
10- Gelin Kız
Odaya geçmiştik. Bu yaşıma kadar kimsenin omzunda ağlamamıştım. Ama Oğuz bana iyi gelmişti. Artık evlere dağılma zamanı gelmişti. Arabama doğru yürürken arkadan adımı duymamla arkamı döndüm.
"Umay." dedi Oğuz. "Annem çağırdı ya." diye ekledi. "Yok ben gideyim." diyerek reddettim. "Nereye gideceksin ?" diye sordu. Nereye gidecektim ? Gidecek yerim mi vardı ?
"Bilmiyorum." dedim. "Sen git Oğuz başımın çaresine bakarım." diye ekledim. "Annem getir dedi ama emir büyük yerden." dedi hafif gülerek. "Tamam." dedim pes ederek. Arkamı dönerek arabama yürümeye devam ettim.
"Ee nereye ?" diye sordu. "Ee araba burada mı kalsın ?" diye sordum bende. Aydınlanmış olmalı ki takip et beni diyerek arabasına geçti.
...
Binaya gelince ikimizde arabadan indik. Asansöre yürüdük. Asansörde ikimizde konuşmuyorduk. Sessizliği bozan ben oldum. "Teşekkür ederim." dedim. "Ne için ?" diye sordu. "Her şey için." dedim buruk bir tebessüm ile.
Asansörün kapısı açılınca Oğuz çıktı. Bende peşinden ilerliyordum. Zile bastık. Kapıyı açan Buğlem'di. "Hoşgeldiniz." dedi. Hoşbulduk diyerek içeri girdik.
İçerisi beklediğimden kalabalıktı. Bir kaç kişi Oğuz'u çağırıp konuşuyordu. Ben köşede oturuyordum. "Küçükken cılız bir şeydin oğlum babayiğit olmuşsun." dedi bir amca. Oğuz gururlu bir şekilde gülümsedi.
"Bu kız gelin kızın mı Elif ?" diye sordu bir teyze. Ne alakası vardı. Cevap vermem gerekliydi sanırım ama ne diyecektim. "Evet öyle." dedi Oğuz. Şaşkınlıkla kafamı ona çevirdim. Gelindim de benim niye haberim yoktu ?
"Ee elimizi öpsün o zaman" dedi teyze. Oğuz ile göz göze geldim. Gözü ile onayladı beni. Ayağa kalkıp teyzenin uzattığı eli öptüm. "Adın ne senin kızım ?" diye sordu tanımadığım biri. "Umay." dedim.
Neyin içindeydim ne oluyordu ? "Sende babanı şehit vermişsin anlattı Elif. Başın sağ olsun." dedi tanımadığım bir amca. "Öyle. Vatan sağolsun." dedim. "Anan gardaşın falan yok mu ? Seninle oturup ağlayacak." dedi elini öptüğüm teyze.
Yoktu. Ben ne cevap vereceğimi düşünürken Oğuz elimi tutup yanına çekti. "Onun ailesi benim yenge uzatmayın." dedi. O kadar büyük dertten kurtarmıştı ki beni teşekkür etsem az kalırdı.
Yanımdaki Buğlem'in kulağına eğilip mutfağın yerini sordum. O da sessizce tarif etti. Oğuz'un elini bırakıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Giderken de Oğuz'a işaret ettim. Oda peşimden geldi.
"Başka söyleyecek bir şey bulamadık mı ?" dedim sessizce. "Bulamadık." dedi o da sessizce. "Ben gelmeyeyim dedim. Dinlemedin." diyerek sessiz kavgamızı devam ettirdim. "Bende olmaz dedim." diyerek o da devam etti.
O sırada içeri bir abla girdi. "Ne yapıyorsunuz burada çifte kumrular." diyerek. Bugün de gelin kız ve çifte kumru olmuştuk çok şükür. Hemen elimin altındaki sürahi ve bardağı aldım elime. "Su istedi de su koyuyordum ben." diyerek dünyanın en saçma açıklamasını yaptım.
"İyi gelin hadi içeri." diyerek içeri geçti abla. Su ile doldurduğum bardağı Oğuz'un eline tutuşturdum. "Su mu istemişim ben ?" diyerek sırıttı. "Sus ve iç bence şunu." dedim bende. Sessizce suyu içti ve içeri geçtik.
...
Misafirler gitmişti. Buğlem, Elif abla, Oğuz ve ben kalmıştık. "Ben de kalkayım artık." diyerek ayaklandım. "Olmaz kızım öyle. Annen gergin sen canının istediği kadar bizde kal." dedi Elif abla.
"Çok teşekkür ederim ama gerek yok." dedim. "Boşver ya gidip ne yapacaksın beraber otururuz hem kafamız dağılır. Kaynaşırız da." dedi Buğlem. El mecbur kabul ettim. "Kabul ettiğine göre bir soru soruyorum." dedi Buğlem. Gözü kızarmış şişmişti. Ama hâlâ etrafını neşelendiriyordu.
"Gönder gelsin bakalım." dedi Oğuz. "Aranızda gerçekten bir şey var mı ?" diye sordu Buğlem. "Yok." dedim hemen. "Yok. Umay'a laf ederler diye dedim ben. Sonra sorarlarsa anlaşamadık deriz olur biter." dedi Oğuz.
"Ayy evet hemen laf ederlerdi." dedi Buğlem'de. Çok yorgundum. Bu yorgunluk muydu üzüntü mü ondan emin değildim ama.
"Gel Umay ben sana odanı göstereyim de dinlen biraz." dedi Oğuz. O ilerlemeye başlayınca bende teşekkür edip ilerlemeye başladım. Bana odamı gösterdi. "Üzerine bir şeyler bakayım ben." diyerek içeriye gitti.
Biraz sonra elinde bir tişört ve eşofman ile geri döndü. "Bu Buğlem'in eşofmanı sana tam olur diye düşünüyorum. Bu da benim tişörtüm Buğlem'in tişörtleri abuk sabuk olduğu için bunu getirdim. Biraz bol olur ama olur." diyerek açıklamasını yaptı.
"Senin tişörtlerin abuk sabuk bir kere." diyerek içeri girdi Buğlem. "Benimkiler dümdüz tişört seninkilerin yarısı yok." dedi Oğuz. Bu gerçekten komikti.
İkili atışarak dışarı çıktı. Bende Oğuz'un getirdiklerini giydim. Dediği gibi eşofman tam olmuş tişört ise biraz boldu. Biraz da uzun. Biraz değil bayağı uzundu dizlerime geliyordu. Belini eşofmanın içine koyup toparlamaya çalıştım. Bu adam neydi böyle. Kaç beden bu tişört ?
Bu konuyu daha fazla kurcalamadan çantamda ki kitabımı çıkardım. Ömer Seyfettin'in bir kitabıydı. Kitapta geçen bir söz dikkatimi çekti.
Her şeyi zamana bıraktık zamanımız var mı bilmeden.
Fosforlu kalemimi alıp altını çizdim. Ne kadar doğru bir sözdü. Hiç bir şeyi zamana bırakmayacaktık. Eğer birine sarılmak istiyorsak sarılacaktık. Sevdiğimize sevgimizi söyleyecektik. Hiç birimizin bir saniye sonrası için garantisi yoktu.
Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Canım çok acıyordu. Babamsız ne yapacaktım. Ben zaten abimi kaybetmiştim. Arkamdaki bir dağım gitmişti. Artık babamda yoktu.
O sırada kapı çaldı. Oğuz kafasını uzatıp "Girebilir miyiz ?" diye sordu. Gözlerimi silip kafamı salladım. "Kahve yaptık yorgunluğumuzu alsın diye sana da yaptık." dedi Buğlem. "Teşekkür ederim. Çok iyi düşünmüşsünüz." dedim.
Buğlem kahveyi bırakıp çıkacakken durdurdum. "Burada oturun konuşuruz hem." dedim. Onlar da reddetmedi. Oğuz ilk yardım çantası getirdi. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Gözleriyle kolumu işaret etti. Benim umrumda olmazdı ama o kolumdaki kesiklere tek tek pansuman yaptı. Kolumu sardı.
Üçümüzde yetim kalmıştık. Ve ben 26 yaşında bu gerçeğe saatlerce ağlayabilirdim.
"Gözlerin şişmiş buz koyalım mı ?" diye sordu Buğlem. "Seninkiler farksız sanki." dedim bende gülerek. Biraz sohbet edip uyumaya karar verdik.
Başımı yastığa koydum. Uykum yoktu. Babam geliyordu aklıma. Küçükken yaptığımız şeyler. Abim. Hepsi bir bir gözümün önünden geçiyordu. Ve bugün annemin attığı tokat.
Hiçbir zaman aile olamamıştık biz. Hep annem kendini soyutlamıştı bizden. Beni de abime göre daha az severdi annem zaten. Sever miydi orası da şüpheliydi. Nedenini bilmiyorum öyle söylerdi hep. Yüzüme değil tabi ama abime babama söylerken duymuştum ben.
Rabbimden bu zamana kadar hepsinden önce ölmeyi dilemiştim. Fakat rabbim uygun görmemişti. Belki de hayırlısı buydu.Bilemiyordum kafam çok karışıktı.
Gözümden akan yaşlara bile engel olamıyordum. Sessiz sessiz dökülüyordu gözümdeki yaşlar.Hiç bir zaman bağıra bağıra ağlamamıştım. Ağlayamamıştım.
Belki ağlasam geçecekti her şey. Ama ben hep köşede kalandım. Varlığı farkedilmeyendim. Kimse beni sevmez ben kimseyi sevmezdim.Ağlarken kimse yanıma gelmezdi. Kimse farketmezdi.
Lise zamanlarımda beni anlamıyorsunuz dinlemiyorsunuz diye isyan ettiğimde ise sessiz ağladığımı bahane ederlerdi hep. Duymadıklarını söylerlerdi. Görünmez olduğumu düşünmüştüm bir zamanlar. Kimse beni görmüyor duymuyor kesin görünmezim demiştim.
Odamın kapısı tıklandı. İçeriye Oğuz girdi. O her seferinde fark etmişti. Sessiz sessiz ağlamama rağmen beni fark etmişti. Beni duymuştu. Görünmez değildim. Görmek isteyen görüyordu. Duymak isteyen duyuyordu.
Sessizce yatağımın ucuna oturup bana sarıldı. Ve ben hayatımda ilk defa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Hayatımda ilk defa birinin omzunda saatlerce hıçkırarak ağladım. Hayatımda ilk defa biri benimle birlikte saatlerce ağladı...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |