12. Bölüm

11- Mektup

Eylül Cankurtaran
eylcnkrtrn71

11- Mektup

Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra Oğuz ile askeriyeye geçmiştik. Kahvaltı epeydir yapmadığım bir aile kahvaltısına benziyordu. Her ne kadar o aileden olmasam bile.

Askeriyede odada oturuyorduk. Alparslan Aras'ın dün Alin'e Aylin demesinin dalgasını geçiyordu. O sırada içeri bir asker geldi. Elindeki zarfı Oğuz'a uzattı. "Size vermem emredildi komutanım." deyip uzaklaştı.

Oğuz zarfın üzerini bana gösterdi. Üzerinde Babalarından, Oğuz ve Umay'a yazıyordu. Yerimden kalkıp Oğuz'un yanına oturdum. Oğuz zarfı açtı. İlk paragrafta ki yazı babamın değildi. Sanırım Mehmet amcanındı.

Oğlum. Oğuz'um eğer bu mektubu okuyorsan ben şuan hayatta değilimdir. Çıktığımız operasyon tehlikeli bir operasyon ne olacağımız belli değil. Sen şuan madem tehlikeliydi niye aldınız diyorsundur. Sizi de tehlikeye atamazdım oğlum.

Bu kısımda babamın el yazısı ile yazılmış bir paragraf vardı.

Kızım. Minik kuşum. Her ne kadar şuanda kocaman bir üsteğmen olsanda hâlâ benim minik kuşumsun. İlk başta Mehmet ile dalga geçmiştim ama sonra mantıklı geldi. Ne olacağımız belli değil. Bu dosya sizde olsaydı da sana bir şey olsaydı ben yaşayamazdım kızım. Sen bir yolunu bulursun.

​​​​​​El yazısı yine değişiyordu.

Annen, kız kardeşin sana emanet oğlum. Eğer hayatta değilsem şuan her ihtimali düşünüp yazmam lazım. Kardeşin ilerde elin oğlunu kapıya getirip evlenmek istiyorum derse ilk önce oğlana bak eğer iyi biriyse izin ver. Ama sakın kardeşinin kalbini kırma. Ben olsam böyle yapardım. Ortak kararımız olarak Umay'la birbirinize destek olun.

Yine babamın el yazısına geçiyordu.

Sen anneni boşver kızım. Eğer ilerde biri ile evlenmek istersen ben senden razıyım. Sen en doğrusunu bulursun. Oğuz'un zor zamanında yanında ol. Birbirinizi kırmayın. Destek olun.

El yazısı yine değişiyordu. Gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Oğuz bana döndü. O da ağlıyordu. Uzanıp gözünü sildim elimin tersi ile. Oda benimkini sildi okumaya devam ettik.

Sen bebekken böyle el kadardın. Çok ağladığında seni kucağıma alıp bir şarkı mırıldanıyordum. Hemen susuyordun. Beni dinliyordun. 'Bil Oğlum'du şarkının adı. Beni özlediğinde o şarkıyı dinlersin. Şarkıya gerekte yok ben her zaman sizi izliyor olacağım oğlum.

Bu paragrafta bir kaç göz yaşı izi vardı. Sıra babama geçmişti.

Mehmet amcanın dediği gibi biz her zaman sizi izleyeceğiz. Zarfın içinde bir kolye var kızım. Sana benden kalan son hatıram olsun. İsterdim size mutlu bir aile bırakmak ama biz aile olamadık. O mutsuzluğun içinden sizi çekip çıkaramadım da. Kime versem diye düşünüyordum. Bu kolyeyi en iyi sen korursun. İçinde abinin ve senin bebekken ki kesilen ilk saçınız var.

El yazısı değişmişti.

Size alınacak bir intikam bırakıyoruz oğlum. Bırakıyoruz ama sen bir komutansın. İlk önce askerlerini düşünmek zorundasın. Bu yol sizin için zorlu bir yol olacak. Bazen düşeceksiniz. Bazen yara alacaksınız. Ama birbirinizi tutup kaldırmayı, birbirinizin yaralarını sarmayı bilin.

Sıra yine babamdaydı.

Ben seni biliyorum kızım. Annen ne derse de aldırma. Bu intikam sürecinde en merhametlisi siz olmak zorundasınız. Tabi ki dostlarınıza karşı. Düşmana merhamet duyulmaz. O zaman intikam almış da olmazsınız zaten.

Ve mektup bitmişti. Altta da imzaları vardı. Oğuz telefonunu çıkarıp babasının söylediği şarkıyı açtı. Kafasını da masaya koydu. Bende zarfa uzandım. İçinden birkaç resim çıktı. Resimlere sonra bakardım. Kolyeyi elime aldım ve arkama yaslandım.

...

Gün giden de ay gelen de gel oğlum
Cihan yanar sen gülen de gül oğlum
Bir yol vardır Hak yoludur bul oğlum
Yeri bilmem göğü bilmek bil oğlum

Çabuk büyü çabuk yetiş tez oğlum
Çakal gezen şu dağlarda gez oğlum
Çabuk büyü çabuk yetiş tez oğlum
Hain gezen şu dağlarda gez oğlum, gez oğlum

Vatanına göz dikeni ez oğlum
Dostun kim düşmanın kim sez oğlum
Tarihi şerefinle yaz oğlum, yaz oğlum.

Oğuz şarkı bitince kafasını kaldırdı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yüzbaşı Öztürk ilk defa ağladığını belli etmişti. Saklamamıştı, burada ki insanlar onun o kadar ailesi olmuştu ki göz yaşlarını saklama gereği duymadı.

Umay'ın bakışları ise bir yanı abisinin sarı saçları ile diğer yanı kendi siyah saçları ile ağaç şekli verilmiş kolyedeydi. Umay kolyeyi bırakıp fotoğrafları eline aldı. Burada dört çocuk vardı. Önlerinde pasta vardı.

Biri abisiydi. En fazla yedi sekiz yaşlarındaydı. Diğerlerine göre daha büyüktü. Biri de kendisiydi. İki yaşında olmalıydı. Onu da biliyordu diğerlerini tanıyamadı. "Oğuz fotoğrafa baksana bir. Biri abim biri de benim diğerlerini tanımıyorum." dedi Oğuz'a doğru.

Oğuz gözlerini kısıp fotoğrafa baktı. "Şu ortadaki benim kırmızı elbiseli de Buğlem." dedi. Buğlem'i bir el dengede tutuyordu. En fazla bir yaşındaydı. Oğuz fotoğrafın arkasını çevirdi. Bir tarih vardı.

17/06/2000

"Benim beşinci doğum günümmüş." dedi Oğuz. Başka bir fotoğrafı çıkardı. Ümit ve Mehmet kollarını birbirlerinin omuzlarına atmış kızlarını kucaklarında tutuyorlardı. Eşleri ise hemen yanlarında oğulları hemen önlerindeydi. Mutlu gözüküyorlardı.

Arkasını çevirdi Oğuz. Aile... yazıyordu. "Bir zamanlar aileymişiz." dedi Oğuz Umay'a doğru. Kimse konuşmuyordu. Sessizliği dağıtmak için bir soru sordu Alparslan

"Meyhaneye gidelim mi ?" Kabul ettiler.

...

Meyhaneye gelmiştik. Timin her zaman oturduğu masa varmış onu hemen ayırtmışlar. Bir kaç içki şişesi getirdiler. Ama benim aklım hâlâ Oğuz'un son söylediği cümledeydi.

Aileymişiz. Oğuz'un söylediği cümle beynimin içinde tekrarlanıyordu. Aileydik. Mutlu bir aile. Bu kelime bana o kadar uzaktı ki. Mutluluk. "Ayla ablayı arasana abi kızlar da gelsin." dedi Hilal. Mantıklıydı.

Bir süre sonra kızlar da geldi. Herkes konuşuyor sohbet ediyor ve içiyordu. Eğlenceliydi. Benim de kafam dağılmıştı aslında. Sonra bir şey oldu. Hepimizi şaşırtan bir şey. En çokta Aylin Ayla Ayaz üçlüsünü. Çünkü babaları gelmişti. Peki ne işi vardı burada.

Oğuz kulağıma eğilip "Babaları ile araları bozuk." dedi. Demek ki bir sorun vardı. Adam bir sandalye çekip çocuklarının tam karşısına oturdu. "Ne yapıyorsunuz sevgili ailem." dedi. "Ne işin var senin burada." dedi Ayaz.

"Çocuklarıma denk gelmişken konuşayım dedim kötü mü etmişim." dedi bu sefer adam. Ayla ablanın gözleri dolmuştu. Hakan abi elini sımsıkı tutuyordu. Ne güzel onu seven adam yanındaydı. Aylin'in gözlerinde sadece nefret vardı. Üzüntü duymuyordu bence. Ayaz, Ayaz'ı çözememiştim.

"Çok kötü etmişsin git diğer çocuğunun yanına." dedi Aylin. Adam yüzünü buruşturdu. Yüzünü Aylin'e yaklaştırıp konuşmaya başladı. "Keşke annenle birlikte seni de öldürseydim." dedi. Zehir kusar gibi. "Keşke." dedi Aylin. Alışmış gibiydi.

Adam sessizce kalkıp gitti. Ayla abla eşine sarıldı. Aylin önündeki bardaktan büyük bir yudum aldı. Ayaz elinin altındaki bardağı sertçe yere itti. Hepimiz şaşkındık. Oğuz tekrar kulağıma eğilip "Bu kadar büyük bir mesele olduğunu bende bilmiyordum." dedi.

Aylin önündeki bardağı bitirip tekrar dolduracakken Ayaz bardağını çekti. "Abi ver şunu." diyerek bardağa uzandı Aylin. "Olmaz Aylin kaç yıl geçti üzerinden abartma." dedi Ayaz. "Size demesi kolay kaçmanın bir yolunu buldunuz ya ben." dedi. Gözleri dolmuştu. Hızla gözlerini sildi.

"Abicim bak olmaz böyle ben seni anlıyorum." dedi Ayaz. İkna etmeye çalışıyordu. "Sen beni anlayamazsın abi." dedi ve oflayarak tekrar bardağa uzandı Aylin.

Abisi bardağını vermeyince arkasına yaslandı. Bir türkü mırıldanmaya başladı. Onu da benim gibi müzik rahatlatıyordu sanırım. Tek farkla ben dinliyordum o söylüyordu...

Bölüm : 15.03.2025 13:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...