12. Bölüm

Hesaplaşma ve Kapanış

Fâhte
faahte

"Kendi kendime acıyasım geliyor, nerdeyse ağlamaklı oluyorum. Düşünüyorum ki yarın ölüp gidersem, kim yanacak benim için?" -Anar Rızayev

 

 

 

Her şeyi İstanbul'da bırakıp döneli iki gün olmuştu ve şu an resmi işlemlerle, evin ve arabanın satışıyla, avukatlıktan istifamla başlayıp senato kararını bozmaya çalışmakla geçen bir günün içindeydim. İndiğimde saat farkında bakmadan Yeşim'e mesaj atıp beni aramasını söyledim muhtemelen orada gündüz saatleriydi beni aradığında döneceğimi, işlerimi halletmem gerektiğini söylemiştim.

 

Şimdi ise eski iş yerime gelmiştim asansörden indikten sonra büroları geçerek kendi odama geldim. Tüm davalarım diğer avukat arkadaşlara dağıtılmış odam boş duruyordu.

Sadece özel eşyalarımı toplamaya başladım; kalemlerim, ajandam, defterlerim masamda mezuniyetimden kalan Ressler ile çekindiğim bir fotoğraf vardı onu da mecburen alarak kutuya koydum.

 

Çekmecelerde gördüğüm tüm eşyalarımı koydum yaşadığım duygu yoğunluğundan ellerimi sandalyeye yasladığımda kafamı eğip derin bir nefes aldım.

 

Kapım seslice açıldığında Avukat Gabriel büronun sahibiydi. "Sonunda gelebilmişsin." Büronun kaymağını yiyen adam buydu. Patron!

Kapıyı arkasından kapattı.

 

"Kovulmuşum." Dedim sesimdeki hayal kırıklığını saklamadım iznimin tam bitişine göre dönmüştüm üstelik İstanbul'da her şey yolunda gitseydi bugün zaten döndüğümde istifamı verecektim. "Geç ya da erken gelmem bir şey ifade etmeyecekmiş." Dedim tam karşımda duruyordu ağırlığımı bir ayağımdan diğerine verdim ve son olarak sormak istediğim bir şey vardı. "Beni tam olarak ne zaman gözden çıkarttınız?"

 

"Tazminatını ödeyeceğim." Dedi odada gözlerini gezdirdi soruma herhangi bir cevap vermedi.

 

Günler önce gitmeden önce hazırladığım istifa mektubunu çıkarttım.

"Ben zaten sizden ayrılacaktım."

 

Elimden alarak baktı. Şaşırdı.

 

"O zaman tazminata gerek yok. Buradan daha iyi bir konumdasın."

 

"Hayır," elinden hızlıca çekip geri aldım. "Siz ben bunu vermeden beni kovdunuz nedenini bilmiyorum ve hakkımı istiyorum!"

 

Kapı tekrar açıldı bu kez elinde koliyle karşımda birisi duruyordu daha hiç görmemiştim. Odadan çıkacakken Gabrial konuşunca duraksayıp ona döndüm. "Sakın karşı karşıya gelmeyelim. Seni kovmayı ben istemedim." Ben cevabımı almıştım.

 

"Tazminatımı vermezsen geleceğiz ama bu sefer avukat olarak değil."

Yargıçlığı kazandığımı anlayınca yüzü daha da değişti.

 

Geniş ofiste veda edeceğim tek birisi bile yoktu.

 

Ressler'ı ne zaman görecektim bilmiyorum iki gün olmuş üçüncü günün içindeydim. Şimdi ise arabayı elden çıkartmak için fakülteden bir arkadaşımla görüşecektim sonrasında ise işimin feshi için halletmem gerekenler vardı.

 

Buluşacağımız otelin lobisinde oturmuş Tom beni bekliyordu. Geldiğimi görünce ayağa kalktı sarıldık. "Naber?"

 

"İyiyim sen?"

 

Ayak üstü biraz hayatımızda yaptıklarımızdan konuştuk ve ardından otelin restoran kısmına geçtik aç olmadığım için sadece filtre kahve söyledim.

 

Kahvemden bir yudum alarak arkama yaslandım. "İş için mi gidiyorsun?" cevap vermeyip Tom'un yüzüne baktığımda "Bir sebep öyle teklif mi aldın, uluslararası bir şirket mi?" Diye diretti.

 

"Teklif almadım. Başka planlarım var," yüzüme anlamayarak baktı.

"Ressler mı? Evleniyorsunuz diyeceğim ama o zaman arabayı evi satmazdın."

 

"Evlenip mi gitmem gerekiyor? Yok öyle bir şey."

 

"Söyle o zaman niye gidiyorsun?" Dedi kızarak.

"Dedemi buldum." Dedim, hiç cevaptan çok, tüm olanlardan az bir cevaptı.

 

"Gerçekten sevindim. Hâlâ bekarsın en azından." Dedi.

 

"Yani..." dedim karmakarışık ilişki durumuma içimden söverek.

Kahvesini içmek için dudaklarına götürmüştü ama cevabımla indirdi.

 

"Karım yeni arabasına bayılacak." Dediğinde imzalamam gereken belgeleri çıkarttı onları hızlıca hallettikten sonra birlikte arabayı satış öncesi muayeneye götürüp kontrol ettirecektik.

 

Bugünlük işlerimi bu şekilde toparladıktan sonra sıra eve gelmişti, evin kapısından girer girmez solunda mutfak sağında ise gömme portmanto, mutfağın hemen yanında salonuma giriş kapısı vardı salon kapısının çaprazında fazla kullanmadığım bir oda bulunuyordu. Giriş kapısından ters L şeklinde dönünce yatak odam onun sağında ise banyo vardı. Evimi seviyordum ama veda zamanıydı.

 

Holün ışıklarını açarak elimdeki kutuyu yere bıraktım ev için emlakçı gelecekti valizlerimi hazırlayacaktım önce mutfağa girdim bir bardak su içtikten sonra emlakçıyı arayıp ev için gün verdim. Valizlerimi hazırlamak için odama gideceğim sırada telefonum tekrar çaldı emlakçı sandığım için hemen döndüm ama şaşırmadığım bir telefon oldu; Ressler arıyordu. Açmadım açmadığım gibi çok geçmeden kapım çaldı, gelen oydu biliyorum.

 

İçime düşen sıkıntıya rağmen gözlerimi Ressler'ın üzerinden çekmedim.

 

"Neden geldin buraya?" Dedim tekrar.

 

Yaslandığı yerden kendini çekip mutfakta volta atmaya başladı. Bu hareketi bana tanıdık gelirken daha fazla dayanamadım. "Geldiğime mutlu olmuş gibi durmuyorsun?" Dedi.

 

"Mutlu olmadığım açık zaten." Saat çoktan 8-9 olmuştu. "Eve birlikte döneriz diye düşünüyordum." Dedi.

 

Bu haline güldüm. "Eve birlikte falan dönemeyiz, zaten benim bir evim var." Ayakta durmaktan sıkılıp masanın önündeki sandalyeyi çekerek oturdum ve Ressler'a döndüm. "Senden ayrı bir hayatım var biz ayrılalı bir haftadan fazla oluyor."

 

Mavi gözlerini birkaç saniye kapattı bu adamı buraya geldiğimden beri tanıyordum birazdan büyük bir kavga edecektik. "Senden özür diledim bir hata olduğunu ayrıldığımız zaman olduğunu söyledim!"

 

"Umurumda değil!"

 

Onun bağırmasına aynı karşılıkla cevap verdim. "Umurumda değilsin, kiminle ne yaptığınla ilgilenmiyorum bunu benim üzerime basıp geçerek yapmanla ilgilenmiyorum..." oturduğum sandalyeden hızla kalktım "Seninle ve senin duygularınla ilgilenmiyorum!" dediğimde masaya eğildi ve üzerinde duran bardak ve yapay çiçekli vazoyu eliyle dağıttı. "Ressler Carter!" diye bağırdığımda ellerini masaya yaslayıp derin nefesler almaya başladı.

 

"Karşında eski sevgilin olarak durmuyorum karşında New York eyaleti Manhattan Federal hâkimi duruyor kendine gel!" işe başlayıp başlamadığımı bilmiyordu buradan taşınacağımı bilmediğini düşünüyordum bu yüzden ufak tefek bilgileri atladım.

 

"Kazanmışsın." Dedi şaşkınlık içinde.

 

"Evet kazandım."

 

Şaşkınlığıyla birlikte sakinleşmeye başladı. "Her şey üst üste geldi biliyorum." Dedi daha ılımlı bir sesle "Büyükannen öldü yalnız kaldın işlerin birikti arkadaşın evlendi ben her şeyi anlıyorum zamana ihtiyacın varsa..."

 

Ayağımın altındaki kırık camlara dikkat ederek önce mutfağın kapısını açtım. "Evet, zamana ihtiyacım var ben arayana kadar beni aramamaya ne dersin?"

 

"Şimdilik gidiyorum." Dediğinde bana sinir basmaya başladı kendimi bağırmamak ve küfretmemek için çok zor tuttum.

 

O gittikten sonra saatin geç olup olmamasına bakmadan emlakçıyı arayıp süreci hızlandırmak istediğimi söyleyip kapattım. Odama geçer geçmez büyük boy valizimi çıkartıp yatağın üzerine koydum ve dolabıma yöneldim. Kullanıp kullanmadığım kıyafetleri ayırmaya başladım onların ardından banyoma girip yarım kalan eşyalarımı toplamaya başladım bunları yapmam neredeyse tüm gecemi aldı.

 

Kalan birkaç günümde evi toplamaya devam ettim emlakçıyla görüştüm ve İstanbul'a dönüş biletimi almıştım.

 

 

Bütün eşyalarım, anılarım yirmi yılım iki büyük valize sığmıştı. Hırkama daha fazla sarılarak durdum kendime dikkat etmediğim günlerin acısı şimdilerde acısı kendimden çıkıyordu. Uçak yolculuğum zaten zor ve uzun geçmişti yetmezmiş gibi her yerim ağrıyordu bıraksam kendimi saatlerce değil günlerce yatacaktım.

 

Duraksadığım yerde kendimi tutamayıp birkaç kere öksürdüm. Valizlerimi bırakacağım bir yer yoktu öğle saatlerinde inmiştim ama bu halde otele gidip valizleri bırakmakla ardından hastaneye geçmekle uğraşmak istemiyordum.

 

Kapıdaki taksiciye valizleri bıraktıktan sonra yavaşça arka koltuğa oturdum yaz günü ağustos ayı demeden hasta olmuştum baş ağrısından kafamı koparacaktım.

 

Taksici valizlerimi yerleştirdikten sonra arabaya bindi. "Nereye gidiyoruz?" dedi. Telefonumdan haritaları açıp en yakın hastanenin adını verdim. "En kısa yoldan Pendik Medikale gidelim lütfen." Dediğimde onayladı. "Yirmi dakika gösteriyor." Diye de ekledim.

 

Gözlerimi ne kadar süre kapattım bilmiyorum ama telefonumun sesiyle açmış bulundum. Yeşim'e bugün geleceğimi söylemiştim dün akşam saat sekiz gibi uçağa bindim saat farkıyla birlikte uçaktan inişim öğlen iki gibi olmuştu.

 

Telefonu açmayıp yola bakmaya devam ettim. Çok kısa sürede hastanenin önündeydik. Taksiciye parasını ödedikten sonra valizlerimi sürükleyerek içeriye girdim.

 

Acilden giriş yaptıktan sonra sedyeye geçerek doktora tüm şikayetlerimi sıraladım hemşirenin gelmesini beklemeye başladım. Sedyede uzandığımda telefonum tekrar çalmaya başladı arayan tekrar Yeşim'di bu kez açacaktım ama gelen hemşireyle telefonu yanıma koydum.

 

"Kolu açalım."

 

Üzerimdeki ince gri hırkayı çıkarttım serum takılmasını izlemek istememiştim. Serumun soğukluğunu hissettiğimde ürperdim. Serum yavaş yavaş akarken gözlerimi kapattım.

 

"Rana. Rana..." adımın seslenilmesiyle gözlerimi araladım. Yeşim başımda duruyordu "Yeşim." dedim kısık bir sesle.

 

"Buradayım." Dedi aynı zamanda uyurken serum takılı kolumu bükmüşüm serum akmayı bırakmış iğnenin olduğu yer kan dolmuştu buna bakınca bile fena olmuştum. "Yeşim düzeltir misin?" dedim neyi söylediğimi anladı serum kaldığı yerden akmaya devam edince kafamı kaldırıp baktım az kalmıştı muhtemelen bir saatte yakın uyumuştum.

 

"Bana neden haber vermedin?" cevap vereceğim sırada biraz öksürükle boğuştum. "Yorulma istedim. Nereden haberin oldu?" ayakta durmasından rahatsız olmuştum bu yüzden yatmayı bırakıp oturur pozisyona geldim dizlerimi kendime çektim, Yeşim'in oturabilmesi için alan açmış oldum.

 

"Ee, telefon çalıyor açan yok. Bir beni mi açmıyorsun dedim Eymen'den aradım onu da açmadın. Sonra telefonun sesini duyan hemşire açıp haber verdi." Dedi.

 

Takıldığım yer Eymen'den de aramış olmasıydı son yaşadığımız şeyi bilmiyordu muhtemelen. "İyiyim, buraya geldim geri döndüm, hava değişimi derken böyle bir şey oldu."

 

Söyleyecek başka bir şeyim vardı ama yeri değil diye düşündüğüm için sustum. Kafamı kaldırıp baktığımda serumun bittiğini gördüm. "Çıkalım bitti bu."

 

Yeşim, sedyeden inip hemşireyi çağırmaya gitti ben de geldiğim zamanki kadar kötü değildim bu yüzden ayaklarımı sarkıtıp ayakkabımı giymek için eğildim ama kolumdakini unutunca canım acımıştı.

 

"Dur! Dur canın yanacak, dur." Eymen'in sesini duymayı beklemediğimden kafamı kaldırıp baktım ama bu kez sedyedeki duruşumu ayarlayamadım Eymen tutmasaydı az kalsın yere düşecektim.

 

Kolumu tutmaya devam ettiği saniyelerde konuşamadım onu bu kadar çabuk görmeyi beklemiyordum ya da bu halde görmeyi beklemiyordum. "Senin burada ne işin var?" tek nefeste söylediğim cümlenin ardından öksürük krizine girdim Eymen cevap vermek için bekledi.

 

"Çıkabilirsiniz Rana Hanım." Perdenin ardından gelen hemşireyle vereceği cevap sekteye uğradı.

 

Sessizce arabanın yanına kadar geldiğimizde Eymen, valizlerimi bagaja koyarken ben Yeşim'e baktım o bana baktı kafasıyla ön koltuğu işaret ettiğinde arka koltuğa doğru yöneldim Yeşim önümü keserek ön kapıyı açtı. "Otur artık." Dediğinde mecburen oraya oturmak zorunda kaldım çünkü Eymen bagajı kapatmıştı.

 

"Nereye götüreceğim sizi?" dedi ve dönüp bana baktı.

 

"Herhangi bir-"

 

"Anneme gidiyoruz."

 

Yeşim'e döndüm "Neden annene gideyim? Otelde kalacağım."

 

"Hayır canım, anneme gideceğiz iyi olana kadar orada kalacaksın."

 

Yeşim'le bu tartışmada borçlu çıkmak istemiyordum. "Rahatsızlık vermek istemiyorum."

 

"Rahatsızlık vermeyeceksin yoksa yeni evliyim demem bizim eve götürürüm." Bu konunun bu kadar uzamasını istemiyordum.

 

"Yeşim..." dedim uzatarak "Üç gündür ev-iş-araba üçgeninde dolanıyorum kafamı dinlemek istiyorum."

 

"Dinlersin, dinlersin bizim evde çok rahat dinlersin."

 

"Kafasını nerede dinlemek istiyorsa orada dinleyebilir Yeşim." Kafamı hemen Eymen'e çevirdiğimde konuşmasına devam etti. "Kaç yaşında kadın sonuçta kendi kararlarını verebilir." Dedi.

 

"Eymen..." konuşulacak yer vardı, konuşulmayacak yer vardı.

 

"Ne Eymen ne? Birden bırakıp gitmiyor musun?"

 

Dişlerimi sıka sıka "Dönecektim." Dedim.

 

Işıklarla durduğumuzda bana doğru döndü "Peki bunu bana söyledin mi? Eymen ben döneceğim dedin mi? Bekle dedin mi?"

 

Ne alakası vardı anlamıyordum şurada dört-beş gündür yoktum. "Beş gündür yoktum Eymen. Benden değilse bile Yeşim'den ya da birinden döneceğimi duyabilirdin!" bağırdığım için boğazım acımıştı. Bunu geçirebilecekmiş gibi bir elim boğazımı buldu nefes nefese kalmıştım.

 

"Ben Yeşim'den ya da bir başkasından duymayı değil senden duymayı bekliyordum!"

 

"Eymen ne fark eder?" dedim bıkkınlıkla. Normal zamanda bile aramızda net bir şey yoktu. "Bizden olmayacağını sana Yeşim'lerde yemek masasında söyledim Eymen ne fark eder?"

 

"Rana ben senden duymak istiyordum senden, o gece Eymen döneceğim demek bu kadar mı zordu? Hadi onu bunu geçtim Rana, bizden olmaz Eymen demek bu kadar mı zordu."

 

Kendimi tutamadım ve tekrar bağırdım. "Evet! Evet o gece bunu söylemek o kadar zordu, ucu bucağı belli olmayan bir işe soktun beni. Bütün düzenimi yerle bir ettin..." Eymen'e döndüğümde sözü o aldı. "Asıl sen geldin, yeni şehir, yeni iş diye geldiğim şehrin havasını burnumdan getir-"

 

"Yeter!" Yeşim'in varlığını olan kavgayla unutmuştum. Arkadan bağırdığında Eymen sustu ama sinirinden burnundan soluyordu. "Yeter... Aranızda ne geçti, ne oldu bilmiyorum ama kendinize gelin çocuk musunuz siz? Neyi paylaşamıyorsunuz?"

 

"Aramızda bir şey geçmedi. Geçmemeliydi bu öfkesi neye bilmiyorum." Dediğimde Eymen alayla güldü ve rahatsızmış gibi yüzünü buruşturdu. "Aynen aramızda bir şey geçmedi Yeşim, zaten ben nişanlı bir adamım bu saatten sonra hiçbir şey geçemez." Dediğinde kulağım çınladı ne duyduğumu anlayamadım ama Yeşim benden önce anlayarak "Ne nişanlısı?" dedi.

 

"Tamamen gittim sanıp eski sevgiline mi döndün? Zaten yüzüğü de ona almıştın değil mi?" kafamı aşağı yukarı salladım.

 

Eymen bana döndüğünde "Sen yüzüğü nereden biliyorsun?" dedi bu kez şaşkındı birkaç kez daha kafası ben ve yol arasında döndü durdu. "Odamı karıştırdığında gördün, tabii ya."

 

"Gördüm peki görmem neyi değiştirdi?" cevap alamadığımda "Hım?" diye devam ettim sorguyla.

 

"Rana sen gittin." Dedi durgun bir sesle "Sen gittin. Dönmeyeceksin sandım."

 

"Gider gitmez eski sevgiline dönmüşsün ne anlatıyorsun?" kırmızı ışıkta durmuştuk nefesimi bıraktım. "Eymen sen bizi burada indir." Dedi Yeşim.

 

"Annene götürüyorum." Dedi oldukça duygusuz bir sesle.

 

Yolun kalanında hiçbirimiz konuşmadık ortalık gerilmesin ses çıkmasın diye tıkalı burnumdan bile nefes almadım.

Bölüm : 30.01.2025 00:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...