6. Bölüm

Yüzleşme

Esra Tok
esratuana

Ona can veren, doğuran kadındı karşısındaki. Uzun sürmeyen ancak beynine işleyecek bir çınlamayla uğuldadı kulakları. Elindeki saatin kayışını açmaya çalıştığını gördüğünde babasının saati geldi aklına. Deri kayışının metalinin zor açıldığını söyleyerek birçok kez sitem ettiğini işitse de özel zamanlarda takmadan vazgeçemezdi. Bir başkasının dokunmasına ise asla izin vermezdi. Başı eğik halde karşısında duruşunu izlerken sızladı kalbi. Uzattığı elindeki saati gördüğünde ise boğazında koca bir yumru yer etti. O saatti. Büyükbabasından babasına kalan yadigardı. Başını çevirip, geldiği yere bakarken titredi bedeni. Babasına ait yatak odasının olduğu kattan geliyordu.

 

 

"Yatakta unutmuşsun."

 

 

Gözlerinin önüne inen sis yavaşça dağıldı. Derin bir uykudan zamansız uyandırılmış gibi bulanık gören gözleri yerini berraklığa bıraktı. Bedeni günler önce denizden çıkarıldığı zaman olduğu gibi buza dönmüş, intikamla yanan kalbi ihanetin soğuk hançeriyle kesilmişti. Günlerdir duyduğu hasret yok oldu. Damarlarında dolaşan kan, nefreti yaydı tüm bedenine. Onu bir zamanlar karnında taşıyan kadına uzattı elini. Parmakları avucuna değdiği anda ise kesişti bakışları.

 

 

"Oğlum."

 

 

Avucunda babasına ait saat, gözlerinde karanlık bir bakış vardı. Ellerini dudaklarına örterek, gözyaşlarıyla kendisini izleyen kadından gözlerini çekip, diğer yanındaki adama döndü. Etrafındakilerin anlayamayacağı kadar hızlı bir şekilde sağ yumruğunu adamın tiksindiği yüzüne geçirdi. Geriye doğru savrulan ve acı bir inlemeyle yere sertçe düşen adama bakarken kan bulaşan elini kazağına sildi. Çığlık çığlığa yanına gidip, diz çöken anası adamın yüzüne dokunuyordu gözyaşlarıyla. Kapıdaki adamlar sardı etraflarını. Onunla gelen iki adam birkaç adım geride durdu. Yerdekilerden bakışlarını çekip, hızlıca döndü arkasına. Kaşında kesik izi olan adamın belindeki silahı hızlıca aldı. Yerde doğrulmaya çabalayan adamın ayakucunda dikildi. Kararmış bir et parçasından farksız olan kalbine doğrulturken silahı, duyan herkesi iliklerine dek sızlatacak kadar yüksek sesle haykırdı.

 

 

"Sen benim anamın namusuna göz mü diktin şerefsiz!"

 

 

Yerde yatan adam yüzündeki kanları ceketinin koluna silerken "Oğlum." Dedi.

 

 

"Şerefsiz! Ben senin oğlun falan değilim!"

 

 

Kırılmış görünen burnunda elinin tersini gezdiren adamın gözlerine diktiği ukala bakışları gördüğünde kurşunu tek bir hareketle sürdü namluya. Tekrar doğrulturken silahını, ayaklarındaki ağırlıkla duraksadı.

 

 

"Kenan. Yapma oğlum!"

 

 

Anası engel olabilmek için bacaklarına sarılmış, gözyaşları içerisinde kendisine yalvarıyordu.

 

 

Geri adım atmaya çalışırken bağırdı. "Çek ellerini."

 

 

Dinlemedi kadın. Üzerindeki yıpranmış ince kazağın eteklerine tutunup, kalktı ayağa. Bu kez silahı tutan elinin bileğine dokundu. Parmağında hala babasının ağa yüzüğünün eşini taşıyordu. Aklına düşen ihtimalle kirpiklerinin gölgesinde baktı adamın ellerine. Babasına ait yüzüğü gördüğünde karardı gözleri. Sözlerinin hedefi bu kez ona can veren kadındı.

 

 

"Amcamın koynuna girmek için babamın toprağının kurumasını bekleyemedin mi?"

 

 

Yüzüne dokunmak için uzandığını gördüğünde itti. "Sakın dokunma bana."

 

 

"Her şeyin bir açıklaması var." Yerden iki büklüm doğrulan adamın sarf ettiği sözleri işittiğinde gözlerini nefesini kesmek istediği adamın yüzüne dikti. "Ersiz, başsız kalmış bir kadını korumak istedim ben sadece."

 

 

Yaptığı ayıba, girdiği günaha bir kılıf uyduruyordu. Üstelik bir çocuğu avutmak ister gibiydi hali. Silahı savururken yanına adamın kan kaplanmış yakasını kavrayıp tek eliyle kendisine çekti. "Koynuna alarak mı korudun lan?" Adamlarının mani olma çabası nafileydi. Öfkesi gücünü katlıyordu sanki. Başını çevirip, onları gözyaşları izleyen kadına baktı yüzünde iğrenmiş bir ifade can bulurken. "Kırk gün... Oğullarını ve kocanı kaybettikten sonra sadece kırk gün tek başına duramadın mı?" Nefretle yanında duran adamı gösterdi. "Ağabeyinin emanetine, sana bu şekilde sahip çıkabilen bir adama mı yasladın sırtını?"

 

 

"Sen bilmezsin." Kesik nefeslerle konuşmaya çabaladığını gördüğünde gevşetmedi parmaklarını. "Babanın çok düşmanı vardı. Aşiretimiz ve soyumuz için... Onu korumak için..."

 

 

Alaycı bir kahkaha savrulurken itti adamı. Anasına tutunarak ayakta kalmayı başardığını gördüğünde dudaklarında silinmeyen tebessümle kara gözlerini dikti adamın gözlerine. "Korkut Ağanın düşmanlarını bilmem. Lakin şunu bilirim ki... Asıl düşmanlarını göremeyecek kadar körmüş." Sırayla işaret etti. "Birini koynuna alıp kadını bilmiş. Diğerini kardeş bilip, ekmeğini bölüşmüş."

Aklına gelen ihtimalle işaret parmağını dudaklarının üzerine vurdu bir kaç kez. "Söylesene..." dedi parmağını dikerken kadının üzerine. "Yoksa bu ilişki uzun zamandır mı vardı? Babamın ölmesi kavuşmanıza mı vesile oldu?" dedi.

 

 

"Sözlerine dikkat et. Senin karşında hem anan hem de Korkmaz Aşiretinin ağası var."

 

 

Bu sözler Kenan için son nokta oldu. Etraflarını saran adamlara elini kaldırıp, geri çekilmelerini işaret etti. Kısa bir tereddüdün ardından dediğini yaptıklarında suretinde görenlerin korkacağı karanlık bir ifade vardı.

 

 

"İşte orada duracaksın Kamber. Sen hiçbir şey değilsin. Karında öyle." Sol koluna saplanan ağrıyı yok saymaya, güçlü olmaya çalıştı. "Korkmaz Aşiretinin de tek bir ağası var. O da benim. Korkut Ağanın canının, kanının parçası, hayattaki tek oğlu."

"Seni tüm cihan öldü bildi. Ağalık o yüzden benim oldu. Bunu on yedisindeki sen mi değiştireceksin?"

 

 

Oldukça sakin görünen adamın bir anda öfkeyle parlamasını izlerken keyiflendi Kenan. Çırpınışları yersiz bir çabadan ibaretti. Dudaklarına yer eden tebessüm karşısındakilerin cehenneminin başlangıcıydı. "Evet ben." Kendini gösterdikten sonra sağ eliyle etrafını işaret etti. "Tüm cihan ve yedi aşiret yaşadığımı öğrendiği vakit kimin yanında duracak sanıyorsun? Elbette benim. Ağa varisinin. Babamdan kalan her şey benim."

 

 

"Beni hakkım olan bu yerden kovamazsın."

 

 

Üzerine atılan Kamber'i, önüne geçen Ömer engelledi. Bir zamanlar babasına sadık olan adamlarında ona silah çektiklerinde beklediği cevabı almıştı Kenan. Babasına olduğu gibi kendisine de saygı duyacaklardı. Kolundan tutulan Kamber'e her kelimesi zehirden farksız sözlerini onu korumak için ardına geçen adamların varlığıyla dile getirdi.

 

 

"Benim gölgemde çürüyeceksin. Ama korkma. Seni öldürmeyeceğim." Sağ elini yaslarken sol yanına, omzuna yasladı başını. "Her gece ölmeyi dileyeceksin. Hher sabah yaşadığın için kahrolacağın bir hayatın olacak bu günden sonra."

 

 

Adamlarına bakmadan "Çıkarın bu hadsizleri konağımdan." Dedi.

 

 

Ona, anasına kal demeyecekti. Zira o seçimini çok daha önce yapmıştı. Verdiği kararın bedelini ise ödeyecekti. Anasına duyduğu hasreti yok sayacak, onu öldü bilecekti.

 

 

***

Kamber, arzuları uğruna katlandığı kadının kollarına sığınmasına sesini çıkaramadı. Şaşkın ve bir o kadar ne yapacağını bilemez haldeydi. Gitmeyi gururuna yediremese de başka bir çaresi yoktu. Onlara doğru yaklaşan adamları elini kaldırıp durdurdu. Ardına dönüp, yürürken duyduğu sözlerle duraksadı.

 

 

"Babama ait yüzükleri vermeden gidemezsiniz."

 

 

Parmağını saran halka içine kor düşürdü. Günler önce yüzünde sahte bir hüzün, içerisinde deli bir coşkuyla taktığı ağalık sembolünü istiyordu ağabeyinin oğlu. Başını çevirip, elini uzatmış bekleyen yeğenine baktı. Sahip olmak için doğduğunda hakkını kaybetse de ölümüyle kazandığı yüzüğü kendi elleriyle geri vermesini bekliyordu.

 

 

Kader ona ikinci evlat olmayı layık görmüştü. Her zaman ağabeyinin gölgesinde kalan, ondan kalan kırıntılarla yerinmeye çalışan olmuştu. Hakkına düşenleri kabullenip, yetinmek istese de içindeki aç gözlü canavara hiçbir zaman dur diyemedi.

 

 

Hayatını Ağa babasının gözüne girmek için planlasa da asla başaramadı. Onun istediği kızla evlenip, bir oğul sahibi olsa da yetmedi. Babası büyük oğlunun verdiği ilk erkek torunu ön planda tuttu. O vakit ağabeyiyle kıyaslarken buldu kendisini. Karısı Firuze, yengesi Gülfem kadar güzel ve akıllı değildi. Oğlu Kendal ağabeyinin oğlu Kutsal kadar başarılı ve zeki bir çocuk olamadı. Babasını kaybettiklerinde ağalığı devralan ağabeyinin bir kez daha baba olduğunu öğrenmek ise gözünü kararttı. Doktorların ikinci bir doğumun karısı için ölümcül olabileceğini defalarca kez söylemesine rağmen umursamadı. İkiz kızları doğurduktan dakikalar sonra karısı hırsları yüzünden hayatını kaybetti.

 

 

Çocukları anasız kalsa da Kamber için önemli olmadı. Bekar ve özgür bir adam olmak daha fazlasını isteyen yanına iyi gelmişti. Kumar, gece hayatı ve kadınlarla dolu olan hayatına kısa sürede alıştı. Babasından kalan serveti günbegün eritirken, çocuklarına destek olmak için yengesi sıkça konağa gelmeye başladı. Hiç aklına gelmeyen bir fırsat böylece çıktı karşısına. Karanlık düşüncelerini gerçek kılabilmek için daha uzun vakitler geçirmeye başladı evinde. Usulca yanaşarak, güzel sözlerle büyülediği ilgiye aç kadını kendine kısa zamanda aşık etti. Yıllar geçse, çocukları epey büyüse de, bu yasak ilişkiyi bitirmedi. Aksine ağabeyine karşı kazandığı gizli zaferinin tadını çıkardı sessizce.

 

 

Ağabeyi ve oğullarının geçirdiği kazanın ardından kalanları sahiplenirken ömrü boyunca ilk kez tamamlandığını hissetti. Etrafındaki insanların gözündeki silik adamın yerini bir Ağa olarak almak paha biçilemezdi. Lakin zaferinin tadını çıkarırken yenildiğini öğrenmesi uzun sürmedi. Ağabeyinin küçük oğlu yaşıyordu. Üstelik babası gibi güçlü bir halde karşısına dikilmişti. Gözleri gözlerine değdiği her an ona yıllarca ihanet ettiği ağabeyi kendisine bakıyormuş gibi hissediyordu.

 

 

Kollarındaki kadını saran ellerini çekti usulca. Parmağına günler önce taktığı, aşiretinin, soyunun ve ailesinin sembolünü taşıyan yüzüğü kavradı. Yüreği sıkıştı. Lakin belli etmedi ne acısını ne de kaybettiği için çöreklenen hüznünü. Yavaşça çıkartırken yüzüğü gözlerini önündeki boşluğa sabitledi. Avucunda sıkıca sardı. Elini uzatmış onu bekleyen yeğeninin gözlerine bakmadı. Zira orada tekrar ağabeyini görmeye, ona bir kez daha kaybetmeye dayanamazdı. Ona teslim etmeyecekti. Elini savurdu. Yüzük avuçlarından kaydı ve sahibine kavuşmak ister gibi yeğeninin ayaklarının dibine düştü. Eğilip, almak istedi ancak adamların silahlarını çekip, kendisine yönelttiğini gördü. Yumruklarını sıkarak geri çekildi. Daha fazla kendisini küçük düşürmeyecekti. Bunu günler önce nikahına aldığı kadın için bile yapmayacaktı. Gözleri yaşlı, oğluna baktığını gördüğünde tüm öfkesini ona yöneltti. Hırsla elini kavrayıp, parmağını kırarcasına çıkardı yüzüğü. Onu da kendi yüzüğünü attığı yere doğru savurdu. Kadının bileğini tekrar sertçe tuttu.

 

 

"Düşmanların dostum, dostlarım düşmanlarındır bundan böyle."

 

 

Haykırışı zerre etkilemedi Kenan'ı. Omuzları dik, yüzündeki sert bir ifade vardı. "Bana daha fazla zarar veremezsin Kamber!" dedi. Adını söyleyişiyle deliye dönmesini keyifle izledi.

 

 

Dişlerini sıkarak, işaret parmağını savurdu. "Artık yalnızsın Kenan. Hak ettiğin gibi..." Ardında savururcasına çekiştirdiği kadınla, günler önce zaferle girdiği kapıdan mağlup bir halde çıkıp gitti.

 

 

Kapının ardında kaybolduklarında gücünün tamamen tükendiğini hissetti Kenan. İşittiği sözler, yaşadığı hayal kırıklığı ve öfke bedenindeki acıları katlamıştı. Sendeledi. Sıkışan kalbi nefesini derinleştirirken yerdeki yüzüklere dokunabilmek için eğildi. O an karardı gözleri. Sağ eli destek alabilmek için uzandı yanına. Tutunamadı. Bedeni boşluğa düşerken, kapandı gözleri. Bilincini yitirirken, başının hemen yanında babasının yüzüğü vardı.

 

 

Bölüm : 23.11.2024 16:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...