35. Bölüm

35. Bölüm

EsAy
esay1007

15.Bölüm 3.Kısım

​​​​​​​​Kahvaltıdan sonra üzerime sinen yemek kokularından arınmak için kısa bir duşa girdim. Sonrasında bakımlarımı yapıp yanımdan hiç ayırmadığım eşyamı fondöteni alıp boynuma yara izime uyguladım. Dora asla bu yara izinden çekinmiyordu onu Dora yapan yaşadıklarıydı ama Lidan, o öyle değildi o geçmişi o gece orada unutmuştu, o yara sonrası Ladin ölmüş Lidan doğmuştu.

 

Bir saniye ben balkona fondötensiz çıkmıştım ve Leventle sohbet etmiştim. Yok yok görmemiştir Lidan hem saçların açıktı hem de kapşonlu vardı üzerimde. İşime kaldığım yerden devam ettim.

 

Saçlarımı da hafif su dalgası yaptıktan sonra odaya geçip buradaki ilk iş günüm için giyinmeye başladım. Beyaz saten bir bluz ve siyah kalem eteğimi giydim hastane de olacağım için çok üşüyeceğimi sanmıyordum bu yüzden altına sadece ince siyah külotlu çorap geçirip aynanın karşısına geçtim. Şeftali tonunda rujumu da sürdüm son olarak dolabımdan siyah kaşe montumu ve gece hazırladığım hastaneye götüreceğim kolilerimi aldım. Birinin içinde kitaplarımdan bazıları vardı diğerinde ise hastanede giymek için yeni aldığım spor ayakkabım, crocs terliklerim, temiz bir eşofman takımı,havlu ve formaların altına giymek için bluzlarım vardı en önemlisi göreve ilk başladığım gün muhteşem dörtlünün bana aldığı steteskobum ve Sevilay annemin ismimi kendi elleriyle işlediği önlüğüm vardı vardı.

                 

 

Odadan çıkıp kapıya vardığımda güzeller güzeli arkadaşımı üniformasıyla gördüm. Gözlerimdeki gurur duyduğumu belli eden bakışlarla baştan aşağıya süzdüm. Üniformamız öyle kutsaldı ki giyen herkes ister istemez eşsiz, ulaşılmaz bir varlık gibi gözüküyordu. Ama bu kadın bu üniformada ayrı bir güzel olmuştu. Ta ki konuşana kadar

 

“Sonunda kızım ya gelmeyeceksin sandım. Çok merak ediyorum bir erkek seni, benim beklediğim kadar bekleyecek mi?” Gözlerimi devirerek vestiyere bıraktığım topuklu ayakkabılarımı aldım. İster istemez üsteğmenle yaptığımız tartışma aklıma geldi. On santimlik topuklu ayakkabılar… Beynimdeki düşünceleri silkelemek istercesine başımı salladım. Kendisine cevap vermediğimi gören Azra Hanım bana karşı yeniden taarruz ateşlerine başladı

 

“Peki bu güzelliğinizin zekâtını kime vermeyi planlıyorsunuz Doktor Hanım?”

gülerek cevap verdim

 

“Zevzekleşme lütfen her zamanki halim bilmiyormuş gibi konuşuyorsun” dedim kıkırdayarak ve kutuları ellerine bırakıp ayakkabılarımı giydim.

 

“Hayatımda bu kadar mütevazı bir insan görmedim.” dedi iğneleyerek ben yine gülerek “Teşekkürler şekerim.”

 

Sen iflah olmazsın Lidan!

Ne o kıskandın mı şekerim?

 

Allah akıl fikir versin sana.

Merak etme şekerim bol bol verdi IQ 137

 

Kullansana o zaman gerizekalı

Edepsiz iç ses!

Doğrulduğumda Azranın kapalı kutuları sanki içini görebilecekmiş gibi incelediğini fark ettim. Gözleri hala kutulardayken konuştu

 

“Bu kutularda sanırım hastanede lazım olabilecek kişisel eşyaların var ama bu kadar fazla olacağını düşünmemiştim yoksa hastanede mi yaşamaya karar verdin?” gözlerimi yeniden devirip konuştum “Kitaplarım ve kişisel bir kaç temizlik malzemelerim var” deyip kapıyı açıp asansöre doğru ilerledim peşimden geldiğini sert adımlarından anladım.

 

Bir kaç tane olduğuna emin miyiz peki? Bana pek öyle gelmedi de.

 

Başımı sallayarak “Evet” dedim Ne var canım makyaj malzemelerimi, losyonlarımı da yanıma aldıysam. Ah rollonlarımı unuttum! Neyse geri dönemeyiz çantamdakilerden birini hastaneye bırakırım artık.

 

Asansöre vardığımızda hemen yan binanın kapısı açıldı ister istemez dönüp baktık. Buraktı. Gözgöze geldiğimizde başıyla selam verip daha sonra kapısını kilitlemeye koyuldu. Sabah Levent’in camış gibi uyuyorlar diye sitem ettiklerinin arasında yakışıklı Burakta vardı. Burak sarışın ve renkli gözlüydü ve üniforması onun kalıplı halini daha da bir devasa göstermişti. Eh Türk askerinin üniforması, kim giyerse giysin ayrı bir havalı oluyordu ama tabi giyeninde yakışıklı olduğunu unutmamak gerek.

 

Burak yanımıza ilerleyip “Günaydın komutanım, günaydın Lidan Hanım.” Gülümseyerek Burak’a dönüp Azra ile aynı anda “Günaydın Burak” dedik.

 

Sessiz bir çocuktu Burak.

Yani şimdiden öyle deme bence belki içinden bir yabani çıkar!

Ayıp iç ses! Ayıp!

 

Dinime küfreden müslüman olsa bari. Gerizekalı ben senim!

 

Burakla Beraber çok bir zaman geçirmemiştik ama geçtiğimiz günlerde aynı ortamı paylaştığımız süreçte fark etmiştim ortamın az konuşan ama çok dinleyen rolünü Burak üstlenmişti. Soru sorulmadığı sürece konuşmuyor konuştuğunda ise asla boş konuşmuyordu ve karşısında kim olursa olsun saygı çerçevesi dışına çıkmıyordu. Her iddiasına varım düzgünce küfür edemiyordur.

Böhöhöyyt!

Nasılsın Burak?” dedi Azra.

“Teşekkür ederim komutanım iyiyim sizler nasılsınız?” ayrı ayrı sormaktansa tek cümle içerisinde ikimizi aradan çıkarmayı tercih etmişti.

Cevabımızı beklemeden hemen Azranın elindeki kutuları işaret ederek

 

“Komutanım ben alabilir miyim? Size ağırlık olmasın.” Hayır Burak ben onları Azraya gıcıklık olsun diye vermemiştim. Ama şu an sen çok tatlısın Burak. Acaba sana sesli bir şekilde iltifat etsem yüzün kaç renk değiştirir merak ediyorum. O esnada asansörün geldiğini belirten tın sesi duyuldu. Burak hafif ilerleyip kenara kayıp kabine girmemiz için bize yol verdi.

 

“Diğerleri nerede Burak?” sanırım timin geri kalan camışlarını kastediyordu. Öf Levent ya!

 

“Aşağıdalar komutanım bir şey unutmuşum geri yukarı çıktım beni bekliyorlar.”dedi ve ekledi “Komutanım kutuları alabilir miyim kendimi böyle kötü hissediyorum.”

 

Bu sefer kendimi tutmayıp Burak’a dönüp gülerek “Burak ne kadar düşünceli bir centilmensin böyle “. Ya Burak kızardın! Ah be çocuk çok tatlısın ama seni çok üzerler ya.

 

Lidan çocuk dediğin adam en az 1.88 boyda ve 100 kilodur bir daha düşün istersen.

 

Azra dirseğiyle beni dürtüp kutuları Burak’ a uzatarak “Sağ ol Burak” dedi. Başını önemsiz der gibi salladı.

 

Zemin kata geldiğimizde asansörden çıktık Burak’a dönüp kutuları isteyeceğim sırada dalga dolu sert bir ses duydum.

 

“Lan Burak! Ne süslendin be oğlum. Askeriye de kız mı var amına koyim kime süsleniyorsun sen öyle?” Karşımızda girişte kapının diğer tarafında elinde sigaradan bir nefes alan sırtı bize dönük Levent vardı. Biz öylece dururken Levent ses vermeyen Burak’ a bakmak için dönünce çocuğa bir kal gelmiş olmalı ki öylece duruverdi elindeki sigarayı düşürdü. Biz Levent’e Levent ise Azraya bakıyordu ama hepimiz şaşırmıştık. Azra hem Leventten duyduklarına hem de onu ilk kez üniformayla görmenin şaşkınlığını yaşarken ,ki bence öyle olmalı, bakışları alevlendi bunlar bir gün ortalığı ateşe verip yakarlardı ama şu an bu alevin sebebi sinirdendi. Ben olsam da sinirlenirdim kocaman askeriye de tek kız olsam ve böyle yakışıklı bir beyefendi tarafından yok sayılmak kötü hissettirirdi. Sıçtın Levent Üsteğmenim ve sen temizlerken ben keyifle seni izleyeceğim.

 

Levent hala canım arkadaşımın üniforma içerisinde ne kadar güzel olduğunu düşünürken Azranın gözlerindeki ateşi görmüyordu Burak ise Levent yerine utanıyordu ya da az önceki yalanı Levent tarafından su yüzünü çıktığı için ona sinirlenmekle meşguldü.

 

Bu garip bakışmaların bir an önce son bulması için yüksek sesle boğazımı temizleyip “Günaydın Levent” dedim sanki sabah hiç konuşmamışız gibi muzip bir gülümsemeyle. Levent kendine gelip “Günaydın” dedi garip bir gülümsemeyle sanki sıçtım Lidan der gibiydi. Evet şekerim sıçtın ve Azra sana onu yalatarak temizletir haberin olsun! Kapıya doğru ilerlemeye başladım arkamdan gelen Azrayı görünce hemen kendine çeki düzen vererek “Günaydın komutanım” dedi. Azra Levent’in önünde durup soğuk bir sesle “Günaydın” dedi. Azram, güzel arkadaşım Kars’ın soğuğu yeterdi be! Yeniden ilerlemeye başladığında durup Levent’e baktı “Attığın sigarayı hemen al çöpe at. Derhal!” Levoo dostum bu kız seni mahveder. “Yere atmadım komutanım elimden düştü.” Sinirden gözü dönmüş Azra dışında hepimiz Levent’in söylediği karşısında gülmemek için dudağımızı ısırmıştık.

 

Liloş yaz bunları ileride kullanırız.

 

Doğru söylüyorsun iç ses!

 

Azra bakışlarını artık nasıl sertleştirdiyse Levent hazır ol da “Emredersiniz komutanım” deyip yerdeki sigarayı alıp apartmanın çıkışındaki çöpün küllüğünde söndürüp çöpe attı. Azrayı hafif dürtüp uyardım tam ağzımı açıp konuşacakken ‘Ağzını açarsan hiç tercih etmeyeceğim yöntemlerle kapatırım’ bakışlarıyla karşılaştım bu sanırım ağzına sıçarım Lidan! cümlesinin daha kibar haliydi. hafif reverans yapıp yolu gösterdim.

 

R yap Liloş yoksa ağzımızı fena doldurur!

 

Şimdilik susalım elbet bunun dalgasını geçerim ben!!!

 

Arabamın yanına geldiğimde dört tane dev adamın ikisi hemen yanındaki arabaya yaslanmış ikisi de benim arabama yaslanmış sohbet ediyorlardı. Turan Timi… Henüz geldiğimizi görmemişlerdi. Ben de daha önce onları üniformaları içinde görmemiştim. Beraber göreve gittiğimizde sivillerdi ve yalan yok üniformayla gözüktükleri kadar göz alıcı değillerdi.

 

Bir an da benim arabama yaslanmış Üsteğmenle gözgöze geldik. Kollarını göğsünde birleştirdiği için kasılan kasları üniformasından bile anlaşılıyordu. Önünde çapraz yaptığı ayaklarıyla oldukça şey duruyordu.

 

Ney duruyordu?

 

Ya şey işte anlasana.

 

Karizmatik değil mi Liloş benim dibim düşüyor galiba.

 

Kendine gel iç ses!! Bu adam kim karizmatik olmak kim. Ayriyeten bu adamın parmağında yüzük var nişanlı olabilir

 

Bizi diğer fark eden kişi İlker oldu elindeki sigarasını Yüzbaşı Azra’dan dolayı hemen yan tarafına aldı. Saygı başka bir şeydi ya.

 

“Günaydın komutanım, günaydın Lidan Hanım” dedi. Onun konuşmasıyla tüm yüzler bize döndü. Galip ve Tufan da günaydınlarını sunarken Üsteğmen yaslandığı arabadan doğrulmakla yetindi. Ay haspam çok meraklıydım sanki günaydın demene! At kafalı!

 

Öyle deme Liloş ileride lazım olur!

 

Bunun at kafası neyime lazım olacak. At kafalı!

 

Gülümsememi yüzüme takınarak “Günaydın Beyler” dedim.Tufan şebekliğini takınarak “Çok şıksınız Lidan Hanım” dedi. Üzerimdeki gözleri hissettiğim halde dönüp bakmadım “Teşekkür ederim Tufan, sen de çok kibarsın” Azra hafif sert sesiyle aramızdaki konuşmayı kesti

 

“Beyler tek araba mısınız?” dedi. Kendi arabasını dün Süleyman Amcalarda bırakmıştı.

 

“Seni ben bırakırım” dedim. Yaslandıkları araba her ne kadar Volvo XC 90 olsa da bu adamlar çok büyüklerdi Azrayı da düşünürsek 7 kişi pek rahat edemezlerdi. Azra başını sallamakla yetindi ama yerinden kıpırdamadı. Burak yanımıza gelip

 

“Kutuları askeriye de mi vereyim komutanım?” dedi. Azradan önce ben konuştum “Onlar benim Burak ben alayım sana da zahmet oldu kusura bakma.”

 

“Estağfirullah Lidan Hanım siz arabanızı gösterin ben bagajına bırakayım.” dedi. Onu onaylayarak arabamın sürücü kapısına doğru ilerledim. Bilin bakalım kapının önünde bodyguard gibi bekleyen kimdi? Evvet doğru cevap.

 

Üsteğmenle karşı karşıya geldim ayağımdaki topuklulara rağmen aramızdaki boy farkı gözle görülür cinstendi. Çok kısa bir anlığına gözleri kapanacak gibi olup hemen göz kapaklarını açıp hafif şaşkın bakışlarla bana baktı. Şaşıracak ne olduğunu düşünmeye başladım.

 

“İzninizle Üsteğmenim!” dedim. Konuşmamla hemen yana kaydı kapımı açabileceğim kadar bir alan tanımıştı bana. Ama dibinde sayılacak kadar da yakındı.

 

“Bu araba sizin mi Lidan Hanım?” Dönüp Galip’e baktım. Hayran bakışlarıyla arabaya bakıyordu. “Evet” dedim. “Bir Fadimeme bir de bu modele aşığım” dedi. Kıkırdama engel olamadım. “Duygularımız karşılıklı” dedim. Range Rover Sport… Aşksın. Galip ensesine yediği tokatla kendine geldi.

 

Yanımdan hangi ara uzaklaştığını fark etmediğim Üsteğmen şak diye vurmuştu çocuğun ensesine.

 

“İsterseniz bir kaç kişi daha bizimle gelebilir” dememle Galip ve İlker hemen arabanın arka kolktuklarına kuruldular. Samimi bir gülüş sundum onlara. Azra ön yolcu koltuğuna geçerken Üsteğmen de diğer arabaya geçiyordu ben de bineceğim esnada Levent bir dakika işareti yaparak Üsteğmenin bindiği arabanın ön yolcu kapısını açarak torpido gözünden orta boyda bir paket alıp Burak’ın elindeki kutuların üzerine bıraktı.

 

“Kars’taki ilk iş gününüz hayırlı olsun. Yolunuz hep güzel insanlara çıksın Doktor Hanım “ şaşkın bakışlarla “Levent” dedim mahcup bir sesle. Burak kutuları bagaja bırakıp hemen diğer arabanın yanına geçmişti. “Çok teşekkür ederim Levent” dedim duygusal bir sesle.

 

Of Liloş! Sanki hayatında ilk defa hediye aldın!

 

Sanane!!!!

 

Arka arkaya basılan korna sesiyle iç sesimle olan kavgama son verdim. At kafalı adam iki dk sabredememişti. Levent sinir olduğumu anlamış gibi gülerek

 

“Şu adam inip beni boğmadan gideyim, görüşürüz.” deyip hızlıca arabaya bindi. Ben de arabaya binip hızlıca lojmandan çıktım. Yolda Galip ve İlker şaklabanlıklarıyla Azrayı az da olsa güldürmüşlerdi. Azra asla ast üst ilişkisi gütmüyor arkadaş gibi takılıyordu tabi askeriye dışında. Her iddiasına girerim askeriye de herkesin burnundan getiriyordur.

 

Beraber büyüdüğüm kızı bilirim ben!

 

Dün Süleyman Amcalara gitmeden önce Azra bana şehirde bir tur attırmış yeni evimi bana tanıtmıştı. Sokakları, neyin nerede olduğunu, tüm kestirme yolları öğrenmiştim tabi en büyük teşekkürü çok güçlü olan görsel zekama sunuyorum.

 

Askeriye dönüşünde saate baktım biraz daha vaktim vardı. Şehirde kısa bir tur atıp hastaneye öyle gitmek istemiştim. 1877-78 Osmanlı -Rus Savaşı'ndan sonra Ruslar, hakim olduğu 40 yıllık süreçte şehre oldukça güzel mimari eserleri miras olarak bırakmışlardı.

 

Biraz ara sokaklarda dolanırken henüz erken bir saat olmasına rağmen kalabalık olan sokağa baktım. Adeta önüme atlayan bir adama son an da çarpmaktan kurtuldum. Hemen arabadan inip

 

“ Kardeşim dağdan mı indin sen? Canına mı susadın Görmüyor musun arabayı?”

 

Adam sert adımlarla üzerime doğru ilerlerken duruşumu daha da sertleştirdim

 

“Arabana bin hemen yolunu değiştir.?” simsiyah gözleri kara kaşlarıyla yine simsiyah dalgalı saçlarıyla bir bütün oluşturuyordu adeta. Korkmam gerekiyor muydu bilmiyorum ama ellerim sinirden kaşınıyordu

 

“Maganda mısınız siz?”

Sert adımlarla üzerime yürüyüp

 

“Kızım sorunlu musun sen arabana bin kaybol diyorum sana?” dedi

 

“ İnsanca konuşmakta yaramıyor, sorunluyum lan var mı bir diyeceğin?”

Adam derin bir nefes alıp gökyüzüne dönüp

“Allahım valla bu sefer gusül alıp öyle çıktım evden. Niye sabah sabah anormal insanlarla uğraştırıyorsun beni?” Ağzım iki karış açılmış adamı dinliyordum. Adam bana dönerek gözlerini kapayıp açtı. Besmele çekip konuşmaya başladı ama bu sefer şivesi tamamiyle doğu ağzıylaydı “Bacım bu yol tehlikeli var get yoluna başka bir yerden.” deyip arkasını dönüp çekti gitti. Hafif sisli olan havada adamın kayboluşunu izledim. Arkasından bakarken fark ettim ki her iki elinde de silah vardı.

Allah aşkına ben az önce ne yaşadım?

Bir kez daha emin olmuştum.

Bu şehir benim yandan çarklı kaderimin dötüyle gülme şekliydi.

Fakat bunların sadece başlangıç olduğunu kısa bir süre sonra öğrenecektim.

Tatlış mı tatlış Dr.Liloş...

Yeni bölümde görüşmek üzere Kaos severlerim. Yıldızlı günleriniz olsun❤️⭐

Instagram; esay1007

X; esay1007

Wattpad; esay1007

Bölüm : 24.12.2024 14:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...