
"Aşk ve adalet, bazen birbirine zıt yönlerde ilerler; ama her ikisi de kalpte iz bırakır."
⚖
Emlakçıyla görüşme işi yarına kalınca eve döndüm hemen ev işini halledip ya da ev işlerine hiç bulaşmadan dedemi görmeye gitmeliydim. Kapının ziline bastığımda ben kapıda fazla kalmadan açıldı bir anneden kapının açılıp hoş geldin demesini bile çok uzun zamandır hissetmemiştim.
Hemen Gülay teyzeye gülümseyip elimdeki poşeti havaya kaldırdım. “Mutfağını kullanıp kullanmama izin verir misin, bilemedim. Bu yüzden hazır aldım.” Mete amca biraz daha şerbetli tatlılardan sevdiği için ona baklava, Gülay teyze ve kendime de birkaç farklı çeşitte Petit Four aldım.
Gülay teyze sahte bir kızgınlıkla değil baya kızmış bir şekilde “Mutfağı kullanmana neden izin vermeyeyim Rana bu evin diğer kızı sensin.” Dedi.
Anneme ihanet ediyorum hissi çepeçevre beni sararken dışımdan hiçbir şey söyleyemedim ama Gülay teyze çokça saygı duyuyordum ve minnetle doluydum.
İçeriye geçerek elimdekini masaya koydum ve su içmek için önce bardak çıkarttım. “Sabah erken gitmişsin.”
“Evet Gülay teyze, birkaç işim vardı onları hallettim.”
“Kaçmıyor ya işlerin bir daha kahvaltı yapmadan çıkma günün iyi geçmez.”
Kafamı sallarken “Olur.” Dedim “Bugün avukatlık için denklikle uğraştım ama vakti geçmiş sınav haziran ayında yapılmış.”
Gülay teyze meraklı bir şekilde “Ee, ne olacak peki? Ne yapacaksın bir yıl bekleyemezsin.”
Suyu içtikten sonra bardağı elimde tutmaya devam ettim. “Bilmiyorum hukuki danışmanlık yaparım bir yıl kadar o zaman…” içim bunalıyordu bunu söylerken mahkemelerden bu kadar uzakta olamazdım kalamazdım yani. “Sınavı geçersem bile bir yıl staj sürem olacak iki yıl kadar avukatlık yapamayabilirim.”
“Her şeyin hayırlısı olsun güzelim, sıkma canını.”
Aramıza telefonumun müzik sesi gelince masaya koyduğum çantama uzanarak içerisinden telefonumu aldım Yeşim arıyordu. “Yeşim.” Dedim Gülay teyzeyle paylaşarak telefonu hemen açtım. “Efendim.”
“Naber, annemle nasıl gidiyor?”
“İyiyim, bugün dışarıdaydım yeni eve geldim birlikte oturuyoruz şimdi. Sen?” Dedim.
“İyiyim iyiyim.” Dedi hızlıca. “Sıkılmışsındır diye aradım bu akşam saat yedi gibi İstanbul üniversitesi Hukuk fakültesinde mahkeme simülasyonu yapılacak. Cihat babam bizi davet etti, gelmek ister misin?”
“Olur gelirim.” Dedim akşam burada kalsam vakit geçirmek için boş boş bahçede oturacaktım bunun yerine öğrencilerle aynı şekilde burada bir dava izlememin hiçbir kötü yanı olamazdı.
Telefonu kapattıktan sonra Gülay teyzeye özet geçtim.
“Kahve içelim mi?”
“Olur, yapayım size kahve Gülay Hanım, istediğiniz kahve olsun.”
Kahve makinesi çalıştırdıktan sonra “Kerem abiden ne haber? En son düğünde gördüm bir daha haber almadım.” Dedim bu sırada arkam tezgâha yaslıydı Gülay teyzeyle birbirimize bakıyorduk.
“Çalışıyor ben de konuşmadım ne zamandır.”
Kahve makinesinin sesini duyunca hemen arkamı döndüm ve fincanlara döktüm en köpüklü kahveyi de Gülay teyzeye verdim, yarım saat kadar daha birlikte oturduk sonrasında sadece sabah giydiğim keten şortu siyah palazzo bir pantolonla değiştirip çıktım.
⚖
Fakülteden içeri girdiğimde geçmişten gelen heyecanıma yenik düştüm. Annem ve babamla başlayan bu meslek bence benim içimde de doğmuştu. Her şey bu şekilde ilerlememiş olsaydı bile ben hukuk seçerdim hatta belki de şu an ayak bastığım bu fakülte mezun olduğum yer bile olabilirdi.
Giriş kalabalıktı tanıdık üç simayı arıyordum; Başsavcı Cihat Bey, Yeşim ve Furkan, bu kalabalıkta artık birilerine ihtiyacım vardı. “Rana.” Arkamdan gelen sesle oraya döndüm Yeşim kapıdan yeni giriyordu neredeyse koşar adımlarla yanıma geldi ve birbirimize sarıldık. “Burada seninle okumayı o kadar çok isterdim ki!” dediğinde iç çekip “Ben de.” Dedim.
Cübbesi kolundaydı işten çıkıp hemen buraya gelmişti. “Belki avukatlardan biri olursun.”
“Bu konuda hiçbir bilgim yok gençlerin önünde rezil olmak istemiyorum.”
Koluma uzandığında birlikte yürümeye başladık. Şeffaf kapılardan geçtikten sonra üzerinde Duruşma Salonu yazan kapının önünde durduk Cihat Başsavcı orada iki kişiyle konuşuyordu. Yeşim yanlarına ilerlemeden önce kulağıma doğru eğildi. “Hukuk Fakültesi Bölüm Başkanı Fatih, soyadını unuttum şimdi diğer taraftaki Baro Başkan Yardımcısı Gül Gürbüz.” Dediğinde kafamı salladım.
Konuşma sırasında Cihat Bey bizi gördü ve Yeşim’le ayrılarak yanlarına ilerledik.
“Fatih Bey, Gül Hanım…” diyerek böldü konuşmalarını isimlerini verme amacını anladım bilmiyorsam hemen öğrenmem içindi kafamı sallayıp teşekkür ettim Cihat Bey’e.
“Furkan’ın eşi, Avukat Yeşim.” Onlar el sıkıştıktan sonra Yeşim’i düğün için tebrik ettiler ardından sıra bana geldiğinde “Avukat Rana Soner.” Dedi Cihat Bey.
Gül Hanım, Fatih Bey’den önce elini uzattı. “Sizi hiç gördüğümü hatırlamıyorum Rana Hanım ama yüzünüzü bir yerden çıkartacağım.”
Olumluca kafamı salladım buraya geldiğimden beri ailemi tanıyan tek kişi Cihat Başsavcıydı ve o anneme benzediğimi söylemişti tekrar o gurur duyduğum ihtimali duyuyordum.
“Evet, annem avukattı.” Dediğimde fazlasıyla kestirip attığım bir cevap olmuştu o yüzden devam ettim. “Babam Savcı Tarık, annem Avukat Beril…” Zorlanmadan isimleri ağzımdan çıktığında “anneme benzetirler.” Dedim.
“Annen ve baban şu an bu fakültede ders veren hocaların sınıf arkadaşları, yaşasalardı eminim annen buraya çok yakışırdı, başın sağ olsun.”
Gül Hanım’a teşekkür ettim.
“Baban benim değil ama üst dönemlerimin tanıdığı birisiydi. Faili meçhul bir olay.” Cümlesinin devamını Cihat Bey’e dönerek çok umursamayan bilsem ne olur bilmesem ne olur bir tavırla devam etti. “Oldu mu yirmi yıl kadar? O olay zamanaşımına uğramıştır.” dedi.
“Oldu.” Dedim sertçe. Yaşayan bendim bunu ve karşımda lakayt bir tavırla yirmi yılı soruyordu. “Bu sene tam yirmi yıl oldu Fatih Bey ve evet zamanaşımına uğradı dediğiniz gibi faili meçhul bir cinayet.” Israrla olay diyordu bunun altını burada çizmiştim belki ölen benim ailem olmasaydı benim için de bu olay olarak kaldı ama bu benim için bir cinayetti ve hiçbir zaman olay gözüyle baktığım bir şey olmamıştı.
Gerilip sinirlendiğimi anlayan Yeşim “Biz salona geçelim öğrenciler de gelmeye başladı.” Dedi.
Salona girerken ürperdiğimi hissettim. “İyi misin?” dedi Yeşim, tedirgin olmuş bir şekilde beni izliyordu muhtemelen beni davet ettiğine pişman olmuştu gözlerinden anlamıştım.
“İyiyim.” Dedim salondaki en ön koltukların bir arkasına geçerken mahkemeyi iyi bir şekilde görebilecek yer arıyordum.
Davalı ve davacı karşı karşıya masalarda yazılarla belirtilmişti, o iki masasın ortasında sanık kürsüsü tam karşısında savcı ve hakimler yazılı masalar ayrı şekilde belirtilmişti. Arkada adalet bakanlığına ait logo bulunan bir bayrak ve Türk Bayrağı duruyordu. Duvarda altın rengi harflerle her zamanki yazı duruyordu. Ben odayı incelerken Yeşim tedirgince bana bakmaya devam etti. “Ne oldu? İyiyim ben sakinleştim.” Dedim.
“Şu an sakinleşmiş olabilirsin ama arkanı dönünce şok olma diye söylüyorum Eyşan ve Eymen burada.”
Dönüp bakmamak için hiç direnmedim kafamı çevirip baktığımda Eyşan hemen yanındaydı, elini Eymen’in koluna sıkıca dolamıştı.
Tekrar önüme dönerken sağ elimi boynuma götürdüm az önce sinirlendiğim için boynum gerilip kalmıştı. “Rana gerçekten geleceklerini bilsem çağırmazdım seni buraya.”
“Yeşim ben burada yaşayacağım, onların çalıştığı adliyeye ayak basmayayım desem işim düşecek. Yine şu an olduğu gibi bir yerde karşılaşacağız.”
Biraz daha bunu normal karşıladığıma Yeşim’i ikna ettikten sonra salon yavaş yavaş dolmaya başladı zaten çok kişi yoktu ama en az yirmi kişi yargı mensubuydu geri kalanını öğrenciler oluşturuyordu. Akşam saatleri olması sebebiyle isteğe bağlı bir işti.
Furkan, babasıyla birlikte içeriye girdiğinde Yeşim’e göz kırpıp bana başıyla selam verdi. Cihat Başsavcım, Fatih Bey ve Gül Hanım girdi, onların girişine bakarken yan tarafta üçüncü sırada oturan çiçeği burnundaki çiftimize baktım ama Eyşan’ı rahatsız etmemek için bu bakışım saniyelik oldu.
Fotoğraf çekimlerinden sonra moderatör burada olma amacımızı açıkladı. "Sayın Başsavcım Cihat Moran, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Bölüm Başkanı Fatih Kavak, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Gül Gürbüz ve değerli yargı mensupları…”
Moderatör öğrencilere dönerek gülümseyerek sözlerine devam etti: “Ve adaletin geleceğimizdeki mensupları hoş geldiniz. Bugün, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi olarak sizlere, gerçek bir mahkeme ortamını deneyimleme fırsatı sunuyoruz.” Salondan çıt çıkmazken oturduğum yerde dikleştim ben bile çok heyecanlı hissediyordum.
“Burada edineceğiniz deneyim, gerçek bir mahkemede nasıl bir avukat, savcı ya da hâkim olacağınızı anlamanıza yardımcı olacak önemli bir fırsattır," diye devam etti. “Hukukun uygulamada nasıl işlediğini daha yakından görmesi ve bu deneyimi kazandığınızda gerçek dünyada nasıl kararlar vereceğinizi anlamanız çok önemli.”
Herkesin dikkatle dinlediği bu açıklamanın ardından, moderatör birkaç not aldı ve katılımcılara dönerek, "Sizlere, verilen rol ve görevlerle ilgili gerekli bilgileri ileteceğiz. Bu süreç, hukukun çeşitli yönlerini deneyimlemenizi sağlayacak ve önünüzdeki yıllarda nasıl bir avukat, hâkim ve savcı olacağınızı şekillendirecek," dedi.
Herkesin gözleri moderatör üzerine yoğunlaşmışken, içimde yükselen bir heyecan vardı. Burada hem kendi mesleki yolculuğumu hem de hukukun derinliklerini daha iyi anlamak için bir fırsat bulacak gibi hissediyordum; her şeye ve herkese rağmen.
“Çok uzatmamak adına iki çeşit dava konumuz olacak, birisi salonda bulunan meslektaşlarınız yönetirken diğer davayı onlardan gördüklerinizle, kendi bilgilerinizle değerli öğrencilerimiz yönetecek.” Durup nefeslendi, “Fazla uzatmadan başlayalım.” Önündeki kağıtları düzenledi ve isimleri söylemeye başladı. “Savcı Eymen Moran bu davamızda davalının avukatı olacak.” Devamında iki hâkimin daha adını söyledi ve sonuna gelince “Hâkime Eyşan Saraç…” dediğinde istemeden güldüm.
Onlar kalkıp kürsüye yürürken yerlerine oturdular Eymen’le göz göze geldiğimizde kollarımı birbirine bağladım. Moderatör kürsüden inerek konuşmaya devam etti. “Avukatlarını, davacının seçmesi daha doğru diye düşündük.” Dediğinde salonda kıkırtılar ve gülüşmeler oldu. “Davalı Fatih Kavak.”
Fatih Bey şaşırarak önce arkasına dönüp salona baktı ardından güldü, “Allah korusun.” Sanık kürsüsünde arkasını dönerek gözü hemen hemen ön protokolün arkasında gitti geldi. Gözleri Yeşim ve benim üzerimizde fazla durunca Yeşim’in kolunu sıktım. “Bunu hayatta yapmam.”
“Avukat Rana Soner ve Avukat Kerem Akdağ.” Dediğinde sadece Yeşim’in duyabileceği şekilde küfrettim. Keşke tanışırken buranın kanunlarından bihaber olduğumu söyleseydim.
Kerem Bey koltuğundan kalkıp cübbesini giyerken ben yüzünü bize dönmüş Cihat Bey’e kafamı sallıyordum bilmeden neyi savunabilirdim?
Cihat Bey, yanına oturan moderatöre dönüp bir şeyler sordu ardından bana doğru yaklaştı. “Kişilik haklarının ihlali bence yaparsın.”
“Bir problem mi var Başsavcım?” Bu Fatih denen adamı savunmak istemiyordum. “Rana Hanım burada avukatlık yapmıyor yurtdışında avukatlık yapıyor.” Diye durumu özetledi Cihat başsavcı.
“Ne güzel işte deneyim olur Rana Hanım, zaten gerçek bir dava değil.”
Bu adamın bugün beni ikinci ciddiye almayışıydı bu yüzden “Tabii ki sadece deneyim için.” Dedim Yeşim yerinden kalkıp geçmeme izin verirken kucağındaki cübbesini aldım giyerken Kerem Bey’in yanına ilerledim.
“Merhaba Kerem Akdağ.” Dedikten sonra elini uzattı bu sırada karşı tarafın avukatını seçiyorlardı. “Rana Soner.” Dedim elini sıkarken.
“Başsavcı Cihat’tan dava konusunu öğrendim biraz kopya verebilirim.”
Söylediğine içtenlikte gülümsedim “Teşekkür ederim davanın gidişine göre yapacağım bir şeyler. Maddeleri sen sayarsan çok daha iyi olur.”
Kerem Bey “Anlaştık.” Dedi ve önüne döndü. Kürsüye döndüğümde Eymen’in bana baktığını gördüm.
Moderatör ayağa kalkıp “Dava konusu; Bir gazeteci, büyük bir holdingin yönetim kurulu başkanına yönelik yolsuzluk iddialarını gündeme getirmiştir. Holdingin basın danışmanı, iddiaların şirket itibarına zarar verdiği gerekçesiyle gazeteciye karşı "kişilik haklarının ihlali" davası açmıştır.” Dava konusunu bu şekilde kısaca özetledi.
Herkes hazır olduğunda Hâkim Eyşan davayı başlattı. “Duruşmayı açıyorum. Basın özgürlüğü ve şirket itibarının korunması arasında ciddi bir dengenin sağlanması gerektiği bir dava ile karşı karşıyayız. Davacı vekili buyurun.”
Eymen, kafasını Eyşan’dan çevirerek önündeki kâğıda eğildi. “Sayın hakim, iddiaların dayanağı olmayan, tamamen ticari itibarı zedeleme amacı taşıyan bir haberle karşı karşıyayız. Müvekkil şirket, iflasın eşiğine gelmiştir. Bu haberin basında yer almasının ekonomik etkileri açıkça görülmüştür. Anayasa’nın 20. ve Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddeleri kişilik haklarının korunmasını açıkça emreder. Şirket itibarı da bu koruma kapsamındadır. Talebimiz, haberi yapan kişinin maddi tazminatla, süreç manevi anlamdan yıpratıcı olduğu için hem maddi hem manevi tazminatla sorumlu tutulmasıdır.” İlk olarak avukat cübbesini de ne yazık ki Eymen’e çok yakıştırmıştım ve akıcı bölünmeden devam etmesi bile beni etkilemişti ama kendim gerçeği biliyordum sadece etkilenmeydi.
Eyşan bu kez bize doğru dönerek “Savunma makamı…” dedi yüksek sesle o sırada Eymen’e bakakaldığımı fark ederek kendime geldim. Kerem önce boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. “Sayın hâkim, müvekkilim doğru kaynaklara dayanarak kamu yararı taşıyan bir haberi ortaya koymuştur. Anayasa’nın 28. maddesi basın özgürlüğünü garanti altına alır.” Dedi ve “haberimiz, Basın Kanunu’nun 3. maddesi gereği gerçek ve güncel verilere dayanmaktadır. Ticari zarar iddiası, basın özgürlüğünü kısıtlamanın bahanesi olamaz.” Diye devam etti önümdeki dosyayı açtığımda haber kaynakları adı altında birkaç isim yazıyordu.
Davayı kafamda oturtmaya başladım. Söz sırası Eymen’e geçti. “Sayın hâkim, bu özgürlük söylemi artık klişeleşmiştir. Kötü niyetli haberlerin ticari krizlere neden olabileceği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Şirketin borsa değerindeki düşüş kamu zararına da neden olmaktadır.”
“Avukat Bey.” Diyerek söz aldım ve ayağa kalktım.
“Kamu zararı dediğiniz şeyin kökeni, halktan gizlenen gerçeklerdir. Şirketin yolsuzluğu kamuya açıklanmasaydı asıl kriz o zaman çıkacaktı! Kaldı ki, haber kaynaklarımız elimizde mevcut.” Dediğimde Eyşan’a döndüm. “Talep edilirse sunabiliriz.” Derken Eymen’e bakıyordum.
Eyşan, dosyaya bakmak için eliyle işaret yaptı dosyayı aldıktan sonra kürsüye yaklaşıp uzattım. Çok kısa süre bir iki saniyede okunan bir şey olduğu için hemen yerime geçmiştim. “Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı Avukat Hanım?” dedi sert bir ses tonuyla.
Bunu beklemediğim için açıkçası afallamıştım. “Evet, sayın hâkim!” dedim. Ellerimi masaya koyarak derin bir nefes aldım bu bana biraz zaman kazandırmıştı. “Bir gazetecinin halkın bilgi edinme hakkına hizmet etmesi bir suç değil, aksine bir demokratik görevdir.”
Duraksadığımda Eyşan sağ eliyle saçlarını düzeltmeye başladı yüzüğü gördüm, çekmecede açıp bakamadığım yüzük karşımdaki kadının elindeydi gözlerimi Eyşan’dan çekip Eymen’e çevirdim. “Basın özgürlüğünü korumadığımız her durumda toplum olarak daha büyük kayıplara uğrayabiliriz.” Sözüm bitince Fatih Bey’e baktım beni hafife almamalıydı bu salonda eminim en çok burada olmamak isteyen kişi bendim ve görmek istemediğim herkes buradaydı bunu üzerine sesim biraz daha yüksek ve sinirli çıktığında son sözümü söyledim.
“Burada bir gazeteciyi susturmak, gerçeğin üstünü örtmektir!”
Eyşan, Eymen’e doğru dönerek “Avukat Bey ekleyeceğiniz bir şey var mı?” dedi bana seslenmişse ona da öyle seslendi. Sinirliydi hatta baya öfkeliydi çünkü beni burada görmeyi tahmin etmiyordu.
Problem bizdik. Problem bizim biz olmayışımızın kıskanç bir kadın tarafından fark edilmesiydi.
“Hayır Hâkime Hanım.”
Eyşan gözlerini dosyaya çevirdi, ardından salona döndü ve sert bir tonla sözlerine başladı. “Anayasa'nın 28. maddesi gereği, basın özgürlüğü, kamuoyunun doğru bilgiye erişimini sağlamak adına temel bir haktır. Basının sorumluluğu, kamu yararını gözeterek gerçeklere dayalı haber yapmaktır. Bu bağlamda, haberin kamu yararı taşıyıp taşımadığını belirlemek de önemli bir unsurdur.” Eyşan bir an duraksadı, kararını vermek için tüm söylediklerini ve dava dosyasını yeniden gözden geçirdi en son gözleri bir bana bir Eymen’e gitti geldi davaya tam olarak odaklanamıyordu bunu net olarak görmüştm.
Sonra, sesini yükselterek devam etti. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi gereğince, kişilik haklarının korunması gereklidir. Şirketin itibarını zedeleyen haberin, şirketin ekonomik durumunu daha da kötüleştirerek iflas noktasına getirdiği ve borsa değerinde kayıplara neden olduğu savunulmuş olsa bile haberin içeriği doğru verilere dayandığı iddia edilmiştir…” Eyşan yüksek sesle kararını açıklarken hemen buradan çıkmak istiyordum. Eymen’e baktığımda oturmuş kollarını masada uzatmış elleri birbirine kenetliydi. Bana baktığında kafasını salladı eliyle sessiz bir alkış tuttu.
“Karar açıklanmıştır. Duruşma sona ermiştir,” dedi ve davayı sonlandırdı ve hemen sandalyesini ittirip kürsüden aşağı inerken cübbesini çıkarttı.
Kerem Bey bana döndüğünde “Bir an kürsüye uçacaksın sandım oldukça kolay bir davaydı her şekilde haklı çıkacaktık.”
“Sorun dava değil.” Dediğim an buna pişman olmuştum çünkü gözlerimle Eymen’i takip ediyordum o da nişanlısı gibi cübbesini çıkartıp salondan çıkarken Furkan’ın üstüne bırakmıştı.
“Anlamadım?”
“Önemli değil. Tanıştığıma memnun oldum.”
Seri adımlarla Yeşim’in yanına gelerek cübbeyi çıkarttım çantama uzanırken Yeşim “Rana.” Dedi.
Moderatör bize teşekkür etti herkes bir şeyler olduğunu anlamıştı bu yüzden durumu toparlamaya çalıştı. “Teşekkür ediyoruz bu davada gördüğünüz gibi her zaman her konuda bilginiz olmayabilir ama fikriniz olmalıdır. Evet bu dava beklediğimizden erken bittiği için şimdi bir ceza davası görelim.”
“Sonra konuşalım Yeşim.”
Cihat Başsavcı ayağa kalktığında Furkan babasını eliyle durdurdu.
Salondan çıkana kadar gözleri üzerimde hissetmiştim hatta son koltuklardan bakanlar daha çoktu çünkü Eymen ve Eyşan kapının çok az uzağında tartışıyordu sesleri en arka sıralara kadar geliyordu yaklaştıkça arttı. “Gözünü kırpmadan sana bakıyordu! Aranızda ne geçti? Bu şekilde bakacak ne oldu!”
İkisine daha fazla rahatsızlık vermemek adına hiç onlara bakmadan hemen çıkışa ilerledim.
Buna alışmak zorundalardı, bugün ilk ve son kez denk gelmemiştik bu maalesef olacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.87k Okunma |
1.07k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |