38. Bölüm

38. Bölüm

EsAy
esay1007

16.Bölüm 3.Kısım

 

Odama geldiğimde içerinin bir çok çiçekle dolu olduğunu gördüm şaşırmıştım herkes çiçek yollamıştı ve tabi herkes telefonumda cevapsız çağrı bırakmıştı. Telefonumu alıp herkesi aradıktan sonra odanın resmini çekip Instagram'da paylaştım ve daha sonra Levent'in yolladığı hediyeyi ‘Soğuk Kars günlerinde iç ısıtan bir hediye’ notuyla Levent'i de etiketleyip paylaşmıştım. Çaya ithafendi ama bunun yanlış anlaşıldığını sonra öğrenecektim.

 

Mesai saati başladıktan sonra aynı yoğunlukla günü bitirmiştim. Yorgun olduğum için Azrayı arayıp yemeği dışarıda yemeyi teklif ettim.

 

Azra’nın çok övdüğü güzel bir mekana gelmiştik. Lokanta tarzındaydı ve ev yemekleri yapıyorlardı tabi açık büfeydi. Lokanta oldukça kalabalıktı sıcak bir ortamı da vardı. Mekanın bir kaç köşesinde yanan hafif nostaljiye kaçan sobalar ise ayrı bir sıcaklık katıyordu. Herkese hitap eden tarzda bir lokantaydı. Gelenlerin bazıları ben markayım diyen takım elbiseli adamlar bazıları ise eşofman takımının üzerine montunu çekip gelmiş yorgun halktı.

 

Azra’nın burada tanınmış olduğunu gelen geçen insanların ona selam vermesiyle anladım özellikle çalışanlar yüzbaşım şöyle yüzbaşım böyle etrafında dört dönüyorlardı. Bu mekana genelde askerler gelirmiş özellikle hafta sonları. Azra'nın timi ve Turan timi de her Cuma gecesini burada geçirmeyi gelenek haline getirmişler.

 

Masaya gelen çaylardan birini aldım öncesinde gelen Asuman adlı askeriyeden bir çalışanın masaya gelip selam vermesiyle ikisi arasında bir sohbet başladı baktım sohbet uzayıp gidiyor ben de sıcak havalar için tahsis edilmiş bahçedeki masalara gidip bir sigara yaktım. Sigaramı içerken tüm gün yaşadıklarımı düşündüm özellikle sabahki eli silahlı adamı sokağın ortasında hiçbir şey yokmuş gibi silahla rahatça dolaşıyordu. Şu an yaşadığım şey ‘iti an çomağı hazırla’ sözünü tasdikler cinsten bir olaydı. Sabahki adam tam karşımdaydı ve biz şaşkınlık eşliğinde bakışıyorduk.

 

Adamın bana bakışlarını fark eden karşısındaki diğer adam da dönüp bana baktı. Sabah ki adam bakışlarına umursamaz bir ifade takınıp konuşarak diğer adamın dikkatini kendisine çekti oldukça hararetli bir konuşma yapıyorlardı.

 

Kaos’tan öğrendiğim sonrasında ben de alışkanlık haline gelip sivil hayatımda da oldukça uyguladığım hareketi tekrar yaptım, adamı baştan aşağıya süzdüm ve adamın yakışıklı olduğu kanaatine vardım.

 

Çağatay hep söylenirdi “Ataman’ın kadın versiyonusun Lidan”diye. Ataman gibi çapkın değildim sadece insanları süzüp yakışıklı olduğuna karar verdiğimde bakıyordum tabi şu an yaptığım biraz saçmaydı sabah oldukça garip ve tehlikeli olduğunu düşündüğüm bir karşılaşma yaşadığım adamı şu an yakışıklı bulduğum için dikizliyordum. Esen rüzgarın ve yine atıştırmaya başlayan yağmurun etkisiyle ile ayağa kalkıp yanlarından geçtiğimde adamlara bakmadan içeriye girdim.

 

Ben içeriye girdiğimde Azra’da kalkmış gitmek için beni çağırmaya geliyordu. Hesap ödemeye gittiğimizde tontiş mi tontiş yaşlı bir çift bizi karşıladı Azrayla zaten tanışıyorlardı benimle de tanıştıktan sonra şehre yeni geldiğimi öğrenince tabiri caizse ‘ayağım alışsın’ diye hesap almamışlardı.

 

Çok sıcak kanlı insanlardı. Bize arabaya kadar eşlik edip sarılarak vedalaşmıştık. Arabaya binerken mekanın kapısı açılıp tekrar kapandı yaşlı çiftin içeriye girdiğini düşünürken gelen seslerle öyle olmadığını anladım.

 

“Arden gidiyor musun evladım? Oturaydınız biraz daha?”

 

“Başka zaman emmi bugün biraz işimiz var?”

Sabahki adamın sesiydi bu. İsmi Arden miydi? Garip bir ismi vardı.

 

                                *****

 

Eve gidince hemen Azra ile sırasıyla duşa girmiştik. Hanımefendi duş keyfi yaptığı için önce ben girmiştim. Giyinip çıktıktan sonra Azra'nın koyduğu çayı demleyip elime aldığım kapşonlumu giyip balkona çıktım. Kars’ın soğuk havasını içime çektikten sonra bir sigara yakıp dudaklarımı buluşturdum. İzlenildiğimi fark etmiştim yan balkonlara çaktırmadan baktım fakat kimseler yoktu. Bu sefer hiç çekinmeden kafamı kaldırıp etrafa bakmaya başladım. Benim bu hareketimle karşı dairedeki bir balkonun kapısı açılıp kapandı o da kapşonlu olduğu için kadın mı erkek mi olduğunu çözememiştim çünkü sırtı bana dönüktü. Bakası gelmiş bakmıştır ama umarım sadece bakmak için bakmıştır görmek için bakmamıştır.

 

İçeriye girip çayın yanına aparatif bir kaç şey hazırlayıp salona geçtim. Azra tabiki de duştan çıkmamıştı. Çaydan doldurup telefonu elime alarak kanepeye yaslandım. Telefonuma gelen bildirimlere bakıyordum tabi benim paylaşımımla grup yine beni dalga konusu yapmıştı neymiş ‘bir yakışıklıya daha düşmüşüm ama umarım öyle kalırmış yoksa adamın içtiği sütü burnundan getirirmişim’ siz var ya elbet bir gün elime düşeceksiniz.

 

Instagram'da gelen bildirimlere baktım. Levent paylaştığım hikayeyi kendi hikayesinde paylaşıp ‘en bergamotlusundan’ yazmıştı. Komikti bu çocuk ya. Sanırım Levent'in paylaşımından sonra timin üyeleri de görmüş olmalı ki hepsi istek yollamıştı tabi at kafalı hariç. Ay çok meraklıydım ya sana.

 

Neden öyle diyorsun Liloş belki hesabı yok?’

 

Umrumda değil iç ses.

 

‘hadi aratıp bakalım’

 

‘Olmaz iç ses’

 

‘Olur Liloş olur hemde çok güzel olur sende istiyorsun biliyorum.’

 

‘O ne be tövbe yarabbim!’ ellerim çoktan

Görkem Arslan yazıp arama butonuna basmıştı. Hesabı varmış üstelik herkese acıkmış ayrı bir üstelik ise oldukça fazla takipçisi, beğenisi olması. Biraz stalklamadan bir şey çıkmaz canım. Güvenlik nedeniyle olsa gerek askeri hiçbir fotoğraf yoktu adam bir model gibiydi ya yalan yok ben her yakışıklıya bakardım buna da baktım.

 

Biraz fazla bakmış olmalıyım ki başıma bir an da ağrı girdi ve gözümün önüne bulanık bir görüntü peydah oldu.

 

‘Ben büyüyünce model olacağım.’

 

 

Karşıdakinin söylediğini anlıyordum ama sesi robotik bir ses gibi geliyordu çözemiyordum.

 

‘Saçmalama kızım herkes sana mı bakcak’

 

Eski fotoğraflarımdan gördüğüm kadarıyla konuşan kız bendim ama karşıdaki cevap verenin kim olduğunu görmemiştim. Burnumdan akan bir kaç damla kan ile ayağa kalkıp lavaboya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra tekrar salona geçtim Azra gelmiş çay doldurmuştu ve açık kalan hesabımda ,Üsteğmenin hesabının açık olduğu hesabımda, geziyordu. Geldiğimi fark edip gülerek ayağa kalktı

 

“ Ne iş Liloş Hanım?”

“Ver telefonumu Azra senin elinin ayarı yok bir şey yaparsın.”

“Ne yapabilirim Liloş? Beğenebilir miyim mesela?”

 

Daha ben ne olduğunu anlamadan ekranda elini hızlı hızlı kaydırarak bir gönderiye tıklayıp beğendi. Ben ne mi yaptım? Yarım saat geçmesine rağmen şoka girmiş gibi kalakaldım bu halimden endişelenen Azra koltuğa oturtup su içirmişti. Bir an da büyük bir çığlık atıp Azra’nın üzerine atladım.

 

“Ağzını ben dolduracağım Azraaa”

 

Altımda kahkalar atan Azrayı biraz hırpaladım beğenmesi yetmediği gibi gitmiş bir de ilk gönderisini beğenmişti. Biraz da bunun için hırpaladım sonra nefes nefese ayağa kalktım.

 

“Bir bardak çay içip tekrar döneceğim sana bekle orada.” Bir bardak çay doldurdum Azra hala yattığı yerde kahkaha atıyordu. Oldukça yüksek sesle üstelik.

 

Çaydan bir yudum aldığım sırada telefonuma arka arkaya gelen bildirimlere bakmak için telefonumu elime aldım. Hastane grubundan gelmişti. Tüm personelin acil olarak hastaneye gelmelerini istiyorlardı. Gece gece ne olmuştu acaba?

 

Çatılan kaşlarımla Azra'nın konuşmasıyla ayağa kalkıp giyinmeye gittim.

 

“Ne oldu?”

“Hastaneden mesaj atmışlar tüm personelin acil olarak gelmesi istenmiş.?”

Azra da endişeyle ayağa kalkıp “Ne olmuş?” dedi

“Bilmiyorum acil olduğunu yazmışlar” dedim

 

Üzerimi değiştirmek için hemen odaya geçtim. Buz mavisi bir pantolon ve beyaz örme bir kazak geçirip odadan çıktım. “Ben de geleyim mi?”

Yüzünde endişe kol gezmeye başlamıştı.

 

“Yok şeker gelirim birazdan.” Ayakkabılarımı da giyip hemen çıktım. Asansöre bindikten sonra fark ettim ki boynumdaki yara izim açıktı. Hemen saçlarımla kapatmaya çalıştım. Arabada ne olur ne olmaz diye taşıdığım fondöteni kullanırdım. Asansörün kapısı açıldıktan sonra hızlıca çıkacağım derken bir bedene çarptım. Burnum metal bir şeye çarpmıştı ve acımıştı. Sert bir şekilde kollarımdan tutana bedene baktım.

 

Üsteğmen… Sen ne güzel kokuyorsun böyle.

 

Gözgöze geldik. Gözlerinde yakalamaca oynayan duygular neydi bilmiyordum ama biraz rahatsız hissettirmişti. İlk defa birisinin gözlerine bu denli derin bakmıştım ve çözememiştim . Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama cebinden düşen poşete baktım tam olarak ne oldukları anlaşılmıyordu ama biri çikolata paketiydi. Neden taşıdığımı hiç bilmediğim fakat her daim arabamda, odamda, çantamda, bana ait olan her alanda bulundurduğum biri karamelli ikisi bitterli olan üç çikolatanın paketlerinden anladığım kadarıyla biri aynı marka çikolataydı.

 

Şaşkın bir şekilde ona baktım aynı şaşkınlıktan onda da vardı kokusu burnuma geliyordu. Barut ve çikolata kokuyordu. Çok saçma bir erkek çikolata kokar mıydı? Telefonumun çalmasıyla ikimizde birbirimizden uzaklaştık arayan Urumdaydı. Ne yapacağımı bilmeyerek bir Üsteğmene bir de delirmişçesine çalan telefonumun ekranına bakıyordum. Kaşlarını çatmış ne yapacağımı merak ediyormuş gibi bana bakıyordu.

 

“Kusura bakma hastaneden arıyorlar.” dedim yüzünde anlık bir gülümseme belirdi. Ben az önce ona açıklama mı yaptım. Hemen kaçmak için telefonu açıp hızlı adımlarla dışarıya çıktım “Efendim Urumday”

 

“Lidan nerede kaldın?”

“Yeni çıktım evden. Ne olmuş?”

“Bilmiyorum ama bu rahatına düşkün Selim bu saatte çağırdıysa gerçekten önemli bir şey olmalı.?”

“Tamam geliyorum”

“Dikkatli ol yollar buzlanmış”

 

Tamam deyip telefonu kapadıktan sonra arabayı park yerinden çıkardım ve dikiz aynasından bakma gafletinde bulundum. Ne bekliyordun Lidan? Arkandan bekleyip sana bakmasını mı?

 

Bölüm : 01.01.2025 14:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...