
Ödenmeli aşklar ıssız dağlarda
Karlı yollar yanmalar çünkü yasak
İster kavuşma ister ayrılık
Acılarla ödenir aşk…
Bölüm Otuz İki – GERÇEKLEŞEMEYEN HAYALLER VE HAYATLAR
( FİNAL )
ÜSTEĞMEN AHSEN ÖZTÜRK ‘TEN
Arslan ‘ın duyguları bugün çok karmaşıktı.
Hem buruk, hem sevinçli.
Kız kardeşinin bu kadar çabuk büyümesini hâlâ idrak edememişti.
Ve telaşımızın son bulduğu o güne gelmiştik. Ece ve Yiğit ‘in düğününe. Sabah erken kalkıp düğün evine geldik. Kıyafetlerimizi yanımıza almıştık. Evde giyinip çıkacaktık.
Ece, kuaföre gitmek istememişti. Saç ve makyaj hazırlığını kendisi yapacaktı. Benim makyajımı da kendi yapacaktı.
Evde telaş havası hâkimdi. Herkes bir odada hazırlanmaya çalışıyordu. Yiğit, eve gelecek Ece ‘yi alıp nikâh dairesine geçecekti. Arkasından bizler. Oradan ise yemek yiyeceğimiz yere.
Elbisemi giydikten sonra kendimi salondaki koltuğa attım. Şimdiden yorulmuş hissediyordum. Son zamanlarda çok uyuyordum.
‘’ Yenge! ‘’ Ece ‘nin seslenmesiyle kalkıp odasına gittim. ‘’ Gel, yapayım makyajını. ‘’
‘’ Ece! Çok güzel olmuşsun. ‘’ ellerinden tuttum. ‘’ Umarım hep mutlu olursunuz. ‘’ hemen sarılmıştı.
‘’ iyi ki varsın yenge! ‘’ deyip ardından bana yapacağı makyaj malzemelerini çıkardı. Eli o kadar yatkındı ki bu işe hemen halletmişti. Makyajım da bittikten sonra düzleştirici ile saçlarımı düzelttim.
Etrafı toparlayıp salonda bir araya gelmiştik. Hepimiz hazır, Yiğit ‘in gelmesini bekliyorduk. Tabi salonda duygusallık rüzgârı esiyordu. Uzaktan davul ve zurna sesi duymaya başladığımızda Ece heyecanla yerinden kalktı. ‘’ geliyor! ‘’
Camdan baktığımda kapının önünde duran ve içinden inen Yiğit ‘i gördüm.
‘’ Çıkma vakti. ‘’ dedim.
Ece, dolu gözlerle babasına baktı. Mehmet baba ile sarıldıktan sonra sıra Asiye anneye geçmişti.
Ece, Arslan ‘a baktığında, ‘’ Abi! ‘’ dedi. Arslan ile ikisi sarılırken zil çaldı.
Asiye anne, kapıyı açmaya giderken Ece ile sarıldık. ‘’ sakin ol. ‘’ diye fısıldadım kulağına.
Ece, Mehmet babanın koluna girdi ve kapıya doğru gittiler. Çantamı alıp arkalarından bizde çıktık. Mehmet baba, Ece ‘ yi, Yiğit ‘e teslim ettikten sonra arabaya binip davul ve zurna eşliğinde nikâh salonuna gitmek için yola koyuldular.
Onlar gittikten sonra hemen Mehmet babamların arabasına binip bizde yola koyulduk. Yoldayken bizimkilerle iletişime geçtiğinde onlarda yola çıktığını söylemişti.
Aynı anda vardığımızda arabalardan inip hep birlikte nikâhın kıyılacağı salona yöneldik. Saatimiz yaklaşmıştı. Asiye anne, bizim düğünümüzde de çağırdığı akrabalara davetiye göndermişti. Hem nikâha hem de yemek için.
Onların dışında kalabalık değildik.
Memurun gelmesiyle nikâh akdi başlamıştı. ‘’ Siz Yiğit Uluöz, Ece Öztürk ‘tü eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? ‘’
‘’ Evet! ‘’ dedi Yiğit bağırarak.
‘’ Siz Ece Öztürk, Yiğit Uluöz ‘ü eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? ‘’
‘’ Evet! ‘’ dedi Ece ‘de Yiğit gibi bağırarak.
Nikâh memuru, evlilik cüzdanını Ece ‘ye verdiğinde nikâh bitmişti. Ardından kısa bir takı takma sürecinden sonra yemek yiyeceğimiz alana geçmek için arabalara bindik.
Alan çok güzeldi. Dümdüz yeşillik bir alan, hafif kısık seste çalan müzik ve süslemeler. Masanın üzerindeki ikramlıklarda çok güzeldi. Hepimiz masalara oturduktan sonra sohbete başlamıştık. Yiğit ‘in anne ve ablası da kısa süre içerisinde alana gelmişti. Başka şehirden geldikleri için ve uçak beklenmedik şekilde rötar yaptığı için gecikmişlerdi.
Masada en dikkatimi çeken karpuzdu. Kaç gündür canım çekiyordu ama fırsat bulup da alamamıştım. Hemen tabağıma karpuz alıp yemeğe başladım. Çekirdeklerini yutamadığım için yerken bir yandan da ayıklıyordum.
Mekâna girdiğimizde bir sürü fotoğraflar çekilmiştik. Bahar, fotoğrafları gösterirken beğenmediklerimizi eliyorduk.
Fotoğraf eleme işi bittikten karpuz yemeye geri döndüm. Ama tabakta karşılaştığım manzara bıraktığımla aynı değildi. Karpuzdaki tüm çekirdekler ayıklanmıştı. Bir tane bile kalmamıştı.
Yanımda duran Arslan ‘a döndüm. ‘’ Afiyet olsun! ‘’ dedi.
Ona yaklaşarak, ‘’ teşekkür ederim. ‘’ yanağından öpüp tabağıma geri döndüm. Biz çekilmiştik ama Ece ‘yi çekmemiştik. Telefonumdan onu çekerken diğerleri poz için taktik veriyordu ve hepsinde de güzel çıkıyordu.
‘’ Bir bakayım mı? ‘’ resimlere bakarken bir yandan onu bekliyordum. Karnıma giren sancıyla yüzümü buruşturdum. Ama kesilmek yerine artıyordu. ‘’ ah! ‘’ ağzımdan istemsizce inleme çıkmıştı. Elim karnıma giderken eğilip bükülmüştüm.
‘’ Ahsen! ‘’ dedi Ece endişeyle. İyi olduğumu söylemek isterken ağrı daha da katlanmıştı. ‘’ Ah! ‘’ o kadar büyük bir ağrıydı ki diz çökmek zorunda kalmıştım. Dizlerimden akan kanı gördüğümde gözlerim korkuyla açıldı.
‘’ Arslan ‘ı çağırın! ‘’ demiştim ama onlar çoktan koşarak bizim olduğumuz tarafa doğru geliyordu. Arslan yanıma gelip eğildiğinde Bahar ‘ın ‘’ hastaneye gitmemiz gerek dediğini duymuştum. Arslan ‘ın ellerini sırtımda hissederken kulaklarım uğulduyordu.
Bir şey hissedemiyordum. Arabaya bindiğimizi duymuştum. Etrafımda konuşmalar oluyordu ama algılayamıyordum. Zamanı algılayamıyordum araba durduğunda kapımız açıldı. Hep Arslan ‘ın kucağındaydım. Ondan alınıp secdeye yatırıldığımı hissettim.
Bana telaşla bakan iki göz ile göz göze geldim. Onlar geride kalırken müşahede odasına alınmıştım. Doktor hemen gelirken muayenem yapılmıştı. Bilincim açılmış, her şeyi algılayabilir hale gelmiştim.
‘’ Ağrınız yok değil mi? ‘’ dedi doktorum. Bu doktor bir yerden tanıdıktı.
‘’ Evet, yok. ‘’ Arslan içeriye girdiğinde hemen yanıma geldi.
‘’ Karım nasıl doktor hanım sorun nedir? ‘’
‘’ Şöyle ki, öncelikle hayırlı olsun Ahsen Hanım, hamilesiniz. ‘’
‘’ Ne! ‘’ dedi Arslan şaşkınlık ve mutluluk arasındaki bir ifadeyle bana bakarken. ‘’ fakat- ‘’
‘’ Fakat? ‘’ dedim.
‘’ Kanamanız o yüzdendi. Üzgünüm ki, düşük riski çok yüksek. Dinlenmeniz gerekiyor. Yoksa üçüncü bir düşük riski yaşayabilirsiniz. Çıkış işlemlerini yapabilirsiniz. ‘’ doktor gittikten sonra anlamıştım. Bu doktor operasyonda darbe alıp bebeğimi kaybettiğimde kontrole geldiğim doktordu ve bunu Arslan ‘a bahsetmemiştim bile.
…
Çıkış işlemlerim yapıldıktan sonra yemek yarıda kesildiği için herkes evlere dağılacaktı. Bir yandan üzgün ve mutlulardı. Hastaneden çıktıktan sonra Ece ‘ye döndüm. ‘’ Kusura bakma, bölünd- ‘’ lafımı kesip telaşla konuştu. ‘’ senden ve yeğenimden önemli değil yenge. ‘’
‘’ Hadi, siz gidin dinlen Ahsen. ‘’ dedi Erdem komutan. Kafamı sallayıp arabaya bindim. Ben daha fazla yorulmayayım diye bizi tek gönderiyorlardı. Yola çıktığımızda arabada sessizlik hâkimdi.
Özellikle Arslan tek kelime dâhi etmemişti. Hepsi benim yüzümdendi. Şuan bebeklerimizin haberiyle mutluluktan uçuyor olmamız gerekirdi. Keşke o zaman söyleseydim. O kadar pişmandım ki. Gözlerim dolmuştu.
Karnıma sancı girmesiyle, o anı hatırladım. Teröristlerden darbe yerken hissettiğim acıyı. Elimi karnıma koyup okşadım. Gözlerimi kapatıp kendimi rahatlattım. Karanlık beni hemen içine çekmişti.
Karanlıktan çıkıp yumuşak yüzeye yattığımı hissetim ama kalkamadım. Çok yorgun hissediyordum kendimi. Uyku beni tekrardan kendine çekti.
Kaç saat geçmişti, bilmiyorum. Ama kendimi dinlenmiş hissediyordum. Yataktan kalkıp, yüzümü yıkadım. Mutfaktan yemek kokusu geliyordu. Arslan, büyük ihtimalle bana kırgındı. Ama yine beni ve bebeğimizi düşündüğü için yemek hazırlıyordu.
Ya da sadece artık bebeğini düşündüğü için… Tekrardan gözlerim doldu.
Mutfağa gittiğim de Arslan o kadar yemekle ilgilenmekle kaptırmıştı ki kendini benim geldiğimi duymamıştı bile. ‘’ Arslan. ‘’ dedim. Neredeyse hiç çıkmayan sesimle. ‘’ Yemek hazırladım, ye güçsüz kalma. Sonra yatarsın yine. ‘’ dedi. Mutfak tezgâhın üzerinde duran tepsiyi göstererek. ‘’ sen? ‘’ dedim.
‘’ Aç değilim ben ‘’ dedi ve yanımdan geçti. Gözlerimi kapadım. Guruldayan karnımla iyice acıktığımı anladım. Tepsiyi alıp masaya geçtim. Aç olsam da iştahım yoktu ama bebeğim için yemem gerekiyordu.
Zar zor tabaktakileri yiyip kaldırdım. Arslan, yatak odasında oturuyordu. ‘’ Özür dilerim ‘’ dedim. Sesim fısıldar gibi çıkmıştı. ‘’ o gün, Sokur için operasyona çıktığımızda teröristlerle boğuştum. Karnıma darbe yedim. Ondan sonra ağrı ve akıntı hissedince regl oldum sandım. Hamile olacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. ‘’ derin bir nefes aldım.
‘’ Apar topar doktora gittim. O zaman öğrendim hamile olduğumu, yani gittiğimde artık değildim, kaybetmiştim. ‘’ sırtı bana dönüktü. Yanına gidip elimi omzuna koydum.
‘’ Çok düşündüm. Nasıl söylerim diye? Böyle bir haberi nasıl derim. Diyemedim. ‘’ gözümden yaş akmıştı.
‘’ Kendi içimde yaşadım acımı. Kendi içimde atlattım. ‘’ sustum ve bekledim. Belki bir şey der diye ama tek bir kelime dahi etmemişti.
Haklıydı. ‘’ Haklısın, ama ben şuan bebeğimizin mutluluğunu haykırmak istiyorum. Şimdiden bana nasıl iyi bir baba olacağını gösteriyorsun. Daha da pişman oluyorum söylemediğim için. Ben bu acıyı tekrar yaşamayı hak ettim sanırım. ‘’ hızlıca bana döndü.
‘’ Hiç kimse, hiçbir kadın bu acıyı hak etmez Ahsen. Kendini yıpratma bu kadar. ‘’ onun yanına, yatağa oturdum. ‘’ Çok düşündüm. Sen uyurken, düşündüm durdum. Empati kurdum. Ben senin yerinde olsam ne yapardım diye. Nasıl verebilirdin ki canlısının bile heyecanını yaşayamadığın bir bebeğin ölüm haberini. ‘’
‘’ Sende haklısın. Üzme bu kadar kendini. Evet, çok kırıldım ama şuan da bizden daha önemli biri var. ‘’ elini karnıma koydu.
‘’ Bebeğimiz. Ona karşı bir sorumluğumuz var. ‘’ Ne kadar varlığını anne ve babasına yaramazlıkla gösterse de. ‘’ Önce doğana kadar iyi bakmamız gerekiyor. Tabi doğduktan sonrada. Şimdi yatıyoruz ve sen bu küçük miniğimizle dinleniyorsun. ‘’
Elimden tutup bizi yatağa yatırdı, üzerimizi örttü ve ışıkları da kapattıktan sonra yanımıza geldi. Güç vermek istercesine karnıma sarıldı. Bu birkaç saatte bile aramızın kötü olması beni mahvetmişti. Ama Arslan; Çok iyi bir eşti. Ve de çok iyi bir baba olacaktı.
…
Uykunun huzurlu kollarından zar zor çıkmıştım, bunu sağlayan ise; kapının çalmasıydı. Hiç çıkasım yoktu ama zil de duracak gibi değildi. Üstümdeki örtüyü kaldırıp yatak odasından çıktım. Kapı kolunu indirmemle kızlarla karşılaşmıştım. ‘’ Günaydın! ‘’ demişti hepsi coşkulu bir şekilde.
‘’ Ne bu neşe sabah sabah? ‘’ diye sordum. Sesim uykulu çıkmıştı.
‘’ Ne sabahı kızım! Saat on iki oldu. ‘’ dedi Bahar.
‘’ Ne! Ben o kadar uyumuş muyum? Hadi, gelin içeri. ‘’ kızlar, içeriye girince kapıyı kapadım. Onlar salona geçerken yatak odasından telefonumu alıp yanlarına gittim. Arslan ‘dan mesaj vardı. ‘’ Güzeller güzelim, beni taburdan çağırdılar. Kızları iyice tembihledim, miniğimiz ve sen önce Allah ‘a sonra onlara emanetsin. İyice dinlenmeyi unutma. ‘’
‘’ Arslan eniştem, iyice tembihledi senin kahvaltı hazırlaman yasak. ‘’ dedi Lavin. Ben hala ayakta dururken kolumdan tutup yavaşça koltuğa oturtturdu. Ellerinde poşetler vardı. İçindekileri çıkarmaya başladı.
‘’ Sizin kahvaltınız bizden. ‘’ serpme kahvaltı gibi hepsini önüme sermişti. Haşlanmış yumurtadan, yeşilliklere, portakal suyuna kadar her şey vardı.
‘’ Niye zahmet ettiniz bu kadar? ‘’ dedim mahcubiyetle. Önümdeki yemeklerden birer lokma alırken kızlara döndüm. ‘’ Siz yediniz mi? ‘’
‘’ Biz hallettik, sen keyfine bak. ‘’ dedi Senay.
Kızlar sayesinde güzel bir kahvaltı yapmıştım. Ardından hepimize Türk kahvesi yapmıştım, afiyetle içmiştik. Bir süre sonra onlar giderken ardından Asiye anne aramıştı.
Rahatsız etmemek için aradığını, istediğim zaman yardımına gelebileceğini söylemişti. Arslan ‘ın mesajını üstten okuduğum için gruptan gelen mesajı görmemiştim. Erenler ‘de her daim arayabileceklerini yazmışlardı.
Arslan ‘a cevap verecekken ekrana araması düştü. Gülümseyerek aramayı açtım. ‘’ Nasılsın Güzelim? ‘’
‘’ İyiyim, sen nasılsın? Keşke uyandırsaydın beni seni yolcu ederdim. ‘’
‘’ Sokur ile ilgili bir gelişme var sandık ama yanlış alarmmış. Geliyorum bende şimdi zaten. Sen uzan bu akşam yemekler benden ona göre. ‘’ dedi uyarırcasına.
‘’ Yatıyorum yatıyorum. Dikkatli gel. ‘’
‘’ Tamam, görüşürüz güzelim. ‘’
Televizyonu açıp izlemeye başladım. Kanallarda aradığımı bulamadığım için çizgi film kanalı açmıştım.
Burnuma gelen nefis kokularla gözümü açmıştım. Yine anlamadığım bir şekilde uyuyakalmıştım. Koltuktan kalkıp kokunun kaynağı olan mutfağa gittim. Arslan, o kadar yaptığı yemeğe dalmıştı ki. Beni fark etmemişti.
‘’ Menümüzde ne var Arslan Bey? ‘’
‘’ Uykucu güzelim, kalkmışsın. ‘’ dedi gülerek. ‘’ Çok uyuyorum dimi ya! ‘’ dedim hayıflanarak. Kuru fasulye, pilav vardı.
‘’ Dinlenmen gerek zaten, uyuyacaksın tabi. ‘’ dedi yemekleri tabaklara koyarken. Keyifle yemeklerimizi yemiş, televizyon karşısına geçmiştik. O an öyle bir his hissetmiştim ki, çok başka bir duyduydu. ‘’ Ay! ‘’ dedim kendime engel olamadım. ‘’ Ne oldu, bir şey mi oldu? İyi misin? ‘’ dedi Arslan panikle.
‘’ İyiyim, ben sanırım aşeriyorum. ‘’
‘’ Ne gerçekten mi? Ne aşeriyorsun peki? ‘’ dedi Arslan heyecanla. Hayatı boyunca bu anı beklemiş gibi.
‘’ Çikolatalı pasta. ‘’ dedim. Elimden tutup kaldırdı. ‘’ O zaman sana çikolatalı pasta yapıyoruz. Yani ben yapıyorum, sen izliyorsun. ‘’ mutfağa geldiğimizde beni sandalyeye oturtup pasta için kullanacağı malzemeleri tezgâha çıkardı.
‘’ Ama bende bir şey yapmak istiyorum. ‘’ dedim. Biraz düşünüp buzdolabından muz alıp önüme koydu. ‘’ Muz kes, üzerini süsleriz. ‘’
Hemen muzları kesip Arslan ‘ı izlemeye başladım. Onunla evlendiğim için çok şanslıydım. Sırf canım çikolatalı pasta istediği için hiç üşenmeden pasta yapıyordu.
…
Tabağımdaki pastadan bir çatal aldım. Ağzıma gelen tatla. ‘’ Immh. ‘’ dedim. Çok güzel olmuştu. ‘’ ellerine sağlık aşkım, çok güzel olmuş. ‘’ dedim ardı ardına lokmalar alırken.
‘’ Afiyet olsun güzelim. ‘’ koca bir dilimi soluksuz bitirmiştim. Anlaşılan hamileliğim bol aşermeli geçecekti. Yani ilkten böyle isem, sonradan neler olurdu kim bilir.
Tatlımı yemiş, muradıma ermiştim. ‘’ Sen şimdi bunun üzerine çok güzel uyursun. ‘’
‘’ Evet, hadi uyuyalım. ‘’ dedim Arslan ‘ı koltuktan kaldırırken.
Ertesi sabah, uykumu almış bir şekilde erkenden kalkmıştım. Arslan hâlâ uyuyordu. Güzel bir kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Belki kaktığında laf edecekti neden hazırladın diye ama ben hazırlamak istiyordum.
Pankekleri koyduğum tabağı da masaya eklediğim de gülerek masama baktım. Ne güzel hazırlamıştım kahvaltıyı öyle!
‘’ Ahsen ‘’ arkamdan gelen Arslan ‘ın sesiyle ona döndüm. ‘’ Günaydın, kocam. ‘’ dedim yanına gittim ve yanağına öpücük kondurdum.
‘’ Günaydın da keşke beraber hazırlasaydık. Yorulmuşsundur sen, geç hadi portakal suyunu ben koyup getiririm. ‘’
‘’ Koydum bardaklara, tezgâhın üzerinde. ‘’ dedim sandalyeye otururken. Bana üsten bir bakış atmıştı. Bardakları masaya koyup oturdu. ‘’ Hem merak etme, dinlene dinlene yaptık biz. ‘’
‘’ Kahvaltıdan sonra sen oturuyorsun, ben masayı ve bulaşıkları toplarım. ‘’ Pankekten alıp ağzıma atarken sadece kafamı salladım. Gerçekten kahvaltıyı bitirdikten sonra beni direkt koltuğa oturtmuş, bütün işleri kendisi halletmişti. Hatta evde iş yapabileceğim ne varsa Arslan halletmişti. En sonunda işleri bitirip yanıma oturmuştu. ‘’ sende yoruluyorsun, yıpratma kendini. ‘’
‘’ Ben severek yapıyorum. Merak etme. Sor bakalım miniğe, canı çeken bir şeyler var mıymış? Dedi gülümseyerek.
‘’ Hımm… Hayır, yok. ‘’ sehpanın üzerinden televizyon kumandasını aldı. Kanalları geçti. Durduğunda, çizgi film açıktı. ‘’ Miniğimiz izlesin. ‘’
Koltukta Arslan ‘a doğru koydum. ‘’ Aslında miniğimiz bir isteği varmış. Babasını hissetmek istiyormuş. ‘’ Arslan, kafasını ve elinin karnıma koyup uzandı. Öylece açtığı çizgi filmi izlemeye başladık.
Saatlerdir çizgi film izliyorduk. Artık ayaklarım uyuşmuştu. Arslan ‘dan hiç çıkmıyordu, kafamı öne doğru eğip ne yaptığına baktım; uymuştu! Kafasını yavaşça koltuğa koyup kalktım. Her yerim uyuşmuştu!
Mutfağa gidip meyve soydum. Hem canımda çekmişti. Tabakla birlikte tekrardan salona geldiğimde uyanmıştı. Gözlerini ovuşturuyordu.
‘’ Uyuyakalmışım. ‘’ dedi uykulu sesiyle. ‘’ Hep ben mi uyuyacağım canım? ‘’ elimdeki tabağı ona uzatıp, yanına oturdum.
O sırada telefonlarımıza mesaj geldi. Hastaneden gelmişti; Kontrolümüz vardı. Haftaya bugün sabahtan hastaneye gidecektik.
Akşam yemeğimizi de yemiş, ardından duşa girmiştim. Sıcak su bedenimi rahatlatmıştı. Arslan da yanıma yattığın da uykuya daldım.
KONROL GÜNÜ
Hamileliğimin onuncu haftasındaydım. Üç aylık olmuştuk, bu zamana kadar herkes bana çok yardımcı olmuştu. Gelmiş, bana yardım etmişlerdi ve yorulmamam için elinden gelenleri yapmışlardı.
Doktor, ultrason ile bebeğimize bakıyordu. ‘’ ters giden bir şey var mı Doktor Hanım? ‘’ diye sordu Arslan. ‘’ merak etmeyin, bebeğiniz çok iyi, siz yine de dikkat edin ama artık ilk haftalara göre düşük riskiniz az. Operasyonlara gitmek dışında diğer şeyleri yapabilirsiniz. ‘’ Doktor Hanım, ekrana dikkatlice bakıyordu. ‘’ iyice bakıyorum, gebeliğin 14 ve 16 haftalarında genellikle net bir şekilde cinsiyet açıklanabilir. Üç ay içerinde de görebiliyoruz ve sanırım sizinkinin gördüm. ‘’
Arslan ile heyecanla birbirimize baktık. ‘’ Ve sanırım bu minikler ailesine sürpriz yapmak istemiş! ‘’ dedi Doktor Hanım gülümseyerek. ‘’ Minikler mi? ‘’ diye sordum kaşlarımı çatarak.
‘’ Evet, ikizler! ‘’
‘’ Ne! ‘’ dedi Arslan. Hala şoktan çıkamamıştı. ‘’ peki, cinsiyetleri ne? ‘’ sordum heyecanla.
‘’ Biri kız, biri erkek. ‘’
Mutlulukla hastaneden çıkmış, eve doğru gidiyorduk. Doktor, ultrason kâğıdını vermişti. Ona çekerek ilk olarak ‘ Son Sokur Bükücüler ‘ grubuna attım. Altına ise ‘ Prens ve prenses ‘ yazmıştım. Asiye anneye de göndermiştim.
Eve yaklaşmaya başlamışken, Arslan ‘ın telefonu çalmaya başladı. Arayan; Erdem Komutandı. ‘’ İyiyim, komutanım siz. ‘’ demişti Arslan. Biraz durup bekledikten sonra tekrar konuştu. ‘’ Bir saniye komutanım. ‘’ dedi ve bana döndü.
‘’ Erdem Komutan, tabura çağırıyor minikler için yemek yemeye. ‘’
‘’ Gidelim. ‘’
‘’ Akşam görüşmek üzere komutanım. ‘’ dedikten sonra telefonu kapadı. O sırada eve gelmiştik. Hemen kapının önüne arabayı park edince inmiştik. Kapıyı açıp eve girdik. Ellerimi yıkayıp, pijamalarımı giydim. Bu rahatlık hiçbir şeyde yoktu.
Arslan ‘da üzerini değiştirirken yatağa girdim. ‘’ O zaman ben yatar. ‘’
Yanıma gelip alnımdan öptü. ‘’ İyi uykular, ben seni kaldırırım. ‘’
…
Uykunun üzerine yemek, gerçekten enerjimi getirmişti. Ama daha çok enerjimi getiren bir unsur vardı, oda; hep birlikte bir arada olmamızdı. Bir arada olmak, bu kadar geniş bir aileye sahip olmak çok güzel hissettiriyordu.
Ve tabi bana karşı olan ilgilerini görmek, değerli hissetmekte.
Yemeklerimizi yemiş, oturup sohbet ediyorduk. Umarım bu mutluluğumuz ve birliğimiz daim olur.
Ece aramızdan kalkarken, geri geldiğinde eli dolu gelmişti. Kutuyla birlikte bana yaklaştığında yanıma koydu. ‘’ Yiğit ile birlikte yeğenlerimize ilk hediyelerini alalım istedik. Daha erkendir belki ama vakit çok, alacağımız şeyler çok. ‘’
‘’ Teşekkür ederim, çok düşüncelisin. ‘’ Ece ile sarılıp, öpüştükten sonra oturup kutuyu açtım. Biri mavi, biri pembe iki hastane çıkışı takımıydı. İçerisinde çok güzel kıyafetler vardı.
‘’ Ya! Çok tatlı bunlar! ‘’ dedim. ‘’ Aslında bu hepimizin fikriydi. Biz bizim kızlarla toplaşıp aldık bir şeyler. ‘’ dedi Minel komutan, ardından o da poşet getirdi.
Yusuf, ise Arslan ‘a vermişti. O poşetleri de çatığımızda gerçekten çok tatlı ve güzel şeyler çıkmıştı. Asiye anne, ise örgü patikler yapmıştı. ‘’ Hepinize teşekkür ederim. ‘’
‘’ Ya, ben bir şey daha istesem sizden? ‘’ diye sordum mahcupla.
‘’ Bir şey mi oldu güzel kızım? ‘’ dedi Asiye anne.
‘’ Yok, yok ben aşerdim de biraz. ‘’
‘’ Güzelim benim, ne istiyor canın? ‘’ diye sordu Bahar’da.
‘’ Kiraz. ‘’
‘’ O zaman beyler! Bu akşam ki operasyonunuz; Kiraz! ‘’ dedi Erdem Komutan. Erkekler yağa kalkarken ‘’ Emredersiniz Komutanım! ‘’ demişti.
‘’ Biz gidip geliyoruz. ‘’ dedi Arslan. Daha sonra hepsi çıktılar. Erdem komutan da odasına çekilmişti. Biz kızlar olarak yalnız kalmıştık.
‘’ Nasıl, evde kendini evde çok yormuyorsun değil mi? ‘’ diye sordu Minel Komutan.
‘’ Yok, yok hatta hiç yormuyorum, Arslan izin vermiyor zaten. Gerçi miniklerde izin vermiyor. Sürekli uyuyorum. ‘’
‘’ İlk aylar böyledir, kızım. Siz iyi olun da. ‘’ demişti Asiye Anne.
‘’ Kızım, sende ne kolay şey aşerdin insan biraz zor seçer. İkinci aşermeye artık. ‘’ dedi Bahar. Hepimiz dediğine gülmüştük.
‘’ Eren ‘in vay haline o zaman, hem bu ikinci aşermem zaten. İlkinde gece canım çikolatalı pasta aşerdi. ‘’
‘’ E, ne yaptınız? Gece pastane mi açtırdınız? ‘’ diye sordu Nazlı.
‘’ Yo, kendimiz yaptık. Daha doğrusu ben sadece süs için muz kestim. Diğer hepsini Arslan yaptı. ‘’
‘’ Abime bak sen! Gerçi benim de canım bir şeyler çektiğinde bu yaşıma kadar ikiletmeyip yapmıştı. ‘’ dedi Ece.
‘’ Yiğit ile nasıl gidiyor? ‘’ sorum Ece ‘ye idi.
‘’ Maşallah diyelim! ‘’ diyerek önünde duran sehpaya elini vurdu. ‘’ Çok güzel gidiyor yenge. ‘’ dedi gülümseyerek. Aynı zamanda gözlerinin içi de parlıyordu.
‘’ Maşallah desenize! ‘’ dedi azarlayarak.
‘’ Maşallah! ‘’ dedik hep birlikte. O sırada Arslan, elinde büyük bir poşetle içeriye girmişti. ‘’ Biz geldik! ‘’ Şaşkınlıktan ağzım açık kalırken elindeki poşeti Eren’e vermişti. ‘’ Yıkama görevini ikimize devrettim. ‘’
Arslan ve Yusuf tekrar içeri geri dönerken, diğerleri yanımıza oturmuştu. ‘’ O poşet neydi? ‘’ diye sordum.
‘’ Manavda, kiraz bırakmadı. ‘’ dedi Yiğit.
‘’ Yiğit, doğru söylüyor. Manavdaki bütün kirazları aldı. ‘’ Yusuf ‘ta, Yiğit ‘i desteklemişti.
Arslan ve Eren tekrar geldiğinde kucağında koca bir leğen vardı. Leğen ‘i kucağıma koyduğunda içi gerçekten dopdoluydu. Ama kirazlarda çok güzel gözüküyordu. Ağzımın suyu akarken hemen bir tanesini yedim. ‘’ ay, çok güzelmiş. Sizde yesenize. ‘’ dedim bizimkilere bakarken.
‘’ Sen ye, biz sonra yeriz. ‘’ dedi Asiye Anne. Gülümseyerek baktım.
Neredeyse leğenin yarısına gelmiştim. O kadar çok yemiştim ki, patlayacaktım neredeyse. Ama çok iyi gelmişti. Biraz daha sohbet etmiş ardından kalkmıştık.
…
Aynaya karşı yan dönmüş, elim karnımda seviyordum. Yedi ay olmuştu. Zaman çok çabuk geçmişti ama çok şey yaşanmıştı bu yedi ay içerisinde. Ben hep evdeydim tabi ama Arslan operasyonlara gidip gelmişti. Bize pek çıkmamıştı. Çıksa da ben gitmemiştim zaten. Sokur hala ortalıklarda yoktu.
Yedi ay içerisinde, birkaç kere daha aşermiştim ama bunlar evde olan şeylerdi. Sonra bir daha kesilmişti. Ay yaklaştıkça bizimkilerden hediye gelmeye devam etmişti. Neredeyse bütün eksikliği onlardan gelen hediyelerle tamamlamıştık. Odaları hazırdı. Sadece birkaç eksikleri vardı. Ve bana hastanede lazım olacak eşyalar. Bugün bizimkilerle onları tamamlamak için alışverişe çıkacaktık.
‘’ Güzelim! ‘’ Arslan, miniklerin odasından bana seslenirken elimi karnımdan çekip odaya geçtim. Evet, hala minikler diye sesleniyorduk çünkü daha isim bulamamıştık. Arslan arada Öztürk 1 ve Öztürk 2 diye sesleniyordu. Odanın girişine geldiğimde cevapladım: ‘’ Efendim. ‘’
Öyle çok bir oda yapmamıştık. Sade bir odaydı. Fazla abartmaya gerek duymamıştık. Benim için en pratik olabilecek şekilde dizayn edilmişti oda. Perdeleri takmıştı. ‘’ Oda hazır! ‘’ dedi merdivenlerden inerken.
‘’ Ay! Çok güzel! ‘’
Etrafı topladığında, telefon çalmıştı. ‘’ Gelmişler, hadi çıkalım! ‘’ arabayla sohbet ederek giderken, gecen alacaklar listesi hazırladığım kâğıdı kontrol ediyorduk. Herhangi bir şey unutmamak için. Küçük çaplı bir araştırma yapmıştım. Bana neler lazım olacağı ile ilgili. Küçük ama çok detay vardı.
Arabayı, alışveriş merkezinin otoparkına park ettikten sonra asansörle mağazaların olduğu kata çıktık. Beni ilgilendiren mağazaya girdiğimiz de ne kadar elimizde yeterli kadar bebek kıyafetleri olsa da küçük olan o kıyafetlerin yanında buluyorduk kendimizi.
Listeyi açıp, bütün her şeyi teker teker almaya başladık. Elimiz kolumuz kasaya gitmiştik. Ve yine de birkaç parça kıyafet alamadan duramamıştık.
Mağazadan çıktığımızda, karşıda duran tatlıcıyı görünce canım çekmişti. Orayı gösterirken ‘’ oturalım mı ‘’ diye sordum. Hem yorulmuştuk da. Tatlı ve su söylemiştik.
Kısa ama eğlenceli bir gün geçirmiştik. Asansör ‘ün önüne geldiğimizde Yusuf, bize döndü. ‘’ Siz hiç aşağıya inmeyin direkt karşıdaki kapıdan çıkın ben sizi önünden alırım. ‘’ onu onaylarken o aşağıya, bizde karşıdaki çıkış kapısına yürüdük.
Kapıda beklerken önümüzden bir araç geçiyordu ilk Yusuf sanmıştım ama bu kadar hızlı gelemezdi, zaten o da değildi. ‘’ Bütün eksiklikler tam mı? ‘’ dedi Arslan. Kafamı salladım. O an tek hissettiğim karnımda oluşan acıydı…
YAZAR ANLATIMINDAN
Herkes Yusuf ‘un gelmesini beklerken, hiç beklemediği bir şey ile burun buruna geleceklerdi. Önlerinden bir araç geçtiğinde onun da bir vatandaş olduğunu düşünmüşlerdi ama değildi.
Bir silah sesi,
Ardından arabanın hızlıca kaçışı,
Ahsen ‘ın karnı kanlar içinde yere yığılması…
Saniyeler içinde gerçekleşmişti.
Etrafta halkın korku dolu çığlıkları duyulurken, kaçan arabayı yakalamak için peşinden koştular ama yetişememişlerdi. Arslan, yerde kanlar içinde yatan Ahsen ile bir başına kalırken, etrafını saran diğer kişileri duymuyordu bile. Ahsen ‘i tek hamlede kucağına aldı.
O sırada Yusuf ve diğerleri gelmişti. Telaşla arabaya binip hemen hastaneye doğru gittiler. Yoldayken hastaneyi aramışlardı. Doktor, onları kapıda beklerken Ahsen ‘i arabadan, sedyeye aldılar. Oradan ise ameliyathaneye.
Ameliyathanenin kapısında çaresizce bekliyorlardı. Arslan, kendinde değildi. Yere oturmuş sadece ‘ Ne olur bir şey olmasın! ‘ diyordu tekrarla. Diğerleri kendinde olmak zorundaydı. Arslan ‘a sahip çıkabilmek için. Komutanlarına haber vermişlerdi. Kısa bir süre içinde Asiye Anneler ile birlikte onlarda gelmişti.
Erdem Komutanın geldiğini gören Arslan hırsla ayağa kalktı. ‘’ O yaptı komutanım, eminim! ‘’
‘’ Tamam, bulacağız sakin ol. Araştırıyoruz. ‘’ dedi Erdem Komutan metanetli olmaya çalışırken. ‘’ Öldüreceğim onu! ‘’ dedi. Bir oraya bir oraya adımlar atarken.
Endişe ile komutanına döndü. ‘’ Ya bir şey olursa? Ahsen ‘e ve bebeklere bir şey olursa? ‘’
Arslan, kendini durduramaz bir halde ameliyathane kapısının önünde adımlar atarken bir yandan endişeyle tekrarlıyordu. ‘’ Allah ‘ım sen bana bağışla! ‘’ Arslan, kimseyi duymamaya başlamıştı. Etrafındakileri görmüyor ve duymuyordu.
Gözlerinden yaşlar akıyordu.
Gözlerini birden duvara dikti. ‘’ Eğer, bir şey olursa andım olsun ki seni öldürürüm Sokur! ‘’ demişti sinirle bağırarak. Eliyle de duvara vurmuştu. Hemşireler gelip, sakinleştirici yapmışlardı. Arslan, odaya alınırken diğerleri beklemeye başladı.
Bir yandan da dualar ediyorlardı. Eren, Erdem Komutandan izin alıp tabura gitmişti. Sokur ‘un izine bakacaktı.
Eren gittikten sonra saatler geçmişti. Ne doktor ne de hemşire çıkmıştı kapıdan. Arslan, uyanmış. Sarsak adımlarla ameliyathanenin önüne gelmişti. ‘’ Oğlum! ‘’
‘’ Çıkmadılar mı? ‘’ diye sordu Arslan. Yorgun çıkan sesiyle. O sırada kapı açıldı ve doktor çıktı. Arslan, doktoru gördüğünde heyecanla yanına gitti. ‘’ Karım ve bebeklerim iyi mi? ‘’
‘’ Geçmiş olsun, kurşun karnına denk geldiği için sezaryen doğumla bebekleri dünyaya getirdik. Şuan gayet sağlıklılar. Erkek bebek biraz sıkıntılı kurşun ona yakın saplanmış. ‘’
‘’ Peki, Ahsen? ‘’
‘’ Ahsen Hanım ‘ın durumu kritik. Gözetim altında tutuyoruz. Geçmiş olsun tekrardan. ‘’ Doktor, gittiğinde herkes yıkım içerisindeydi. Fazla süre geçmeden ameliyathaneden hemşire koşarak çıkmıştı. Doktor ile döndüklerinde herkes telaşla ayağa kalktı. ‘’ Bir şey mi oldu Doktor! ‘’ dedi Arslan.
Eren, ise bulduğu sonuçla hastaneye gelmişti. Albay, telefonu açmadığı için yüz yüze görüşmek durumunda kalmışlardı. Sokur ‘un sinyalini almıştı.
‘’ Bebeklerden bir tanesi kayıp! ‘’ Arslan, hızla çıkışa doğru koşarken Eren, Yusuf, Yiğit ‘te hemen peşinden koşmuşlardı. Onu durdurmak saçma olurdu, o yüzden yanında olacaklardı.
Eren ‘in yönlendirmesiyle Sokur ‘un sinyalinin gösterdiği yere geldiler. Mühimmatsızlardı, ama onlar için önemli değildi. Tek konsantre oldukları konu vardı; o da Sokur ‘un ellerinde olan bebekleriydi.
Sokur ‘un daha önceden ele geçirdiği ve tüm halkını kaçırdığı köylerden bir tanesiydi geldikleri yer. Bir sürü ev vardı ama bir ev vardı ki, ben buradayım diye bağırıyordu Sokur için.
Hızlıca o eve yöneldiler. Evin etrafını sararak. Kapının önüne geldiler. Onlar, iki yanda dururlarken kapı açıldı. Kapıdan kucağında bebekle Sokur çıkmıştı.
Arslan, Sokur ‘un onları görmesine müsaade etmeden kafasına vurdu. Yusuf, hemen bebeği alırken, arabaya koştu. Diğerleri Sokur ‘un iki, üç adamıyla ilgileniyordu.
Arslan ‘ın tüm odağı Sokur’du. Yüzüne yumruk geçirerek yere düşmesini sağladı. Kalkmasını engellemek için karnının üzerine oturmuştu.
‘’ Sen nasıl böyle bir şey yaparsın lan! ‘’ dedi Arslan bağırarak.
Yiğit ‘in telefonunun çalmasıyla ortam bir anda durulmuştu. Sokur ‘un adamlarını bayılttıkları için tek odakları Arslan ‘dı. Yiğit, telefonu açtığında karşı tarafı dinlemiş ardından sessiz ve sakince kapamıştı.
‘’ Bir şey mi olmuş? ‘’ diye sordu Arslan. Sinirle Sokur ‘a bakarken. Yiğit, bir şey demezken Arslan sinirle bağırdı. ‘’ Söylesene! ‘’ bir hışımla Sokur ‘un üzerinden kalkarken, tutması için Eren ‘e vermişti.
‘’ Yiğit? Söylesene oğlum! ‘’
‘’ Abi- Ahsen Yenge ve bebek.‘’ devamını getirememişti.
‘’ Söyle lan! Elimde kalacaksın! ‘’
‘’ Kaybetti- ‘’ devam etmesine izin vermedi Arslan.
‘’ Tamam, tamam sus! Devam etme! ‘’ büyük bir hışımla tekrardan Sokur ‘a döndü. Eren’in ellerinden aldı. Yakasından tutarken bağırmaya başladı.
‘’ Hayallerimiz vardı lan bizim! ‘’ bir yumruk attı suratına.
‘’ Bebeklerimizi beraber büyütecektik. ‘’ bir yumruk daha attı.
‘’ Ben ona söz vermiştim! Biz beraber maça gidecektik. ‘’ bir yumruk daha attı.
‘’ Sen, onu benden aldın. Sen benden; Hayallerimi, gücümü, sözlerimi, hayatımı… Her şeyimi aldın benden! ‘’
Sokur ‘u sertçe yakasından bırakarak yere itti. ‘’ Koruyamadım, yanı başımda duran ailemi koruyamadım! Sözlerimi tutamadım. ‘’ bağırmıştı Arslan. Elleri duvarı yumrukluyordu. Yiğit, arkasından sarılarak Arslan ‘ı durdurmuştu. Birlikte yere çömeldiklerinde Arslan çökmüş bir vaziyetteydi. Ekipler onların olduğu yere doğru gelirken, Sokur, Türkiye Cumhuriyetinin güvenli kollarına teslim edilmişti.
Sokur yenilmişti evet ama en büyük yenilgiyi Arslan almıştı…
ÜSTEĞMEN AHSEN ÖZTÜRK ‘TEN
Orman kokusu, ağaç kokusuyla doluydu her yer. Güneşli bir gün, kuş cıvıltıları ile dolu her taraf. Yerde oturuyorum. Yanımda Arslan ve kızımız piknikteyiz. Kaşlarımı çatıyorum. Etrafa bakınıyorum hızlıca.
Göremiyorum.
Oğlum yok!
Sesi geliyor uzaktan, ‘ Anne! ‘ diyor. Ama kendisi yok.
Oğlum yok!
Bende uzaklaşıyorum onlardan. Arslan ve kızımdan uzaklaşıyorum. Gülüşüp, oynuyorlar.
Bu güzel çerçevede oğlum ile ben yokuz!
O güzel koku gidiyor, güneş kayboluyor, kuş cıvıltıları yerini sessizliğe bırakıyor. Görüntü gidiyor! Karanlık geliyor. İçine hapsediyor beni.
Koskocaman karanlık içine yutuyor.
SON
HERŞEY, VÜCUT BULDUĞU
KÖKLERE GERİ DÖNER,
BEDENİMİZ TOPRAK OLUR,
KANIMIZ SU,
ISIMIZ ATEŞ,
SOLUĞUMUZ HAVA,
AHENKLE DOĞANLAR, AHENKLE ÖLÜRLER.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |