

Kaan Erdinç Medya
Merhabaalarr
Umarım beğenirsiniz oy ve yorumlarınızı bekliyorum fikirleriniz benim için çok önemli
İyii okumalaar❤️
İçeriden bağırış sesleri gelince ayağa kalktım.
"Bırakmadın orospu çocuğunun yerini basalım bir gecede öldürelim, şimdi de Mert'i götürdü! İyi oldu mu böyle!"
Bu ses Yusuf'a aitti. Öfkeyle bağırıyordu. Bir dakika! O Mert'i mi götürdü dedi? Olayın ciddiyetini kavrayınca odadan çıktım. Salona doğru ilerledim.Yusuf ile Kaan yüz yüze tartışıyorlardı. Dudağı ile sağ kaşı patlamış, sağ gözü mora bürünmüştü. Şiddetli bir şekilde hırpalanmış Yusuf vardı şuan. Oldukçada sinirliydi. Onu ilk defa böyle görüyordum.
"Ne diyorsun oğlum sen ne götürmesi?" Dedi Kaan, Yusuf'un üzerine yürüyerek.
"Götürdü diyorum lan! Adamlar bizim mekanı bastı üzerine bize bir ordu saldırdı. O da yetmezmiş gibi Mert'i alıp götürdüler!"
Kaan "Onun ben haysiyetini sikeyim." Diye küfürler mırıldanmaya başladı. Elini saçlarında gezdirdi.
"Bak!" Dedi sonra sustu. Elini yumruk yaparak kendini sıktı. "Bak kafasını siktiğimin malları siz dikkat etmiyor muydunuz, bunlar dingonun ağırına mı giriyor oğlum!"
Yusuf tekli koltuğa oturdu. Yüzünü ellerinin arasına aldı. "Abi bilmiyorum bizim adamları yollamıştık malları konteynera taşısınlar diye öyle boş bir anımıza denk geldi işte."
Yüksek sesle bağırdı. "Nasıl denk gelebiliyor gerizekalı mısınız lan! Korumuyor musunuz kendinizi aptal ordusu sizi!"
Yusuf, Mert'i aldıkları için çok üzgün duruyordu. Bir o kadarda gözlerinde hırs vardı. Şuan kendini değilde Mert'i düşünüyordu.
Ortamda bir süre sessizlik oldu. Çünkü Kaan kara kara düşünüyordu.
"Öyle boş bir anımıza denk geldi..." Diye tekrarladı eliyle çenesini sıvazlayarak."Tesadüf olabilir mi sence Yusuf?"
"Tesadüfü sikeyim." Dedi sırtını koltuğa yaslayarak. Hareket ederken yüzü acı çeker gibi bir hal alıyordu.
Salonun köşesinde izlediğim için beni hala fark edememişlerdi. Banyodan ilk yardım çantasını koşar adımlarla alıp içeriye geçtiğimde kendini toparladılar.
Kaan ile yüz yüze gelmemeye çok dikkat ettim çünkü çok utanıyordum! Neyse şuan onun sırası değil. Düşünme! Ama hiç aklımdan çıkmıyordu. Şuan bile aynı ortamda olmak beni heyecanlandırıyordu.
İlk yardım çantasını salonun ortasındaki büyük sehpaya bıraktım. "İyi misin Yusuf, kötü birşeyin yok değil mi?"
"Yen-" Kendini düzeltip tekrar dudaklarını araladı. "Berra iyiyim ben sağol."
"Gelde şu yaralarını temizleyelim hadi."
Başını sağa sola salladı. "Şuan hiç birşey hissetmiyorum gerçekten. Ben daha sonra hallederim sağol."
"Peki." Dedim kanepeye oturarak. Bu halde ısrar etmek istemedim.
Kaan düşünceli bakışlarını duvara sabitlemişti. Öylece oraya bakıyordu. "Aramızdan biri bizi döküyor." Dedi Yusuf'un karşısındaki tekli koltuğa oturarak.
"Ne yani aramızda hain mi var?" Dedi gözlerini kocaman açarak.
"Evet." Dedi emin bir şekilde.
"Sen bu kanıya nasıl vardın?"
"O boş anınızı nasıl denk getirecekti başka? Kim o kadar adamı riske atıp rastgele bir yeri basacaktı?"
"Abi ne yapacağız? O pezevenk Mert'e zarar vermeden almalıyız onu."
"Ben o kahpenin ne istediğini biliyorum. Onur'u istiyor. Takas yapacak benimle."
"Öldürmeliydim o şerefsizi!" Dedi Yusuf kendine kızarak. "Piçin evladı!" Diyerek elini koltuğa vurdu.
"Önce aramızdaki şerefsizi bulmalıyız. Mert için harekete geçtiğimizde elimizde patlayabilir."
Yusuf, "Nasıl bulacağız kaç tane adam var aramızda abi?"
"Sen bulacaksın. Bu odada bizden başka kimse bunu bilmeyecek."
"Nasıl ben bulacağım?" Dedi sırtını doğrultarak.
"Her birine ayrı sevkiyat yerlerini vereceksin. Hangi sevkiyat elimizde patlarsa adamı ele verecek."
"Daha kolay yöntemi yok muydu bunun ya kaç tane adam kaç kişiye iş bulacağım!"
"Yusuf yönteminide senide sikerim tek derdin bu mu lan? Küçük büyük fark etmiyor ayarla sevkiyatları görüş!"
Yusuf ayağa kalktı."Ya abi öyle demek istedim. Neyse tamam halledeceğim. O piçi kendi ellerimle öldüreceğim!"
"Sakın kimseye belli etmiyorsun, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz."
"Tamam abi gidiyorum ben."
"Bu halinle nereye gideceksin bu gece dinlen burada kal."
"Yok abi gideyim halletmeye başlayayım ufaktan. "
"Tamam birşey olursa beni ara."
Başı ile onayladı. Ardından bana döndü. "Görüşürüz Berra."
"Görüşürüz." Dediğimde evden çıktı.
Salonda baş başa kalmıştık. Kaan hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Sehpanın üzerinde duran sigara paketinden bir dal çıkardı. Sigarayı içerken bakışları yerdeydi. Bomboş zemini izleyip düşünüyordu.
Onu rahatsız etmeden odama geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp gardırobu açtım. Üzerimdekileri çıkarıp ince askılı, bej rengi saten şortlu takımımı giydim. Saçımdaki tokayı makyaj masasının üzerine bırakarak saçlarımı düzeltim. Ardından yatağama geçerek gece lambasını kapattım.
Bir süre olduğum gibi bekledim. Uykum gelmiyordu. Çünkü kafamın içi karmakarışıktı. Bugün olanları düşündükçe, ki aklımdan çıkmıyordu zaten. Düşündükçe resetleniyordum. Sanki bütün beynim işlevini yitirmiş gibiydi. O ana kilitleniyordum ve o andan çıkamıyordum.
Sanki dudağımda izleri vardı. O şehveti, tutkusunu ve yoğun öpüşünü hâlâ içimde bir yerlerde hissediyordum. Beni o andan beri etkisiz hale getirmişti. Etkisi üzerimden gitmiyordu. Bunları düşünürken dahi kan akışım hızlanıyordu. Bundan sonra nasıl olacaktı peki? Diye kendime soramadan edemedim. Beni öptüğüne göre belliki o da boş değildi. O kıskançlıkları başından beri kendini belli ediyordu.
Şimdi bundan sonrası önemliydi. Ne olacağını bende çok merak ediyordum. İçeride yüzüme dahi bakmadı. Yusuf ve Mert olayına bağladım bunu ama sabah tam detaylı bir açığa kavuşacağımıda düşünmüyor değilim hani. Evet, beni öptüğü için bir anlam yüklüyordum. Böyle bir anın bu kadar basit olacağını hiç sanmıyorum.
Kapı kapanma sesi gelince başımı refleks olarak sağa çevirdim. Kaan odasına geçmişti. Benim gibi onuda uyku tutmuyordu demek. Tabii kardeşi söz konusuydu, herşeyden önemli.
Sahi Mert, o adi adamın elindeydi değil mi? Kaan beni öyle bir büyülemişti ki hiçbir şey düşünemiyordum. Bir an içeride olanları unutmuştum. Umarım Mert'i alana kadar Behzat ona zarar vermez. Çünkü o adi adamda merhamet yoktu.
&
Başımı duvar saatine çevirdim. 17.00 gösteriyordu. Bugün bir türlü bitmiyordu. Evde tek başıma oturmaktan sıkılmıştım. Sıkıntıdan kızlarla buluşsam mı acaba diye düşünüyorum bazen ama böyle bir zamanda doğru olmayacağını ve evden dışarıya çıkmamam gerektiğini bildiğim içinde duruyordum.
Kaan'dan da ses seda yoktu, sabah erkenden gittiği içinde görememiştim. Acaba dünden sonra bir gelişme olmuş muydu?
Oturduğum koltuktan ayağa kalktım. Mutfağa ilerledim. Boş durup her dakika saati gözlemlemek daha sıkıcıydı! Böyle durmaktansa akşam yemeği hazırlamak daha cazip geldi. Belki Kaan yemeğe yetişirdi beraber yemek yeme şansımız olabilirdi...
Mutfakta işlerimi bitirmiştim. Kapı eşiğinden geçerken ön bahçeden gelen araba sesi ile dikkatim dağıldı. Mutfağın penceresine yaklaştım. Aralanan perdeden dışarıya baktım. İki tane siyah lüks araba peş peşe duruyordu. Her ikisinin aynı anda kapısı açıldı. Öndeki araçtan Yusuf inerken diğerinden Kaan indi. Bakışlarımı bahçede gezdirdiğimde bir grup kalabalık vardı. Bu kalabalık Kaan'a çalışanlara aitti.
Gözlerimi, kahverengi gözlerin sahibine çevirdim. Oldukça sert yüz ifadesi vardı. Yusuf ile kalabalığa yürüdü. Yusuf dudaklarını oynattığında duyamamıştım. Ardından telefonunu çıkarıp Kaan'a gösterdi. Telefonda ne gördü ise kaşlarını çatmıştı.
Merakıma yenik düşerek pencereyi ufak dokunuşlarla araladım. Hemen eski pozisyonuma dönerek izlemeye devam ettim. Üzerindeki ceketi çıkarıp çalışanlarından birine uzattı. Gömleğinin kollarını kıvırmaya başladı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken kalabalığın içinden bir adamın yakasını tutup kendine çekti. Adamın siması tanıdıktı. Hatırladım! Bahçeye çıktığımda bir tek o bana bakıyordu. Beklemediğim anda burnuna doğru kafa attı. Çığlık atmamak için elimi ağzıma götürdüm.
Kaan öfkeyle kükredi resmen! "Orospu çocuğu seni!"
Adam bir kaç adım geriye doğru sendelendiğinde yakasından yakalayıp yüzüne yumruk attı. Bu hareketi ardı ardına yapmıştı. Burnu kanamaya başlayınca gözlerimi kıstım. Kalabalığın içine doğru adamı sanki bir eşyaymış gibi fırlattı.
"En son senin hesabını keseceğim şimdi siktir git!"
Kaan ellerini üzerine sürerek eve doğru yürümeye başladı. Pencerenin önünden ayrıldım. Ne yapacağımı bilmediğimden panikledim. Pencereyi kapattıp tezgaha geçtiğimde kapı sesi geldi. Hiçbir şey olmamış gibi servis hazırlamaya başladım.
Yusuf söylenerek içeri giriyordu."O kadar ekmeğimizi yedi. Ekmek yediği yere tükürür mü insan?"
Adım sesleri yaklaşınca mutfak kapısına başımı çevirdim. Kaan ile göz göze gelince gözlerini kaçırdı. Beyaz gömleğinin üzerindeki kan lekesini görünce bir kaç saniye bakakaldım. Hoşgeldin demek için dudaklarımı aralarken, hızlı adımlarla sırtını çevirip odasına ilerledi.
Karşıma Yusuf çıkınca "Hoş geldin." Dedim.
Beni beklemediği için irkilmişti. "Hoş buldum. Alışamadım daha kusura bakma."
"Önemli değil. Aç mısınız? Yemek hazırlamıştım."
Yusuf ocağa yaklaştı. Tencere kapağını açtı. "Onu bilmem de yerim ben acıktım." Dedi.
"Sofrayı hazırlayayım hemen." Dedim gülümseyerek.
Yusuf,"Bende yardım edeyim sana." Diyerek tezgaha bıraktığım tabakları içeriye götürdü.
Sofrayı hazırladıktan son kez mutfağa girdim. Arkamdan Yusuf'ta gelmişti.
"Başka birşey lazım mı?" Dedi.
"Hayır teşekkür ederim." Dedim.
"Ne demek yen-" Birden cümlesini yarıda kesti. Sanki pot kırmıştı da mahçup bir şekilde güldü.
Gülerek dudaklarımı araladım."Bak bu üç oldu. Şu kelimenin devamını getirir misin artık?"
"Ya boşver boşver." Deyip geçiştirdi.
Merakıma daha fazla dayanamayıp aklımdaki soruyu gelişigüzel sordum. "Kaan dışarıdaki adamı neden dövdü?"
Yusuf sorumu beklemiyor gibiydi. "Geçen bahsettiğimiz mevzu vardı ya aramızda köstebek var diye."
"Evet." Dedim pür dikkatle dinleyerek.
"Köstebek o itti işte. Bunca zamandır bizi anlatıyormuş." Yusuf'un kaşları çatılmıştı.
"Ne diyeceğimi bilemedim şuan." Dedim şaşırmış bir şekilde.
"İnan ki bende ne diyeceğimi bilemiyorum. Hasta annesinin bütün masrafını abim karşıladı. Düğününü bile yaptı bu tipini sik-" ne dediğini farkına varınca elini ağzına götürdü.
"Düşündükçe sinirleniyorum Berra kusura bakma ağzıma engel olamıyorum. Nankör puşta etek giydirip meydanda gezdireceğim!'
Kaan'ın o kadar el uzatmasından sonra bu vefasızlık adil miydi?
"Değer gördüğün yerede taş atmazsın ya. Bu işte bir terslik olmazsın? Çünkü Kaan'a yapılacak birşey değil bu."
"Değil tabii de artık aramızda kanı bozuklar geziyor."
Kafam allak bullak olmuştu. Gerçekten akıl karı değildi. Pes dedirten nankörlüktü! "Neyse yemek soğumasın içeriye gidelim."
Mercimek çorbası, pirinç pilavı, salata ve fırında tavuk yapmıştım. Yemekleri servis edip yerime geçtiğimde salonda Kaan belirdi. Duştan çıktığı nemli saçlarından ve kızarmış gözlerinden anlaşılıyordu. Üzerine siyah kumaş pantolon ile polo yaka siyah tişört giymişti.
"Sanada hazırladım aç mısın?" Dediğimde koltuğun üzerindeki ceketini eline aldı. Ceketin cebinden eşyalarını alıp pantolonuna yerleştirdi.
"Size afiyet olsun." Yüzüme bile bakmıyordu.
Yusuf ağzında yemek varken konuştu. "Eline sağlık Berra. Hem eşek hoşaftan ne anlar? Ben hepsini yerim."
Gülümseyerek "Afiyet olsun Yusuf. Teşekkür ederim."dedim.
Kaan "Boş konuşacağına yemeğini ye." Dedi telefonunu eline alarak.
Kaan bugün biraz agresif miydi yoksa gergin miydi çözemiyordum. O sırada Yusuf acele acele yemek yiyordu.
"Boğazında kalacak yavaş olsana."
Kaan "Yemeği sonrada yersin bin ton adam senin yemek yemeni bekliyor."
Yusuf ağzını peçete ile silerek ayağa kalktı. "Behzat ile Mert'in yerini tespit ettik bu gece basmak nedir onu öğreteceğiz puşta."
"Öyle mi?" Diyerek bende ayağa kalktım. Tabii duyduğum cümlenin şokundan olması lazım çünkü heyecanlanmıştım.
"Dikkat edin ama." Dedim panikle.
Yusuf, "Biz değil onlar dikkat etsin."
Kaan kapı kulpunu indirdi. "Biz gelene kadar evden sakın ayrılmıyorsun Berra."
Neden sırtı dönük konuşuyordu. Oysaki her zaman gözlerimin içine bakarak konuşurdu.
Yusuf, "Görüşürüz Berra."
Kapı eşiğinden geçtiklerinde "Kaan." Diye seslendim. Beni duyuyordu ama duymamazlıktan geliyordu. Arkasına dahi dönmedi. Belindeki silahı düzeltirken "İçeriye gir Berra!" Diye seslendi.
Bahçeye bir sürü adam toplanmıştı. 2 arabaya yerleştiğinde ne kadar az olduklarını düşündüm. Çünkü bin ton adam demişti. Bahçenin demir kapısı aralandı. Siyah transit arabaları görünce ağzım açık kalmıştı. 5 transit 5 tanede lüks film camlarla kaplı araç vardı.
İçime bir korku düşünce kapıyı kapattım. Kanepeye oturup düşünmemeye çalıştım. Behzat'tan herşeyi bekliyordum bu yüzden tedirgindim. Umarım kimseye zarar gelmezdi. Eğer Kaan cevap verseydi tahmini ne zaman geleceğini soracaktım. Şimdi böyle merakla, korkuyla beklemek çok zor olacaktı. "Birşeyler yapmalıyım." diyerek etrafa baktım. Ne olursa olsun birşeyler ile uğraşmam lazımdı. Yoksa böyle kafayı yiyecektim.
Ayağa kalkıp masayı toplamaya başladım. Başka dikkatimi dağıtacak birşey yoktu...
Gideli 4 saat olmuştu. Ve ben kanepede televizyon karşısında uykusuzluğa karşı direniyordum. Gecenin bir yarısı olmuştu henüz kimseden haber yoktu. Kafamda dönen senaryolar beni çok korkutuyordu! Adi, şerefsiz heriften nefret ediyorum! Çok acımasız vicdansız biriydi! Of! Duygularımı bastırdıkça daha çok tavan yapıyordu. "Sakin ol Berra." Diye mırıldandım. Saat kaç oldu ama ya gelmeleri gerekmez miydi artık?
Kaan'ı aramamak için içimde mücadele veriyordum. Ama merakım hepsinden ağır basıyordu. Bir kere sesini duysam bile yeterdi. Elime telefonumu alarak numarasını tuşladım. Heyecanla çalmasını bekledim.
"Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Duyduğum cümle ile kaskatı kesilmiştim.
Neden telefonu kapalı? Yoksa başına birşey mi geldi? Pislik herif Mert'i aldığı gibi Kaan'ı da mı aldı acaba? Almasına acımaz direkt öldürürdü ama değil mi? Neler düşünüyorum ben böyle? Kendime kızıp gözlerimi kapattım. Güya böyle kafamın içini susturacaktım(!)
Gözlerim uykusuzluktan yanıyordu ama kafamın içi cin gibiydi. Sürekli korkutucu şeyler söylüyordu bana. Oralı olmamaya çalıştıkça kendimi o düşüncelerin içinde buluyordum.
"Sabret Berra." Diye söylendim kendi kendime. Kaan herşeyin üstesinden gelen birisi. Bununda üstesinden gelecek. İnanıyorum.
Bedenimde bir hareketlilik hissetiğimde gözlerimi yavaşca araladım. Kaan'ın çenesini görmemle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yetişememiştim. Uyuyakalmıştım.
Sırtım yatakla buluştuğunda "Kaan." Dedim. Ellerini çekip geriye bir kaç adım attı. Gece lambasından yüzünü görebiliyordum. Kaşı patlamıştı. Yüzünde kan lekesi vardı. Üstü başı hatta saçları bile birbirine girmişti. Yorgun olduğunuda anlayabiliyordum. Arkasını döndüğünde yataktan hızlı adımlarla kalktım.
Durması için elini tuttuğumda irkilmiştim. Ne vardı bu adamda beni böyle heyecanlandıran? Olduğu yerde durup arkasını döndü. Gözlerimin içine baktığında dudaklarımı araladım. Gözlerim yüzünde gezerken "İyi misin birşeyin yok değil mi?" Dedim
Kendime engel olamadan elim refleks olarak yüzüne gitti. Sakalına dokunduğumda sağ eliyle bileğimden tuttu. "İyiyim Berra, birşeyim yok. Uykun kaçmasın sende uyu."
"Mert peki, diğerleri?"
"Hepsi iyi. Saat geç oldu uyu hadi." Deyip kapıyı arkasından kapatarak odadan çıktı. Bir tuhaflık mı vardı Kaan'da yoksa ben mi kuruyordum? Neden böyle davranıyordu ki? Sadece onu merak etmiştim. Birkaç saniye arkasından kapıyı izledim. Gerçekten kafamı karıştırıyordu. Neyse...
Yatağıma girip gözlerimi kapattım. Bir an önce bu gecenin bitmesini istedim.
&
Odama giren güneş ışığıyla gözlerimi araladım. Komodinin üzerinde duran telefon ekranına baktım. Öğlen olmuştu! Bu saate kadar nasıl uyuyabildim şaşırmıştım. Elimi yüzümü yıkayıp üzerime rahat birşeyler giyip odadan çıktım. Saçlarımı elimle toplarken salondaki manzara ile durdum.
Bir kanepede Mert diğer kanepede Yusuf uyuyordu. Anlaşılan kimse daha uyanmamıştı. Kimse uyanmadan mutfağa girip kahvaltı hazırlamaya başladım...
Dolaptan servis çıkarırken içeriden sesler gelmeye başladı.
Yusuf, "Hadi iyisin bugünde yaşıyorsun."
Mert acı içinde kıvranıyor gibiydi. "Ah! Kolum kırıldı galiba!"
Yusuf,"Bakayım."
Mert "Sen bakma oğlum."
Mert acı ile inlerken bağırdı."Kafasını siktiğim bu sefer harbi kırıldı!"
"Bu kırık olsaydı böyle duramazdın. Kız gibi ağlama iyisin iyi."
Mert, "Yusuf sabah sabah siktir git başımdan!"
Elimdeki servislerle içeriye girdiğimde beni beklememiş gibi şaşırdılar. Yusuf başını çevirdiğinde Mert araya girdi. "Günaydın Berra."
"Tünaydın diyecektin herhalde." Dedim elimdekileri masaya yerleştirerek.
"Birşeyin yok değil mi çok korkuttun bizi Mert?" Dedim ona doğru dönerek.
Sırtını dikleştirip kanepeye yaslandı. Hareket ederken canı yanıyordu yüz ifadesinden anlayabiliyordum. Yüzü yara bere içindeydi. Bir gözü morarmış ve dudağı patlamıştı. Bu arada ikiside bayağı hırpalanmış gözüküyordu. Üstleri hep yırtıktı.
"Vücudum çok ağrıyor varya." Dedi yüzünü ekşiterek.
"Tamam yorma kendini sen."
"Yok yok o kadar da değil."
Gözlerimi Yusuf'a çevirdim. "Yusuf senin birşeyin var mı peki? Neden bakmıyorsun buraya?"
Geldiğimden beri yüzü diğer tarafa dönüktü.
Mert kahkaha attarak "Pandaya döndü o çünkü." Dedi.
"Panda mı?" Dedim anlamamış gözlerle.
"Berra'dan mı utanıyorsun oğlum? Ne olacak o bizim yeng-" cümlesini bitiremeden sustu. Bir anda cümlesini değişti. "Yusuf nazlanma be oğlum."
Bu kaçıncı yenge kelimesiydi. Saf ayağına yatıyordum ama herşeyin farkındaydım. Bana neden öyle diyorlardı çözmüş değildim.
Yusuf başını çevirdiğinde gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Aa! Diğer gözünde morarmış! Nasıl oldu bu?"
Yusuf içinden küfürler mırıldandı. "Anasını satayım ya iki gözümde mor gezeceğim puşt yüzünden."
Mert acı çekerek gülüyordu. Bir elini kalbinin üzerinde koydu. "Ah! Bakma sen bana bak gülemiyorum."
"Mert kes sesini." Belli ki bu durum Yusuf'un hiç hoşuna gitmemişti.
"Aranızda bir Kaan en az hasarlı çıktı galiba."
Yusuf, "En az hasarlı Kaan, en fazla Behzat. Of! Nasıl yerden yere vurdu nasıl yüzü ağzı yamuldu varya! Çok şey kaçırdınız." Dedi heyecanlı heyecanlı anlatarak.
"Beter olsun piç." Diye söylendi Mert.
"2 ay yataktan çıkamaz o."
"Ben masayı hazırlayayım sizde geçin." Diyerek mutfağa girdim. Bir kaç kere git gel yaptıktan sonra masayı hazırlamıştım. Yusuf ile Mert yan yana oturmuşlardı. Onlar yemeğe başlarken bende çay doldurdum. Yerime geçeceken salonda Kaan belirdi. Beyaz gömlek ile siyah kumaş pantolon giymişti. Keskin yüz hatları ile sakalı uyum içerisindeydi.
"Günaydın." Diyerek masanın başına geçti.
Çayımı yudumlarken "Günaydın." Dedim. Mert ile Yusuf açlıktan gelmiş gibi yemeğe gömülmüşlerdi.
Gözlerim kahverengi gözlerinde gidip geliyordu. İstemsizce kendimi hep ona bakarken buluyordum. Ne oluyor bana böyle? En son yaşadığımız andan sonra benim için daha duygusal ve anlamlı olmuştu. Ama o geceden itibaren bu konu hakkında hiç konuşulmamıştı. Sanki hiç yaşanmamış gibi davranıyorduk.Kaan başını hiç masadan kaldırmadı. Önündeki tabağa odaklanmış bir şekilde kahvaltısını yapıyordu.
Masada geçen uzun bir sessizlikten sonra Mert konuştu. "Eline sağlık Berra."
"Afiyet olsun."
Yusuf, "Abi bana acil gözlük lazım böyle dışarıya çıkamam Kaan'ın odası hangisiydi?" Diyerek koridora yaklaştı.
Kimseden cevap gelmeyince araya girdim."İlk oda hariç diğerlerine bakabilirsin."
Kaan ile Mert aynı anda ayağa kalktı. "Cengiz abiyi arayacağım gelsin sizinle ilgilensin."
Mert, "Hayır gerek yok. Bizim Mert ile işimiz var biz geçerken uğrarız. "
Kaan eliyle yüzünü sıvazlarken "Ne işiniz var?" Dedi.
"Abi boşver işimiz var işte."
"Neyse yaramazlık yapmayında sonra uğraştırmayın beni."
Mert cevap vermek için ağzını oynatırken Yusuf "Nasıl millet yakıştı mı?" Diye gözlüğü takarak içeriye girdi. Siyah klasik bir gözlüktü ama kalitesi on metreden belli oluyordu. O kadar iyi duruyordu yani.
"Evet yakışmış." Dedim.
Mert ile Yusuf aynı anda "Görüşürüz." Dedi.Kaan ise telefonunu eline alıp dış kapıya doğru ilerledi. Kapı eşiğinden sırayla geçtiler.
Arkalarından sadece "Görüşürüz." Diyebildim.
Evde tek başıma kalmıştım yine. Gerçekten bu durum beni sıkmaya başlıyordu. Neyse, hemen fevri davranmayacağım. Ayağa kalkıp masayı toplamayı başladım...
Zaman geçsin diye mutfağı ve evi temizledim. Tek başına olmak cidden çok sıkıcıydı. Koltuğa otururken telefonum çaldı. Ekranda 'Gözde' yazısını görünce kulağıma götürdüm.
"Alo."
Gözde ses tonunu değiştirerek "Ya biz aramasak sen hiç aramıyorsun aşk olsun." Dedi.
"Olur mu öyle şey ya, gerçekten müsait olamadım. Kafamı toparlamaya çalışıyorum."
"Hep evdesin değil mi?"
"Evet."
"Neden kendini eve kapatıyorsun sen, o şekilde toparlayamazsın bak."
"Ya ne istediğimi bilmiyorum bende. Çok arada kalmış gibi hissediyorum."
"En yakın zamanda buluşuyoruz tamam mı? Senin ilacın benim " dedi gülerek.
Gülmesine karşılık verdim."O zaman iyileştir beni."
"Tamam iyileştireceğim seni. Azıcıkta sosyalleş yoksa kafayıda yersin bu gidişle."
"Farkındayım zamanla düzeleceğim."
"Neyse tamam üzerine gitmeyeceğim yaşadığın şeyler kolay değil. " Hemen konuyu değişti. "Ee ne zaman buluşuyoruz?"
Kapı açılınca başımı sola çevirdim. İçeriye Kaan girince gözlerimi alamadım. Bugün erkenciydi.
"Sonra haberleşelim olur mu, kapatıyorum şimdi."
"Tamam canım müsait olunca araşırız."
"Görüşürüz." Deyip telefonu kapattım.
Kaan bana doğru yürüyünce başımı kaldırdım. "Hoşgeldin."
Elindeki kredi kartını bana doğru uzattı. "Al bunu."
"Ne bu?" Dedim anlamamış gözlerle.
"Kredi kartı. Bir şeye falan ihtiyacın olursa bunu kullan. Daha erken vermeliydim fakat denk gelmedi."
"Hayır gerek yok. " Kartı tutan eli havada kalmıştı.
"Al şunu hadi." Kahverengi gözleri, mavi gözlerime uzunca baktı.
"Almayacağım Kaan buna ihtiyacım yok. Ayrıca tekrardan çalışacağım."
"Çalışacak mısın?" Dedi tek kaşını kaldırarak.
"Tabii ki. Bütün gün böyle evde mi kalacağım?"
"Çalışmaman daha iyi olmaz mı Berra, böyle bir durumda."
"Hayat devam ediyor sende farkındasın."
Kartı sehpanın üzerine bıraktı. "Kartı almayı unutma." Diyerek arkasını döndü.
"Almayacağım dedim."
Koridora doğru ilerledi. Cevap vermeye bile tenezzül etmedi.
"Neyin var senin?" Diyerek ayağa kalktım. Bu soruyu sormak için çok bile dayanmıştım.
"Biraz işlerim var sonra konuşalım." Diyerek gözden kayboldu. Birkaç saniye durup sabır çektim. Ardından arkasından takip ettim. Ses çalışma odasından gelince kapıyı açtım.
Kaan elindeki dosyadan başını kaldırmadı. İçeriye doğru adımlar attım. Hala ses seda yoktu.
"Neden benden kaçıyorsun, anlamıyorum mu sanıyorsun?" Dememle başını kaldırdı. Sırtını oturduğu koltukta geriye yasladı.
"Ne saçmalıyorsun Berra?" Dedi pür dikkatle. Çok ciddi duruyordu. Sanki yabancı bir adamla konuşuyordum.
"Saçmalayan sensin. İki gündür bana neden yabancıymışım gibi davranıyorsun."
"Ne alaka Berra?"
"Benimle yüz yüze gelmemeye bile dikkat ediyorsun artık Kaan. En ufak değişimini nasıl anlamayacağımı sanabilirsin."
"Kafanda kurmuşsun herhalde.Bence kapatalım bu konuyu daha da açmayalım."
"Hayır senin benimle ne derdin olduğunu söyleyeceksin bu sorunu bugün çözeceğiz. Fark etmeden sana yanlış birşey mi yaptım ne bu tavrın?"
Kaan sabır çekerek başını sağa çevirdi. "Şuan çok boş konuşuyorsun. Bende sinirleniyorum o yüzden beni yalnız bırak hadi."
"Bak hala devam ediyorsun! Niye bana böyle davranmaya başladın Kaan!" Ses tonum yükselince yüz hatları gerildi.
"Bağırmadan konuş ya da konuşma çık odadan!"
Aklıma düşünmekten korktuğum şey gelince istemsizce gülümsedim. "İnanmak istemiyorum ama beni böyle düşünmeye itiyorsun. O geceden sonra sana birşeyler oldu değil mi?"
Söylediğim cümle ile daha çok sinirlenmişti. Bir hareketle ayağa kalktı. "Ne gecesi Berra!" Diyerek karşıma dikildi.
"Beni öptüğün geceden bahsediyorum. Bilmiyormuş gibi davranıyorsun ya pes sana."
"Hiç bir alakası yok. Kuruyorsun şuan."
"Evet var."
"Şuna bir açıklık getirelim. O gece olan küçük bir hataydı."
Duyduğum cümle ile kaskatı kesildim. "Anlamadım?" Dedim
"Yani bundan hiçbir anlam çıkarma. Anlık bir hataydı. Yapmamam gerekirdi ama boşluğuma denk geldi."
Kendimi toparlayarak dudaklarımı araladım. Sakince gülümsedim. "Bundan ne çıkarmamı bekliyordun? Öptün diye seninle evleneceğimi, sana aşık olacağımı falan mı sanıyordun?" Deyip kahkaha attım. Kaan'ın mimikleri değişince cümleme devam ettim. "Dediğin gibi küçük bir hata ve olabilir böyle şeyler değil mi?"
Onun anlayacağı dilde konuşmuştum. Bir an affalamıştı. Ağzı açık kalmıştı. Anlaşılan bu cevabımı beklemiyordu. "Neyse konuyu kapattığımızda göre sana iyi çalışmalar." Odasından çıktığımda kapıyı arkamdan kapattım. Gözlerim ıslanırken alt dudağımı ısırdım. Bir an bilincimi kaybetmiş gibiydim.
Küçük bir hataydı demek. Beni öyle görmesine çok bozulmuştum. Ne sanıyordu ki beni, öptü diye ne bekleyecektim ki ondan?
Aptal kafam! Bende neler düşünüyordum! Meğerse adam beni hata olarak görüyor. Dengi mi değildim, yanına mı yakıştıramamıştı? Bende ona meraklı değilim ama insan bunu söyler mi? Benimde duygularım yok muydu? Ne kadar değersiz hissettiğimi anlayabiliyor muydu? Bu kadar basit miydi onun için? Gerçekten çok üzülmüştüm burada hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutuyordum çünkü kadınlık gururuma çok dokunmuştu.
Odama girip kapıyı kapattım. Yatağıma geçip gözlerimi kapattım. Düşünmek istemiyordum. Düşünme! Gözlerimden yaşlar akınca ellerimle yanağımı sildim. Hayır, ağlamayacağım! Kendime çok kızıyordum! Nasıl bu kadar iyi niyetli olabilirdim? Ne kadar saf bir şekilde düşünüyordum. Benden hoşlanıyor sanıyordum. O da bana boş değildi diyordum.Nereden bilebilirdim boş anlığına geldiğimi, küçük bir hata olduğumu? Onun için öpmek basit değersiz bir eylemmiş.Peki banada mı saygısı yoktu da beni bu duruma sokuyordu?
&
Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkadım. Üzerime birşeyler giyip odadan çıktım. Mutfağa geçtiğimde kendime hemen sade türk kahvesi yaptım. Kahvemi alıp salona geçtim. Dün gece düşünmekten uyuyamamıştım. Öğlen olmuştu. Elimi başımda gezdirdim. Başım inanılmaz derecede ağrıyordu.
Kapı çaldığında kahve fincanını sehpaya bıraktım. Kim olabilirdi acaba? Zil sesi kulağımı doldurmaya devam ederken kapıya doğru ilerledim.
"Kim o?" Dediğimde Efe'nin sesini işittim.
"Benim Berra hanım Efe."
Kapıyı açtığımda başıyla selam verdi."Birşey mi oldu?"
"Kaan bey önemli bir dosyasını unutmuş onu almamı söyledi."
"Tabii alabilirsin. Hangisi olduğunu biliyor musun?"
"Çalışma odasında, masanın üzerinde duran mavi dosya. Eğer görebilirsem tarif ettiği dosyayı bulabilirim."
"Tabii gir içeri." Diyerek yol verdim. "Çalışma odası koridorun sonundaki odalardan birinde." Dediğimde gözden kayboldu. Bir kaç dakika sonra elinde mavi dosya ile çıktı.
"Aldım efendim." Dış kapıya doğru ilerledi.
"Peki, başka birşey lazım mı?" Dedim gülümseyerek.
"Benim bunu size sormam lazım. Bir ihtiyacınız var mı?"
"Hayır, teşekkür ederim."
"Peki, iyi günler." Diyerek evden çıktı. Kapıyı arkasından kapatıp kanepeye geri oturdum. TV kumandasını alıp kanalları gezindim.
TV karşısında zaman harcadıktan sonra mutfağa girdim. Akşam yemeği hazırladım. Canım tatlı şeyler çektiği için dolapta bulunan malzemelere baktım. Maşallah herşey vardı bu mutfak dolabında. Aklıma gelen fikirle hazır pasta keklerini çıkarıp krema yapmaya başladım...
Beyaz krem şanti ile üzerinden geçtiğim pastayı süsledim. Son dokunuşlarımı yaptığımda buzdolabına aldım. Bir kaç saat dinlenmesini bekleyecektim. Yememek için kendimi zor tutuyordum. Mert ile Yusuf gelir miydi acaba beraber yemeyi çok isterdim. Keşke numaralarını alsaydım en azından haberleşirdik. İşlerimi halledip odama geçtim. Kaç saattir mutfaktaydım güzel bir duşu hakketmiştim.
Duştan sonra üzerime rahat şortlu pijama takımını giydim. Ardından saçlarımı fön makinesi ile kuruladım. İçeriye geçtiğimde kapı çaldı.
"Kim o?" Diyerek kapıya yaklaştım.
"Benim." Yusuf'un sesini duymamla kulpu indirdim. Görüş alanıma Mert ile Yusuf dahil oldu.
"Hoş geldiniz."
Mert "Müsait mi?" Dedi.
"Tabii ki girsenize." İçeriye girdiklerini kapıyı kapattım.
"Ya bende size ulaşmak istiyordum bugün keşke başka birşey isteseydim."
Yusuf gözlüğünü çıkarıp "Ne için birşey mi oldu?" Dedi.
"Hayır, yemek falan yapmıştım beraber yeriz diye. "
Mert ile Yusuf birbirine baktı. "Bizde acıkmıştık zaten."
Bir kere o tadı almıştım ben. Şimdi tek başına yemek yemek bana keyif vermiyordu. Dudağımın kenarı oynadı. "Güzel, sofrayı hazırlayayım ben o zaman."
Mert "Bizde sana yardım edelim."
Beraber yemek yedikten sonra çay yaptım. Çayın yanına birşeyler hazırlamaya başladım. İçeriden sesler gelince kapı eşiğinden baktım. Ekran karşısına oturmuş maç izliyorlardı.
Mert "Hadi! Hadi!"
Yusuf, "Adama pas versene oğlum!"
Büyük bir hırs heyecan ile maçı seyrediyorlardı.
Dolaptan pastayı çıkarıp dilimledim. Çay ikramlıklarını daha sonra pasta tabaklarını içeriye götürdüm. Çay servisini yapıp tekli koltuğa oturdum. Pasta tabağımı elime alıp çatalımı batırdım. Nasıl olduğunu merak ediyordum. İçini çikolatalı yapmıştım.
"Evet! Evet!" Mert ile Yusuf ayaklanmaya başladıklarında lokma ağzımda kalmıştı. Tek kaşımı kaldırıp izlemeye devam ettim.
"Ooo! Hadi!"
Yusuf "Siktir be!"
Mert, "Hadi lan!"
Aynı anda sesleri kesilmişti. Eski yerlerine geçtiğinde küfürler mırıldanmaya başladı. Reklama girince değerlendirme yaptılar. Çayımı yudumlarken ikisini izliyordum.
Yusuf "Ya böyle maç mı olur amınakoyim?"
Mert "Ali'yi getirsem daha iyi oynar bu ne abi."
Yusuf ile göz göze gelince affladı. "Berra sen burada mıydın?" Mahçup olmuş bir şekilde gözümün içine bakıyordu. Dediklerinin farkına varmıştı.
Mert, "Pasta hazır mı çok taze duruyor?" Dedi yerken.
"Ben yaptım nasıl olmuş?" Dedim çay bardağını sehpaya bırakırken.
Yusuf'ta tadına baktı. "Güzel olmuş ben beğendim."
"Eline sağlık gerçekten güzel olmuş."
"Afiyet olsun."
Yusuf "Evi maç için istila ettik ama Kaan görürse sıçar ağzımıza."
"Ne olacak canım iyi yaptınız?" Dedim.
Mert, "Ya boşver o şirkette kafayı yiyordur. Biz teklif etmiştik ona oysa."
"Neden şirkette kafayı yiyordur dedin?" Mert'e mavi gözlerimi sabitledim.
"Çalışmayı seçti o yüzden."
"Anladım."
Yusuf'un ani sorusuyla kaldım."Berra sen kaç kardeştin?" Nereden esmişti bu şimdi?
"Gerçekten bilmiyor musun?" Dedim gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı.
Sırtını geriye yaslayarak"Hayır nereden bileceğim?" Dedi.
"Ne bileyim Kaan söylemiştir diye düşündüm."
Mert "Kaan mı?" Deyip kahkaha attı. "O asla söylemez."
"Ailenin tek çocuğuyum." Dediğimde Yusuf "Şu restorandaki kız?" Dedi.
Mert, "Ne kadar patavatsızsın sen." Diye söylendi
"Manevi kardeştik. Beraber büyüdük."
Cevabıma karşılık hiçbir şey demedi başını aşağı yukarı salladı.
"Mert siz kaç kardeşsiniz?" Yusuf gibi bende pat diye aklımdaki soruyu sormuştum.
"Biz üç kardeşiz. Hale, Kaan ve ben."
"Yusuf tam olarak neyiniz oluyordu peki?" Dedim gülerek Yusuf'a baktım.
Mert elini Yusuf'un kafasında gezdirdi. "Evcil hayvanımız." Dediğinde çay boğazımda kaldı. Bu cevabını beklemiyordum.
Kaşlarını çatmıştı."Mert boş yapma seni s-" Yusuf benim olduğumu idrak edince sustu.
Gülerek "Şaka yaptım tamam kızma hemen. Kuzenimiz amcamın oğlu." Deyip elini omzuna attı.
Yusuf çayını yudumlarken maç tekrar başlamıştı...
Maçtan anlamasamda bende onlarla beraber izlemiştim. İkisini uğurlayıp mutfağı topladım. Saat geç olduğu için yatağıma geçtim. Kaan hala gelmemişti. Bu aralar işkolik olma yolunda ilerliyordu.
Elime telefonumu alıp kurcalamaya başladım. Telefonda bayağı zaman geçirince gözlerim ağırlaşmıştı. Göz kapaklarım kapanınca diğer tarafa döndüm...
Uykuya dalmışken duyduğum ses ile gözlerimi araladım. Evin kapısı şiddetli bir şekilde kapanmıştı. Yerimden irkilmiştim Bir dakika o ses neydi? İçeriden gülme sesi geliyordu.
"Düşeceğiz şimdi!"
Bu kadın sesiydi! Ben rüya mı görüyordum yoksa? Bir an gerçeklik algımı kaybetmiştim. Ses bana çok tanıdık geliyordu. İçeriden şiddetli bir eşyanın kırılma sesi gelmişti.
"Kaan iyi misin hayatım?"
Topuk sesi evin içinde yankı yapıyordu. Kadının kahkası öyle güçlüydüki sanki yanımda gülüyordu. "Sakin ol Berra." Diye mırıldandım. Kaan eve kadın atmış olamaz değil mi? Yapmaz böyle birşey değil mi? Bir kaç dakika kendimi zor tuttum. Topuk sesleri yakınlaşıyordu.
"Odan neredeydi hayatım?"
Adım sesleri koridordan geliyordu. Kaan'ın odasına geçmişlerdi. Yok artık! Düşünmek istemiyorum. İçeriden gülme sesleri gelmeye devam ediyordu. Kahkahası o kadar rahatsız ediciydi ki sinirlerimi yatıştıramıyordum.
Bu kadarınıda yapmazsın ama Kaan ya. Yaşadığım hayal kırıklığı öfkemi harlamıştı. Gerçekten onun hepsinden farklı olduğuna inanmanın eşiğindeydim. Nasıl tanıyamadım ki, nasıl gerçeği göremedim? Herkesi kendim gibi sanmaktan ne zaman vazgeçecektim.
"Ama ben acıktım ya, hem aç ayı oynamaz değil mi?"
Duyduğum cümle ile düşüncelerim yarıda kesildi. Ses tonunu değiştirerek konuştuğu için kim olduğunu anlayamıyordum. Koridorda topuk sesleri yankılanmaya başladı.
"Imm! Harika!" Tekrardan koridordan geçince ayağa kalktım. Daha fazla bana yapılan saygısızlığa dayanamayacaktım. Haddini bildirmem gerekiyordu. Kapıyı bütün gücümle açtım.
Odanın kapısına yaklaşınca kalp ritmim hızlandı. Göreceğim manzaraya kendimi hazırlamaya çalıştım. Ona karşı hislerim vardı ve bu yüzden kıskançlık damarım ortaya çıkıyordu. Böyle Bir durumda kıskançlığımı dahi hakketmiyordu. Sadece çok kızgın ve sinirliydim. Benim burada yaşadığımı biliyordu. Bunu bile bile eve kadın getirmişti.
Açık duran kapı eşiğinden içeriye baktım. Elinde bütün pasta tabağını tuttup çatalını batıran Pınar'ı görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Kaan'ın gözleri kapalı bir şekilde yatakta sırt üstü uzanıyordu. Yanında ise uzanan Pınar vardı.
Sinirle odaya girdiğimde Pınar'ın lokması boğazında kalmıştı. "Berra?" Dedi şaşırmış gözleriyle. İçki kokusundan yüzümü ekşittim.
"Berra senin ne işin var burada?" Dedi ayağa kalkarak. Üzerinde mini boy ince askılı saks mavisi elbise vardı.
"Asıl sizin bu haliniz ne! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz burada!"
Pınar hala olayın şokundaydı. "Bir dakika ya, siz ne alaka?" İçkinin etkisinde olmalıydı çünkü normal davranmıyordu. İşaret parmağını bir bende birde Kaan' a götürüp getiriyordu.
"Rüya mı görüyorum ben ya, of! Kaan ve sen burada ne alaka?"
Pınar'ın kolundan tuttup sürüklemeye başladım. "Rüyadasın canım şimdi defol git birdaha gelme tamam mı?"
"Bıraksana beni! Sana ne oluyor?"
"Bak dokunma bana! Fena bozuşuruz seninle!"
Kapı kulpunu indirip dışarıya doğru ittim. "O pastayıda evine götür yersin!" Kapıda duran koruma "Berra hanım birşey mi oldu?" Dedi bize şaşkınlık ile bakarak.
"Alın bunu evine götürün!" Deyip kapıyı bir hışımla kapattım. Arkasınıda ben topluyordum şaka gibi!
Kaan'ın odasına geri girdim. Elimle omzundan tuttum. "Kaan!" Şuan onu parçalamak istiyordum! Bayılmış gibi yatıyordu. Ayrıca iğrenç kokuyordu!
"Uyansana bana hesap vereceksin!"
Yüzüne elimle vurdum. Hiç kıpırdamıyordu bile. O kadar doluydumki ona patlamak istiyordum. Çabalarıma karşılık vermediğinde ümidimi kestim.
Yüzüne bağırarak "Nefret ediyorum senden!" Dedim. Odasından çıkıp kendi odama geçtim. Ne yaşadım ben iki gündür burada ya? Bu kadar mı düşüncesiz olabilir?
Anlaşılan yanına Pınar gibi kadınları yakıştırıyordu. "Sen neden kendini kıyaslıyorsun aptal!" Kendime kızınca ellerimi saçlarımda gezdirdim. Sinirden saçımı yolacaktım. Bunları yaşamak için mi beni evine çağırmıştı. Hiç kusura bakmasın ben bu şekilde kabul edemez kalamazdım. Bensiz ne halt yiyorsa yesin! Ama ben varken beni düşünecekti! Gardırobu açıp valizi çıkardım. İçine eşyalarımı doldurduğumda fermuarı çektim. Duvar kenarına alıp yatağıma geçtim. Sabaha kadar bekleyecektim çünkü bu saatte gecenin bir yarısı Gözde'ye gitsem ayıp olurdu. Nefes alışverişlerimi düzene koymaya çalıştım. Gözlerimi kapatmama rağmen gözümün önüne geliyordu sanki.
Sakin olmalıyım...
Gün aydınlanır aydınlanmaz hemen defolup gidecektim buradan...
Sabah gözlerimi açtığımda saate baktım. 10.00 gösteriyordu. Hızla yerimden kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp üzerime birşeyler giyindim. Öyle bir acele davranıyordumki ne giydiğimi bile umursamamıştım. Eşyalarımı toplayıp valizi elime aldım. Odadan çıkıp dış kapıya doğru ilerledim.
Kapı kulpunu indirirken Kaan'ın sesini işittim.
"Nereye gidiyorsun?"
Arkamı döndüğümde karşımda belirdi. Siyah tişört ile siyah eşofman giymişti. Yeni duş yaptığını saçlarından anlamıştım. Kırmızı gözleri ile bana baktı.
"Bu seni ilgilendirmiyor."
İşe gittiğini sanmıştım fakat bu haliyle erken kalkıp uyanamazdı. Kapıyı araladığım vakit eliyle bastırıp geri kapattı.
"Berra! Sabah sabah derdin ne?" Tek kaşını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Asıl senin derdin ne ya? Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Birşey yapmaya çalışmıyorum. Yine ne kurdun kafanda?"
"Yine ne mi kurdum? Şaka mı yapıyorsun sen? Dün ne yaptığının farkında mıydın?"
Yüz ifadesi değişince "Dün mü?" Dedi."Ne olmuş dün?" Dedi.
"İnanamıyorum sana ya. Bilmemezlikten mi geliyorsun?"
"Anlatsana dün ne oldu!"
"Dün gece Pınar ile eve sarhoş geldin daha ne olabilir Kaan? Banada mı saygın yok ya? Bende yaşıyorum bu evde!"
"Pınar niye benimle eve giriyor?" Diye söylendi. "En son mekanda karşılaşmıştık. Özellikle planlanan birşey değil bu."
"Ya biliyor musun sana hiç inanmıyorum! Ben bu şekilde bu evde durmam anladın mı? İki gündür bir tuhafsın birde üzerine bu oldu. Artık hiç kalamam."
"Bak abartıyorsun. Büyütülecek birşey değil bu. Yanlış anlaşılma var."
"Ne söylersen söyle hiçbir şey ifade etmiyor benim için. Dün bana o kadar kendimi değersiz hissetirdinki bunu aşamıyorum. Bir sürü şey yaşadım senin yüzünden ama dolaylı bir şekilde biliyorum bile isteye bana zarar gelmesini asla istemezsin. Fakat dün yaptığın şey dolaylı değildi. Doğrudandı. Bana güven, dedin. Sana güvendim ve sonuç ortada anlıyor musun? Evimde tek kalsam tehlikede olsam bile en azından kafam rahat oluyordu. Ama geldiğimden beri çok huzursuzum. Düşünmekten uykularım kaçıyor artık. Senin bana böyle hissetirmeni kaldıramam." Cümlem yarıda kaldı. Beklemiyormuş gibi güldüm. "Gece eve kadın attın ben varken ya, madem içmeye gideceksin on adımını düşüneceksin Kaan. Ya devamı gelirse bu işin ne olacak?"
Kahverengi gözleri hayretle bakıyordu. "Dün yanlış anlaşılma olmuş. Bu yüzden böyle fevri davranmana gerek yok. Konuşup çözelim şu sorunu."
"İstemiyorum! Gideceğim!"
"Hiçbir yere gitmiyorsun!" Diye tekrarladı. Kolumdan tutup çekiştirdi. Kapıdan uzaklaştırıp salonun ortasına geçtik.
"Dokunma bana! Ayrıca ben çok kararlıyım gideceğim."
İki eliyle kollarımı tuttu."Sakinleş sonra konuşalım tamam mı?"
"Hiç sakin değilim, üzerime gelme Kaan."
"Berra yanlış anlaşılma var diyorum neden bu kadar büyütüyorsun?"
"Büyütüyor muyum? Ben aynısını yapsam eve erkekle gelsem sarhoş bir şekilde? Yine böyle savunur muydun?"
Dediğimde kaşları çatıldı.
"Birdaha böyle saçma örnekler verme! Şimdi geç şuraya otur."
"Ben deyince saçma örnekler oluyor değil mi? Siz erkekler varya aynısını yaşamadan anlamıyorsunuz!"
"Ne demek bu şimdi? Aynısını mı yapacaksın?"
"Ne alaka Kaan? Ben onu mu demek istedim?"
"Bilmem öyle demedin mi?" Dedi tek kaşını kaldırarak. Nasılda konuyu değişiyordu.
"Sanane istediğimi yaparım karışma bana."
Yanından geçmek için hareketlendiğimde elimden tuttu. "Çok küçük bir olay için gidilir mi Berra yapma gözünü seveyim."
"Çok küçük bir olay mı?" Diye tekrarladım. "Bu durum beni ne kadar rahatsız ettiğini düşünmeden çok küçük bir olay olduğunu mu idda ediyorsun gerçekten? Sen yapma Kaan ya." Elimi, elinden kurtardığım anda adımlarımı hızlandırdım.
"Birbirimizi yanlış anlıyoruz sakince konuşalım. "
Bütün ciddiyetimle, kendimden emin ses tonuyla "Daha fazla konuşmak istemiyorum. Sadece gitmek istiyorum." Dedim.
Çok ciddi olduğumu anlamış olacakki durdu. "Tamam Berra. İstediğin olsun. Bu sefer ısrar yok."
Başımı aşağı yukarı salladığımda valizimi elime aldım. Kapıyı arkamdan kapatarak evden çıktım.
Bölüüüm sonuu
Umarım beğenmişsinizdir oy ve yorumlarınızı bekliyorum hoşçakalın ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |