

Hepinize sevgiler saygılar efeniiim. Yeni bölümümüze welcome
Müthiş ingilizcemi sorgulamayın 95 aldım ben bu ingilizceyle.
Geçen bölümü çok heyecanlı bir yerde bitirdim. En az sizin kadar ben de ortaya ne çıkacak bilmiyorum. Beynim kilit.
Bu arada model için bir soru geldi. Güneş için Emma Woe, Aral için Enes Koçak diye hayal ediyorum ben. Ama modeller size uymuyorsa aklınızda nasıl bir şey varsa onunla da devamke diyebilirsiniz.
Bu bölüm canım arkadaşlarımdan biri olan Sena'ya İtifatendir. Bitanesii öpüyorum buradan. Kesin görmeyecek çünkü kendisi asllla benim kitaplarımı okumaz😔
Çok uzatmayayııım. Heppppizine keyifli okumalaaaaar⭐️
9.Bölüm
Aral Doğuş Örsel'den
Güneş'in son kurduğu cümle ile hem bedenim hem de beynimde bir kasılma gerçekleşti.
Güneş'e doğru döndüğümde gözünden bir damla yaşın da aktığına şahit olmuştum. Bana kurduğu cümleyi ne Yüzbaşına ne de Aral'a söylüyordu. Kurduğu cümle Doğuş'aydı ve Doğuş da anlamını gayet güzel anlamıştı.
Güneş'e doğru ilerledim. Onun da akan yaşları hızlanmıştı. Yanına vardığım gibi onu belinden ve sırtından kendime çekerek sarıldım. Güneş ona sarılışım ile kollarını boynuma doladı ve yüzünü boynuma gömdü.
Bir süre ikimizde öyle kaldık. Dudaklarımı Güneş'in sarı saçların üstüne bastırdım. Güneş açık bir şekilde niyetini belli etmişti. Bu yaptığımda beni açıkça belli etmişti. Güneş yüzünü boynumdan kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Mavi gözleri artık bana eskisi gibi soğuk bakmıyordu.
"Aral..." dedi.
"Güneş?" dedim.
"Şaşırdın mı?" dedi.
"Şaşırdım çünkü senin beni sevdiğini düşünmüyordum. Savcı olduğunu öğrendiğimde sana dediklerimden dolayı aramıza soğuk girmişti ve senin bana bir arkadaş gözüyle bile bakabileceğini düşünmemiştim." Dedim.
"Ben de kısa bir süre önce fark ettim hislerimi. Ama daha önce de dediğim gibi sana karşı bir sinirim ve nefretim olmadı. Bir kırgınlığım vardı ama geçti gitti o da." Dedi
"O halde aramızda bir engel kalmadı?" Dedim
"Kalmadı." Dedi.
"Seni seviyorum Parla." Dedim.
"Seni seviyorum Doğuş." Dedi ve ikimizde birbirimize gülümsedik.
"Seni bir yere götürebilir miyim? Şuanlık yapacağımız bir şey de yok nasılsa." Dedi.
"Olur, gidelim." Dedim. Güneş'in ellerinden birini kavradığımda o da sıkıca tuttu ve ikimiz yan yana yürümeye başladık...
♾️♾️♾️
Güneş Parla Adıgüzel'den...
Bu hayatta temiz havayı ve denizi çok severdim. Deniz kenarında oturmak benim için terapi gibiydi. Ve şimdi de Aral ile birlikte gelmek istemiştim.
Bir sevgili olarak gittiğimiz ilk yer Kumsaldı. Sessiz ve sakin oluşu bu güne kadar yaşadıklarımızın üstüne iyi gelmişti. Çünkü kumsala birbirimiz ile detaylı bir şekilde konuşmaya gelmiştik.
Denizin yukarısında ki kayalıklara oturmuştuk ve birbirimizden bahsediyorduk.
"Annem Hale ve İbrahim. Babam fırıncı annem terzi. 18 yaşından sonra telefon dışında hiç yüz yüze konuşmadık. Şırnak'ta doğdum ama aslen Gaziantep'liyim. Kız kardeşim var. Açelya. Antalya'da aşçılık 2. Sınıf öğrencisi." Dedi.
"Antalya'da aşçılık mi okuyor?" Dedim.
"Evet, tanıdığın biri mi?" Dedi.
"Yok, kardeşim de Antalya da aşçılık okuyor. 3.sınıf." Dedim. Aral başını sallayınca aklıma gelen soruyla ona döndüm.
"Doğum günün ne zaman?" Dedim.
"6 Mayıs 1991 doğumluyum." Dedi.
"Az kalmış." Dedim. Bana baktı ve eliyle belimden tutarak kendine çekti. İkimizin bedeni de yan yana gelince başını yan yatırarak başımın üzerine yasladı.
"Senin ki ne zaman? Sen de kendinden bahset." Dedi.
"24 Nisan 1994 de doğdum. Annem Aşçı babam Başkomiser. Kardeşim var Sefa, aşçılık okuyor. Antalya da doğdum orada yaşadım. 1 ay oldu neredeyse buraya geleli. Mısıra alerjim var. Başka da söyleyecek bir şeyim yok galiba." Dedim.
"Antalyalı olduğun belli." Dedi. Gülümsedim.
"Annem de Antalya'da doğmuş. Benim genlerimde oradan geliyor." Dedim.
O sırada çalan telefonum ile elim cebime gitti. Cebimden Telefonumu çıkardığımda Ekrem Komiserin aradığını gördüm. Aramayı yanıtlayarak kulağıma koydum.
"Efendim?" Dedim.
"Sayın savcım neredesiniz?" Dedi Ekrem komiser nefes nefese. Kaşlarım çatıldı ve olduğum yerde doğruldum.
"Yalova'dayız. Birazdan yola çıkacağız." Dedim.
"Savcım haberler kötü. Bu bahsettiğimiz adam Okan Çavdar sizin onun peşinde olduğunuzu öğrenmiş. Nasıl öğrendi bilmiyoruz. Kimliğiniz deşifre olmuş olabilir. Acilen Yalova'yı terk edin." Dedi.
"Kimliğimin deşifre olduğunun farkındayım çünkü davette bir adam Savcı olduğumu bildiğini açıkça belli etti. Yani davete katılacağım biliniyordu. Biz şimdi yola çıkıyoruz. Sağ salim Çanakkale'ye geldiğimizde detaylı konuşuruz." Dedim.
"Emredersiniz savcım." Dedi ve telefon kapandı. Dikkatle beni dinleyen Aral'ı gördüğümde derin bir nefes verdim.
"Kimliğinin deşifre olduğunu neden bana söylemedin? Burada hiç durmaz, dün dönerdik." Dedi
"Eğer şuan Çanakkale'de olsaydık da şuan böyle olmazdık Aral. Bir şey olmayacak. Ama işler sarpa saracak." Dedim.
"Senden önemli değildi ama. Kimliğinin deşifre olması demek artık herkesin gözünün senin üzerinde olması demek Güneş. Daha dikkatli ve açık gözlü olman lazım. Yanlış anlama beni sen zaten gayet işini layıkıyla yapan, tedbirli bir savcısın ama işler sarpa sandıkça yaşama ihtimalin de düşünüyor. Farkındasın değil mi?" Dedi.
"Tamam, kimliğim deşifre oldu ama ben dikkatsizce davranmıyorum. Kimin ne yapmaya çalıştığının farkındayım ve ona göre hareket ediyorum. Elimden geldiğince değil elimden gelmese bile Şebnem, çocuklar, şehit olan askerimiz ve vatanım için çalışıyorum. Kimseye bir şey olmasın artık diye uğraşıyorum. Şuana kadar geride durduysam, sessizsem ortaya atılanlara bir şey olmasın diye. Ama eğer siz dikkatsiz olduğumu düşünüyorsanız bundan sonra da benim karşıma geçip tek kelime etmeyin." Dedim.
Derin derin nefesler alıp vermeye başladım ve yerimden kalkarak denize doğru ilerledim. Ben bir şeyler yapmaya çalıştıkça kimsenin bunu görememesi ve bana hep bir şeyler yapmamı söylemeleri ağrıma gidiyordu.
Arkadan belimin sarılmasıyla irkildim. Aral belime sardığı kolları ile beni kendisi ile yüz yüze getirdi. Ellerimi omuzlarına destek alınmasına koyduğumda Aral daha da sokuldu.
"Yaptıklarını görüyorum. Her şeyin farkındayım Güneş. Benim bahsettiğim dikkat öyle bir şey değildi. Kendine dikkat etmendi. Onlara dikkat ediyorsun ama ya sen? Sana bir şey olsa bu devletin umurunda olur mu? Yoldan geçen biri ufak bir kurşun bile sıksa kim ne yapacak?" Dedi.
"Aral..." dedim.
"Ben ne yapacağım? Ailen ne yapacak? Hadi ben o kadar önemli değilim. Ailen ne halde olur düşünüyor musun-"
Aralın cümlesini kesen benim bir anda ona daha da yaklaşmam ve kollarımı boynuna sararak sarılmam olmuştu.
Kendisinin benim hayatımda hiç bir anlamı olmadığını sanması sinirime dokunmuştu. Bu hayatta hemen ısındığım ve sevdiğim nadir insanlardan biriydi.
"En az ailem kadar önemlisin Aral. Kendini hayatımda sıradan bir insan gibi görme." Dedim.
Aral'ın cümlelerim ile kollarını belime sıkıca sardı ve yüzünü saçlarımın arasına gömdü.
Bir iki dakika sessizce birbirimize sarıldık. Aral kokumu içine çekercesine derin bir nefes aldı.
"Özür dilerim." Dedi. O fark etmese de gülümsedim ve kollarımı doladığım boynuna dudaklarımı bastırdım.
"Affedeyim mi?" Dedim eğlendiğimi belli eden sesimle.
"Affet güzelim." Dedi. Bu sefer onunda duyabileceği sesimle güldüğümde kollarımı boynundan ayırdım.
Dudaklarımı bu sefer yanağına bastırdığımda o da güldü. Daha sonra bana elini uzatarak tutmamı bekledi.
"Kumsaldan ilerleyelim. Oradan caddeye çıkarız, araba orada." Dedi.
Uzattığı eline uzandım ve tuttum. Aral'ın yanına geçtiğimde ikimizde ilerlemeye başladık.
"Kumsala benziyorsun." Dedi.
"Nasıl yani?" Dedim.
"Mavi gözlerin, deniz. Sarı saçların kum. İkisi birleşince kumsalı andırıyorlar." Dedi.
"Demek ki insan olmasaydım, kumsal olurdum." Dedim. O sırada aklıma gelen soruyla Aral'a döndüm.
"Bir kumsal olsaydım beni yine sever miydin?" Dedim.
"Çok severdim. Bir kere bile mavi denizinden çıkmaz, sarı kumlarında uzanmayı bırakmazdım." Dedi. Diğer kolumda el ele tutuştuğumuz kolumunu kavradım ve Doğuş'un koluna sarıldım. Başımı da omuzuna koyduğumda, Aral'da başımın üzerine başını koydu.
"Eğer bir takma adın olsaydı. Bu kesinlikle Kumsalın Hanımefendisi olurdu. Sana en çok bu yakışır." Dedi.
Kumsalın Hanımefendisi, bu Güneş Parla'nın ta kendisiydi.
⭐️
Evimin bahçesine arabam ile girdiğimde evimin kapısında gördüğüm kişi ile kaşlarım çatıldı. Arabayı park ettim ve araçtan indim.
Babam haberinin olmadığı, gizli aldığım evimin önünde duvara yaslanmış bir şekilde durarak bana bakıyordu.
Babam ile şuan da tartışacağımı biliyordum. Neyse ki Aral'ı komutanlığa bırakmıştım.
"Hoş geldiniz Güneş Hanım. Kusura bakmayın yeni evinize hayırlı olsuna gelirken bir şey getiremedim." Dedi.
"Asıl sen hoş geldin baba." Dedim.
"Hoş bulmadık kızım. Hiç hoş bulmadık." Dedi.
"Sorun ne baba? Yine ne yapmışım." Dedim.
"Ne yapmamışsın desek daha doğru olmaz mı Güneş? Maşallah babana haber bile vermeden şehir dışına çıkmışsın." Dedi.
"İşim gereği çok acil bir şekilde gitmem gerekti baba. Tek de gitmedim. Yanımda bir arkadaşım vardı." Dedim.
"Senin işin istihbarat ajanı gibi gizli davetlere katılmak mi Güneş? Ne bu ajan mı kesileceksin şimdi de?" Dedi.
"Öyle bir amacım yok baba. Aldığım davayı daha yakından incelemek için ben gittim." Dedim.
"Senin işin bu değil." Dedi. Derin bir nefes verdim ve ellerimi arkamda bağladım.
"Ne benim işim baba? Kaç yıl boyunca dizinin dibinde oturttuğun gibi adliyede oturmam mi? Bu mu benim işim? Hiç bir delil bulmadan, araştırma yapmadan her şeyi polislere yaptırmak mi? 27 yıldır beni hep dizinin dibinde oturttun. Hukuk okumamı istemedin. Okuduğumda hep bana baskı yaptın. Şimdi de Antalya'dan Çanakkale'ye beni ayarlamaya, işimi yapamadığımı mi söylemeye geldin? Yapma artık baba çünkü ben artık bunaldım." Dedim ve babamın yanında geçerek evin kapısına ulaştım.
Anahtarla kapıyı açtım ve içeri girdim. Kapıyı da kapatarak babamı ardımda bıraktım. Elimdeki çantamı koltuğa attım ve üst kata çıktım. Üzerimdeki ceketi çıkardım ve banyoya ilerledim.
Üzerimdekileri de çıkardıktan sonra duşa kabinine girdim. Suyu açtıktan sonra fiskiyenin altına girdim ve gözlerimi kapatarak omuzlarımı düşürdüm.
Şu başımın üzerinde akarak saçlarımı ıslatırken daha fazla dayanamadım ve hıçkırdım. Dizlerim daha fazla beni taşıyamazken kabının içine çöktüm.
Hıçkırarak ağlıyordum. Bütün gücüm vücudumdan çekilmiş gibiydi. Babamdan azar yemekten, her yaptığımın yanlış görülmesinden. 27 yaşında bir kadın olmama rağmen tek başıma bir işi yapamayacağıma inanılmasından bıkmış, usanmıştım.
Bir süre daha ağladıktan sonra sakinleşmiştim. Ayağa kalktım ve elime şampuanımı aldım. Elime döktükten sonra saçlarımı iyice yıkadım. Banyoda işimi bitirdikten sonra üzerime iç çamaşırlarımı ve üstüme straplez siyah ve altıma ise açık mavi bir kot pantolon giyindim.
Çalan telefonum ile odamdan çıkarak aşağıya indim. Çantamın içindeki telefonumu çıkardığimda arayan kişinin Sefa olduğunu gördüm. Gülümsedim ve koltukta arkama yaslanarak telefonu açtım.
"Efendim Sefa'm?" Dedim.
"Abla nasılsın?" Dedi. Sefa'nın açar açmaz beni sorması ile aklıma babamın burada olduğu geldi. Belli ki Sefa babamın geldiğini biliyordu.
"İyi. Neden sordun?" Dedim.
"Abla babam oraya gelmiş. Ben de yeni öğrendim. Çok kızdı mı sana?" Dedi.
"Kızdığını nereden biliyorsun sen?" Dedim.
"Babam senin yaptığın her şeyi öğrenmiş. Ben de kulak misafiri oldum. Yani yaptıkların babama göre aykırı şeyler olduğu için." Dedi.
"Kızdı ama ben hallettim." Dedim.
"Abla sen ağladın mı? Sesin öyle geliyor." Dedi. Onunda sesinle bir hüzün, korktu ve telaş vardı.
"Konumuzla alakası ne Sefa? Boş ver sen. Neredesin sen? Araba sesleri geliyor.
"Abla ben... Çanakkale'deyim." Dedi. Yayıldığım yerde doğruldum ve ne dediğini algılamaya çalıştım.
"Ne demek Çanakkale'deyim?" Dedim.
"Babamın sana kızacağını ve seninde ağlayacağını biliyorum abla. İlk uçakla geldim. Yanında olmaya geldim. Okulumda yok." Dedi.
Derin bir nefes verdim. Ne zaman üzgün olsam hemen yanımda bitiyordu. Kızamıyordum da.
"Neredesin sen? Söyle gelip alayım."
"Abla ben sen komutanlığın oradasındır diye oraya geldim de. Bir abi kenardan bana bakıyor." Dedi korkuyla.
"Tamam bak şimdi ben yakınım oraya. Komutanlıkta Yüzbaşı Aral var. Askere Yüzbaşı Aral ile görüşeceğim, kendisine Parla'nın kardeşi derseniz bilir de tamam mı? Aral abinin yanında kal geliyorum." Dedim.
"Tamam abla." Dedi ve telefonu kapattı. Yukarıya koşarak çıktım ve kurutma makinesi ile saçlarımı kurutmaya başladım...
🍃
Aral Doğuş Örsel'den...
Güneş beni komutanlığa bıraktıktan sonra biraz spor yapmıştım. Şuan ise elimdeki çay ile bankta oturuyordum.
Yanıma yaklaşan er selam durdu. Elimdeki çayı banka bıraktım ve askere baktım.
"Rahat asker, sorun mu var?" Dedim.
"Komutanım kapıda sizinle görüşmek isteyen biri var. Kendisi Parla diye birinin kardeşi olduğunu söylüyor."
Oturduğum yerden kalktım. Güneş'in bir erkek kardeşi olduğunu biliyordum. Hatta teknofestte görmüştüm. Sefa'ydı adı.
"Tamam geliyorum." Dedim.
"Emredersiniz komutanım." Dedi ve koşarak önden gitti. Bende nöbet kulübesine ilerlediğimde gerçekten de kapıdaki kişinin Güneş'in kardeşi Sefa olduğunu gördüm.
"Delikanlı?" Dedim. Sefa baba döndüğünde tanımadığı belliydi.
"Merhaba abi. Kusura bakma rahatsız ettim." Dedi.
"Estağfurullah olur mu? Bir sıkıntı mı var?" Dedim.
"Ben ablamı ziyarete geldim. Burada diye düşünmüştüm ama değilmiş. Bana seni söyledi. Ben gelene kadar yanında kal Aral abinin yanında dedi. Ben bilmiyorum da buraları bir de askerler bana bakınca çekindim biraz." Dedi.
"Hoş geldin. Sıkıntı yok ablan gelene kadar kal yanımda. Hatta gel sana komutanlığı gezdireyim." Dedim.
"Olur." Dedi. İlerlemeden önce elimi uzattım.
"Ben Aral." Dedim. Elimi geri çevirmedi ve elimi tutarak sıktı
"Ben de Sefa. Tanıştığıma memnun oldum Aral abi." Dedi. Elimi elimden geri çektim ve omuzlarından sararak yanıma aldım. İkimizde Güneş gelene kadar komutanlığı gezmeye başladık...
Güneş Parla Adıgüzel'den...
Arabamı komutanlığın girişine park ettikten sonra kapıyı kitledim ve nöbetçi kulübesine ilerledim.
Beni gören askerlerin ikiside ayağa kalkıp selam verdiler.
"Rahat." Dedim.
"Emredersiniz Sayın savcım. Hoş geldiniz." Dedi.
"Hoş bulduk. Aral yüzbaşı nerede biliyor musun?" Dedim.
"Hiç bir bilgim yok sayın savcım." Dedi.
"Tamam sağ ol. İyi nöbetler." Dedim."
"Sağ ol!" Diye bağırdılar. Ben daha fazla orada durmayarak binaya doğru ilerledim.
Kapıdan içeri girdiğimde yandan bir bedenin omuzuma çarpması bir oldu. Tam dönüp bakacaktım ki beni belimden tuttuğu gibi yan odaya sokarak duvara yapıştırdı.
Yüzünde siyah bir maske vardı ve kafasıda kapalıydı. Bedenimde sürtünmeden dolayı oluşan bir acı vardı.
Karşımdaki kişi kalınlaştırdığı sesiyle konuşmaya başladı.
"Bana bak Savcı, sesini dahi çıkarmadan buradan birlikte çıkacağız. Eğer o sesin çıkarsa ve tüm komutanlığı başımıza toplarsan bu binadaki kardeşini alırım." Dedi.
Bir kaçış yolu aradım. Hem Sefa'ya hem de bana bir şey olmadan çıkabileceğimiz bir yol. Beni çektiği oda dört tarafı duvarlarla kaplı temizlik odasıydı. Ağzımı tedbirli bir şekilde açtı.
"Tamam." Dedim kısık sesimle. Hiç bir yolum kalmamıştı. Daha ilk davamdan güçsüz, teröristlere karşı koyamayan bir savcı olmak istemiyordum. Ama vicdansız bir ablada olamazdım.
"Aferin, sandığımdan daha akıllısın. Şimdi arkadaşmışız gibi çıkıcaz. Ağzını açık bırakıyorum, hele ki sesin çıksın." Dedi ve önden görünmeyecek şekilde kolumu tuttu ve kapıyı açıp beni de kendisiyle beraber yürütmeye başladı.
Keşke Sefa şuan burada olmasaydı. Kaç kere demiştim kafan estiğinde gelme diye. Çanakkale de riskli bir bölgeydi. Sınırlardaki taburların çoğu da buraya bağlıydı.
Bahçede yürümeye devam ettiğimizde çaktırmadan da olsa etrafıma bakmaya, birinden yardım istiyordum.
En sonunda çıkışa ulaştığımızda, nöbetçi askerlerinde nöbet değişim saatinde olduğunu fark ettim.
Bu sefer adımları hızlandı. Ayaklarımdaki topuklularla yetişmeye çalışıyordum.
Bir kamyonun yanında durduğunda ben etrafıma baktım. Bir den enseme saplanan acıyla sendeledim. Daha sonra beynimin ve bedenimin uyuşmasıyla gücüme kaybederek arkamdaki adamın kollarına yığıldım...
Aral Doğuş Örsel'den...
Sefa ile ikimiz odamda oturmuş hem sohbet ediyor hem de oralet içiyorduk. Güneş hala gelmemişti. Şuan benimde işim yoktu ve Sefa ile gayet de güzel anlaşmıştık.
"Ablamın neden beni sana emanet ettiğini anladım. Güven veren birisin Aral abi." Dedi.
"Sen de ablanın anlattığı gibi terbiyeli, neşeli bir çocuksun Sefa." Dedim.
Kapı çaldığında Sefa'daki bakışlarımı kapıya çevirdim ve gel diyerek seslendim. İçeriye giren er selam durdu.
"Rahat, bir sorun mu var?" Dedim.
"Komutanım Ercan Albay sizi çağırıyor." Dedi.
"Tamam sen çıkabilirsin." Dedim. Er selam verip çıktığında tekrardan Sefa'ya döndüm.
"Sen beni burada bekle ama odadan çıkma tamam mı? Birazdan geri geleceğim." Dedim.
"Tamam Aral abi." Dedi. Oturduğum yerden kalktım ve kapıdan çıktım. Albayın kalemini koridorda görünce koşarak yanıma geldi.
"Komutanım, Albayım toplantı odasında bekliyor." Dedi.
"Tamam, Sağ ol." Dedim. Adımlarım hızlanarak toplantı odasına ilerledi. Kapıya vardığımda tıklattım. Gel sesi geldiğinde içeriye girdim.
"Geç Yüzbaşı." Diyen Albayın sesi sabırsızdı. Benim için ayrılan köşeye geçtiğimde masadaki kişilere baktım.
Albay, Eylül Savcı, Ekrem komiser ve bir adam duruyordu. Albay ellerini masada birleştirerek öne eğildi.
"Konuyu fazla uzatmayacağım. Askeriyemizde daha geçen hafta göreve başlayan Cumhuriyet Savcısı Güneş Parla Adıgüzel. Kendisinden bir buçuk saattir haber alınamıyor." Dedi.
"Savcımızla aranızda en son konuşan var mı?" Dedi Eylül Savcı.
"Sayın Savcımın kardeşi de komutanlıkta. Savcımın burada olduğunu düşünmüş. Sayın savcımda benim yanımda beklemesini söylemiş. 1 saat oldu. En son kardeşi ile konuşmuş olabilir." Dedim.
İçimde bir korku vardı. Güneş'in telefonları normalde hep açık olurdu ve kardeşi buradayken de başka bir yere gideceğini düşünmüyordum.
"Ne demek kardeşi burada." Dedi karşımda oturan adam. Kendisini tanımıyordum.
Adam oturduğu yerden kalkarak bana doğru ilerledi. Kaşlarımı çalarak onu izledim. Tam yanıma geldiğinde ben de ayağa kalktım.
"Sen kimsin ki Güneş Savcı sana bu kadar güveniyor?" Dedi. Sinirlenmişti.
"Siz kimdiniz?" Dedim.
"Başkomiser Ozan Adıgüzel." Dedi
Duyduğum soy isim ile Albay'a döndüm.
"Güneş Savcımın babası." Dedi Albay.
"Güneş savcımın yürüttüğü dava da bir subay olarak benden de yardım alıyor. Oğlunuz kapıya gelince tek tanıdığı ben olduğum için benim yanımda kalmasını istedi. Yoksa aramızda iş dışında duygusal bir şey yok." Dedim.
Güneş'in de şuan babasına veya başkalarına aramızdaki durumdan bahsetmeyeceğini düşünüyordum. Elbette bir şeyler saklamak benim de hoşuma gitmiyordu. Ama Parla'yıda zor durumda bırakamazdım.
Ozan Başkomiser bakışlarını yüzümde tuttu. Ben ise asla açık vermiyordum.
"Sefa'yı getir bana." Dedi ve koltuğuna geri döndü. Albay'a baktığımda o da gözlerini kapatıp açarak onayladı.
Odadan çıktım ve odama doğru ilerledim. Odamın kapısını açıp içeri girdiğimde Sefa ayağa kalktı.
"Sefa baban seni çağırıyor." Dedim.
"Babam mı? Babam benim burada olduğumu öğrendi mi? Ama nasıl, ben ona söylememiştim." Dedi.
O anda aklıma Sefa'nın babasından kaçabileceği aklıma geldi.
"Sen babandan mı kaçıyorsun?" Dedim.
"Hayır. Sadece son olanlardan sonra ablamla babamın kafaları çok uyuşmadı. Babam da buraya ablama hesap sormaya geldi. Ben de öğrenince ilk uçakla ablamın yanına geldim." Dedi.
Bir elini koluma sardı ve yalvarırcasına bana baktı.
"Aral abi, eğer beni babama götürürse bir daha çanakkeleye adım atmama izin vermez. Ablam da çalışıyor, Antalya'ya gelmez. Ne olursun beni ablamdan ayırma." Dedi.
Derim bir nefes aldım ve ensemi sıvazladım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir yandan Güneş'in kayıp olduğunu Sefa'ya söylemek ve onu endişelendirmek istemiyordum.
"Tamam şöyle yapalım. Ben senin çıkıp gittiğini söyleyeyim, sen de benim evime geç. Evim senin için en güvenli yer." Dedim ve cebimden anahtarımı çıkararak ona uzattım.
"Can sitesi A blok 10. Kat 40 numara." Dedim.
"Sağ ol Aral abi. İyi ki varsın. Bu iyiliğini asla unutmayacağım." Dedi ve bana sarıldı. Ellerimle bir yandan saçını karıştırdım, diğer elimde sırtını sıvazladım.
"Haydi sen eve git. Ben de işim bitince geleceğim. Erken döneceğim." Dedim.
"Ablam ne zaman gelecek?" Dedi.
"Gelecek ama bu gün gelemeyecek. Buraya çok uzak bir yere acil çağrılmış. İşi bitene kadar bende kalacaksın." Dedim.
Sefa beni onayladı ve kapıdan geçip gitti. Ben ise toplantı odasına geri döndüm.
"Hani Sefa?" Dedi Başkomiser Ozan.
"Bulamadım, gitmiş." Dedim.
"Ne demek gitmiş? Nereye gidebilir!?" Dedi Babası.
"Bilmiyorum. Belki de sizin geldiğinizi gördü, gitti. Ben buradaydım." Dedim.
Güneş gelene kadar Sefa bana emanetti. Sevdiğim kadının gözü kapalı emanet ettiği kişiyi korumam, kollamam gerekiyordu...
Güneş Parla Adıgüzel'den...
*- Yıl 2001/ 7 yaş-*
"Kızım o kızın gözü mora boyanır mı? Düzgün renklerine boya." Dedi Ozan isyanla.
"Ama baba neden olmasın ki? Öğretmenim istediğiniz renge boyayabilirsiniz dedi." Dedi Güneş.
"Sen yine de düzgün boya. Bir sürü kalemin var ve buna rağmen mor boya ile göz boyuyorsun." Dedi Ozan Bey.
Güneş babasının ona sert çıkan sesine rağmen gözünün dolmasını engelledi. Kırılan kalbini kendisi saracaktı. Ya da o kırık izi hep öyle kalacaktı.
"Peki." Dedi ve resmine devam etmek yerine kalemlerini toplamaya başladı. Ayağa kalktı ve eline kalemlerini aldı. Fakat birden bir elin onu eski yerine sertçe oturtmasıyla acıyan dizleri ile dudaklarından bir çığlık döküldü.
"Bir iş yapıyorsan ona devam etmek zorundasın. Böyle kaçarak gitmek sana yakışıyor mu?" Dedi babası.
"Canım istemiyor." Dedi Güneş. Odasında oturmak istiyordu. Babasının onu kontrol edemeyeceği bir yerde.
"Parla'm." Diye içerden gelen annesinin sesi ile Parla'nın gözleri parladı. Annesi içeri girince Parla koşarak annesine sarıldı.
"Oy benim bebeğim, nar çiçeğim, bal tanem... Napıyorsun sen burada bakim?" Dedi ve kızını kucağına aldı.
"Tüm gün seni özledim ve uykum geldi anne." Dedi Güneş. Annesi kızının bu tatlı haline güldü ve içi gidermiş gibi baktı.
"Koynumda uyutayım mı nar çiçeğimi?" Dedi Petek Hanım.
"Resmi bitmedi. Bitirsin öyle yatsın." Dedi Ozan Bey.
"Ay aman Ozan, boş ver kalsın resim. Sen de her şeyin başladığı gibi bitme takıntına son ver." Dedi Petek hanım kocasını uyarırcasına.
"Eğitim veriyorum, Petek." Dedi Ozan Bey.
"Eğitim bu değil. Sen eğitim değil ceza veriyorsun. Sence bir çocuk zorla resim yapar mı?" Dedi annesi.
"Anne resim yapmak istemiyorum." Dedi Güneş. Petek hanım kızını göğsüne bastırdı ve sarı saçlarından öptü.
"İstemiyorsan yapmazsın tabi ki kızım. Hadi biz yatalım." Dedi ve Güneş'i odasına götürdü.
"Anne mor gözlü insan olmaz mı?" Dedi Güneş. Petek hanım kızına güldü ve saçlarını okşadı.
"Olur tabi ki kızım. Benim Parla'm ne isterse olur." Dedi...
🍃
Karşımda ki yüzleri gizli üç adama bakıyordum. Gözlerimi açalı yarım saat olmuştu. Ve söylendiğine göre ben 24 saattir buradaydım.
"Okan Çavdar davasını bırak, seni serbest bırakalım." Dedi en baştaki adam.
"Oradan bakınca sizden korktuğu için elindeki davayı bırakacak bir savcı gibi mi duruyorum?" Dedim.
"Uslu durmayacağım diyorsun yani?" Dedi ortadaki adam.
"Aynen öyle diyorum." Dedim.
"Neydi sana yardım eden komutan?" Dedi.
Konunun Aral'a gelmesini beklemiyordum. Kendi kimliğimin ifşa olduğunu biliyordum. Aral da li ifşa olmuştu?
"Hah hatırladım, Örsel. Bizim davamıza burnunu sokan iki sincabı unutmam ne büyük ayıp." Dedi ve alayla güldü.
"4 yıl boyunca hukuk okumak için yıllarını veren bir adamında terörist olması da ne büyük ayıp, değil mi?" Dedim ve bu sefer gülen bendim.
"Kendisine yazık. Sen oku, başarılı bir avukat ol sonra şerefsizlik yoluna. Acıdım adama. Siz benim adam dediğime bakmayın, onu tanımlayacak sıfat henüz bulunmadı." Dedim.
Adamlardan biri geldi ve çenemde tutarak başımı arkaya yasladı. Yine de yüzüne bakmaya devam ettim.
"Doğru konuş. Yoksa senin o konuştuğun ağızına-" adam sözünü bitiremeden arkadaki kapının sert bir gürültü ile açılması ve diğer iki adamın yere serilmesi bir oldu.
"Konuşursa ne olurmuş lan? Çek o elini kadından yoksa o elini bir yerlerine ben sokarım." Diyen ses hepimizin tanıdığı bir sesti...
-9.Bölüm Sonu-
Nasıldı, beğendiniz mi bölümü? Umarım beğenirsiniz🩵
Biliyorsunuz İstanbul'da deprem oldu. Depremi hisseden herkese geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Artçılar devam ediyor. Ben de geceleri stresten uyuyamıyorum. Evimiz daha 1 senelik olmasına rağmen insanda bir korku oluyor. Ve biz baya riskli bir yerde oturuyoruz.
Ve bir de İyi ki doğdun Güneş'im. Doğum günün geçti ama olsun. Her karakterim benim için değerlidir, ama Parla bir başka. Ben onu hayallerimle süsledim. Onda hayallerimi yaşattım.
Aral'ın ki de 6 Mayıs. Yani benim doğum günümden 1 gün sonra. Aynı zamanda dayımla aynı gün:) 1 haftadan az kaldı. Haftaya pazartesi benim, salı Aralın.
Bu arada Güneş ve Aral'a instagram açmak çok istiyordum ama yer kalmadı. Bir çok hesap aynı anda kullanıyorum. Ama eğer aranızda gönüllü olan varsa, yönetebilecek olan seve seve açabilir.🩵
Bir daha ki bölümde görüşelim canım. O zamana kadar hoş kal. Kitaplığınız kitaplar ile dolu, hayalleriniz gerçek olsun. Sevgiyle kalın✨️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |