
“Sadece, başka birini kurtarmak için birini kaybetmeye karar veremezsin"
Bu bölümün şarkısı Sezen Aksu-Belalım
⚖
Tam arkamı dönüp gitmeye niyetlenmiştim ki Eymen’in sesi odada sertçe yankılandı.
“Buraya bakın!”
Sesindeki keskinlik, odanın dört duvarına çarpıp yankılandı.
Kapı aralandı. Ağır adımlarla içeriye giren adamın gözleri önce bana, sonra Eymen’e kaydı.
“Buyurun Savcım.” Dediğinde ellerini önünde birleştirmişti.
“Rana Hanım’ın eşyaları emanete kendisini nezarethaneye alın.”
Eymen’in bakışları, beni mahkûm eden bir yargıcın soğukluğu ile üzerime düştü.
Ne söylediğini yanlış duymuş olmalıyım… Eymen’in gözlerine baktım, şaka yapmıyordu.
“Ne?” dedim, sesim önce fısıltı kadar cılızdı ama sonra tüm öfkemle haykırdım. “Neye dayanarak?”
Eymen gözlerini benden kaçırmadı alayla gülümsediğinde kafasını salladı “Savcı makamında memura bağırmak, kamu görevlisine mukavemet ve huzuru bozmak. Gerekçeleri sıralayayım mı, Rana?”
Ağzımı açıp tekrar konuşacağım sırada Eymen duraksamadı. “TCK 265 Görevi Yaptırmamak İçin Direnme Suçu, alın ifadesini ben alacağım.”
O kadar hızla gelişmişti ki, ne yapacağımı bilemedim. İçimdeki öfkeyi daha fazla tutamayarak, kendimi savunma arzusuyla dolup taşarken, dilimdeki her kelimeyi yavaşça yutmaya başladım.
Koluma hafifçe dokunduğunda onu sertçe ittirdim.
“Kendim yürüyebilirim.”
Odanın kapısından çıkarken, Eymen’i bir kez bile geriye dönüp görmeyeceğime dair kendime söz verdim. Beni buraya kadar düşürdü ama bir adım daha atmasına izin vermeyecektim.
Nezarethaneye götürülmem uzun sürmedi. Merdivenleri dikkatlice inerek en alt kata geldik. Soğuk ve dar koridorları geçerken öfkemi bastırmaya çalışıyordum. Kendimi kaybetmeyecektim. Eymen’in istediği şey tam olarak buydu.
Masaya yaklaşınca, yanımdaki memur kısık sesle, “Üzerinizdeki eşyaları teslim etmeniz gerekiyor,” dedi.
Dün bir bugün iki olarak başka bir polis memuruyla polemiğe girmeyecektim.
“Tabii.”
Telefonumu çıkarıp masaya koydum. Ardından cüzdanımı. Ellerimi cebime attım, anahtarlarım, saatim… Ne kadar eşyam varsa, hepsi birer birer önümdeki kutuya girdi. En son unuttuğum kolyemi çıkarttım ardından başka bir şey kalmadığında artık karşı tarafta olan bendim.
Oturduğum soğuk bankta beklerken dirseklerimi bacaklarıma yasladım ellerim bir süre yüzümde dolandı. Yorgunca gözlerimi ovaladım ellerim dudaklarımda birleştiğinde ofladım.
Şaka mı yapıyordu yarın benim mülakatım vardı burada vakit kaybedemezdim. Ayağa kalkıp birkaç adım attım içeride.
Tıkılıp kaldığım bu yerde tam karşımda kapısı açık bir oda vardı görmesem bile polis masasında birinin oturduğunu biliyordum bu yüzden seslendim. “Affedersiniz,” dedim, sesim kendi kulağımda bile garip bir şekilde yankılandı. İçeride bir an sessizlik oldu, ardından bir polis memuru başını kaldırıp bana bakarak hafifçe başını salladı. “Ne istiyorsunuz?” diye sordu.
“Yarın çok önemli bir mülakatım var…” sesim git gide kısılırken çok utandım ve bir elim kapının demirinde dururken kafamı elime yasladım. “…biraz yardımcı olabilir misiniz? En azından savcınıza bunu tekrar iletebilir misiniz?" dedim, daha çok bir dilek gibi çıkmıştı sesim. O kadar çaresiz hissediyordum ki, yavaşça etrafıma bakarak ofladım.
Polis memuru birkaç saniye durakladı, sonra telefonda bir şeyler yapmaya başladı. “Mülakat mı?” dedi. “Sanırım şu an pek bir şey yapamam ama avukatınız aracılığıyla savcıya isteğinizi iletebilirsiniz.”
"Teşekkür ederim," dedim, kelimeler dilimden zorla çıkıyordu. “Bir avukatım yok o yüzden iletebilecek kimse yok.”
Polis memurunun yüzü, ilk başta beni anlamış gibi göründü, ama sonra tekrar telefonu eline alıp bir şeyler yazmaya başladı. Her geçen saniye, içimdeki umut daha da küçülüyordu. Bir süre sessizlik oldu, sadece parmaklarının ekranı kaydıran sesi duyuluyordu.
“Bir avukatınız yok mu?” diye sordu, gözlerini ekrandan kaldırmadan. “Barodan isteyebiliriz.” Dediğinde “Yok,” diye yanıtladım, sesim biraz daha belirginleşmişti ama hala kırılgan hissediyordum. “Ama gerçekten mülakatım çok önemli. Bir an önce çıkmam gerek.”
Polis memuru, hala telefonu elinde tutarak başını kaldırdı ve bana baktı. Yüzünde bir tür tereddüt vardı. “Savcıyla iletişime geçmeniz için bir yol bulmaya çalışırım, ama şu an yapabileceğim bir şey yok.”
O an, hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini fark ettim. İstediğim her şey bir umut olmaktan öteye gidememişti. Ne Eymen’in tavrı ne de polislerin yardımı, bana gerçekten bir çıkış yolu sunmuyordu. Ama hala bir şeyler yapmak, bir adım atmak istiyordum.
“Anlıyorum,” dedim, derin bir nefes alarak. “Teşekkür ederim yine de.”
Ben bağırdıkça sesim kısılıyordu hiçbir karşılığı olmuyordu burada ne kadar çabalasam da sonuç değişmiyordu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bacaklarım oturmaktan ağrıdığı için artık adımlıyordum ve her adımımda topuk seslerim odada yankılanıyordu.
Diğer kapıda bir hareketlilik gördüğümde hemen kafamı çevirdim.
O anda, içeri giren kişinin kim olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Eymen.
Ellerini cebine sokmuş, her zamanki gibi sakin ama hafif sinirli bir ifadeyle içeri girdi. Gözleri önce üzerimde kısa bir tur attı, sonra hafifçe başını yana eğip kaşlarını kaldırdı.
“Rahatına bakmışsın.” dedi alaycı bir sesle. “Ne güzel adımlıyorsun. Yerleri de iyice eskittin mi?”
Gözlerimi devirdim. “Gelmemen için dua ediyordum ama dualarım kabul olmadı.” Dedim sertçe.
Eymen hafifçe gülümsedi. “Yukarıdan torpilim var.”
Kollarımı göğsümde birleştirip ona dik dik baktım. “Beni buradan çıkarmaya mı geldin yoksa biraz daha sinirlerimi bozup gidecek misin?”
Eymen gözlerini kıstı. “Şu an keyfim yerinde. Sinirlerini bozmaya devam edebilirim.”
Burnumdan derin bir nefes verdim. “Bak, Eymen sabahtan beri buradayım. Karnım aç, sinirlerim laçka ve bu nezarethanenin kokusu bile moralimi bozuyor. Eğer bir işine yaramıyorsam, şu kapıdan çık ve…”
Kapıya yönelmesiyle sustum.
Ciddiydim. Gitmesini istemiyordum ama bu kadar çabuk pes edeceğini de düşünmemiştim. Tam arkasını dönmüştü ki durdu ve hafifçe omzunun üzerinden bana baktı.
“Şaka yapıyorum, Rana. Allah Allah.” Başını iki yana sallayarak bana döndü ve kapıyı polis memuruna işaret etti. “Bizi biraz yalnız bırakabilir misin?”
Polis, tereddütle önce bana, sonra ona baktı ama sonunda iç geçirerek nezarethanenin anahtarını uzatıp dışarı çıktı.
Kapı kapandığında, Eymen iki eliyle demirlere tutundu ve başını eğerek kapıyı açtı, çıkmayı umuyordum ama o girip direkt oturmayı tercih etti.
“Ne yapıyorsun?” dedim şaşkınlıkla.
Eymen bacaklarını uzatıp arkasına yaslandı, kollarını göğsünde birleştirdi. “Ne yapıyorum sence? Misafirliğe geldim.”
Ayakta durmaya devam ettim. Konuşmadığımda Eymen bu kez
“Çok konforsuzmuş. Diye devam etti.
“Şu an benimle dalga geçecek enerjin nasıl oluyor da var, gerçekten bilmiyorum.” Dedim.
Eymen hafifçe eğilip dirseğini dizine dayadı, gözleri birkaç saniye yüzümde dolaştı. Sonra ifadesi biraz ciddileşti. “Ne yaptığını sanıyorsun Rana?”
Odada bağırıp çağırırken ne kadar kendimi tutmak istesem bile yapamamıştım her türlü çileden çıkartmıştı beni.
“Bu da senin yüzünden.” Dedim inatla.
Eymen derin bir nefes aldı, başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı. Sanki sabır çekiyordu. “Hak ettin. Bana söylediklerin için ya da aramızdaki olmayan şeyler için burada değilsin. Haklı olduğunu biliyorum, haklı olduğun için burada değilsin biliyorsun değil mi?”
Kafamı ne dercesine sağa sola salladım. “Bana makamımda bağırıp çağırdığın için buradasın.”
Kaşlarımı çattım bunu düşünmüştüm ama aklıma gelen diğer seçenek Eyşan’ı suçladığım için olduğuydu. “Ne yani, şimdi senin odanda…” onun dediği gibi söylemeyi tercih ettim. “Haklı olarak sesimi yükselttim diye buradayım?”
Eymen gözlerini açtı, ifadesi hâlâ ciddiydi. “Savcının odasında hakaret etmek, memura saygısızlık sayılıyor Avukat Hanım üstelik yargı görevi yapan birisine bu suçu işlersen suç artıyor. Teknik olarak ceza gerektiren bir şey yaptın.” Oturduğu yerde sırtını dikleştirdi biliyorum işte rahatsız bir yerdi. “Bence biraz yalnız kalıp düşünmen gerekiyordu.” Diye devam etti.
Yüzüne baktığımda seslice bir nefes verdim. Yüz yüze bakıyorduk sabah olduğum kadar sinirli değildim ama tamamen sakin olmak için bundan çok daha fazla zamana ihtiyacım vardı.
Bir elimi belime koyduğumda kafamı salladım. “Eymen sana çok sinirliyim.” Dedim.
Hemen kafasını salladı. “Biliyorum.” Dedi.
“Çok kızgınım.” Dedim bu kez tekrar “Biliyorum.” Dedi.
Kırgınım demek istedim ama benim yerime Eymen “Ve çok kırgınsın.” Dedi.
“Biliyorsun.”
“İnsanları kontrol edemem, Rana sana yapacakları şeyi engelleyemem buna ya da bunlara ben sebep olabilirim, haberim yokken olan şeylerin ancak sonucunu değiştirmeye çalışabilirim. Ama sen de bazı şeyleri zorlaştırıyorsun.”
Konuşma uzayacak gibi gözüküyordu buna dayanarak banka oturdum artık yan yana duruyorduk.
“Çünkü sana zorlaştırmadan yaklaşılmıyor.” Dedim, “Döndüğüm gün hiçbir açıklama yapmadan yüzüme karşı artık nişanlı olduğunu söyledin hakkında ne düşünmem gerekiyordu ya da sana güle oynaya mı yaklaşmam gerekiyordu?” Kafamı çevirip baktığımda zaten bana baktığını gördüm. "Rana..." diye başladı, biraz tereddütle. "Bunu böyle yapmayı istemezdim, biliyorum. Ama seninle bu konuda açık olamadım. Bunu sana söylemek zordu ve ben en saçma yolu seçtim.”
Kafamı sağa sola salladığımda “Sadece açıklamanı bekliyordum karşıma geçip ben ondan ayrılacağım, dediğinde güven vermeyen bir adam olarak karşımdaydın.”
Sözlerime Eymen uzunca bir nefes çekti içine.
"Rana, sana güvenmediğimi düşünmeni istemiyorum," dedi, daha kararlı bir şekilde.
Sesi odasındaki kadar belirsiz değildi daha kararlı daha net çıkıyordu. “Anlamadım.” Dedim direkt olarak Eymen’in bana olan güveniyle ne alakası vardı olayın?
Hâlâ, her şeyin arasında bir belirsizlik vardı.
"Sen gittikten sonra işte düğün bittiğinde eve geçtim, hiçbir yere uğramadım," dedi, yine tereddütlü bir sesle.
Anlatmaya başladığında, dönüp ona baktım. Susmaması gereken her yerde susmuştu, şimdi ne anlatacaktı?
“Artık anlatmana gerek yok.” Dedim sertçe.
"Eyşan aradı, evinin darmadağın olduğunu, bir de tehdit mesajı bıraktıklarını söyledi, gittim."
"Eymen, ilgilenmiyorum!" dedim oturduğum yerden kalkmaya yeltendiğimde kolumdan tuttu.
“Eymen.” Dedim bıkkınca.
"Ben gittiğimde, polis, kriminal, olay yeri savcısı gelmişti. O kadar geç gitmiştim, kim ya da kimlerin yaptığını bulamadık ilk birkaç gün..."
Eymen’in yüzü bir an için sertleşti. "Sonra işler değişti, Rana," dedi, sesindeki netlik belli olmuştu. "Sanıyor musun ki, inanıyorum?" Hafifçe gülümsedi, ama bu gülüşün ardında bir soğukluk vardı. “Ama ben bir savcıyım, her şeyin kanıtlanması lazım."
Artık gerçekten sıkılmaya başlamıştım ama dinlemek zorundayım çünkü buradaydım. "İstediğini anlatabilirsin," dedim, yüzümdeki soğuk ifade değişmedi "Ama şu an her şeyin kanıtlı olup olmamasının hiçbir anlamı yok."
Eymen, kesilmeden devam etti. "İlk günler işten izin aldı, korkmuştur dedim ama korku değil, başka bir şeydi... sürekli ağlama krizleri…" duraksadığında birbirimize baktık kafamı anlatmaması için iki tarafa salladım ilgilenmemeyi geçtim kendisini haklı çıkartabilecek hiçbir şey duymak istemiyordum.
"Eyşan’ın abarttığını, dikkati üzerine çekmeye çalıştığını... Ama sonra işler değişti."
Aramızda bir sessizlik oldu, ama bu seferki gerçek bir boşluktu. Eymen, derin bir nefes aldı ve devam etti. "Eyşan’ın telefonuna bir video gönderildi. Kendi evine giren biri vardı."
İlahi Bakış Açısı
Eymen, sözlerini söylerken gözlerini Rana'dan ayırmadan, derin bir nefes aldı. Zihninde ne kadar karmaşık bir şeyler dönse de her kelimeyi dikkatlice seçmeye çalışıyordu.
Yavaşça, gözleri Rana’nın yüzüne kayarken, içinde yaşadığı belirsizlikle bir kez daha burun buruna gelmişti. Duraksamadan, konuşmaya devam etti.
“Rana, başta ben de düşündüm ki Eyşan dikkat çekmeye çalışıyor, belki de biraz abartıyordur...”
Rana’yı izlerken, içinde bir yük birikmişti, fakat her şeyin anlatılmaya değer olduğunu hissediyordu bu yükü uzun zamandır içinde taşıyordu.
“Eyşan’ın telefonuna bir video gönderildi.” dedi. Bu cümle, ortamın gerilimini daha da artırmıştı. O an, Rana’nın gözlerinin içine bakarak, her şeyi olduğu gibi anlatmak zorunda hissetti. “Kendi evine giren biri vardı,” diye devam etti, sesi biraz daha alçalarak. “Kamera açısı kötüydü, sadece gölgeler seçiliyordu ama biri gerçekten eve girmişti. Kapıyı açan, içeri giren biri vardı. Eşyaları dağıtan, bir şekilde yerini değiştiren biri ya da birileri... Yani, Eyşan yalan söylemiyordu.”
Rana kafasını salladığında Eymen gözlerini sadece ikisinin olduğu sadece ikisinin nefes alışverişlerinin olduğu nezarethanede dolandırdı bunlardan ayrı tek ses Rana’nın stresten ayağını salladığı topuk sesiydi.
“Bunu beklemiyordum,” dedi, gözlerini bir an kaydırarak. “Ama işte... videoyu hemen polise vermedi. Korktu.” Sözleri, odada yankı buldu ve Eymen’in gözleri yine Rana’nınkilerle buluştu.
“Bir şey daha var, Rana... Bu olaydan birkaç gün sonra arabasının frenleriyle oynanmış. Yolda giderken aniden kontrolünü kaybetti. Kaza yapıyordu.” Eymen, kelimelerini tek tek özenle söylese de, her birinin altında büyük bir yük vardı.
Eymen, gözlerini Rana’dan ayırmadan, her kelimenin yükünü hissetmeye devam etti. “İnanmayı reddediyordum ama... Bazen, insan şüpheye düşer, biliyorsun. Ama elimde rapor var. Biri arabayla oynamış, Rana.” Sesi, derinleşerek bu kez daha kararlı çıkıyordu. “Eyşan’a gerçekten bir şey yapmak istiyorlar.”
O kadar uzun süre sustular ki, nezarethanedeki hava, adeta bir buz gibi kesilmişti. Tek duydukları topuk tıkırtısı ve nefes sesleriydi.
Rana, Eymen’in söylediklerini içselleştirerek bir an duraksadı. O kadar çok şey vardı ki kafasında, ama içindeki öfke ve karmaşa bir an olsun sakinleşmişti. Derin bir nefes aldı ve Eymen’e doğru döndü ama diyecek bir şey bulamadı gözlerini Eymen’in yüzünden kaçırarak odadaki bir noktaya sabitledi.
"Anlıyorum," dedi yavaşça, sesi daha sakin ve yumuşaktı.
Rana’nın sesindeki yumuşaklık, Eymen’in gerginliğini biraz olsun almıştı.
Yine de içindeki duygusal karmaşayı bir kenara bırakıp, Eymen’in söylediklerini anlamaya çalışıyordu. "Bunu bilmiyordum," dedi, sesi soğuk ve kararlıydı. "Ama bir şey söyleyeceğim, Eymen. Ne olursa olsun, bu işin içinde başka bir şeyler var. Ve ben bunu kabul etmiyorum." Dedi üstüne bastıra bastıra “Yani ona acıdığın için mi onunlasın? Ne fedakâr adamsın, Eymen! Kim bilir bu bahaneyi daha kaç kez kendine söyledin!” diye karşılık verdi. Cümlesi, Eymen’in içinde yankı yaparken, Eymen’in bakışları, Rana’nın gözlerinden kaçmayı tercih ediyordu.
"Peki sen bunun neresindesin, Eymen?" diye sordu, sesindeki soğuklukla bu kez tamamen Eymen’e dönmüştü kaçacak yer bırakmamış yüz yüze bakmak için an kolluyordu.
Bir kadının başına gelebilecek en kötü şeydi duydukları zaten burada suçladığı Eyşan değildi burada suçladığı davranış biçimi anlatış biçimi her şeyiyle kriz yönetimini beceremeyen Eymen’di.
Eymen, sonunda kafasını ona çevirdi, gözlerinde kısa bir pişmanlık ışığı belirdi. Bu, belki de aralarındaki en dürüst bakıştı. Gözleri kısıldı, nefesini yavaşça verdi. “Sen zaten gitmiştin,” dedi, sesindeki yorgunluk derindi.
Rana, bir an ne demek istediğini anlamadı, ama sonra Eymen’in söyledikleri zihninde yankı buldu.
“Sen buradan giderken, kafanda çoktan bir karar vermiştin, Rana. Daha uçağa binmeden, benden ne kadar uzak duracağını biliyordun. Dönmeyi hiç düşünmedin bile.”
Sertçe gülümsedi. “Bunu nereden biliyorsun? Neyi ne kadar istediğimi nereden biliyorsun?” dediğinde banktan kalkıp çoktan Eymen’in karşısına dikilmişti artık ikisi karşı karşıya yüzlerine bakıyordu.
Eymen, gözlerini kısıp bir adım geri çekildi ama yine de gözlerinden kaçmadı. "Biliyorum," dedi. “Çünkü aramadın. Çünkü hiçbir şey söylemeden gittin, sen gitmeden önce biz çoktan bitmiştik.” Dedikten sonra kendini düzeltme ihtiyacı hissetti “Biz hiç başlamamıştık.”
Rana, bu sözlere yutkunarak cevap vermek istiyordu, ama Eymen devam etti. “Sen benden gitmeye çoktan karar vermiştin.”
Bu sözler, Rana’nın kafasında bir anlık boşluk yarattı. O kadar kesin, o kadar doğruydu ki, bir şeyler kopmuş gibi hissetti giderken hep aklında döneceği fikri yer edinmişti kendi güvendiği insanlara bu fikrini açarken asıl muhatabı olan adamı es geçmişti gerçekten aralarında olabilecek bir aşkın başlangıcından mı kaçmıştı? Şimdi mi fark ediyordu içten içe istediğini umduğu şey sığındığını sandığı liman aslında köşe bucak kaçtığı yer miydi? İç muhasebesi sürerken ağzından beklemediği şeyler döküldü.
“Bu, Eyşan’ı sevdiğin anlamına mı geliyor?” diye sordu, sesinde yavaşça alaycı bir ton vardı.
Eymen, gözlerini bir an kısıp derin bir nefes aldı ve anında "Hayır," dedi, bir an için sesindeki sertliği kaybetti. “Ama onun bana ihtiyacı vardı. Ve ben, ona yardım etmeye çalıştım.”
Rana, gözlerini daha da keskinleştirerek, “Yeterli değil,” dedi. “Bizden vazgeçtin diyerek kendi hatanı örtemezsin.”
Eymen, derin bir nefes aldı ama bu sefer Rana’yı susturmasına izin vermedi. “Ben gittim, evet. Ama bu, senin ne yapacağını belirleyen şey olmamalıydı,” dedi, gözlerinin içine bakarak.
Eymen, çenesini sıktı, ama bu kez bir şey söylemedi. Rana, devam etti “Sonra Eyşan’a döndün. Çünkü o buradaydı, değil mi? Senin yanında. Sadece bu kadar mıydı? Benim yanımda olamadığın için, elinin altında olan ilk insana tutundun. Bu muydu?”
Eymen, o an hemen yan tarafında bulunan parmaklıklara vurdu, ellerini saçlarının arasından geçirdi ve son bir kez patladı. “Sadece bu kadar değildi, Rana!”
Rana, sert bir şekilde ona karşılık verdi. “Öyle mi? O zaman gerçek bir şeyler anlat çünkü şu ana kadar duyduklarım sadece bahane. Gerçekten ve gerçekten neden, Eymen?”
Rana, Eymen’in söylediklerini kabul etmek istemediğini fark etti. Gerçekten de kabul etmiyordu. Ama şu an, ona karşı duyduğu öfke ve kırgınlık biraz olsun sakinleşmişti. Yavaşça, derin bir nefes aldı.
“Yeter,” dedi, sesi biraz daha az sertti ama hâlâ kararlıydı. “Eyşan’ı savunuyorsun, tamam. Ama bu bizimle ilgili değil. Seninle ilgili.”
Eymen bir an sessiz kaldı ve yine de bir şeyler söylemek ister gibi gözlerini ona çevirdi. Ama Rana, onu daha fazla dinlemek istemedi. Yavaşça başını eğdi ve gözlerini kapattı.
“Bunu kabullenemem, Eymen,” dedi, son bir kez daha yüzüne bakarak. “Sadece, başka birini kurtarmak için birini kaybetmeye karar veremezsin. Beni bu kadar anlayışsız birisiymiş gibi hissettiremezsin inan hiç kimsenin başına gelsin istemeyeceğim bir şey üstelik bir yargı mensubu kadına yapılan bir tehdit ortadayken sadece seninle günümü gün mü edecektim?” Rana duraksayıp soluklandığında kafasını iki tarafa salladı. “Çok değil birkaç ay önce başıma benzeri geldiğinde yanımdaydın samimiyetine inandığım zamanlardı çünkü şu an sadece günah çıkartıyorsun.”
Eymen, Rana'nın sözlerinin her birini içinden geçirecek kadar derin bir şekilde hissetti. O an, gözlerindeki pişmanlık ve suçluluk karışımı iyice belirginleşti. Fakat hala kendini savunma isteği vardı.
"Rana, seni hiç ama hiç böyle hissettirmek istemezdim," diyerek başladı. "Gerçekten… Eyşan’a yardım etmeye çalışırken, yanlış bir şeyler yaptım, evet. Ama seni kaybetmeyi hiçbir zaman istemedim. O an, içinde bulunduğum durumu kontrol etmeyi çalışırk-”
⚖
Susması için elimi kaldırdım ve bu onu duraksattı. “Ben daha fazla bir şey söylemek istemiyorum Eymen. Buradan dönüşümüz yok Eyşan için üzgünüm belli ki bu durum onu çok yıpratmış ki saldıracak yer aramış.” Dedim araba konusunu araya katarak duyduklarıma üzülmüştüm ama hayatımda problem edeceğim bir mesele değildi.
“Dediğim gibi.” Durup yutkundum. “Baştan haberim olsaydı her şey farklı olurdu yine biz diye bir şey olmazdı ama bu sabah yaşanmazdı bugün burada olmazdım.”
Eymen usulca kafasını salladı ve yüzüme baktığında konumuzdan bağımsız bir şekilde dudakları kıvrıldı. Sonunda, sesindeki hafif bir merakla, "Merak ediyordum, aşık olduğunda nasıl bir kadın olursun?" diye sordu.
Yaşadığım dejavu beni öylesine sarstı ki, gözlerimi kapatıp kafamı geriye attım bu yaptığım sendelememe sebep oldu korkuyla gözlerimi açtığımda Eymen’in beni tuttuğunu hissettim.
Kalbim olayın şokuyla hızla atarken kendimi hemen geri çekmedim. “İyi misin? Başın mı döndü?” Eymen’in soruları art arda gelirken “Rana?” ağırlığımı diğer ayağıma verdim ve kendimi geri çektim ve sonunda “İyiyim.” Diyebildim.
Artık konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı bu yüzden demir kapıya yürüdüm çıkmadan önce Eymen’e döndüğümde "Bir zamanlar... Belki sana göstermek isterdim," diye mırıldandım.
Kapıyı kapatmadan polis masasına ilerlerken bu kez Eymen’in sesi yankılandı.
“Bir daha başımı belaya sokma, Rana.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.88k Okunma |
1.07k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |