
Selamlarrr. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Biliyorsunuz 7.Bölümü iyi yazamadım çünkü bildiğiniz gece 5'e kadar yazdım.
Bundan sonra yapmayacağım, size kaliteli bölümler sunacağım.
Bu bölüm en yakınlarımdan olan, beni her zaman seven ve sayan canım arkadaşım İrem Naz'a İtifatendir.
Kendisi hikayelerimi okumuyor ve bu yazıyı da görmeyecek belki ama olsun:)
Keyifli okumalar dilerim🐞
8.Bölüm
Güneş Parla Adıgüzel'den
Zorlasam da açılmayan kapıyla küfür ederek sertçe bıraktım. Neredeyse 5 dakikadır belki bir umut açılır umudu ile kapıyı zorluyordum ama hiç bir oynama yoktu.
Aral da ortalıkta yoktu. Belki şuan omuzum yaralı olmasaydı, bir omuz ile açılırdı.
Bu kurşun belki buradan çıkmama engeldi ama bu davayı bırakmama engel değildi. İlk kez kurşun yiyordum ama sanki daha önce de yemiş gibi rahattım.
"Güneş!" Diye kapının arkasında yankılanan ses ile sinirle bıraktığım kapıya yapıştım.
"Aral! Duyuyor musun? Buradayım!" Diye boğazımın izin verdiği kadarıyla bağırdım. Amacım sesimi duyurmaktı.
"Geldim, buradayım. Kapı kilitli mi?" Dedi kapının arkasındaki Aral.
"Evet, kilitli." Dedim çaresizce.
"Kapının arkasından çekil, kıracağım." Dedi.
"Emin misin? Bu kapı çok sert." Dedim.
"Sen nereden biliyorsun sert olduğunu?" Dedi.
"Ben de kırmayı denedim." Dedim.
"Güneş ayıptır söylemesi ama kafan mı güzel? Kapıya omuz mu attın cidden?" Dedi.
"Evet! Ne yapsaydım?" Dedim sitemle.
"Hiç yapmasaydın." Dedi.
"Sebep?" Dedim.
"Ben geliyordum çünkü." Dedi.
"Of tamam hadi aç artık şunu vallahi yığılayacağım." Dedim ve kapının arkasından çekildim.
Kapı anlamdıramadığım bir şekilde Aral'ın tek omuz atmasıyla açıldı. Ben şaşkınlıkla bir Aral'a bir omzuna bakarken Aral içeri girdi.
"Eksik malzeme kullanmışlar. Dayanıksız bu kapı." Dedi.
"Bence senin omuzlarda kaçak malzeme kullanmışlar. Kapının suçu yok." Dedim. Gülümsedi ve bana doğru ilerledi.
"İyi misin? Silah sesi geldi, bir yerine bir şey oldu mu?" Dedi ve tam dibime kadar geldi.
"Sol omuzumdan vuruldum." Dedim. Hemen omuzumu elleri arasına aldı ve kendisine çevirdi. Yaptığı ani hareketle ağzımdan bir inilti çıktı.
"Pardon ani hareket ettim." Dedi ve daha yavaş dokunuşlarla kolumu kontrol etmeye başladı.
"Kurşun içeride görünmüyor. Buradan çıktıktan sonra sana pansuman yapalım." Dedi ve kolumu bıraktı. Ardından üzerindeki ceketin düğmelerini açtı ve üzerinden çıkardı. Çıkardığı ceketi omuzlarımın üzerine bıraktı.
"Başka bir otele gidene kadar üzerinde dursun. Yaralı olduğun belli olmasın. Hem de soğuk." Dedi.
Başımı sallamakla yetindim. Aral yanıma geçti arkadan bedenimi cüssesine yasladı. Yaptığı bu hareket ile gözlerim ona döndü.
"Gücün yok belli. İzin ver gidene kadar sana destek olayım." Dedi.
"Aral seni yormak-" Diye cümlemi tamamlayamadan Aral böldü.
"Yorulduğum falan yok Parla. Sana destek olmayacaksam neden buradayım ki ben? Şimdi sana yardımcı olmama izin veriyorsun ve gidiyoruz." Dedi.
"Peki can borcum olsun sana." Dedim.
"Olsun bakalım." Dedi ve ellerini arkadan kolumun aşağısından kavrayarak yavaş adımlarla ilerlemeye başladık.
"Aral eşyalarımızı alıp Yalova'dan çıkmalıyız." Dedim.
"Buradan çıkacağız ama Yalova'dan çıkamayız. Kötü hava şartları nedeniyle kara yollarını kapatmışlar." Dedi.
"Bütün belalar beni bulur zaten. Daha ilk görevimde vuruldum." Dedim.
"Sen Terörle Mücahadele Savcısısın Güneş. Bu alanı seçerken bunlardan yakınamaman gerekirdi." Dedi.
"Biliyorum. Ben vurulduğum için yakınmıyorum. İlk görevimde vurulacak kadar dikkatsiz olduğum için üzülüyorum." Dedim.
"Üzülme. İlk görevin daha olabilir böyle şeyler. Tamam vurulmak normal bir şey değil ama bizim alanımız için ufak bir şey gibi." Dedi.
"Öyle. Biliyor musun ben az kalsın Cinayet Savcısı oluyordum." Dedim.
Aral'ın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Ben de mavi gözlerimi onun Yeşil ve kahve karışımı gözleri ile buluşturduğumda kaşları çatık bir şekilde bana baktığını gördüm.
"Neden olmadın?" Dedi.
"Neden olsaydım?" Dedim.
"Bu kadar kaos içinde bulunmazdın Güneş. Cinayette de var olay ama terör kadar değil." Dedi.
"Kaos içinde bulunmak istemeseydim Savcı olmaz gider öğretmen olurdum Aral. Ama bak şuan hangi rütbe ile buradayım. Neyse boş ver kapatalım konuyu." Dedim ve Aral ile olan göz temasımı da kestim. Aral ise sessizliğini korudu ve ilerlemeye devam ettik.
Aradan 4 dakika gibi bir süre geçmişti ki Aral kollarımda olan kollarını belime koydu.
Belime koyduğu ellerinin üzerine ellerimi koydum ve üzerimden çektim. Üzerimdeki ceketini ise iyice üzerime çektim.
Sanırım biraz sinirlenmiştim. Aral aynı babam gibi konuşuyordu. 'Sen neden komando oldun?' Diye sorsam bana ne cevap verecekti ki?
Babam savcı olmama çok karşı çıkmıştı. Beceremezsin, küçük kalırsın, psikolojin bozulur diye binlerce bahane sunmuştu bana. Ben ise bunları asla kafama takmadan okulumu okumuştum. Belki de bu benim Savcı olmam için en büyük örnekti.
Yine de Aral'a kızmamıştım. En azından babam kadar sert bir şekilde söylemiyordu. Ama içimde bir şey Aral'ın sözlerinden sonra çatlamış gibiydi. Bilmiyordum.
Odamın olduğunu kapıya gelince Aral elindeki çantam ile kapıyı açtı ve anahtar ile çantamı bana uzattı. Elindeki eşyalarımı aldıktan sonra kapıyı kapattım.
Hızlıca eşyalarımı toparladım. Zaten bir elbise vardı. Onu da şimdi burada bırakacaktım. Yarama dikkat edecek şekilde elbiseyi çıkardım ve üzerime sıfır kol siyah atletimi geçirdim. Altıma da siyah bol Jean giydiğimde çantamı da elime alarak odadan çıktım.
Etrafı kolaçan ederek koridorda yürümeye devam ettim. Aral'ın odası boştu. Belli ki o da çoktan hazırlanmıştı. Koridorun sonundaki koltuklarda oturduğunu düşünüyordum.
Koltukların oraya geldiğimde Aral'ın sırtını bana dönmüş ayakkabısını bağlarken kendi kendine mırıldandığını duydum.
"Keşke gelmeseydim buraya lan. Neden beklemiyorum ki orada?" Dediğini duydum.
Kaşlarım duyduklarım ile çatıldı. Keşke gelmeseydim derken Yalova'da olmamızdan bahsettiğine emindim. Ben kendi isteği ile geliyor sanıyordum oysa gelmek istemiyor muydu?
Hata sende Güneş. Yine az önce yaptığın gibi bir gerizekalılık yaptın ve birini zorla yanında tutuyorsun. Ama bu son. Bundan sonra teksin.
Arkasından çıktım ve sanki yeni geliyormuşum gibi yanında durdum. Aral başını kaldırıp bana baktığında gözlerinin değişimine tanık olmuştum.
Ne güzel gözlerine bile oyun oynatabilen bir adam.
Ayağa kalktı ve bana döndü.
"Güneş ben sana bir şey demek istiyorum." Dedi.
"Dinliyorum." Dedim.
"Ben senin kalbini kırdım. Biliyorum kırdım. Sana öyle laflar etmemem gerekirdi. Şahsen bende en az senin kadar tehlikeli bir iş yapıyorum. Sana savcılık çok yakışıyor. Terörle Mücahadele daha çok. Seni üzdüysem özür dilerim." Dedi.
Anlamıyordum. Hem yanımda olmaktan pişman olup hem de beni bu kadar düşünmesi garip geliyordu. Mantığımı öldürüyordu. Eğer az önceki lafını duymasaydım bu sözlerine çoktan inanmış ve gülümsüyor olurdum.
"Benim bir önemim yok. Beni önemsediğiniz için teşekkürler. Bu arada Yüzbaşım sizin ile bir iş birliğimiz kalmadı. Çanakkale'ye dönebilirsiniz." Dedim.
"Sen Çanakkale'ye gelmeyecek misin?" Dedi kaşları çatık sorgularcasına bana bakarken.
"Gelmeyeceğim." Dedim.
"Neden?" Dedi.
"Gelmemi gerektirecek bir şey yok." Dedim.
"Anladım." Dedi ve gözlerini benden çekti.
"İsterseniz bu gece de kalın. Yarın yola çıkarsınız." Dedim. Aslında ben de burada kalmayacaktım. Aral'ın ardından yola çıkacaktım. Sadece onun beni Yalova'da sanmalıydı.
"Rahatsız etmeyeceksem olur savcım." Dedi. O da artık benimle resmi konuşmaya başlamıştı.
"Hazırsan gidelim." Dedim. Başıyla onaylayınca hep yan yana yürümemiz aksine önden ben ilerledim. Aral ise arkamdan beni takip etti...
°°°
Aral Doğuş Örsel'den...
"Kardeşim nasıl sadece bir odanız var?" Dedim karşımdaki otel personeline. Güneş kenarda benim odaları almamı bekliyordu. Fakat 2 tane oda yoktu. Geldiğimiz otel tanınan bir otel olduğundan dolayı oldukça kalabalıktı.
"Abi vallahi de billahi de odam yok. Bir tane çift kişilik var. İhtiyacını görmez mi abim?" Dedi.
"Oğlum kadınla nasıl aynı odada kalayım, senin mantığın sığıyor mu?" Dedim.
"Abi odada koltukta var. İlla ayrı yatılacaksa biriniz yatın orada." Dedi çocuk sitemle. Biraz daha uğraşsam ağlayacak gibiydi.
"İçimi soğuttun şuan, Sağ ol." Dedim ve çocuğun üzerine doğru eğildim.
"Abi yaklaşma bana vallahi salacağım paçadan şimdi. 4 katımsın zaten, korkuyorum ben senden." Dedi.
"Bahsettiğin odayı ver. Yapacak bir şey yok artık." Dedim ve çocuktan uzaklaştım.
Çocuk telaşla anahtarı bana uzattı. Korkudan titriyordu.
"Abi al senin olsun. Gerekirse üstüne yapayım ama al git ne olursun al git. Uzaklaş benden." Dedi.
"Seninle görüşeceğiz oğlum. Saçma sapan şu oda mevzusundan dolayı seni tanka bağlı bir şekilde sarkıtacağım." Dedim.
"Tank mı? Abi Amerikan polisi falan değilsin dimi abi? Abi ailem var Abi. Abi ben gencim Abi. Abi oteli üstüne yapayım Abi." Diye çocuk tabiri caize taramalı tüfek gibi yalvarmaya başladı.
"Oğlum sus lan. Başlayacağım abine. Sabah veririm odanın parasını. Hadi iyi geceler." Dedim ve çocuğun bulunduğu yerden uzaklaşarak Güneş'e doğru ilerledim.
Bu gün ikimizde farklıydık. Daha doğrusu Güneş bir anda benden uzaklaşmıştı. Ben ise ona ayak uydurmak durumunda kalmıştım.
Güneş'e olan hislerim onunla vakit geçirdikçe büyüyordu. Ve bence artık her şey açık ve netti. Ben Güneş'e aşıktım.
Güneş beni seviyor muydu? Sanmıyorum.
Bana gösterdiği hareketler beni sadece bir Yüzbaşı olarak gördüğü niteliğindeydi.
Hani sen aşık olunca karşındaki kişide sana delicesine aşık oluyordu? Öyle yazmıyor muydu hikayelerde?
Güneş'in yanına vardığımda elindeki telefondan başını kaldırarak bana baktı. Elimdeki tek anahtarı gördüğünde ise kaşları çatıldı.
"Otelde 1 tane oda kalmış. Sen al bunu, kal burada. Ben kendime yatacak başka bir yer bulurum. Sen rahatsız olma." Dedim ve anahtarı avucuna bıraktım.
"İyi geceler." Dedim ve arkamı dönerek bir adım atmıştım ki Güneş'in sesi durmama neden oldu.
"Aral." Dedi. Arkama döndüm ve ona baktım.
"Gitme. Kal benimle burada." Dedi. Gülümsemek istesem de yapamadım. Bu cümleleri duymanın ne kadar hoş bir şey olduğunu dile getiremedim.
"Rahatsızlık vermeyeyim." Dedim. Normal şartlarda hemen kabul edeceğim bir şeydi. Ama aramız böyleyken hareketlerim ve düşüncem ister istemez değişiyordu.
"Rahatsız etmiyorsun. O kadar da değil." Dedi. Sanki eski halinden eser kalmamış gibiydi. Yumuşamış, tatlılaşmıştı.
"Peki." Dedim. Gülümsedi ve ilerlemeye başladı. Ben de ona yetiştim ve yan yana yürüdük.
Odanın kapısına geldiğimizde Güneş'in elinden anahtarı aldım ve kapıyı açtım. Açılan kapı ile kenara çekildim ve Güneş'e yol verdim.
Güneş içeri girdiğinde bende içeri girdim ve kapıyı kapattım. Anahtarı bulduğum ilk masanın üzerine bıraktım ve odada gözlerimi gezdirdim.
Çift kişilik bir yatak ve dar bir koltuk vardı. Koltuk gerçekten çok dardı. Benim cüssemin yarısı bile sığmazdı. Fakat Güneş'i de yoktukta asla yatıramazdım.
"Koltuk çok dar Aral. Koltukta yatabileceğine emin misin?" Dedi.
"Sen dert etme beni, sığarım ben bir şekil." Dedim.
"Peki sen bilirsin. Ben direkt yatıyorum, çok uykum var." Dedi. Kolunun pansumanını arabada kendisi yapmıştı.
"İyi geceler." Dedim. Güneş de iyi geceler diledikten sonra yatağa geçti ve bir ucuna kıvrıldı. Nisan'ın sonlarında olmamıza rağmen hava soğuktu. Bu nedenle yorganlar hala seriliydi.
Ben de bir battaniye ve yastık alarak koltuğa yaklaştım. Güneş çoktan uyumuştu.
Yastığı koydum ve koltuğa uzanmaya çalıştım. Fakat olmuyordu. Asla sığamıyordum.
"Yapacak bir şey yok. Sabaha kadar böyle oturacağım." Dedim ve elime telefonumu aldım.
Sosyal medyaya girdiğimde karşıma çıkan öneri sayfasına göz gezdirdim. En altta gördüğüm isim ile duraksadım.
Güneş P. Adıgüzel. 15 gönderi 40 takipçi 55 takip
-Bu hesap gizli!
Fotoğraf ve videolarını görmek için bu hesabı takip et!
Takip isteği gönderip göndermemek arasında kararsız kalmıştım. Gözlerimi yatakta uyuyan Güneş'e çevirdim.
"Umurumda değil anasını satayım." Dedim ve Takip et yazısına tıkladım. İstek gönderildi yazısını görünce derin bir nefes verdim.
Güneş'in profilinden çıktım ve sosyal medyada gezinmeye devam ettim.
°°°
Aradan 1 saat geçmişti. Gece saat 02.00'dı. Ben ise hala oturmaya devam ediyordum.
Telefonu karıştırmaya devam ederken gelen inleme sesi ile direkt Güneş'e baktım. Anlı terlemişti ve kaşları çatılmış bir şekilde uyuyordu.
"Bırakma beni, Doğuş." Diye sayıkladığında ise yutkundum. Kabus görüyordu ve beni görüyordu.
Koltuktan kalktım ve Güneş'e doğru ilerledim. Güneş hala rüyada olmasına rağmen tırnaklarıyla kolunu çizmeye başladı.
Hemen bir bacağımı yatağa koydum ve Güneş'in üzerine eğilerek ellerini tutarak avucumun içine aldım.
"Güneş duyuyor musun beni?" Dedim.
"Babam gibi konuşma bana Doğuş." Diye sayılamayacak devam etti. Ellerini bir avucumun içine aldım ve diğer elim ile aklına dökülen saçlarını geriye yatırdım.
Yatağın üzerine oturdum ve Güneş'in kulağına yaklaştım.
"Parla, güzelim aç gözlerini." Dedim.
Güneş cevap vermek yerine susunca yüzüne bakmaya devam ettim. Fakat göz kapağının altından süzülen yaşı görmem ile kendimi sıktım.
Parmağımı gözünden akan damlaya doğru doğrulttum ve hafif bir dokunuş ile sildim.
"Güzelim bak ben buradayım, gitmiyorum. Sana baban gibi de konuşuyorum. Ağlama sende." Dedim. Amacım belki sesimi duyuyorsa yatıştırmaktı.
Güneş cevap vermek yerine bana doğru dönünce havada tuttuğum bedenimi dengemi kaybederek yatağın üzerine bıraktım. Güneş ise bedenime daha çok yaklaştı ve başını göğsüme koydu.
Sarı saçları göğsümün her yerine dağılınca içim bir hoş olmuştu. Güneş'in omuzumda yatması ise beni kalpten götürebilecek bir gerçekti.
"Ben nasıl yarın seni bırakıp gideyim Parla. Sen söyle." Dedim çaresizce. Bir kolumu alttan Güneş'e sardım ve göğsüme iyice sabitledim.
Burnuma dolan kokusu ile başımı yatak başlığına bıraktım. Güneş hala biraz ağlıyordu. Başımı geri kaldırarak ellerimi saçlarına götürdüm ve okşadım.
"Nasıl olsa sabah bunları hatırlamayacaksın. Biraz seveyim seni. Umarım bana kızmazsın." Dedim.
"Çok seviyorum be Parla. Öyle böyle değil. Yarın ne bok yiyeceğim bilmiyorum. Seni de yanıma almadan Çanakkale'ye dönmek istemiyorum." Dedim.
Güneş'in tekrardan derin bir uykuya daldığını gördüğümde bende saçlarındaki elimi beline koydum ve sabah kalktığımda boynumun tutulacağı önemsemeden sırf Güneş rahat uyusun diye bulunduğum durumdan bir saniye bile hareket etmedim...
Fakat bir gerçek vardı. Tüm bunlar olurken Güneş uyanıktı ve her şey Güneş'in isteği doğrultusunda ilerlemişti:)
°°°
Güneş Parla Adıgüzel'den...
Sabah kendimi Aral ile bulduğumda şaşırmamıştım. Hepsini ben yapmıştım çünkü. Aklımda soru işaretleri vardı ve bunları gidermenin tek yolu Aral'ın bana plan ilgisinin hangi yakınlıkta olduğuydu.
Aral beni gerçekten seviyordu. Hatta belki de aşıktı.
Ve ben de galiba aynı duygular içindeydim. Aral'a her insana olan ilgim gibi bir ilgim yoktu. Fark ettirmesemde çok ilgim vardı.
Hoşuma gidiyordu. Bana olan tavrı, insanlara olan tavrı, iyi niyetliliği beni çok etkiliyordu.
Şuan Aral ile ayrılacağımız noktadaydık. Çanakkale'ye git demiştim. Şuan olsa der miydim? Hayır.
Laf ağızdan bir kere çıkmıştı. Geri dönersem ne olur ben de bilmiyordum.
"Görüşürüz o halde. Umarım en kısa zamanda gelirsiniz savcım." Dedi Aral.
"Umarım yüzbaşım." Dedim. Aral gülümsediğinde ben de samimi bir gülümseme ile cevap verdim.
Aral arkasına döndü ve ilerlemeye başladı. Gözlerindeki çaresizlik ve dün gece ki sözleri benim zorumla gittiğinin kanıtıydı.
"Aral!" Diye seslendim. Belki ufak bile olsa bir şansım vardı. Aral durdu ama arkasını dönmedi. Ben de bundan cesaret alarak son cümlemi kurdum.
"Gitme Doğuş. Bırakma beni." Dedim.
-8.Bölüm sonu-
Aşkımlar selamlllaaar.
Neredeyse 1 ay oldu bölüm yazmayalı vallahi özlemişim.
Bu bölüm baya kafamız karıştı özellikle Aral'da. Siz de merak ediyorsunuz 'madem seviyor o zaman neden geldiğine pişman?' Diye. Diğer bölümde öğreneceksiniz. Ama kötü bir şey yok. Kıyamam ben onlara.
Bölüm duygu ağırlıklıydı. Pek bu dava ile alakası yoktu. Ama gerçekten bölümü burada bitirirsem güzel olurdu.
Diğer bölüme kadar sevgiyle, sağlıcakla kalın. Bu arada Ramazan Bayramınız mübarek olsuuun. Bol şekerli olsunn
Görüşmek dileğiyle...
!OY VE YORUM YAPMAYI BENI TAKIP ETMEYI UNUTMAYIN!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |