16. Bölüm

Yüzük ve İhanet

Fâhte
faahte

"Bazen en büyük savaş, kendimize karşı verdiğimiz mücadeledir."

Her şey o kadar belirsiz ve anlamsızdı ki. Arabanın içine oturur oturmaz telefonumu elime aldım ama kapalıydı sanırım şarjı bitmişti şarj olması için arabayı çalıştırıp telefonu kablosuz şarj yerine koydum ama açıp açmamak arasında gidip geldim.

En merak edebilecek kişi Gülay teyzeydi ona da zaten haber vermiştim o yüzden açmadım. Riva yakınlarındaydım ya izimin üzerine geri dönecektim ya da birkaç gün kafa tatili yapacaktım ikincisini seçtim rotamı Riva’ya doğru çevirdim.

Riva’ya yaklaştıkça yol kenarlarında uzayıp giden çam ormanlarının kokusu açık camdan içeri doluyordu. Hafif bir meltem yüzümü okşarken, denizin tuzlu esintisini bile hisseder gibi oldum hatta hissetmekle kalmadım gördüm. Sahile yakın bir noktada durup motoru kapattım telefonumu arabada bırakarak indim kalabalıktı zaten buralar.

Ay ışığı denizin üzerinde gümüş bir yol gibi uzanıyordu.

Her adımda ayaklarım ince kumlara gömülüyordu bundan rahatsız olup ayakkabılarımı elime alıp çıplak ayakla yürümeye başladım. İleride küçük bir grup genç, gitar eşliğinde şarkılar söylüyor; eğleniyorlardı bir süre onları dinledim uzaktan baktım.

Bir an durup rüzgârın saçlarımı savuruşunu hissettim. Geceyle birlikte gelen huzur, zihnimdeki karmaşayı yavaş yavaş susturuyordu. Buraya sığınmamın bir anlamı varmış gibi hissettim.

Denizin kokusu buram buram burnuma doldu. Arada bir rüzgâr yön değiştiriyor, uzaktaki teknelerden gelen motor yağı ve hafif balık kokusunu getiriyordu burnuma belki buraya boşuna gelmemiştim açık bir balıkçı bulup geceyi orada bir masada sabah edebilirdim.

Dışı mavi ve beyazla bütünleşmiş loş ışıkları, rüzgârda hafifçe sallanan eski lambalarıyla burası dedim içimden masaların bazıları doluydu; insanlar fısıltılı sohbetlere dalmış, kahkahaları ara sıra sessizliği bozuyordu.

Kenar masalardan birine oturup garsonu beklemeden önce derin bir nefes aldım masalar dört kişilikti en köşedeki masaya geçerek sırtımı diğer masalarda oturan insanlara verdim bu gece tektim, tek olmanın hakkını vermeliydim.

İsteğim üzerine masaya önce su, ardından buğulu camlı ince uzun rakı bardağı geldi. Garson hızlıca kendi önerisiyle yanında birkaç meze tabağı bıraktı; Beyaz porselen tabakların birinde zeytinyağının parlattığı nar taneleriyle süslenmiş yoğurtlu patlıcan ezmesi vardı. Yanında limon dilimleri eşliğinde taze yapılmış acılı ezme dikkat çekiyordu; üzerindeki zeytinyağı incecik bir parlaklık katmıştı. Bir diğer tabakta denizden yeni çıkmış gibi taptaze görünen çıtır çıtır kızarmış kalamar vardı en son başka bir isteğimi sorduktan sonra gitti.

Bardağı ağzıma götürür götürmez anason kokusu hemen burnuna doldu; belirgin ama boğmayan, hoş bir yakıcılığı vardı. İlk yudum boğazımdan kayarken hafif bir sıcaklık yaydı içime.

Önce Müslüm Gürses (Affet), Sezen Aksu(Tutuklu, Seni Kimler Aldı, Vay) Mor ve Ötesi (Bir Derdim Var) ardından Şebnem Ferah(Sil Baştan, Aşk)’ın sesleri bu gece bana eşlik etti.

Hafif bir rüzgâr saçlarımı savururken, sandalyede arkama yaslandım gözlerim bulanık, ama kafası netti telefonum yanımda olsaydı tam şu an Eymen’i arar ve Eyşan’la ben geldiğimde birlikte olup olmadığını sorar beni böyle bir durumda öptüğü için kıyameti kopartırdım ama ne yazık, çok yazık telefonum yanımda değildi.

Hatta bu yüzden saatten haberim yoktu ama masalardan insanlar grup halinde kalkıyordu.

Rakının yarısı bardağımda kaldı kalktığımda.

Ödemeye geldiğimde hesabı alan garson "Bu arada, bir dahaki sefere sizi tekrar burada görmek isteriz. Sakin bir akşam için tam yerindesiniz." Dedi.

Meze seçiminde yardımcı olan garsona gülümseyerek cevap verdim.

"Teşekkür ederim, gerçekten güzel bir akşam oldu. Umarım bir gün tekrar gelirim."

Ödeme işlemi gerçekleştiğinde garson, parayı alıp teşekkür etti.

"Hesap tamam, iyi akşamlar.”

Marinadan çıktıktan sonra yavaş adımlarla geldiğim yerden geçtim artık gitar çalıp şarkı söyleyen gençler yoktu etraf biraz daha ıssızlaşmıştı.

Arabaya binince nereye gideceğimi bilmeden içinde oturdum, gözlerim acıyordu bir süre kapattım, elimle ovaladım araba kullanacak durumda değildim etrafıma baktığımda bir pansiyon gördüm en azından şansımı denemeliydim.

Otelin önündeki taş döşeli avludan geçerek resepsiyona yöneldim. İçeri girdiğimde, derin ahşap mobilyalar, duvarda eski bir tablo ve hafif ve temiz bir oda kokusu burnuma doldu.

Bir elimle resepsiyon masasından destek alarak "Yalnızım.” Dudağımı yalayıp devam ettim. “Tek kişi bir gece.”

Resepsiyondaki adam sözlerimi tekrarladı. "Yalnız ve tek gece, değil mi?" diye sordu.

Kafamı salladım, söylediğimi anlamayacakları kadar kötü değildim ama bilemedim.

"Yalnız, evet," dedi Rana.

Odanın anahtarı uzatıldığında ödeme yapmak için çantama uzandım.

Odaya çıktığımda kilitli kapıyı ara yerin lambasının yanıp sönmesiyle biraz uğraşarak açtım oda küçük ama konforlu bir yerdi. Yatak, üzerindeki yumuşak beyaz çarşaflara baktım burada kalmak kötü bir karar değildi. Odanın bir köşesinde deniz manzarasına bakan pencere vardı, dalgaların sesi net değildi ama geliyordu odanın içine. Klimayı istediğim dereceye getirdikten sonra üzerimdeki gömleği ve pantolonu çıkartıp yatağa geçtim.

Ertesi sabah, sabah güneşi odaya sızarken gözlerimi açtım, hemen kalkmadım biraz yatakta sırt üstü uzandım tavana baktım. Midemde kalan o garip hisle tam olarak ne yapacağımı bilemedim yataktan kalkıp çıplak ayaklarımda buzdolabına yöneldim şişelerden birini alıp birkaç yudum su içtim.

Dün geceden beri telefonumu açmamıştım onu duştan çıktıktan sonra erteleyip hemen duşa girdim. Odada eşyam ya da bavulum hiçbir şeyim yoktu o yüzden çantamı alıp otelin girişine indim. Saat on bir falandı zaten en geç iki gibi çıkmam lazımdı.

Arabaya bindiğimde yola çıkmadan önce telefonumu açtım. Açılır açılmaz mesajlar, aramalar sesli mesaj bile bırakan olmuştu. Bu kadar çok aranması tekrar beni yirmi sene geriye götürüp korkuya boğarken hemen birisini aramak istedim.

Rehbere girmeden önce telefonum çalmaya başladı.

Yeşim'in aradığını görüp açtım. "Yeşim!"

"Rana! Neredesin? Saatlerdir seni arıyoruz." Nefesini bırakıp birilerine “Açtı telefonu!” diye bağırdı.

"Yeşim ben iyiyim siz iyi misiniz?" dedim korkuyla; kalbim çok hızlı atıyordu.

"Eymen hakkında arama kararı çıkarttı."

"Anlamadım?" Dedim şaşkınlıkla.

“Neredesin?” Dedi tepkime karşılık.

"Ben iyiyim Yeşim." Yeşim daha düzgün bir cevap beklerken arabayı çalıştırdım. “Dönüyorum İstanbul’a”

“Sesin iyi gelmiyor.”

“Yeşim, Eymen bana neden arama kararı çıkarttı söyler misin?”

O sıra birkaç farklı ses duydum telefon başkasının eline geçmişti.

"Söylerim! Bizi herkesi geçtim beni cezalandırmak için herkesi böyle merakta bırakamazsın Rana!" Telefonun sesini dışarıya vererek yan koltuğa attım ve yola çıkınca kemerimi takmak aklıma geldi.

"Kimseyi cezalandırdığım yok. Ben zaten haberi olmasını düşündüğüm insanı arayıp haber veriyorum! Sen nasıl arama çıkartırsın inanmıyorum!"

"Başına bir şey geldi sandım." Dedi daha rahatlamış çıkan bir ses tonuyla.

"Başıma ne iş gelebilir?" Dedim "Ne gelebilir daha?" Diye devam ettim.

Telefonun başında biraz sustu telefonu attığım yere uzanıp elime aldım ama arama kapanmamıştı konuşacağım sırada "Neredesin?" Dedi.

"Seni ilgilendirmez! Başıma gelen, gelecek olan hiçbir şey seni ilgilendirmez. Sen önce bunu anla!”

“Rana!”

Birbirimize karşılıklı bağırırken arabanın hızını arttırdım. “Bana bağıramayacağını sana o gece söyledim.” Eve ondan gizli gittiğim için arabanın içinde yaptığımız kavgadan bahsediyordum. “Ne?” dediğinde cümlesine devam etmesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım. Benim hiçbir şeyim değilken böyle şeyler yapamazdı.

Ağrıyan başımı ellerimin arasına aldım. Yiğit’in odasındaydım ısrarla her şeyin usule uygun olmasını istesem de Yiğit, Eymen’i şikayet edeceğimi bildiği için bir şekilde süreci hızlandırıyordu.

Odanın kapısı hızla açıldı korkuyla kafamı kaldırıp kapıdan giren Eymen'e baktım şaşkın ama biraz da öfkeliydi beni bu kadar çabuk görmeyi planlamıyordu ki hazırlıksız yakalandığını düşündüm neredeyse bir buçuk saatte buradaydım.

O kadar gereksiz bir iş için gelmiştim buraya, zaten Eymen’le bitmek bilmeyen bir sorunum vardı.

"Çık dışarı, Eymen," dedi Yiğit sert bir şekilde.

Kapı çaldı. Bu kez Yeşim girdi odaya, "Sayın Savcım, Rana Hanım’ın avukatıyım," dedi, gözleri bana kayarken.

Yiğit’le kısa bir göz teması kuran Eymen, Yeşim’e ya da Yiğit’e hiç aldırmadan, "Konuşacağım," diye ekledi.

Yiğit bir kez daha sertçe, "İfade alırken odamda işin yok, Eymen. Dışarı çık," diye tekrar etti.

Kapı tekrar çalındı odaya bu sefer Yeşim girdi. "Sayın savcım, Rana Hanım'ın avukatıyım." Dedi tedirgince gözlerimin içine baktı.

"Yiğit. Konuşacağım!" Dedi Eymen ne Yeşim’e takıldı ne de Yiğit’e

Yiğit bir hışımla yerinden kalktı ve Eymen’in dibine kadar girdi "Senin dediğini yaptım. Şimdi işimi yapacağım Eymen Savcım. İzinli olduğunuza göre burada işiniz yok." Eliyle kapıyı gösterdi. "Buyurun dışarı."

Yiğit tekrar yerine otururken "Avukatımla konuşabilir miyim?" Dedim Yeşim ayakta duruyordu, Yiğit ikimize de baktı.

"Rana, durumu biliyorum. Arabayı çalmadığını da biliyorum. Sorun yok."

"Onu şikayet edebilirim biliyorsun." Dedim ayağa kalkarken.

Yiğit’le el sıkıştıktan sonra teşekkür ettim ve odadan çıktım. Sabah kalktığımda bir baş ağrım yoktu ama bütün bu olanlar bende ağrı yapmıştı.

Çıktığımızda Eymen karşı odanın yan duvar dibinde bekliyordu. Eymen'e dönüp dönmemek konusunda çok direndim ama yine de yüzüne baktım.

"Açıklayabilirim." Dedi.

"Açıklama isteyen kim?" Dedim sertçe ona karşı o kadar öfke doluydum ki.

Arkamda kalan odayı gösterdim. "Arama kararı çıkarttırmışsın! Araba çalıntı diye. Ben sana daha ne söyleyebilirim?"

Arkamı dönüp gideceğim sırada duraksamamı sağlayan bir şey söyledi.

"Sana almıştım.” Dediğinde birkaç saniye duraksadım anlayamamıştım.

“Ne?”

“Yüzüğü sana aldım.”

Kalbim mi sıkışıyordu midem mi bulanıyordu net anlamakta zorlandığım saniyelerde arkamdaki kapı açıldı ve Yiğit’in sadece Eymen’e yönelik sinirli sesini duydum "Eymen içeriye geç. Rana gidip dinlenecek." Dedi sesimiz ona gitmiş olmalıydı.

Ben yüzük konusunda kalırken Eymen içeri girmeden duruyordu Yiğit ise odasının kapısında bir bana bir Eymen’e bakıyordu.

Koridorun girişinden ayak sesleri gelmesiyle oraya döndük.

Eyşan buraya geliyordu hiç uzatmadan "Görüşürüz Yiğit tekrar teşekkür ederim." Dedim.

Eyşan, Eymen'in yanına gelerek durdu.

"Nereye gidiyorsun daha güzel haberi verecektim." Dedi.

Sinirle gözlerimi kapatıp dudağımı yaladım ben bir şeyler yapmamak için direnmiştim gerçekten. Önce Eymen'e baktım ardından Eyşan'a.

Sol elimi ona doğru uzattım karşılığında sağ elini uzatacağını biliyordum "Tebrik ederim." Dedim dümdüz. Şaşkınlığı yüzünden okunurken daha da gülümsedim.

Eyşan elime elini uzattığında çevirerek yüzüğe baktım daha dün görmüştüm önceki gün ise haberini almıştım, hiçbir şekilde ilgilenmemek istediğim bir konuydu ama beni çok zorluyordu bu yüzden kafamı elinden kaldırıp Eyşan’ın yüzüne baktım.

Elinden elimi usulca çekerken "Benden daha çok yakışmış." Dedim.

Eyşan cümlemi duyar duymaz hemen Eymen'e döndü. Onları arkamda bırakarak adliyenin çıkışına yürüdüm.

 

 

 

 

 

Bölüm : 06.02.2025 01:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...