
Merhaba arkadaşlar.
Keyifli okumalar.
Nil
Gördüklerim karşısında elim ayağım titredi ordaydı... elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakında ama ben o kadar korkaktım ki ... sanki o fotoğraflara dokunsam tıpkı onu öldürdüğüm gibi fotoğraflarına da zarar verecekmişim gibi hissediyordum .
Bütün güzelliği ve güle yüzü ile kameraya gülümsemişti yanında ki adamın kim olduğunu anlamamak imkansızdı bu fotoğrafları nerden bulmuşlardı bilmiyorum ama hala üzerimde onu ilk defa görmenin şaşkınlığı vardı.
Bulunduğum odanın kapısı çalındı ama ben şaşkınlıktan dönüp kaldığım için gidip kapıya kim diye bakamadım hemen ardından kapı yavaşça açıldı içeriye kimin girdiğini tahmin etmek benim için zor değildi.
"Seninle biraz konuşabilir miyiz?" diyen Narin Hanım'ın zarif sesini duymuştum , Ne konuşacağını tahmin etmek de zor değildi.
"Bana benziyormuş yani ben ona benziyormuşum " dedim hâlâ fotoğraflara bakarken .
Narin hanım yanıma gelip ellerimden tuttu "evet hemde çok benziyorsun " dedi sakin sesiyle eliyle kutuyu kenara alıp yatağa oturdu o oturunca elimden tuttuğu için bende hemen yanına oturdum hatta rahat edemeyip yatağın duvar tarafına geçtim şimdi ikimizde yatak başlığına sırtımızı vermiş önümüzdeki fotoğraflara bakıyorduk.
"Şimdi eğer istersen ben babanla tanışmamızdan itibaren herşeyi anlatacağım sana olur mu?" Dedi onu onaylamak için sadece başımı salladım çünkü kitlenmiş gibi kutudan gözlerimi ayıramadım.
"Biliyor musun bilmiyorum ama biz babanla üniversite de tanıştık baban o zamanlar şimdi ki gibi zengin falan değildi hatta ailesi hayvancılıkla uğraşan insanlardı baban da ailenin ilk çocuğu neyse biz ilk görüşte birbirimize aşık olduk o yüzden de çok erken yaşta evlendik bu süreçte benim ailem babanın ailesini hiç istemedi o yüzden hâlâ benimle doğru düzgün konuşup görüşmezler " burada durup derin bir nefes aldı ve elini kutuya uzatıp fotoğrafların içinden bir fotoğraf çıkardı sanırım bunlar onlardı yani babamla Narin hanım.
Babam demiştim ilk defa içimden de olsa garip bir histi çocukken onu tanımadan babam da babam demelerime benzemiyordu.
" Neyse lafı çok uzatmadan devam edeyim evlendiğimiz ilk yıl kucağımıza abini aldık o zamanları düşünüyorum da sanki toz pembe bir hayatın içinde gibiydim ama hiç bir şey öyle değildi bunu yaşım büyüdükçe daha iyi anladım , ilk zamanlar çok fazla maddi sıkıntı yaşadık daha sonrasında da baban o zamanlar çalıştığı işten ayrılıp bir kaç arkadaşı ile kendi işini kurmak için çok fazla çalışmaya başladı ve bende dört çocukla o kadar yalnız kaldım ki " bunları anlatırken zorlanıyor gibiydi elimi hiç bırakmamış sanki benden destek alıyordu.
" Çok genç yaşta anne olmuştu çok fazla çocuk sahibi oldu ilk başta bunları sorun etmedim çünkü benim sadece bir kardeşim vardı ve hep kalabalık bir ailem olsun istemiştim ama gence yaşta bu sorumluluk bana ağır geldi evet baban gece gündüz bizim için çalışıyordu bazen gece eve geldiğinde biz uyuyor oluyorduk ama her gün çocukları kontrol etmeden üstlerini örtmeden uyumazdı o gerçekten benim aşık olduğum adamdı ama zamanla ben değiştim daha doğrusu her şey bana ağır geldi evliliğimizin dokuzuncu yılında babam işleri yoluna koydu daha büyük bir eve geçtik hatta kardeşlerini bile okuttu" bununla gurur duyuyor gibiydi.
"Babanın en büyük hayali bir kızının olmasıydı çünkü babam kız kardeşini erken yaşta kaybetmiş ve bu yüzden hep bir kızı olsun istemiş evliliğimizin onuncu yılında ben tekrar hamile olduğumu öğrendim ve çok korktum zaten dört tane erkek çocuğum vardı babanın işleri yeni yeni düzelmişti rahatımın bozulacağını düşünüp istemedim onu babandan gizli hastaneye gidip kürtaj yaptırdım " bu , bu söyledikleri çok fazlaydı sanırım o da bunun farkında ki göz yaşlarını tutamadı tutmadığı elim ile göz yaşlarını sildim bana bakıp tebessüm ettim ve saçlarımı okşadı.
" Güya babanın haberi olmadan benim için kapanıp gitmişti bu konu ama aynı günün gecesinde çok fazla kanamam oldu ve salonda babanın yanında bayıldım o da benim için o kadar endişlenmiş ki ne yapacağını bilememiş ilk başta ama daha sonra Cengizhan'nın "baba sen annemi hastaneye götür ben kalırım kardeşlerimin yanında " demesi üzerine beni hemen hastaneye götürmüş hastanede durumu öğrenmiş, ben hastanede gözümü açtığımda ilk defa baban yanımda yoktu işte o zaman asıl yalnızlığın bu olduğunu anladım ben aslında hiç yalnız kalmamışım ne zaman gözümü açsam baban hep yanımdaymış ama ben görememişim ama daha sonra geldi yanıma ama benimle hiç konuşmadı tek kelime etmedi onu görür görmez yaptığım şeyin pişmanlığı aldı beni ağlamaya başladım hemde nasıl gör beni durduramıyorum kendimi baban normalde hayatta dayanamaz hemen gelip sarılır ama gelmedi dokunmadı bana " bu nokta hıçkırıklarına hakim olamamıştı normalde çok fazla temas sevmesem de sakinleşmesi ve her şeyi anlatması için ona sarıldım hemen saçını okşayıp hemde sırtını sıvazladım.
"Sakin ol lütfen bak her şeyi geçti o seni hâlâ çok seviyor" dedim onun duyabileceği bir sesle bir süre daha ağlayıp sakinleşti.
"Daha sonra eve geldik ama benimle hala tek kelime konuşmuyor gözünün içine bakıyorum konuşsun diye yok bende konuşmaya cesaret edemiyorum bir gün çok geç geldi eve belli alkol almış ben o güne kadar babanın daha önce hiç alkol aldığını bilmem ama gün gelipte bana sarılıp hüngür hüngür ağladı ben seni bu kadar mı yalnız bıraktım diye "Narin ben ne seni ne kendimi affedemiyorum , seni çok seviyorum sensiz nasıl nefes alınır bilmiyorum ama yapamıyorum gözümü her kapattığımda " diye sarhoş bir şekilde içini açtı işte o an anladım baban bana kızgın değildi kırgındı ama ne yaptıysam olmadı bir türlü geçmedi kırgınlığı o bir kaç ay evde köşe kapmaca oynadık desem yeridir sonra bir gün işten geldiğinde yanıma yatağa değilde koltuğa yatınca baban ayrılma kararı aldım bu kararımı , çocukların ortak velayetini alabilmek şartıyla kabul etmedi ama hiç sormadı da neden diye çünkü babam birine kırıldığı zaman sadece susar kendi köşesine çekilir tıpkı senin gibi " bununla gurur duyar gibi söylemişti.
Ona benzemem gurur duyulacak bir şey miydi ki zaten aklım fotoğraflardaydı iyice kafam karışmıştı.
"Neyse lafı çok uzattım abilerinin hiç birinin bu konudan haberleri yok , şimdi gelelim asıl meseleye biz ayrılmadan önce de annen babanın yanında çalışıyordu sonra da devam etti yani anlayacağın biz ayrılığımız da annenin hiç bir suçu yoktu olsa emin ol bu fotoğrafları saklamazdım bile biz ayrıldıktan bir yıl sonra babanla sevgili oldular annenin duyguları hayranlıkla başladı daha önceden de annenle tanıştığım için annenin aile yapısını da az çok biliyorum o yüzden bu duyguları hep normal geldi bana annem bir evin tek kızı anneannenin çocuğu olmuyormuş tedavilerle vs annen olmuş deden kız çocuğu oldu diye ikisine sırt çevirmiş bildiğin annenin liseye kadar falan okumasına zar zor izin vermiş neyse annen çok güzel bir kadın çok zarif nazik çok ta utangaç baban o zaman otuz iki yaşında annen de yirmilerinde sen yaşlarda annenin babana olan hayranlığını ne parasınaydı ne yakışıklığına sadece babalığınydı" onun aşık olduğu hayran olduğu babalığı kızı hiç yaşamamıştı.
"Hayat ne garip değil mi onun hayran olduğu babalığı kızı hiç görmedi" içindekileri hiç çekinmeden söyledim.
Bir eliyle dizine vurdu sanırım az önceki temasından cesaret almıştı dizine yatmamı istiyordu bugün ne olursa olsun dedim ve isteğini yerine getirdim hemen elleri saçlarımı buldu o yavaş yavaş saçlarımı okşarken beni de uyku bastırdı sanırım duyduklarımın ağırlığı yüzünden.
" Neredeyse bir yıl sevgili kaldılar ama olmamış babam beni sevdiği gibi sevilmemiş onu da neden bilmiyorum annen en başta bir gün beni sever diye beklemiş hep ama olmamış daha fazla dayanamayıp bir gün babamın karşısına geçmiş "beni seviyor musun ? " diye sormuş baban "seviyorum ama senin istediğin gibi değil" demiş annen yani Serap "o zaman sevdiğine git o da seni bekliyor" demiş baban "ama yapamıyorum onu affedemiyorum kendimi affedemiyorum" demiş bana söylediği cümleleri ona da söylemiş annen "seven bir şekilde bir yolunu bulur affeder Yeter ki affetmeye gönlü olsun" demiş "senin affetmeye gönlün yok" deyip kestirip atmış o gün ayrılmışlar aynı gün içerisinde Serap işten de ayrılık gitmiş o günden sonra biz Serap'ı hiç görmedik babana sorduğunda bilmiyorum dedi nasıl yani hiç aramadın mı dediğinde arıyorum ama açmıyor dedi yani anlayacağın annene baban ayrıldıktan sonra baban anneni hiç sormadı aramaz değil ona vefa borcu vardı eğer annen onunla o şekilde konuşması biz tekrar birlikte olamayacaktık benim onu aramayı yüzüm olmadı hiçbir zaman çünkü biz aynı adama aşk iki kadındık ikimiz de sadece sevilmek istedik" günlük'te sayfalarca onun babama olan aşkını okumuştum hiçbirini onu suçlamıyor ya da onda bir kabahat bulunmuyordu.
Ama işte bir kırgınlığı vardı neden sevilmediğini anlamadığı neden istenmediğini anlamadığı.
" Onun günlüğü bende anlattığın bir çok şey o günlükte yazanlarla uyuşuyor" dedim iyice mayışmıştım .
"Ama günlükte eksik sayfalar var yırtılmış belli hatta bir sayfa de neden diyor neden beni sevemedi aynalara bakamıyorum artık diyor çirkinliğimi görmek istemiyorum diyor ama o çok güzel hayallerimden daha güzel ama ben onun katiliyim" dedim sarhoş bir şekilde.
"Sakın bir daha duymayayım sen katil falan değilsin o ne biçim söz öyle " tıpkı bir anne gibi azaldı beni ilk defa anne azar yemiştim sanırım az önce .
"Ama annesi öyle demiyor ben öldürmüşüm kızını" dedim bunu neden söylediğimi bile bilmiyorum.
"Kim Serap'ın annesi mı?" Desede cevap veremedim
...
Yazamayan yazarınızdan
"Senin yerin hep ayrıydı Nil… Olmaz mıydı hiç? Ben seni dokuz ay karnımda değil ama yıllarca kalbimde taşıdım. Hiç tanımadığım bir çocuğu sevmek gibi değil bu. Sen benim canımsın. Ben sana hiçbir şey yapamadım, koruyamadım seni. Çok özür dilerim. Affedemiyorum kendimi."
Narin Hanım’ın sesi titriyordu. Nil’in gözleri dolmuştu ama ağlamadı. İçine attı. Çünkü ne yapacağını, bu duygunun içinde nereye tutunacağını bilmiyordu. Annesi karşısındaydı. İlk defa "anne" diyebileceği bir ses bu kadar yakındı, bu kadar içtendi. Ama içindeki çocuk hâlâ cam kenarında bekliyordu.
Annesinin sesi boğuklaştı, yutkundu. “Seni ilk gördüğümde… öyle güzeldin ki… Baban sandı ki seninle birlikte geçmişi unutacağım ama ben unutamadım Nil. Sana zarar gelsin istemedim. Hiç kimse sana ulaşamasın istedim. Ama ben bile ulaşamadım sana... Ben bile..."
Nil'in yutkunduğu an, kalbine bir sızı daha indi. Küçücükken, karanlık bir yurtta, kendisini suçlayan bir anneanneyle büyümüştü. Ona "katilsin" diyen, annesini öldürmekle suçlayan o ses hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. “Ben ne zaman iyileşeceğim?” demek istiyordu Nil. Ama demedi. Çünkü iyileşmek, bazen acıyla yüzleşmekten çok daha ağır geliyordu.
Gece ilerledi, konuşmalar yavaşladı. Herkes uyudu. Ama Nil… uyuyamadı.
Bu gece çok sessizdi. Havanın sıcaklığına rağmen teni ürperiyordu. Kalbi biraz yorgun, biraz da bulanıktı. Kendini tüm seslerden izole etmeye çalışsa da zihninde yankılananlar susmak bilmiyordu. Bir süredir daha sessiz, daha temkinliydi. Konuşmak istemiyordu. Yorgundu. Sessizliği kabullenmişti.
Ama bazı sessizlikler insanı daha çok yoruyordu.
Düşünceleri, geçmişin kirli bir anısı gibi peşini bırakmıyordu. Çocukken… her şeyin çok daha karmaşık olduğu o yaşlarda, yüreğine umut denilen o küçük ama keskin hançer saplanmıştı. Her akşam camın önünde oturup babasını beklerdi. "Gelecek," derdi içinden. "Babam bir gün beni almaya gelecek." O zamanlar için tek hayali buydu. Kapı çalacak, babası elini uzatıp "Nil, hadi gidelim" diyecekti.
Ama hiç gelmedi.
İçinde susturamadığı bir başka taraf, onunla karşılaşmak için büyüyordu. Bu yüzden yazılım mühendisliğini seçmişti. Babasının bir yazılım şirketi olduğunu biliyordu. Belki bir gün bir yerde yolları kesişirdi. Belki tanımazdı bile, ama ya tanırsa… İşte o "ya" kelimesi, Nil’in hayatı boyunca sımsıkı tutunduğu tek kelime olmuştu.
Tüm bunların yüküyle, gecenin karanlığında dönüp durdu yatakta. Sonra ağır bir iç çekişle kalktı. Oda kapısını sessizce araladı. Evde herkes uyuyordu. Koridor karanlıktı ama mutfağın ucundan hafif bir ışık sızıyordu.
Yaklaştı.
Mutfağın kapısından bakınca, Masal’ı gördü. Küçük kız kardeşi, ince bir battaniyeye sarınmış halde, mutfağın lambasını yakmadan tezgâha yaslanmıştı. Süt içiyor gibiydi.
"Sen de mi uyuyamadın?" dedi Nil, alçak bir sesle.
Masal başını çevirip gülümsedi. “Hep senin odandan müzik sesi olurdu. Bu gece çok sessizdin.”
Nil usulca onun yanına geldi. Bir şey demedi. Elini kardeşinin omzuna koydu, göz göze geldiler.
“İstersen kahvaltı hazırlayalım?” diye sordu Masal, gözleri parıldayarak.
Nil önce şaşırdı ama sonra gülümsedi. “Hazırlayalım.”
İkisi birlikte sessizce mutfağı toparladılar. Peynir, zeytin, ekmek… Nil yumurtaları ocağa koyarken Masal çayı demliyordu. Güneş henüz doğmamıştı ama dışarının silik aydınlığı içeri sızmaya başlamıştı. Mutfakta ikisinin varlığıyla oluşan sıcaklık, Nil’in içindeki soğuk duvarları biraz yumuşattı.
Bir süre sonra salon kapısı aralandı. Uykulu gözlerle Meriç geldi. Ardından Demirhan, Metehan, Narin Hanım derken ev yavaş yavaş uyanmaya başladı. Gün doğarken kahvaltı masası kuruldu, ev sessizce doldu.
Ama Nil’in içinde hâlâ gece vardı.
Bir gece önce gelen o telefon… Hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Tanımadığı bir numara. "Zafer ” demişti ama ses cevap vermemişti. Sadece “Görüşmemiz gerek” demişti.
Ve Nil, bu sesi tanımıyordu. Ama içinden bir şey o sesi duyması gerektiğini söylüyordu. Korkuyor muydu? Evet. Merak ediyor muydu? Hem de fazlasıyla.
O kişiyle görüşmek için kararını vermişti ama şimdilik kimseye bir şey söylemeyecekti. İçinde saklayacaktı. Çünkü biliyordu, bu konuşma hayatında yeni bir kapı açacaktı. Belki o kapının ardında daha fazla acı, belki daha fazla cevap vardı.
Yine de… hazırdı.
Her zaman bir şey olacak korkusuyla yanında taşıdığı günlüğü o sabah bir kez daha eline aldı. Sayfaları artık yıpranmıştı ama Nil neredeyse her satırını ezbere biliyordu. Yine de o cümle hep canını yakıyordu:
"Umut kötülüklerin en büyüğüdür bayım… işkenceyi uzatır.
Ve siz
şu an bana umutların en büyüğünü ve en acısını verdiniz."
Nil, artık hem umutla hem acıyla yaşamayı öğrenmişti.
Evet yeni bölüm geldi biliyorum biliyorum bayağı bir ara verdim ancak şu anlık birazcık hikayede tıkanmış olabilirim ama halledeceğim inanıyorum.
Bölüm hakkındaki düşünceye yorumlarınızı bekliyorum lütfen paragraf aralarında yorum yapmayı unutmayın.
Karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizce Nil kiminle buluşacak?
Bu arada hikaye yazmayı uzun zamandır ara verdiğim için unuttum detaylar olabilir kitabı bitirdikten sonra güncelleyeceğim o zaman o detaylara dikkat ederim sizin de gözünüzden kaçmayan detaylar olursa mutlaka yazın.
Neyse bir dahaki bölüme görüşürüz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |