
11.Bölüm 3.Kısım
Düğün alanına geldiğimizde Süleyman amcalar hemen inip salona doğru gitmişlerdi. Yolda Azra aramıştı ve düğün için onları beklediklerini söylemişti. Bu yüzden onlar hızlı hızlı düğün salonuna giderlerken bende arabayı park ettim. Arabadan inip kapıyı kapattıktan sonra yanımda ki BMW VBX6 'ın kapısı da açılıp kapandı. Sırtı bana dönük bir beyefendi indi. Bu araba çok harikaydı. Metehanın arabası da bundandı ve ben sürekli onu çalardım. Tabi o benim arabamı bilerek ağaca çarpana kadar. Duyduğum tanıdık sesle gözlerimi simsiyah arabadan alıp sesin geldiği yöne geçirdim. Yok artık!
"Lidan Hanım?"
"Levent Teğmenim?"
Levent Teğmenle şaşkın şaşkın bakıştık.
"Ne işiniz var burada?" şaşkınlığın etkisiyle ikimizde aynı anda konuştuk.
"Kusura bakmayın Teğmenim sizi görünce şaşırdım." Güldü. Ülkemin askerleri diye demiyorum ama ayıptır söylemesi güldüklerinde ayrı bir yakışıklı oluyorlar hele bir de takım elbise giydiklerinde, tıpkı Levent Teğmen gibi.
"Sizde kusura bakmayın Lidan Hanım aynı şaşkınlık bende de var. Tayinim çıktı ve Teğmen Levent oldu Üsteğmen Levent." Vaaaaay!
"O zaman tebrik ederim Üsteğmenim. Kuşlar burada bir Genel Cerrahi Uzmanı olması gerektiğini söyledi ve bende atladım geldim." O da benim gibi güldü.
"Size de hayırlı olsun o zaman Lidan Hanım ve rica ediyorum ismimle hitap eder misiniz?"
"Sen de Lidan dersen neden olmasın?"
"Anlaştık" diyerek uzattığım elimi sıktı. Elini öne doğru uzatarak otoparkın çıkışını işaret ederek
"Hanımlar önden" dedi. Yürümeye başladık.
"Teşekkür ederim beyefendi" muzip bakışlarla minik bir kahkaha attı. Minik dediğime bakmayın otopark ve bahçe iç içe olduğu için bahçedeki herkesin bize bakmasını sağlayacak bir kahkahaydı.
Salona doğru adımlarken bahçedeki insanlar bize bakıyordu doğrusu erkekler. Kendimi çıplak gibi hissettim. Rahatsızlığımı anlayan Levent durup "izninle" dedi. Başımı sallayarak onayladım. Elini arkama doğru uzatıp biraz kendisine yaklaşmamı sağladı. Ona yaklaştığımda eliyle belimin temasını kesti fakat elini çekmedi dışarıdan gören birisi belimi tuttuğunu düşünürdü. Bu hareketle herkesin bakışı kendi önüne döndü.
Okuduğum kitapta bir söz geçiyordu 'Erkek kadını korumakla yükümlüdür. ' diyordu bende kendi kendime 'Kime karşı?' diye sormuştum ve cevabımı bu yaşananla acı bir şekilde almış oldum.
Girişte bir asker elinde dedektörle arama yapıyordu. Bizi görünce daha doğrusu Leventi görünce mahcup bir şekilde
"Kusura bakmayın Komutanım prosedürler biliyorsunuz." dedi.
"Sorun değil aslanım ne gerekiyorsa yapabilirsin." Asker duyduklarından sonra rahatlamış bir şekilde üzerimizi aradı. Salona girmeden önce girişin hemen arka tarafında bulunan portmantoya kabanlarımızı teslim ettik. Salona doğru ilerlemeye başladık. Beni bir heyecan bastı. Noluyoruz be?
Leventin eli belimde bir şekilde salona geldik. Masalar iki yana sıralanmış araları ise gelin ve damadın geçmesi için boş bırakılmıştı. Hemen ortadaki pistte ise çocuklar oynuyordu. He zamanki gibi. Gelin ve damat muhtemelen ilk danslarını yapmış yerlerini almışlardı. Her ikisi de o kadar güzel ve mutlu gözüküyordu ki evlatlarını evlendiren anneler gibi bir an gözlerim doldu. Fakat
Leventin sesiyle ona döndüm, iki dakika mutlu mutlu gözlerimin dolmasına müsade etmedin be adam.
"Eğer istersen bizim masaya gelebilirsin." işaret ettiği masaya baktım. Sert bir şekilde yutkundum. 5 tane adam şaşkın bir şekilde bize bakıyordu. Biri aynı zamanda öfkeliydi de. Üsteğmen... Kafamdaki şimşekler arka arkaya çakmaya başladı. Aman Allah'ım Leventin telefonundaki 'Görkemli Görkem' Üsteğmen miydi? Hadi canım oradan. Değildir ya.
Levent'e dönüp "Teşekkür ederim ama yalnız değilim Süleyman amcalarla geldim." diyerek bizimkilerin oturduğu masayı işaret ettim. cümlemin sonlarına doğru gözlerinde şaşkınlık belirdi.
"Bir şey sormak istiyorum ama alacağım cevaptan korkuyorum." yüzü bir anda ciddiyete büründü buna karşılık bende ciddiyetimi takındım "Dinliyorum" dedim
"Süleyman amca dediğin kişi Süleyman Albay mı?" şimdi anlamıştım Süleyman amcadan çekiniyordu. Gülerek başımı salladım sert bir şekilde yutkunarak kafasını çevirdi sessiz bir şekilde 'siktir, boku yedim' dedi. Duyulmuyordu ama dudak okumasını bilen herkes anlayabilirdi. Gülmeye başladım.
Kızarmış suratıyla bana döndü
"Gülme lütfen" dedi
"Kusura bakma elimde değil." adam seni getirdiğine pişman oldu Lidan.
"Masana kadar eşlik edeyim sana." Kafamı sallayarak masaya doğru ilerlemeye başladık. Geldiğimizde dikkat etmediğim şey fakat şu an sanki gözüme gözüme sokulmak istenircesine belirgin olan bir kaç detay vardı.
-Çoğunluk bize bakıyordu.
- Azrada bize bakıyordu üstelik sopa yutmuş gibi.
Süleyman amca ve Sezen teyze geldiğimizi yeni fark etmiş olmalılar ki bakışları bize döndüğünde bariz bir şaşkınlık vardı suratlarında. Masaya vardığımızda Levent önce Süleyman amcaya ve Sezen teyzeye selam verdi. Daha sonrasında sandalyemi çekip oturmamı sağladı şu an herkes şaşkınlıkla olan biteni izliyordu. Çaktırmadan Sezen teyzeye baktım. Memnun bir ifadeyle konuşmaya başladı
"İyi akşamlar Leventciğim." Leventin sırtı Azraya dönüktü Sezen teyzeyle konuşmaya başladı ama bir türlü Azra yüzündeki şaşkınlığı def edemedi aksine yüzü beyazlamaya başladı.
"Kusura bakmayın efendim. Lidanla karşılaşınca biraz konuştuk." mahcup bir şekilde konuştu. Şu an resmen hesap veriyordu.
"Leventle Ankaradan tanışıyoruz. Kendisi hastam olur." Bu insanlar yemin ederim fesat ya. Hepsi bana dönüp şaşkın şaşkın baktı. Levent hafif kulağıma eğilip "Beni bu şekilde öldüreceğine keşke o ameliyatı yaparak kendini zorlamasaydın Lidan böylelikle şehit olurdum." ne saçmalıyorsun bakışları attım
"Levent Ankaradayken bir operasyonda yaralanmıştı. Ameliyatını ben yapmıştım" bu açıklamayı yaparken yüzüm bir tık kızarmış olabilir. Levent doğrulup ceketinin önünü kapatarak
Süleyman amcaya döndü
"İzninizle komutanım" dedi gitmek için izin istiyordu fakat Süleyman amcanın konuşmasıyla oturdu.
"Biraz otur Levent seni tanıştırmak istediğim birisi var." Levent yanıma oturdu. Ve o esnada Azranın bakışlarıyla karşılaştı. Levent dumura uğramış gibi kalakaldı. Azra profesyonelliğini konuşturup şaşkın bakışlarını yumuşatmıştı. Fakat Levent cephesinde durumlar öyle değildi. Bakışlarında bariz belli olan büyük bir şok vardı. Her ikisi de Süleyman amcanın yalancı öksürüğüyle bakışlarını Süleyman amcaya çevirdiler.
"Tanıştırayım, Yüzbaşı Azra. Azra bu da Üsteğmen Levent. Levent Üsteğmen sen görevdeyken geldi Azra, o yüzden tanışmanız bu zamana kaldı" Daha ne kadar şaşırabilirler diye düşünürken geçen her salisede farklı bir boyuta geçiyorlardı.
"Bundan sonra aynı bölükten sorumlusunuz. Ama Levent göreve giderken gerektiğinde de Görkemin timiyle çıkacaksın."
Her ikisinden de şaşkınlıklar arasında "Memnun oldum" nidaları döküldü. Daha sonrasında Levent ayağa kalkarak
"İzninizle komutanım Görkem komutanımın masasına geçeyim ben." Süleyman amca, "Olur evlat, rahatına bak" dedi. Levent bizim bakışlarımızdan kurtulmuştu ama Azra, şimdi Azraya bir daha bakıyordum da ne kadar güzel olmuş öyle. Siyah kalın askılı hafif göğüs dekolteli bir elbise giymiş saçlarını dalgalandırıp ensesinde at kuyruğu yapmış hafif bir makyaj ve esmer tenine yakışacak bir ruj sürmüştü. Azra bakışlarını etrafa çevirdi. Kaçıyordu. Benim bilmediğim bir haltlar yenilmiş ve Azra bunu öğrenmemden çekiniyordu.
Sezen teyzenin sesiyle kendime geldim
"Lidan ne yalan söyleyeyim ilk başta Leventle çok yakıştığınızı düşündüm. Ama Azra ile olan bakışlarını görünce." durdu Azrayı göz hapsine almış bakışları bana döndü "Bunlarda bir iş var Liloş" Süleyman amcanın sesiyle ona döndük.
"Merve nerede?" diye sordu.
Muhtemelen "çocukları pistten alalım' ikazlarına dahil olan çocukların arasındaydı.
"Ay Süleyman iyiden bir pimpirikli oldun. Karşında ya kızın"
"Kız babasıyım ben Sezen tabiki de pimpirikli olacağım etrafa baksana albaylarının kızlarına bakma cesaretinde bulunan aç kurtlar vardı." Burada kastettiği Azra ve ben oluyordum. Hem utandım hem de mutlu oldum. Bu denli sahiplenmek... Çok güzeldi. İzlendiğimi hissetmiş gibi bakışlarımı karşı masaya diktim. Üsteğmen ve Levent yan yana oturuyorlardı.Üsteğmenin biraz şaşkınlık, biraz öfke dolu bakışlarıyla karşılaştım. Masadaki herkes kahkaha atıyordu Levent ve Üsteğmen hariç. Adeta bakışlarını ilk kim kaçıracak yarısı yapıyorduk fakat başlayan konuşma ile kafamı sunucuya doğru çevirdim. Dolayısıyla onunla olan ikinci savaşımı kaybetmiştim. Birincisi beni bayıltmasıydı.
"Sevgili misafirlerimiz; Mehmet ve Özlem çiftimizin düğün törenine hepiniz hoş geldiniz." "Biliyorsunuz ki çiftimiz tüm arkadaşlarından, dostlarından habersiz, uzakta, kendileri yıldırım nikâhı ile evlenmişlerdir bundan dolayıdır ki düğünümüzde nikah olmayacaktır. Fakat bu kaçak ikilinin kıymetli dostları olarak nikahsız düğün olmaz dedik ve sürpriz bir nikah merasimi ayarladık." Sanırım bu kaçak ikili de durumdan habersizmiş ki yüzlerinde bir şaşkınlık vardı. Herkes alkışladıktan sonra sunucu devam etti. Çaktırmadan gözlerimi yan masaya çevirdim bana bakmıyordu o da benim gibi sahneyi izliyordu. İyi misin Lidan? Adam başka ne yapacaktı? Önüme dönüp sunucuyu dinlemeye devam ettim
"Sevgili çiftimiz, şahitlerinizin ismini alabilir miyim?" mikrofonu önce Mehmet'e uzattı.
" Lise yıllarımdan beri dostum, kardeşim olan sevgili Üsteğmen Sarp Akyaka; kardeşim söz sözdür gerçek nikahta olmasa da buyur gel sözünü tut." Herkes kahkahalar eşliğinde alkışlamıştı. Hemen yan masada selvi boylu,buğday tenli, yakışıklı mı yakışıklı bir beyefendi ayağa kalktı önünü ilikleyip gülerek gelin ve damadın masasına doğru ilerledi. Önce Mehmetle sarıldı daha sonra Özlemle tokalaştılar. Sunucuyla ise ellerini yumruk yapıp tokuşturdular sonra Mehmet'in yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Bu askerler. niye. bu kadar.yakışıklılar?
Sunucu muzip bir tonla "Gelin Hanım?" diyerek mikrofonu Özleme uzattı. Özlemle göz göze geldik. Güldü bende güldüm başını hafif yana yatırdı. Bir şey için izin istiyordu. Gerçek nikahında ben olmuştum şahidi daha doğrusu olmak zorunda kalmıştım. Hastane odasında, serumlar eşliğinde kıyılan bir nikahta. Başımı salladım göz kırpıp öpücük attım. O da bana göz kırpıp mikrofona konuşmaya başladı.
"Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün burada benim için çok önemli bir insan var." Mehmet dönüp öyle bir baktı ki ne bakış Özlem hiç ona dönmeden nasıl baktığını anlamış olmalı ki gülerek konuşmaya devam etti.
"Tabi kocamdan sonra" herkes gülmeye başladı. Mehmet bir anda yaklaşıp yanağından öpüverdi. Bu sefer salonda bi oooo sesleri ve alkışlar yükseldi. Özlem gülerek konuşmaya devam etti.
"30 yıllık hayatımın son zamanlarında plansız bir şekilde hayatıma dahil olan, dahil olduğu andan itibaren her türlü halime,halimize şahitlik eden ve her daim desteğiyle, karşılaştığım bir kaç fırtınalı uçuşların, sağlam ve başarılı bir şekilde bitmesini sağlayan güzel dostum Lidan AKSUNGUR, gerçek nikahımda olduğu gibi şimdi de şahidim olur musun?" Çok duygu yüklü bir konuşmaydı gözlerim yine doldu. Ah Özlem ah! İsmimin anons edilmesiyle beraber Süleyman amca atik bir şekilde ayağa kalkıp sandalyemi çekti. Ya Süleyman amca tam bir İstanbul beyefendisisin ya. Kulağıma doğru eğilip " Sezene bu gece uzun bir liste yapması için malzeme veriyorsun. Hayırlısı" dedi ikimizde kıkırdadık.
Gülümseyerek masaya doğru ilerledim. Önce Özleme doğru ilerledim. Gelinliğiyle zar zor oturduğu sandalyesinden ayağa kalkıp kollarını açtı bende hiç beklemeden sımsıkı sarıldım.
"Bana hayatımı,yaşama sevincimi yeniden verdiğin için teşekkür ederim." minnet doluydu sesi. Tıpkı bakışları da.
"Her daim mutlu olun" dedim Mehmete doğru ilerledim. Tokalaşırız derken beni bir anda çekmesiyle sarılırken buldum kendimi
"Hayatım dediğim kadının gözlerine yaşama sevincini yeniden yerleştirdiğin için teşekkür ederim."
Minnet ve duygu yüklü kelimeler...
Herkesi bulmak kolay ama birbirini bulmak zor derler ya işte bu zorluğu başaran bir çift daha. Erdem Beyazıt diyor ya 'Nikah önce göklerde kıyılır.' Mehmet ve Özlemin nikâhı da önce göklerde kıyılmış ki kalpleri birbirine bu denli denk düşmüş
Gülerek yanlarından ayrılıp Sarp Üsteğmenin yanına doğru ilerledim. Uhuuu! Bu üsteğmende çok centilmen. Sandalyeye yaklaştığımda ayağa kalkıp zarif bir şekilde sandalyemi çekip oturmamı sağladı. Yakışıklı olduğunuz kadar da centilmensiniz beyefendi Allah sevdiğinize bağışlasın.
"Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. Bana dönüp hafif gülümsemeyle
"Rica ederim." dedi.
"Eveeet, şahitlerimiz de geldiğine göre nikah akdine başlayabiliriz. Göklerin Kartaliçesi sayın Özlem yüzbaşım, yemekleri ev yemeği yapan bir restauranttan söylemeyeceğine, haftada bir gün Mehmet yüzbaşım ile halı saha yapmamıza izin vereceğinize, akşam yemeklerine beni de bol bol davet edeceğinize ve işe başladığınızda beni cezalandırmayacağınıza söz verip yanınızdaki başarılı mı başarılı yakışıklı mı yakışıklı göklerin kartalı Mehmet yüzbaşım ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" salon gerçekten gülmekten yıkılıyordu. Buna şahitler ve sunucu da dahil. Özlem kocaman gülümsemesiyle evet dedi. Sıra Mehmete geçmişti bakalım onda ne vardı?
"Göklerin Kartalı sevgili Mehmet yüzbaşım, ev işlerinizde Özlem yüzbaşıma yardım edeceğinize, enfes kahvaltılar hazırlayıp bu yakışıklı kardeşinizi de davet edeceğinize (salon artık burada kendinden geçmişti)
kirli sepetini pota yapıp çorabını top yaptığında potaya girmeyen topunuzu kalkıp elinizle atacağınıza, her akşam elinizde çiçekle eve geleceğinize, işe başladığınızda (ay kendisi de gülmekten konuşamıyordu) bana ceza vermeyeceğinize söz verip yanınızdaki güzel mi güzel başarılı mı başarılı göklerin kartaliçesi Özlem yüzbaşıyla evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Mehmet tabiki bekleme yapmadan hemen evet diye bağırdı. Alkışlar tezahüratlar kahkahalar havada uçuşuyordu.
"O zaman bende Türk Silahlı Kuvvetlerinin bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri kârı koca ilan ediyorum."
Oturduğum yerde alkışlarken kaş göz işaretiyle Özleme ayağına basmasını anlatmaya çalışıyordum ki ayağa kalktılar. Tüm salonla beraber bizde ayağa kalkmıştık. Fakat o da ne? Mehmet tam Özlem'i öpeceği sırada Özlem Mehmetin ayağına basmış olmalı ki Mehmet hafif bir sendeledi. Sonra Özlem gülerek "Çok mu acıdı KOCACIĞIM" dedi. "O zaman özür dilerim" dedi ve Mehmeti ceketinin yakalarından tutup kendisine doğru çekerek dudaklarına yapıştı. Yok öpmedi bizim kız direkt yapıştı. Salon bir an sessizliğe gömüldü. Şaşkınız, saloncak. Ve ben her daim yaptığımı yapıp elimi dudaklarıma götürüp büyük bir ıslık çaldım. Yanımdaki üsteğmen bana şaşkın gözlerle baktı. Gülerek omuz silktim o esnada Özlem geri çekildi fakat bizim oğlan bulmuş karısını bırakır mı? Tabiki hayır. Mehmet Özlemi büyük bir aşkla öperken benden yine büyük ıslık çıktı bu sefer yalnız değildim salondan bir kaç kişilerde eşlik etmişti. Kahkahalarla, tezahüratlarla harika bir nikah akdi gerçekleştirilmişti.
Ayağa kalkıp önce Özleme gidip sarıldım biz ayrılmadan Mehmet kollarını açarak ikimize de sarıldı. Üçümüz birbirimize sarılmıştık ve bu güzel bir duyguydu. Garip bir şekilde sahiplenilmişlik hissettiriyordu bana.
"Çocuklarını evlendiren anneler gibi gözlerim doldu yemin ederim. Ah makyajım akacak" elimi gözlerime yelpaze yaptım. Onlarında gözleri dolmuştu. Üçümüzde biliyorduk ki bu mutluluk için Cengiz Binbaşıya sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorduk. Ve bu gözlerdeki duygu yüklü doluluk Cengiz Binbaşıya duyulan minnetti.
"Ben gidiyorum umarım güzel yemekler vardır çünkü karnım aç. Bu şehirde kimse bana yemek vermiyor." her ikisi de hatta geldiğini son an da fark ettiğim Sarp Üsteğmende güldü.
"Bir yere kaçma seninle karşılıklı oynayacağız."
"Üzgünüm ben oynamasını bilmem" katiyen yalan oynardım hemde çok güzel oynardım.
"Erik dalına bekliyorum" Mehmet'in ikaz dolu cümlesine karşılık gülümseyerek cevap verip masaya doğru ilerledim. Masaya ilerlemeye başladığım da gördüklerimle kısa bir an duraksadım. Leventler bizim masada oturuyordu. Leventin kucağında Merve vardı ve konuşuyordu. En son ne söylediyse herkes gülmüştü. Masaya doğru ilerlemeye devam ettim. Masaya vardığımda bakışlar bana döndü bir kişi hariç donmuş ve asık bir suratla kafası hafif öne eğikti.
Başımla herkesi selamlayarak "İyi akşamlar" dedim. Herkesten samimi bir karşılık alırken Sezen teyzenin yanındaki beyefendi ayağa kalkarak bana yer verdi. Eliyle sandalyeyi işaret ederek buyurun Lidan Hanım buraya oturun" dedi. Yüzüne baktım bu aralar bunu çok yapıyordum. Sesi tanıdık gelmişti. Daha fazla irdelemeden yerime oturup teşekkür ettim.
Yerler bir anda nasıl böyle karışmıştı. Levent Görkem Azra ve Süleyman amca yan yana oturuyordu, tam karşımda. Sezen Teyze yine yüzündeki o muzip gülüşüyle bana dönüp konuştu lütfen yapma hayır hayır rezil olurum Sezeeeeen. Dinlemedi.
"Lidancığım seni beyefendilerle tanıştırayım." dedi. Bu onun dilinde 'bak adayların bunlar,seç beğen demekti' Yapma Sezen teyze yakma beni,lütfeeen rezil olurum!
O esnada az önce yerini bana veren beyefendi elinde sandalyeyle geldi.
"Müsadeniz var mı acaba?" garipser bir şekilde baktım.
"Yanınıza oturabilir miyim? Sezen Teyzeyle dedikodu yapıyorduk yarim kaldı " diyerek açıklama yaptı. Çok önemli bir hata yapmışım gibi tepki vererek
"Ah çok pardon!" dedim . Bizi duyanlar tabiki de güldü. Ve Sezen sultan pistte;
"Lidancığım yanındaki beyefendi Tufan kendisi üsteğmen, onun yanındaki İlker, Asteğmen" Ah Sezenim ah! Öldüm de ağlayanım yok. Süleyman amca olmasa kesinlikle bu adamların sicillerini elime verirdi. Evet nerede kalmıştık
"İlkerin yanındaki Galip, o da İlker gibi asteğmen, Galip'in yanındaki Burak, Teğmen Leventi zaten tanıyorsun ve bu da Görkem o da Üsteğmendir." hepsiyle merhabalaşırken Üsteğmen sadece baş selamı verdi. Sezen Teyze tam konuşacağı sırada Süleyman amca olaya el attı. Evet Süleyman amca kurtar beni.
"Turan Timi, bu da yeğenim Lidan." dedi hepimizin başı bir anda Süleyman amcaya döndü. Asker olmalarını söylemesi sorun değildi fakat tim üyeleri olduğunu söylemesi... Fakat o anda dikkatim başka bir tarafa doğru çekildi. Turan Timi... Karsta ortak operasyon yaptığımız timdi. Ve az önce sesi tanıdık gelen Üsteğmen, Tuğrul kod adlı keskin nişancıydı. O gün sadece onun sesini duymuştum. Ve o gün herkes kılık değiştirdiği için tanıyamamıştım. Süleyman amca da unuttuğumu düşünmüş olmalı ki hatırlatma gereği duydu. Unutmadım ama tanıyamadım. Sezen Teyze bekler mı? Tabiki hayır ve tekrar pistte. Geç bile kaldın sultanım.
"Lidan da Kars'a yeni atandı. Kendisi Genel Cerrahi Uzmanıdır." Hatırlat Sezen Teyze de GBT' min çıktısını vereyim sana öyle anlatarak yorma kendini. Gerçi ben senden onu da beklerim Süleyman amca olmasa şu an çıkartıp masaya koyardın. Hepsi tekrar baş selamı verdi fakat yüzlerinde garip bir ifade vardı. Gülecekler ama zor tutuyorlardı kendilerini. Ah tabi ya! Allah cezanı vermesin Üsteğmen. Allah cezanı vermesin Azra! Şu an pis bir şekilde rezil oluyordum. Pislik herif bu olanların tüm sorumlusu kendisi değilmiş gibi bir de boğazını temizleyerek askerlerini uyarıyordu. Eyvallah ya çok makbule geçti. Tim konuşmaya karar vermiş olmalı ki İlker bana dönüp konuşmaya başladı
"Levent Üsteğmenimle nereden tanışıyorsunuz acaba?" Evladım öyle dan diye sorulur mu bu? Sanki herkes bu soruyu bekliyormuş gibi dikkat kesildiler.
"Levent geçtiğimiz Eylül ayında bir operasyonda yaralanmıştı. O zaman çalıştığım hastanede benim tarafimdan tedavi görmüştü. O süreçte tanıştık" sonra Levent bana dönüp
"Fakat ameliyattan sonraki günlerde buraya gelene kadar hiçbir şekilde seni göremedim." benden bir açıklama bekliyordu masadaki herkes bi ona bi bana bakıyordu maç yapmıyoruz ki burada canım ne o öyle tenis maçında ki gibi top takip etmeler. Ayrıca Levent o nasıl bir soru belki de özel bir işim vardı.
"Evet, ameliyattan sonra bir göreve çıkmıştım uzun süreli bir görev." Bu sefer Süleyman amca,Sezen Teyze ve Azra da dahil herkes bana bakmıştı.
Levent sorarcasına "Görev?" dedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.54k Okunma |
645 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |