39. Bölüm

39. Bölüm

EsAy
esay1007

16.Bölüm 4.Kısım

 

Gecenin bir vakti insanlar kendilerini dışarıya atmış ve trafiği tıkamışlardı. Hemen sağ tarafa kırıp sokak aralarından geçip kestirme yola girdim. Dedim ya benim kaderim yandan çarklıydı. Yol arabalarla kapatılmıştı. Siyah arabalarla, hani şu televizyonda gördüğümüz mafya arabaları var ya hah onlardan işte. Sokak dar olduğu için geri dönmem çok sıkıntılıydı. Bir taraftan Azra bir taraftan Urumday ararken telefonu sürekli meşgule aldım. O esnada duyduğum silah sesleriyle otomatik olarak hemen farları ve arabadaki tepe lambasını kapadım eğilip torpido gözüne bıraktığım silahımı aldım. Emniyet kilidini açıp ne olur ne olmaz diye hazırda bekledim.

 

Bir an da burnumdan kan geldi. Kahretsin ya beyaz giymiştim. Of ya.

 

Lidan dışarıda kıyamet koparken sen ne derdindesin.

 

Arabadan sakince inip arabanın kapısını yavaşça kapadım. Az önce açık olan evlerin ışığı şimdi hiç orada yokmuşcasına ışıkları kapatmış kulaklarını tıkamışlardı. Sessiz kalmayı seçmişlerdi yaşanan vahşete karşı.

 

İnsanlık bu muydu? Her şeye sağır olmak mıydı?

 

Silah seslerine doğru ilerlemeye başladım. Çatışmanın olduğu meydan biraz daha netleşmeye başlamıştı. Karanlıktan kimin nerede olduğu, ateşin geldiği yön belli değildi. Gözlerimi kısarak yerde sürünmeye başladım. Ben böyle kendimi ortaya atıyorum ama olayın ne olduğunu da bilmiyordum. Umarım bok yoluna giden ben olmazdım.

 

Biraz daha ilerledikten sonra sokağın karşı tarafında da arabalar olduğunu ve ateşlerin yoğunluk olarak oradan geldiğini gördüm. Ve gördüğüm kadarıyla tek bir arabaya, daha doğrusu arabanın yanındaki yaralı olduğunu düşündüğüm adama ateş ediyorlardı. Adam yaralıydı ve tek başınadaydı.

 

Hem erkeğiz diye geçinirsiniz hem de savunmasız bir insana tek başına girişirsiniz.

 

‘Lidan şu an sorun bu mu?” iç sesime hak verip biraz daha ilerleyip karşıdaki adamları hedef aldım neyse ki beni görmüyorlardı. Silahı ateşlemeye başladım. Bilerek farklı farklı noktalardan ateşledim başka kişilerinde olduğunu anlasınlar diye bir taraftan da Polisi arayıp yerimizi tarif ettim.

 

Adamlar kaçışmaya başladığı esnada önümdeki adam yan dönüp arabasına yaslandı. Hemen koşarak adamın yanına ilerledim. Dedim ya felek yandan çarklıydı. Gördüğüm kişiyle her iki kolum sanki güçleri tükenmişçesine yanıma düştü.

 

Arden simsiyah parlak gözleriyle şaşkınlıkla bir bana bir de elimdeki silaha bakıyordu.

Bir an da iç çekmesiyle hemen önünde diz çöktüm boynumdaki kazağımın kalın kurdelesini çıkartıp hemen kolunun üzerindeki kurşun yarasına bağladım. O beni şaşkınca incelerken

 

“Başka yaran var mı? Kolundaki yara pek derin değil bu yarayla bu hale gelemezsin?” Konuşabilecek olsaydı kesinlikle erkeklik gururu denilen o şeyin acısını benden çıkartırdı. Hemen eliyle karın boşluğunu gösterdi. Kahretsin iki tane daha kurşun vardı.

 

“Hemen hastaneye gitmemiz gerekiyor. Kan grubunu biliyor musun? Çok kan kaybetmişsin?”

 

“Gerek yok” zor bir şekilde konuşmuştu.

Hemen koluna girerek onu kaldırdım. O nasıl kaldırdığıma şaşırırken ben de bu kilonun altında ölmemek için dua ediyordum.

 

“Biraz yürümemiz gerek arabam çok uzak değil.?”

 

“Bo- boy-nun?” dedi sorarcasına. Bir an da dondum kaldım. Yürüyemedim. Burnum yine kanamaya başlamıştı. A be adam öleceksin hala burnunu başka şeylere sokuyorsun.

 

“Kan grubun ne” dedim.

 

“AB ne- ne”

“Tamam anladım” deyip daha fazla kendisini yormaması için onu susturdum arabaya binince konusturudum. Kanaması çok fazlaydı öyle ki benim üzerim bile o kadar kan olmuştu ki beni gören benim de yaralı olduğumu düşünürdü.

 

Arden’i hemen arabanın arkasına yatırıp karnındaki yaraların üzerine montumu ve bulabildiğim tüm peçeteleri kapadım. Hemen aceleyle arabayı çalıştırıp klimayı kapattım sıcak hava kanın akış hızını daha da arttırırdı. Urumdayı arayıp durumu anlattım bizi hastanenin önünde karşılayacaklardı.

 

Şansıma tüküreyim trafik kalabalıktı hiç yapmadığım bir şey yapıp makas ata ata hastaneye vardım. Tabi o esnada ne kadar fondöten varsa boynuma sürdüm. Ne kadar trafik kuralı ihlal ettiğimi bilmiyordum ama epey kabarık bir ceza yiyecektim.

 

Hastaneye varır varmaz hemen müşade odasına almışlardı. Üzerini kontrol ediyordum herhangi bir cüzdan veya telefon var mı diye ama bulamadım.

Bir taraftan da yaralarını kontrol ediyordum. Kolundaki yara sıyırmıştı ama diğer ikisi sıkıntılıydı hala vücuttaydı. Tek şansımız kanamanın durmasıydı.

 

Hastanede kan bankasında kan bulunamamıştı. Küfredilecek bir durumdu çünkü her ihtimale karşı en az iki ünite kan bulunurdu. Arden’i tetkikler için götürürlerken aklıma Süleyman Amca geldi hemen aradım ama açmadı Azrayı aradım ulaşılamıyordu son olarak Levent'i aradım telefon çaldı çaldı tam kapatacağım esnada telefon açıldı. Uykulu bir sesle

 

“Efendim Lidan” dedi. “Levent acil yardımına ihtiyacım var” dedim endişeli sesi söylediğimle iyice dinç hale geldi “Ne oldu Lidan?” tam o esnada Urumday koştur koştur yanıma gelip “Lidan sen iyi misin kanaman çok mu?” dedi.

Üzerimdeki kandan dolayı beni de yaralı sandı Levent ise arkadan daha endişeli bir sesle ismimi sesleniyordu.

“Levent acil AB RH (-) kana ihtiyacımız var oldukça fazla. Askeriyeden bulabilir miyiz?”

 

O esnada telefonum telefonumdan uyarı sesi geldi ve telefon kapandı. Tüküreyim ya. Çocuk endişeyle kaldı öyle.

 

“Lidan iyi misin?” Ah Urumday. “İyiyim ben sorun yok!” deyip tetkikleri tamamlanıp hemen müşade odasına getirilen Ardenin yanına gittim. Filmlere baktığımda kurşunun biri karaciğerinin hemen altında diğer kursunda hemen yanındaydı. Üzerindeki tüm kıyafetleri makasla kestikten sonra gördüklerim öylece kalmama sebep oldu sadece ben değil diğerleri de öylece kaldı. Vücudunda bir çok yara izi vardı ve hepsi farklı bir dövmeyle kapatılmıştı. Hemen kendime geldim diğerlerine de yüksek sesle konuşarak kendilerine gelmesini sağladım.

 

Levent kan bulamamıştı sanırım hala bir haber yoktu belki söylediklerimi bile anlamamıştı. Şu an Arden’in acil ameliyata girmesi gerekiyordu her şey hazırdı ama kan yoktu. Her an kalbi durabilirdi. Monitördeki göstergelere baktım pekte iç açıcı değildi ama yine de bize biraz vakit kazandırıyordu. O esnada bir kargaşa sesi duyuldu oldukça yoğun bir kargaşa ve ismimi duydum.

 

Hemen müşade odasından çıktım. Karşımda siyah giyimli bir ton insan ve 3 tane asker ve bizimkiler vardı. Hepsi beni görünce şaşırdı Azra hafif sendeleyerek ilerlemeye başladı ama yapamadı zor duruyordu ayakta Levent hemen koluna girip kendisine yasladı. Azra da bunu bekliyormuş gibi hemen yaslandı.

 

Üsteğmen… Şaşırtıcıydı gözleri endişe doluydu. Ve o endişeli gözleri bana bakıyordu.

Hemen yanlarına doğru gidip Azranın önünde durdum. Levent hemen yanında Azranın sağlam bir şekilde durabilmesi için elleriyle belinden destek veriyordu. Gözümden kaçmamıştı ama şu an sırası değildi. Azra'nın ne düşündüğünü anlıyordum yine o gün gelmişti aklına gülerek kafamı iki yana salladım. Ellerinden tutarak "Yemin ederim, yemin ederim yüzbaşım bu benim kanım değil. ben iyiyim hiçbir şeyim yok." Dedim ama gözünden akan yaşla sarsıp konuşmaya devam ettim "yapma lütfen" hemen sarıldım kafama bir öpücük kondurdu benim kanım canım dediğim bu kız asker olmasına rağmen çok hassastı özellikle konu bensem. Hemen ayrılıp Levent'e döndüm "Arkadaşlar kan grubu uyanlar mı?" dedim başını sallayarak beni onayladı. Hemşireyle askerleri kan vermeleri için diğer bir hemşireye Arden'i ameliyathaneye götürmeleri için gönderdim. Tam o esnada oldukça kalıplı bir adam yanıma geldi. "Oğlumun doktoru siz misiniz?" dedi kim olduğunu soracağım sırada hangi ara yanımıza geldiğini anlamadığım Selim Bey'in konuşmasıyla ona döndüm "Aşiyan Bey hoş geldiniz. Merak etmeyin oğlunuzun durumu gayet iyi. Değil mi Lidan Hanım?" Bu adam da zaten bir pisliklik vardı ilk başta gözüm tutmamıştı şimdi bir de benden hasta yakınına yalan söylememi bekliyordu "Hayır Selim Bey hastamızın durumu kötü çok fazla kan kaybetti hastanemizde kan yokmuş kan bulamamıştık ama sağ olsunlar askerlerimizden kan grubu uyanlar geldiler." dedim Selim Bey'de dahil olmak üzere herkes onu onaylamamı beklemiş olmalılar ki doğruyu söyleyince bi şaşırdılar. Tabi bu şaşkınlık kısa sürmüştü çünkü Aşiyan dedikleri adam şu an Selim Bey'in boğmaya çalışıyordu ve tüm herkes onları ayırmaya çalışıyordu. Kafamda iki soruyla bizimkilere döndüm bu Aşiyan ismi bana aşina geldi neden acaba? Ve tüm personeller niye buraya çağırılmıştı? Bizimkilere dönüp "

Hadi benim odama gidelim orada oturun ya da eve geçin beklemeyin" dedim hepsi korkmuş olmalı ki beni beklemeyi seçtiler gözlerimin dolması normal miydi? Hemen odaya gidip önce üzerimi değiştirmek için odanın içerisinde bulunan minik odaya gittim orada üzerimi değiştirip ameliyat formalarını giydim saçlarımı toplayıp kepimi taktım diğerleri odadaki koltuklara geçip oturmuşlardı. Tam konuşacağım esnada hemşire gelip her şeyin hazır olduğunu söyledi çıkacağım esırada duyduğumla bir süre hareket edemedim.

 

“İşe bak adamın bir oğlunu komalık ederken diğer oğlunu kurtarmak için ortalığı ayağa kaldırdı.”

Bölüm sonu..

Yeni karakter kilitlerini açalım mı canlar..?

Bölüm ve karakterler hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?

Bu arada ınstagram hesabıma da beklerim

Instagram: esay1007

X: esay1007

Wattpad: esay1007

Bölüm : 01.01.2025 14:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...