
18.Bölüm
Merhaba arkadaşlar.
Keyifli okumalar.
Aybüke'den
Benliğini kaybetmiş biri nereye gidebilir ki ben ben olduğumu hatırladığım yaşlarda ki en büyük sığınağım olan ablama geldim Güneş'e.
Son zamanlarda kendimi o kadar kaybetmiş hissediyorum ki kim beni nereye çekerse oraya gidiyorum .
Benliğime yeni adlar yeni sıfatlar eklendi bunlar gün geçtikçe daha da artıyor ve ben bu sıfatların altında eziliyorum .
Biranda öğreniyorum ki birilerinin evladıyım daha sonrasında öğreniyorum ki birilerinin kardeşi, ikizi , ablası , kuzeniyim .
Bu sıfatlar gittikçe artıyor , arttıkça da benim yüküm çoğalıyor. Bunlar önemli değilde insanın adının değişmesi hemde bu sene sonra daha çok yoruyor insanı.
Kimileri Aybüke derken kimileri Simay diyor üstelik artık ben dahi kim olduğumu bilmezken.
Bugün her şeyi bir tarafa bırakmış ablama gelmiştim nihayetinde bana hayatım boyunca unutamayacağım bir gün yaşatana bir ömrü kabuslarla geçirmeme sebep olana.
O gün yine her şey olağan başlamış birlikte kahvaltı etmiş ve ödevlerimizi yapmak için odaya çıkmıştık aradan geçen bir kaç saatin sonunda odaya müdür beyin yardımcısı olan Sibel abla gelip Güneş'i müdür beyin çağırdığını söyleyene kadar .
Güneş müdürü kızdırmamak için hemen gitmişti yanına yarım saat içersinde geri döndüğünde ise delirmiş gibiydi ağlamıştı sarı saçları dağılmıştı.
Amcasının onu almaya geldiğini onu babasına götüreceğini söylüyordu devamlı. Güneş babası tarafından istismara uğramış bir çocuktu ve bu yüzden babasından ailesinden ve neredeyse kendinden büyük bütün erkeklerden korkardı .
Elini yüzünü yıkamak için gittiğimiz banyoda önce kimsenin onu bulmaması için kapıyı kilitlemiş ardından geçirdiği sinir kriziyle banyoda bulduğu makasla onunla gitmektense bileklerini kesmeyi yiyeğlemişti.
Bütün bu olanlar saniyeler içerisinde gözümün önünde gerçekleşmesine rağmen donup kalmıştım onu kurtarmak için hiç bir şey yapamamıştım .
Son sözleri ise " beni unutma" olmuştu ben onu hiç unutmamıştım aslında o kendini hiç unutturmamıştı her gece kabuslarımı süşlemişti ben yıllarca aynı günü kabuslarımda görmeye devam ediyordum bunu Yağmur dışında kimse bilmiyordu yani yıllarca kabus gördüğümü içeriğini ise hiç kimse .
Yıllarca bu sırrı kalbimde taşımak da ağır gelmeye başlamıştı son bir kaç aydır kendimi iyi hissettiğim için ilaçlarımı almaya devam etsem de psikiyatri seanslarını sonlandırmıştım sanırım bu olanlardan sonra tekrar başlamam gerekiyordu.
Sanki bütün katettiğimi yolun başına dönmüş gibi hissediyordum çünkü en başa kabuslarla daha fazla baş edemeyip intihar etmeyi denediğim yıllara.
Güneş ile vedalaşıp mezarlıktan ayrılıp ailemin yanına gitmeye başladım Ankara'ya hep beraber gelmiştik havaalanında onlardan ayrılıp buraya gelmiştim Ankara'da bir yurtta kaldığımı biliyorlardı zaten çok da sorgulamamışlardı nereye gittiğimi .
Onlar da düğünün olacağı otele geçmişlerdi bugün bu organizasyon sayesinde baba tarafı bütün akrabalarımla tanışacaktım sanırım sıfatlarıma yeni sıfatlar eklenecekti .
Bunları sorun etmiyorum artık asıl sorun ettiğim tekrar geçmiş ile yüzleşmek Sevda ablanın düğününe kardeşi Sevgi sayesinde diğer lise arkadaşlarım da gelecekmiş ne harika ama .
Sırf annesi babası yok iyi davranın arkadaşınıza diyen hocalar yüzünden bana düşman olan arkadaşlar.
Keşke geçmişi geçmişte bırakabilseydim . Bizimkilerin kaldığı otele gelmiş ve oda numaralarını lobiden öğrenmiştim ancak bizimkilerin öğlen yemeği için restoranda olduğunu öğrenince odaya çıkmaktansa onların yanına gitmeye karar verdim tam restorana girecekken arkamdan birinin seslendiğini duydum.
"Hanımefendi bakar mısınız?" Arkamı dönüp bana doğru gelen uzun boylu mavi gözlü adama baktım bana afallamış gözlerle bakıyordu sanki kim olduğumu bilir gibi.
"Ay yüzlü? " Sesi soru sorar gibi çıkmıştı ama ne dediğini anlamadığım için kaşlarım çatıldı.
"Anlamadım " dedim .
"Beni hatırladın mı gerçi sende haklısın kaç senedir görüşmüyoruz ben Ömer Asef " diyip bana elini uzattı.
"Kusura bakmayın çıkaramadım bende Aybüke"diyip elimi uzattım bir akrabam olabilirdi bilemiyorum ama o gözleri çok güzeldi sanki mavinin en güzel tonu ondaydı.
"Çocukken arkadaştık Simay hatırlamamış olman gayet normal bulunduğunu öğrendiğimden seni görmek için can atıyordum" dedi heyecanlı heyecanlı.
"Demirhan beylerin yanına geçiyordum sizde gelmek ister misiniz " dedim daha fazla ayakta kalmamak için zaten benim için yeterince zor bir gündü.
"Olur bizimkilerde içeride hem onlarla da tanışmış olursun " dediğinde başımı sallamakla yetinip restorana doğru ilerlemeye devam ettim o da yanı başımda ilerliyordu sanki burada olduğuma inanamıyormuş gibi yüzüme bakıp duruyordu o değil de burada olduğuma asıl ben inanamıyorum.
Restorana girdiğimde bizimkilerin bir aile ile birlikte oturduğunu gördüm muhtemelen yanımda ki beyefendinin ailesiydi .
"Sonunda geldi güzeller güzeli kızım " Demirhan Bey'in beni görmesiyle masadakilere tanıtması bir olmuştu zaten Miray ile olan benzerliğimizden ötürü onları tanıyan biri beni dışarıda da görse onların kızı olduğumu anlardı.
" Kızım bunlar aile dostlarımızı Kenan amcan Lale teyzen ve oğulları Ömer Asef" diye masadileri ve yanımda gelen adamı da bana tanıttı sadece hafif bir gülümseme ile "memnun oldum " cümlesi zar zor döküldü dudaklarımdan .
" Ben odaya çıkacaktım da o yüzden gelmiştim" dedim.
"Olur mu öyle şey kızım sabahtan beri bir şey yememişsindir sen kesin önce gel yemeğini ye sonra çıkar dinlenirsin" dedi anne.
" Lütfen " diye devam edecektim ki bu sefer araya Komiser girdi .
"Gel bakalım buraya önce yemek sonra dinlenmek daha akşama düğüne katılacağız aç aç olmaz öyle" kimseyle uğraşacak halim yoktu hiç bir şey demeden gidip yanına oturdum.
"Siz kapıda mı karşılaştınız" soru bana sorulmuştu ama cevaplayan oydu.
"Evet görür görmez tanıdım ay yüzlü kızı" dedi Ömer Asef.
"Ay yüzlü?" Dedim sorar gibi ikidir bana böyle sesleniyordu.
"Adının anlamı ay yüzlü" dedi Ömer Asef anladım anlamında sadece başımı salladım sıfatlarıma her dakika bir yenisi ekleniyor .
"Deniz gözlü çocuk kim diyordun ya Asef işte" dedi Miray.
O gün beni dinlediğini bilerek konuşmuştum Sevda abla ile ama o günden sonra bu konuyla ilgili onunla hiç konuşmamıştım hatta eskisinden daha az konuşmaya başlamıştım onunla istemsiz bir şekilde kendimi onlardan geri çekmeye başlamıştım çünkü bu yaşananlar bana ağır gelmeye başladı.
"AA öyle mi ? " Yalancı bir şaşkınlıkla tekrar karşıma oturan Ömer Asef'e baktım gerçekten de gözleri deniz mavisiydi.
"Beni hatırlamadığını sanmıştım" dedi o da merakla.
"Hatırlamıyor kardeşim sadece geçen eski fotoğraflara bakarken kim bu dedi o kadar " Gökmen bunu o kadar sinirli bir şekilde söylemişti ki neden sinirlendiğini dahi anlamadım.
"Eskisi gibi Deniz gözlü diye hitap etmiş ya ondan öyle dedim " Ömer Asef de bu sinifi beklemiyor olacak ki afalladı.
"Hâlâ mı çocuklar?" Annenin sorusuyla ne demek istemediğini anlamdım .
"Hâlâ anne ve bu hep böyle devam edecek" konu beni ilgilendirmediği için önümdeki yemekle ilgilendim.
Hızlı hızlı bir şeyler yiyip hemen odama çıkmak istiyordum bu kalabalık bana iyi gelmiyordu.
"Ben doydum müsaadenizle odama çıkıyorum" müsade isteyip hemen oradan ayrıldım.
Artık eskisinden daha fazla kendi karanlığımda boğulmaya başlamıştım.
Ben odaya çıktıktan bir süre sonra kapının çalındı Kimin geldiğini artık kapının sesinden dahi anlayacak kadar onları tanımaya başladığımı fark ettim.
Gelen kişi son iki haftadır olduğu gibi elbette ki Miray'dı o gün yaptığı şeyden dolayı bulduğu her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyor ve benden özür diliyordu ve ben de ona her defasında bunun önemli olmadığını zaten onun orada olduğunu bilerek bilerek Sevda abla ile bunları konuştuğumu söylüyordum.
Tam yatağa uzanmış uyuyacakken gelen canım ikizime içimden sevgilerimi ileterek kalkıp kapıyı açtım ve bir şey söylemeden tekrar odaya girdim o da peşimden gelip kapıyı kapattı.
"İyi misin geldiğinde yüzün kireç gibi bembeyazdı?" dedi telaşlı bir sesle.
"İyiyim sadece yorgunum biraz uyusam geçer sen neden geldin ?" Dedim bende merakla neden geldiğini bilsem de bunu sormaktan asla vazgeçmeyecektim sanırım.
"Sadece seni merak ettiğim için geldim nereye gittin gelir gelmez?" Gerçekten sesi meraklı geliyordu.
"Ankara'ya hazır gelmişken bir kaç işim vardı ilk önce onları hallettim zaten daha önce de söylüyordum bu tarihlerde buraya geleceğimi" kendimi her zaman ki gibi en ince ayrıntısına kadar anlatmıştım.
"Anladım keşke önce biraz dinlenseydin hasta olacak gibisin" bu sefer de benim için endişeleniyordu.
"Merak etme öyle kolay kolay hasta olmam" yalnız büyüdüğüm için hasta olduğumda bakacak kimsem olmadığı için hasta olmamayı yine hasta olsam dahi kendimi iyileştirmeyi öğrenmiştim.
İnsanlardan sevgi dışında hiç bir beklentim olmamasına rağmen zaman geçtikçe bunun ne kadar imkansız olduğunu daha iyi anlıyordum çünkü ailem dediğim insanlar beni değil bir zamanlar kaybettikleri kızları Simay'ı seviyor ve istiyorlardı ben ise Aybüke'ydim .
Sürekli sen eskiden şöyleydin böyleydin demeleri beni o kadar yormuştu ki eskisinden daha fazla uyur olmuştum uyursan geçer uyursam kaçabilirim mantığı ile bu sefer de kabuslar peşimi bırakmamıştı .
Son zamanlarda her şey o kadar üst üste gelmeye başladı ki şuan miray'ın hasta olacak gibisin demesi bile batmaya başladı bana .
Evet arkadaşlar çok da uzun bir bölüm olmadı farkındayım.
Ancak uzun zamandır zaten bu kitabı yazma hevesim yoktu çok bugün uyandım ve dedim ki ben bu kitaba neden tekrar bölüm atmaya başlamıyorum.
Şaka şaka zaten bölüm atmak istiyordum biliyorsunuz ancak bugün yazma fırsatım oldu diğer kitaba her gün bölüm attığım için bu kitabı haftada bir gün bölüm atacağım.
Neyse umarım beğenirsiniz düşüncelerinizi oy ve yorum olarak bekliyorum.
Hikaye şöyle düşünelim gidişatla ilgili gün doğumundan dakikalar önce böyle ortalık zifiri karanlık olur ya ondan sonra bir anda aydınlık olur kitap şu an o zifiri karanlık döneme giriyor daha doğrusu aybüke'nin düşünceleri ve hisleri oradan sonra aydınlığa çıkıyor ve çok uzatmadan final olacak ancak bu süreci mantık çerçevesinde ilerletmek istiyorum içimize sinsin öyle bir anda oldu bitti olmayacak tabii ki.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |