15. Bölüm

Merhemsiz Zaman

Fâhte
faahte

"Zaman hiçbir yarayı iyileştirmez; sadece yüzleşmeye cesareti olanlara merhem olur."

Buraya geldiğimde kimsenin düzenini bozmak istemiyordum ama şimdi düzeni bozulan ben olduğum halde sanki değilmişim gibi gözüküyordu.

Eyşan ve Eymen’in ben çıktıktan sonra ceza davasını canlandırmak için tekrar döndüklerini Yeşim’den öğrendiğimde bir nebze rahatladım çünkü öğrenciler için yapılan bir etkinlikti en iyi verimi almak zorundalardı.

Arabaya biner binmez telefonum kendiliğinden bağlanıp müzik açtı kafamın dağılması için kapatmadım. Eve gitmek istemiyordum bir süre kendi çevremde insan görmek istemiyordum.

Dediğim gibi düzeni, hayatı her şeyi değişen bendim ama o tarafa bakınca düzeni bozulan değil bozan taraftım. Tek merak ettiğim Eyşan beni suçluyordu bunu biliyordum ve görüyordum ama ben geldiğim zaman ayrı değiller miydi? Değillerse işin rengi değişiyordu.

Gülay teyzeyi arayıp eve gelmeyeceğimi söyleyecektim ama bu kez nerede kalacağımı soracaktı, dedemi görmeye gidiyorum desem nerede olduğumun bilinmesini istemiyordum.

Sıfırdan bir hayat istemiyordum ama yaşamak istemediğim ne varsa diğer gün başıma geliyordu.

Saat çok geç değildi sekiz dokuz arasındaydı. Gülay teyzeyi arayıp bu gece dedemle görüşeceğimi söyledim bu gece dedemle falan görüşmeyi planlamıyordum ama bilmediğim ihtimaller silsilesi canımı sıkmaya başlamıştı.

Kırmızı ışıkta durduğumda telefonumu elime alarak huzurevinin konumunu girdim, arabanın ekranında konum açıldı Yeni Riva yolu üzerinden kırk dakika gösteriyordu. Akşam erken saatlerdi trafiği de içine katarsam bir saat ya da biraz daha fazlası sayabilirdim.

Yol boyunca müzikler arka planda akarken zihnim sürekli Eyşan ve Eymen’e geri dönüyordu. Eyşan’ın keskin bakışları mahkemedeki siniri, sesi kulağımda tekrar tekrar yankılanıyordu.

Her şey bu kadar karmaşıkken dedemi görmek bana çaresizlikle umudun tuhaf bir karışımını yaşatıyordu. Görmediğim yirmi yılın izi, dedemin yüzünde ne kadar derinleşmişti acaba? İçimde bir yerlerde eksik kalan her şeyi tamamlamaya çabalarken, bilmediğim bozuk bir yolda ilerlemek beni ürkütüyordu; yol çok bozuktu.

Tabelalar huzurevine yaklaştığımı gösterirken derin bir nefes aldım. Ayaklarım geri gitmek istese de arabayı durdurduğumda derin bir nefes aldım. Acaba beni tanıyabilecek miydi? Neden görüşmediğimizi çok merak ediyordum istenmemiş miydim yoksa beni mi bulamamıştı? Yan koltuktan çantamı almak için uzandım bu sırada dikiz aynasından kendime baktım hasta olmama rağmen bugün iyiydim hafif bir boğaz ağrısı dışında bir şeyim yok gibiydi ama yüzüme uzunca baktığımda farklı şeyler hissediyordum.

“Hadi Rana.” Diye konuştum kendimle “Kalkıp geçmişine merhaba, demelisin.”

Bu saatte görüşebilir miydim bilmiyorum ama görüşmek zorundaydım.

Adımlarım taş yolda yankılanırken dikkatle bahçeye göz gezdirdim; Çiçeklerle dolu düzenli ağaçlık yol aydınlatmalarla karanlığı bölüyordu. Yaşlı çınar ağaçlarının aydınlatmayla oluşan gölgeleri taşlı yola düşüyordu.

İçeriye girdiğimde resepsiyon masasının başında oturan kadın, sıcacık bir gülümsemeyle karşıladı. "Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?"

“Merhaba Avukat Rana Soner, dedem Ali Soner’i görebilir miyim? Beni bekliyordu…” isteğimin olumsuz olmaması için “Yurtdışından geliyorum.” Diye ekledim bunları söylerken aynı zamanda ABD kimliğimi çıkartıyordum.

Kadın hızlıca bilgisayarda bir şeyler yaptı kimliğimi aldı inceledi. “Şu an görüş saatti değil ama madem uzaktan geldiniz sizin için nöbetçi müdüre telefon edeceğim.”

Başımla onayladığımda kimliğimi aldım ve camın önündeki bekleme yerine geçerek oturdum. Karşımdaki kadını zor durumda bıraktığımı biliyordum ama yapabilecek bir şeyim yoktu.

“Size odasını göstereyim Rana Hanım.”

Dalgınlıkla baktığım dışarıdan gelen sesle kafamı çevirdim. “Çok teşekkür ederim.”

“Daha önce ziyaretçi girişiniz olmamış ilk defa mı geliyorsunuz?” kadın önde ben arkada merdivenleri çıkmaya başladık.

Kafamı salladığımda derin bir nefes aldım ve dudağımı yaladım. “Evet, burada yaşamıyordum.”

“Türkçeniz çok iyi.”

İstemsizce gülümsedim “Annem ve babam Türk.” Dedim.

Bir kat merdiven çıktıktan sonra sağ koridora yöneldik adım adım takip ediyordum heyecandan ziyade buruk bir his vardı içimde, sormak istediğim sorular vardı ve en çok merak ettiğim şey babam yaşasaydı kırklarının sonu ellilerin başında olacaktı ve ben babamın nasıl yaş alacağını çok merak ediyordum kendim zaten otuza fazlaca yaklaşmıştım.

Koridorun hemen sonunda bir odanın önünde durduk kadın bana doğru dönerek “Uyuyor olabilir,”

“Olsun, bir daha ne zaman gelirim bilmiyorum bu görüşme çok önemli.”

Hafifçe kapıyı tıklatıp ardından hemen araladım. İçeride loş bir ışık vardı, yatağın yanında bir masa, üzerinde ilaç kutuları ve eski bir radyo duruyordu.

Dedem, pencere kenarındaki koltukta oturuyordu. Gökyüzüne bakan gözleri kapı sesiyle bana doğru döndü elleri titrek ama güçlüydü koltuktan destek alarak ayağa kalktı. Beyaz saçları ışıkta parlıyordu, yüzündeki derin çizgiler zamanın sessiz tanığıydı.

Zaman, onun yüzüne derin çizgiler işlemişti en çok merak ettiğim şeylerden birisiydi yüzündeki çizgileri.

Gözleri bir süre yüzümde durdu. Nasıl hitap edeceğimi bilmiyordum o yüzden sustum.

Sessizlik, ikimizin arasında yılların yükünü taşır gibi ağırdı.

Dedemin gözleri şüpheyle kısıldığında “Rana?” dedi. Sonra hafif bir tebessüm yüzüne yayıldı. "Sen çok büyümüşsün, ne kadar zaman geçmiş?"

Gözlerim dolduğunda kafamı diğer tarafa çevirdim ama ağzımdan birkaç hıçkırık kaçmıştı. “Çok…”

"Neden gelmen bu kadar uzun sürdü?"

“Beni hiç aramadın,” dedim, tamamen istemsizce olmuştu, içimde biriken yılların sitemiydi.

Odanın penceresi yarı aralıktı, dışarıdan gelen hafif rüzgâr odanın içinde hissediliyordu.

"Seni her yerde aradım. Tek kalanımsın sen, oğlumun emaneti değil misin? Seni nasıl unutabilirim." Daha fazla ayakta duramayınca yatağa oturdu ama ben tedirgin olarak birkaç adım attım ona doğru.

Dedem hakkında çok bir şey hatırlamıyordum babamla araları bozuktu.

“Neler yaptın?” kırışık yüzüne bakıyordum evet dedemi andırıyordu ama dedem diye boynuna sarılamazdım aramızda bir yabancılık hissi vardı bunu çok net anladım.

“Ne iş yapıyorsun? Evlendin mi? Annen ve babanı ziyarete gittin mi?”

Az önce kalktığı pencerenin yanındaki tekli koltuğa oturdum. “Avukatım.” Dedim gözlerinin içine baka baka, babamdan bir iz aradım belki duygu kırıntısı: kırgınlık, kızgınlık, öfke, özlem.

Özlem yoktu.

“Evlenmedim. Hayatımda da kimse yok. Anne ve babamı ziyarete gitmedim neticede onlar olmayalı yirmi yıla girdik.”

Kısa ve öz sorularını yanıtladığımda sıkıntılı bir nefes verdi odaya baktığımda yatağın hemen yanında solunum cihazı gördüm.

"Çok yabancısın sen bana şimdi ama ben senin küçüklüğünü biliyorum.”

“Ama nasıl büyüdüğümü göremedin.”

Yetmişlerinde olan birine öfkeli değildim ben babamın babasına öfkeliydim beni tek başıma bıraktığı için öfkeliydim, anneannemin yerine geçen kadından daha iyi bir yoldaş olabilecekken olmamıştı ben buna öfkeliydim.

Gözyaşlarım sıra sıra akarken gözlerimi kapattım. “Beni bulabilirdin, bulup yanına alabilirdin!”

“Katiller ortaya çıksın istedim. Onları bulmadan seni bulursam sana da bir şey yaparlar sandım. Seni Songül'den başkası koruyamazdı." Alayla güldüğümde vücudum sarsıldı ve bu gülmem ben nefessiz kalana kadar devam ettiğinde duraksayıp nefes aldım.

"Sen benim oğlumun çocuğusun. Sen benim kanımsın. Onların lanetli bir olaya kurban gitmiş olmaları seni benden alabilir mi?"

Yorgunlukla gözlerimi kapatıp açtım. “Siz beni hiç aramadınız.”

“Aradım!” hiddetlenmişti. “Aradım, seni her yerde aradık. Tuncay bunun için dedektif bile tuttu ama Songül seni yurtdışına götürmüştü bulamadık.”

İnanasım gelmiyordu. O kadar çok yolu vardı ki beni bulmanın ben kayıp bir çocuk değildim.

Tuncay ismi tanıdık gelirken “Amcan Tuncay…” dedi “Sen hiç ülkeye gelmedin mi? Hiç mi aileni görmeye gelmedin?”

Gelmemiştim. Her seferinde sevgisizliğine rağmen anneannemle yetinmiştim zaten gelmeme hiç izin vermemişti sürekli benim için düzenini değiştirdiğini, korkusundan taşındığını, gidersem dönmeyeceğimden korktuğunu hakkını helal etmeyeceğini söyleyerek yumuşak karnımdan vurmuştu, geldiğim bir iki tatilde yanımda gelmişti habersiz bir yere gitmemiştim.

Cevap vermediğimde “Kalacak yerin var mı? Nerede kalıyorsun?” dedi.

Bu kez ben bu soruya cevap vermeyerek “Burada olduğumu nasıl öğrendiniz?” dedim bunu merak ediyordum.

Boğazını temizledikten sonra “Hakkında bir haber çıkmış…” dediğinde “Evet.” Diye sözünü kestim.

Ellerimi dizlerime sürttükten sonra ayağa kalktım. “Gidiyor musun?”

“Evet. Birbirimize yabancıyız size nasıl hitap edeceğimi bile bilmiyorum, babamla neden görüşmediğinizi bilmiyorum ki…” diye duraksamadan devam ettim. “Benim annem çok iyi bir kadındı eminim aranızı düzeltmek için bir şeyler yapmıştır.”

"Annen birçok şey yaptı.”

"Songül'ün beni almasına niye izin verdin?"

Bu konuyu aşamıyordum. İstenmediğimi duymak istiyordum, seni istemedim demesini bekliyordum bunu demeliydi ki yaşadığını unutup onu aklımdan çıkartmalıydım diğerleri gibi olmalıydı.

"Sana kötü mü davrandı?" Kızgın bir sesle soludu.

“Katilleri neden bulamadın? Bir savcı evinden habersizce çıkartılıp öldürüldü. Nedenini niyesini bulamadın mı?” sesim titriyordu bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordum.

Yılların özlemi ve kırgınlığı arasında sıkışıp kaldığımı hissettim her şeyi ve herkesi, eski çocuk huzurumu ve mutluluğumu arıyordum.

Yıllar sonra kendisini bulmak için çaba sarf etmiş olsa da geçmişin getirdiği acıların izlerini silmek kolay değildi öyle aradım bulamadım demekle olmuyordu.

Dedem gözlerini kapattı, bir süre sustu.

"Her şeyin bir yolu vardı," dedi, yavaşça gözlerini açarak. "Ama o yolu geçerken seni kaybettim. Gerçeklerin peşinden gitmek, seni ve bizi daha da uzaklaştırmak anlamına geliyordu."

"Siz beni bulsaydınız, belki bugün bu kadar kaybolmuş olmazdım," dedim.

“Belki de bizim hikayemiz, kaybolan bir zamanın, yaşanamayan anların arasında sıkışıp kaldı."

Bir an sessiz kaldım, bu kadar yıl sonra onu tekrar görmek, bana unutmak istediğim anları, geçmişin acılarını hatırlatıyordu.

“Ama seni şimdi buldum…”

Sertçe konuşmaya başladım evet yalnızlığım ve kimsesizliğim arkamda bir gölgeydi şu an bile öyleydi. “Hiçbir şeyi değiştirmez. Bana verebileceğiniz hiçbir şey yok, beni istemediniz ailemin katilini bulmadınız. Şimdi, burada bana ne vadediyorsunuz?”

"İstemediğimi nereden çıkarıyorsun?" dedi dedem, gözleri dolarak.

“Seni bulmaya korktum, çünkü senin hayatına girdiğimde... geçmişin karanlıkları sana zarar verebilirdi. Bunu engellemek istedim."

“Geçmişin karanlığı…” diye tekrar ettim. “Neymiş onlar? Küçüklüğüme zarar verebilecek karanlıklar bugünümde yok mu? Ölsem haberin olmayacakmış bence en büyük karanlık sensin. Aranın iyi olmadığı oğlunun çocuğuna baksan ne bakmasan ne.”

Daha fazla bir şey konuşmak istemiyordum bu adamın sokaktaki tanımadığım bir yaşlıdan hiçbir farkı yoktu; gözlerinde babamın yakınlığı bile yoktu.

Odadan çıktığımda o kadar kötü hissediyordum ki ne kadar nefes alırsam alayım yetmiyordu hızla merdivenlerden indim İstanbul’a dönecektim belki de buraya hiç gelmemeliydim.

Resepsiyondaki kadın ağladığımı görünce sadece “Rana Hanım!” diye şok içinde seslenmişti ben o sırada çoktan bahçeye çıkıp geldiğim ağaçlı yoldan arabama koşar adımlarla gidiyordum.

 

Bölüm : 05.02.2025 00:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...