10. Bölüm
-Merve- / Siyahın Yansıması / 9.Bölüm

9.Bölüm

-Merve-
evrem_65

Medya Kaan Erdinç

Merhaba ❤️

​​​​​Umarım beğenirsiniz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

İyi okumalar :)

Hayatımda ilk defa bu kadar hızlı hazırlandığımı hatırlıyorum. Dolapta gördüğüm bebe mavisi ince askılı, göğüs dekolteli ve sol bacağında yırtmacı olan kalem elbiseyi ilk dakikadan üzerime geçirmiştim. Yüzüme sadece allık,ruj ve rimel sürmüştüm. Kumral saçlarımı ise açık bırakmıştım. Son olarak parfümümü üzerime sıkıp evden ayrılmıştık. Kaan sağolsun odayı o malum geceden sonra benim için doldurmuştu.

Araba lüks bir mekanın önünde durdu. Kaan'ın inmesiyle bende indim. Bugün Kaan'a nefes aldırmayacaktım. Tek başına bir dakika bile kalamayacaktı.
İçeriye girmemizle genç bir kadın bizi karşıladı "Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk." Diyerek Kaan'ı takip ettim. Cam kenarında bir yer seçmişti. Mekan içi çok soft renklerle dizayn edilmişti. Garson menüyü bırakırken Kaan araya girdi. "2 kişilik serpme kahvaltı olacak menüye gerek yok." Garson başıyla onayladığında yanımızdan ayrıldı.

"Sen birşey istiyor muydun?" Dedi gözlerime bakarak.

"Hayır, kahvaltı olsun yeter." Dedim. Kaan, elbiseyi giydiğimden beri gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Sanki hoşuna gitmemişti. Kötü mü duruyordu acaba?

En az 15 dakika süren beklemeden sonra servise başlamışlardı. Kahvaltı gelene kadar masada kocaman sessizlik hakimdi. Garson çayları doldurarak "Afiyet olsun." Dedi.

"Teşekkür ederiz, afiyet olsun." Diye karşılık verdim. Kaan hiç kibarlığından ödün vermiyordu. Neyse, çok açım ve masa çok güzel görünüyordu...

Kahvaltıyı yaptıktan sonra oyalanmadan şirkete varmıştık. Kaan'ın gri renkli odasına giriş yaparken arkamızdan asistanı Duygu içeriye girdi.

"Hoşgeldiniz Kaan Bey."

"Hoş bulduk Duygu." Ceketini askılığa bıraktı. Ardından koltuğuna oturdu. Diyalog devam ederken bende, masanın karşısında bulunan tekli koltuğa oturdum.

"Seni dinliyorum." Dedi Kaan sırtını koltuğa yaslayarak.

"Öğle yemeğinde pazarlama departmanıyla toplantınız var. Öğleden sonra ise limandaki ofise uğrayacağınızı söylemiştiniz."

"Bugün ne varsa yarına ertele hepsini."

"Akşam peki? Önemli bir iş yemeğiniz vardı?"

Kaan tek kaşını kaldırdı. Herhalde hatırlayamadı. "Özkan Acaroğlu ile görüşecektiniz."

"Saat kaçta?"

"Akşam saat 8'de boğaza karşı bir restoranda rezervasyon oluşturdum. Ayrıca dosyalar hazır." Diyerek elindeki dosyaları masaya bıraktı.

"Şirketin muhasebe kayıtlarını birazdan teslim edeceğim."

"Tamam Duygu şimdilik bunlar yeter."

"Başka bir isteğiniz var mıydı Kaan bey?"

"Bize iki kahve söylemen yeterli."

"Tabii efendim." Diyerek odadan çıktı.

"Neden erteledin ki bir sürü işim vardı diyordun." Dedim bakışlarımı gözlerine sabitleyerek.

"Öyle gerekti." Dedi ve başını önündeki dosyalar gömdü.

Ee ben ne yapacaktım şimdi? Beni peşinden sürükledi ama?
Telefonum çalınca elimi çantama götürdüm. Ekrandaki 'Anıl' yazısını görünce şaşırdım.

"Anıl!" Dedim büyük bir heyecanla.

"Berra!"dedi ses tonumu taklit ederek. Gülerek ayağa kalktım. Kaan pür dikkatle beni izliyordu. Rahatsız ettiğimi fark edip dudaklarımın arasında sessizce 'Pardon' dedim.

Kaan, "Konuşabilirsin sıkıntı yok." Dedi.

Ben yine ses seviyeme dikkat edip cama doğru ilerledim. Şehir manzarasını izleyerek telefondaki sese kulak verdim.

"Ben aramasam hiç aramıyorsun beni mavişim. En son arayacağım dedin asırlar oldu."

"Abart! Asla seni aramamazlık yapmam biliyorsun değil mi? Çalışıyorum işlerim var. Kendime bile vakit ayıramaz oldum."

"Dur detaylara girme. Ben gelince yüz yüze konuşuruz."

"Yüz yüze konuşuruz derken?" Dedim gözlerim fal taşı gibi açıldı.

"Eve uğradım yani Nisa ile sana sürpriz yapmak için-" sözünü kestim hemen."Sen şehir dışında değil miydin? Ankara'ya hangi rüzgar attı seni?"

"O zaman şuradan başlayayım... Benim inşaat bitince İstanbul'da yeni bir iş teklifi aldım. İstanbul'a giderken Ankara'dan geçeyim sizi göreyim dedim. Sürpriz için eve uğradım fakat seni göremeyince üzüldüm. Nisa İstanbul'a temelli gittiğini söyleyince üzüntüm kayboldu." Diyerek kahkaha attı. Kendisi İnşaat mühendisiydi.

"İstanbul'da ne kadar kalacaksın peki?"

"İşime bağlı, inşaat işi en az 6 ay sürer biliyorsun. Neyse artık beraberiz, eski günlerin acısını çıkaracağız."

"Çok sevindim,hatta çok özledim seni! Seni görmek bana iyi gelecek." Dedim büyük sevinçle. İçim kıpır kıpır olmuştu. Çocukluk arkadaşımdı. Çok güzel anılar biriktirmiştik. Çok delikanlı ve mert bir adamdı. Aramızda arkadaşlıktan, dostluktan öte hiçbir şey olmamıştı. Ki olamazda çünkü birbirimize asla o gözle bakmıyorduk.

"Emin ol aynı şekilde bende. Neyse ben geliyorum sen bana konumunu at hadi."

"Neredesin şuan?"

"Şuan yoldayım İstanbul'a yeni vardım. Konum atta ona göre bakacağım."

"Hemen atıyorum. Sen araba sürüyorsan ben kapatıyorum o zaman gelince konuşuruz olur mu?"

"Tamam mavişim gelince ben seni ararım."

"Tamam canım hadi görüşürüz."
Telefonu kapattıp Kaan'a döndüm. Bugün aldığım en iyi haberdi! Sanki ailemin bir parçası geliyordu.

Kaan ile göz göze geldim. Koltuğa yaslanmış beni izliyordu. "Rahatsızlık verdim sana kusura bakma. O an ki heyecanla düşünemedim."

"Heyecanla mı?" Dedi tek kaşını kaldırarak. "Anıl kim?" Dedi sert ve ciddi sesiyle.

"Çok yakın bir arkadaşım."

"Konuşmalarından hiç yakın bir arkadaşa benzemiyordu, ilginç." Dedi." Ayrıca gelince konuşuruz derken?"

"Yakın bir arkadaşım yanıma geliyor ya hani, yüz yüze konuşacağız. Hem seni ne ilgilendiriyor? Özel hayatımada mı karışacaksın?"

"Özel hayatın beni ilgilendirmiyor. Böyle bir durumda gidemezsin hiçbir yere ve arkadaşını tehlikeye atmaya gerek yok."

"Ben arkadaşımı düşünüyorum merak etme." Deyip koltuğa oturdum."Hem ben sıkılıyorum böyle."

"Oyalan birşeylerle kitap oku ne bileyim. Ben işlerimi bitirene kadar idare et."

Kitap dediğinde gözlerimi sağımda duran büyük kitaplığa çevirdim. Dudaklarımı aralayacakken telefonum çaldı. Anıl diye tahmin ederken ekranda 'Tuğba Müdür' yazısını gördüm. Yanlışlıkla aradığını düşündüğüm için meşgule attım. Çünkü aramızda hiçbir husumet kalmamıştı. Tekrar çaldığında tuşlayarak kulağıma götürdüm.

"Alo."

"Rahatsız ediyorum kusura bakma, nasılsın görüşmeyeli canım?"

"İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız Tuğba hanım?"

"Bende iyiyim. Önemli birşey sormak için aradım üst üste."

"Tabii sorun dinliyorum."

"Tanıdığım bir arkadaşım ilkokulda görev yapıyor.Okulda birinci sınıflardan bir öğretmen büyük kaza geçirmiş ve yerine bakacak kimse yok malum öğrencilerde eğitiminden geri kalıyor. Bana eğitim veren birini sorduğunda aklıma direkt sen geldin. Çalışıp çalışmadığını bilmediğim için şansımı deneyeyim dedim."

Hiç düşünmeden "Nerede okul? Çocuklar eğitiminden geri kalmasın." Dedim.

"Okulun adresini ve yetkili kişinin numarasını sana atacağım."

"Tamamdır teşekkür ederim."

"Rıca ederim görüşürüz." Telefonu kapattım. Bu haber beni çok sevindirmişti! Mesleğimi yapmak ve çocuklarla ilgilenmeyi çok seviyordum! Hem boşa zamanımda gitmezdi.

"Ne oldu?" Dedi Kaan elini sakalında gezdirerek.

"Bir okuldan haber aldım da." Dedim gülerek.

"Allah Allah." Dedi tek kaşını kaldırarak. "Tehlikeli bir süreçte gitmek doğru olur mu ki?"

"Ya hayatımı mı durdurayım Behzat denilen şahsın yok olana kadar? Hayat devam ediyor."

"Okulun adresini at bakacağım." Dedi.

"Atmıyorum." Dedim inatlaşarak.

"Atmıyor musun?" Dedi gözlerimin içine bakarak.

"Evet!"

"Fark etmez kendimde bulabilirim. Sadece kibar olmak istemiştim." Dediğinde gözlerimi kıstım.

"Neyse sen şu dosyalarına dön artık." Dediğim vakit kapı açıldı. Kahvelerimiz geçte olsa gelebilmişti....

Elimdeki kitaba bayağı dalmıştım. Biraz soluklanmak için kitabı sehpaya bıraktım. Derin bir nefes alışverişi yaptığımda Kaan'ın dikkatini dağıtmıştım.

"Ne oldu?"

"Ben böyle çok sıkıldım."

Ayağa kalkarak "Aç mısın?" Dedi. Kolundaki kol saatine baktı." Öğlen olmuş. İstersen öğle yemeği yiyelim."

"Olabilir aslında." Diyerek ayağa kalktım. Kaan askılıktan ceketini aldığında bende çantama uzandım. Odadan çıkıp asansöre ilerledik...

Holdingin hemen yanında bir restoran vardı. Yürüyerek restoran içine girdik.

Kapı eşiğinde bakımlı bir kadın bizi karşıladı. "Hoş geldiniz Kaan bey."

Kaan başını aşağı yukarı salladı. "İki kişiyseniz şöyle bir masamız var." Diyerek cam kenarını gösterdi.

Sessizliğini kullandığı için araya ben girdim."O masa olabilir." Deyince adımlarımızı cam kenarına doğru attık.
Karşılıklı bir şekilde masaya yerleştiğimizde garson masaya menü bıraktı.

Menüyü karıştırırken Kaan söylendi. "Başka elbisen yok muydu?"
Bugün anlamıştım zaten bir tuhaflık olduğunu. Öğlene kadar iyi dayandı. Gözü sürekli elbiseme takılıyordu.

"Neyi var elbisenin?" Dedim gözlerimle elbisemi incelerken.

"Yarısı yok, neyi olacak daha?"

"Yarısı mı yok?" Dedim istemsizce şaşırarak.

"Evet yarısı yok, çok mu aradın bunu?"

"1 gayet güzel bir elbise 2 bu elbiseyi ben almadım dolaptan seçtim 3 şimdi de benim giyimime mi karışmaya başladın?"

"İşte detay vermesen dangalaklar anlamıyor." Diye söylenerek nefes verdi. Gözlerini bana çevirdi. "Neyse bundan sonra bizzat ben ilgileneceğim."

"Her neyse... Artık sipariş verecek miyiz?"

 

&

 

Sessiz sedassız yemeğimizi yiyip restorandan çıktık. Kıyafet konusu birdaha açılmamıştı. Sahi ne oluyordu buna? Birşeylerime karışmaya başlıyordu. Neyse zamanla anlayacağız...


Kaan kapının kulpunu indirince bana yol verdi. Yanından geçerken odaya adım attım. Kapı eşiğinden geçerken koltukta oturan sevimsiz Ece'yi görünceye olduğum yerde kaldım.

Benim ani durmamla beraber Kaan sırtıma çarpmıştı. Bedeninin sıcaklığını hissediyordum. Ece kaşlarını çatarak ayağa kalktı. "Ne oluyor burada?"

Susma hakkımı kullandığımda Kaan kapıyı kapatarak konuştu. "Senin ne işin var burada?"

"Şimdi öyle mi olduk Kaancığım?" Dedi yavan konuşarak.

Daha önce yaşadığımız iğrenç olaydan sonra sinirlerime hakim olmakta zorlanıyordum. Yüz ifadem ne kadar belli ediyorsa artık Kaan bunu anlamış olmalıki elimi tutarak beni masaya doğru çekiştirdi.

Ece biraz şaşkınlık birazda kıskançlığın verdiği haset duygusuyla ellerimize baktı. Sesi yüksek çıkmıştı." Ne oluyor size? Kaan!"

"Ses tonuna dikkat et Ece."

"Bu kız seni nasıl ayartmış böyle!" Diyerek yanımıza geldi. Karşıma dikildi.

"Sen gerçekten hastasın." Diye söylendim.

"Sen nesin peki?"

"İlla senin seviyene inip cevap mı vereyim?"

Ece'nin gözlerinden ateş çıkacaktı resmen. Nefret dolu bakışlarıyla beni öldürecek gibiydi.

"Öldürürüm kızım seni!" Elleriyle bana dokunmaya çalıştığında Kaan Ece'yi geri çekti.

"Ece! Çocuk gibi davranmayı kes artık!"

"Ben mi çocuk gibi davranıyorum? Bu orospu ne yapmış sana böyle beynini yıkamış-"

"Sen haddini çok aşıyorsun ama! Kendine gel artık!"

Ece konuşacakken Kaan araya girdi. "Bu üç oldu. Özür dile sonra çık odadan!"


"Ne! Ne özür dilemesi? Ne diyorsun sen? Nasıl seni kandırmasına izin verirsin?"

"Ece kes sesini!"

"Beni dinler misin önce-"

"Özür dile ya da çık tekrar etmeyeceğim."

"Kaan aşkım saçmalama istersen-"

Kaan öyle bir bağırmıştı ki ben bile yerimden sıçramıştım.

"Çık şu odadan!"

Ece'nin gözleri dolmuştu. Bir kaç saniye affaladı. Kapıya doğru ilerledi. Son kez arkasına döndü. "Sen şuan çok sinirlisin, sinirin geçince konuşacağız. Seni ona kaptırmayacağım." Diye birşeyler geveledikten sonra odadan çıktı.

"Cidden hasta bu kız." Diye hayretle söylenerek tekli koltuğa oturdum.

"Sen nasıl bu kıza yüz veriyorsun orası ayrı bir muamma?" Kaan ile göz göze gelince sesim kesildi. Çok sinirliydi! Sinirliyken insanı yicek gibi bakıyordu. Önüme dönüp sehpanın üzerindeki dergiyle ilgilenmeye başladım...

Neredeyse 1 saattir odaya tıkanmıştım. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Anıl'dan da hala haber gelmemişti. Zaten Kaan'ında işi bitmemişti. Kapı tıklandığında 'gel' demeden kapı açıldı.
İçeriye uzun boylu biri kumral biride esmer iki adam girdi. Takım elbiselerinden anlaşıldığı üzere iş adamıydılar.

Kumral olan"Kaan müsait olacağını düşünmüştük. Ama misafirin varmış."

Esmer, "Ama ben sana demiştim Ercan değil mi? Bir öğrenemedin kapı çalmasını."

Kaan ayağa kalkınca bende kalktım. "Müsaittiz girin içeri. Berra arkadaşım."

Mahçup bir şekilde Kaan'a döndüm. "Ben çıkayım o zaman-" dedim.

Ercan denilen şahıs " Lütfen! Biz geldik diye çıkacaksan çıkma yoksa bizde çıkarız." Diye gülerek lafa atladı. Anlaşılan samimi arkadaşlardı.

Kaan, "Berra, tanıştırayım arkadaşlarım. Daha önceden ortaklık yapmıştık. Ercan ve Selim."

Ercan elini uzattığında karşılık verdim. Ardından Selim uzattı. "Memnun oldum Berra." Ağır çekimde hareket ediyordu sanki. Gözlerime, göz kapağını dahi kırpmadan baktı.

Selim,"Kaan aşk olsun neden bize Berra'dan hiç bahsetmedin."

Gülerek tebessüm ettim. Kaan'a bakarak hareket ediyordum. Sonuçta Arkadaşlarıydı ve ben pot kırmamak için çabalıyordum.

Selim "Ayakta kalma otur." Dediğinde tekli koltuğa oturdum. Karşımdaki tekli koltuğa oturdu. Başını bir Kaan'a birde bana çeviriyordu.

Kaan "Hoş geldiniz." Deyince Selim ayağa kalktı.

"Berra'yı görünce bir an seni unuttum. Kusura bakma." Dedi gülerek.

Kaan istemsizce sırıttı. Sanırım bu durum hoşuna gitmemişti. "Sorun değil kardeşim." Dedi. Ardından Ercan ile tokalaştı.

"Ne içersiniz?" Dedi Kaan koltuğa otururken.

Ercan, "Kahveni içeriz. Geçerken uğrayalım sana dedik."

Selim, "İyi ki de uğramışız..." Diye sesizce mırıldandı bana bakarak.

Ercan, "işler nasıl gidiyor bizden sonra?" Dedi.
"Bir dakikanızı alacağım." Kaan elindeki ofis telefonunu tuşladığında kulağına götürdü. Cevap gelmeyince tekrar kulağına götürdü. Sert bir şekilde telefonu masaya bıraktığında araya girdim. "İstersen ben bir gidip bakayım." Tam ayağa kalkacakken Selim elini dizime değdirerek "Hayır!" Dedi. Ardından sesini yumuşattı. "Kahveyi içmesekte olur zahmet etme lütfen."

Refleks olarak başımı hızla Kaan'a çevirdim. Gözleri bir bacağımda birde Selim'de gidip geliyordu. Kaşlarını çatmıştı. Kendine hakim olmakta zorlanıyordu. Anlayabiliyordum. Bu durumdan hiç hoşlanmamıştı.

"Duygu şimdi gelir duymamıştır." Dedi ciddi ses tonuyla. Kafasını dağıtmak için Ercan'a döndüğünde bende geri oturdum.

"En son ne diyordun Ercan?" Dedi pür dikkatini ona vermeye çalışır gibi.

"İşler nasıl gidiyor demiştim. Var mı bir yaramazlık."

"İyi çok şükür herşey tam istediğim gibi. Sizin nasıl gidiyor?"

"Bizimde aynı şekil iyi gidiyor. Bir arsaya göz diktik. Arsa sahibi ile anlaşırsak orayı alacağız."

Araya Selim girdi. "Aklımızda var birşeyler bakalım." Ardından Selim bana döndü.

"Ee siz nasıl tanıştınız?"

Başımı Kaan'a çevirdim. Gözlerime bakıp ardından Selim'e döndü. "Berra öğretmen bu arada yeğenim sayesinde tanıştık."

"Aa öyle mi? Branşın ne peki?"

"Okul öncesi öğretmeniyim."

"Benimde yeğenim var, aslında sana mı bıraksak?" Dedi gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Ben numaranı alabilir miyim yanlış anlamazsan?"

Bir an Kaan'a döndüm. "Ben sana atarım numarasını."dedi dişlerinin arasından tıslayarak.

"Anlamadım." Dedi Selim.

"Ben sana atarım numarasını dedim."

"Niye şimdi alayım unutursun falan göremem sonra Berra'yı."

"Atarım dediysem atarım." birden ses tonu yükseldi.

"Tamam atarsın sakin ol." Deyip kahkaha attı.

Ercan "Kaan bugün çok gergin. Hayırdır işle ilgili bir sorun varda bize mi demiyorsun."

"Hayır iyiyim sorun yok. Yorgunum sadece."

Selim, " Hiçte iyi gibi durmuyorsun."

"O zaman biz kalkalım daha müsait bir zamanda gelelim."

Ercan ayağa kalkınca Kaan'da kalktı. "İyiyim dedim işte oturun!"

Ercan "Yok abi sen iyi değilsin birşeyler var bugün üzerinde."

Selim, " Biz müsait bir zamanda gelelim."
Hepsi ayağa kalkınca bende kalktım.

Kapıya doğru ilerlediklerinde arkalarından bizde ilerledik.
Üçü birbiriyle tokalaştıktan sonra Selim elini uzattı. Elini tuttuğumda kendine doğru çekerek yüzüme doğru geldi. Yüz yüze tokalaşınca geri adım attım.

"Berra tanıştığıma çok memnun oldum, muhakkak birgün bu tanışmayı uzatalım."

"Tabii neden olmasın."

Ardından Ercan araya girdi. "Hadi görüşürüz gençler."

Arkalarından "Görüşürüz" deyip odadan çıkışını izledik.

Kaan'ın sırtı bana dönüktü. İçinden küfürler mırıldanıyordu fakat ben azda olsa duyuyordum."Yavşak! Orospu çocuğu! Elini siktiğim!"

"Sen niye bu kadar sinirlendin ki?" Dedim korkak çıkan sesimle.

Kaan bir hışımla arkasını döndü. Karşımda dikildi. Kahverengi gözleriyle gözlerimin içine baktı. "Bir daha bu siktiğim elbiselerden giymiyorsun! Anladın mı?! Ayrıca sen niye kalkıyorsun yerinden!" Kaan'ın gözlerinden ateş çıkıyordu.

"Sen beni mi kıskanıyorsun?"

Soruma yanıt alamadan kapı çaldı. İçeriye Duygu girince Kaan kükremeye başladı. "Niye açmıyorsun bu telefonu Duygu?! Ne sikime yarıyor bu telefon ha!"

"Kaan bey özür dilerim çok haklısınız, ben o an bir işle meşguldum."

"Bir daha böyle birşey olmasın! Şimdi çık odadan!" Duygu hızlı bir şekilde odadan çıktı. Kaan üzerindeki ceketi çıkarıp koltuğa attı.

"Biraz abartmıyor musun acaba?" Dedim yürek yermişcesine. Böyle sinirli iken bu da soru mu sahi? Biraz daha kaşınsam bana saldıracaktı.

"Berra sus!"

"Ama Kaan-" araya telefon melodisi girince sustum. İkimizinde bakışları benim telefona kaydı. Galiba beklediğim kişi arıyordu.

Telefonumu elime aldığımda Kaan benden önce hızlı davranıp elimden çekti. Kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorsun sen!" Dedim karşısına geçip.

Kaan ekrana bakıp ardından meşgule attı. Anıl arıyordu. "Kaan!" Dedim sinirle.

"Hiçbir yere gitmiyorsun."

"Bak fazla ileriye gidiyorsun kes şunu!"

"Gitmeyeceksin dedim!"

"Sana ne oluyor ya herşeyime karışıyorsun kimsin sen!"

"Gitmiyorsun konu kapandı!" Deyip arkamdaki koltuğa telefonu fırlattı. Telefonu attığı gibi tekrar çalmaya başladı.

"Kaan!' dedim sinirle. Ellerimi yumruk yapıp sıktım. Deli edecekti beni! Bu kadarınada pes yani! Telefonuma hızla ulaşıp elime aldım. Anıl arıyordu. Hemen kulağıma götürdüm.

"Mavişim?" Dedi sesi kötü geliyordu.

"Ne oldu birşey mi oldu?"

"Sanırım ben çok geç kalacağım. Lastiğim patladı şansıma! Sen beni bekleme olur mu? Ben gelince sana haber veririm zaten."

"Ya gerçekten mi? Üzüldüm ama şimdi buluşamayacak mıyız?"

"Üzülme canım ben artık buradayım sende buradasın."

"Tamam geçte olsa ara beni. Zaten bende kalacaksın gece ya?"

"Aynen öyle o yüzden moral bozmak yok."

"Peki öyle olsun sen sağ salim gelde."

"Tamam canım ben kapatıyorum sonra görüşürüz."

"Tamam Birşey olursa ara beni haber ver tamam mı?"

"Tamam mavişim görüşürüz."

"Görüşürüz."

Kaana doğru döndüm. "Al işte buluşamayacağız."

"Berra sinirliyim gelme üstüme. Hem ev falan hayırdır?"

"Sanane! Sana! Ne! Anladın mı beni!"

"Berra sus!"

"Uğraşamayacağım daha fazla seninle. Gidiyorum ben!"

Üstüme doğru yürüdü. "Nereye gidiyorsun hayırdır?"

"Bilmem! Senden uzak heryere!" Arkamı dönüp kapıya doğru ilerledim. Kapı kulpunu indirecekken elini kapıya vurdu. Gürültülü bir şekilde kapı kapandı.

"Sınırlarını çok zorluyorsun."
Yüzümü Kaan'a döndüğümde sırtım kapıya çarptı.

"Umurumda değilsin. Beni rahat bırak."

"Senin bu rahatlığın birgün başımıza bela olacak."

"Hiçbir şey olmaz korkma." Diyerek göğsünden itmeye çalıştım. Tabii bir işe yaradığı söylenemez. Kendisi geri çekilince kapıyı açtım. Odadan çıkıp asansöre yöneldim. Düğmeye basıp beklemeye başladım. Kapılar açılınca içeriye girdim. Tuşa basarken Kaan da yanıma geldi. Sessizliğimi koruyarak yüzüne dahi bakmadım. Bir kaç saniye böyle sürdükten sonra asansörden indik. Çıkışa ilerlerken arkamdan yürümeye devam etti. Holdingten çıkarken siyah lüks araba kadrajımıza girdi. Tam sağa doğru adım atınca kolumdan geri çekildim.

"Önünüde mi görmüyorsun?" Dedi bıkkın ses tonuyla. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Onunla gelmeyecektim. Evime gidecektim.

"Ben taksiye atlayıp eve gideceğim."

"Eve gitmiyorsun."

"Of! Yine başlama lütfen!" Dedim isyan edermişcesine.

"Başka yere gideceğiz."

"Nereye?" Derken kolumdan çekiştirdi. Arabanın sağ ön kapısını açıp oturmamı sağladı.

"Gidince görürsün." diyerek kapıyı kapattı. Ardından şoför koltuğuna geçti.

"Nereye gidiyoruz, söyler misin?"

"Gidince görürsün dedim."

"Cidden beni sinir ediyorsun varya!" Diye bağırdım. Tek kaşını kaldırıp gözlerimin içine baktı.

"Sende beni deli ediyorsun."

"İyi beter ol!"

Kontağı çalıştırıp sürmeye başladı. "Berra tamam sus!"

"Duymak istemiyorum seni!" Deyip elimi radyoya götürdüm. İlk çıkan şarkının sesini fulledim.

"Sesi kıs!" Diye söylenmeye başladı. Elini radyoya götürünce elinden yakaladım.

"Kısmayacağım!"

Yüzünü ekşitti. "Kıssana kızım şunun sesini!" Benimle inatlaşmayı ne kadar seviyordu ya!

"Şarkımı dinleyeceğim, sus!" Diye bağırdım.

Kaan sabırlar çekmeye başladı. Tabi umurumda değildi. Sertab Erener'in 'Kime diyorum'şarkısı çalmaya başladığında başımı koltuğa yaslayıp yolu izledim.

Niyetim yoktu
Sana bakmaya
Mecalim yoktu
Âşık olmaya

Hem biraz mahcup
Hem çapkın bariz
Bakmasan öyle
Vermezdim taviz

Bi' bakışta yaktın, erittin cümle tövbeleri
Bir gülüşte sildin o eski yaramın izlerini
Kendime bir daha şans diliyorum
Mutluluk istiyor, aşk istiyorum

Kaan biraz sesi kıstığında hiç tepki vermedim. Yolu izlemeye devam ettim.

Bak "Aşk" diyorum, "Yanaş" diyorum
Kime diyorum?
Bak "Aşk" diyorum, "Yanaş" diyorum
Kime diyorum?

&

 


Araba Hale'nin evinin önünde durunca yüz ifademe yansıyan şaşkınlığımı gizleyemedim.


"Kaan?" Dedim bir cevap beklermişcesine.

"Ali seni çok görmek istiyordu." Diyerek anahtarı çevirip kontağı kapattı.

"Ama görüşmemizi istemiyordun."

"Çocuk anlamıyor işte, hadi in."

Arabadan benimle beraber indi. Evin girişine doğru ilerledik. Kapı ziline basıp tebessümle açılmasını bekledim.

Kapıyı genç bir kadın açtı. "Kimsiniz?" Dedi rus aksanıyla. Tahminimce 1.75 boyunda, sarı saçlı renkli gözlüydü. Allah var şimdi genç ve güzel bir kadındı.

Ali, "Dayım gelmiş!" Diye bağırmaya başladı. Kapıya doğru koşarken beni görünce gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Beerraa!" Deyip bacaklarıma sarıldı.

Kaan rus kadına "Sen kimsin?" Dedi.

"Ben Ali'nin bakıcısı."

"Tamam sen gidebilirsin."

"Ama Hale hanım bana bıraktı. Geç gelecek bugün."

"Çıkabilirsin dedim." Deyince kadın başıyla onayladı. Ali'ye kocaman sarıldıktan sonra salona ilerledik. Yan yana kanepeye uzandık. Ali ellerini saçımda gezdirmeye başladı.

"Çok güzel olmuşsun Berra." Dedi parlayan gözleriyle.

Gülümseyerek "Teşekkür ederim canım." Dedim.

"Çok özledim seni, dayım izin vermiyordu seninle görüşmeme."

"Öyle mi? Soralım bakalım neden izin vermiyormuş." Diyerek Kaan'a döndüm. Tekli koltuğa oturmuş bizi izliyordu.

"Öyle gerekiyordu, çok yoğun çalışıyordun."

"Evet, çok yoruluyormuşsun ama bana söz vermişti."

"Sözünü tuttu dayın, geldim işte. Bugün beraberiz."

"Bütün gün beraberiz ama değil mi?" Dedi gözlerime mutlulukla bakıyordu.

"Evet." Dedim gülerek.

"Oley!" Diye bağırıp boynuma sarıldı.

"Akşam çizgi film izleyelim mi?"

"Olur izleyelim canım." Başını dayısına çevirdi. "Dayı izleyeceksin değil mi bizimle?"

"Benim biraz işler-" lafını yarıda kesip "Evet, tabii ki izleyecek bizimle!" Dedim.

Kaan bir bana birde Ali'ye baktı. Bir kaç saniye kararsız kaldıktan sonra dudaklarını araladı."İzleyeceğiz tabii." Diyerek telefonu kulağına götürdü.

"..."

"Bugünki akşam yemeğini iptal et."

"..."

Telefonu koltuğa bırakıp üstündeki ceketi çıkardı. Kaan'dan odağımı kesip Ali'ye döndüm. Saat geç oluyordu. "Yemek yedin mi sen aç mısın?"

"Hayır yemedim."

"Neden yemedin birtanem?" Diyerek ayağa kalktım. "Mutfağa bakalım mı sana göre ne varmış?"

"Olur bakalım." Dedi elimi tutarak. Mutfağa beraber girdiğimizde ocağın üzerindeki tencerelere baktım.

"Menüde galiba sebze var." Dedim tek kaşımı kaldırarak.

Ali iki kolunu göğsünün altında birleştirdi."Of! Çok sıkıldım sebze yemekten. Annem hep sebze yedirtmeye çalışıyor bana!"

"Annen ne zaman gelecekmiş biliyor musun?"

"Bugün çok geç kalacağını söylemişti. O yüzden Mert dayım gelecekti akşam ama bilmiyorum."

"Acaba bugün bir kaçamak mı yapsak?"

"Nasıl bir kaçamak?" Dedi meraklı gözlerle.

"Benim canımda pizza çekiyordu biliyor musun? Sever misin pizza? Ben bayılırım!"

"Evet! Evet! Çok severim!"

"O zaman dayına soralım o da yerse sipariş edelim ne dersin birtanem?"

Ali mutfaktan koşarak çıktı. "Dayı!" Dedi nefes nefese.

"Hayırdır ne oldu?" İki eliyle Ali'nin omzunun tuttu.

"Bizim canımız pizza çekiyor. Pizza yiyelim mi?"

"Allah Allah! Öyle mi?" Dedi bana bakarak.

"Öyle." Dedim gülerek.

"Tamam hemen sipariş edelim." Ali sevinçten dayısının boğazına sarıldı. O sırada elimi telefonuma götürdüm. "Ben şimdi söylerim." Deyip numarayı tuşladım...

&


Yemeğimizi yedikten sonra masayı topladık. Tabii Kaan bey pizza çok yemediğini söyleyip bize eşlik etmemişti. Kanepede uzanıyor telefonuyla uğraşıyordu. Ali, dayısının yanına oturdu. Tekli koltuğa tam oturacakken durdum.

"Ya Berra yanımıza gelmeyecek misin? Beraber film izleyecektik."

"Geleyim, izleyelim canım."

Ali'nin yanına oturduğumda sol kolunu, sağ koluma geçirmişti. O sırada aynı hareketi dayısının diğer kolunada yapmıştı. Kaan'a dönüp baktığımda onunda bana baktığını fark ettim. Aramızda pek bir mesafe yoktu. Ali'nin daha boyu eni neydi ki?

Bakışlarımı Ali'ye çevirdiğimde çok mutlu olduğunu gördüm. Gözleri gülüyordu çocuğun, resmen gözleri ile etrafa neşe saçar gibiydi. Onun bu mutluluğu benide tatmin ediyordu. Aramızda çizgi film seçtikten sonra izlemeye başladık. Çaktırmadan Kaan'ı izliyordum. Ona çizgi film izleten hayat bize neler yapmazdı ki? Diye düşünürken güldüm. Demek dayı olmak böyle birşeymiş...

Çizgi film bittiğinde Ali mırıldandı. "Benim uykum geldi."

"Uyuyalım o zaman. Hadi!" Diyerek ayağa kalktım.

"Beraber uyuyabilir miyiz?" Dedi minnet edermişcesine."Lütfen, tek uyumak istemiyorum."

Ama bana böyle bakarsan nasıl reddedebilirim ki? "Uyuyalım birtanem."

"Oley!" Deyip bacağıma sarıldı. Elini tuttup merdivene ilerleyecekken "Dayı gelmeyecek misin?" Diye sordu. Bende bu soruyu beklemiyordum.

"Nereye gelmiyor muyum?" Kaan affalamıştı.

"Beraber uyuyacağız ya hani, hadi." Dedi diğer eliyle, Kaan'ın eline uzandı.

"Benim uykum yok sen uyu, saatin geçti."

"Ama dayı bugün beraberdik ya."

"Beraberiz hala gidin uyuyun siz hadi."

Ali üzülerek bana döndü." Berra, dayıma birşey söyle. Gelmiyor."

"Uykusu yokmuş işte zorlamayalım dayını." Dedim.

"Ama Berra." Dedi dudaklarını büzerek. Kollarını göğsünün altında birleştirdi.

Kaan, "Oğlum kocaman adam oldun tek uyuyamıyor musun?"

Ali, bana nispet yaparmışcasına omuzlarını gerdi. "Ben zaten adamım, beraber uyuyalım istemiştim. Hep tek başıma uyuyorum zaten. Ben yine ek başıma uyurum tamam." Diyerek merdivenlere yöneldi.

"Ali bekle." Dedim arkasından seslenerek .Koşarak merdivenleri çıkmaya başladı.

Tek başına uyuduğunu söyleyince üzülmüştüm. Sanırım onu en iyi ben anlayabiliyordum. Küçük bir çocuğun neyi isteyeceğini ve en çok neye ihtiyacı olduğunu biliyordum. Ali'nin de en çok ihtiyacı olan şey ilgi ve sevgiydi. Eminim ki Hale elinden geleni yapıyordur fakat pek yeterli olacağını sanmıyorum. Sonuçta çocuk bu. Zaten bu yaşta babasız olduğunun farkında. Üstelik akranlarını görünce nasıl gözü arkalarında kaldığını tahmin edebiliyorum. Çünkü bunu bizzat ben yaşadım. Ki yineliyorum eminim Hale hem anne hem baba olmaya çalışıyordur. Ama nereye kadar paralayacak kendini? Bir yandan iş bir yandan ev ve bir yandan da çocuk. Çok zorlayıcı bir sorumluluğa sahipti.

Bir hışımla Kaan'a döndüm. "Çok duygusuzsun."

"Ne alaka?"

"Ne kadar ilgiye ve sevgiye aç bir çocuk farkında mısın? Evet desen ölür müydün?"

"Ben herşeyin farkındayım merak etme." Dedi sırtını arkasına yaslayarak.

"Buradan bakınca hiçte öyle gözükmüyor."

"Bakış açını değiştir o zaman."

"Neyse sana laf yetiştiremeyeceğim." Kaan'ı salonda bırakıp merdivenleri çıktım. İlk katta durdum.

"Ali." Diye seslendim. Odasının kapısına tıkladım. Yavaş hareketlerle kapıyı araladım. Yorganın altında sırtını kapıya dönmüş bir şekilde uzanıyordu.

"Bensiz mi uyuyacaksın?" Diye sitem ederek odaya girdim. Yanına yaklaşıp yatağın diğer kenarına uzandım. Ali bana doğru dönerek kolunu karnımın üstüne attı.

"Dayımda olsun istemiştim. Televizyonda ki gibi."

Buruk bir tebessümle dudaklarımı araladım. "Belki dayın sonra gelir, şuan uykusu yokmuş." Elimi saçlarında gezdirdim.

"Tamam öyle olsun." Dedi büyükler gibi.

"Sen böyle tatlı tatlı konuşursan ben seni yerim biliyorsun değil mi?"

Gülerek, "Hayır." Dedi.

"Hayır mı? Seni yiyimde gör o zaman!"

"Dur! Önce uyuyalımm!"

&

 

"Berra!"

"Berra!" Yanağımda birşey hissediyordum sanki.

"Berra!" Kulağıma biri fısıldıyor gibiydi. Yanağımda üst üste sıcaklık hissedince elimi yanağıma götürdüm. Başka birinin elini hissedince gözlerimi açtım. Burnumun dibinde Kaan'ı görünce irkildim.

"Şş!" Dedi işaret parmağını dudaklarıma götürerek. "Ali uyuyor... Sözde Ali uyuyacaktı ama neyse."

Yataktan yavaş hareketlerle kalkarken "İçim geçmiş ya." Dedim.

Ali sol omzunun üstüne yatmış mışıl mışıl uyuyordu. Saate bakmak için telefonumu aradım. "Telefonum nerede?"

"Aşağıdadır herhalde." Dedi.

"Saat kaç?"

"Saat on ikiyi geçiyor." Dedi telefonuna bakarak.

"Saat o kadar oldu mu ya?"

"Ali'yi bahane edip iyi uyudun."

" Ya saçmalama."

"Neyse gidiyoruz." Diyerek odadan çıktık.

Merdivenleri inerken dudaklarımı araladım "Hale nerede?'

"Beş dakikaya burada olur bizde çıkalım hadi."

"Ali tek mi evde kalacak?"

"Bu ev kaç koruma ile korunuyor haberin yok herhalde. Başında biri duracak yalnız bırakmam merak etme."

"İyi o zaman."

Evden çıkıp arabaya yöneldik. Koltuğa geçtiğimizde kontağı çalıştırdı. "Ne güzel uyuyordum niye uyandırdın beni?"

Kaan "Başlama yine istersen Berra."

Arabayla evin kocaman bahçesinden çıkarken içeriye beyaz bir araba girdi. Çıkana kadar gözümle beyaz arabayı takip ettim. Şoför koltuğundan Mert inince rahatladım. Aklım arada Hale'ye gidiyordu.

Bakışlarımı telefona çevirdiğimde Anıl'dan gelen 10 cevapsız aramayı görünce dudaklarımı araladım. "Neden beni uyandırmadın!" Dedim.

"Anlamadım."

"Anıl kaç kere beni aramış ya. Yanıma gelecekti. Unuttum ya!"

"Sinirlendirme beni yine." Dedi ciddi ses tonuyla. Mesajlar kısmına girdim.

Anıl
Neden telefonunu açmıyorsun birşey mi oldu, merak ettim.

Anıl
Aç şu telefonu korkutma beni

Anıl
Erkenci kuş olduğun için uyuduğunu tahmin ediyorum. Umarım öyledir yoksa sabah hesaplaşacağız.

Anıl
Uyanınca ara beni canım

Anıl
Beni merak edersen ben iyiyim bir tanıdığın yanına geldim sen açmayınca yarın görüşürüz

İnanamıyorum sana Berra ya! Ne kadar ayıp olmuştur şimdi! Yüzümü elllerimin arasına aldım. Nasıl mahçup hissediyorum şuan kendimi anlatamam.
Telefonumu sessizden çıkarıp hemen mesaj attım.

Çok özür dilerim uyuyakalmışım. Telefonum sessizde kalmış hiç duymamışım. Yarın telafi edeceğim söz :(

Kendimi şuan çok kötü hissediyorum. Nasıl böyle bir dikkatsizlik yaptım ben? Yarın telafi etmeliydim.
Bu mahcubiyet beni sabah kadar uyutmayacak kafamı yememe sebep olacaktı. Ama hakketmiştim! Nasıl unutturum nasıl..

Bir süredir düşüncelerle boğuşan kafamı telefon zil sesi bozdu. Kaan'ın telefonu çalıyordu. Sol elindeki sigarayı dudaklarının arasına yerleştirip direksiyonu tuttu. Sağ eliyle ise cebinden telefonu çıkarttı. Telefonu açarak hoparlöre aldı. Ardından bacağının üzerine koydu. Boşta kalan eliyle sigarayı parmaklarının arasına aldı.

"Söyle Yusuf."

"Abi neredesin?"

"Yoldayım eve gidiyorum."

"Abi gitme eve geri dön!"

"Niye gitmeyeyim oğlum eve?"

"Abi, Behzat teslimat işini bozduğumuzu anlamış sinirden delirmiş."

"Delirsin tamamda bununla ne alakası var?"

"Senin çatalda ki evi basmışlar. Seni bulamayınca evin yolu kesmişler. Seni bekliyorlar."

"Ne!" Dememle Kaan aniden frene bastı. Kemeri takmasaydım şuanda camdan dışarıyı boylamıştım.

"Lan şimdi mi haber veriyorsun! Ne zaman oldu bu?"

"Abi ben şuan yoldayım birazdan orada olurum. Dön abi sen!"

"Yusuf yemin ederim sikerim seni! Şimdi mi haber verilir lan bu!"

İşte o en çok korktuğum duygu, korkuydu. Duyduklarımdan sonra bedenimi esir almaya başlıyordu. Kan dolaşımım hızlanmıştı sanki çünkü ateş basmaya başladı. Bana bıraktığı travmalar gözümün önünde film şeridi gibi geçti. Duygularım devreye geçiyordu.

"Yemin ederim öğrenir öğrenmez yola çıktık. Senide aradım işte. Neredesin sen şimdi?"

Araba farlarının yansıttığı ışıkta 3 tane takım elbiseli adam belirince Kaan'a döndüm. Heyecandan elden ayaktan kesilecektim şimdi! Allah'ım rüya olsun lütfen!

"Bize doğru gelenler Behzat'ın adamları mı yoksa?" Dedim yüksek çıkan sesime engel olamadan.

Yusuf,"Kaan! Bekle bizi! Sakın delilik yapma! Uzaklaş oradan."

"Ne yapacağız şimdi Kaan? Ben o cani adamı tekrar görmek istemiyorum! Kaan!" Gözlerim ıslanmaya başlayınca etrafım bulanıklaşmaya başladı. Kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum..

Yeni bölüm gelecek lütfen bildirimleri takip etmeyi unutmayın.

Hoşçakalın ❤️

Bölüm : 22.11.2024 01:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...