
9- Kimsesiz Kalmak
Tören bitmiş cenazelerimiz gömülmüştü. Annemin attığı tokattan sonra onunla konuşmamıştım. Umrumda da değildi zaten. Yanağım kızarmış Oğuz öyle demişti. Hissetmemiştim. Benim acım farklıydı. Yan yana duran üç mezarda gezindi gözlerim.
Bozkurt Ailesi
ŞEHİT TEĞMEN KARAN BOZKURT
1992-2018
MEMLEKETİ: KAHRAMANMARAŞ
BABA ADI: ÜMİT
ANA ADI: SELMA
RUHUNA EL-FATİHA
ŞEHİT ALBAY ÜMİT BOZKURT
1966-2025
MEMLEKETİ: KAHRAMANMARAŞ
BABA ADI: MEHMET
ANA ADI: ZELİHA
RUHUNA EL-FATİHA
Öztürk Ailesi
ŞEHİT ALBAY MEHMET ALİ ÖZTÜRK
1966-2025
MEMLEKETİ: RİZE
BABA ADI: AHMET
ANA ADI: ZEYNEP
RUHUNA EL-FATİHA
Askeriye'ye dönme zamanı gelmişti. Herkes hiç bir şey olmamış gibi işine devam edecekti. Peki ben ? Ben ne yapacaktım ? Yapayalnız kalmıştım. Kimim vardı benim ? Kimsesiz kalmıştım.
Düşüncelerim arasında kaybolmak üzereyken omzumda bir el hissettim. Ağlıyordum sadece ağlıyordum. Arkamı dönmedim. Gitmek istemiyordum. Arkamdaki kişi yanıma oturdu. Bu Oğuz'du.
Ne ben konuştum ne de o sadece babalarımızı izledik. "Seni anlıyorum ama gidelim artık." dedi. "Herkes arabaya geçti bizi bekliyorlar." diye de ekledi.
"Nasıl gidiceğiz Oğuz. Üzülürler." dedim gözlerimle mezarları göstererek. Oğuz'un eli uzanıp gözümdeki yaşları sildi. "Onlar birbirlerini yanlız bırakmazlar. Şehadete bile birlikte gittiler." dedi bu sefer. "Hem yine geliriz." dedi ve gülümsedi. Ayağa kalktı elini bana doğru uzattı.
Elini tutup yavaşça ayağa kalktım. Birlikte araca doğru ilerledik. Timde bu araçtaydı. Annemler farklı araçtaydı sanırım. Cama kafamı yaslayıp gözümü kapattım. Ama hâlâ gözümden akan yaşlara engel olamıyordum.
...
Askeriye'ye gelmiştik. Biz odaya çıkacaktık. Oğuz annesini ve annemi odaya davet etmişti. Hayır kendi anneni çağırıyorsun tamam da niye benimkini de çağırıyorsun ? Dili durmayacak annemin eminim buna.
Aylin, Gizem, Ayla abla, Yengem, Alin gelmişti olanları duyup hepsi başsağlığı dileyip odaya çıktılar.
Bizde odaya çıktık. Hiç kimse konuşmuyordu. Oğuz kolunun altına kız kardeşini almış. Dökülen gözyaşlarını siliyordu Buğlem'in. Annesi sessizce ağlıyordu. Benim gibi.
Annem ise yine susmuyordu. "Ben dedim emeklilik yaşın geldi gel emekli ol dedim. Başına bir iş gelecek dedim. Beni dinlemedi. Zaten başımıza ne geliyorsa beni dinlemediğinizden geliyor." dedi. Daha fazla dayanamazdım. Ölen adamın arkasından konuşuyordu resmen.
"Başımıza iş geldi ne demek anne gurur duyacağın şeye dediğine bak." dedim. "Ben babana o dosyayı almayın dedim sonu kötü bitecek dedim dinlemedi." dedi. "Ne diyorsun ne dosyası ?" diye sordu Elif Abla.
"Bu timden aldıkları dosya." dedi annem. "Madem tehlikeli bir dosyaydı o zaman timden birileri şehit olacaktı." dedim. "Önemli değil." dedi. İyice canımı sıkmaya başlamıştı böyle konuşması.
"Ne önemli değil anne aklın yerinde mi senin ?" dedim artık ayağa kalkmış bağırıyordum. "Aklım gayet yerinde. Bu timde sen dışında kimse beni alakadar etmez." dedi bu sefer.
"Beni alakadar etmez dediklerinin döktüğü kanın al bayrağının altında yaşıyorsun ama." dedim. Yerine iyice yerleşip konuşmaya başladı. "Off Umay abartıyorsun. Zaten şehit olan sen olsan da bu kadar üzülmezdim. Baban ve abin kadar sevmiyorum seni." dedi.
Sözleri kalbime bir hançer gibi saplanmıştı. Ama bunu dışarıdan gören biri anlayamazdı. Ben kahkaha atmıştım çünkü. Sesli bir dua dile getirdim. "Sen aklıma sahip çık Yarabbi'm ben çıkamıyorum."
"Çık anne hadi işlerin vardır senin her zaman olduğu gibi." diyerek kapıyı açtım. Annem hiç ses etmeden çıktı. Kovulduğu yerde durmazdı. O kadar da gururlu bir kadındı.
"Oğuz'um bizde gidelim annem eve gelen olur." diyerek kalktı Elif abla ve Buğlem. Elif abla yanıma gelip konuşmaya başladı. "Seninde başın sağolsun kızım." dedi. "Sağolun. Sizinde başınız sağolsun. Keşke böyle olmasaydı." dedim. Dolan gözlerime yine engel olamamıştım.
Buna şaşırmamıştım. Ama Elif ablanın bana sarılmasına şaşırmıştım. Annemden destek göremezken başkalarından destek görmek canımı yakıyordu. Ama sanki anneme sarılıyor gibi bende sarıldım. Omzunda sessizce ağlamaya başladım.
Bir süre sonra sakinleşince geri çekildim. "Çok teşekkür ederim." dedim sadece. Gülümseyip uzaklaştı. Oğuz'a dönüp konuşmaya devam etti. "Akşam güzel kızımıda getir." dedi. "Gerek yok sağo-" cümlemi bitirmeme izin vermedi. "İtiraz istemiyorum." diyerek odadan çıktı.
Oğuz omuzlarını silkti. Yapacak bir şey yok demekti bu sanırım. Oturduk. Kimse ses etmedi. Yüzümüze dahi bakmıyorlardı.
"Yüzümüze niye bakmıyorsunuz ?" diye sordum. "Harbi lan niye ?" diyerek destekledi beni Oğuz. "Siz bizim için babalarınızı toprağa gömmüşken biz nasıl arsızca yüzünüze bakarız komutanım." diye cevapladı Akın.
"Saçmalamayın oğlum." dedi Oğuz. "Kaldırın ya şu kafanızı." dedim bende. Yavaşça kafalarını kaldırdılar. "Ha şöyle." diyerek arkasına yaslandı Oğuz.
Alin yavaşça yanıma gelip kucağıma oturdu. Gözleri aynı yengeme benziyordu. Huyları ise aynı babasıydı. Saçlarıda abim ile aynıydı.
"Hala üzülme. Baban seni izliyor oda üzülür." dedi Alin. Ağzımı dahi açamadım. Aras yanıma geldi. "Doğru söylüyor bence." diyerek Alin'i kucağına aldı.
"Tanışalım mı seninle ?" dedi Aras Alin'e doğru. "Olur." dedi Alin utanarak. "Ben Aras senin adın ne ?" diye sordu Aras. "Alin." diye cevap verdi.
"Aylin güzel isim. Adaşın var burada." dedi Aylin'i göstererek. Bu cümle hepimizi güldürdü. Bizim ki her ne kadar buruk olsa da.
"Gerizekalı Alin dedi Aylin değil." dedi Alparslan. "Başka isim bulamadın mı ?" diye de ekledi kahkaha atarak. Yaptığı ima Aras'ı açıklama yapmaya itmişti sanırım.
"Benziyorlar ya o yüzden." dedi Aras. Alparslan yav he he der gibi kafasını salladı. Abisinin kolunun altında olan Aylin sanki ondan bahsetmiyorlar gibi rahattı.
...
Ayla abla Aylin ve yengem de çıkmışlardı. Yengem bunalınca bana gel demişti çıkarken. Sanırım hep ona gidecektim. Sadece tim olarak kaldığımız da konuşmaya başladım.
"Ne dosyası bu ?" dedim. "Dağda bir operasyon dosyasıydı. Tehlikeli bir dosyaydı. Babam da altlarına emir vererek zorla almıştı bu dosyayı üzerine." dedi Oğuz.
Ellerim titremeye başlamıştı. Yerimden kalkıp odadan çıktım.
...
Umay koridorda arkasına bakmadan yürürken kendinden emindi. Lakin arkasından gelen Oğuz'dan haberi yoktu. Babasının odasının önüne gelip belinden silahını çıkardı.
Susturucu takılı silahını kilide doğrultup ateş etti. Açılan kapıdan içeri girip dolaplara bakmaya başladı. Dolapların da hepsi kilitliydi. Ama Umay aklına koymuştu. O dosyayı bulacaktı. Masanın üzerinde duran bibloyu alıp dolabın camını kırdı.
İçindeki dosyaların hepsini yere topluyordu. Masanın üzerindekiler, çekmecelerdeki dosyalar... Camı kırık dolaptan dosya aldığı için kollarının her yeri çizilmişti. Aldırmadan yere oturdu. Üst üste koyduğu dosyaların hepsini incelemeye başladı.
"Umay bunların hepsine bakman en az iki gün sürer." dedi Oğuz. Sonra kolunu fark etti. "Bak kolların da çizilmiş gidelim sakin sakin bakarız." dedi bu sefer. Umay duymuyordu.
"Bakarız beraber bakarız. Kalk gidelim şimdi." diye devam etti konuşmaya. Kenardan bulduğu havluyu katlayıp Umay'ın yanına oturdu. Koluna bastırdı. "Umay." dedi tekrardan Oğuz çaresizce.
Umay'ın hiç bir şekilde umrunda olmaması üzerine önündeki yığılı dosyaları eli ile itti. Umay ve dosyaların arasına oturtup Umay'ın iki kolunu da sıkı sıkı tuttu.
"Umay böyle hiç bir şey başaramayız. Şimdi üzgünsün sağlıklı düşünemiyorsun. Sonra geliceğiz beraber bakacağız söz veriyorum. Ama şimdi olmaz." dedi Oğuz.
Buraya kadar her şeyden her yaptığından emindi Oğuz. Ama Umay kollarını Oğuz'un beline sarıp başını göğsüne yaslayınca ne yapacağını bilmedi. Göğsündeki kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oğuz'da yavaş yavaş ellerini kaldırıp omzuna sardı.
Bir elini ise saçlarının arasına bıraktı. Küçükken dokunmak isteyip dokunamadığı saçlarının arasına.
Buraya kadar da her şey normaldi. Normal olmayan ise kapıda onları izleyen timin komutanlarını ilk defa böyle görmesiydi...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |