34. Bölüm

34. Bölüm

EsAy
esay1007

15.BÖLÜM 2.KISIM

 

Sabah sabah Azra ile bir tür ekmek almaya kim gidecek mücadelesi yaptıktan sonra kaçak yollarla da olsa kazanan taraf ben olduktan sonra Azra Yüzbaşıyı fırına gitmesi için hazırlanmak üzere odasına yolladım ve tabi asla çıkmak bilmediği duşuna girdi. Mücadele esnasında yapılan mekik, squat,plank ve daha niceleri… Demlediğim bergamotlu çaydan bir bardak alıp sigaramla beraber mutfak balkonuna çıktım. Ben Angaralıydım bana soğuk işlemezdi ama Kars’ın soğuğu insanın dötünü donduran cinstendi.

 

Bir sigara yakarken Azranın bu kadar saat duşta ne yaptığını düşünüyordum tabi aklıma fesat şeyler gelmiyor değildi hani. Düşüncelerimi edepli Lidana yönlendirmeye çalışan iç sesime Azra çok edepliydi ya diye çemkirdim.

 

Rüzgarın bilmem kaç defa döndürdüğü çakmağı tekrar ateşlerken açık unuttuğum balkon kapısının evin içindeki kapılarla elektrik yapıp teker teker çarpmalarını duyunca sigara ağzımın kenarında balkon kapısına ilerleyip kapadım.

  

Nisan ayında insanı adeta buz dağına çevirecek rüzgar karşısında verdiğim savaşı kazanıp sigaramı yakmıştım. İçime derin bir nefes çekerken yan balkondan duyduğum sesle kafamı istemsizce o tarafa çevirdim

 

“Ulan saat kaç oldu hepiniz camış gibi yatıyorsunuz amına koyim. Tabi birilerinin kahvaltı hazırlaması lazım. Ulan sizden var ya koca falan olmaz. Sizi alacak olana yazık lan. Kadın bir hamile kalsa mutfağa giremese sizin yüzünüzden açlıktan orada doğuruverir.”

 

Kıkırdamamla bana döndü karşımda bana şaşkın şaşkın bakan bir adet Levent vardı.

 

“Bildiğim kadarıyla dünya tarihinde açlıktan doğuran bir kadın yok.” o da gülerek

“O zaman bizimkilerin çocukları bir ilk olacak.”

Karşılıklı kahkaha atıp günaydınlarımızı sunduk birbirimize. “Gün ayalı çok oldu” dedi kolumdaki saate baktım 06:15. Askerlere gün çoktan aymıştı. “Ama sana pek aymamış gibi”dedim

“Beş tane camışla aynı evde kalınca böyle oluyor. Resmen horultularını yarıştırıyorlar şerefsizler. Kusura bakma” güldüm senin o camışlardan beş tane de ben de var.

Kocaman olan gözlerini şaşkın bakışları daha da büyütmüştü. “Beş tane abin mi var?”

“Hayır bir tane abim var diğerleri başımın belaları.” dedim. gülüp gözleriyle elimi işaret edip “Seni gördüm günüm aydı.” dedi yaptığı iltifat kesinlikle bana değil elimdeki sigaraya ve çayaydı. Gülerek karşılık verdim bir dakika işareti yaparak mutfağa girdim. Bir tepsiye çay doldurup yanına da bir kaç adet ,gece uyandıktan sonra yaptığım, kremalı çıtır börekten koydum.

 

Tekrar balkona çıkıp balkon korkuluğunun yanına bıraktığım paketten üç dal sigara alıp onları da tepsiye koydum. Birbirlerine oldukça yakın olan balkonun ucuna doğru ilerleyip biraz sarkarak tepsiyi Levent’e uzattım.

 

“Ooo börek, hem de sıcacık ve mis gibi kokuyor. Doktor Lidan kesinlikle evlenilecek kadınsın.” hemen ağzına bir tanesini atıp çiğnemeye başladığında konuştum “Azraya yorumlarını iletirim.” dememle öksürük krizine girdi. “İyi misin?” dedim başını sallayarak cevap verdikten sonra “Bunu o mu yaptı?” Bir kaşımı kaldırarak imalı bir bakış attım “Yani Azra Yüzbaşı mı yaptı?” “Evet eli çok lezzetlidir. Senin dediğin gibi evlenilecek kadın” mini minnoş bir yalandan bir şeycik çıkmazdı bence.

 

Tabi canım yumurta bile kıramayan Azra oldu bize çok güzel börek yapan kadın.

 

Kes sesini!

 

Korkuluğun kenarına bıraktığı çayı alıp yudumlamadan önce görmediğimi düşündüğü bir gülümseme sundu. Siz bir boklar çeviriyorsunuz ama benim burnumda çok keskindir yakında alırım kokusunu.

 

“Çay bergamotlu, börek kremalı ve patatesli” dedi. “Sigaram da mentollü.” dedim havalanan kaşlarıyla bu sefer imalı bakışlar atan o oldu. Sigaramdan çektiğim nefesi havayla buluşturup gözlerimle tabağı işaret ederek bir dakikada silip süpürdüğü börekleri kastederek “Hızlıyız” dedim

“Ohoo Liloş Hanım onlar tek lokmalıktı.” dedi. Liloş demesine güldüm “Kusura bakma Merveden ağzıma takıldı.” dedi. Sorun değil dercesine kafamı sallayıp ikinci sigaramı yaktım.

 

“Sabahları bu kadar çok mu içersin?” Elime küllükteki az önce içtiğim sigaranın izmaritini alarak “Benden çok rüzgar içti” dedim. Erkeksi kahkahası havada yayılırken “Nisan ayında olmamıza rağmen Kars çok soğuk üstelik bugün fırtına da var” başımı aşağı yukarı sallayarak “Neyse ki soğuklara kara kışlara alışkınız” gözlerini gözlerime dikip söylediğimden bir şeyler çıkarmaya çalıştı

 

“Eee Üsteğmenim, Ankara’nın da bu kulvarda hatrı sayılır bir ismi var bilmez misin?” dedim doğu şivesiyle. “Hemen adapte olmuşsunuz Doktor Hanım. Bu hızla giderseniz yerlisi olursunuz” saçlarımı havalı bir şekilde geriye doğru savurup “Eh sadece mesleğimizde başaralı değiliz var bizim de yeteneklerimiz” dedim.

 

“Gerçekten çok mütevazısınız Doktor Hanım”

Gülerek

“Herkes öyle söyler” dedim

 

Üstte aldığımız eğitimler arasında ses estetiği eğitimi de vardı. Normalde ameliyatla insanlar seslerini güzelleştirirken biz zorlu çalışmalar sonucu sesimizi istediğimiz tonda kullanabiliyorduk hatta Çağatay bu konuda daha başarılıydı, bizim ses tonlarımızla konuşacak kadar. Ve biz bu eğitimler sonucu operasyonlarda asla kendi sesimizin tonlamasını kullanmıyor kendimizi ele verebilecek her türlü ihtimalden kaçınıyorduk.

 

Sigarasından bir nefes daha alırken onu izledim. Yeni traş olmuş pürüzsüz yüzü, dağılmış saçları, yeşile çalan ela gözleri… Uzun boyu ve kalıplı vücudu… Neden bilmiyorum yüzü geçmişten gelen bir tanışıklık hissi uyandırdı bende. Vücudunu baştan ayağa süzerken bir tanışıklık hissiyle daha karşı karşıya geldim.

 

Düşünceler denizinde boğulurken “Levent” diye oldukça büyük bir böğürme sesiyle kendime geldim. “Neredesin amına koyim acıktık lan” Görkem… Mutfaktaki sesler kulağıma doğru gelirken onun sesini duymamla konuşmaya başladım

 

“Sohbet için teşekkürler.” dedim “Minik ikramların hatrına kaçak sigara kullandığını ihbar etmeyeceğim” ikimizde kahkaha attık. Türkiye’de mentollü sigara kullanımı yasaklanmıştı. Eh tabi kadim satıcım Emre Azerbaycan’a her gittiğinde getiriyordu. Hem de çift mentollü.

“Eyvallah üsteğmenim” dedim. İkimizde içeriye girmiştik. Hızlı bir şekilde masayı hazırladım. O esnada zil çaldı. Kapıyı açmadan önce bir tabağa böreklerden koyup yavaş adımlarla kapıya ilerledim Azra çılgın bir şekilde zile basıyordu. Bu kızın çıldırışları en büyük keyfimdi.

  

Kapıyı açar açmaz elinden ekmekleri alıp tabağı boşalan eline uzattım. Kısılmış gözleriyle sorgularcasına baktı. “Seninkilere gidecek” dedim. Sınırlı bir nefes alıp “Neden sen gitmiyorsun?” dedi. Yana eğilerek poposuna bakıp “Dötün biraz küçülsün” diyerek bir tepki vermeden kapıyı hızlıca kapatıp hemen kapının gözünden baktım sinirden morarmıştı bir gün acısını benden fena çıkartacaktı ben de o güne kadar sinir etmek için elimden gelen her şeyi yapacaktım mutfağa ilerleyip ekmekleri masaya bırakıp çayları doldurmaya başladım. Bir an da mutfak kapısı pat diye açıldı en son bıraktığımda bu kadar sinirli değildi ve ben kesinlikle bu kadar sinirlendirmezdim çünkü ben melek gibi bir insandım.

Şeytan da bir melektir, Lidan!

O şeytan seni çarpmadan defol git iç ses.

 

Bölüm : 24.12.2024 14:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...