
16.Bölüm 2.Kısım
Dr. Selim Çağlar. O da benim gibi Genel Cerrahi doktoruydu. Hastanenin başhekimiydi ve aklımı bir tık bulandıracak sorular oluşturuyordu. 34 yaşındaydı ve bir başhekimdi. Bir doktor minimum 37-38 yaşlarında başhekim olabiliyordu çünkü en az on yıllık poliklinik tecrübesi istiyordu.
Ben diğer meslektaşlarıma göre mesleğime daha erken başlamıştım çünkü eğitim hayatımın büyük bir çoğunluğu İsviçre’ de geçmişti ve üstün zekalı olduğum için diğer öğrencilere nazaran daha hızlı ilerlemiştim. Türkiye'ye döndüğümde 17 yaşındaydım ve Hacettepe’ de birinci sınıftım yine mesleğime de erken başlamıştım ben bile en erken 38 yaşında başhekim olabilecekken doktor Selim 34 yaşında ve iki yıllık bir başhekimdi… Torpil mutlaka vardı ama garip bir şekilde iç sesim bu adamda başka bir şeylerin olduğunu söylüyordu üstelik hoşlanmamıştı da halbuki yakışıklı erkekleri beğenirdi. Neyse Liloş keskin bir burnumuz var.
Selim Hoca odamı gösterdikten sonra kolileri odaya bırakıp beraber hastaneyi gezmeye başladık. Kars Şehir Hastanesi diğer Şehir Hastanelerinde olduğu gibi büyük ve karışıktı neyse ki görsel hafızam ve ben muhteşem bir ikiliydik. Yarım saatte tüm hastaneyi gezdikten sonra toplantı odasına geçtik. Her Pazartesi sabah haftalık programın planlaması için toplantı yapılıyormuş.
Toplantı odasına geldiğimde herkes bana şaşkın ve muzip bir surat ifadesiyle bakıyordu. İlk başta anlayamasamda at kafalı üsteğmenle yaşadığımız olay sonrasında bu hastaneye getirilmiştim haliyle insanların diline düşmüştüm şimdi bir de burada çalışmaya başlayınca bir tık daha sakin olmalıydım.
Allah cezanı vermesin üsteğmen dötünün üstüne oturamaya inşaAllah!
Herkesle tanıştıktan sonra mesai saati başladığı için hepimiz odamıza dağıldık. Yoğun bir gün geçireceğim randevu listesini görünce kafamda yer edinmişti.
Hastalar resmen ilk günden kök söktürmüştü özellikle erkek Genel Cerrahi doktorunun bana yönlendirdikleri… Kadın hastalara hasta yakınları muayene konusunda sorun çıkartıyordu asla erkek bir doktora izin vermiyorlardı ahlak görüşleri bu yöndeydi tabi bu ahlaki görüşü kendileri kadın bir doktora muayene olurken söz konusu olmuyordu. Hepinizi alıp güvendiğiniz erkekliğinize kezzap dökmek istiyorum.
Öğle mesaisinin bitmesine yarım saat kalmıştı ama hastalar dağılmaya başlamıştı. Sabah hızlı bir tempoyla başlamıştım ve eşyalarımı yerleştirecek vakit bulamamıştım. Yerimden kalkıp kolileri teker teker açmaya başladım. Oda diğer hastane odalarına göre daha refahtı. Selim hocanın söylediğine göre hastane yapılırken şehrin ileri gelenleri maddi anlamda gereğinden fazla yardımlarda bulunmuş tabi bununla beraber haliyle hastanenin iç mimarisi bir tık daha güzel olmuştu.
Odamda iki oda daha vardı biri minik 3m²lik bir odaydı içinde de iki kapaklı küçük bir dolap vardı. Bir kaç şeyler ekleyebileceğim kadar bunun haricinde elimi yüzümü yıkayabileceğim minik bir alan daha vardı karşı tarafta ise muayene için ayrı bir kısım vardı orası ise perdeyle kapatılmış içinde lazım olabilecek tıbbi malzemeler ve sedye vardı. Çalışma alanı ise daha genişti. Masam kenarında iki tane berjer ve dikdörtgen bir sehpa vardı. Karşımda ise üç kişilik bir koltuk bulunuyordu.
Tüm eşyalarımı yerleştirdikten sonra odanın içerisinde bulunan üç kişilik koltuğa uzanmış odayı izliyordum o esnada masamın üzerindeki kutuyu fark ettim. Levent’in sabah verdiği kutu.
Hemen masaya yönelip kutuyu alıp tekrar eski yerime oturdum kutuyu kucağıma koyup bayramda yeni bayramlıklarını giyen çocukların yaşadığı heyecanla fiyongun bir ucundan tutup kurdeleye açtım kutuyu da açtıktan sonra bir kahkaha attım. Çok güzeldi.
En altına saman kağıtları serpiştirilmiş kutunun bir köşesinde çok güzel bir sukulent vardı. İki tane çay fincanı, üzerinde beyaz steteskop işareti olan siyah bir kupa, minik bir ketıl, çikolata, ve bergamotlu sallama çay ve bir adet çerçeve… Telefonu elime alıp Ankara'daki hastaneye aradım. Güç bela Levent'in hasta bilgilerinden numarasını aldım. Numarayı hemen aradım telefon çalarken sukulenti alıp pencerenin önündeki kaktüslerimin, fesleğenlerimin yanına bıraktım o esnada telefon açıldı ve ahizenin karşı tarafından sesi geldi
“Alo?”
“Levent merhaba ben Lidan, nasılsın?
Sorarcasına ismimi tekrar etti “Lidan?”
“Evet benim” deyip güldüm. “Aradım ama müsait miydin?”
“Ah! Kusura bakma Lidan beklemiyordum o yüzden şaşırdım bir an. Umarım bir sorun yoktur.?” telaşlandığını hafif değişen ses tonundan anladım
“Hayır hayır sadece hediye için teşekkür etmek istedim. Çok yoğundu anca açabildim ve çok beğendim, teşekkür ederim.”
Rahatlamış olmalı ki sesi daha sakin çıkıyordu.
“Rica ederim, sakin günlerde kullan”deyince her ikimizde güldük.
“Ziyaretlerine gelince artık elinden bir bergamotlu çay içeriz.”
“Her zaman ziyatretçi olarak gelecekseniz neden olmasın Levent Bey.”
Garip bir sessizlik oldu ikimizde bunun ne anlama geldiğini biliyorduk.
“Ben artık kapatayım Levent, dikkat et kendine.”
“Hey hey bekle. Numaramı nereden bulduğunu söylemeden bırakmam.”
Bir an da kahkaha attım
“Bazen babanızın bir hastanesi olması başka konularda da yardımcı oluyor.”
“Hastaneniz hasta bilgilerini pek koruyamıyor gibi sanki Lidan Hanım benim numaramı neden herkese veriyorsunuz?”
Şakacı bir tonla “Aşk olsun Levent Bey herkes mi olduk?”
Şakayı ciddiye alarak “Olur mu Lidan şaka amaçlı söylemiştim tabiki de herkes değilsin en azından bir can borcum var hayatımı kurtardın.”
“Benim işim bu Levent umarım bir daha böyle bir durumla karşılaşmayız.” arka taraftan at kafalı üsteğmenin sitemli pis sesini duyduktan sonra telefonu karşılıklı kapadık.
Neymiş “Yine çenen düştü lan kalk işimiz var”
Çenen düşmesin inşaalah Üsteğmen!.
Telefonu cebime koyduğum esnada bir bildirim geldi. Levent takip isteği atmıştı. Hesabım herkese açık olduğu için istek otomatik olarak kabul edilmişti ben de ona istek yollayarak telefonu kilitleyip cebime koydum. Midemden gelen sesler iyiden şiddetlenince yemekhaneye gitmek için ayaklandım kapıyı açar açmaz üç şaşkın gözle karşılaştım. Urumday, Doğukan ve Ege…
Urumday hemen konuşmaya başladı “Merhaba yemeğe çıkacaktık da seni de davet etmek istedik.” güzel siyah gözleriyle tekliflerini kabul etmem için beklentiyle bakıyordu . Gülümseyerek “Ben de şimdi gidiyordum beraber çıkalım o zaman” Beraber yemekhanenin bulunduğu en üst kata doğru yol aldık. O esnada birbirimizi bir tık daha tanıdık. Doğukan kadın doğum doktoruydu Ege ise Üroloji doktoruydu bulunduğumuz şehre ve hakim olan kültüre göre ikisi de çok zıt bölümler seçmişti. Urumday ise ,ismi hala garip geliyordu, psikologtu ve Salı günleri askeriye de Perşembe günleri ise Hava Kuvvetleri üssünde çalışıyormuş. Üçüde kafadar insanlara benziyordu ve yapılan imalara göre ima değil doğrudan itiraflarla Doğukan Ege'ye aşıktı ve kızı ikna edemiyordu.
Yemek kokuları beni iyiden acıktırmıştı. Bol etli nohut yemeği, bulgur pilavı,turşu ve tatlı vardı.Çok severdim kendilerini.. “Tatlı ve turşu mu?” Ses Egeden gelmişti sanki henüz yeni tanışmamışız gibi gayet samimi bir şekilde “Sen hepsini al Ege ben yerim”dedim. Samimiyetime mi yoksa hepsini yiyecek olmamamı şaşırdıklarını bilmiyordum ama omuzlarımı silkerek bakışlarına karşılık verdim.
Yemeğe başladıktan sonra Urumday hastanenin personellerinden biraz bahsetmeye başlamıştı. Selim Hocanın dedikoducu ve herkese boncuk dağıtan cinsten olduğunu söylemişti. Ege ise Yusuf Hocanın ,diğer Genel Cerrahicinin,çok işgüzar olduğunu nöbetlerinde hatta acile hasta geldiğinde bile doğru düzgün ilgilenmediğini söylemişti bunu bugün yaptıklarıyla anlamıştım zaten. Doğukan ise kendi derdinden bahsediyordu. İlk başta yöre halkının ‘erkek doktor olmaz’ düşüncesinden dem vuracağını düşünürken Ege'nin ona pas vermemesinden bahsetti sanki Ege yanımızda değil gibi.
Ege'nin savuşturmalarına Doğukan çok güzel bir şekilde karşılık veriyordu en son söylediği ise favorimdi
‘Bunu not al Liloş ileride kullanırız.’
“Ya Doğukan her şey bir yana hiç ortak noktamız yok. İki insanın birliktelik kurabilmeleri için mutlaka bir ortak noktaları olması gerekiyor.” Üçümüzde garip bakışlarımızı Ege'ye yönelttik tabi Doğukan kendini hemen toparlayıp cevabı yapıştırdı
“ Ne demek ortak noktamız yok. İkimizde tuvalete işiyoruz. Yoksa sen bu durumlarda başka bir yerleri mi kullanıyorsun?” Egeeeee!!! Haline ağlayan yok gı zira biz Urumday ile kahkahayı koyuvermiştik. Doğukan ise gülmemek için kendini zor tutarken masum masum bakmaya çalışıyordu.
Bizim kahkahalarımız son bulmayınca Ege masadan kalktı gitti tabi doğal olarak Doğukan da peşinden. Biz de Urumday ile kantinden çay alıp dışarıya sigara içmeye çıkmıştık. Cebimden sigaramı çıkartırken telefonumun odada kaldığını fark ettim. Urumday güzel bir kızdı hafif beyaz olan tenine zıt siyah gözleri ve saçları vardı.Balıkçı yaka kahvenin güzel tonlarında olan bir kazak ve yine aynı renkte kısa ekose bir etek giymişti. Hastanede hastalardan çok personeller sorunluymuş. Garipsememe sebep oldu. Asıl şaşırtan ise şehrin ileri gelenlerinin hastanede daha fazla söze sahip olduğuydu. Buna şaşırmamıştım artık insanlar hiç kimseye çıkarsız yardım etmiyorlardı. Hastanenin yapımında yöre halkının ileri gelenlerin uçuk miktardaki yardımlarını duyunca bu ihtimalde aynı anda zihnime yerleşmişti.
Özel hastanelerde tabiki vip odalar bulunurdu ama bir devlet hastanesinde vip odanın bulunmasını geçtim vip’nin kendisine özel tahsis edilmesi ve o odayı kişinin haricinde kullanmasının yasak olması gerçekten şaşırtıcıydı. Sosyal sınıf kesinlikle hat safhadaydı.
*****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.54k Okunma |
645 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |