
Neredeyse ayda 1 bölüm geliyor. Çünkü ben artık kumsalı aceleye getirip yazmıyorum. Hem aceleye gelmeyince daha kaliteli bir bölüm oluyor✨️
Anlayışınıza sığınıyorum ve keyifli okumalar diliyorum💙
13.BÖLÜM
Yaşadığımız olayların üstünden 2 hafta geçmşti. Yaram tamamen iyileşmiş ve annemi de toparlamıştık.
Dün ise annem ile beraber Çanakkale'ye gelmiştik. Annem artık Antalya'da kalmak istemiyordu. Sefa ise okuluna devam etmek zorundaydı. 1,5 sene sonra ise bizim yanımızdaydı.
Antalya annemin göz bebeğiyken, şimdi ise asla kalmak istemiyordu. Ama biliyordum ki bir gün Antalya yine bize kucak açacaktı. Çünkü bizim orada küçüklüğümüz vardı.
Üzerime giyindiğim lacivert takım elbisenin düğmelerini ilikledikten sonra dalgalandırdığım sarı saçlarımı düzelttim. Siyah çantamı da omzuma taktım ve odamdan ayrıldım.
Mutfakta şarkıyla kahvaltı hazırlayan annemin sesini duyunca gülümsedim. Sabah ne kadar gergin uyanmış olsam da annemin mutluluğu en küçük dertlerimi anında yok ediyordu.
"Günaydın." Diyerek mutfağa girdim ve sandalyeye oturdum.
"Günaydın Parla'm." Dedi annem ve hemen tabağımı önüme bıraktı. Ardından kendi tabağınını da koyunca oturdu. Beraber kahvaltımıza başladığımızda annemin bugün ayrı bir mutlu olduğunu gördüm.
"Bugün pek bir mutlusun." Dedim.
"Mutluyum tabi, bir restorant ile anlaştım." Dedi. Yediğim yumurta boğazıma kaçınca deli gibi öksürmeye başladım.
"Ciddi misin anne?" Dediğimde annem Gülerek kafasını salladı.
"Ay bu çok güzel bir haber. Nereyle anlaştın?" Dedim.
"Hemen bu cadde de. Işıl restorant diye bir yer. Çok tatlı bir mekan. Aşçı eksikleri varmış. Bende bir konuşayım dedim. Anlaştık." Dedi.
"Tebrik ederim annem. Başarıların daim, yemeklerin bal şeker olsun." Dedim.
"Asıl benim kızım bal şeker ya. Ben bal doğurdum. Şu güzelliğe bak." Dedi ve yanağımdan öptü.
"Kimden çıkmışsam artık." Dedim ve güldüm. "Ben kaçtım." Diyerek ayaklandım. Annem beni geçirmeye geldiğinde topukluluklarımı giyindim. Annemle vedalaştıktan sonra arabama ilerledim ve koltuğuma geçtim. Bahçeden çıktıktan sonra anayola çıktım.
Bugün ilk önce adliyeye daha sonra ise komutanlığa geçecektim
Çalan telefonumun sesi geldiğinde yan koltuktan aldım ve ekrana baktım. Yabancı numarayı görünce şüpheyle yanıtladım.
"Buyurun?" Dedim.
"Merhaba Savcı." Diyen robotik ses alay doluydu.
"Kimsin?" Dedim.
"Boşversene kim olduğumu. Şuraya sana öğüt vermek için geldik." Dedi.
"Başlarım öğütüne. Sen kimsin ki bana öğüt vereceksin?" Dedim hiddetle.
"Sinirlenmeyin savcım, yakışmıyor. Vaktimiz az. Hatta çok az. Sizin bundan sonraki yaşayacağınız süre kadar az." Dedi.
"Beni tehdit mi ediyorsun?" Dedim.
"Evet, tehdit ediyorum. Sen ne zaman bu olayla uğraşmayı bırakırsan o zamana kadar tehdit edeceğim.
"İşi bırak savcı. Yoksa hem sana hem ailene yazık olur. Sülalen kurumasın." Dedi ve telefon kapandı.
Sinirle telefonu yan koltuğa bıraktım. Fakat o an üzerime gelen tır ile ani manevrayla yana doğru savruldum.
Tır geçip gittiğinde ben ise benzinliğe girdim. Arabayı kenara bıraktım ve derin nefesler almaya başladım.
Çalan telefon ile elimi uzattım ve ekrana baktım. Ekrem komiser yazısıyla kulağıma götürdüm.
"Efendim?" Dedim.
"Sayın Savcım, jandarma karakolluğunun orada bir ceset bulundu." Dediğinde telefonu kapattım.
Arabayı benzinlikten çıkarıp geldiğim yola geri döndüm. Son süratle ilerledim ve jandarma karakolluğunun toprak yoluna girdim.
Karakolluk görüş açıma girdiğinde etraftaki kalabalığı gördüm. Arabamı hemen kenarda bıraktım ve girişe ilerledim.
Nöbetçi hemen kapıyı açtığında bahçeye girdim. Ceset büyük ihtimalle karargahın en arka bahçesindeydi.
Arkaya geçtiğimde bir sürü subay vardı. Öksürerek sesimin gürlüğünü topladıktan sonra bağırdım.
"Açıl!" Dediğimde tüm subaylar ve erler bir ip gibi yanyana geçmiş ve hazır oldaydılar.
Onların arasından geçerken görüş açıma Aral Yüzbaşı, Jandarma komutanı ve olay yeri inceleme girdi.
Olay yeri inceleme beni bekliyor olacak ki asla cesede dokunulmamıştı. Sadece üstü örtülmüştü. Adli tıpa doğru baktığımda başımı sallayarak,
"Başlayabilirsiniz." Dedim. Ardından bana bakan Albay'a doğru baktım. Fakat cesedin üstü açılıp yüzü görüş açıma girdiğinde elimin buz kestiğini hissetmiştim.
"Savcım, bu kişi çocuk. Üstünde kimliğide var." Dedi ve eline kimliği aldı. Üzerini okuduktan sonra kafasını kaldırdı ve bana baktı.
"Arzu Çavdar"
Doğum T. 01.03.2015
"Allah belalarını versin." Diyerek mırıldandığımda damarlarımdan bile sinir akıyordu.
"En ince detayına kadar incelenecek ve masamda olacak." Olay yeri inceleme ekipleri hemen giriştiğinde bu sefer albaya konuştum.
"Karargaha 24 saatte giren-çıkan, nöbet çizelgesi ve kamera kayıtlarını da masamda istiyorum. Bunlardan biri bile istediğim şekilde olmazsa kurunun yanında yaş da yanar." Dedim.
"Anlaşıldı sayın savcım." Dedi Albay. Başımı sallayarak binaya ilerledim.
Kendi odama geldiğimde arkadan kapıyı kapattım ve masama oturdum. Hemen çantamdan dosyamı çıkardım.
"Kendi kızına mı kıydın şerefsiz." Dedim. İşler sarpa sarıyordu ama ben buna izin veremezdim. En kısa sürede o adamın saltanatını bitirecektim.
𓆗
Gelen bakış açısı
"Abi, acil durum." Diyerek içeriye girdi.
"Ne var lan." Diyen Okan uykusundan bölünmenin huysuzluğuyla.
"Adalet bakanlığı bizim haberleşme sistemini çökertti. Ve bir video atıldı." Dedi.
Okan alelacele yerinden doğruldu ve ayağa dikildi. Sinirden kulakları mosmor olmuştu bile.
"Bir şey silindi mi?" Dedi.
"Hayır. İlginç bir şekilde sadece video yolladılar sisteme o kadar." Dedi. Okan bey hemen bilgisayarın başına geçti ve videoya tıkladı. Gördüğü cübbeli kadınla kaşları çatıldı.
"Merhaba Okan Çavdar. Ben Terörle Mücadele Cumhuriyet Savcısı Adıgüzel. Eminim kim olduğumu biliyorsundur. Ama tanımıyorsundur. Bu video da bu yüzden var. Ben genellikle önem verdiklerime kendimi tanıtırım. Görünüşüme, özel hayatıma odaklanmamanı şiddetle öneririm. Umarım beni en son aradığındaki saygıma da takılmamışsındır. Şahsen ben çok saygısızım. Her neyse, ön fragman yeter diye düşünüyorum. Biraz gerçekler gerek. Şuan da kaç yıldır bakanlığın çökertemediği ağı bizzat ben çökerttim. Bence bunu yapmam bile senin için yeterdi ama fark ettiysen belgelerin hala duruyor. Bunlara dokunabilir ve elinden her şeyi alabilirdim. Fakat bunu ben yapmayacağım, sen yapacaksın. Bu güne kadar işlediğin tüm suçları düzelteceksin. Ama yapamayacaksın. Neden biliyor musun? Çünkü ölenler geri yaşayamazlar. Mesela kızın Arzu, mesela psikolojisi bozduğun ve asla düzeltilmeyecek travmalar bıraktığın Şebnem. Suçların bu kadar değil. Ben sadece son suçlarından bahsettim. Konuşmayı daha çok uzatmayacağım, nasıl olsa artık tanıştık. Oyunu ona göre oynarsın ben de bozarım." Dedikten sonra video bitti fakat çalan İstiklal Marşı ve Türk bayrağıyla videoyu dondurmaya çalıştı.
"Kapatın lan şunu." Dedi Okan.
"Kapanmıyor." Dediğinde Okan sinirle cama ilerledi. Fakat camda görünen ve gökyüzüne yazılan yazı ile yutkundu.
GPA
T.M.C.S
Güneş hem adını gökyüzüne yansıtmıştı hemde ağı yönetmişti.
Asıl konu ise Güneş'in çıkmadan ağa yeni bir özellik eklemişti. Ağdan çıkılsa, bilgisayar kapansa hatta kırılsa bile İstiklal Marşı başa sara sara çalınacaktı.
Bu Güneş'in minik bir sürpriziydi.
🀦
Sefa Adıgüzel
"Uzunlar, yanıyor arabamızda bu ışık hepimize fazla. Geceyi bölen. Bilmem ne olabilir aramızda? Bu ışık ikimize fazla, arayı bozar."
Arkada çalan şarkı ile mutfak atölyesinde dans eden kızı delicesine izliyordum. Her bir hareketini dikkatlice takip ediyordum.
Daha yeni boyadığından emin olduğum sarı saçları fönlü olmasına aldanmadan bir oraya bir buraya savruluyordu.
Birden şarkı kesildi ve gözlerim daldığı noktadan bana bakan kıza çevirdiğimde beni fark ettiğini kavrayarak suçluluk ve utançla olduğum yerde dikleştim.
"Bir şey mi isteyecektin?" Dediğinde sesinde tahmin ettiğim gibi bir sertlik yoktu. Aksine yumuşacık ve sıcacık bir tondaydı.
"Telefonum..." dedim. Sabah buradan çıkmadan telefonumu almamıştım. Şimdi ise üniversiteden çıkacağım için almaya gelmiştim.
Kızın bakışları müzik açtığı telefona gidince bu sefer utançla hemen şarkı sayfasını kapattı ve koşarak bana ulaştı.
"Kusura bakma. Benim şarjım bitti de, sıkıldım. Telefonu görünce ve şifresi olmayınca şarkı açayım dedim. Yemin ederim ki asla karıştırmadım ve çok özür dilerim. Yaptığım-" sözünü kesen sesimdi.
"İstersen devam edebilirsin. Yarın alırım senden." Dedim.
"Telefon kullanmıyor musun?" Dedi.
"Hayır. Ablam ararsa duşta olduğumu söylersin. O anlar." Dedim.
"Ne anlayacak?" Dedi
"En kısa zamanda ağzına sıçması gerektiğini. Çok ihtiyacım varda." Dedim.
"Bence sen bana telefonunu verme. Telefon numaranı ver." Dediğinde sabahtan beri demek istediğim cümleyi kurmuştu ve üstümden bir yük kalkmıştı.
"Hemen veririm ama senin telefonun kapalı. En iyisi sen bana ver. Ben sana yazarım kaydedersin." Dedim.
"En iyisi o olur. Söylüyorum." Dediğinde hemen klavyemi aldım ve söylediği numarayı tuşlayıp kişilerime ekledim.
"Açelya ismim bu arada. Unuttuysan..."
"Unutmadım. Bende Sefa, unuttuysan..."
"Unutmadım, aklımda." Dedi. Gülümseyerek onayladığımda fırından gelen ses ile arkasına baktı ve ardından o yöne doğru ilerledi.
Ben de arkasından yanaştığımda hemen yanda olan karam çikolatasını gördüm. Elimi cebime attığımda elime gelmeden beni tok tutsun diye aldığım karamı buldum.
Çikolatayı alıp yanda olan çantasının içine bıraktım ve kapattım.
"Görüşürüz o halde." Dedim.
"En kısa zamanda." Dediğinde adımlarım arka arkaya doğru ilerledi ardından ona arkamı dönüp mutfaktan ayrıldım...
🌾
Güneş P. Adıgüzel'den...
Evde annemle beraber oturuyorduk. Annem ise az önce çay koymak için mutfağa gitmişti.
"Güneş! Üzerine düzgün bir şeyler giyin. Misafir gelecek." Dediğinde izlediğim filmi durdurdum.
"Ne misafiri anne?" Dedim ve yerimden kalkıp salona ilerledim.
"Biri gelecek. Pijamalarını değiştir." Dediğinde konuşmama izin dahi vermeden beni mutfaktan cikardi.
Odama gidip üzerimi değiştirdiğimde üstümde düğmeli gri bir üst. Altımda ise üst tarafı dar İspanyol paça gri pijama tarzı bir şey vardı.
Uzun sarı saçlarımı kıskaçlı bir tokat ile topuz yaptıktan sonra terliklerimi giyinip odamdan çıktım.
Annemin biriyle konuşma seslerini duyunca salona vardım ve gelen kişiye baktığımda annemin Aral'a sarıldığını gördüm.
"Hoş geldin oğlum." Dedi ardından ayrıldı ve bana baktı. "Güneş ben çayları koyuyorum sende gel hemen." Dediktem sonra koşarak içeriye gitti.
Ben daha yeni Aral'ın bize gelmesi şaşkınlığını atlatmıştım.
Büyük bir özlemle koşarak Aral'a yaklaştım ve tabiri caize kendimi onun kollarına attım.
Aral gülerek beni kollarının arasına aldı ve bir anda havaya kaldırdı.
"Allahım nasıl özlemişim ben seni?" Diyen Doğuş ile güldüm. Boynuna daha da yaklaştım ve uzunca öptüğümde Doğuş beni havadan indirdi ve saçlarımdan öptü.
"Yalnız kalabileceğimiz bir yerde yok burada anasını satayım." Diyen Doğuş ile sırıttım.
"Anne Aral'a lavaboya gösterip geliyorum." Dediğimde annemin onaylar sesi geldi.
"Sen ne kurnazsın..." dedi ve elimden tutup ilerlemeye başladı.
"Odan nerede?" Dedi neden olduğunu anlamadığım sesiyle.
"Banyoya..."
"Odanı soruyorum." Dedi. Koridorun en sonundaki odayı gösterdiğimde beni arkasından ilerleterek yürüdü.
Odaya girdiğimizde beni de aldı ve ardımızdan kapıyı kitledi.
"Doğuş neden benim odaya..." dememe kalmadan sertçe duvara yapıştırılıp Aral'ın dudakları tarafından sarmalandım.
Karşılık verdiğimde Aral çok yavaş bir şekilde öpüyordu ve bu da beni fazlasıyla tetikliyordu.
Ellerimden birini belimi saran kollarından birinin üzerinde gezdirmeye başladım. Sert damarları yumuşak parmak uçlarıma değerken Aral'ın dudakları benden ayrıldı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun yavrum?" Dedi.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" Dedim.
"Ne yapıyormuşum?" Dedi.
"Çok yavaş öpüyorsun." Dedim.
"Hızlı öpünce hiç bir şey anlamıyorum." Dedi.
"Öyle mi? Bir dahakine bende yavaş yavaş öpeyim o zaman." Dedim.
"Olur." Dedi. Ellerinden biri birden belimin yanını okşadığında kasıldım ve huylanarak elini oynatışını engelledim.
"Huylanıyor musun sen?" Dedi sesinden güldüğü anlaşılıyordu.
"Ne alakası var ya?" Dediğimde bu sefer elleri yine o bölgeyi buldu. Hemen ellerinin oynatışını kestim. Daha doğrusu çalışmıştım.
"Aral hayır! Yapma ne olur." Diyerek gülmeye başlamıştım. Ben kahkaha atarak gülüyordum.
"Öyle kaçamazsınız Parla Hanım." Dediğinde ellerine vurmaya başladım.
"Sen bana mı vuruyorsun?" Dedi hayretle.
"Evet! Sende beni huylandırıyorsun. Bırak beni." Dedim.
Aral en sonunda bıraktığında gülmekten nefes nefese kalmıştım. Doğuş duvara yaslanıp benim nefeslerimin düzene girmesini bekledi. En sonunda kendime geldiğimde Aral beni kolunun altına aldı ve odadan çıktık.
Salona yaklaştığımızda Aral aramızda biraz mesafe koydu. Ben ise mutfağa gitmeden kulağına yaklaştım ve sanki bir sür veriyormuş gibi fısıldadım.
"Sana bir sır vereceğim. Ama kimseye söylemeyeceğine söz vereceksin." Dedim.
"Söz." Dedi ciddi bir şekilde.
"Seni seviyorum Aral Doğuş, bu benim en büyük sırrım. Fakat artık sırrımız." Dedim ve yanağından öperek mutfağa girdim.
❀
"Sayın savcım, size bir kargo geldi." Diyen yardımcım ile koltuğumdan kalktım ve elindeki kargoyu aldım.
Odanın kapısı kapanınca sandalyeye oturdum ve açtım. İçinden çıkan fotoğraflar ile donakaldım.
Fotoğraflardan birinde Aral vardı ve yanında bir kadın. Kadın Aral'ın elini tutmuştu. Aral ise donuk bir şekilde bakıyordu.
Arkada olan notu gördüğümde hemen elime onu aldım ve okumaya başladım.
Sevdiklerinin senden başka sevdikleri olabilir savcı. Mesela Babanın sevgilisi ve Sevgilinin sevgilisi.
"Özel hayatıma burnunuzu sokacak kadar inime girdiniz demek."
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |