28. Bölüm

Yıkık Duvarlar

Fâhte
faahte

“Her katil, yalnızca bir iz bırakmaz; bazen izler, başka birinin suçuna dönüşebilir.”

Telefonumdan en yakın karakolu aradım. Belki de bu bir aptallıktı, çünkü bu, doğrudan Tuncay'a meydan okumak demekti. Ama onun dışarıda geçirdiği bir saniyeye bile tahammülüm yoktu.

Saat 12'ye yaklaşırken, çoktan seçtiğim karakolun önünde duruyordum. Kutuyu kucağıma alarak arabadan indim. Kapıyı kapatmamla telefonum çalmaya başladı. Aracın içinde bırakmıştım, ama Eymen’in adı yazıyordu. Biraz daha bekleyebilirdi.

Elimdeki kutuyla büyük binaya dönerken, karar vermekle gitmek arasında kalmıştım. Arabaya yaslandım, telefonum bir kez daha çaldı. Yeşim’in düğünündeki gibi, tuhaf bir şekilde, yine kaybolmuş hissediyordum.

Birkaç saniye sonra, kendimi karakola doğru ilerlerken buldum. “Rana!” Adımı duydum ve sayılı insanların bakışlarını üzerimde hissederek arkama döndüm. Cihat Bey önümdeydi nasıl burada olduğunu beni nereden bulduğunu anlamamıştım. “Bekle kızım.” Merdivenleri hızlıca çıkarak yanıma geldi. Elimdeki kutuya bakarak, gözlerimin kızarık olduğunu fark etti. “Konuşalım,” dedi.

“Sizin burada ne işiniz var?” diye sordum, sesimdeki sertliği kontrol etmeye çalışarak.

Cihat Bey, gözlerimdeki bu sert ifadeyi bir an anlamış gibi göründü, ama hemen toparlanarak, “Ben sadece seninle konuşmak istiyorum,” dedi. “Biraz sabırlı ol, tamam mı?”

İçimdeki öfke kabardı. Ona karşı duyduğum güvensizlik, her geçen saniye arttı. Bunu burada, karakolda yapıyor olmamız bile bir anlam taşıyordu. “Ne konuşacağız? Siz de mi Tuncay gibi herkesin hayatını alt üst ediyorsunuz?” dedim, kelimeler ağzımdan çıkarken derin bir öfke taşıyordu.

Cihat Bey derin bir nefes aldı, fakat bu sefer biraz daha sakinleşmişti. “Her şeyi açıklayabilirim,” dedi. “Ama seninle burada konuşmak zorundayım. Gece geç olsa da, hepimizin yapması gerekenler var.”

Merdivenleri hızlıca çıkarak yanıma geldi. Elimdeki kutuya bakarak, gözlerimin kızarık olduğunu fark etti. “Konuşalım,” dedi.

“Konuşamayız,” dedim, sesimdeki kırgınlık belli olsa da sertti.

“Konuşabiliriz,” dedi, yine umutlu bir şekilde.

“Biz sizinle hiçbir şeyi konuşup halledemeyiz!”

“Her şeyi açıklayabilirim,” dedi. “Sandığınız gibi değil. Ne senin ne de Eymen’in düşündüğü gibi bir şey yapmadım.” Eymen ne alakaydı ne düşünüyordu? Bunları öğreneli beş saati geçmişti ben beş saattir boş sokaklarda arabayla gezip durmuştum verdiğim en son karar buydu.

“Lütfen Rana.” Dedi yalvararak etrafımıza baktı. “Eymen’in hatırı için.” Dışarıda üç dört kişi vardı.

“Hatır gönül işlerini geçeli çok oldu.” Dedim ama kapıda bu şekilde bende bağırıp herkesi toplamak istemiyordum çünkü haklı olabileceğim gibi haksızda olabilirdim.

Kendini açıklama isteği öyle ağır basıyordu ki bu saatte benimle burada duruyordu.

X-ray cihazından sadece kimliğini göstererek geçmemize izin verdi. Girişteki polisin telsizden anons geçmesiyle en yetkili kişinin biraz sonra yanımızda bitmesi bir olmuştu. “Hoş geldiniz Başsavcım. Bir sorun mu var?” Bir sorun mu var diyene kadar göz kontağını hiç Cihat Bey'le kesmemişti. Sorun derken beni kastettiğini anlamıştım. Hemen konuşup işimi bitirmeyi isterken Cihat Bey konuştu. “Odan nerede?”

O da hemen odanın yerini tarif etti adamında içeri gireceğini anladım. Ardımdan Cihat Bey girdi. “Bize biraz müsaade et.” Cümlesiyle kapıyı kapatıp şimdilik koyduğu mecburi gülümsemesini yüzünden sildi.

“Yaptın mı?” dedim, sesim ne kadar sert olursa olsun fark etmezdi. O an sadece cevabını duymak istiyordum.

“Yapmadım. Baban benim arkadaşımdı,” dedi,

Sesinin güvensizliği öylesine bir gülüş göndermemi sağlamıştı. Kutuyu öylesine masaya bıraktım. “Ona kalırsa Tuncay kardeşi!” dedim, gözlerimdeki öfkeyi belli ederek. Masanın arkasındaki koltuğa işaret ettim.

“Şunun sevdasına ailemi yok ettiysen, sana acımam çünkü sen bana hiç acımadın.” Sesimin yüksek çıkması umurumda olmazken Cihat şaşırmışa benziyordu.

Gözlerimin önü bulanıklaşırken kafamı salladım. Benim artık bağırıp çağırmam eski hiçbir şeyi geri getirmezdi. “Yardım ettim. Yolsuzluk yaptığını sakladım. Mesleki soruşturmaya hazırım.” Dedi. “Ama başka bir şey yapmadım. Biz de yıllardır görüşmüyorduk. Baban öldükten sonra bir daha görmedim onu.”

Cihat her şeyi bir bir açıklarken dinledim. “Sana savcı kim dediğimde babam neyi soruşturuyor diye sorduğumda niye Tuncay bu işin içinde demedin! Bana niye diğerlerinin adını vermedin?”

Ardı arkası kesilmeyen cümlelerimin sonu kapının tıklatılıp açılmasıyla oldu. “Başsavcım çay içer misiniz?” Hâlâ sorunun ne olduğundan habersiz komiser sanki bağırmamı hiç duymamış gibi çay soruyordu.

Tekrar kızarmış gözlerimi ovaladım çok gerildiğim için boynum tutulmuştu. İkimiz cevap vermeyince bana son kez bakıp çıktı Cihat kafasını kapıdan çekerek yüzüme döndü. “Tuncay'ı daha önce şikayet edebilirdim. Ama geç olsa da yapacağım.” Dedi. İnanmıyordum. Bugüne kadar değişmeyen şey, bugünden sonra değişse ne olurdu?

“Pişman mısın? Yıllarıma, aileme mâl olduğun için pişman mısın?” dediğimde “Hayır Rana, hayır kızım ben babana ya da annene hiçbir şey yapmadım.” Dedi.

“Al bunu,” dedim, kutuyu ona iterek. “Pişmansan göster! Bana yapacağını yaptın. Eymen için ne kadar değerli olduğunu göster. Tuncay’ı sen şikayet et.”

Cihat kutuyu aldı, şaşkınlıkla baktı. “Bu senin sınavın,” dedim. “Unutma, sadece Tuncay yanmasın.” Eline verdiğim kutu kim bilir kaç yıllık bir birikimdi. Ve ben onu resmen düşmanımın eline veriyordum.

Furkan'ı andıran gözlerine baktım. “Sende yan.” Sesimin karşılığı hiçbir ses olmazken odadan çıktım. Çoğu polisin gözü kapıda duruyordu. Sesimizi duymuş olsalar da olayın ne olduğunu bilmedikleri için neler düşündüklerini kestiremedim. Cihat'ın ne yapıp yapmayacağını bilmiyordum. Bir anlık kararım olsa da bile içten içe ona güvenmek geliyordu içimden. Sırf bunun için hayatımı kökten değiştirecek bir karar vermiştim.

Giriş kapısında Cihat'a ait olduğunu düşündüğüm araç vardı. İçerisinde iki kişi oturuyordu. Ben çıkınca kendilerini toplasalar da Cihat'ın arkamdan çıkmadığını görünce bir şey yapamadılar. Arabanın yanına gelmemle durdum. Pişmandım. Kendi elimle kanıtımı vermiştim.

“Of!” Kapıyı açarak içine oturdum. Telefonumun yanıp sönen bildirim ışığı dikkatimi o anlık dağıtsa da elime almadım. Bu kadar salak olamazdım değil mi? Kendi elimle kendi ayağıma sıkmıştım. Telefonumu elime alarak Eymen'den gelen aramaları şimdilik erteledim ona söyleyeceğim bir şey yoktu.

Kendimi arabada otururken buldum, ellerim titriyor ve gözlerim ekrandaki aramaları dikkatsizce geçiştiriyordu. Eymen’in sürekli aramaları, kafamı iyice karıştırmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum, bir yanda içimdeki öfke ve acı, diğer yanda Cihat’ın sözleri ve ona karşı hissettiğim karmaşa vardı. Kendi başıma bu kadar büyük bir hata yapmamam gerektiğini biliyordum, ama yine de bir adım atmıştım.

Günlüğün artık elimde durmaması gerekiyordu çünkü bütün bunları saklayan bu yaşlı adama güvenmiyordum. Serkan’a getirmiştim birlikte bulduğumuz için hemen bugün bulunmuş gibi delil yazacaktı Tuncay’ın adı geçiyordu o yüzden delil sayılması lazımdı.

Geri çekilerek çaldığım kapının açılmasını bekledim.

Açılmamasıyla tekrar vurmaya başladım. Kapı açılınca ben Serkan'ı elinde silahla görmeyi beklemiyordum. O da gecenin bir vakti beni görmeyi planlamadığı oldukça açıktı.

“Rana? İyi misin sen?” telaşla arkama baktı bana baktı ne yapacağını bilemedi. Çantamdan günlüğü çıkartıp uzattım.

“İçeri gel.” Dedi aynı zamanda silahını da yere indirmişti.

“Benim kaybedecek zamanım yok Serkan,” dedim ve hızlıca delil tutanağı oluşturduk. Buna ek bütün olanları ona anlatıp daha şaşkın bir Serkan bırakıp asansöre yürüdüm.

Asansörden indikten sonra tekrar adının üzerine tıkladım ve kulağıma yasladım.

Geldiğim taksinin dışarıda beklediğini gördüm. Buraya taksi ile gelmiştim çünkü arabayı kullanmak istememiştim. Yorgundum ve gözlerim bugün çok ağladığım için net görmüyordu.

“Hadi Rana seni bekliyorum.” Duraksadığımda bir elim kapıda kaldı.

Hangi şoför tanımadığı müşterinin adını bilirdi ki?

Ne söylediğini fark ettikten sonra elini beline atar gibi olunca elimde tuttuğum telefonu yüzüne fırlattım. Bu onu oyalarken tekrar binaya dönerek koştum. Kapıyı ittirip yüzüne kapatmamla merdivene koştum. Şansıma ben çıkarken kapatmamıştım ama o şifre olmadığı için kapıya birkaç el ateş etti. “Sanırım Tuncay çoktan infazımı vermiş.” Silah sesiyle kaç kişi buraya toplanırdı bilmiyordum ama buradan çıkmam lazımdı. 3. Katı geçerken bazı kapıların açıldığını gördüm.

Kendimi duvara yaslayarak merdivenleri çıkmaya devam ettim. Serkan 5. Katta oturuyordu ve ben yorulmuştum. Keşke zamanında daha çok spor yapsaydım da bu gibi durumlara karşı önlem alsaydım. Eğilip nefesimi düzenlerken tekrar silah sesi duydum. Biraz daha kenara kaydım.

Eğilip nefesimi düzenlerken tekrar silah sesi duydum. Biraz daha kenara kaydım.

Ve üst kattan bir başka ses, “Rana!”

“Neredesin ya! Az kalsın öleceğim burada!”

Sesimiz tekrar yankı olurken Serkan hızla yanıma gelip boşluğa eğilmesiyle kendini çekmesi bir oldu.

“Nasıl bir cesaret bu?” Ona ithafen konuşsa da ben duymuştum.

Eğilip nefesimi düzenlerken tekrar silah sesi duydum. Biraz daha kenara kaydım. Birkaç elde Serkan'ın atmasıyla ortalık daha fazla karışmıştı. “Harika ikimizde burada öleceğiz.”

Ağlamaklı çıkan sesim vurulduysam bile adrenalin yüzünden bir şey anlayamıyordum korkuyu bile doğru düzgün hissetmediğim belliydi. Serkan kolumu tutarak kaldırdı. “Üst katlara çık, göremiyorum onu buradan!”

“Sen ne yapacaksın?”

“Ben de çıkıyorum hadi çık sen!” Dediğini yaparak merdivenleri çıktım.

Son kata gelmemle Serkan'ın bir kat aşağıda olduğunu gördüm. Gözüm asansöre kayarken yukarı çıktığını gördüm. “Serkan! Asansör geliyor!” diye bağırdığımda silahını asansöre doğrulttu. Ardından merdiven boşluğuna bakarak tekrar asansöre baktı. Korkuyla son kata çıkan asansöre baktım. Bitmiştik işte. “Yangın merdivenine gir!” Serkan'ın yanıma gelmesiyle yangın merdivenine girdik kapıyı kapının arkasındaydık Serkan benim önümde duruyordu alt katın merdiveninden gelen ya da kapıyı açan olursa görebilecekti.

“Özür dilerim.” Dedim suçluydum buraya geldiğim için tehlikeye girmişti.

“İyi misin?” dedi. Nefes nefese kalmıştık telefonumu adama atmıştım. “Galiba.” Dedim ama korkudan bayılmak üzereydim. Hareketsiz kaldıkça sensörlü ışık sönüyordu ve bu beni daha çok geriyordu.

“Yedek şarjörüm yok ve son üç mermi kaldı Rana,”

“Ne yapayım Serkan gökten indiremeyeceğime göre bana bunu demenle sadece panik olacağım.”

Öne doğru eğilip kat aralarına baktı. “Arada merdivenler yanıyor. İnşallah destektir.” Tekrar silahını kontrol etti. “İyi dayanmışsın silahsızsın.” Dedi gururla. “Aferin.”

Koluna vurdum, “Şakanın sırası mı?”

“Değil.”

Sonra hiçbir yerden ses seda gelmeyince konuştum. “Onu vurmuş muydun?” “Bilmiyorum. Tek olmayabilirdi.” Dedi.

İkimizde gözümüzü kırpmadan yangın merdiveninin her an açılabilecek kapısına bakıyorduk. “Ben çok özür dilerim.”

“Sus Rana.”

Kafamı yangın merdiveninin camlarına çevirdim. Etraf kırmızı mavi ışıklarla aydınlanmaya başladı.

Kapının açılma sesiyle korkuyla kafamı çevirdim ve kapının arkasına daha çok sokuldum. Serkan her an ateş etmeye hazırdı ki ayakkabının görünmesiyle Serkan bir el daha ateş etti. “Komiserim benim!”

“Sen kimsin lan?” Dedi agresifçe ayrıca bu açıklayıcı değildi. Serkan herkesi sesinden mi tanıyordu?

“Arda!” O sırada merdivenden adım sesleri gelmeye başladı.

“Temiz. Serkan komiserim burada!” Bağırmayı kesip bize döndüler.

“Yaralandınız mı?”

O korkuyla unutmuştuk. Serkan kafasını bana çevirdi. “Bakayım, yaralanmış mısın?”

Herhangi bir acı hissetmiyordum. Hemen “Hayır.” Dedim.

Polislerden biri anons geçerken birinin daha yardımıyla oturduğum yerden kalktım. Binadan çıkar çıkmaz dışarıda duran taksiyi gördüm. “Eğer ona binmiş olsaydım,”

Midem ağzıma gelmesiyle yan tarafımdaki ağacın dibine eğildim. Bir an her şey dönmeye başladı, nefesim hızlanırken kafamı toparlamaya çalıştım.

Tekrar koluma girip ayakta durmamı sağlayan kadın polis Serkan’a seslendi. “Komiserim paramedik gelsin hanımefendi…” dediğinde zor ayakta duruyordum.

Adımızı bağırarak söyleyen Eymen'i polisin durdurmasıyla kulak doldurucu şekilde küfür etti. “Savcı oğlum o!” diye bağırdı karşılığında Serkan hemen ardından da “Biri baksın buraya!” deyip sağlık personeline gelin işareti yaptı.

Eymen yanımıza gelir gelmez yüzümde tek gördüğü bembeyaz bir tondu. “Vuruldu mu?” dediğinde hemen bana bakmaya devam ederken yanıma gelip kolumdan tuttu.

Bunu bana değil Serkan'a ya da kendine sormuştu. Yanımıza gelen sağlık ekipleriyle polis memuru diğer kolumu bıraktı.

“Hastaneye gitmeyecekler hepsine karakolda bakılsın ifadelerini alacağım. Duydunuz mu? Yakalanan, ölen kalan kimse hastaneye götürülmeyecek!” Sedyeye otururken karşımda duran kadın soğuk kanlılıkla tansiyonuma bakıyordu.

Eymen, Serkan ve polislerle konuşmayı bırakıp ambulansın içine yürüdü. “Her seferinde yüreğim ağzıma geliyor! Sen neden böyle yapıyorsun?” sesi sertti ama içindeki korkuyu hissettim.

Ambulansın hareket etmesiyle birlikte “Durumu ne?” dedi.

“Tansiyonunun düşmesi normal. Özellikle böyle anlarda, çok normal.” Diye karşılığını aldı.

Ayaklarımı sedyede uzatmıştım. Bir süre gözlerimi açmadan durdum zamanı geldiğinde gözlerimi yavaşça aralarken, Eymen’in kaygılı bakışlarıyla karşılaştım.

Nefes alışım hâlâ zor olsa da vücudum kendini toparlamaya başlıyordu. Bir yandan vücudumdaki uyuşukluk geçerken kafamın, içinde dönen düşüncelerle doluydu; ama en çok bir tek şey vardı aklında.

“Eymen…” Sesimin titrediğini fark ettim zaten başka bir şey söyleyemedim benim yerime o “Bir daha böyle bir şey yapma.” Dedi hastaneye gitmeden önce Eymen’in isteğiyle hep birlikte adliyeye geçtik.

“Taksi şoförü bu muydu?” sorgu odasının arkasında camdan şu anla beraber sadece iki defa gördüğüm adam karşımda Serkan'ın kurşunlarından birini nasiplenmiş bir şekilde duruyordu.

“Evet… O.”

“Emin misin?” diye sordu Serkan,

“İlk bindiğimde yüzünü hatırlamıyordum. Sonra bineceğimde adımı söyledi. Ben adımı söylememiştim ayrıca binseydim burada konuşuyor olmazdık.”

Eymen camdan bakmayı kesip kapıdan çıktı.

Dönen sandalyemin arkaya dönmesiyle “Böyle dedikçe çıldırıyor.” Döndürüp konuşan kişiye baktım, Serkan küçük bir uyarı yaptı.

Ofladım.

“Uykum var yorgunum dedikçe sorguya getirdi beni.” Dedim.

“Tuncay'ı ne kadar çabuk yakalarsa o kadar özgür olursun Rana, bu gece şaka değildi. Bir daha bana denk gelmeyebilirsin.”

Tek kolumla sandalyemi tekrar adama doğru döndürüp arkama yaslandım. Eymen onun yanına girmek için çıkmışsa bile şu saniyelerde kapıdan girmedi.

“Uyumadan bu konu kapanmayacak değil mi?” dedi.

“Günlerdir ne yaşıyorum bir habersiniz. Çok yorgunum.” Dedim. Bunu söylerken amacım birini suçlamak değildi haber vermekti.

“Kimseye haber vermesek birkaç saat kestirebileceğim bir yer yok mu?” diye sordum.

“Savcım izin verirse,” dedi.

“Verir verir.” Dediğimde sandalyeden kalkıp odanın dışına çıktım. Serkan sessiz en azından koridorun telaşından ve gürültüsünden uzak bir odayı göstermişti.

Rahatsız edici koltukta kıpırdadım şimdi ise uykum kaçmıştı.

Karşımdaki boş damacana şişesine baktım. Yutkunarak odanın içine kafamı çevirdim. O an şaka gibi geliyordu ama Tuncay gerçekten beni öldürtmek istemişti.

Ayaklanıp odadan çıkıp sorgunun yapıldığı kata indim, tanıdık birisini ararken “Rana!” diye adımın seslenildiğini duydum. Cihat Bey karşımdaydı ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Nefret hissetmiyordum herhangi bir sevgi, saygı hissetmiyordum. Arkamda kalan kapı açıldığında Eymen çıktı. İlk konuşan Cihat Bey oldu. “Rana'nın ne işi var burada? Hastanede olması gerekmiyor mu?”

Elinde gerçekten getireceğini düşünmediğim sandık duruyordu.

“Peşinde onu öldürecek insanlar olsun, ben de hastanede bırakıp geleyim.” Eymen'in dalgası büyük ihtimalle bana değildi.

Hafiften bir ağrı baş gösteriyordu vücudumda elim ağrıyı dindirebilecekmiş gibi omzumu buldu. Nasıl bitecekti bugünler?

“Ben bunları verip geliyorum.” Eymen sandığı eline alarak koridordan ayrıldı.

“Olay nasıl oldu Serkan?”

“Başsavcım..”

Gözlerim tekrar kapanırken konuşmalarını duymamıştım.

Zaten yaşadığım şeyi tekrar duymak istemiyordum.

Nereden geldiğini bilmediğim bir yastık sağ omzumda duruyordu, Oğuz yanımdaydı. “Eymen nerede?” Dedim.

Oğuz dirseğini bacağına koyarak kafasını ellerinin arasına almıştı.

“Sorguda,”

Sakince kafamı sallayarak ayağa kalktım artık eve gitmek istiyordum.

Koridordan köşeyi dönmemle karşımdan Cihat Bey çıktı.

“Nasıl hissediyorsun?” Dedi. “Eymen'i arıyordum.” Dedim.

Kolunu bana uzatarak bir adım attı, aynı anda bende kendimi geri çekmiştim.

“Rana kızım.”

“Eymen'i arıyorum.” Dedim günah çıkartacaktı bunu istemiyordum o yüzden kestirip attım. Cümlem bitince birkaç ses daha duyuldu.

“Baba!”

“Cihat!”

Furkan ve daha akşam görüştüğümüz Cihan Bey karşımızda duruyorlardı.

“Duyduklarım doğru mu?”

Cihan Bey'in soruyu sorma şekli gerilmemi sağlamıştı.

“Ne duyduğunuza göre değişir Cihan Bey,” dedim.

Furkan'ın gözleriyle en azından Yeşim için iyi olup olmadığımı kontrol ettiğini gördüm, hatta rahatlaması için kafamı salladım. “Yeşim Ankara’da. Konuşabilecek durumdaysan ara iyi olduğunu duysun.” Dedi.

Cihan Bey, Cihat Bey’le konuşurken aile dramlarının arasında kalmak istemiyordum.

Sırtımı duvara yasladım hiç kimseye teselli verecek halim yoktu.

“Başsavcım burada mıydınız?”

Serkan'ın sesiyle kafamı kaldırdım hepimizin bakışları ona dönmüştü o ise Cihat'tan sonra bana bakmıştı.

“Bir sorun var.” Dedim anlayarak, “Tuncay'ın arama kararı,” elinde tuttuğu kağıdı bana uzattı. “Sizin için HSK’dan biri atanacak.”

“Burada bir sorun yok Serkan,” dedi Furkan.

Babasına kızgındı sanırım.

Ortalığı karıştırmıştım şimdide geriye çekilip etrafı izleyecektim.

“Sorun bunlar değil. Tuncay evde yok bu geceyi planlayıp kaçtı. Yurtdışında çıkmışsa artık bulmamız çok zor.” Serkan'ın söylediğine verecek bir cevabım ya da benim soracak bir sorum yoktu.

“Sen iyi misin?” Dedim.

Kafasını salladı.

“İyiyim,”

“Ben Eymen'i arıyordum.” Dedim bu kez. Evime gitmek istiyordum. Serkan sanki yanlış bir şey söylemişim gibi gözlerini büyüttü. “Sorguda.” Kısık sesiyle başka bir şey söylemek ister gibiydi.

“Serkan, nerede diyorum?” artık sesim sertleşmişti bir şeyler dönüyordu.

“Tamam Serkan, sen odayı söyle ben Rana'yı götüreceğim.”

Furkan'ın önerisi bana daha makul gelmişti.

Tuttuğum nefesimi dışarıya verdim.

“Niye bu kadar bekledin? Öğrendiğin an şikayet etmeliydin babamı.”

“Kendimle çok savaştım. Hâlâ yapmak istemiyordum.”

Furkan bana soğuk bir bakış atarak önüne döndü.

“Suçu yoksa ortaya çıkardı. Az kalsın ölüyordun?”

Eymen'in kuzeni olduğunu kanıtlayan sözüyle sigaramdan bir nefes daha aldım.

“Babanı daha önce şikayet etmediğim için mi kızıyorsun sen bana?”

“Bırak babamı, Eymen için kızıyorum.”

“Ne fark edecek? Ben belki bunu Eymen için yaptım.”

Tekrar sigarayı dudaklarıma götüreceğim sırada elimden alarak aşağı attı.

“Ne-” Kafasını otomatik açılan kapıya çevirdi. “Eymen.”

Arkamı tırabzanlara vererek sırtımı döndüm. “Hadi içeriye geç, ben gelince eve gidelim.” Dediğinde gözüm arkasında tuttuğu eline kaydı kafamı olumsuzca iki yana salladım sanki eve giderken arabada görmeyecektim.

Yavaşça giriş kapısına yürürken Furkan'ın sinirle “Benden ne kadar saklamayı düşünüyordun?” Dediğini duysam da dönüp bakmamıştım.

Aile kaosunu ben yaratmış olsam bile dönüp bakmak istemiyordum herkes seçimlerini yaşıyordu değil mi?

Furkan ve Eymen'in hareketli kavgasını artık ayakta duramayacak olmam bitirmişti.

“Özür dilerim hastanede kalmana izin vermeliydim.”

“Evet.” Dedim yalan değildi, hastanede kalmalıydım.

“Huysuzsun.” Dedi.

“Amcana ne olacak?” dedim yüzüme bakarak derin sayılmasa da uzunca bir nefes aldı, geçmem için ön kapıyı açtı.

“Cevap vermeyecek misin?”

Bir cevap istiyordum içimin rahat etmesi için bir cevap almak istiyordum. “Bilmiyorum. Sen düşünme artık, atanan savcı gerekeni yapacak.”

Kemerimi taktıktan sonra arabayı dolaşarak sürücü koltuğuna oturdu.

Her yaptığı hareketi izliyordum. Oturup arabayı çalıştırmasını, araba kullanırken dikkatli olduğunu zaten çok önce fark etmiştim.

Aynadan baktığımda arkamızdan gelen polis arabasını sordum.

“Gerekli miydi?” diye sorduğumda dikiz aynasından arkaya baktı, kafasını salladı bana baktı “Gerekliydi.” Dedi.

“Gereksiz,”

Sözümü kesti, “Tuncay ortada yok.”

“Hayatımda olan hiçbir şey beni şaşırtmaz artık. Tuncay'ın kaçmış olmasıyla ne düşünmem gerekiyor?” Konuşmasına sorduğum halde fikrini belirtmesine fırsat vermedim. “Katil olduğunu mu? Beni öldürmek istediğini mi? Bana bunları yaşatanın o olduğunu mu? Yani, beni öldürmeden durmayacak.” Dedim gerçekçi bir insandım.

Eymen ben cümlemi bitirir bitirmez arabayı sertçe durdurdu.

“Eğer bir kez daha böyle saçma cümleler duyarsam olacaklara…” Eymen, dudaklarını sıkıca kenetleyip derin bir nefes aldı. Gözleri, içinde biriken öfkeyi saklamak için zorlanıyordu. Sözlerini öyle sert bir tonla söyledi ki, içinde biriken tüm gerilim bir anda dışarıya fırlamış gibiydi.

Eymen’in sesi kulağımda çınlıyordu hâlâ, ama o an ne dediğini tam seçemiyordum. Çünkü kelimelerden çok, sesinin çatlayan yerleri saplanıyordu içime. Direksiyonun ardında oturuyordu ama arabayı kullanmıyordu artık; “Bu geceyi biz neden yaşadık, Rana? Ha? Neden yaşadık bunu?” dedi bana dönüktü yüzü ama ben ona bakmıyordum “Serkan’a bu gece mi gitmen gerekiyordu? Arasaydın, Serkan gelip alırdı günlüğü!”

Ne duymak istiyordu? Benden ne duymayı bekliyordu, evet ölmek istedim bütün bunları bu yüzden yaşadım dememi mi bekliyordu? Ben bunu istemiyordum ki olacağın önüne geçilmezken ne yapabilirdim? Bilseydim gider miydim? Bu korkuyu zaten ben içimde bütün iliklerimde hissediyordum.

Bense yan koltukta kıpırdamadan oturuyordum, kemerim göğsüme bastırıyor, nefesimi daha da zorlaştırıyordu. Ellerimi kucağımda kenetlemiştim ama titremeyi engelleyemiyordum. Bu gece… Ölüm dediğimiz şeyin ne kadar yakın olduğunu bu gece benden iyi mi bilecekti Eymen?

Hayatımı yönetecek gücüm yoktu artık, sadece olayların içinde savruluyordum.

Gözlerim birbirine kenetli ellerimdeyken kafamı çevirmeden konuştum. “Arabamın olmaması benim suçum değil, hatırlatırım!” Tamamen üste çıkabilmek için kurduğum bu cümle ağzımdan çıktığı salisede pişman oldum karşılığını da hemen aldım zaten.

“Sorun araba değil! Senin kullandığın bir arabanın önü kesilip, bambaşka şeyler yaşanabilirdi. Sorun bu değil Rana, çarpıtma. Konuyu çarpıtma kafayı yedim bu gece.”

Bu kez dönüp baktığımda kafasını yaslayıp gözlerini kapattı elleriyle yüzünü ovaladı. “Başına gelebilecek bütün bu ihtimalleri düşünüp tüm gece kafayı yedim Rana.” Dedi devamında hiç duraksamadan. “O şerefsiz adam yaptığı planı anlattıkça kafayı yedim.”

Boğazıma oturmuş düğüm bir türlü inmiyordu. Gözlerinin kapanışı, yüzünü ovuştururken saklamaya çalıştığı korku… Benim korkuma ne kadar benziyordu, bilmiyorum. Ya bir şey ters gitseydi? Ya Serkan o günlüğü almaya gelmiş olsaydı, arabam olsaydı, önüme çıkan o karanlık herif başka bir şey yapsaydı? Eymen haklıydı belki de. Ama ben de çaresizdim.

“Ben bilseydim gider miydim, Eymen?” dedim kısık ama kırgın bir sesle.

“Bu yaptığın ikinci hata.” Dediğinde gerçekten bu kez kırıldım.

Bir şey söylemesini beklemeden, ellerimi kucağımda sıkarken gözlerimi kapattım. İçimde bir yerlere saplanan o ölüm korkusunu hâlâ çıkaramamıştım. Göz kapaklarımın ardında, önüme çıkan o karanlık yüzün silueti hâlâ geziniyordu. Bir kere daha hatırlamak istemiyordum.

Sessizlik oldu bir süre. Ağladığımı görmesini istemiyordum suç bastırdığımı düşünmesini istemiyordum ama korkuyordum biraz beni anlamalıydı.

Bir hışırtı duydum, Eymen yerinden hafifçe kıpırdandı. Yüzüm hâlâ ona dönük değildi ama yanımda varlığını daha yakın hissettim.

“Rana…” dedi yavaşça.

Sesi bu kez ne öfkeliydi ne kırıcı. Sanki bir boşluktan konuşuyordu, o da yorulmuştu belli ki. “Bende senin kadar korktum bu gece.” Bir nefes verdi, uzun, kesik kesik. Sesi çatladı biraz, sonra toparladı. “Evet, sana çok kızgınım. Ama en çok kendime. O adam sana yaklaşacak kadar rahat hareket edebildiği için…”

Gözlerimden bir damla süzüldü, sessizce. Ona güvenmek farklıydı inanmak farklıydı.

“Tuncay bulunamazsa nasıl yaşamaya devam edeceğim ben?”

“Rana, Tuncay bulunacak,” dedi, bu kez daha net, daha kararlı bir şekilde. “Sonuçta yurtdışına çıkması imkansız. Kayıtlar, geçiş noktaları... her şey takip edilebiliyor. Bulunacak.”

Gözlerim Eymen’in yüzünde gezinirken, her kelimesi bir güven kaynağı gibi gelmeye başlıyordu. Ama içimde hala bir soru vardı, bir kuşku...

“Ressler nasıl kaçtıysa, o da öyle kaçabilir,” dedim, bu sefer biraz daha sert bir şekilde, içimde biriken öfkeyi ve çaresizliği bastırarak. “Herkes kaçabiliyor, Eymen. Kimse gerçekten durdurulamaz.”

Eymen, bir an için gözlerini kırpıp tekrar derin bir nefes aldı. “Bulunacak.” Dedi. Sonra parmakları temkinli bir şekilde elime dokundu. Ne çekinerek ne de zorlayarak. Sadece orada olduğunu belli etmek ister gibi. “Bulunacak,” dedi, bir kez daha tekrar ederek.

Eymen’in sesindeki kararlılık beni bir an için rahatlatmıştı ama içimdeki korku hâlâ aynıydı. Bir anda bana döndü, gözlerindeki soğukluk biraz olsun erimişti, ama yine de derin bir yoğunluk vardı.

Eymen, arabayı yavaşça evime doğru sürerken, sessizlik yeniden aramızda hâkim oldu. Arabanın içindeki o huzursuzluk biraz olsun azalmıştı ama hala içimdeki korku tam olarak geçmemişti. Sadece Eymen’in yanında olmanın bana güven verdiğini fark ediyordum. Bir şekilde, o bana güç veriyordu, ama bir şeyler hala eksikti.

Eymen, arabayı evin önünde durdurduğunda, motoru kapattı ve derin bir nefes aldı. Yavaşça, gözlerini bana çevirdi.

“Emin misin? Evde yalnız kalmak istiyor musun?”

Sesi o kadar yumuşaktı ki sanki bir teyit arıyordu.

Gözlerim biraz daha belirginleşti, birkaç saniye sessizce düşündüm. “Evet,” dedim, “Gidip dinlenmeliyim. Başım çatlıyor.”

Eymen, hafifçe başını sallayarak arabadan indi. Kapıyı açtı ve hızlıca yanımda durdu. O kadar dikkatliydi ki, tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyor gibiydi. Ama buna karşın, bana yaklaşırken, sadece neşeyle değil, bir tedirginlikle de bakıyordu. Arabadan indiğimde apartmana doğru yürümeye başladık arkamızdan iki polis memuru geliyordu.

“Evi izleyen bir ekip olacak.” dediğinde, tüm bu karmaşanın içinde bir gerçeği daha kabullenmek zorunda kaldığımı hissettim. “Habersiz bir yere çıkmayacaksın, eve her girdiğinde senden önce girip kontrol edecekler.” Dedi.

Birlikte merdivenleri çıkıp dairenin önüne gelene kadar konuşmadık. “Her zaman dikkatli olman gerektiğini biliyorum,” dedi Eymen, gözlerindeki kararlılık biraz daha belirginleşmişti. “Ama bu gece, Rana, bu gece her şey biraz farklı. İhtimaller her zaman kötüye gidebilir, ama biz önlem alacağız. Her şey kontrol altında olacak, tamam mı?”

Evin temiz olduğu onayını alınca içeriye adım attım. Evin her köşesinde bir yabancı varmış hissi vardı, bu gece, her şey daha fazla gerçekti.

Eymen içeriye girmedi, kapıyı kapatmadan önce bir anlık duraksadı ve gözleriyle beni süzdü. “Bir şey olursa, hemen ara. Buradayım,” dedi, sesindeki kararlılık, hala bir güven veriyordu ama içinde taşıdığı endişeyi de hissedebiliyordum.

“Tamam,” dedim, ama sesim ne kadar sakin çıkarsa çıksın, içimde bir boşluk vardı. Kapıyı kapatınca bütün kilitleri sonuna kadar çevirdim.

Babam... Amcam… Duyduğum o cümle okuduklarım, o itiraf, üzerime kilolarca ağırlık yapıyordu. Bir köşeye kıvrılıp ağlasam mı? Yoksa bu korkuyla yaşamaya devam mı etsem? Bu geceyi, bu boş evi, bu yalnızlığı hissetmek… Beni nereye götürecekti?

 

Bölüm : 26.04.2025 02:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...