
BÖLÜM 8
Yazardan
Kader, insanların tabî tutulduğu bir sınav türüdür. Yazısız ve sözsüz bir sınav.. Henüz nefes almaya başladığımız ilk saniyede başlayan ne süresini ne de sonucunu bilmediğimiz bir sınav.
Sayısız konuları içeren bu sınavın en ağır konusu şüphesiz sabırdı…
Gözde içinde yıllardır süregelen yangınla kahroluyor daha ne kadar sınanacağını düşünüyordu. Yıllar önce kocası gizli görevdeyken şehit düşmüştü. Acısı bununla da kalmamış ve aynı gün
içerisinde en yakın iki dostunu ve çocuklarını, biricik oğlunun en sevdiği arkadaşını,kaybettiğini öğrenmişti.
Neydi bu ?.. Tüm kayıpları bir anda yaşaması hayatın ona sunduğu bir mûkafat mıydı yoksa imtihan mı ?..
'Tüm kayıpların üst üste gelmesiyle canın belki daha az yanar..' demeye falan mı çalışıyordu?
Eğer öyleyse hayat yanılıyordu !..
Zira hayat ondan henüz yedi yaşında bir çocuğu, can dostlarını ve kokusuna bile doyamadığı yolunu, yoldaşını almıştı.
Geriye ise iki tane yetim evlat ve her gece oğlu duymasın diye hıçkırıklarını yüzüne kapattığı yastığıyla bastıran gözyaşlarını içine akıtan bir eş, anne ve dost bırakmışlardı artlarından..
Eşi Ömer polisti ve yıllar önce gizli bir göreve gitmişti. Ne görevi biliyordu ne de biteceği zamanı.. Zaten işle ilgili konuları konuşmazlardı, gizlilik esastı çünkü. Tek bildiği, görev yeri Ankaraydı ve Ömer normal bir şekilde Emniyette çalışıyormuş gibi her akşam evine gelir ve sabah mutlulukla yaptıkları kahvaltıdan sonra işine giderdi.
Bir akşam kucağında uzun saçlı, güzeller güzeli, leylak kokulu bir kızla çıkageldi.
Ve Gözde bu küçük kızı görünce hemen tanımıştı. Bu güzellik annesine o kadar çok benziyordu ki şaşırmamak elde değildi..
Emindi ki babası da sevdiği kadının yokluğunu bu minik kıza bakarak dindiriyordu..
Ladinim, leylak kokulu, güzel gözlüm…
~ GÖZDE ~
1998
Kapıda gözlerim dolu dolu karşımdaki minik kıza bakarken Ömer; "Menekşe gözlüm bizi içeriye almayacak mısın?" demişti.
Anlamıştı niye böyle davrandığımı, Ömer her şeyi biliyordu.. Bu dünyada her şeyi bilen üçüncü kişiydi ve
gözlerinden belliydi anlatamadığı gerçeklerin canını nasıl yaktığı.
Beraber kapı ağzından içeriye girerek salona geçtik. Bir süre kendime gelememiştim. Ladin ise Ömer'in kulağına duyulmadığını düşünerek; "Ömer amca sanılım menekse göslün minik misafillelden hoslanmıyo beni gölünce
üzüldü" dedi..
O an ne diyeceğimi bilemedim. Bu denli akıllı olmasına mı şaşırmalıydım yoksa henüz beş yaşında bir çocuğa göre anlamlı konuşmasına mı ?..
Ve o tatlı sesiyle konuşmaya devam etti;
"Ömer amca sen bana yalan söledin bu evde çocuk val dedin hani nelde ?" Diye sorduğunda, tam da o esnada Görkem gelmişti babasının kucağındaki kıza şaşkın şaşkın bakarak "Baba, bana kardeş mi getirdin ? Ama çok bu çok büyük ?.." Demesiyle hüzünlü hava bir anda dağılmış ve Ömer ile kahkahalarımız tüm eve yayılmıştı.
Ladin ise Görkem'e şaşkın şaşkın bakarak;
"Akıllım kaldesley hastaneleyde bu kadal büyük satılmıyo ki, ben seninle oynamala
geldim." Dediğinde, Görkem yine bakışlarını babasına çevirdi.
"Baba bu kızı nereden aldın ? Bence bunu geri ver, hastane bunu iyi yapmamış baksana konuşmasını bile bilmiyor. Hem ben hiçbir şey anlamadım ki, benim arkadaşa ihtiyacım yok ! Unuttun mu Umay teyzemin oğlu var Levent, o büyüyünce onunla oynayacağım ben." Dedi kendinden emin bir şekilde.
Ladin ise bu defa kaşlarını çatarak Ömer'e baktı. "Ömel amca bu çocuk hiçbil şeyden anlamıyo ! Hem saçlalı niye upuzun? Üstelik bağlamış. Ömel'de, Çaçatay'da elkek Denis'de, Atman'da elkek ama saçlalı uzun değil bu çocukta solun olabilil mi ?" demiş ve elini ağzına kapatarak kıkırdamaya başlamıştı.
Ömer ise gülmemek için kendini zor tutarak küçük hanıma cevap verdi. "Hayır Ladinciğim hiçbir sorun yok, sadece saçlarını kısa sevmediği için uzatmak
istedi, annesi de rahatsız etmesin diye topladı saçlarını."
Tabi Görkem durur mu hiç, hemen çemkirdi. "Sorunlu sensin dört kulak !Saçlarını öyle kurdeleyle bağlayınca hediye gibi çok sevimli olduğunu mu sandın ?" Dediğinde onu ayıplarcasına gözlerimi büyüttüm.
"Oğlum, böyle konuşmak çok ayıp. Hadi gel yanıma misafirimizle güzelce tanışalım" diyerek Görkem'i önüme çekerek Ladin'e tebessüm ederek baktım.
"Merhaba güzellik ben Gözde, Ömer amcanın eşi ve Görkem'in de annesiyim."
Dediğimde Ladin bana doğru minik, tombul ellerini uzatarak konuştu.
"Melaba Gösde teyze ben de Ladin Demilcioğlu" dediğinde, kocaman bir tebessümle elini tutarak tokalaştım. Pek bilmiş, pek tatlı bir kızdı..
Benimle tokalaştıktan hemen sonra da bakışlarını hızla Görkeme doğru çevirdi.
"Melaba Gölkem, alkadas olalım mı ?"
"Hayır ben seninle arkadaş olmam sen henüz konuşmasını bilmiyorsun hem Levent var ben onunla oynayacağım."
"Ama Gölkem senin göslelin çok güsel kalamelli çiklota gibi lütfen benimle alkadas ol benim hiç kalamel göslü alkadasım olmadı. Sana bakınca kalamelli çiklotayı düşünüyolum.. Hem biliyol musun ben kalamelli çiklotayı çok sevelim."
Şaşkınlık ve kocaman bir tebessümle bakışlarımı Ömer'e doğru çevirdiğimde o da bana gülerek kaş göz işaretiyle Görkemin kızaran yüzünü gösteriyordu.
Aman Allah'ım ! Oğlum ilk defa birisinden utanıyordu..
Bir anda bizim de şaşkın bakışlarımızı görünce daha fazla utanmış olmalı ki bir anda koşarak odasına doğru gitti.
Ben daha çıkmaz odasından diye düşünürken, Görkem beni oldukça şaşırtmış ve kimseyle paylaşmaya kıyamadığı tasolarını eline alıp gelmişti.
"Bak bu erkek oyunu. Sana öğreteyim mi? Levent'e de öğrettim ama o henüz küçük olduğu için tam yapamıyor."
"Oynalım bi kelem ben Ömeli çok üttüm bütün tasolalını aldım. Hem Levent kim?
Onun gösleli de kalamelli çiklota gibi mi?"
Ladin Görkemin şaşkın bakışları arasında Ömer'in kucağından inerek Görkem'in elindeki tasoları aldı.
"Hayır Levent'in gözleri masmavi deniz gibi" Ladin gözlerini kocaman açarak
"Gelçekten mi? Ben Denisi çok sevelim Gölkem keşkem Ankala'da da denis olsaydı. Gölkem beni Levent'le tanıştılıl mısın? Denisi öslediğimde Levent'in gösleline bakalım. Hıı olul mu?"
Ladin tombul ellerini çenesinin altında birleştirerek "Lüffen" diyordu. Allahım sana geliyorum. Görkem bu sefer sinirden kızarmış olsa gerek hemen çıkıştı
"Olmaz kızım Levent daha küçük 3 yaşında hem küçük çocukların gözlerinin rengi zamanla değişebiliyormuş ayrıca Ankara'da deniz var hem de iki tane."
Ladin şaşkın bakışlarıyla bize dönerek "Ankala'da denis mi val? Hem de iki tane? Acaba bu kalamelli çiklota göslü ılmaklalı denis sanıyo olabilil mi?"
Bir taraftan oğlumun duygu dolu benzetmesiyle gururlanıyor bir taraftan da Ladinin konuşması ve benzetmeleriyle ortama kahkahalarımı koyveriyordum.
Ömer benim gülmekten açıklama yapamayacağımı anladığı için görevi devraldı
"Hayır Ladinciğim Ankara'da senin
bildiğin gibi bir deniz yok Görkem'in söylemek istediği şey ise bir çift mavi göz. O da senin gibi mavi göze bakınca deniz görüyor."
"Şimdi anladıım. Gölkem Atatülk'ü kastediyol Ömel amca" dedi ve hızla Görkemin elinden tutarak salona doğru çekiştirerek ilerledi ve bıcır bıcır konuşmaya devam etti.
"Önce ben başlacam babam hel zaman kadınlal öncelikle del" dediğinde, Görkem
de gülerek karşılık verdi.
"Büyüklere kadın derler sen kadın değilsin.." dediğinde Ladin bakışlarını yardım ister gibi bana doğru çevirdiğinde, gülümseyerek yanlarına ilerledim ben de onlar gibi yere
bağdaş kurup oturdum.
"Oğlum, her kız kadındır. Yani büyüyünce Ladin'de kadın olacak" diyerek konuyu kapatmak isterken, benim zekasından korkulan evladım hemen yapıştırdı cevabını.
"Evlenince mi anne ? O zaman bu kız kadın olamaz, hem çok çirkin hem de dili pabuç gibi ! Babamın ayakkabısından daha büyük dili var. Kimse bu kızla evlenmez ki"
Ladin sinirli gözlerle bakarken Görkem ise Ladini sinir etmenin mutluluğuyla sırıtıyordu.
Ah Oğlum ah..
Acaba bir gün Ladin'i gizli gizli izleyeceğini..
Ladin uyuduğunda üzerini
örtüp, sözde beğenmediğin o saçların kestirdiğinde köşede ağlayacağını
Ladin her uyuduğunda onu gizlice
öpeceğini..
Yıllarca her Cuma belki Ladin gelir diye karamelli çikolata alacağını..
O kızın en yakın dostun olacağını ve yıllar sonra henüz yedi yaşındayken ilk kaybını yaşayacağını bilseydin bu denli büyük konuşur muydun?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.54k Okunma |
645 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |