13. Bölüm
Sep🩹🍀 / Kumsalın Hanımefendisi / 11.Bölüm

11.Bölüm

Sep🩹🍀
eylulunuz

Selamlar, nasılsıniz? Umarım iyisinizdir ve tatiliniz güzel geçiyordur. Diğer kitabımın finalini verdim ve yakın zamanda bir kurgu yayınladım. çıtır çerezlik bir kurgu. Kumsal ise asıl yoğunlaşacağım bir kurgu.

Kitaplarıma önem vermeye çalışıyorum ve dershaneye gidiyorum. Ama gerçekten fikir olsa ben bir bölümü bir günde hatta 3 saate bitirebilirim. Ama hayal gücüm gerçekten kısılmış durumda. Anlayışınıza sığınıyorum🤍

Bu arada Tüm Dünya Solana Kadarda bekliyorum.

Keyifli okumalar.

11.BÖLÜM

 

'Her Türk asker doğar' derler. Türk sadece erkek değildir, tüm herkestir. Kadın, erkek ayrımı yapılmaksızın her insanın içinde vatan sevgisi mevcuttur.

Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.

Bunlardan biri de Güneş Parla. Adalet için diz çürüten, elalemin söylediklerine kilak asmadan, milleti için okuyan bir kadın. Her ne kadar zarar da görse bu yoldan dönmemek için yemin etti.

Güneş Parla Adıgüzel'den..

Gözlerim beyaz bir tavan ile buluştuğunda kendime gelmek için gözlerimi kırpıştırdım.

Başımı kaldırarak etrafa bakmak istiyordum fakat her tarafım çok ağrıyordu. Özellikle de karnım.

Başımı zoru zoruna kaldırdığımda iki elimde üstünde bir ağırlık hissettim. Sol elimin üzerine kapanmış uyuyan Sefayı görünce kaşlarım çatıldı.

Ardından Sağ elimi tutmuş ve diğer elinin üzerine başını koyarak gözü kapalı duran Aral'ı gördüm.

En değer verdiğim iki adamda yanımda ve ellerimi esir almışlardı.

Sefanın da haberi olmuştu ve hemen geldiğine emindim. Bana bir şey olduğunu duyduğu gibi asla Antalya'da kalmazdı.

Aral'ın kafasını oynattığını ve gözlerini açtığını görünce bakışlarım onun yüzünde toplandı. Tek eliyle yüzünü sıvazladı ve benim uyandığımı gördü.

"Güneş? Ne zaman uyandın?" Dedi uykulu bir sesle.

"Daha az önce uyandım." Dedim. Aral elimi alıp dudaklarına götürüp öptüğünde gülümsedim. Elimi ensesine götürüp okşadığımda ensesinden bile belli olan damarlarının kabardığını fark ettim.

"Neden kendini sıkıyorsun?" Dedim. Aral gözlerini bana dikip bakmaya devam ederken konuşmadı. Ben de ona bakarken ellerimi durmadı ve ensesini rahatlatmak istercesine okşadım.

Doğuş'ta parmaklarımı okşamaya başladı. Ela gözleri bir an olsun mavi gözlerimden ayrılmıyordu.

"Kötü bir şey mi var? Ben yokken bir şey mi oldu? Sefanın nereden haberi oldu? Babam ile anneme haber vermediniz dimi?" Dedim. Aral yine konuşmadı ve bakmaya devam etti.

Korkuyordum, bana böyle bakmaya devam ettikçe çok korkuyordum. Sadece bana ne zaman uyandın demişti. Başka bir kelime çıkmamıştı dudaklarından.

Gözlerim dolmaya başlarken Aral bunu fark etti ve ayağa kalktı. Kollarını bana sarıp kendine çektiğinde bende tek elimle boynuna sarıldım.

Aral boynuma gömülüp, öpmeye başlarken ben de onun kokusunu içime çektim. Ama kendisi gibi kokmuyordu, benim parfümüm kokuyordu.

"Aral benimle neden konuşmuyorsun?" Dedim yalvaran bir sesle. Öpücükleri durdu ve aramızda biraz mesafe açtı.

"Ben hastane koridorunda o kadar sana konuştum ki şimdi senin yanında susup sadece burada olduğuna kendini inandırmak istiyorum." Dedi.

"Buradayım. Hep de burada olacağım. Daha yeni başladım, neden hemen gideyim ki?" Dedim.

"Gitme, kalbimde gerekirse yaşlan, ister eski ol. Ama yeter ki ol." Dedi. Bu sevgisine eş değer bir cümlem olmazdı ama hareketim olabilirdi.

Aramızdaki mesafeyi kapattım ve elimi yanağına koyarak dudaklarımı dudaklarına dokundurdum. Aral ise hemen beni daha da yapıştırdı ve büyük bir özlemle öpmeye başladı. Elleri belime dolandı ve ameliyatlı olduğunu tahmin ettiğim karnımı okşadı.

Geri çekildi ve yerine geri oturdu. Gözleri hala bendeydi. Sefanın kafasını kaldırdığını görünce Aral'ın tuttuğu elimi hemen çektim. Aral kaşlarını çatarak bana bakarken 'yapacak bir şey yok' dercesine omuzlarımı oynattım.

Aramızdaki ilişkiyi ailem dahil kimse bilsin istemiyordum. Bana özel olsun istiyordum ki Doğuş da buna saygı duyuyordu.

"Abla." Dedi Sefa. Hemen bana sarıldığında gülümsedim ve bende ona sarıldım.

"Efendim ablam?" Dedim.

"İyisin demi? Çok korkuttun beni." Dedi. Gülümsedim.

"İyiyim ablacım. Korkma iyiyim bak." Dedim ve saçlarını okşadım. Sefanın bendeki bakışları Aral'ı bulunca ona da gülümsedi.

"Aral Abi sağ olsun, sen uyanana kadar bana sahip çıktı, sakinleştirdi." Dedi. Ben de Aral'a baktığımda onunda minik bir tebessüm ettiğini gördüm.

"Ablan yokken benim olduğumu söylemiştim zaten, elbette yardımcı olacaktım." Dedi. Ben onlara gülümserken açılan kapı ile üçümüzün bakışları doktora döndü.

"Müsaadenizle hastamızla özel konuşmam gerek." Dedi doktor hanım. Aral ve Sefa yerlerinden kalktığında Doktor gülümsedi.

"1 saat kadar bir tedavi yapacağız ve tek kalmalı. Sonra tekrar kardeşinizin yanına dönersiniz." Dedi doktor. Aral'ı benim abim olarak sanması ile Aral'a baktım.

Ters ters doktora göz devirip çıktı. Ardından Sefa da çıkıp kapıyı kapattığında Doktor ile yalnız kaldık.

"Güneş hanım ağrınız var mı?" Dedi.

"Evet, karın bölgem çok sızlıyor ve yanıyor." Dedim.

"Kurşun böbrek tarafınızdan girdiği için hem böbreği delmiş. Bu nedenle böbreği almak zorunda kaldık. Artık tek böbrekle yaşamaya devam etmelisiniz. Bir de bir durumuz da var." Dedi.

"Kötü bir şey mi var?" Dedim.

"Kurşunun sıcaklığı Sağ yumurtalıklarınıza zarar vermiş ve maalesef Sağ yumurtalıklarınızı aldık. Bu da...." dedi ve yutkundu.

"Bu da?" Dedim ellerimin tirrediğini hissediyordum. Duyucaklarımdan korkuyordum.

"Anne olmanız normal bir kadına göre çok düştü. Gebe kalmanız %9 gibi bir oran. Tek bir yumurtalık ile hamile kalmanız bile mucize olur." Dedi doktor. Ardından başka bir şey demedi ve odadan çıktı.

"Anne sence bende büyüyünce senin gibi güzel bir anne olabilir miyim?" Dedi küçük Güneş.

"Sen benden daha güzel bir anne olursun bebeğim. Güzeller güzeli bir kızın ve yakışıklı bir oğlun olur." Dedi Petek Hanım.

Olamayacağım anne. Küçükken bana aldığın bebeklere yaptigim anneliği kendi çocuğuma yapamayacağım. Senin gibi anne hiç bir zaman olamayacağım.

🌪

"Ben iznimi Antalya'da kalarak geçirmek istiyorum." Dedim Aral'a. Aral saçlarımı okşarken gülümsedi ve öptü.

"Yeterki iste bir tanem. Ben götürür bırakırım seni." Dedi.

"Teşekkür ederim. Biraz annemi özledim. Onu çok ihmal ettim. Tek başına kalıyor." Dedim.

"Baban yanında değil mi?" Dedi Aral.

"Kavga etmişler, annem babamı evden kovmuş. Ayrılar şuan." Dedim.

"Anladım. Sana da iyi gelir annenin yanında kalmak." Dedi ardından ellerimi tuttu.

"Güneş sana bir soru soracağım." Dedi.

"Dinliyorum." Dedim.

"Biz odadan çıktıktan sonra bir şey mi oldu? İlk uyandigindaki enerjin yok." Dedi.

"Bir şey olmadı sadece sıkıldım ve bu son olayları düşünüyorum." Dedim.

Aral başımın üzerinden öptükten sonra gözlerimin içine baktı.

"Takma bunları, en azından iyileşene kadar." Dedi.

"En kısa sürede iyileşmeliyim ve daha dikkatli olmalıyım yoksa dosyayı benden alıp başka bir savcıya verirler. İlk dosyada mağlup olamam." Dedim.

Aral konuşacaktı ki kapı açıldı ve içeriye Sefa girdi. Kapıyı arkasından kapattığında yanımdaki koltuğa oturdu.

"Ablaların ablası, Adalet bakanım, Sarı Saçlı kraliçem, Ablam da Ablam be!" Diye sevgi patlaması yaşayan Sefa'ya tıp tip bakarken en sonunda sustu.

"Efendim Sefa." Dedim. Sefa omuzlarını düşürdü ve 'sen de mi brütüs' dercesine bakmaya başladı.

"Abla ben sana o kadar iltifat ederken, hele ki Adalet Bakanım derken sen bana sadece 'Efendim Sefa' mı diyorsun? Aral abiden bile beklemediğim şeyi Ablam yaptı. Vay be." Dedi ve burnunun direğini tutarak basini aşağıya indirdi.

Ben sırıttım ve ellerimi saçlarına atarak karıştırınca omuz silkti ve bana arkasını döndü. Ben kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

"Demek ablana sırtını dönüyorsun ha. Seninle Antalya'daki evin bahçesinde bir fight atmak gerek." Dedim.

Kafasını hemen kaldırdım ve bana baktı. Gözlerini öyle bir açmıştı ki Aral'dan da bir gülüş sesi gelmişti.

"Antalya derken? Antalya? Bizim bildiğimiz Antalya?" Dedi.

"Dedim ki hastaneden çıktıktan sonra iznimi Antalya'da kullanayım." Dedim.

"Kullanalım." Diye beni düzelttiğinde bakışlarım ona döndü.

"1. Çoğul şahıs eki mi o?" Dedi Sefa.

"Kullanalım derken?" Dedim.

"Sen göreve başlamadan önce uzun bir görevdeydim ve bu yüzden 1,5 aylık bir kullanmak zorunda olduğum iznim var. Bitmesine 2,3 hafta kaldı. Eğer kabul ederseniz sizinle gelmek ve bir Antalya havası almak isterim." Dedi Aral.

Bakışlarım çatıldığı yerden ayrılıp kendini mutluluk ve aşık aşık bakan bir ifadeye bıraktığında Aral bunu fark etmişti.

Sevdiğim adama memleketimi gezdirmek çok istiyordum.

"Yani.. gelmek istiyorsan kapımızın sonuna kadar açık olduğunu ve bizim de bunu seve seve kabul edeceğimizi bil. Değil mi Sefa?" Dedim.

"Ablam mesleğinin hakkını vererek yine çok haklı konuşmaya başladı. Çok haklısın ablam, senden haklısı ütopyada." Dedi. Sefaya dönüp yanağından makas aldığımda kaşlarını catarak bana bakmaya başladı.

"Sağ ol Sefo." Dedim.

"E o halde. Bu akşam için Antalya yolcusu kalmasın." Dedi Aral.

☀️

 

Üzülmedin mi kalbimi çarpıp çıkarken?

Küçülmedin mi aşkla verdiğin sözden cayarken mi?

Gözlerime veda ederken nasıl bakıyorsun?

Ben çok yaşadılar, sen üzülmedin mi?

Sürücü koltuğunda olan Aral, Sağ koltuk prensesi olmaya hak kazanmış Sefa ve 'iyileşmedin' diyerek arka koltuğa atılan bir ben.

Sefa ile söylediğimiz radyodaki şarkılar ile arabanın içine bir pavyon kurulmuştu. Sürücümüz Doğuş hem arabayı kullanıyor hem bizi destekliyordu.

Muavinimiz, sağ koltuk prensesliğimi elimden alan 2.Güneş olarak tahta geçen Sefa ise güle oynaya ilerliyordu.

Ve evet bunların tüm sinirlerini ve eğlencelerini de ben çekiyordum.

"Abla bana pavyon mu açsak." Dedi Sefa. Kafasına bir tane geçirdim.

"Ne yapacaksın lan sen bu yaşta pavyonu. Hele haspama bak." Dedim.

"Şarkı söyleyeceğim abla ya. Ne yaparım sanki." Dedi.

"Pavyon şarkı söylemek için mi var?" Dedim.

"Başka ne için var?" Dedi.

"Cennetliksin Sefom sen. Bu yoldan devam sen. Very good." Dedim.

"Sana da Very good." Dedi Sefa.

"Sağ ol canım." Dedim.

Aral birden bir evin önüne durunca neden durduğumuza baktım. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm evle ağzım kulaklarıma varmıştı.

"Evet sevgili yolcularımız, yolculuk buraya kadardı. Geldiğiniz için teşekkürlerimizi sunarız. Eğer bizi beğendiyseniz aşağıdan anketimize-" diyen Sefa'nın sesi kesildi.

"Sefa in." Dedim.

"Sefa in." Dedi Aral. Sefa ikimize ters ters bakınca bende sözümü çalan Aral'a ters ters baktım. Aral gözlerimizin onda toplandığını görünce afalladı.

"Tamam inme Sefa. Ben inerim." Dedi ve kayboldu.

"Adamı da iyice kendine benzettin." Dedi. İkimizde arabadan inince Sefa'ya göz kırptım. O da ne yapacağımızı anlayınca hemen koşarak bahçenin kapısından içeri girdik.

Ben yavaş koştuğum için Sefa hemen beni sırtına aldı. Ben ise savaşa gider gibi elimi yumruk yaparak havaya kaldırdım.

"Sultanım! Sana rızzık getirdim." Diye bağırdı Sefa.

Annem hemen kapıda göründüğünde ikimiz bir anda göz göze geldik. Annem elindeki havluyu düşürünce hemen bize doğru koştu.

"Güneş! Sefa!" Dedi hevesle ve hemen ikimizi birden sardı.

Sefa beni indirdiğin de annem hemen bana sarıldı. Ben de ona kollarımı doladım.

"Parla'm, bir tanem hoş geldin Evine bebeğim." Dedi ve saçlarımı anlıma doğru iteledi. Anlımdan ve yanaklarımdan öptü.

"Nasıl özlemişim kızımı." Dedi. Birden hıçkırarak ağlamaya başlayınca anneme sıkıca sarıldım.

"Ya anne ben buraya sen ağlayasın diye mi geldim? Geri gideyim." Dedim. Annem hemen belimi çimdiklediğinde yüzümü buruşturdum.

"Ya Petek Sultan ne bu kızına sevgi? Oğlun da burada." Dedi Sefa.

"Sus sen eşek sıpası seni." Dedi annem. Güldüğümde Sefa'ya alttan 'oh canıma deysin' hareketi yaptım.

"Anne bir de bir misafirimiz daha var. Aral Doğuş. Kendisi çalıştığım askeriyede komutan ve aynı zamanda yakın arkadaşlarımdan biri." Dedim.

"Beni emanet edecek kadar güveniyor anne." Dedi Sefa fısıldayarak.

"Başımızın üzerinde yeri var. Antalyaya kadar gelmiş tabi ki bizde kalacak. Nerede?" Dedi annem.

"Merhabalar efendim." Dedi Aral ve yaslandığı duvardan ayrıldı. Annem Aral'ı süzdü ve ardından gülümsedi.

"Sana da Merhaba evladım. Hoş geldin." Dedi annem.

"Hoş buldum." Dedi Doğuş yüzündeki samimiyetle.

"Hemen eşyalarınızı koyun odalarınıza. Ben Aral oğluma odasını hazırlayayım. Yerleşin." Dedi annem ve hemen içeriye girdi.

"Bizim çocukluğumuz hep bu evde geçti işte Aral abi. Bu bahçenin her bir yerinde en az bir anımız vardır." Dedi

"Bizim de evimiz doğduğumdan beri var. Kız kardeşimle bir çok anımız var." Dedi.

"Sen kardeşine gidecek misin?" Dedim.

"Eşyaları çıkardıktan sonra bir bakmam gerek. Daha önce hiç Antalya'ya gelmedim." Dedi.

"Nerede olduğunu biliyor musun?" Dedim.

"Yurtta kalıyor. Yurdunun ismini biliyorum ama nasıl gideceğimi bilmiyorum." Dedi.

"Abi kardeşin ne okuyor?" Dedi Sefa.

"Gastronomi 2. Sınıf öğrencisi. Akdeniz Üniversitesinde." Dedi Aral.

"Akdeniz üniversitesinin KYK kız yurdu var. Adres girersen kolayca bulursun." Dedi Sefa.

"Öyle yapalım. Daha mantıklı olur. Hatta bende seninle geleceğim, sen buraları pek bilmiyorsun." Dedim. Aral ne kadar yorgunsun diyerek baskı yapsana da dinlemedim ve eşyaları yukarı çıkardıktan sonra araba ile değilde otobüsle gitmeye karar verdik ve evden ayrılarak durağa ulaşmıştık. İlk gelen otobüse binmiş ve oturmuştuk.

En sonunda Akdeniz Üniversitesi KYK yurduna vardığımızda durakta indik ve üniversiteye giriş yaptık.

Girişte bekleyen kadına doğru ilerledik. Kadın da bize yaklaştığında Aral söze girdi.

"İyi günler. Ben müdüriyetle görüşecektim." Dedi Aral. İlk önce Açelya'nın akademik durumunu öğrenecektik. Çünkü Açelya bizi gördüğünde daha peşimizi bırakmayacagı ortadaydı.

"Hemen karşısı." Dedi ve Aral'ı baştan aşağıya süzdüğünde gözlerindeki beğeniyi görünce gözlerimi kısarak kadına baktım. O bana hiç bakmıyor, bakışlarını Aral'ın üzerinde tutuyordu.

"Hadi Hayatım." Dedim ve Aral'ı kolundan ilerlettim. Aral ne olduğunu anlamazken ben onu ilerlettim. Müdürün kapısına geldiğimizde Aral kapıyı çaldı. Gel sesi gelince Aral önden ben arkadan odaya girdik.

"Buyurun." Dedi müdür bey.

"İyi günler. Ben Açelya Örsel'in abisiyim" dedi.

"Siz demek Açelya'nın abisisiniz. Buyurun oturun lütfen." Dedi Adam samimiyetle.

Aral masanın önündeki sandalyeye yaklaşınca bende karşı tarafına geçtim. İkimizde oturduğumuzda adam gülümseyerek ellerini masada birleştirmiş bize bakıyordu.

"2 yıl boyunca Açelya'nın hiç ailesinden biri gelmeyince meraklanmıştık." Dedi.

"Ben Çanakkale'de çalışıyorum. Mesleğinden dolayı izin günüm şehir değiştirilecek kadar yok. Annem babam da yaşlılar ve bu yolu gelemiyorlar." Dedi Aral.

"Anladım. İsminiz neydi?" Dedi Müdür.

"Aral Doğuş Örsel." Dedi.

"Ben de Mehmet Özaslan." Dedi. Ardından bana döndü ve inceledikten sonra konuşmaya başladı.

"Siz kardeş misiniz?" Dedi Müdür Bey.

"Hayır, nişanlısıyım." Dedim. Aral ve Müdür bana bakarken gülümsedim.

"Öyle mi, mutluluklar dilerim." Dedi.

"Sağ olun." Dedi Aral. "Biz buraya Açelya'nın durumunu öğrenmeye gelmiştik. Olumsuz bir durumu falan var mı? Kendisi bize pek bahsetmez." Dedi Aral.

"Öncelikle Açelya çok başarılı ve gayret gösteren bir kız. Bu zamana kadar herhangi bir olumsuz durumunu görmedik. Benim çok takdir ettiğim kişilerden." Dedi.

"Sağ olun. Dediğiniz gibi buralara kadar gelmek için çok uğraştı umarım rahattır." Dedi Aral.

"Öyle tabi. Aslında söylemeyecektim ama içime sinmedi. Açelya'yı geldiğinden beri rahatsız eden biri var. Biz çok kez uyardık ama nafile." Dedi.

Aral'a döndüğümde kaşlarının çatıldığını ve damarlarının belirleştiğini gördüm.

"Anladım bende konuşurum. Bize müsaade." Dedi ve kalktı başka bir şey demeden çıktı. Bende hemen kalktığımda müdüre döndüm.

"Keşke ona söylemedeydiniz. Asker kendisi, çocuğu bulup döverse başını yakar." Dedim ve koşarak çıktım.

Koridorda koşarak Aral'ı ararken asansöre bindiğini gördüm. Hemen koşarak bende asansöre bindim.

Aral dalmış bir şekilde dururken kapı kapandı. Aral'ın yanaklarını kavradım ve bana bakmasını sağladım.

"Sevgilim ne olur bir tatsızlık çıkmasın. Bak kardeşini görmeye geldik. Eminim ki Açelya ona karşı tavrını koruyordur. Bunun acısını ondan çıkaramazsın."dedim.

Aral ellerimi belime doladı ve birden dudaklarıma yapıştığında beklemediğim için duraksadım. Ardından karşılık verdiğimde Aral sanki sinirini benden çıkarmak istercesine öpüyordu.

En sonunda nefesimiz kesilip, asansör açıldığında ayrıldık. Aral hiç bir şey demeden elimden tutup kendine çekti ve beni kolunun altına alıp yürümeye başladı.

Ben de konuşmadığım da Açelya'nın odası olduğu söylenen kapıya ilerledik. Aral açık kahve rengi kapıyı çaldı ve beklemeye başladık. Kapı açıldı ve açık kestane renginde saçları olan bir kız kafasını uzattı.

Abisini görünce gözleri şokla açıldı ve kapıdan biraz uzaklaştı. Ardından gözlerini ovmaya ve kırpmaya başlayınca gülümsedim.

"Abi?" Dedi. Aral da sırıtıyordu.

"Abi ya. Ne o beklemiyor muydun?" Dedi Aral. Açelya abisi ile arasındaki mesafeyi kapattı ve sarıldı. Öyle bir sıkı sarılıyordu ki bir insanın nefesinin kesilmesi için yeterliydi. Aral ise gıkını dahi çıkarmadan kardeşine sarılıyordu.

Açelya abisinden gözleri yaşlı ayrılınca Aral hemen gözlerini sildi. Ardından saçlarından öpünce Açelya'da güldü. Açelya'nın bakışları en sonunda bana kaydığında kenarda onları izlediğimi fark etti.

"Abla kim?" Dedi abisine. Aral'ın bakışları da bana döndüğünde Açelya'ya elimi uzattım.

"Ben Güneş Parla. Hem abinin iş arkadaşı hem de..." dedim ve Aral'a baktım.

"Yengen." Dedi Aral Açelya'ya. Ben gözlerimi ona diktiğimde Açelya'nın bakışlarından mutluluğun daha da arttığını gördüm.

"Gerçekten mi? Ne zaman, nasıl ya?" Dedi. Ardından sustu ve eliyle içeriyi gösterdi.

İçeriye davet etmesiyle girdik. Kenara koyduğu koltuklara oturduğumuzda biraz laflamaya başladık.

Biraz süre geçtikten sonra Açelya'ya daha buralarda olduğumuzu söyleyip yurttan ayrıldık...

 

☀️

 

Aral Doğuş Örsel'den..

Açelya'nın yanından ayrıldıktan sonra Alanya Çarşı'sına gitmiştik. Güneş bana Antalya yemekleri yedirmek istediği için çarşıdan baharat alacaktı.

Güneş baharat alırken ben ise şu an bir takıcıdaydım. Aralarda dolaşırken gözüme bir takıcıdaki kolye çarpmıştı. Güneş'e yakışacağını düşündüğüm bir kolye.

Takıyı elime aldığımda incelemeye başlamıştım. Altın renginde üzerinde Güneş simgesi olan bir kolyeydi. Zincirlerinden biri uzun diğeri ise kısaydı.

Kolyeyi almayı tercih ederek kasaya ilerledim. Parasını verdikten sonra cebime attım ve Güneş'in büyük bir ilgiyle seçtiği baharatlara baktım.

"Abi Yenibahar ve Zahter alabilir miyim?" Dedi. Satıcı hemen hazırlayıp Güneş'e verdi. Güneş parasını ödedikten sonra koluma girdi.

"Sana öyle bir yemek yedireceğim ki şaşıracaksın. Parmaklarını yiyeceksin bildiğin." Dedi. Ardından yüzünü bana çevirdi.

"Daha önce Antalya'ya özgü bir yemek yedin mi?" Dedi.

"Tadına baktım ama hepsini yemek nasip olmadı." Dedim kederle.

"Hangi yemekmiş o?" Dedi.

"Güneş Parla Adıgüzel diye bir yemek. Antalya'ya özgü müthiş bir yemek. Kokusunu 1 kilometre öteden alırsın." Dedim.

Güneş şaşkınlık içinde güldü ve ardından koluma bir tokat attı.

Çarşı'dan çıktık ve deniz kenarından yürümeye başladık. Daha sonra Güneş'in yorulması sonucu deniz kenarında bir bankta oturmuştuk.

İkimizde sessizce otururken elimi cebime attım ve kolyeyi çıkardım.

Güneş kolyeyi fark edince bana baktı.

"Aral" dedi gülümseyerek.

"Çarşı da gözüme çarptı ve sana çok yakisacagini düşündüm." Dedim ve kolyeyi açık saclari arasından geçirdim ve taktım.

"Çok güzel." Dedi.

"Sana da çok yakıştı." Dedim. Güneş boynuma sarıldığında bende onu sarıp sarmaladım.

Bölüm sonu

 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir...

Güneş kolyemiz çok güzel değil mi? Medya da mevcut. Ben bayıldım.

Hikayede sevmediğiniz şeyler var mı?

Bir süre Antalya, Alanya'dayiz. Güneş'in biricik memleketi. Ben daha önce gitmedim ama hayal dünyamla gitmiş kadar olucam

OY, YORUM VE TAKİP ETMEYI UNUTMAYINIIIUUZ.

 

 

Bölüm : 29.07.2025 17:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...