Esmacayım
esmacayim

Affedemiyorum

Altı yaşındaydım anne ve babamı kaybettim.

Üç kişilik masal gibi hayatımı canavarlar bastı, kurt yedi masalın sonunda kırmızı başlıklı kızı. Pamuk prenses de Uyuyan Güzel de uyanamadı bir daha mesela. Bitmezmiş masallar bazen öyle mutlu sonla.

Sonra anneannem öldü. Yaş ön dört. Yetimhaneye verildim. Dört yıl orada yaşadım. Kimsem yoktu. Benim yıllardır hiç kimsem yoktu.

Sonra büyüdüm işte. Her insan büyür. Ama bazıları eksik büyür. Eksik büyüdüm ben de ama büyüdüm bir şekilde işte. Çok fazla şey tecrübe ettim. İnsanlara güvenilmeyeceğini öğrendim. Sırtımdaki bıçakların yarasını sarmakla uğraştım durdum ama öğrendim işte. Hayat bu, öğrenirsin mutlaka onun içinde nefes alıyorsan.

Sonra... sonra aşık oldum. Başta ondan kaçtım. Çünkü güvenemiyordum. Çünkü kalbimi kıracağını düşünüyordum. Kalbimin daha fazla kırılmaya takati kalmamıştı. Sanki son evre kanserdi. Bir kere daha kırılırsa ölür gibiydi.

Bir yıl peşimden koştu. Ona aşık olmam için her şeyi ama her şeyi yaptı. Başardı da. Bıraktım iplerimi eline. Kalbim artık avuçlarının arasındaydı.

İki yıl boyunca mükemmel bir ilişkimiz oldu. Ona çok aşıktım, çok seviyordum. Dünyanın en şanslı kadınıymışım gibi hissettiriyordu bana. Bunca yıl sonra ilk kez bir gölge gibi etrafımda dolanan yalnızlık benden uzaklaşmıştı.

Artık yalnız değildim. Artık benim de bir ailem olacaktı.

Evet, evlilik teklifi yapmıştı. Her seferinde hazır hissetmeme ve reddetmene rağmen bana bozulmamış ve sürekli bunun için çabalamıştı. En sonunda dayanamayıp kabul etmiştim. Sonrasında hamile olduğumu öğrendim. Başta korksam da sevdiğim adamla bir çocuğumun olacağı düşüncesi içimi kıpır kıpır etmiş, annelik duygusunu şimdiden kalbimin en güzel köşesine yerleştirmişti.

Sonra üç aylık oldu bebeğim. Düğün günümüz geldi. Çok güzel bir gelinlik giymiştim. O kadar ama o kadar güzel olmuştum ki bir daha öyle güzel görünebileceğimi sanmıyordum. Her şey masal gibiydi.

Ama dedim ya, bitmezdi her masal mutlu sonra.

Terk edildim.

Düğün günü sevdiğim adam bunun bir hata olduğunu ve beni aslında sevmediğini söyleyerek üstümde gelinliğim, karnımda hata dediği bebeğimle beni düğün salonun ortasında terk etti. O da gitti.

Herkes gider.

Ben kalırdım.

Ben hep yalnız kalırdım.

Sonra terk edilme şokuyla sokakta avare avare yürürken bir kaza geçirdim ve gözümü bir hastanede açtım. Uyandığımda tanımadığım adamlar vardı yanımda. Görkem yoktu. Gitmişti. Gerçekti. Terk edilmiştim. Buna inanamıyordum.

Ama neyse ki bebeğim hâlâ benimleydi. O beni terk etmezdi.

Ta ki bir ay sonra onu da kaybedene kadar. Herkes gider. Bebeğim bile beni terk eder.

Ben, Elvin Erden. Bu hayatta hep yalnızlıkla sınanan cennet çiçeği. Solmuşum gibi hissediyordum. Ve bir daha çiçek açamazdım. Solan her çiçek yeniden yeşermezdi. Ben yeniden bir bütün olamazdım. Bir tek dikenlerim kalmıştı yamacımda ve onu da yanımda olacağını söyleyen başka bir adama batırıyordum.

Poyraz.

Hayatıma ansızın giren o adam. Farklı biriydi. Bana oranla fazla iyi biriydi. Benim karanlığıma inat fazla aydınlıktı. Bana elini uzatmıştı. Kimsenin uzatmadığı o eli bana Poyraz uzatmıştı. Tek derdi bana çiçek açtırmaktı.

Ama olmazdı. Benim kalbim bir daha atmazdı. Atmadıkça da çiçeklerim canlanmazdı. Kalbim kırıktı benim, yara bere içindeydi. Atmıyordu da.

Affedemiyordum ben.

Ben kendimi affedemiyordum.

Affedemedikçe de solmaya devam edecektim.

Bu benim hikâyemdi ve herkes giderdi.

Peki herkes gider diye biter miydi hikâyeler?

☆☆☆

Poyrazda Açan Çiçek'e sizleri bekler ve Elvin'in hikayesine davet etmek isterim...

Mesaj : 26.06.2025 17:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...