşlarını genç adama çevirdi.

 

“Cihangir, hani tatlı şeyler vermiyorduk çocuklara.” Cihangir dikiz aynasından oğluna kısa bir bakış atıp ardından karısına gülümseyerek baktı.

 

“Çok istedi, kıramadım bende.” Yusuf duyduklarıyla dudaklarını büzerek kollarını göğüs hizasında bağladı.

 

“Bana almamışsın ama.” Yağız Vural küçük elleriyle cebindeki şekeri çıkartıp abisine uzattı.

 

“Al, babam sana vermem için bana vermişti. Annem kızmasın diye.” Cihangir gülümseyerek başını olumsuz anlamda salladığında Mihrimah’ta kendini tutamayarak ona eşlik etmişti. Yusuf kardeşinin elindeki şekeri alıp kardeşinin yanağına bir buse kondurdu.

 

“Teşekkür ederim.” Araba dakikalar sonra evin önünde durduğunda Cihangir sırayla çocukları arabadan indirip evin arkasındaki bahçeye doğru ilerlemeye başladılar.

 

Gül hanım onların geldiğini fark ettiğinde elindeki tabağı masaya bırakıp kolundaki saate baktı.

 

“Tam zamanında geldiniz onlarda gelir şimdi.” Mihrimah elindeki çantasını kenara bırakıp yardım etmek için mutfağa doğru gideceği esnada gül hanım ona mani oldu. “Oturun kızım siz, her şey hazır zaten. Çocuklar acıkmıştır.” Yusuf hızlı hızlı başını sallayarak babaannesini onayladı.

 

“Evet acıktık.” Koluyla yanındaki kardeşinin dolunu dürtüp.” Dimi Yağız Vural.?” Diye sordu heyecanlı sesiyle. Yağız Vural başını usul usul sallayıp keribar gözlerini çevirerek abisine baktı.

 

“Evet acıktık.” Yarım yarım kurduğu cümleleri herkes anlıyordu. Cihangir eğilerek onu kucağına alıp diğer eliyle Yusuf’un elini tuttu.

 

“Önce eller yıkanacak küçük beyler.” Onlar ellerini yıkamak için içeriye giderken duyulan araba sesiyle Orhan bey ve Gül hanım heyecanla yerlerinde kalkıp ileriye doğru adımladılar. Yıllardır kızlarını görmüyorlardı. Sürekli görüntülü konuşsalarda bu onlara yetmiyordu.

 

Süreyya gittiği yerden bir türlü geri gelememişti, gelmek için cesareti kendinde bulamamıştı. Lakin uzakta olmak ona sevdiği adamı unutturmamıştı sadece artık geriye gelmeyeceğini acı bir şekilde anlamasını sağlamıştı.

 

Kalbinde beslediği duygular hala ilk günkü gibi bakiydi, ona olan sevgisi azalmamış aksine her geçen gün artmıştı sanki. O bir tek ona sevmişti, bu son nefesine kadar aynı kalacaktı genç kız için.

 

Bu topraklardan giderken en son ona gittiği gibi bu topraklara geri geldiğinde ilk ona gitmişti. Dakikalarca toprağına sarılarak ağlamıştı, sanki ona sarılıyormuş gibi.

 

Yüzündeki buruk tebessümle ona bakan ailesine bakıp koşarak annesine sarıldı ardından babasına. Kollarını babasından ayırıp yengesine sarılırken gözleri etrafta dolaşıyordu.

 

“Hani abim ve çocuklar nerede.?” Meraklı sesiyle konuşup geriye doğru çekildiğinde mutfak kapısından çıkanları gördüğünde gülümseyerek onlara baktı. Yusuf halasını gördüğünde koşarak ona sarılırken Yağız Vural sıkıca babasının elini tuttu.

 

“Nasılda büyümüşsün.” Genç kız dizinin üzerine yere çömelip yeğenine sarılırken bakışlarını abisinin yanındaki yeğenine değdirdirip gülümseyerek ona baktı. “Sarılmayacak mısın bana Vural.?” Yağız Vural çekingen bir şekilde halasına bakıp ardından bakışlarını annesine çevirdi. Mihrimah usulca başını sallayarak oğlunu onayladığında Yağız Vural yavaşça babasını elini bırakıp halasına doğru bir adım attı.

 

Çekingen adımlarla genç kızın önünde durup kehribar gözleriyle ona baktı. Genç kız Yıllar sonra söylediği isimden dolayı kalbi acısada gülümseyerek yeğenine baktı. Onu kolları arasına alıp sıkıca sarıldığında Yağız Vural’da ona sarılmıştı.

 

Genç kız dolan gözleriyle geriye çekilip derin bir nefes alarak iki yeğeninde ellerini tutarak kurulu olan masaya doğru ilerledi.

 

“Hadi yiyelim artık biz çok acıktık.” Herkes yerine oturup yemeğini yemeye başlarken Süreyya iki yeğenini ortasına oturmuş sırayla ikisinide yemek veriyordu.

 

Yağız Vural başta ona yaklaşmakta çekinse de sonradan halasına alışarak onun kucağında yemeğini yemeye devam etmişti.

 

Mihrimah gülümseyerek yanında oturan Cihangir’e çevirdi bakışlarını. Cihangir üzerindeki bakışları hissederek kehribar gözlerini sevdiği kadına çevirdi.

 

“Bir şey mi oldu kiraz çiçeğim.?”Mihrimah usulca başını olumsuz anlamda sallayıp yavaşça yutkundu.

 

“Hayır, sadece her geçen gün seni daha çok sevdiğimi farkettim.” Diye fısıldadı sadece onun duyabileceği ses tonuyla. Cihangir yüzündeki çapkın bir ifadeyle genç kıza yaklaşıp kısık sesiyle konuştu.

 

 

“Ciğerpâre’m” Elini usulca uzatıp genç kızın omzundan dökülen bir tutam asi siyah saç tutamını kavradı parmak uçları. “Sen benim ciğerpâremsin, sana olan bu sevdam her gün katlanarak artıyor sonu nereye varır bilmiyorum lakin son nefesime kadar bu böyle olarak kalacak.” Genç kız gülümseyerek sevdiği adama bakarken başını usulca onun omzuna yasladı.

 

Herkes gülüşler eşliğinde yemeğini yerken kimi kalpler sevgiyle dolup taşarken kimi kalpler yarım kalan sevdasına yanıyordu.

 

İlmek ilmek büyüyen her sevgi, kalplerde mühürleniyordu. Hüzünle dolan her kalp hüznüyle yaşamaya alışıyordu.

 

Vesselam.

 

 

 

 

 

 

Bir hikayenin daha sonuna geldik, umarım severek okuduğunuz bir hikaye olmuştur. Bana destek veren herkese çok teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.

 

 

Bölüm : 27.12.2024 16:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...