
18- Bu His Yabancı Bana
Oğuz Umay'ın mektubundan sonra kendini yatağa atmış düşünüyordu. Umay ise balkonda oturmuştu. Ama evde ki kimsenin haberi olmayan bir şey daha vardı. Buğlem'in kapısının önünde ki Akın. Cesaretini toplamıştı.
Kapıyı çaldı. Buğlem abisi zannetmişti. "Uyuyorum abi çalıp durmasa-" karşısında dikilen Akın'ı görünce dona kaldı. "Rahatsız ettim kusura bakma." diyerek geri dönmeye yeltendi Akın. Buğlem hızla kolundan tuttu.
"Abim sandım sürekli geliyor da." diyerek açıklama yaptı Buğlem. Derin bir nefes aldı Akın. "Buğlem. Ben bir şey konuşacaktım seninle." dedi Akın. "Gel." diyerek kapıyı açtı Buğlem.
Akın içeri geçti. Bir kaç saniye gözleri derli toplu olan odada gezindi ama masanın üzerinde ki çizimler dikkatini çekti. Nereye baktığını fark eden Buğlem kıkırdayarak bir açıklama daha yaptı. "Uyumuyordum aslında."
"Buğlem sana bir şey anlatmam lazım. İstersen kov odadan ama bunu anlatacağım. Ben seni ilk gördüğümden beri bir şey hissediyorum. Bu his yabancı bana ama sen değilsin. Seni yeni tanımama rağmen sen bana çok tanıdıksın, çok yakınsın Buğlem. Eğer sende istersen daha yakın olmak isterim." diyerek tek solukta söyledi.
Ama Buğlem'den bir cevap gelmedi. Akın bir cevap bekledi. Sadece yok dese bile tamamdı. Ama böyle susmasındı.
"Anlıyorum." diyerek Akın tam arkasını dönmüş giderken Buğlem'in "Akın." deyişi onu durdurdu. Yine de cevap vermedi ama gidip boynuna sarıldı. "İsterim." dedi tek nefeste.
...
Sabah uyanmış kahvaltı masasındaydık. Kendimi bu kadar açtıktan sonra Oğuz'un yüzüne bakamıyordum. Her zamanki gibi gülerek geçiyordu kahvaltımız. Ama birden kapı çaldı. "Ben bakarım." diyerek ayaklandı Buğlem.
Bir süre sonra yanında bir adamla geldi. Sandalyesinde hareketlenen Akın gözümden kaçmamıştı. "Ege abi gelmiş." diyerek masaya geri geldi. Bir de tabure çekti. "Gel otur Ege abi." dedi.
Ama sanırım Ege adlı kişinin dikkatini başka biri çekmişti. Aylin. Buğlem'in çektiği tabureyi Aras ile Aylin'in arasına çekip yerleşti. "Kimleri görüyorum Aylin Hanım." dedi aynı zamanda.
Gözlerini kısarak cevap verdi Aylin. "Çıkaramadım." Aras gözlerini onun üzerinden çekmiyordu. "Fakülteden." diyerek açıklama yaptı Ege. "Aa Ege nasıl değişmişsin." diyerek karşılık verdi Aylin.
Onlar biraz sohbet ettikten sonra elindeki çayını hüpledi Ege ve Oğuz'a doğru konuşmaya başladı. "Hangi rüzgar attı seni buraya ha kuzen ?" dedi. "Ben birine söz verdim de geldim sen ne diye geldin ?" diye sordu Oğuz.
"Hangisine verdin sözü ?" diyerek hepimizin üzerinde gezindi gözleri Ege'nin. Oğuz gözleriyle beni gösterdi. Ege'nin bakışları bana dönünce gülümsedim.
"Anladım. Gönül işleri diyorsun. Bende neneme söz verdim işte köyünü özlemiş." dedi. Bunun cümle hepimizi gülümsetti. "Nenemi de görelim o zaman abi." dedi Buğlem. Oğuz kafasını salladı. "Bende ona geldim zaten. Nenem tutturdu bizim deli uşağı göreceğim diye." dedi Ege .
Bunun üzerine kahkahalar ile gülmeye başladık. "Sahi Buğlem abin hâlâ deli mi ?" diye sordu Buğlem'e doğru. "Yok artık o kadar değil Ege abi." dedi.
Gülerek konuşmaya devam ettik.
Artık çıkacaktık. Hazırlanıp arabaları yerleştirmiştik. Oradan da Oğuz'un nenesinin yanına gittik. "Hemen şurası yürüyelim mi ?" dedi Oğuz. Hepimiz onayladık.
Sessiz sakin yürüyorduk. Arada Ege espri yapıyordu. Ama birden Akın ve Buğlem el ele tutuştular. "Lan." diyerek yükseldi Oğuz. "Abi seviyorum ben." dedi Buğlem masumca. Oğuz'un yüzü birden yumuşadı. Kardeşinin tek sözüne sakinleşmişti.
"Akın. Sende benim kardeşimsin. Sırt sırta verdiğim silah arkadaşımsın. Canımı emanet ediyorum. Kardeşimi de emanet ederim. Ama Buğlem canımdan daha değerli haberin olsun." dedi Oğuz. Oğuz'un bu konuşması yüzümüzü güldürmüştü.
İyi biriydi. Ha yalan yok benim de ona ilgim var ama korkularım var işte. Ayaz hızla Alparslan'a döndü. "Ne abiler var görüyor musun ?" dedi. "Siktir git la şurdan. Seni öldürmediğime şükret." şeklinde bir karşılık aldı.
Ara ara gülerek Oğuz'un nenesinin yanına gittik. "Ula delu uşak ha buraya kada geldin de ne deyü yanıma gelmezsin." dedi Fatma Nene. Onlar biraz hasret giderdikten sonra arabalara doğru ilerledik.
"Şu bizim tepeye çıkmadan mı gideceksin ha kuzen." diyen Ege'nin sesi durdurdu bizi. "Bir gün iznimiz daha var zaten komutanım bu gece çıkarız." dedi Gökalp. "Hep beraber çıkalım o zaman." dedi Buğlem.
...
Bu tepe tüm köyü görüyordu. "Göster bakalım askerlerini komutan." dedi Ege. Çocukken oynadıkları bir oyuna gönderme yapmıştı.
"Göster bakalım askerlerini komutan." dedi hızla Ege. Oğuz heyecanla sırayla dizdiği minik askerlerini gösterdi. "Bak nasıl güzel dizilmişler." diye de ekledi.
"Ee siz savaşırken bunlar hiç yaralanmaz mı ?" diye sordu Ege merakla. "Yaralanır ama doktorlar hemen iyileştirir." dedi Oğuz.
Babasından biliyordu. Bazen kolunda bazen omzunda bazen bacağında bir sargı ile geliyordu eve ama her ne olursa olsun iyileşmiş şekilde. "Bendee onları iyileştiren doktor olacağım." dedi heyecanla Ege.
...
"Görev dışı komutanlık taslamıyorum şekerim." dedi Oğuz. "Hadi be bir kerelik olmaz mı ?" dedi Ege. Dilini damağana vurarak onaylamaz bir ses çıkardı. "Görev zamanı gel." diye ekledi. Onlar böyle inatlaşırken telefonum çaldı.
Bu liseden arkadaşım Tuğba'nın annesiydi. Tuğba'da bizim gibi askerdi. Oğuz'un dikkati hemen bana kaydı. "Kim o ?" diye sordu. Sorusunu cevapsız bırakıp telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.
Sesler karışıktı. Arkada ağlayan insanlar vardı. Annesi Ayşegül ablada ağlıyordu. "Kızım Umay, kardeşini kaybettik. Sende gel en çok senin burada olmanı isterdi." dedi Ayşegül Abla ağlayarak.
Kendimi toparlayarak "Başınız sağolsun ablacım. Orada olacağım." diyebildim sadece. "Vatan sağolsun." dedi ve telefon kapandı. Tuğba şehit olmuştu. Telefonu yavaşça kulağımdan indirdim. Dışarıdan gelen sesleri seçemiyordum.
...
Oğuz'dan
Umay telefondan sonra çok kötü olmuştu. Hepimiz ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorduk ama cevap alamıyorduk. "Oğuz." dedi kafasını kaldırıp gözlerime bakarak. İsmim ilk defa kulağıma güzel gelmişti.
"Efendim." dedim hızla. "Bir arkadaşım vardı Tuğba şehit olmuş gitmem lazım." dedi. "Tamam gidelim." diyerek ayaklandım. "Ben giderim." dedi. "Bu halde seni tek bırakmam." dedim. Bırakmazdım.
"Bizde geliriz komutanım şehidimizi tek bırakamayız." dedi Akın. "Evet hadi gidelim." diye ekledi Hilal. "Ben giderim gerçekten siz kalın burada." dedi Umay. "Yenge gidin hep beraber. Bak iyi değilsin." dedi Ege. Umay sessizce tepeden aşağıya inmeye başladı.
"Yengen değil. Ben teklif ettim de" diye açıklama yapıyordum ki Ege sözümü kesti. "Yakında olacak belli ben şimdiden ağzımı alıştırayım." dedi Ege gülerek.
...
Kars'a dönmüştük. Tuğba Kars'ın farklı bir ilçesindeydi. Aileside buradaydı. Törendeydik. Teröristler tarafından esir alındıktan sonra işkence edilerek öldürülmüştü. Çok ağırdı. İnsan insana bunu nasıl yapar ? Ama onlar insanlığı bile haketmiyorlardı.
Komutanın 'Şehit Al' emrinden sonra bir kaç asker al bayrağa sarılı tabutu omuzlarına aldılar. Ritimli şekilde yürümeye başladılar. Tam o sırada tabuta doğru gelen mermiyi fark ettim. Ama ağzımı açamadan mermi tabutu delip geçti.
Elimi belimdeki tabancama atıp karşımızda ki teröristlerden bir kaçını hedef alıp vurmaya başladım. Bizimkilerde silahlarını almışlardı. Biz ateş ederken içlerinden biri ayağa kalktı.
"Hâlâ bize kafa tutabileceğinizi mi zannediyorsunuz ?" dedi soysuz it. "Askeriyeye gelip saldırırken gerçekten sağ çıkabileceğinizi mi düşündünüz gerçekten ?" diyerek karşılık verdim. Dudaklarının arasından alaycı bir gülüş çıktı.
"Buradan anca leşiniz çıkar." diye bağırarak ekledim. Elindeki silahı bana doğru kaldırdı. "Benim mi senin mi?" dedi. Yanımda duran Oğuz elinde ki tabancayı kaldırıp ateş etti tam iki kaşının ortasından vurmuştu. "Senin." diyerek cevap verdi Oğuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |