28. Bölüm

28. Bölüm

EsAy
esay1007

12.Bölüm 2.kısım

 

Hemen yanımda yürüyen Azraya yaklaşarak kolunu çimdikledim. Azra bir eliyle kolunu okşarken şaşkın ve kızgınlık dolu bakışlarını yönelterek konuştu

“Ne yapıyorsun be?” diye cırladı.

Sıkılı dişlerimin arasından tıslayarak konuştum

“Lavabo nerede?” Gözlerimdeki ‘seni öldüreceğim’ mesajını anladı tabi ağzı, balık ağzı gibi kapanıp açıldı. Bir adım yanına yaklaştım bir elimi saçlarına atıp saçlarını düzeltiyordum yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirdim garibim gülüşüme aldandı tabi otuz iki diş sırıtmaya başladı ,pardon Azranın yirmi sekiz dişi var yirmiliklerini aldırmıştı, gülümsememi bozmadan konuşmaya başladım.

“Azra, Azraaa merak etme seni, askerle dolu koca bir salonda öldürmeyeceğim. Bunun için ikimizinde eve kadar sabretmesi gerekiyor ama önce benim midemi boşaltmam lazım.”

Azra Yüzbaşı bu, korkar mı kimseden? Evet benden de korkmadı ve tekrardan bastı kahkahayı

“Ay Liloş! Birazcık müsade eder misin? Masadaki rehavetten dolayı tepki veremedim” diyerek birkaç adım ilerisindeki duvara doğru yürüdü masada vermişti zaten tepkiyi daha ne tepkisi verecekti hanımefendi duvardan destek alırmış gibi yaslandı ve sonuç, kahkaha tufanına girmiş bir adet Azra Yüzbaşı . Allah belanı vermesin Azra! Namazda çişi gelesice Azra!

Sinirli adımlarla ilerlemeye başladım. Bir taraftan “Lidan bekle” diye bağırıyor bir taraftan kahkaha atıyordu. Manyak Kadın!

Lavaboda işlerimizi hallettikten sonra salona geri dönmüştük. Oturduğumuz masada yeller esiyordu. Süleyman Amca arkadaşlarıyla bir köşede oturuyordu Sezen Teyze yine pistlerde karşısında, kravatı alnına bağlı, belinde ceket, dansöz gibi kıvırtan Tufan. Azra ve ben kahkaha eşliğinde onları izliyorduk. Değişen müzik ile bir anda herkes halay çeker oldu. Anlık bir şaşırdım. Muhteşem bir organize eşliğinde halay çekiliyordu. Şaşkın bakışlarımı gören Azra

“Burası Kars Liloş, burada halay çekmeyeni dövüyorlarmış” kahkahayı basıp girdik halaya. Benim girmemle çıkmam bir oldu. Azra halimi görünce gülmeye başladı. Bende gülerek masaya doğru geçtim. “Çalın bi Angara havası da göstereyim size nasıl oynanıyormuş.” dedim, ama içimden.

Masaya oturduktan sonra açılmamış su şişelerinden birini elime alıp açtım bir kaç yudumu bomboş olan mideye yolladım. Gördüğüm manzara karşısında ağzımda su kalakaldım. Yutkunamadım. Yutkunmak ne demekti? Nasıl olurdu? Unuttum yemin ederim. O ne be? Nasıl bir auradır o. Halay grubunun ortasında yaklaşık on, onbeş kişilik bir grup halay çekiyordu. İnanılmaz yakışıklı erkeklerle dolu bir grup. Turan timi desen var, Sarp desen var, Mehmet desen var ve tanımadığım bir kaç yakışıklı daha.

Bir erkeğe en çok zeybek oynamak yakışır derler ama bunu diyenler kesinlikle şu karşımdaki halay çeken erkek grubunu görmemişler. Halay çekerken nasıl böyle bir aura ortaya çıkar ki?

Kendine gel Lidan! Dağdan mı indin kızım? Bu ne görmemişlik. Gerçi böylesini de görmemiştik ama neyse…

Bulunduğum saçma sapan ruh halinden hemen sıyrıldım. Etrafı gözlerimle taramaya başlarken bahçeye veya balkona açıldığını düşündüğüm bir kapı gördüm. Hemen masanın üzerinde duran çantamı alıp kapıya doğru ilerledim. Ve evet doğru tahmin harika bir bahçeye.

Yaz bahçesi olmasına rağmen oldukça bakımlı ve temiz bir bahçe. Sanki kış buraya hiç uğramamış beyaz örtüsüyle burayı örtmemiş gibiydi. Harika bir ışıklandırması, güzel bir süs havuzu, kendini açmaya hazırlamış leylaklar, duvarları boydan boya çevirmiş hanımelleri, yerlere serpiştirilmiş minik bahçe dekorları ve oturan gruplara özel alan sağlamak için birbirinden uzak konuşlandırılmış bahçe mobilyaları… Bazı masalarda tek tük oturanlar vardı. Bahçede bir de büfe vardı. Büfenin başında da tatlı mı tatlı genç bir kız vardı ve muhtemelen 20’li yaşların başlarındaydı.

Kış buraya beyaz örtüsünü bırakmamıştı ama çok güzel bir soğuğu vardı iç titreten cinsten neyse ki eğitimlerden, görevlerden alışkındım. Büfeye doğru ilerledim.

“İyi akşamlar, kupada çay alabilir miyim?”

Kız tatlı bir gülümseme ile cevap verdi.

“Tabi efendim”

Kız hemen siparişimi ve yanında da insani yumuş yumuş yapan bir şalı getirmişti… nazik bir gülümseme eşliğinde teşekkür ederek şöyle kuytu köşede bulunan bir masaya geçtim. Şalı omuzlarıma alınca ne kadar üşüdüğümü fark ettim. Çayından bir yudum alırken çantamı açıp içinden sigara ve çakmağımı aldım. Sigaraya baktım. Aklıma Emre geldi. Ankarada olsaydık terasta, kahve ve çikolata eşliğinde çift mentollü sigaralarımızla kendimizi zehirliyor olurduk. Güldüm…

Sigaramdan bir dal alıp dudaklarıma yerleştirdim, çakmağımı ateşleyeceğimde biri benden hızlı davranarak sigaramı yakmıştı.

Önüme geçip ceketini ilikleyerek selam verdi

“İyi akşamlar Lidan Hanım” ismimi biliyordu. Muhtemelen nikah esnasında öğrenmişti. Değilse ya hayranım ya düşmanımdır. Ama hiç fark etmez ben her türlü severim birini kalbimle diğerini gücümle…

Başımda zebellah gibi dikilen adamı baştan aşağıya süzdüm o esnada da kendisinin yaktığı sigaramı masadaki küllüğün içine ucunu bastırarak hiç içmeden söndürdüm. Zeki bir insan bu hareketin ‘yoluna bak’ demek olduğunu anlardı ama bilin bakalım karşımdaki adam da ne eksik…

Yaptığım hareketle canı sıkılmış olacak ki suratını astı fakat toparlaması zaman almadı. Ani bir hareketle hemen karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu.

“Salona girdiğiniz andan itibaren auranız beni hemen etkisi altına aldı. İlk defa bir kadından bu denli etkileniyorum.” Adam konuşmaya devam ediyordu fakat ben onu dinlemiyordum amacı belliydi.

Zengin, bakımlı bir tipe benziyordu. Kara kaş kara gözlü birisiydi. Dışarıdan gören bir insan ‘ne kadar yakışıklı’ diye yorumlarda bulunurdu ama iğrenç düşüncelerini saklayamayan gözlerini görenler kesinlikle adam hakkındaki iyi düşünceleri için pişman olurlardı.

Yok, kızım Lidan sana burada da rahatlık yok. Git bir angara havası oynada birazda olsa kendine gel. İç sesime kulak verip ayağa kalktım içeriye doğru adımlayacağım sırada bileğimde hissettiğim baskı ve sonrasında hızlı bir şekilde geri çekiliş sonucu kendimi bir an da karşımdaki pisliğin dibinde buldum. Kusmak istiyorum. Adamda ki içki ve parfüm kokusu karışmış bok gibi bir koku ortaya çıkmıştı.

Sakin olmalıyım şu an sadece ‘Lidan'ım Dorayı uyandırmaya gerek yok.

“O pis ellerini derhal üzerimden çek”

dişlerimin arasında tıslayarak konuşmam adamı daha da cezbetmiş olmalı ki iğrenç gülümsemesiyle beraber konuştu

“Çok vahşisiniz Lidan Hanım sadece tanışmak birkaç kadeh bir şeyler içmek isterim. Sonrasında da otelimizin en güzel kral dairesinde sohbetimize devam etmek”

Alt dudağını dişleri arasına alarak bir adım daha yaklaştı. Şerefsiz herif! Sizin gibi erkeklerin köküne kibrit suyu dökmeli.

Bu dünyada en zor şey kesinlikle ‘kadın olmak…’ Daha da kötüsü erkeğim diye geçinen hayvansı varlıklar yüzünden kadının cinsel bir obje olarak görülmesi. Giydiğimiz kıyafetin, attığımız kahkahanın, söylediğimiz şarkının başkaları tarafından cinsellikle bağdaştırılması…

Bu hayvanların tamamiyle yok olduğu zaman dünya bir kadın için belki daha da yaşanılır bir alan olur.

Karşımdaki yaratığa doğru bir adım attım. Bu davranışımdan dolayı kendini bir bok sanmış olmalı ki alnına düşen birkaç tutamı eliyle geriye doğru attı. Havalı olduğunu düşünüyordu muhtemelen kendisinden etkilendiğimi sandı doğru da düşünüyor midem çok kötü etkilendi ve bu etki elimi de kaşındırmaya başladı. Yanıma iyice yaklaşan adamın ceketinin yakalarına ellerimi koydum toz varmış gibi silkeledim suratıma sahte bir gülümseme yerleştirerek ellerimi kravatına yerleştirdim. Kravatıyla oynarken konuştum

“Sadece sohbet mi edeceğiz peki?” iğrenç bir gülümseme daha sundu bana, sonrasında kulaklarıma eğilip iğrenç nefesini boynuma üfleyerek konuştu

“Aklının alamayacağı kadar erotik şeyler yaşatacağım sana.”

İğrenç sesiyle son noktaya gelmiştim kafasını kaldırıp bana baktı gülümsemem eşliğinde burnuna kafamı geçirdim. Aldığı darbenin etkisiyle geriye doğru sendeledi. Şerefsiz kalıbına bakan adam sanır. Daha ilk darbede yeri boyladı.Kravatını tutup elime doladım kendime doğru çektim burnundan akan kanlar elime bulaştı. Kendime doğru çektiğim adamın kasıklarına bir tekme geçirdim ardından da az önce piç sırıtmalarını sunan ağzına bir yumruk attım.

“Demek erotik şeyler ha? Sanırım senin o düşüncelerin sadece düşünce olarak kalacak zira onları gerçekleştireceğin aletin artık bir işe yaramaz.” deyip bir tekme daha geçirdim. yere düşen, bir eliyle kasıklarını bir eliyle de ağzıyla burnunu tutan adamın yanına eğilip bir yumruk daha geçireceğim esnada belimden tutulup geri çekilmemle birlikte yumruk olan elim havada kaldı.Kim olduğuna bakmadan ittirip yerde yatan adama gitmeye çalışıyordum kolların sahibi bana bir şeyler söylüyordu ama sanki gözlerimde at gözlüğü varmış gibiydi önümdeki adam dışında ne bir şey görüyor ne de bir şey duyuyordum. Sadece kollardan kurtulup yarım kalan işimi tamamlamaya çalışıyordum ama belime sarılan çelik gibi sert kollarla bu imkansızdı. Bu sefer sinirimi kolların sahibine yöneltip bacağına tekme atıp dirseğimi de karnına vurdum.

“Siktir! Doktor, kendine gel!” deyip beni bir çuval gibi kucaklayıp adamdan uzaklaştırmaya başladı. Ben hala delirmiş gibi bağırmaya (Sanırım küfrediyordum)devam ediyordum.

“Doktor sakinleş!” dedi beni sarsarak. Sanırım algılarım kendine gelmeye başladı. Ses tanıdık geliyordu. Her zamanki gibi kızgın bir ses. Üsteğmen… Ve ben o adamın bir kolunun altında kırmızı fileli soğan çuvalları gibi bir yere doğru taşınıyordum. Otoparka gidiyormuşuz. Aferin Lidan bulunduğun konum değilde gittiğin yer daha önemli tabi. Kırmızı soğan çuvalından tek farkım eminim ,büyük olduğu için her daim övgüler sunduğum, kocaman popom gün gibi ortadaydı tabi eğildiğim için açılan göğüs dekoltemi saymazsak.

Allahım kafayı yiyorum elimde az önce tacize uğradığım için dövdüğüm adamın iğrenç kanı varken diğer taraftan…

Hızlı adımlarla bir arabaya yaklaşıp hemen kumandasıyla aracı açtı. Beni yere bırakmadan hemen diğer eliyle arabanın ön yolcu kapısını açıp beni yine bir çuval gibi koltuğa oturtup emniyet kemerimi taktı. Torpido gözünü açıp elime ıslak mendil paketini bıraktı. Başımın kurbanlık koyun gibi önden sallanmasından dolayı birbirine girmiş ve suratımı kapatan saçlarım, hızlı bir şekilde aldığım nefesler sonucu dalgalanıyordu. Iki elleri arasına aldığı kafamı kaldırarak gözgöze gelmemizi sağladı.

“Sakin ol doktor.” dedi. Bok sakin ol sanki sen tacize uğradın.

“Hemen geliyorum.” deyip kapıyı kapattı ve neredeyse koşar adımlarla, geldiğimiz yöne doğru ilerlemeye başladı.

Kucağımdaki ıslak mendil paketinden hepsini çıkarıp elimi defalarca sildim. Sanki kan geçmiyormuş gibi bastıra bastıra sert bir şekilde silmeye devam ettim.

Aklıma gelenlerle gözümden bir damla düştü. Az önce tacize uğramıştım. Fakat acıtan bu değildi. Ben bir şekilde kendimi korumuştum fakat koruyamayanlar. Ülkenin, dünyanın dört bir yanında tacize uğrayan ve bazılarının sonu tecavüz ve ölüme dayanan kadınlar, kızlar… Kendini koruyamayanlar ve savunmasız kalıp dünyaları başlarına yıkılanlar. Bir leke gibi anılarında taşımak zorunda kalanlar…

Kafamı kaldırıp geriye yasladığımda karşıdan yine koşar adımlarla gelen Üsteğmene baktım. Hemen arabanın yolcu kapısını açıp bindi. Elindeki ceketi ve kravatı hızlı bir şekilde arka koltuğa fırlattı. Emniyet kemerini takıp hızlı bir manevrayla otoparktan çıktı. Benim gibi nefes nefese kalmıştı. Alnına doğru birkaç tutamı dökülmüş şakaklarından bir kaç ter damlası kendisine çizdiği yolda ilerleyerek omuzuna düşmüştü.

Bir an da bana dönüp “İyi misin?” dedi. Sadece kafamı sallamakla yetindim. Kafamı çevirip pencereden akıp giden, sokak lambalarıyla aydınlatılmış yolu izledim. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, sormaya mecalimde yoktu. Dalıp gittiğim yerden onun sesiyle yüzeye çıktım.

“Burak kameraları sildikten sonra garson kızla konuş. Masayı sterilize et. Parmak izi kalabilecek her şeyi sil at.” bir süre karşıyı dinledi sonra kaşlarını çatarak konuştu daha doğrusu bağırdı.

“Lan oğlum noluyor orada?” karşıdan nasıl bir cevap aldı bilmiyorum ama bir elini alnını vurarak tekrar konuştu.

“He bir de onunla uğraşacağız. Topla gel herkesi. Azra Yüzbaşıya da haber ver. Albayın hiçbir şeyden haberi olmayacak.”

Neler konuşuldu? Neler yapıldı? Kim ne durumda bilmiyorum ama Lidan pek iyi değil.

İlerlediğimiz güzergah tanıdık gelmeye başlamıştı. Ve evet tahmin ettiğim gibi lojmanlara gelmiştik.

Arabadan iner inmez kendi ceketini çıkartıp bana uzattı. Sanırım az önce ki yaşadığım olaydan dolayı bana yaklaşmaya çekiniyordu.

“Burak, Azra yüzbaşıyı durumdan haberdar etti. Birazdan o da gelir. O gelene kadar rahatsız olmazsanız benim evime çıkalım en azından ayağınızdaki topuklulardan kurtulmuş olursunuz rahatsız olacağınızı düşünüyorsanız da sizinle beraber arabada bekleyebilirim.”

Erkek var, erkek var. Az önce bir erkeğin tacizine uğrarken şimdi ise başka bir erkek yaşadığım durumdan dolayı yardım etmeye çalışırken bile nahif bir şekilde hareket ediyordu.

Neyse Lidan karar ver arabada beklemek mi? Topukluları çıkarıp yerdeki halinin verdiği rahatlığı hissetmek mi?

“Rahatsız olmam evde bekleyebilirim.” dedim. Eliyle binanın girişini işaret ederek önden ilerlemem için bana yol açtı.

Binaya girdiğimizde yüzüme vuran sıcaklık ne kadar üşüdüğümü hissettirdi. İçimde garip bir hisle eve gitme isteği duydum. Bunu yapacak bir insan değildim sanırım en yakın arkadaşımın komşusu olması başka bir arkadaşımın en yakın arkadaşı olması ona güvenmemi sağlayan etkenlerden oldu. En büyük etken ise Türk askeri olmasıydı.

 

Bölüm : 16.12.2024 23:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...