9. Bölüm

7.Bölüm

Sep🩹🍀
eylulunuz

Bu kitabıma bayılıyooooruuum. Hem kendimi geliştirerek yazdığım da bir kurgu olduğu için çok sarıyor.

Geçen gün yanlışlıkla 6 bölümüde okudum. Kendimi o kadar kaptırmışım ki isimlerden bile kendi kitabım olduğu anlamıyorum. Son bölüm bitince yorum yazdım yeni bölüm ne zaman diye Bi baktım yorumun yanında yazar yazıyor. Smsmmsksksnss.

Sizi artık çok iyi anlıyorum🤍

Fazla uzatmayalım. Nasılsınız umarım iyisinizdir. Ben normal yaşayıp gidiyorum.

Yorum atmayı, oy vermeyi ve takip etmeyi unutmayaliiim.

Keyifli okumalar

7.Bölüm

Güneş Parla Adıgüzel'den

Yeni evimin yatak odasında yatıyordum. Emniyette işim bittikten sonra Aral'ı komutanlığa bırakmış, evime dönmüştüm.

Komidine koyduğum telefonun çalması ile bomboş tavana bakan gözlerim yana döndü. Kendimi kaldırdım ve telefonu elime aldım. Arayan Ekrem komiserdi.

"Efendim?" Dedim.

"Kusura bakmayın savcım rahatsız ediyorum fakat Okan Çavdar hakkında elimize yeni bilgiler ulaştı. Sizi haberdar etmek istedim." Dedi.

"Önemli değil. Ne bilgisi buldunuz?" Dedim.

"Savcım adam yarın saat 15.00 da bir davete katılacak. Yalova da bu davet. Çiftler özel olarak katılıyor. Okan Çavdar'ın ismi de geçiyor ve eş olarak ise Sıla Gür diye bir isim geçiyor." Dedi.

"Bizim bu davete katılabilme şansımız var mı?" Dedim.

"Var savcım. Davetlileri kontrol ettikleri liste İnternet üzerinde. Siteye giriş yapıp isim yazabiliriz." Dedi.

"Oraya bizi de yazın o zaman komiser. Yüzbaşı ile katılıyoruz. Elimize böyle bir fırsat geçmişken boş veremeyiz." Dedim.

"Emredersiniz savcım. Size hemen sahte kimlik ve davetiye çıkarıyorum. Ne ile gideceksiniz savcım?" Dedi.

"Araba ile gideceğiz mecburen. Bir de bana Yüzbaşı'nın telefon numarasını bul ve hemen at komiser. Kolay gelsin sana." Dedim.

"Emredersiniz savcım. Sağ olun." Dedi ve telefon kapandı. Yataktan kalktım ve elime bir sırt çantası aldım. İçine gecelik ve bir eşofman koydum.

Davet için giyeceğim elbiseyi buradan götürsem buruşurdu ve orada ütü bulamazdım. Bunun yerine orada bir mağazadan alacaktım.

Çantanın içine bir kaç şey daha koydum ve kapattım. Ardından kol çantamı aldım ve içine cüzdanımı ve diğer değerli, özel eşyalarımı koydum.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle çanta ile uğraşmayı bıraktım ve telefona doğru ilerledim. Elime aldığımda komiserin Yüzbaşı'nın numarasını attığını gördüm.

Numaranın üzerine tıkladım ve kulağıma götürdüm. Açılmasını beklemeye başladım.

"Kimsin?" Dedi karşındaki kaba ses.

"Sana da iyi akşamlar Yüzbaşım." Dedim.

"Sayın savcım? Pardon kusura bakmayın, numara kayıtlı olmayınca." Dedi.

"Sorun yok. Önemli gelişmeler var Yüzbaşı. Birlikte 1 saat içinde Yalova'ya gitmeliyiz. Biletler hazır. Hemen kalk bir kaç kıyafet ve ihtiyaçlarını al çık." Dedim.

"Savcım Yalova'da ne işimiz var?" Dedi.

"Anlatacağım ben sana. Sen hemen hazırlan haydi." Dedim ve telefonu kapattım. Ardından rehberden telefon numarasını 'Yüzbaşı Doğuş' diye kaydettim.

Aradan 10 dakika geçtikten sonra gelen mesaj sesiyle telefonumu elime aldım. Ekrem komiserdendi.

Ekrem komiser: Savcım kimlikler hazır. İsminizi de davete şimdi kayıt yaptırdım.

Siz: Tamamdır, Sağ ol komiser. Birazdan büroya uğrar kimlikleri alırım.

Ekrem komiser: Rica ederim Savcım.

Mesajlaşma yerinden çıktım ve boş boş telefona bakmaya başladım. Aral'ın hazırlanmasını bekliyordum. Boş boş ekrana bakmaya devam ederken üstten gelen bildirim ile Aral'dan geldiğini gördüm.

Yüzbaşı Doğuş: Hazırım, bekliyorum savcım.

Siz: Geliyorum şimdi. Komutanlıktan alırım seni.

Yüzbaşı Doğuş: Bekliyorum.

Elime çantaları aldım ve evden çıktım. Bahçemdeki arabamın kilidini açtım ve bagaja doğru ilerledim. Ayağımı bagajin altına sürttüm ve bagaj açıldı. Çantamı koydum ve geri kapattım.

Sürücü koltuğuna geçtiğimde el çantamı arka koltuğa bıraktım. Kemerimi taktım ve arabayı çalıştırdım. Bahçemdeki garaj kapısını uzaktan kumanda ile açtım ve arabayı hareket ettirdim. Bahçeden çıktığımda garajı geri kapattım ve kumandayı küçük göze koydum.

Hızımı arttırdım ve toprak yoldan sadece 3 dakika uzaklıkta olan komutanlığa sürdüm. Komutanlık görüş açıma girdiğinde hızımı düşürdüm. Kapıda bekleyen Albay ve Yüzbaşıyı görmem ile durdum. Arabadan indim ve onlara doğru ilerlemeye başladım.

"Hoş geldiniz savcım." Dedi Albay.

"Hoş buldum Albayım. Ben sizden bir şey rica edecektim." Dedim.

"Yapabileceğim bir şey ise tabi ki savcım." Dedi.

"Biliyorsunuz son olaylarla ilgili büyük gelişmeler oluyor. Bununla ilgili bir gelişme var ve şehir dışına çıkmamız gerekiyor. Yanıma izniniz olursa Yüzbaşı Örsel'i almak istiyorum Albayım." Dedim.

"Elbette savcım ama isterseniz daha iyi bir komandomu verebilirim." Dedi.

Onlara göre Aral yetersiz mıydı? Binlerce başarısı vardı. Emindim ki bu baskı Aral'a sadece tek şuan değil, hep yapılıyordu. Yetersizlik hissi çok kötü bir şeydi.

Eğer ki geçen gün Yüzbaşı Aral ve Ömer arasında geçen mesele doğru ise Ömer Yüzbaşı'yı fena haşlardım. Bence doğruydu da.

Aral'ı neden anladığımı bilmiyordum. Daha önce mesleğinde yetersizsiz gibi imalara maruz kalmamıştım. Ama anlıyordum işte. Aral sanki kimsenin anlamadığı bir dildi ve ben onun tercümesiydim.

"Bana iyi bir komando değil, güvenilir bir adam lazım Albayım. Ve bence buna bu askeriyede uyan en iyi kişi de Aral Yüzbaşım." Dedim.

Bakışlarım Aral'a döndü. Gözlerinde anlayamadığım bir şey vardı. Hani az önce demiştim ya ben onun tercümanıydım. Bir tek gözlerinin dilini anlayamıyordum. Onunda tercümanlığını yapmak isterdim.

"Siz bilirsiniz savcım. Yine de isterseniz başka biri daha verebilirim. Tek bir kişiye güven olmaz sonuçta." Dedi Albay.

Neden böyle yapıyordu? Aral'ı böyle küçük düşürmelerine katlanamıyordum.

"Aral yeterli. Size iyi günler." Dedim ve arabama doğru ilerledim. Aral da arkamdan gelmişti. Arabaya bindim ve çalıştırdım. Aral da bindikten sonra sürmeye başladım.

"Parla." Dedi Aral. Bakışlarım 2 saniyeliğine ona döndü, ardından tekrar yola odaklandım.

"Efendim?" Dedim.

"Teşekkür ederim. Herkes gibi beni yetersiz görmediğin için teşekkür ederim. Bu duygunun altında ezilirken biraz da olsa hafiflettiğin için teşekkür ederim." Dedi.

Neden böyle oluyordu? Neden göğsüm deli gibi çarpıyordu. Neden etkileniyordum ki? Çünkü bu sıradan bir teşekkür değildi. Gerçek bir teşekkürdü ve en önemlisi Aral'dan dı. 2. İhtimal bile tek başına yeterdi.

"Yetersiz biri değilsin Aral. Aslında fazlasın bile." Dedim.

Aradan 10 dakika geçti. İkimizden de ses yoktu.

"Nereye gidiyoruz?" Dedi Aral.

"Yalova ama ilk emniyete uğrayacağız" Dedim.

"Yalova'ya neden gidiyoruz?" Dedi.

"Bu Okan Çavdar denen adam Sıla Gün diye bir kadın ile eşli bir davete katılıyormuş. Bizim de gidip bir adama bakmamız lazım. Belki bir bilgi buluruz." Dedim.

"Anladım. Okan Çavdar denen adamı araştıramadım hala kusura bakma. Kafam biraz dolu." Dedi.

"Sıkıntı yok yüzbaşı, ben de komiser de araştırdık. Hem iyi değilsen gelme." Dedim.

"Ben gelmezsem kim gelir?" Dedi.

"Bilmem. Albay en çok Ömer Yüzbaşı'ya güveniyor. Onu yollardı." Dedim.

"Yok ben iyiyim şuan. Davete de katılabilirim." Dedi. Bir anda değişmişti. Sebep?

"Sen bilirsin. İyiysen sorun yok." Dedim. Aradan 10 dakika geçmişti ve ikimizden de ses çıkmıyordu. Emniyetin önüne geldiğimde arabayı park ettim ve indim. Benimle beraber Aral da inmişti.

İçeriye doğru ilerledim. Aral hemen arkamdaydı. İçeriye girdiğimde komiserin yüzü bana dönüktü.

"Hoş geldiniz savcım." Dedi

"Hoş bulduk Ekrem komiserim." Dedim.

"Siz de hoş geldiniz Yüzbaşım." Dedi Komiser.

"Hoş bulduk." Dedi Aral.

"Savcım kimlikler hazır." Dedi ve cebinden çıkardığı kimlikleri bize uzattı. İkimizde kendimizinkini aldığımızda yeni isimlerimize baktık.

Ben Asude Çakıroğlu'ydum. Gözlerim Aral'ın elindeki kimliğe kaydı.

Kenan Çakıroğlu. Belliydi ki biz karı-kocaydık.

"Asude ve Kenan çifti çok zengin bir çift savcım. Asude hanım müzisyen. Klasik müzik çok sever. Hep kırmızı ve siyah tercih eden bir kadındır. Sigara'dan nefret eder. 23 yaşında." Dedi

"Kenan Çakıroğlu ise çok ünlü bir ilaç fabrikasında Ceo. Az konuşur. Kadınına çok bağlı bir adamdır. Çok kıskançtır, karısına bakılmasına bile izin vermez." Dedi.

"Sağ ol Komiser. Biz şimdi yola çıkıyoruz. Araba ile gideceğiz. 4 saat sürüyor." Dedim.

"Tamamdır Savcım. İyi yolculuklar." Dedi komiser. Daha fazla oyalanmadan çıkışa doğru ilerledim.

"Uzun bir yolculuk olacak. İkimiz değişe değişe süreriz." Dedim.

"Sıkıntı yok. İstersen sadece de ben sürebilirim." Dedi Aral.

"Saçmalama istersen. Bunu asla yapmayacağını biliyorsun değil mi?" Dedim.

Arabanın kilidini açtım ve sürücü koltuğuna geçtim. Aral da yolcu koltuğuna geçtiğinde kemerleri bağlayıp arabayı çalıştırdım.

"Ee anlat bakalım. Nasılsın, hayat nasıl gidiyor?" Dedim. Hem ben onun hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum hem de sıkılıyordum.

"Öyle geldiği gibi gidiyor." Dedi. Çok kısa ve net konuşan biriydi. Normalde bende böyle saatlerce konuşan insanları sevmezdim ama Aral sabaha kadar konuşsa şikayet etmezdim.

"Bu gece bari biraz konuşsan? Hem ben sıkılıyorum hem de uyumamam gerek." Dedim.

Araldan yine ses çıkmamıştı. Belliydi zaten konuşmayacağı. Ben neyini zorluyordum ki?

"Peki. Senin dediğin gibi olsun." Dedim ve elime kulaklığımı aldım. Bir yandan da yola bakıyordum. Kulaklığın kutusunu açtım ve bir tanesini taktım. Tam diğer tarafı da takacaktım ki Aral'ın sesiyle durdum.

"Uzun bir aradan sonra eğitime girdim bu gün." Dedi. Dışarıya belli etmesem de gülümsedim. Kulağımdaki kulaklığı çıkardım ve yerine koydum.

"Ömer Yüzbaşı'nın timi de bize katıldı. Yüzbaşı yoktu. Bu gün fark ettim de adam timine hiç idman yaptırmıyor. Küçük çocuklar bile daha etkindir. Bu halde nasıl göreve gidiyorlar bilmiyorum. Tek bildiğim o şerefsizin hala nasıl tim komutanı olduğu." Dedi.

Sesinde bir sinir vardı. Ömer Yüzbaşından haz etmediğini söylememe gerek yoktu herhalde.

"Bana Ömer Yüzbaşı ile aranda kan davası var desen inanırım. O kadar mı nefret ediyorsun?" Dedim.

"Evet, kadar nefret ediyorum." Dedi.

"Vatanın için canını ortaya koyduğun bir yerde sana 'devrenin karısına nasıl yan gözle bakabildin?' Deseler çok koymaz mı?" Dedi.

"Ne? Anlamadım?" Dedim. Ben az önce ne duymuştum?

"Sözde ben Ömer Yüzbaşının karısına yan gözle bakmışım. Kadın ile bir fotoğrafımız var. Ben arka bahçede otururken geldi. Anlamadım önce ne olduğunu. Kadın bir anda kaşımın yanına dokununca kendimi geri çektim ama fotoğraf tam o anda çekilmiş. Ne desem de dinlemediler. Bu yüzden 4 ay aklımın başıma gelmesi için uzaklaştırma aldım." Dedi.

Aral'ı ilk kez gören birisi olsaydım bile onun böyle biri olduğuna inanmazdım. Değildi de. Ama kaç yıldır omuz omuza verdiği, çaylarını içtikleri silah arkadaşlarının ona inanmaması ve böyle bir ağır suçlamada bulunmaları acı vericiydi.

"Aral ne diyeceğimi bilmiyorum. Böyle bir iftira nasıl atılabilir? Hiç senin de savunmanı dinlemediler mi? Ya da seni savunan biri hiç mi olmadı?" Dedim.

"Hiç olmadı Parla. Ne beni dinlediler, ne de inandılar. Belki buna üzülmezdim ama en yakın dostum dediğim adamın bile yalancı şahitlik yapması çok koydu." Dedi.

Bomboş bir yoldayım. Kenarda 5 dakikalığına durmam sorun olmazdı. Arabayı sağa çektim ve durdum. Aral neden durduğumu soracakken ondan önce ben konuştum.

 

"Doğuş, sana sarılabilir miyim? Sadece 1 kez. Bu konu açıldığı için üzüldün veya sinirlendin, bilemem. Ama her ne duyguyu yaşıyorsan sarılarak biraz bile olsa yatıştırabilirim. Arkadaşlarım hep böyle derlerdi. Sarılmak insana iyi gelir." Dedim.

Yazar'ın anlatımından

Aral Güneş'in bu tepkisi karşısında afallamıştı. O da beklemiyordu. Özellikle de E5'in ortasında.

Aral tek bir kelime bile etmedi. Sadece kollarını açtı. Aralayabildiği kadar araladı Güneş için. Hissedebildiği kadar hissetmek istedi onu.

Güneş açılan kollarla, kollarını Aral'ın beline doladı. Aral çoktan kollarını Güneş'in beline dolamıştı. Belki Güneş bilmiyordu ama ruhunu, duygularını da Parla'ya, Parlasına bırakmıştı.

Omuzlarında yük var mıydı? Evet. Kızgın mıydı? Evet. Nefret ediyor muydu? Evet. Peki Güneş sarılınca bu duygular kalmış mıydı? Hayır.

"Çok büyük bir haksızlığa uğramışsın Aral. Hak etmediğin şeyler yaşamışsın. Yanında belki kimse yoktu o zaman ama bundan sonra böyle bir şey olursa ben burada olacağım. Senin için olacağım." Dedi Güneş.

"Benim için kendini öne atma Güneş. Yardım etmeye çalışıyorsun, farkındayım. Ama kendini hedef göstererek değil. Sen daha çiçeği burnunda işe yeni başlamış bir savcısın. Benim için mesleğini-" Dedi Aral.

"Çiçeği burnunda olan bir savcı olduğum kadar öğrendiğim her şeyi hatırlayan da bir savcıyım. İstediğin kadar laf söyle, istersen beni yanından kov ama ben buradayım." Dedi Güneş.

Aral yine etkileniyordu. Belki herkese saçma gelen bir şekilde sevdiğini anlamıştı ama mesele Aral'a olan tavrı değildi. Herkese olan yardımseverliliği, anlayışlılığıydı. Aral en çokta bu halini Seviyordu.

"Ne kadar laf döksemde takmayacaksın anlaşıldı. Ben de ne zaman ihtiyacın olursa buradayım. İhtiyacın olmazda da buradayım." Dedi Aral.

Bedenleri birbirinden ayrıldı. İkisi de üşüdü. Birbirlerine ev olan bedenler ayrıldığında açıkta kalırlardı.

"Bence artık gidelim. İşimiz uzun." Dedi Aral.

"Katılıyorum." Dedi Güneş ve kenara çektiği arabasını çalıştırarak şeride geçti.

"Şarkı açabilir miyim?" Dedi Aral.

"Tabi, tabi aç." Dedi Güneş.

Aral telefonunu arabaya bağladı ve müzik listesine girdi. Bir şarkıya tıkladı ve şarkının sesi kulaklarına doldu.

Göksel- Kıskanıyorum

Sen gideli derdimle yapa yalnız yaşıyorum

Nerdesin kimlesin diye kıskanıyorum

Kara kara kara gözler ona buna bakıyor mu?

O incecik beli şimdi başka biri sarıyor mu?

Pırıl pırıl pırıl saçlar yine dalgalanıyor mu?

Yumuk yumuk güzel eller başka bir el tanıyor mu?

✨️✨️✨️

Açelya Örsel'den

Ben Açelya, kahve saçlı, kahve gözlü sıradan bir insan tipiydim.

Gastronomi 2. Sınıf öğrencisiydim. Antalya'da okuyordum. Şuan eğitim yeri olan mutfaktaydım. Sadece 1 çocuk vardı.

Elimdeki kurabiyeleri sakince masadan aldım ve arkamı döndüm. Arkamı dönmem ile sert bir bedene çarpmam bir olmuştu. Elimdeki kurabiye tabağa çarpmanın etkisi ile yere düşmüş ve kurabiyeler kırılmıştı.

Sinirli bir şekilde yerden başımı kaldırdım ve başımda dikilen ve ne olduğunu anlamayan çocuğa baktım.

"Ne yapıyorsun sen? Al bak kurabiyelere ne oldu? Hem arkamda ne işin var senin? İşin gücün mü yok? Al bak ziyan oldu!" Diye isyanla çemkirmeye başladım.

"Sadece yanındaki spatulayı alacaktım. Diğerlerinin hepsi kirli de. Korkuttuysam özür dilerim." Dedi ve kafasını dökülen kurabiyelere eğdi. Yandan bir peçete kopardı ve avucuna koydu. Yere eğilerek kurabiyeleri toplamaya başladı.

"Önemli değil." Dedim kısılan sesimle. Ben baba çemkirmesini beklerken o şuan dökülen kurabiyeleri topluyor ve benden özür diliyordu.

Hepsini toplayınca ayağa kalktı. Kurabiyeleri peçete ile sardı ardından kenara koydu. Ben hala şaşkınlıkla onu izliyordum.

"Neden öyle bakıyorsun?" Dedi.

"Ben sen de çemkirirsin sanıyordum da." Dedim.

Çocuk güldü. Ardından bana elini uzattı.

"Hatam olduğunun farkındaydım. Bence şaşıralacak bir Olay değil. Her insanın yapması gerek. Her neyse fazla uzatmayayım. Eve gitmem gerek. Tanışmak istersen ben Sefa." Dedi.

Uzattığı eli tuttum ve sıktım.

"Açelya." Dedim.

"Memnun oldum Açelya. Bir daha sessizce gelmemeye çalışırım. Şimdi spatulayı alabilir miyim?" Dedi.

Arkamdaki spatulayı aldım ve ona uzattım. Gülümseyerek elimden aldı.

"İyi geceler Açelya. Görüşmek dileğiyle." Dedi ve arkasını dönerek kendi tezgahına gitti...

✨️✨️✨️

Aral Doğuş Örsel'den

Yalova'ya varmıştık. Şuan odamda davet için hazırlanıyordum. Geldiğimiz gibi yatmıştık. Güneş hemen benim yan odamdaydı.

Üzerimdeki takım elbiseyi silkeledim ve kravatımı düzelttim. Üzerimde beyaz gömlek ve siyah pantolon ile ceket vardı. Kolumdaki gümüş saat ile tam bir zengin gibi görünüyordum.

Güneş benden daha az uyumuştu çünkü gidip elbise almıştı. En çok yorulan da oydu. Bana çok kısa bir süreliğine arabayı vermişti.

Telefonuma gelen mesaj sesiyle komidinin üzerinde ki telefonuma ilerledim. Telefonu açtım ve mesajlara girdim.

Savcı Parla: Hazırsan koridorda bekliyorum.

Siz: Geliyorum hemen

Savcı Parla: Çabuk ol tempo.

Mesajlaşmadan çıktım ve üzerime kabanımı giydim. Telefonumu ve sahte kimliğimin olduğu cüzdanımı cebime koydum. Ardından ayakkabıları giyerek odadan çıktım.

Kapıyı kapattıktan sonra başımı kaldırdım ve etrafa baktım. Gözlerim Parla ile kesiştiğinde üzerindeki kıyafete baktım. Derince yutkundum. Baya derin hemde.

Üzerinde kısa şarap kırmızısı renginde askılı bir elbise vardı. Saçlarının uçlarını dalgalandırmıştı. Çok fazla çekici görünüyordu.

Kendine gel Aral. Görevdesin. Tamam Görevde karın olabilir ama normalde sadece savcın.

"Haydi hayatım, geç kalacağız." Dedi ve bana doğru ilerledi. Yüzüme yaklaştı ve elindeki ses cihazını kulağıma yerleştirdi. Nefesi nefesime değiyordu. Kulaklığı taktıktan sonra çekildi.

"Gözlerin Ela. Güzellermiş." Dedi kulağıma. Yutkundum. Güneş'e bir anda ne olmuştu? Ateş gibiydi ve ele avuca sığmıyordu. Ve ben şuan çok fazla etkileniyordum.

Kendimi toparladım. Güneş bu kadar rahatsa benimde olmamda sorun yoktu. Elimi beline yerleştirdim ve kendime çektim. Güneş bu hareketimle kaşlarını kaldırdı.

"Teşekkür ederim. Daha fazla geç kalmadan gidelim karıcım." Dedim. Güneş de kafasıyla onaylayınca ellerim belinde ilerlemeye başladık. Davet otelde olacaktı.

Otelin en alt katına indiğimizde Güneş belini elimden çekti ve koluma girdi. Davetiyelere bakan kadına yaklaştık. Kadın bize gülümsedi.

"Hoş geldiniz. İsimlerinizi alabilir miyim?" Dedi.

"Asude ve Kenan Çakıroğlu." Dedim. Kadın ismimi okuttu. Olumlu sonuç almış olacakki kapıyı açtı.

"İyi eğlenceler Efendim." Dedi. Güneş ile beraber içeri girdik. Etrafa gizlice göz gezdirdik.

"Bar kısmına oturalım." Dedi. Lafını ikiletmeden bar tarafına doğru ilerledik. Oturduğumuz da barmen yanımıza geldi.

"Ne isterdini Efendim?" Dedi.

"Bud bira olsun." Dedi Güneş. En hafif alkoldü.

"Brewmeister Snake Venom." Dedim.

"En ağır birayı mi içeceksin görevdeyken?" Dedi Güneş sessizce.

"Bende hafif içsem sence garipsenmez mi?" Dedim.

"Doğru. Sarhoş olmuyorsun değil mi?" Dedi.

"Olmam merak etme." Dedim.

İçeceklerimiz geldiğinde Güneş minik bir yudum aldı, ben ise büyük bir yudum aldım ve bardağın yarısını bitirmiştim.

Barmene baktığımda Güneş'in bacaklarına baktığını fark etmiştim. Ne demişti komiser? Ben kıskanç bir adamdım. Görev de olmasak bile buna kesinlikle tepkisiz kalmazdım.

"İşine bak çocuk." Dedim barmene. Sert sesim ile irkildi ve hemen uzaklaştı.

Dalmıştı bir de. Lan tek sikilmelik canı vardı.

"Ben bir etrafa bakayım. Bir yere kaybolma." Dedim ve masadan kalktım.

"Tamam. Çabuk ol." Dedi. Seri adımlarla ilerledim.

Güneş Parla Adıgüzel'den

Tek başıma oturuyordum. Aradan 3 dakika geçmişti. Elimdeki çakmak ile oynuyordum.

"Pardon güzel hanımefendi." Dedi arkadan bir ses. Arkama baktım. Bu adamı hiç görmemiştim.

"Buyurun." Dedim.

"Müsait misiniz?" Dedi ve beni cevap vermeden yanıma oturdu. Gülümsedim.

"Merhaba." Dedim.

"Merhabalar. İsminiz neydi?" Dedi.

"Asude. Asude Çakıroğlu." Dedim.

"Ah, siz Kenan Çakıroğlu'nun eşi olmalısınız." Dedi. Başımla onayladım.

"Kaan Bey için fazla güzelsiniz." Dedi.

"Teşekkür ederim." Dedim.

"Sabahtan beri sizi izliyorum. Kocanıza pek iç açıcı bakmıyordunuz." Dedi.

"Evet, kavgalıyız." Dedim.

"İsterseniz sizi kendimde ağırlamak isterim" Dedi. Neyden bahsettiğini anlamamıştım.

"Nasıl yani?" Dedim.

"Sizi yatağımda görmek isterim Asude Hanım." Dedi.

Midemin ağzıma geldiğini hissediyordum.

"Ben kocamı kandıramam." Dedim.

"İsterseniz sizi Okan Bey ile görüştürebilirim." Dedi. Fırsat ayaĝımdaydı. Bunu geri çeviremezdim.

"O halde kabul edebilirim." Dedim.

"Kocanız?" Dedi.

"O şuan gelmez." Dedim.

"Peki Buyurun." Dedi ve ayağa kalktı. Önde yürümeye başladı. Arkasından takip ediyordum. Bir odaya geldiğinde cebinden anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. İlk önce benim girmemi bekledi.

"Burası neresi?" Dedim. Ne olur aklımdaki şey olmasın.

Kapıyı kilitledi ve cebine koydu. Ardından eline bir adet silah çıkardı.

Üzerimde savunacağım hiç bir şey yoktu. Ben gerçekten Gerizekalıydım. Aptalın önde gideniydim. Neden Aral'ı dinlememiştim ki?

"Aramıza sızabileceğini mi sandın Savcı?" Dedi. Kimliğimi biliyordu.

"Kimsin lan sen?" Dedim.

"O sesini kes." Dedi.

"Buradan anca ölün çıkar savcı." Dedi ve silahı ateşledi. Sol koluma giren kurşun ile inledim. Adam ateşlediği gibi gitmişti ama tek bir sorun vardı. Kapıyı da kilitlemişti.

"Aptalsın sen. Ölsen hak ediyorsun." Dedim kendi kendime.

Gözlerimden yaşlar birer birer dökülüyordu. Kan kaybım çoğalıyordu...

Aral Doğuş Örsel'den

Güneş'i bıraktığım yere dönmüştüm ancak kimse yoktu. Ayrılma demiştim nereye gidebilirdi ki?

Tam kulaklığa seslenecektim ki içeriden gelen silah sesiyle dikkatim dağıldı. Herkes kaçmaya başladı.

"Güneş." Dedim kısık bir sesle. Hızla sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Bir sürü kapı vardı. Hangisindeydi?

Ben Güneş'imi nasıl bulacaktım?

7.Bölüm Sonu-

Seeelamlaaar

Saat 05.00 ve bölümü ben yeni bitirdim. Gece geç saatlere kadar yazıyorum, uyku düzeninin ağzına sıçtım. Bir oy, yorum ve takip alırsak çok sevinirim.

Beğendiniz mi? Bölüm sonu aksiyon. Severiz.

Yeni bir çift mi doğuyooorrrr acabaa Sefa ve Açelyacım.

Bol bol güzel yorumlarınızı bekliyorum. Motive ediyorsunuz.

Her neyse sağlıcakla kalın, bir daha ki bölümde görüşmek dileği ile...

OY VE YORUM, TAKİP!

Bölüm : 22.02.2025 13:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...