3. Bölüm

3. Bölüm

EsAy
esay1007

BÖLÜM 3

30 Haziran 2021

Genç adam önünde bulunduğu mezar taşına bakıyordu. Babası polisti ve yirmi bir yıl önce gizli bir görevdeyken şehit olmuştu. Babasından geriye ise sadece eski fotoğraflar ve yarım yamalak hatırladığı anılar kalmıştı..

Şimdi yirmi sekiz yaşında adamdı ama babasızlığın verdiği sızı hiç geçmiyor aksine her geçen gün daha da artıyor gibiydi. Mezarın üzerindeki çiçekleri su tasıyla suladıktan sonra tası kenara bırakıp derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

“Yine veda etmeye geldim sana..

Ama bu sefer ki diğerlerinden daha farklı olacak. Ben Üsteğmen oldum baba ve Kars’a tayinim çıktı.”

Hani erkekler ağlamaz derlerdi ya, kesinlikle yalandı. Ağlarlardı hemde öyle bir ağlarlardı ki, gökyüzü bile bir süre sonra dayanamaz onlara eşlik ederdi..

“Muhtemelen, menekşe gözlünün bu durum hakkındaki yorumunu merak ediyorsundur.. Ağladı baba, bayrağımızın dalgalandığı her yer vatan toprağıdır dedi ve sarılıp hüngür hüngür ağladı." Demiş ve hemen ardından acı bir şekilde gülümsemişti.

"Hem sen iyi bilirsin, anneme ayağımıza diken battı desek yine oturur ağlar.. Şimdi sen Levent'i de sorarsın. O da iyi baba, fakat eşekherif sınavı geçemedi. Anlayacağın hâlâ teğmen olarak göreve devam ediyor" diye acı bir şekilde tebessüm edip, bu defa hüzünle baktı mezar taşına.

"Ankara’dan gidiyorum ama gözüm arkada kalmıyor baba, senin menekşe gözlün yalnız kalmayacak buralarda.” Diyerek yutkundu ve bu defa sesi titreyerek;

"seni çok özledim baba.." dedi bir çocuk gibi..

Gözlerinden yaşlar birer birer akarken, genç adam oturduğu yerden hızla kalktı. Önce babasının mezar taşındaki bayrağını öpmüş hemen ardından ise bayrağın hemen yanındaki resmine son kez uzun uzun bakmıştı. Bu defa sessiz bir şekilde veda ederek hızla arkasını döndüğünde, gözünden akan bir iki damla yaş toprağa karışmış ve hemen ardından gökyüzü de sanki onunla birlikte ağlamaya başlamıştı.

Yaz yağmuruydu bu, çabucak yağar ve yine çabucak dururdu. Genç adam da adımlarını hızlandırdığı sırada, bir hıçkırık sesi duyunca ayakları ondan bağımsız bir şekilde durdu.

“Seni çok özlüyorum baba.. Mevsim yaz ama ben üşüyorum ! Yağmur yağıyor ama beni üşüten yağmur değil ! Beni üşüten senin yokluğun..”

İşittiği bu sözlerle genç adamın yüreğindeki yarası, sanki yerini hatırlatmak istercesine sızladı. Bu kızda tıpkı kendisi gibi üşüyordu. Acısını anlıyor ve anlamaktan ziyade iliklerine kadar hissediyordu. Burun kemerini sıkıp hemen ardından gözündeki yaşları da silerek bu defa adımlarını arabasına doğru ilerletti.

Elindeki anahtara basıp otomatik bir şekilde kapıları açarken, yönünü direk bagaja doğru çevirdi. İlk işi bagajda yedek kıyafetlerinin bulunduğu spor çantasını karıştırmak oldu. Kısa bir süre sonra da içinden siyah kapşonlusunu bulup eline alırken, bu defa bagajı hızla kapatmış ve adımlarını tekrar mezarlığa doğru çevirmişti.

Kızın yanına doğru giderken kız hâlâ aynı yerde ve yine aynı şekilde duruyordu. Genç adam kıza doğru yaklaşırken, mezar taşındaki tarihler dikkatini çekince kısa bir an duraksadı.

D,30.06.1970 / Ö,25.05.2000

Asaf DEMİRCİOĞLU

D,19.05.1993 / Ö,25.05.2000

Ladin DEMİRCİOĞLU

Her ikisininde ölüm tarihleri babasıyla aynı gündü. Demek ki o acı günde en sevdiğini kaybeden sadece kendisi değildi..

Bu acı tesadüf kıza daha fazla üzülmesine neden olurken, bu defa adımlarını hızlandırıp kızın yanına doğru iyice yaklaştı. Genç kız mezar taşına bakarak o günkü anılarda boğulurken, Görkem ise hızla kapşonlusunu kızın omuzlarına doğru bırakmış ve kızın dönüpte kendisine bile bakmasına fırsat vermeden, oradan aynı hızla uzaklaşmıştı.

Ne kızın yüzüne bakmak istemişti, ne de konuşmak. Onların acıları zaten yeterince konuşuyordu…

***

Görkem havaalanında annesi ve dostu Levent ile vedalaştıktan sonra uçağa binmiş ve görev yeri olan Kars'a doğru yola çıkmıştı. Kafasını oturduğu yere iyice yaslayıp

gözlerini kapatınca, aklına bir kaç saat önce mezarlıkta gördüğü o kızın sözleri geldi. Çektiği acıyı dile getirdiğinde onda da oluşan kalp sızısını hâlâ iliklerine kadar hissediyordu.

Ve belki de hayatlarının sonuna kadar hissedecekleri, ortak bir acıları vardı…

Kızın her ne kadar yüzünü görmemiş olsa da, Görkem'in dikkatini çeken bir ayrıntısı vardı. Kapşonlusunu kızın omuzlarına doğru bıraktığı esnada, ensesinden başlayıp kulağına doğru giden ince bir yara izi dikkatini çekmişti. Muhtemelen o yara izi biraz daha büyüktü fakat o saçlarının izin verdiği ölçüde bu kadarını görebilmişti.

Acaba o yara nasıl olmuştu ?..

Canı yanmış mıydı ?..

Babası o zaman yanında mıydı ?..

Genç adam bu düşünceler arasında boğuşurken, diğer yandan günün yorgunluğunun vermiş olduğu ağırlıkla gözlerinin kapanmasına engel olamadı..

***

Görkem Kars’a geleli neredeyse bir ay olmuştu. Askeriyenin lojmanında henüz boş bir yer olmadığından dolayı da, askeriyedeki misafirhanede kalmaya devam ediyordu. Çalan alarmını kapattıktan sonra lavaboya gidip hızla işlerini halleti. Daha sonra tekrar odaya gelerek hızla üniformalarını giyip bu defa kahvaltı için yemekhaneye doğru indi.

Bazı komutanlarda kahvaltıyı askeriyede yapıyor ve herkes masalarda rütbesine göre oturuyordu. Görkem kendisi gibi üsteğmen olan ve aynı zamanda akademiden beri arkadaş olduğu Tufan’ın yanına geçip oturdu. Bugün Albay kahvaltıya gelmeyeceği için hemen duâ okunmuş ve kahvaltıya başlanmıştı.

Tufan ve Görkem’in rütbeleri gibi çalıştıkları odalarıda aynıydı. O yüzden de kahvaltıdan sonra ellerindeki çayları ile birlikte hemen odaya çıkmış ve karşılıklı bir şekilde masalarına geçip oturmuşlardı. Askeriyenin eğitim programına göre raporların bir hafta içerisinde sisteme yüklenmesi için her ikiside vakit kaybetmeden raporları hemen yazmaya başladı.

Kendisini tam işine kaptırdığı sırada, Görkem'in masada duran telefonu çalınca, bakışlarını bu defa telefon ekranına doğru çevirdi. Arayan kişi Levent'di..

Telefonu hızla açıp kulağına doğru götürdü. “Efendim Levent ?..”Dediği an, telefonun diğer ucunda olan genç adam kocaman gülümsedi.

“Nasılsın, Görkemli Görkemim ?..” Dediğinde ise genç adam duyduğu sözlerle kaşlarını hafifçe çattı.

“Bana şöyle seslenme diye kaç defa söyledim sana ?”

Levent dostunu sinir etmeye bayıldığı için buna devam etti. “O zaman sende bu kadar Görkemli olmasaydın be Görkemim” diye güldüğünde, genç adam da hafif bir şekilde tebessüm etti.

"Kes şu zevzekliği de niye aradın sen onu söyle ?” Diye sorduğunda, bu defa Levent ciddi bir şekilde cevap verdi.

“Görev var kardeşim, çıkmadan seni bir arayayım haber edeyim dedim..”

Görkem'in az önce suratında oluşmuş olan gülümsemesi yavaş yavaş yok olurken, bu defa derin bir nefes alıp verdi.

"Yolunuz açık olsun kardeşim, dikkatli ol. Önce Allah’a sonra birbirinize emanetsiniz.”

“Eyvallah kardeşim sende kendine dikkat et. Görüşürüz inşallah.."

"Görüşürüz kardeşim.."

Telefonu kapattıktan sonra Görkem'in içindeki huzursuzluk yüzüne yansıyınca Tufan merakla; "hayırdır Görkem, kötü bir durum mu var ?” Diye sordu.

“Yo hayır, Levent göreve çıkıyormuş ona haber vermek için aramış.”

Tufan anladım dercesine kafasını salladığı esnada kapı çalınca; "gel !" Diyerek seslendi. İçeriye Albayın postası girdi.

Hızla selam verip; “Tufan üsteğmenim, Görkem üsteğmenim, Süleyman albayım sizleri odasına çağırıyor.” Dediği an, 'tamam' diye onaylayan Görkem ve Tufan yerinden hızla kalkarak Süleyman Albayın odasına doğru çıktılar.

Kapısını çalarak içeriye giren ikili hızla Albayın karşısına geçip selam verirken, hemen yanlarında genç bir hanımefendi daha vardı.

“Çocuklar sizleri tanıştırayım, yeni yüzbaşımız Azra Katar.”

Genç adamlar bu defa Azra yüzbaşı ile kısa bir selamlaşma faslından sonra tekrar Albayın konuşmasıyla ona odaklandılar.

“Tufan sen Azra yüzbaşıyla ikinci bölüğün

eğitiminden sorumlu olacaksın. Görkem sende şimdilik Uzman Çavuş Hüseyin ile beraber birinci bölüğün eğitiminden sorumlusunuz. Daha sonra görevdeki komutanlarda gelince yeniden bir toplantı yapıp konuşuruz. Şimdi çıkabilirsiniz.”

Bu defa üç komutan da aynı anda Albaya selam vererek odadan hızla çıktılar. Tufan aralarına yeni katılan Azra yüzbaşıyla alayı gezdirmek için dışarı çıkarken, Görkem de tekrar odaya geçerek kaldığı yerden raporları yazmaya devam etti.

Akşam üzeri çöktüğünde ise herkes çoktan akşam yemeklerini yemiş ve erler bir bir koğuşlarına giderek dinlenmeye çekilmişti. Görkem ise Tufan ve diğer komutan arkadaşlarıyla birlikte sessiz olan kantinde toplanmış sohbet ediyorlardı. Aralarına bugün katılan Azra yüzbaşının kahve teklifine ise hepsi bir ağızdan hemen onaylamıştı. Sonuçta kimse cezvede olan kahveye hayır diyemezdi..

Kahveler gelene kadar sohbet etmeye devam eden beyler, kantindeki açık olan televizyondan gelen spikerin sesiyle bir anda sus pus olmuş ve bakışlar anında oraya doğru yoğunlaşmıştı.

"Sayın seyirciler, bir son dakika haberi ile karşınızdayız !" Dediğinde, Tufan hemen kumandayla televizyonun sesini biraz daha açtı.

"Bugün Ankara'nın Mamak ilçesinde büyük bir patlama meydana geldi. Patlamanın terör örgütü bağlantısı olduğu ve patlama öncesinde o bölgede bir çatışma çıktığı öğrenildi. Yaralılar hastaneye sevk edilirken...."

Spikerin diğer sözleri Görkem'in kulağında bir uğuldama etkisi oluştururken, zaten sabahtan beridir içinde oluşan endişesi bu haberle gün yüzüne daha da fazla çıkmıştı.

Ama önce soğukkanlı davranması gerekiyordu. Hemen cebindeki telefonu çıkarıp ileriye doğru giderek Levent'i aradı. Ama açan yoktu. Belki de hâlâ görevde

ve haberde bahsettikleri çatışma da onlara ait değildi. Bu defa iyi düşünmeye çalışarak annesini aradı. Sakin bir şekilde konuşup annesine birşey çaktırmadan telefonu kapattıktan hemen sonra tekrar Levent'i aradı ama hâlâ bakan yoktu. Sakinliğini gitgide kaybederken bu defa da Ankara’da ki nizamiyeden arkadaşlarını aradı ama aksi gibi onlarda telefonlarına bakmıyordu..

Genç adam kaşlarını derin bir şekilde çatarken, elinde tuttuğu telefonla öylece kalakalmıştı…

***

~ LİDAN ~

Göreve başlayalı tam bir ay olmuştu fakat odam hâlâ tebrik mesajları ve beraber gelen çiçeklerle doluydu ve ben hiçbirini atmaya kıyamamıştım.

Saat gece yarısını geçmişti üzerimi değiştirip hemen eve gitmek istiyordum. O yüzden çiçeklere bakmaya bir son verip hemen üzerimi değiştirmek için odamın içindeki diğer kapıyı açarak küçük giyinme odama doğru girdim. Üzerimdeki beyaz önlüğümü çıkarıp dolabın kapaklarını açtığımda gördüğüm ilk şey, yüzümde yine bir tebessüm oluşturmuş ve elim istemsiz bir şekilde yine siyah kapşonluya doğru gitmişti.

Elime alıp G.A harflerinin işlendiği kısma önce dokunmuş ve hemen ardından ise utanarak da olsa kapşonluyu burnumu doğru götürmüştüm. Hiç bilmediğim fakat artık aşinası olduğum kokuyu içime çektim. Garip bir şekilde bu koku bana yaşadığımı hissettiriyordu..

O gün bu kapşonu, babamın mezarının başında bir adam omuzlarıma bırakmıştı. Arkamı dönüp baktığımda ise adam hızla arabasına doğru ilerlemişti. Kimdi ? Neyin nesiydi ? Bilemediğim gibi oldukça da merak etmiştim. Koşup yetişmemin imkanı da yoktu. Çünkü bacakları o kadar heybetliydi ki, benim üç adımım onun bir adımına bedeldi. Üstelik ben uzun boylu biriydim. En son bekçi kulübesine giderek kameralara bakmak istemiştim fakat kameraların hiçbirinde ne hikmetse, ne yüzü nede arabasının plakası net bir şekilde gözükmüyordu..

Kapşonluya son bir kez daha bakıp geri yerine asarken, önce çağrı cihazım daha sonra da kendi telefonum çaldı. Elimdeki önlüğümü hızla giyip odadan koşturarak acil bölümüne doğru koşarken, telefonum hâlâ ısrarla çalınca arayan kişiye baktım. Arayan Ahmet amcamdı o yüzden bir yandan koşarken diğer yandan telefonu açıp kulağıma doğru götürdüm.

“Baba, önemli değilse sonra konuşsak olur

mu? Acil bir hasta geliyor !"

Ahmet amcama ev dışında baba diyordum çünkü herkes beni kendi çocuğu sanıyordu..

“Önemli Ladin. Gelen hasta yirmi altı yaşında erkek ve asker. Görev dönüşü çatışma çıkmış omuzundan ve karnından vurulmuş. İsmi Levent Tuncer, bu hasta ile sen ve senin kurduğun özel bir ekip ilgilenecek. Bu arada hastanın, hastane kayıtlarında hiç bir şekilde kaydı da bulunmayacak. Özel ekibine de söyle V.I.P odalarından birini ayarlasınlar. Ve Ladin, kurduğun ekipte en güvendiğin insanlar olsun hiçbir şekilde dışarıya haber uçmayacak..” Ahmet amcamın bu denli konuşması özel bir durum olduğunu belli ettiğinde; "anlaşıldı" demiş ve telefonu kapatıp acile doğru koşmaya devam etmiştim.

Acile girdiğimde ise hemen ileride sedyede hastayı görünce hızla yanına doğru gittim. Bir yandan onunla ilgilenen hemşireye; "durumu nasıl ?" Diye sorarken, diğer yandan da hızla eldivenlerimi giyiyordum.

"Tansiyon 180’e / 120.. Nabız 110, kurşunun biri sol omzunun üstünde diğeri karnında, kanaması oldukça fazla sol omzundaki kurşunun çıkış yarası var ama karnındakinin yok.”

"Tamam" diyerek üzerindeki üniformayı çıkarırken, üstünden herhangi bir kimlik çıkmamıştı. Sol omuzundaki yarayı kontrol ederken de kimse fark etmeden önce boynundaki künyeyi ve cebinden çıkan telefonu alarak hızla önlüğümün cebine attım.

Yanıma gelen asistanımla birlikte hızla ona bakarak konuştum. “Emre hemen röntgen çekilsin ayriyeten haber ver birinci ameliyathane de hazırlansın" deyip ardından diğer asistanına döndü.

"Gökçen hemen hazırlan sende ameliyatta beni asiste edeceksin. Emre bir de söyle VIP yoğun bakımından bir oda hazırlansın ameliyattan sonra da hastayla sen ilgileneceksin. Anestezi Kumru Hanımı da arayın ve hastanın durumunu söyleyin !..” Diyerek, yaralı askeri gönderirken. Emre'nin kolundan tutarak bana bakmasını sağladım.

Cebimden künyeyi çıkarıp Emre'ye doğru gösterdim. “Ameliyat için 0 Rh (+) pozitif iki ünite kan da hazırlansın” dediğimde, başını olumlu bir şekilde sallayarak ileriye doğru koşmaya başladı.

Şuan olanlara belki de kimse anlam veremiyordu ama herkes işinde oldukça profesyonel olduğu içinde bu durumu da işlerine yansıtmamaya çalışarak bir hayatı daha kurtarmakla uğraşıyorlardı.

***

Zorlu geçen uzun bir ameliyatın ardından sonunda Karaciğere oldukça yakın olan kurşunu almış ve sol omzundaki yarayla da küçük bir operasyon yaparak Levent beyi sonunda yoğun bakıma çıkarmıştık.

Ameliyatın ardından üzerimi değişip tekrar hastanın yanına gelerek tüm değerlerini kontrol ettim. Çok şükür ki gayet iyidi. Bunun rahatlıyla odadan çıkıp cam kaplamalı alana geçerek maskemi indirip sandalyeye oturdum.

Bu gece belli ki eve gidemeyecek ve burada nöbette kalacaktım. O yüzden yarına bir şeyler giymek için cebimdeki telefonu çıkarıp hemen Burcu'ya mesaj attım.

✓Gönderilen Mesaj; Burcu❣️

Bu gece hastanede nöbetçiyim. Sana zahmet benim dolabımdan, senin sömürmediğin ve benim giyebileceğim bir şeyler yollasana..

Mesajı yazıp gönderdikten sonra telefonu tekrar önlüğümün cebine attığımda elime bu defa metalin soğukluğu değince irkildim. Cebimdeki künyeyi çıkarıp elime alıp incelediğimde, bu defa iki farklı künye ile karşılaştım.

Levent Tuncer ve Görkem Arslan.

Sebebini bilmediğim bir şekilde tüylerim diken diken oldu. Camın diğer tarafında yatan bu adama ve künyenin diğer sahibine belkide çok şey borçluyduk.

Levent henüz yirmi altı yaşındaydı. Ve bugün ağır bir ameliyat olmuştu. Asker olması ve vücudunun bu denli dayanıklı olması, belki de bu ameliyatta daha güçlü olmasını sağlamıştı. Çünkü büyük ihtimalle normal bir insan aynı yaraları almış olsaydı belki de durumu bu kadar iç açıcı olmazdı.

Cebimde hissettiğim titreşimle bezgin bir şekilde elimi cebime attım. Levent Bey’in üzerinden çıkan telefon çalıyordu.

'Görkemli Görkem..' Sanırım künyenin sahibi arıyordu. Telefonu tekrar sessize alıp cebime attım. Sanırım bir VIP yoğun bakımında şu an için yapabileceğim tek şey kitap okumaktı..

***

Boynum tutulmuş bir şekilde gözlerimi açtığımda, maalesef ki kitap okurken uyuya kalmıştım. İlk işim yerimden hızla kalkıp maskemi takarak hastanın durumuna bakmak olmuş ve monitörden gelen sesler yüzümü gülümsetmişti. Levent bey başarmıştı. Kendi kendine nefes almaya başlamıştı.

Mutlulukla hemen Emre’yi yanıma çağırarak öğle sonuna kadar herhangi bir komplikasyon ortaya çıkmazsa eğer Levent beyi normal bir Vip odasına alacağımızı ve hazırlıklı olmasını istemiştim..

Ben Emre ile konuşmaya devam ederken, bitmek bilmeyen telefon titreşimini yine hissederek gözlerimi devirerek telefonu çıkarıp ekrana baktım. Yine aynı kişi arıyordu.

“Hocam isterseniz açın, belki ailesinden birisi olabilir” dedi..

Doğru söylüyordu fakat Levent Bey askeri bir hastaydı ve acile bir operasyonda yaralanarak gelen bir askeri hasta hakkında başkasına bilgi vermek çok tehlikeliydi.

“Olmaz Emre, Levent bey uyanınca kendisine açıklamayı yaparız. Sende kimseye bir şey söylemiyorsun." Diyerek uyardığımda o da hemen kafasıyla onaylayıp yoğun bakımdan çıktı.

Bölüm : 16.12.2024 15:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...