
"Adaletin gölgesinde, karanlık bir çukur büyür. İnsan ruhu, ışığını görmek istedikçe o çukura düşer."
⚖
Eymen, daha düne kadar kara listemin ilk sırasındaydı. Şimdi ise liste griye dönmüştü. Daha da beyazlaşır mıydı, bilmiyordum ama iş oraya doğru ilerliyordu.
Birlikte yemek yemiş, şimdi de sıradan bir akşam rutinimizmiş gibi kanepeye yayılmış film izliyorduk. Gerçi benim izlediğim pek söylenemezdi. Başım sabahtan beri hafif hafif zonkluyordu. O yüzden bir ağrı kesici almıştım ama yorgunluk ve uykuyla birleşince etkisi ağır bastı. Saat öyle çok geç değildi ama göz kapaklarımın arası giderek daralıyordu.
Gözüm ekrandaymış gibi yapıp fark ettirmeden Eymen'e baktım. Kolunu koltuğun arkalığına uzatmış, ekrana dikkatle odaklanmıştı ama baktığımı anlamış olmalı ki “Uykun geldi,” dedi alçak bir sesle, başını bana çevirmeden.
“Sadece biraz... İlacın etkisi,” diye mırıldandım.
“İstersen odana geç, bende gideyim. Filmi sonra birlikte bitiririz,” dedi ama reddettim.
“Yok,” dedim yavaşça, gözlerim kapanmaya başlarken. “Böyle iyiyim.”
O da başka bir şey söylemedi. Film benim için sessizce akmaya devam etti. Başımı hafifçe omzuna yasladım, Eymen’in kolu omuzumun arkasındaydı artık ve ben, kara listemin en üstündeki adamın gölgesinde huzurla gözlerimi kapatıyordum. Ama huzur çok uzun sürmedi.
Rüyamda bir kapının önündeydim. Kapı, evimizin kapısıydı ama ardındaki sesler yabancıydı. Ayak sesleri vardı… biri koşuyor, biri bağırıyordu. Sonra bir silah sesi yankılandı. Kulaklarım çınladı. Elimi kapıya uzatmak istedim ama kolum hareket etmiyordu, sanki taş kesilmişti. İçeri giremedim. Ne kadar çırpınsam da… hiçbir şey yapamıyordum.
Ardından kapı kendi kendine aralandı. İçerisi zifiri karanlıktı. Tanıdık bir siluet… babam karşımdaydı son gördüğüm gibi hatırlıyordum otuzlu yaşlarındaydı. Karşısındaki ben onunla aynı yaştaydım yüzü kan içindeydi. “Rana,” dedi, sesi hem çok uzaktan hem de çok yakından geliyordu. “Geç kaldın…” diyordu ama sesini unutalı çok uzun yıllar olmuştu.
“Geç kaldın.” Dedi tekrar.
İçimde buz gibi bir şey kırıldı o anda.
Boğuk bir çığlıkla uyandım. Nefes nefeseydim. Tüm vücudum ter içindeydi, göğsüm sıkışıyordu.
“Rana?” dedi bir ses. Gerçek bir ses. Bu sefer rüyada değildim.
Eymen hemen yanımdaydı zaten omzunda uyumuştum.
O an gözlerimin içine baktı, endişeyle. Kaşlarının arasındaki çizgiler derinleşmişti. Yanı başımda diz çöküp “Bir dakika bekle,” dedi yumuşak bir sesle ve hızla mutfağa yöneldi.
Döndüğünde elinde bir bardak su vardı.
Titreyen ellerimle bardağı tuttum ama içemiyordum elimden aldı bardağı dudaklarıma yaklaştırdı. “Bir yudum içmen yeterli. Hadi, derin bir nefes al.” Sesiyle sakinleşmeye başlamıştım ama bu geceden sonrası yarınım kâbusun etkisiyle sürekli bunu düşünüp durmamla geçecekti biliyordum.
Boynuma kadar yayılan soğuk terin arasında, onun varlığı sanki sıcak bir battaniye gibiydi.
Zorlukla da olsa bir iki yudum aldım. Suyun serinliği, içimdeki karanlıkla çatışıyordu. Ama yine de rahatlamamıştım. Sanki rüya hâlâ üstümdeydi. Yüreğim hâlâ göğsümde çırpınıyor, nefesim hâlâ tam dolmuyordu.
Gözlerim doldu. Suçluluk mu, korku mu, yoksa sadece bastırdığım acının taşması mıydı bilmiyorum ama sustum. Başımı yavaşça Eymen’in omzuna yasladım. Bu defa bilinçliydi. Gözyaşlarım sessizce süzülürken o tek kelime etmeden saçlarımı okşadı, “Geçti… Sadece bir kabus.” Dedikten sonra hemen açık televizyonu kapattı demek ki çok az bir süredir uyku halindeydim. “Sakinleştiysen uyu hadi.”
İstemediğimi belirterek kafamı iki yana salladım ama o da bu konuda diretti. “Uykun açılmasın uyu, buradayım.”
Gözlerimi araladığımda, odanın içine süzülen solgun sabah ışığı ilk dikkatimi çeken şey oldu. Televizyon kapalıydı, perdeler aralıktı ve gece boyunca neredeyse hiç kıpırdamamıştım. Ama o sabah uyandığımda hissettiğim ilk şey; hâlâ yalnız olmadığım gerçeğiydi.
Başımı yavaşça çevirdiğimde, karşı koltukta Eymen’i gördüm.
Ceketini yastık gibi başının altına koymuş, bir yanına dönmüş, battaniyenin içine kıvrılmıştı. Yüzü, uykunun getirdiği savunmasızlıkla yumuşamıştı yatağımdan yastık alıp yatmasını isterdim böyle çok rahatsız gözüküyordu.
Normalde görmeye alışkın olduğum keskin hatları, şimdi daha ulaşılabilir görünüyordu.
Bir an sadece baktım. Elimle yüzümü ovaladığımda birkaç saniye tavana baktım.
Eymen’in uykusu oldukça derindi, ama yine de biraz huzursuz gibiydi. Saatte bakmak için telefonumu aradım en son burada bir yerde bıraktığımı biliyordum biraz aramamla sehpanın üzerinde olduğunu gördüm uzanıp aldığımda saatin yediye geliyordu.
Erken bir saatti ama salona dolan güneş ışıklarıyla uyanmıştım.
Yavaşça yerimden kalkıp Eymen’in yanına doğru ilerledim. Elimi omzuna koyup onu hafifçe dürttüm, ama o hâlâ gözlerini açmıyordu.
“Uyan, Eymen,” dedim nazikçe.
Eymen bir an için uykusundan sıyrıldı. Yavaşça gözlerini açtı, ama hâlâ bir uykululuk vardı bakışlarında. “Hı?” diye mırıldandı.
“Saat yedi,” dedim. “Üstündekilerle işe gidemezsin eve geçsen yetişemezsin. Kalk bir şeyler düşünelim.”
Bir süre sessiz kaldı, sonra yavaşça başını sallayarak kalkmaya başladı. O an sadece gözlerindeki yorgunlukla kalakaldım.
Eymen, bana son bir kez daha bakıp derin bir nefes aldı. “Gerçekten teşekkür ederim,” dedi, ama o an hala gözlerinde biraz uyku sersemliği vardı. “Ama evime gitmeliyim. Yoksa gerçekten geç kalırım.”
Hiç aklımda yokken ama bugün yapmam gereken işler vardı o yüzden sormak zorunda kalmıştım. “Eymen bugün arabamı alabilir miyim?”
Eymen, ilgisizmiş gibi görünüyordu ama aslında durumun farkında ve bunu sakin bir şekilde halletmek istediğini anladım. “Alabilirsin sanırım işin mi var?”
Kafamı salladım hemen “Lazım oluyor, sen ayıl beş dakikada hazırlanırım.” Dediğimde hızla odama geçip giyinmeye başladım. İstediğim gibi bir şeyler bulmak zor olmadı. Siyah palazzo pantolonun üzerine beyaz tişörtümü ve siyah blazerımı giyerken, elimi makyaj malzemelerinin bulunduğu çekmecede gezdirdim. Eymen’in eve gittiğimizde onun hazırlanmasını beklerken makyajımı yapmayı düşünerek birkaç ürün aldım.
Odanın kapısını açıp çıktığımda Eymen ceketini giymiş biraz kendini toparlamış beni bekliyordu. “Hazır mısın?” dediğinde kafamı sallayıp onayladım çantamı hemen omzuma taktıktan sonra kapıya yöneldiğimizde Eymen telefonumu uzattı teşekkür edip aldım.
Eymen kolundaki saatte baktığında “Biraz geç kalacağız.” Dediğinde daha hızlı indim merdivenlerden ve seri adımlarla arabanın önüne geldik.
Eymen, direksiyonu elinde kavrayarak arabayı hareket ettirdiğinde, sabahın o huzurlu ama aceleci havası devam ediyordu. Sakin, ama dikkatli bir şekilde yolu izlerken, ben de aklımdan geçenleri toparlamaya çalışıyordum. Rüyam hâlâ aklımda ve onun etkisi içimde bir tür huzursuzluk bırakmıştı.
Eymen, yolda ilerlerken, bir anda sessizliği bozdu. “Rana,” dedi, “Daha iyi misin?”
İçimden bir an rahatladım, çünkü Eymen’in sorgulayıcı bakışları yerine, sadece bana dikkatle bakması, her şeyin normal olduğunu hissettirdi. Ama aynı zamanda kendimi biraz daha açmak istesem de istemesem de hâlâ içimde bu büyük sır vardı.
Gözlerimi yola odakladım. “Evet,” dedim, sesim biraz kısık ama netti, “Bir rüya gördüm. Ama çok garipti. Babamı gördüm... Sonra bir silah sesi falan...”
Eymen birkaç saniye sessiz kaldı, belki de benim içimdeki duyguları çözmeye çalışıyordu. “Babanı mı?” dedi, gözleri bana doğru kayarken, “Baban hakkında hiç konuşmamıştık.”
Evet, onunla ilgili çok fazla şey konuşulmamıştı, belki de hiç. “Hayır,” dedim, sesimdeki duyguyu saklamaya çalışarak. “Konuşmadık, ama o hala aklımda. Rüyada onu görmek... Beklenmedikti.”
Eymen sessizce dinledi, gözlerini bir süre yoldan ayırmadan bana odakladı. “Belki de rüyan sana bir şeyler hatırlatıyordur. Belki... Geçmişle yüzleşmen gereken bir şey vardır.”
Söylediği şeyin anlamını kabus ile birleştirdim; silah, babam, ev. Anlamsız kelimeler kümesiydi bu yüzden alaya aldığım Eymen değildi ama “Boş anlamsız eşyalar ve ölü, cansız adamla yüzleşmek bana hiçbir şey hatırlatamaz.” Dedim.
Eymen derin bir nefes aldı, ama konuşmak yerine sessiz kaldı. Yolda ilerlerken, şehrin sabah ışıkları yavaşça arabanın camından içeri sızıyordu. Bir süre, sadece arabanın sesi ve yolun izleriyle ilerledik.
Aylardır gelmediğim evin önünde durduğumuzda içeriye girmek konusunda biraz çekindim doğrusu beni kendime getiren Eymen’in “Hadi.” Demesi oldu.
Eve girdiğimizde o üst kata hazırlanmak için çıkarken alt kattaki lavaboya girip getirdiğim şeyleri kullanmaya başladım makyaj çantasını lavabonun kenarına bıraktım. Soğuk suyla yüzümü yıkadım, göz altımdaki morlukları biraz bastırmak için hafif bir kapatıcı sürdüm. Rüyadan kalan o boşluk hissi hâlâ içimdeydi ama bir şekilde kendimi toparlamak zorundaydım.
Makyaj malzemelerimle işim bittiğinde aynada kendime bakarken, yüzümdeki yorgunluğu fark ettim. Kahverengi gözlerim, derin ve anlamlıydı belki içimde hissettiklerim yüzünden bana anlamlı gelmişti ama bugün taşıdığım hüzünle biraz daha bulanıktı. Saçlarım bugün dalgalıydı getirdiğim saç yağından sürdüğümde kabarıklığı biraz olsun dindi.
Eymen yukarıdayken evin sessizliği beni sardı. Bu ev. İlk geldiğim günlerde ne kadar yabancıysa şu anda aynı şekilde yabancıydı. Merdivenlerden gelen ayak sesleri düşüncelerimi böldü. Başımı çevirdiğimde Eymen’in toparlanmış hâliyle üst kattan indiğini gördüm.
“Hazır mısın?” diye sordu.
Omzumu silkeleyip kendime geldim. “Hazırım,” dedim kısa bir gülümsemeyle.
Karşımda Başsavcı Cihat Bey, onun hemen yanında Başsavcı Vekili Hakan Bey, dururken benim yanımda Eymen vardı; hep birlikte Eyşan Hanım’ın gelmesini bekliyorduk.
İstemeyerek içine girdiğim bu odada sadece Cihat Bey’in hatırı için duruyordum Eymen ise odasına gitmek istememişti.
Büyük bir toplantı odasının içinde sükunetle birbirimize bakıyorduk, gergindim ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum buradaki insanların nasıl bir tavır takınabileceklerini bilmiyordum çünkü şikayetimi geri çekmediğim taktirde çok büyük bir olay olarak kamuya açılacaktı.
Kapının çalınmasıyla kafamı oraya çevirdim. Eyşan önce kafasını uzattı ve “Gelebilir miyim?” dediğinde onay aldı birbirimize baktığımda yüzünde pişmanlık görmeyi ummuştum ama beklediğim olmadı aynı soğuk, nefret dolu bakışlarla bana bakıyordu.
Topuklu ayakkabılarının sesi parke zeminde yankılanırken, koyu gri kalem eteği ve ona uyumlu blazer ceketiyle oldukça ciddi ve otoriter bir görüntü sergiliyordu. Düzgün toplanmış koyu kestane rengi saçları ve belirgin kemikli yüz hatlarıyla kendine has bir asaleti vardı. Yüzündeki makyaj dozundaydı; dudakları sert bir çizgide birleşmişti.
Eyşan boş bir sandalyeye oturmadan önce direkt bana doğru konuştu. “Ben buraya gelmek zorunda bırakıldım. Eğer özel bir hesaplaşman varsa, bunu adliyeyi karıştırmadan da yapabilirdin.”
Alayla güldüğümde kafamı salladım ve Eyşan’a baktım. “Özel bir hesaplaşma için mi? Ben buna benim hesaplaşmam demezdim daha çok sizin hesabınız gibi duruyor.”
Cihat Bey önce boğazını temizledi ardından ondan pek duymadığım otoriterlikle, “Bizim talebimizdi Eyşan.” Dedi ve Hakan Bey’e kafasını çevirip onay bekledi ama ben onu bekleyemedim.
“Arabamı, hiçbir yasal dayanak olmadan polis zoruyla elimden alan, seni tanıyan o memurları yönlendiren, adliye otoparkına kadar bu tiyatroyu taşıyan kişi sensin. O yüzden buradayız.”
Eyşan’la ben, biz sizi bırakalı çok olmuştu aslında.
Hakan Bey kafasını eğip bana baktığında birkaç saniye bakıştık ardından Eyşan’a bakarak “Hakaret değil, delil konuşur. Şikayetçi tarafın sunacağı kamera görüntüleri ve memur ifadesiyle ilgili resmi süreç devam ediyor. Eyşan Hanım, siz bu iddialarla ilgili ne söylemek istersiniz?” dedi.
Kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslandım.
“Ben sadece bir ihbarda bulundum. Aracın evraklarının eksik olduğunu söyledim. Gerisi polisin işi. O kadar büyütülecek bir şey yok.” Dediğinde Cihat Bey’in yanındaki sandalyeye oturdu Eymen’le karşı karşıyalardı.
“Bu ihbarı neye dayanarak yaptığını merak ediyorum doğrusu.” Dedim, ses tonumu aynı düzeyde tutmakta zorlanıyordum burada bir avukat olarak bulunmuyordum ne yazık ki, mülakatımın sonucu henüz gelmemişti üstelik gelse bile barodan ruhsat almadan avukat olarak tanınamazdım yine de orta yolu bulmak için buradaydık ama bulunmasını istediğim bir orta yol yoktu.
Eyşan kafasını eğip sinirimi bozan bir şekilde güldüğünde sakin olmam için Eymen elini dizime koydu. “Arabanın üzerinde plaka kaydıyla uyuşmayan bir işlem yapıldığını düşündüm. Tanıdık polis memurlarına danıştım, onlar da gerekli incelemeyi yaptı. Eğer gerçekten temizsen, neden bu kadar tepki veriyorsun?”
Cihat Bey ikinci kez araya girdi. “Eyşan Hanım, kişisel yorumlarınızı bir kenara bırakıp konuya odaklanmanızı rica ediyorum. Şu an burada resmi bir şikayet var.”
“Beni tanımıyorsun. Hayatımı bilmiyorsun. Ama arabamın durduğu yeri, gittiği yönü, saatini, hatta polislerin bana ne söylediğini bilmene rağmen hâlâ bir ‘ihbar’ diyorsan, ben bu hikâyeye inanmam. Kamera kayıtları ortada. Eğer buna ‘küçük bir yanlış anlama’ diyorsan, bir hakim olarak değil, sadece kıskanç bir kadın olarak burada olduğunu kabul etmiş olursun.” Eyşan’ın konuşup bir şeyler demesine fırsat vermek istemiyordum bu yüzden burada tek muhatabım Cihat Bey’di.
“Şu an bunu neden tartışıyoruz anlamadım Başsavcım? Eyşan’ın öncü olduğu eylem kendi menfaat ve çıkarları uğruna yapılmış olmakla beraber polis memurlarını suçlayıcı bir tavırla devam ediyor. Somut delil olarak adliye otoparkı kamerası tarafından kaydedilen görüntüler suçluyu göstermekte.”
Eyşan’ın yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. Başını bir anlığına kaldırdı ama bir şey demedi. İçindeki öfkeyi bastırmaya çalıştığı, ellerini kucağında sımsıkı kenetlemesinden belliydi.
Odada birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Herkesin nefesini tuttuğu, gözlerin birbirine çevrildiği o anlarda, Cihat Bey sözü aldı. “Savcılığın iç denetim birimi devreye girecek. Eyşan Hanım, eğer soruşturma devam ederse sizin hakkınızda disiplin süreci başlatılacak.”
Cihat Bey araya girmeye hazırlanırken Eyşan sözü aldı. “Soruşturmayı yönlendirdiğim doğrudur. Çünkü plakayla ilgili bazı şüpheli kayıtlar vardı. Rana Soner’in arabasını, üçüncü şahısların kiraladığına dair bir duyum aldım. Bu sadece bir şüpheydi, ben de güvenlik güçlerini bilgilendirdim. Gereğini onlar yaptı. Sonuç olarak, polis aracı bağladı. Bunun için beni suçlamanızı kabul etmiyorum.” Dediği an Eymen’e döndüm, evet bir kiralanma söz konusuydu ama benim yaptığım bir olay değildi ve Eyşan’ın bunu ilk geldiğim günden beri bildiğini anladım. “Adaleti sağlamak istememin nesi suç, bu benim işim.”
“Hayır.” Dedim kafamı iki yana sallayarak, Böyle bir şey yok. Daha doğrusu, olayın özünü çarpıtan, göz boyayan bir savunma var ortada. Burada yapılan şey, yalnızca bir yanlış yönlendirme değil, görev yetkisinin kötüye kullanılmasıdır. Hiçbir zaman hiçbir şekilde kimseye arabamı kiralamadım, arabamı kiralamak için mevcut bir sebebim yok.”
Elimi masaya koydum ve parmağımla birkaç kere vurduğumda Cihat Bey’le birbirimize baktık. “Olayın başlangıcından itibaren sürecin dikkatlice incelenmesini talep ediyorum. Bu işlemlerde doğruluk payı olsa bile, benim sormak istediğim bir başka kritik nokta var Başsavcım.” Dediğimde kafasıyla beni onayladı ve bu sefer Eyşan’a döndüm.
“Neden bu işlemler, polis tarafından yapılan bir işlem olarak emniyette değil de adliye otoparkında sonlandı? Adliye otoparkı, genel olarak yasal işlemlerin ve resmi işlemlerin yapılacağı bir yer değil diye biliyorum yanlışsam düzeltin.” Dediğimde hâlâ Eyşan’a bakıyordum. “Bu durumun, hem yasal hem de etik açıdan sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.”
Eyşan’ın dudakları küçümseyici bir şekilde kıvrıldı. Gözlerini kaçırmadı. Sandalyede arkasına yaslandı, kollarını bağladı. Ve beklediğimden daha soğukkanlı bir sesle konuştu. “Belki de bu kadar tepki vermenizin sebebi, sizin de bazı şeylerden emin olmamanızdır Rana Hanım.” dedi. “Ben sadece şüphe duyduğum bir durumu ilettim. Hangi polis nerede işlem yapar, orasına ben karışmam. Ancak eğer bugün burada sanık gibi davranıyorsam, bu sizin paranoyanızdandır.”
Eymen direkt kimseye bakmadan sadece Eyşan’a odaklanmıştı. “Siz nasıl şüpheli bir durumu gerekli mercilere bildirebiliyorsanız Eyşan Hanım, aynısını Rana Hanım’ın yapması neden bir paranoya olsun? O da gayet haklarını bilen bir vatandaş olarak şüphesini dile getiriyor.” Dediğinde Eyşan çok kısa birkaç saniye ona baktı ardından bana.
“Ne güzel... Savcı Beyimiz ne zamandan beri herkesin haklarını bu kadar içten savunur oldu?” dedi. “Ama keşke bu kadar objektif olsaydınız Eymen. Bir kadına karşı duyduğunuz ilgiyi, onun ‘şüphe’lerini haklı göstermek için kullanmasaydınız. Bugün burada kim savunma yapıyor, kim suçluyor, kim şüphe duyuyor belli değil. Hepimiz rolleri karıştırdık.” Konuşmasında gözleri tüm masanın etrafındakilerde dolandı en son benim üzerimde durdu.
Eymen sandalyesini geriye iterek masaya doğru bedeniyle yaklaştı “Benim ne zaman, hangi durumu savunduğumu sana soracak kadar cesur oldun Eyşan?” diye sordu “Rana’da senin benim gibi yargının bir kolu, adaletsiz yapılan bir işlemi şikayet etmesi ve hak araması da onun işi.”
“Hayırdır? Rana Hanım normal bir vatandaşken hukuk okumaya mı karar verdi? Benim buradaki konumum belli. Hakimim. Yıllardır görev yapıyorum, sayısız karar verdim.” Eyşan konuşmaya devam ederken Eymen elini masaya vurduğunda irkildim ve ona döndüm. Tamam amcası Başsavcıydı ama ona müsamaha göstermeyecek bir Başsavcı Vekili vardı.
Sesindeki ton yükseldi ama soğukkanlılığını koruyarak, her kelimesini net bir şekilde dile getirdi “Rana, hukuk okumaya karar vermedi, çünkü zaten bir avukat. Ve avukatlık mesleğini senin ona öğretmene gerek kalmadan yapıyor.”
“Kimsenin arabasına el koydurtmadım!” dediğinde artık birbirleriyle bağırarak iletişim halindelerdi.
“Eğer onun 'şüphelerini' küçümsüyorsan, o zaman burada kimseye adaletin ne demek olduğunu anlatmaya hakkın yok.”
“Bir işlem yapılmasına önayak oldum evet. Bu yasalar çerçevesinde yapılmış bir şüphe bildirisiydi bu olay bu kadar büyüyorsa, bu kişiselleştirdiğin içindir Eymen. Bu kadar korktuğunuz ne var?”
Eymen artık ayağa kalkmış onun oturmasını sağlamak içinde ben ayağa kalktım kolundan tuttuğumda elimi tutarak kolundan çekti sert bir hareket değildi. Sonra, sesini biraz daha alçaltarak ama yine de sertçe “Bugün burada bir adalet arayışı var. Ve bunun içinde herkesin yaptığı iş, yasalara ve doğruya uygun olmak zorunda. Benim görevim de bu. Bizim korktuğumuz bir şey yok bu yüzden Rana şikayetini geri çekmiyor her şey ortaya çıkana kadar, sen gelip Rana’dan özür dileyene kadar mahkemelerimiz devam edecek Eyşan bunu da böyle bil!” dedi.
Konuşmak için öne atıldığımda Cihat Bey eliyle masaya hafifçe vurdu, “Yeter,” dedi, sesi ilk kez yükselmişti. “Burada kişisel hesaplaşmalara değil, usul ve hukuka uygun şekilde çözüm arıyoruz. Elimizde kamera kayıtları ve polis beyanları olacak. Herkesin dikkatli konuşmasında fayda var. Bu soruşturma kapalı kalmayacak.”
Odaya gelen gergin sessizlik, herkesin derin bir nefes almasına sebep oldu Eymen’i zorla eski yerine oturttuğumda biraz duraksayarak sadece Cihat Bey’e dönerek konuştum.
“Şunlarda benim şüphelerimin arasındadır,” dedim, sesim sabırlı ama kararlıydı, “benim aracımla, tamamen benim ismimle ve bilgim dışında yapılmış bir işlem olup olmadığını araştırılmasını talep ediyorum. Herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığının tam olarak anlaşılabilmesi için, aracımın polis memuru tarafından alındığı akşam, o saatte gerçekten nereye gittiğiyle ilgili bir GPS takibi yapılmasını taleplerim arasında. Aynı şekilde, otoparkta durduğu gün ve saatlerin kontrol edilmesini istiyorum. Eğer o gün herhangi bir yere gitmediyse, o zaman bunun tamamen keyfi ve hukuka aykırı bir işlem olduğu net bir şekilde ortaya çıkacaktır.”
Sözlerim odayı yeniden gerdi, ama bu sefer gözlerim Cihat Bey’in üzerindeydi. Her şeyin yasal bir çerçevede çözülmesini istediğimi belli etmiştim. Cihat Bey, ellerini masanın üzerine koyarak başını hafifçe eğdi. “Şikayeti geri çekmiyorsunuz anladığım kadarıyla?”
Yerimde dikleştim, “Çekmiyorum.” Dedim.
Cihat Bey, gözlerini benden ayırmadan masanın üstüne koyduğu ellerini yavaşça çekti. Bir an derin bir nefes aldı ve soğukkanlı bir şekilde “Şüpheleriniz doğrultusunda, ilgili polis memuru ve diğer şahıslar hakkında gerekli hukuki işlem yapılacaktır Avukat Hanım. Taleplerin ciddiyetle araştırılacaktır,” dedi. Sözü Cihat Bey’den sonra Hakan Bey aldı Bu çerçevede, aracınıza yapılan müdahale ve sonrasında gerçekleşen işlemler hukuki anlamda ciddi bir incelemeye tabi tutulacaktır. Özellikle, polis memurunun o dönemdeki hareketleri ve işlemlerinin yasal olup olmadığı, GPS takibi ve otoparkta geçirilen süreler gibi detaylar, soruşturmanın merkezine alınacak.” Dedi.
Eyşan sandalyesini olabildiğince sesli bir şekilde ittirdi ve gözleri hem Eymen'e hem de bana kısa bir bakış attıktan sonra, soğuk bir ifadeyle dudaklarını büktü.
“Sanırım burada benim daha fazla bulunmamın gereği yok,” dedi, sesi donuk ve kararlıydı. Masanın etrafındaki herkesin gözleri ona yönelmişti, ancak o hiçbirine aldırış etmeden, başını hafifçe eğerek odanın kapısına doğru ilerlemeye başladı. “Bugün, burada karşılaştığım her şeyin altındaki gerçek, senin kişisel çıkarların ve kıskançlığın.” Dediğimde kapıyı açarken, bir an durakladı ve son bir kez gözlerimin içine bakarak, “Hukuk bu kadar kişisel hale geldiyse-” diye bir cümle kuruyordu ama içimde söylemek için beklettiğim birkaç şey vardı o yüzden yüksek sesle sözünü kestim. “Bu arada kiraladığım arabanın gittiği yerleri bende merak ediyorum.” Dediğimde kapıyı sertçe kapatıp odadan çıktı.
Kapıya bakarken Cihat Bey elini birkaç kez masaya vurdu, “Size gelelim, Savcı Bey.” Dediğinde ikimizin kafası Başsavcıya döndü. “Kontrolünü kaybetmek, duygusal tepkilerle hareket etmek de bizim işimiz arasında değil.”
Eymen bir an sessiz kaldı. Bir yandan gözlerini devirip, Cihat Bey’in sert bakışlarından kaçmaya çalışsa da gözleri Başsavcı'nın üzerinde yoğunlaştı.
“Ne yapmalıydım Başsavcım, onun bizimle oynadığı gibi ben de onunla oyun mu oynasaydım?” dediğinde Eymen’e baktım, Eyşan’ın düğün gecesinde ve sonrasında olan oyunlarını ya da hiçbir şeyini konuşmak istemiyordum bu yüzden sandalyemi iterek ayağa kalktım. Sabah sabah içim dışım Eyşan olmuştu.
Cihat Bey’e baktığımda kafamı olumsuzca salladım. “Bizi bir araya getirmeniz çok büyük bir yanlıştı Başsavcım, daha hiçbir mahkeme görülmeden delillerimden ve isteklerimden haberi var bu ona çıkış yolu sağlayabilir.”
Başsavcı'nın yüzündeki ifadeyi okumak neredeyse imkansızdı. O, her kelimeyi dikkatle seçiyor ve tüm konuşmalarını soğukkanlı bir şekilde yapıyordu. “Delillere bakarak kendi kararını kendisi vermeyecek, mahkemeler tarafsızdır değil mi Savcı Bey?” dediğinde okun ucunda yine Eymen vardı ama o bunu takmadı onun kendisini takmamasıyla da Cihat Bey uğraşmadı. “Dağılın artık daha fazla tartışma istemiyorum.”
Cihat Bey, derin bir nefes alarak önce Eymen’le bana, sonra da Hakan Bey’e son bir bakış attı. Ardından, kapıyı sert bir şekilde kapatarak odadan çıktığından onun ardından hemen Hakan Bey iyi günler dileyerek çıktı.
Anlık olarak Eymen’e döndüğümde “Ne yapıyorsun deli?” dedim “Amcan seni idare edebilirdi ama ne Eyşan kendisine bu muameleyi layık görür ne de Başsavcı Vekili neden yaptın?”
Eymen, gözlerinde kararsızlıkla birlikte bir an için bana bakarken, yüzünde bir gerginlik vardı. Gözlerini kısarak, biraz da şaşkın bir şekilde bakışlarını kaçırmaya çalıştı. Ama kendini savunacak bir şey bulamayacak gibiydi. Derin bir nefes aldı ve sonra başını hafifçe eğerek, sanki söylediklerimi tamamen duymamış gibi bir tavır takındı.
“Hiçbir şey olmaz amcam beni kayırmadı farkındaysan meslek hayatımda da asla kayırmadı. Boş verelim bu insanları, ben işime döneyim araba ihtiyacın varsa benimkini alabilirsin.” Dedikten sonra ceketinin iç cebinden anahtarını çıkartarak masanın üzerine bıraktı.
Anahtarını masaya koyarken çok rahat duruyordu. Odayı terk ederken son bir bakış attı, ama yine de hiçbir şey olmamış gibi davranarak hiç ortalığı daha çok germemiş gibi selam vererek yavaşça başını sallayarak, “Hoşça kal,” diyip odadan çıktı.
Kapı kapandığında, bir an sessiz kaldım. Odaya dönen hava, daha önce hiç bu kadar yoğun olmamıştı uzanıp arabanın anahtarını aldım ve arkama yaslanarak birkaç tur elimde çevirdim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.87k Okunma |
1.07k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |