
14.Bölüm
Geçmişten Gelen Acı
Haziran 2000
Yazardan
“27 Mayıs'ta yaptığı kaza sonucu hayatını kaybeden Asaf DEMİRCİOĞLU ve kızı Ladin DEMİRCİOĞLU bugün toprağa verildi. Yapılan kazada baba-kızın yanında şoförü Burhan Akyaka ve merhum Demircioğlu'nun asistanı Ömer Arslan da hayatını kaybetti. Cenazelerin bu denli geç defnedilmesi ise kazada kimliklerin belirlenemeyecek kadar büyük hasarların olması en büyük sebepti.”
Son dakika haberlerinde yer alan olaya baktı kız. Ölü gösterilmeleri kendini kötü hissettirmişti. Sanırım bahsettikleri kimlik değişim olayları gerçekleşecekti tabi bu adam buradaki herkesi öldürmeden bulunabilirlerse.
Haberlere göre artık ölüydü, babası ölüydü, Ömer Amcası ölüydü. Ölümün ne demek olduğunu küçükken babasının anlattığı kadarıyla biliyordu ama ölümün korkusunu henüz şimdi, yedi yaşındayken, yaşamıştı.
Korkmamalıydı. Babası her zaman ona korkmaması gerektiğini eğer korkarsa verdiği mücadeleyi henüz oradayken kaybedeceğini söylemişti. Korkmuyordu Ladin, korkmayacaktı da.
****
Asaf Bey bulunduğu kafesin kalın demirlerinin arasından kızını, gözünün nurunu izliyordu. Bembeyaz bir elbise giymişti. Simsiyah saçlarının perçemleri ayrılıp saçları ikili balıksırtı örgüsü yapılmıştı uçlarına ise leylak çiçeğinin olduğu küçük tokaları takılmıştı. Bir an sinirlendi. O tokaları ona Ömer'in oğlu almıştı. Eşek herif daha yaşına boyuna bakmadan ,ki çocuğun boyu yaşıtlarına göre çok uzundu, kızına leylak gibi kokuyorsun diye leylak çiçekli toka almıştı. Ama haklıydı kızı leylak kokuyordu. Annesi gibi…
Korhan'ın bir gün kendisine saldırıya geçeceğini bildiği için hazırlıklarını önceden yapmıştı. Ladin için ölüm kararı çıkartmıştı. Kızını öldü gösterecekti ama o hayatına devam edecek hazırlandığı Kaos’a da vakti gelince katılacaktı. Fakat haberde duyduklarından sonra kendisinin ve Ömer'in de ölü gösterilmesi aslında, kendilerinin de artık saha görevlerinden çekilmelerini saman altından su yürütenlere katılmalarının gerektiğini anlatıyordu.
Derin bir nefes aldı. Kızına baktı tekrardan. Kızının ne kadar korkusuz durduğuna baktı. Duruşundaki zarafete, gözlerine baktı. Umut, güç verircesine gülümsedi ve dudaklarını kıpırdattı
“seninle gurur duyuyorum” gözleri hemen parlamıştı.
“Korkmuyorum babacığım merak etme” neyi kastettiğimi anlamıştı. Kızının gözleri… Sevdiği kadının, kızının annesinin gözleriydi.
Aynı kafeste bulunduğu kadına baktı. Korhan'ın karısına. Bir zamanlar eşi olan kadına, kızının annesine, Umayına…
O esnada aklına bir şey düştü acaba Ladin Umay’ı hissediyor muydu? Gözlerini tekrar Ladin'e çevirdi. Kızı çok sakindi. Umay'ı görünce hiç tanımıyormuş gibi davranmıştı oysaki kızı, Ömerlerde kaldığında Umay’ın da oraya geldiğini biliyordu. Ladin annesinin Umay olduğunu bilmiyordu ama tanıyordu ve şimdi tanımıyormuş gibi davranmıştı.
Üzerindeki gözleri hemen hisseden Asaf bakışların sahibine döndü. Umayla göz göze geldiler. O gözlerde çok şey görmüştü.
Kadının kalbi paramparçaydı ve herbir parçası sızım sızım sızlıyor kan ağlıyordu.
***
Korhan hepsini kaçırmıştı. Asaf ile ayrıldıklarında kızını içi yana yana istememişti bakamam demişti eski kocasına. Haklıydı, o kızlarına Asaf kadar iyi bakıp onu cehennemden, Korhandan koruyamazdı. Oysa şimdi kendileri bir kafesin içinde kızı ise şu an Korhanlaydı.
Korhan, hepsinden intikam almak istiyordu. Arkadaş bildiği ama aslında arkasından kuyusunu kazan Ömer'den, Asaf denen şerefsizden ve ölüm kokan kadından… Sırf öyle koktuğu için ölümü sevdiren kadından…
Ömer karşısındaki kıza bakıyordu. Onu eve ilk getirdiği günü hatırlıyordu. Menekşe gözlüsü ıslak ıslak bakmıştı kendine içinde minnet dolu olan. Yanındaki iki deli aşığın çikolata kokan kızlarına. Oğluna göre bu kız çikolata kokuyordu. Aklına oğlu geldi, menekşe gözlüsü geldi. Onların ne yapacağını, ne halde olduklarını merak ediyorlardı. İyi değillerdi. Kim iyi olabilirdi ki sevdiğinin öldüğünü öğrendikten sonra. Oğlu, en çok o yıpranacaktı. Menekşe gözlüsü güçlüydü ama oğlu… Henüz çok küçüktü ve sadece babasını değil ilk aşkını da kaybetmişti…
Korhan karşıda bir köşede hiçbir şey olmamış gibi yere oturup sırtını duvara yaslayan kıza baktı. Ölüm kokan kadın, güzelliğini bu kıza miras bırakmıştı, tıpkı korkusuzluğunda olduğu gibi. Asaf kıza annesinin kim olduğunu söylememişti zira kız Umay'ı gördüğünde hiçbir tepki vermemişti. Kızın gözlerinde çaresiz bakışlar görmek için Asaf'a, Ömer'e yapmadığı işkence kalmamıştı ama o gözlerde sadece büyük, çok büyük, herkesi hepimizi yakacak kadar büyük bir ateş vardı.
Korhan oturduğu deri koltuktan kalkıp buzdolabına ilerledi oradan hazır iki sandviç ve vişneli iki tane meyve suyu alıp kızın yanına doğru ilerledi. Attığı sert adımlar kafestekilerin bakışlarının ona dönmesini sağladı. Hepsi bir sinek gibi vızır vızır ediyordu. Asaf ve Ömer bol keseden sallıyorlardı onlara dönüp sırıtarak konuştu
“Kendinize dönüp bakın erkekliğinizden bir utanın. Erkek adam kadınların yanında küfreder mi?”
“Senin adamlığına sıçayım lan. Seni diri diri gömsem toprak kabul etmez piç herif.”
“Ah, Asafcığım sessiz ol lütfen! Çok zarif bir hanımefendi ile yemek yiyeceğim. Gürültü kirliliği yapıp keyfimizi bozma.”
“Korhan lütfen ondan uzak dur!” Korhan olduğu yerde durdu. Sırtı kafese dönüktü. Ölüm kokan kadın.. Ölüm kokan kadının artık sesi de ölüm kokuyordu. Tekrar hareketlenip küçük kıza doğru ilerledi. Kızın yanına varıp ellerindeki sandviç ve meyve sularını göstererek
“Küçük Hanım, bu akşam yemekte bana eşlik eder misiniz?”
Küçük kız kafasına yasladığı dizlerinden kaldırıp karanlık gözlü adama baktı. Ona böyle hitap ediyordu çünkü karanlıktı, kapkaranlık…
Yemek yemesi gerekiyordu çünkü güçlü ve zinde olmalıydı. Bu adam kendisini öldürecek olsa çoktan yapardı üstelik yemekle zehirleyip öldürecek kadar acısız ve basit bir ölüm de olmazdı o yüzden başını sallayıp adamı onayladı. Adam hemen karşısına oturdu ve bağdaş kurup elindeki sandviç ve meyve sularından birer tane kendisine uzatmıştı. Korkusuz görünmeliydi bunun içinde rahat olmalıydı o da adam gibi bağdaş kurup rahatça oturdu ve adamın elindekilerini alıp sandviçin streçini açmaya başladı.
Korhan kızın bu rahat tavırları karşısında bir kez daha şaşırmıştı. Geldiklerinden beri bir kez olsun sesini duymamıştı önce korktuğu için konuşamadığını düşünmüştü oysa şu an ki rahat tavırları onun yanıldığını gösteriyordu. Kızın iştahı da aynı annesininki gibiydi.
“Neden korkmuyorsun benden?”
Küçük kız duyduğu soru karşısında şaşırdı.
Aslında tam tersi sorulmuyor muydu?
Onu sonra düşünürdü. Adam korkunç gözüküyordu ama korkmamalıydı. Sadece omuzlarını silkmekle yetinmişti.
Adam ise aldığı cevap karşısında gülmeden edememişti. Böyle bir kızı olmasını ne çok isterdi, sevdiği kadına benzeyen.
“Peki neden hiç konuşmuyorsun?” kendisi bir taraftan kıza sorular yöneltiyor bir taraftan da kızın elindeki büyük sandviçin bu kadar kısa sürede bitmek üzere olmasına şaşırıyordu.
Yeni bir soruyla yine duraksayan kız ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Bir elinde sandviç bir elinde meyve suyu öylece düşünüyordu. Geldiklerinden beri hiç konuşmamış hiç tepki vermemişti. Çünkü vereceği bir tepki veya ağzından çıkacak olan bir kelime kesinlikle bu adam lehine olacaktı ve adam o kadar kötüydü ki onu kullanmaktan çekinmeyecekti. Bu yüzden başka bir şey yapmaya karar verdi. Elindekileri adama uzatıp tutmasını istedi. Adam anlamış gibi hemen aldı. Ve küçük kız kendisi gibi küçük ve yine kendisi gibi akıllıca olan oyununa başladı. Elleriyle bir şeyler yaptıktan sonra karşıdaki adamın şaşkın ifadesini izledi.
“Sen konuşamıyor musun?” o esnada tüm gözler bu ikili üzerindeydi. Kafestekiler şok içerisinde, etraftaki adamlar ise acı dolu bakışlarla küçük kıza bakıyorlardı.
Küçük kız yine elleriyle cevap verdi.
“Maalesef konuşamıyorum, doğumumda olmuş sanırım, babam bu konunun konuşulmasından pek hoşlanmaz.”
Adam şaşkınlığını çekmecenin en alt gözüne saklayıp kızla konuşmaya devam etti.
“Bunları annen mi söyledi peki?” kızı deniyordu sadece. Asaf'ın Umay'dan sonra bir daha evlenmediğini biliyordu.
“Hayır annemle hiç konuşamadım”
“Neden peki? Annen de hoşlanmıyor sanırım bu konudan?”
Küçük kız biraz duraksadı yalan söylemekten nefret ediyordu bu kez doğruyu söyleyecekti. Hem adam babasını bu denli bildiğine göre eşinin öldüğünü mutlaka biliyordur.
“Hayır, benim annem yok. Ölmüş!”
Adam sanırım annesinin öldüğünü bilmiyormuş ki bu kadar şaşırmış duruyordu.
Korhan şaşırmıştı ne bekliyordu bilmiyordu ama bunu beklemiyordu. Sert bir şekilde yutkunup tekrar arkasına dönüp kafese baktı.
“Annenin öldüğünü bilmiyordum,özür dilerim.” dedi karısının gözlerine bakarak. Kafesteki üç çift şaşkın bakış bir kıza bir Korhan'a değiyordu.
Korhan, Umay'ın gözlerinden ardı arkası kesilmeyen yaşlara baktı. Dayanamıyordu ağlamasına. Bu kez garip bir şekilde Korhan'ın da canı yanmıştı.
Kız bir anda yanından uzaklaşıp giden adamın arkasından baktı. Yere bıraktığı açılmamış sandviçi alıp yemeye başladı. Kendisininki bitmişti ve hala açtı o yüzden karanlık adamın sandviçini yemeye başladı.
Kafasını bir an kafese çevirdi oldukça tanıdık gelen kadın ağlıyor babası ise acı dolu bakışlarla kadını telkin etmeye çalışıyordu. Sanırım kadına üzülmüştü babası.
Ömer amcası ise muzip bakışlarla ona bakıp gülüyordu. O da güldü ama utanmıştı onlar yemek yiyemiyordu ve bu utanma yerini an itibaren büyük bir hüzne bırakmıştı.
****
Korhan odasında bir viski şişesini daha bitirmişti. Kafesi havuzun hemen üstüne monte etmişti. Havuza ise bugünü düşünerek hazırlattığı piranaları bırakmıştı. Canı istediğinde kafesi havuza daldırıp bir süre orada bekletiyordu. Kafes kalın parmaklıklar çevrili olduğu için piranalar içeriye giremiyor etrafında dolaşıyordu sadece, ama o kafeste bir damla kan olsaydı kesinlikle bu korkulası, kandan gözü dönmüş hayvanlar, kafestekileri o büyük kalın parmaklıklara rağmen tek bir damla kan kalmayacak şekilde paramparça ederlerdi.
Odasındaki kameradan havuzu izlerken yanına korumalarından biri geldi.
“Efendim istediğiniz şey hazır. Dilerseniz havuza indirelim.”
Korhan iştahlı bir heyecanla ayağa kalkıp
“Sonunda eğlenebileceğiz.” dedi ve çalışma odasından çıktı. Adam Korhandan önce ilerleyip mekanizmayı aşağıya havuza indirip kurmaya başladı.
Asaf Bey ve Ömer Bey gördükleri mekanizma karşısında ayağa kalkıp küfretmeye başlamışlardı. O denli bağırıyorlardı ki hafif uykulu olan kızın nasıl korktuğunu fark edememişlerdi.
Korhan sonunda küçük kızdan bir tepki alabilmişti. Mekanizma küçük kızın olduğu yerden gözükmüyordu ama görse zaten anlamazdı ki…
Korhan böyle düşünürken kucağına aldığı küçük kızın gördükleri karşısında vücudunun kasıldığını fark edememişti.
“Sikerim, yemin ederim Korhan seni sikerim.” Ömer sinirden kuduruyordu sanki yapabilecekmiş gibi demir parmaklıkları ayırmaya çalışıyordu.
“Ulan amınakodum eğer onu çalıştırırsan götünden kan ala ala öldürürüm seni piç herif.”
Umay ise en kötüsüydü. Gördükleri karşısında elleri göğsünde yere otura kalmıştı. Bir annenin canı bu manzara karşısında nasıl acırsa onunki de öyle acıyor nefes alamıyordu.
Küçük kız kafasını babasına çevirdi. Babası delirmiş gibiydi. Şu an ne yapması gerektiğini bilmiyordu. 137 olan IQ'su şu an çalışmıyordu. Ona yardımcı olmuyordu. Korkuyordu. Mekanizmanın önüne tamamiyle geldiklerinde gözünden bir damla yaş akmıştı. Artık emin olmuştu bu mekanizma babasının, Ömer abisinin ve karamelli gözlü çocuğun teyzesinin canını yakacaktı ama en çokta kendisinin. Fakat asıl can yakıcı acı ise yıllar sonra bu makinenin aldıklarıyla karşılaştığında olacaktı.
Bu sefer işkence sırası kendisine gelmişti. Ve onun için hazırlanan işkence aleti ise bir elektrikli sandalyeydi…
*****
Herkes paramparça olmuştu. Küçük kız kan olan beyaz elbisesiyle bedeninden ve başından kablolarla bağlı bir şekilde hala sandalyede oturuyordu. Ve biraz da idrar kokuyordu.
Kızın aldığı her voltta burnundan kanlar süzülüyordu. Ne kadar kan aktıysa artık başını bomboş hissediyordu. Bir taraftan da utanıyordu 7 yaşında kocaman kız olmuştu ve altını ıslatmıştı. Bununla beraber adam ona elektrik vermeyi bırakmıştı. Ağlayan gözlerle babasına baktı.
Asaf bitik bir haldeydi bağırmaktan sesi kısılmış çırpınmaktan bedeni güçsüz düşmüştü. Asaf ölmeliydi, kızı orada acı çekerken bir şey yapamamamıştı, ölmeliydi.
Küçük kızı… Dayanamıyordu Asaf, bu acı onu öldürmeliydi ölmek istiyordu ama ölemiyordu. Ölemediği gibi kızını da kurtaramıyordu. Aldığı her nefes kezzap olup ciğerlerine iniyordu.
Elleriyle başına vuruyor “Aptal herif” diye bağırıyordu. Deliriyordu Asaf kızı orada acı içindeydi o burada hiçbir şey yapamadan sadece izliyordu. Ölmeliydi Asaf.
***
Ne kadar zaman geçti bilmiyordu küçük kız ama kapanmak üzere olan bakışlarını babasının bağırtısıyla geri açtı. Babası “aptal herif” diye bağırıp kafasına vuruyordu. Kafesin içindeki adam ve kadın onu tutmaya çalışıyordu.
Etrafına baktı. Neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Kıyafetleri her yeri kan olmuştu. Üstelik çiş kokuyordu bu çok iğrençti o hiç altına yapmazdı ki. Biri kesin yapmıştı suçu atmak için onu buraya oturtmuştu. Midesi bulanmaya başı daha da ağrımaya başladı.
Tekrardan kafeste bağıran babasına baktı iyiden korkmaya başlamıştı ve konuşmaya başladı kafestekileri o sözleriyle öldüreceğini bilmeden…
“Baba senin orada ne işin var? O kafesteki insanlar kim? Baba korkuyorum lütfen yanıma gel kim bu insanlar?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.54k Okunma |
645 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |