2. Bölüm

2. BÖLÜM : GEÇMİŞ

Yazarzveokuruz
fansalyaa

Evde geçirdiğim nerdeyse yarım saatin ardından, el mecbur kendimi bizzat benim infaz ettiğim Ercüment Yalçın'ın cenazesine attım. Beni Hazal Can olarak tanıtmıştı, yani sağ kolu ve ona bir şey olursa sorumluğun ona geçeceği Hazal. Aslında mal mülk önemliydi ama pis işlerinden gelecek olan paradan hiç hayır gelmezdi.

 

Kendimi tam bir Hazal Can yaptığımda kafamda küt sarı saçlar, dudağımda biraz kırmızı olan ruj ve gözlerimde güneş gözlüğü vardı. Bu da yeni moda herhalde, cenazelerde güneş gözlüğü.

 

Siyahlar içinde cenaze alanına girdiğimde, haber ajansları hemen etrafımda toplanmışlardı. Ben üzgün görünmeye çalışırken aralarından bir adam hemen bir soru yöneltti.

 

"Hazal Hanım, öncelikle başınız sağ olsun. Ercüment Bey'in bir düşmanı var mıydı? En çok merak konusu olana soru bu da." Dedi mikrafonu bana uzatarak. Ben ise önce yalandan gelen göz yaşımı sildim. "Çok sağolun arkadaşlar ama bildiğim kadarıyla bir düşmanı yoktu, tabi biz bilmesekte herkes düşman olabilir." Dedim sesimi üzgün tonda çıkarmaya çalışarak.

 

Daha sonra başka bir muhabir mikrofonu uzattı ve soru sordu. "Hazal Hanım, sizin Ercüment Bey'in sağ kolu olduğunuzu bilmeyen yoktur, ama sizler bununla ilgili bir açıklama yapmadınız. Konu hakkında neler söylemek istersiniz?" Bu sefer diğer tarafa dönüp,"Sağ kol olma mertebesi benim için çok kutsal bir yer, amma ve lakin bunun için daha çok erken bir açıklama olur." Dedim kısaca. Tabi bu insanlar benim bütün malın mülkün üzerine çöküp, hepsini lösemi tedavisindeki çocuklara bağışlayacağımı bilmeseler de olurdu.

Daha fazla oyalanmadan orta tarafa doğru ilerlemeye başladığımda sorular peş peşe geliyordu. Ben ise yeteri kadar cevap vermiştim, geri kalanını onların izleyip görmeleri daha iyi olurdu. Tam eşinin yanına vardığımda yüzü ne üzgün ne mutluydu, sanki şok içindeydi. Aslında ona da hak vermek lazımdı sonuçta. Kocası pezevenk ve hayvan biriydi.

 

Bir çok vakfı vardı ama insan bir kere şerefsiz olunca bunlar pek işe yaramıyordu.

 

Beni tanıdığı için, yanına vardığımda kalkıp sarıldı hemen. Ben ise böyle bir şeyi asla beklemiyordum. Bende sıkıca karşılık verdim, daha sonra yerine oturup ellerimi tuttu. "Sen benim neler çektiğimi biliyorsun. Şimdi ben ne yapacağım?" Sesi o kadar çaresizdi ki, o an yer yarılsaydı da içine girseydim dedim kendi kendime.

 

Bende ona cesaret vermek amaçlı, "Aysel abla, sen çok güçlü bir insansın. Öncelikle ben seni mağdur etmeyeceğim merak etme. Ercüment Bey her ne kadar bütün herşeyini bana verse de. " Aslında planım da bu da vardı. Asla Aysel ablayı yarı yolda bırakmazdım. Aysel abla, eliyle bana teşekkür ederken, ben "Artık gitmem lazım. Bir şey olursa hemen ara." Dedim.

 

Aysel abla son bir kez daha sarıldığında, bende sarıldım ve oradan ayrıldım. Şimdi ise eve gidip, şu Hazal kılığında çıkmam lazımdı. Daha sonra ise Ada Çamlıca kılığına girecek ve Selim Tan'ın evine gidecektim. Bu kılık değiştirme olayı çok uzun sürüyor ve günümün büyük bir bölümünü kapsıyordu.

 

Kendimi Arda'nın kullandığı arabaya attım ve, eve gitmeye başladık. Arda ise pek suskundu, "Ne oldu ya ortak?" Dedim onu neşelendirmeye çalışarak. Arda ise pek mutsuzdu. "Aslan abi arayacak seni, benim bir şey demen uygun olmaz." Dedi. Meraktan ölmek üzereydim, Arda ise konuyu o kadar açık uçlu bıraktı ki merakım birken on oldu.

 

Daha da bir şey demedim, Aslan abi kesin önemli bir şey demişti ki Arda bu kadar endişeli ve mutsuzdu. Eve vardık ve ben, "Arda ben hemen Ada Çamlıca oluyor ve Tan'lara geçiyorum." Dedim. Arda, "Tamam ortak dikkat et." Dedi ve salondan mutfağın balkonuna geçti.

 

Odama girip üzerimdeki fazlalıktan kurtulduktan sonra diğer fazlalıkları yerleştirdim vücudumun her yerine. Bu sefer saçlarım kızıl, gözlerim mavi ve yüzümde çil vardı. Kendimi övmek gibi olmasın ama pek güzeldim ha.

 

Kendi beyaz arabam ile gitmeyi her ne kadar çok istesem de benim bir üniversite öğrencisi oluşum ve ondan dolayı param olmadığı gerçeği aklıma dank etti. Anahtarları geri bıraktım ve koluma taktığım bir kol çantasının içine, her hangi bir kaç kitap ve akbil koydum.

 

Otobüse bindim ve o kadar uzun bir yolculuktan sonra nihayet istikamete çokça yaklaştım. Birde üstüne on dakika kadar yürüdükten sonra, kendimi Selim Tan'ın evine attım. Aslında karısı ve çocuğu gayet efendi insanlardı, zaten benimde onlara zarar verme gibi bir düşüncem yoktu. Hele ki çocuklar, benim en hassas noktam.

 

Dilara ile boyama yaparken, telefonuma gelen arama ile odadan çıktım. Aslan abi arıyordu, kendimi tuvalete attığında musluğu açtım. Sesim dışarıya çok gitsin istemiyordum.

 

Aslan abi direkt konuya girdi. "Küçük, seninle işimiz var. Bunun için başka biride sana eşlik edecek, sen sadece sana atacağım konuma gel yeter." Dediğinde, ben sadece dinliyordum. O bana yardım edecek olan kimdir hiç bilmiyordum ve eğer Arda bu kadar sinirlendiyse olmayacak bir şeydir.

 

"Peki." Dedim soru sormak için hazırlanırken. "Bu bana eşlik edecek olan kişi neden Arda değil? Onunla çok güzel ve temiz işler de başardık." Aslan abi o kadar dediğim dedik bir insandı ki benim soruma cevabı yine bir atasözü ile vermişti. "Eşek hoşaftan ne anlar? Sen dediğimi yap, derhal!" Deyip telefonu daha benim cevabımı dinlemeden kapatmıştı.

 

Ben ise bu küçük çocuğu evde tek başına bırakamazdım. Aklıma gelen şey tabi ki de annesini aramak ve bir yalan uydurmaktı. Ben telefon rehberinden bulup arayana kadar, ki bu en fazla üç dakikamı aldı, o sırada aklıma sadece bir cenaze olayı geldi. Babaannem ölmüştü değil mi?

 

Aradığımda telefon hemen açıldı ve, "Ada? Her şey yolunda mı?" Diye telaşla bir soru yöneltti. Ben ise sesime ağlama havası vererek, "Ayça Hanım benim babaannem vefat etmiş. Benim acilen memlekete gitmem gerek." Dedim. Telefonun diğer ucunda olan Ayça ise biraz daha rahat bir ses ile, "Ah canım benim, başın sağ olsun. Senin için yapabileceğim bir şey var mı?" Diye de sordu.

 

Burnumu çektim. "Aslında ben hemen yola çıksam diyecektim. Yol uzun biliyorsunuz. Burası ile Rize'nin arasında uzunca bir yol var." Dedim. Ayça Hanım, beni sonuna kadar sessizce dinlemiş ve son olarak konuşmuştu. "Tamam canım, sen bilet ve diğer kısımlar için hiç dert etme. Senden son ricam Dilara'yı şirkete babasının yanına götürmen."

 

"Memnuniyetle." Dedim sevinçle. "Tamam o zaman siz hazırlanın ben şoförü arıyorum." Deyip kapattı telefonu. Şimdi bu bahane iyi olmuştu, nedeni ise bir kaç vakit Aslan abinin dediği işe odaklanabilir ve halledip dönebilirdim.

 

Koridordan Dilara'nın odasına girdiğimde sessiz sedasız boyama yapmaya devam ediyordu. "Ada?" Dedi. Bende başımla cevap verdim ve devam etmesine izin verdim. "Niye üzgünsün?"

 

Bir kez daha çektim burnumu ve gülümseyerek mutlu görünmeye çalıştım. "Çok sevdiğim biri zarar görmüş ve benim birazdan gitmem gerek." Diye küçük bir açıklama yaptım. Dilara kafasını boya kitabından kaldırdı ve hızla kalkıp yanıma geldi. Ben daha ne yapmaya çalışıyor diye bir anlam ararken, gelip minik kollarıyla bacaklarıma sarıldı.

 

O kadar içten sarıldı ki, bu bana gerçekten iyi gelmişti.

 

Eğildim, bende sıkıca sarıldım. Daha sonra ise, "Şimdi seni babana götüreceğim. Sonra ise bende gideceğim." Dedim. Dilara küçük bir of çektikten sonra, "Tamam o zaman." Dedi.

 

Bunun için hazırladığım çantada ona lazım olabilecek şeyler vardı. Mesela, bir kaç oyuncak, iki takım kıyafet ve birde boya kitabı ile kalemleri. Boyaları çok seven bir çocuktu. Çantasını ben taşırken, Dilara ise hemen yanımda öylece oturuyordu.

 

"Neden böyle sessizsin Diloş?" Dedim, ortama neşe katmaya çalışarak. Dilara ise ona Diloş dememden pek hoşlanmışa benziyordu ki oturduğu yerden kıkırdadı. Daha sonra ise bana cevap olarak, "Sadece babamla pizza yemek isteyince bana çok kızıyor, ama ne yapayım pizza çok güzel." Dedi. Derdi anlaşılmıştı, minik hanım çok dışardan yemek isteyen biriydi ve ailesi de buna bir o kadar karşıydı.

 

"Hadi ama." Dedim heyecanla. "Sen bunun için mi üzüleceksin?" Oturduğu yerden kalktı ve tedirgin bir şekilde yanıma geldi. "Ben babamdan korkuyorum." Dedi kısık sesle, ne olduğunu anlamıyordum. "Nasıl yani?" Dedim şaşırarak. Dilara yaşına göre olgun bir çocuktu, şu sıralar ise babasının geçtiği her cümleden sonra yüzü soluyordu.

 

Elbette bende babasını sevmiyordum, ama bir kız çocuğu için baba demek, dünyanın en iyi ve en güçlü süper kahramanı demekti.

 

"Korkmanı gerektirecek bir durum yok ama." Dedim Dilara'yı rahatlatmak için.

 

"Peki Ada, sen nasıl diyorsan öyledir." Dedi. Şaşkındım, çünkü Selim Tan'ın sadece bir kız çocuğu vardı ve onun için pek çok şey yapıyordu. Benim bilmediğim şeyler var ise eğer, ki bu pek mümkün değil, o zaman Selim Tan benden çok şey çekecek.

 

Ortamı yine neşelendirecek olan bendim ve öyle de yaptım. "Gidelim o zaman." Elinden tuttum, çantası benim kolumda aşağıya inmeye başladık. Bahçeye kadar geldiğimizde arabanın arka koltuğuna bindik ikimizde. Şoför bir şey demeden direkt olarak şirkete sürmeye başladı. Ben ise telefondan Arda'ya mesaj attım.

 

Siz:

Arda, Aslan abi aradı ve bir iş olduğunu söyledi şimdi, birazdan orda olurum.

 

Ortak:

Bensiz bir iş ve bu çok tehlikeli ortak.

 

Demek ki Arda onsuz bir işte olmama sinir olmuştu. Haklıydı, onunla nice işler yapmıştık ve yapmaya da devam ediyorduk. Cevabı hemen yazdım çünkü şirketin önüne gelmiştik.

 

Siz:

Sen merak etme, her ne olursa olsun bu da çözülecek. Hem bakalım neymiş ne değilmiş. Tamam mı?

 

Ortak:

Peki ortak. Geçtiğinde haber ver.

 

Siz:

Okey.

 

Neymiş ne değilmiş öğrenme vakti çoktan gelmişti de ben önce şu küçük çocuğu babasına teslim etmeliydim. Yukarı kata asansör ile çıktığımızda, Selim Tan'ın asistanı karşıladı bizi. Çantayı ve çocuğu aldı benden. İçim ferahtı, insan bile isteye çocuğuna zarar veremezdi çünkü.

 

Hemen bir durağa gittim ve konuma yakın bir yerde indim. Daha sonra Arda'yı aradım. "Alo, ortak ben yakınlardayım." Dedim telefon açılır açılmaz. Arda iss ben konuştuktan sonra cevap verdi. "Tamdır konum at alayım seni." Dedi. Telefon açık dururken ben hemen konum attım. Daha sonra telefonu kapatıp beklemeye başladım. Çok ıssız bir yer değildi ama pek tekin de olduğu söylenemezdi.

 

Arda önümde beyaz arabam ile durunca, hemen bir ıslık çaldım. Şoför koltuğunda oturan Arda ise güneş gözlüğünü çıkardı. Çapkın bir şekilde bana baktı önce ve devam etti. "Buyur güzellik." Bende çok havalı bir şekilde yandaki koltuğa oturdum. Aslında pekte havalı değildim bu tipimle ama olsun. Arda son ses bir Rus şarkısı açmıştı. Boynagalava! Belliydi zaten, bu kadar siyah giyiniminden.

 

"Hayırdır kardeş?" Dedim Adana ağzıyla. Arda ise, benim ciddeyetimle aynı şekilde devam ederken, "Hayırsa hayır, bir tabakta bize ayır." Dedi. Günlük şaka dozumuzu da aldığımıza göre asıl konumuza gelebilirdik.

"Ya ortak." Dedim soru sormaya hazırlanırken. "Nedir bu önemli olan iş?" Dedim sorumu tamamlayarak. Arda ise şarkının sesini biraz daha kısarken, "Ne bilim ya, ama bu iş hiç tekin değil, bak haberin olsun." Dedi. Bende, "Hangi işimiz tekin ki?" Dedim haklı olarak. Arda da başını olumlu anlamda sallarken, "Ya en azından biz ikimiz bir şekilde işten çıkıyorduk. Ama şimdi tek olacaksın." Dedi.

 

"Aman be Arda." Dedim ve devam ettim. "En fazla ölür cehenneme gideriz." Arda diğer eliyle arabanın bir köşesine vururken, "Tövbe de kız!" Dedi. Gülerek Arda'nın bu isteğini gerçekleştirdim. "Tövbe tövbe tövbe."

 

Varış noktamıza varmıştık. Kapıdaki korumalar bizi tanıdığı için hemen içeri aldılar. Aslan abi salonda oturmuş kucağında her zaman ki gibi kedisi kurt, gözünde korsan bandanası vardı. "Geçin şöyle." Dedi soğuk sesiyle. Arda ile önce birbirimize baktık, daha sonra tam karışsına beraber oturduk.

 

"Küçük." Dedi Aslan abi bana. "Efendim abi." Diye karşılık verdim hemen. Kedisini yere bıraktı, "Önemli bir iş var." Dedi. "Emret abi de " Dedim, Aslan abi yüzüme o kadar sert bakıyordu ki, konuşmaya çekiniyordum. "Başka biri var dedin ya, neden Arda değil?"

 

Burun kemerini sıktı ve devam etti. "Bana geldiğin zamanları hatırlıyor musun?" Hiç unutur muyum?..

 

*8 yıl önce*

 

Hava o kadar soğuktu ki resmen donacaktım. Kendimi bir durağa attım. Evden yeni ayrılmıştım, daha doğrusu atılmıştım. Canım annem üvey babamın gazı ile beni evden atmıştı. Sersefil, yalnız ve bir o kadar da üşümüş bir kızdım.

 

Durakta öylece otururken önümde duran araba ve içinden inen iki adam hiç iyi niyetli görünmüyorlardı. "Offf anam babam! " Dedi içlerinden sarışın olan. Esmer olan ise yanıma oturmuş ve siyah saçlarıma dokunuyordu. Burdan hemen uzaklaşmalıydım. Ayaklandığımda yanıma oturmuş olan esmer adam, kolumdan tuttu ve beni durdurdu.

 

Şimdi boku yemiştim işte.

 

"Nereye böyle yavru ceylan?" Dedi iğrenç sesiyle. Nefesleri bile çok fena bir şekilde içki kokuyordu. "Ben." Dedim korkarak,"Eve gidiyorum." Evet olmayan evime. Birbirlerine bakıp güldüklerinde, "Bak sen." Dedi esmer olan tekrar konuşarak. Sarışın olan da tam yanımda durup üzerime eğildiğinde, saçlarımı avuçları arasına aldı.

 

"Gel sen bizim eve." Dedi sarışın olan konuşmaya dahil olarak. Saçlarımı bıraktı ve o da aynı şekilde kolumdan tuttuğunda, oradan geçen arabayı fark edip son gücümle bağırmıştım. "Yardım edin!"

 

Araba biraz ilerde durdu ve içinden üç tane iri yarı adam indi. Hızla yanımıza gelirlerken, bu iki sarhoş adam halen kollarımı o kadar sıkı tutuyorlardı.

 

"Noluyor burda?" Dedi içlerinden biri. Kolumu tutan esmer adam cevap verdi buna, "Bizim kız evden kaçmış." Dedi. Ben ise hemen yalanladım. "Yalan söylüyor abi tanımam etmen ben bunları. Hem baksanıza leş gibi korkuyorlar." Dedim bir çırpıda. Adamlar önce birbirlerine baktılar, sonra aralarından biri aramıza girip beni yanına aldığında, sarışın olan adam itiraz etti.

 

"Versene lan kızı!" Dedi. İlk olarak konuşan adam yüzüne sert bir yumruk indirdiğinde, ben korku ile ağlamaya başlamış ve yanımda duran adamın arkasına geçmiştim. Adam ise beni ordan alıp gelen diğer arabaya binmem için konuştu. "Gel sen küçük kız, buraya bin. Başkan ile tanış." Dedi.

 

Başka çarem yoktu, ya bunu göze alıp binecektim ya da red edecek daha da tehlikeli yerlere düşecektim. Sadece başımı sallayıp kabul ederken, kolunu omzuma attı ve beni binmem gereken arabanın önüne getirdi.

 

Kapıyı açtı, bende açılan kapıdan içeri girdim. Arabada oturan adam çok garipti. Kolunda siyah bir kedi, gözünde ise korsan bandanası vardı. Ben başımı önüne eğip, ellerimle oynarken bu garip adam konuştu. "Ne işin var bu soğukta dışarda?" Dedi.

 

Evet çok mantıklı bir soruydu bu. Ne diyecektim? Annem evden attı mı?

Cesaretimi topladım ve adamın yüzüne bakarken konuştum, "Annem." Dedim ve gözümden gelen yaşı silip devam etti. "Üvey babam için evden attı."

 

"Öyle demek." Dedi soğukça. Ben ise başımı salladım sadece. Tekrar konuştu. "Yurda git o zaman."

 

"Gidemem." Dedim sakince. "Niyeymiş?" Dedi. "Yaşım neredeyse on sekiz." Dedim devam ederek. "Peki o halde." Dedi ve kedisini okşayıp, "Gel yarın yanımda işe başla." Yüzüne o kadar şaşırmış gibi baktım ki, adam bu halime güldü. "Bakma öyle küçük, benim yanımda güvendesin. Kime Başkan Aslan desen, önünde hazır olda beklerler." Dedi kendini överken.

 

Bende güçlü olmak istiyordum, hemde öyle bir güçlü olmak istiyordum ki, bütün herkes benden korkmalıydı. Aslı- ah hayır, annemin verdiği adı değil, kendime verdiğim adı kullanacaktım. Asil, Asil Demir dendiğinde korkudan altlarına kaçırmalıydılar. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve o malum teklifte bulundum.

 

"Bende senin gibi olmak istiyorum Aslan abi." Aslan abi yüzüme şaşkınlık ile baktı ve ağzından "nıç nıç nıç." Diye olumsuz nidalar çıktı. "Senden bir şey olmaz." Dedi. "Lütfen Aslan abi." Dedim yalvarır gibi. "Hangi şeyleri yapmam gerekiyorsa yaparım. Kaç sene eğiteceksen eğit, gıkımı çıkarmam."

 

Başını bir kez daha olumsuz anlamda salladı ve şoföre, "Eve sür." Dedi. Bir kez daha konuştum. "Aslan abi bana bir şans ver lütfen." Bir şey demedi. Sessizlik içinde geçen yirmi dakikalık yolculuğun ardından büyükçe bir bahçeye girdik. Arabadan şoförün kapıyı açması sonucu indim.

 

Kafamı kaldırıp eve baktığımda aynı şekilde bu da çok büyüktü.

 

Aslan abiyi takip ederken, büyükçe bir salona girdik. Aslan abi kedisiyle onun olduğu çok belli olan, sallanan bir koltuğa oturdu. Şöminenin başında olan bu koltukta arkası bana dönük şekilde sallanıyordu. "Eğer." Dedi konuşsarak. "Eğer işi öğrenemezsen bir daha gözüme görünme." Ne yani kabul mü etmişti?

 

Heyecanla, "Kabul ettin mi yani?" Dedim. Sadece, "Evet küçük." Dedi. "Tamam, tamam Aslan abi söz öğrenecem hepsini. " Dedim aynı heyecanla. Daha sonra yanımıza elinde bir çanta ile takım elbiseli bir adam geldi. Aslan abinin yanında durduğunda, "Başkan." Dedi ona bakmasını sağlayarak. "Ne yapalım kızı?"

 

Aslan abi, "İşi öğretin." Dedi, Hangi iş nasıl olacak bilmiyordum. Öğrenirdim ama, kindar bir kişiliğe sahip olsam da bana yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmaz ve birgün işime yarayacak olanı bulur kullanırdım. O günden sonra benimle Cengiz abi ilgilendi.

 

Giyimimden yemeğime her şeyime el attı. Aslında hiç göründüğü kadar korkunç insanlar değillerdi. Sadece biraz fazla adaleti arıyorlardı. Kendi sağladıkları adaleti. Bu da benim bu işte olmam için yeterli bir sebepti. Günlerce antrenman yaptım. En çokta koşu, günden güne de hızlandım.

 

Daha sonra ise atış çalıştık, önümde duran hedefler her geçen gün zorlayaşıyor ve çoğalıyordu. Boks maçları yaptım Cengiz abi ile, Cengiz abi tam bir yaşlı kurt idi. Bir gün yine maç yaparken, Cengiz abi karşı atağa geçerken, "Bak küçük kız, buralar öyle güllük gülistanlık değil." Dedi. Daha sonra ben atağa geçtim ve, " Bu yola bilerek girdim Cengiz abi. Sadece kindar biriyim ve intikam için de olsa burada olacağım." Dedim nefes nefese kalırken.

 

Birgün hiç unutmadığım bir an yaşandı. Aslan abi ilk kez beni bir toplantıya götürdü. Yuvarlak masanın etrafında bir çok adam oturuyordu. Aslan abi baş köşeye oturdu ve bende ayakta yani başında duruyordum.

 

"Beyler." Dedi konuşmayı başlatarak. "Bu kız benim bundan sonraki ortağım." Öyle deyince dünyalar benim olmuştu. Gece geçen uykusuz günlerim, gündüz geçen yorgun dakikalarım ve sonunda gelen o güzel haber. Herkes arasında bu konuyu konuşurken, "Beyler, şimdi gelelim asıl konumuza." Dedi Aslan abi. Dikkatleri üstüne çekmeyi başarmıştı.

 

"Yarın ki sevkiyat için bilirsiniz ki Cevdet rahat durmayacak. Onun içinde onunla ortağım ilgilenecek ve sizlerde ona yardım edeceksiniz." Dedi planı açıklayarak. Sıra bendeydi galiba. Adamlardan biri bu fikre karşı çıktı. "Bu küçük kız mı bizim işimize yarayacak yani?" Dedi.

 

Aslan abi ise bana güveniyordu, ya da bana öyle geliyordu.

 

"Ben tamam diyorsam konu kapanmıştır." Dedi. Ve işte o gün benim devrim başlamıştı. Asil Demir çağı.

 

Eve döndüğümüzde Cengiz abi bana kısaca planı anlatmış ve benim gireceğim kılığı. İlk defa o gün benliğimden çıkmıştım. Plan basitti aslında, ben Cevdet'i bir yerde tutacak ve sevkiyat gerçekleşene kadar oyalayacaktım. Tabi bu zamanda da eğer aksi bir durum olursa hemen Aslan abiye haber verecektim.

 

Üzerimde kırmızı dar ve diz üstü bir elbise vardı. Saçlarım ise üstten yarım at kuyruğuydu. Yüzümde ise abartı olmayan bir makyaj ve kulağımda ise bir kulaklık. Daha doğrusu bir dinleme cihazı. Hem ben karşı tarafı duyacak, hemde karşı taraf beni duyacaktı.

 

Eğlence mekanına girdiğimde Cevdet'i hemen gördüm. Ona o kadar kışkırtıcı bakışlar attım ki, aradan geçen yarım saatin ardından yanıma bir adamını gönderdi. "Hanımefendi, Cevdet Beyler sizleri masasına davet ederler." Dedi. Ben ise bir kez daha Cevdet'e bakış attım.

 

"Tabi memnuniyetle." Dedim adama cevap vererek. Adam yanımdan ayrılıp Cevdet'in yanına gitmişti. Eğilip kulağına bir şeyler söyledi ve tekrardan eski konumuza geçti. Bende elimde ağzımı kapayıp karşı tarafa bilgi verdim hızlıca, "Şimdi hedefe gidiyorum."

 

Yerimden kalktım ve bir kaç masa ilerimde olan Cevdet'in masasına vardım. Elinde bir bardak içki ve dört bir yanında ise iri yarı adamlar. Yanına oturduğumda elini uzattı, bende elimi uzattığımda, elimi öptü.

"Bir şeyler içmez misin?" Diye sordu kulağıma eğilip. Aslan abigiller, "İçme bir şey." Dediler hemen. Cilveli bir şekilde gülüp, " Bu saatlerde bir şey içmeyi tercih etmiyorum, gece daha uzun ve şimdiden sızıp kalmak istemem." Dedim sıcak nefesimi kulağına üflerken. O kadar hoşuna gitmiş olacak ki güldü. "Peki öyle olsun ." Dedi. Elindeki bardaktan bir yudum aldı ve sorular sormaya başladı.

 

 

"Seni daha önce hiç görmedim. Yeni misin buralarda?" Dedi daha yaklaşarak. Bende biraz utangaç bir tavır takındım bu sefer. "Hemen de bildin ya." Çapkınca güldü, " Olsaydın senin gibi bir güzelliği görmemezlik yapmazdım." Dedi. Bende gülüp, "Güzelden anlarım diyorsunuz yani?" Dedim.

 

"Siz biz yok, bana Cevdet de güzellik." Dedi. Bu sırada Cengiz abi kulağıma fısıldadı. "Yalnız kalacağınız bir yere gidin." Aklıma sadece bir şey geliyordu ve bunu kendimi kanıtlamak için de olsa yapacaktım. Hemen toparlanıp, "Peki Cevdet." Dedim ve devam ettim.

"Burası çok sıkıcı olmaya başladı. Yani biz şöyle senle baş başa bir yere mi gitsek?"

 

Bardağını bıraktı ve iki elinden biri arkamdan dolaşıp kalçamı buldu, diğer eli ise bacağımda konuştu. "Bende ne zaman sorsam diye düşünüyordum." Dedi. Yüzüne biraz daha yaklaştım ve, " O zaman buyur, bu gece beni uçur." Dedim. Kalçamdaki eli biraz daha sıkılaşınca derince bir nefes verdi. Bir yerleri şişmiştir şimdi.

 

Ellerini üzerimden çekip ayaklandı. Daha sonra bir elini bana kalkmam için uzattı ve beni de kaldırdı. Bende yanında durduğumda elini belime attı.

 

Bana eliyle yön verirken, leş gibi kokan sesini ağzıma doğru üflüyordu resmen. Ben ise sessizce adını zikrediyor ve onu biraz daha kışkırtıylrdum. "Dur kızım, şimdi şuracıkta becerecem seni ha." Dedi en son dayanamayıp. Ben ise bir gülmüş ve gözlerine kitlenmiştim.

 

"Az kaldı." Dedim sessizce. "Çok az." Aslında bunu karşı tarafta diyordum. Beni duyduklarından emindim. Dışarı çıkıp yalnız başınıza bir arabaya bindiğimizde şoför koltuğunda ben vardım. Sarhoştu ve her an kaza yapabilirdik. " Eee nereye gidiyoruz?" Dedim. Cevdet ise başını koltuğa yaslamış bana öylece gülerek bakıyordu. " Sen sür ben söylerim." Dedi.

 

Az bir araba yolculuğundan sonra istediği yere varmıştık. Burası bir oteldi. İnşallah karşı taraf beni duymuştur.

 

Arabadan indiğimizde, Cevdet hemen elimden tuttu ve otele koştu. Ben ise daha ne olduğunu anlamamıştım. Otele girip resepsiyondan anahtarı aldık. İkinci katta olan odamıza asansör ile çıktık. Asansörde bile eli kolu rahat durmuyordu. Ben ise sürekli olarak geldik az kaldı falan diyordum. Çünkü Cengiz abi bizi her an dinliyordu.

 

Odamızı bulduğumda içeri girdik, ve ben bir kez daha bilgi verdim. "Şimdi bu otel ve oda senin öyle mi?" Cevdet güldü ve, "Tabi ki de." Dedi.

 

Cevdet beni tuttuğu gibi yatağa atınca kulağımdan dinleyici çıkmıştı. Şimdi bitmiştim ben. Bağırarak, "Ay çıktı ya bu da." Dedim, Cengiz abinin beni anlamasını ümit ederek. Cevdet üzerimden kalktı ve, "Ne çıktı?" Dedi.

"Kulağımdaki işte." Dedim aynı tonda. Daha sonra güldüm ve devam ettim. Benden şüphe etmemeliydi. " Aman boşver zaten duyan gören olur gelir verir." Dedim.

 

Güldü tekrar. Elini omzuma attı ve, "Eridim bittim karşında." Dedi. Bende elimi boynuna attım. " Bende erimeye hazırım şuan." Dedim. "Öyle mi?" Dedi fısıltı ile. "Öyle." dedim aynı şekilde. Üzerimden kalktı ve elini kemerine attı. Bana baka baka kemerini çıkardı. Daha sonra ise pantolonu indi aşağıya ve en son gömleği. Boxerı ile karşımda dururken. Yanıma geldi tekrar. Kalbim çok hızlı atıyordu. "Hazır değilsin ama sen." Dedi.

 

Şaşırarak, "Nasıl yani?" Dedim. Elini elbisemin altından kadınlığıma attığında, ağzımdan bir inilti çıkmıştı. "Of." Dedi kendimi tutamayarak. Biraz geri çekildi ve bu sefer beni ters çevirdi. Ben ise halen ne yapmaya çalışıyor anlamıyordum. Zaman kazanmam lazımdı. Elleri saçlarımda gezindi önce.

Daha sonra eli elbisemin fermuarına gitti ve yavaş yavaş açtı. Fermuar kalçama kadar indiğinde, şuan çıplak bir belim vardı. "Daha fazla durmayacağım." Dedi kulağıma doğru.

Elbiseyi eliyle sıyırırken ben konuştum. "Bir dakika." Eli durdu. "Benim şu takılarımı çıkarmam lazım. Bir yerine batsın istemem." Dedim aklıma ilk gelen yalanla.

 

"Peki." Dedi üzerimden kalkarken. Ben ise elbisemi önden tutarak üstümden düşmesini engelliyordum. Makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdum ve tek tek takıları çıkardım. Bu sırada kapı çalındı. Ben Cevdet' e baktım. "Bir bak belki önemlidir." Dedim. Cevdet yataktan kalktı ve pantolonunu giydi, kemeri de üzerine taktığında kapıya yöneldi.

 

"Kim o?" Dedi. Kapının dışından Cengiz abinin sesini duydum. Çok şükür dedim kendi kendime. "Oda hizmeti." Dedi Cengiz abi. Cevdet, "Bir şey istemiyoruz." Dedi. Bende hemen k sırada fermuarımı çektim ve Cevdet'in yanına gittim. "Aç canım ne olcak?" Dedim gaz verir gibi. Kapıyı açtığında eş zamanlı bir silah sesi duyuldu,ama ucundaki susturucu sayesinde çok çıkmamıştı. Cevdet yere yığıldı oracıkta. Cengiz abi ise silahı yanındaki adama verdi ve odaya girdi.

 

"Aferin iyi iş çıkardın. Şimdi gidiyoruz." Dedi ve önden ilerlemeye başladı. Bende çıplak ayak onu takip ediyordum. Arabaya bindiğimizde, Aslan abi de burdaydı. "Aferin küçük." Dedi tebrik eder gibi. "Sayende abi." Dedim ve araba ilerlemeye başladı. O kadar yorulmuştum ki eve gelir gelmez odaya çıkıp uyumuştum...

 

*Şimdiki Zaman*

 

"Anladın değil mi beni küçük?" Dedi Aslan abi. Son kez planı anlatmıştı. Arda ile beraberce oradan ayrıldık. Eve vardığımızda Aslan abimin dediği gibi araştırma yapmaya başladım. Gideceğimiz yer bir Karadeniz şehri idi. Rize değildi ama yine de memleketimdi oralar.

 

Arda elinde bir tabak kremalı tavuklu makarna getirdi. Masaya bıraktı ve o da yatağa oturdu. "Soğutmadan ye." Dedi. "Allah razı olsun ağam." Dedim, bu benim teşekkür etme şeklimdi.

 

"Neler buldun?" Dedi Arda arkamdan. Bende dönen sandalye ile ona doğru dönüp, elime makarna tabağı ile çatalımı aldım. "İşte ordan burdan." Dedim ve makarnadan yemeğe başladım. O gün sadece Aslan abinin dedikleri döndü beynimde. Evet bana çok güveniyordu ama bir yabancı ile ne kadar çok iyi bir iş çıkartabilirdim ki?

 

İşte bunu bana işe başlayacağım adam ve işe başlayacağım zaman gösterecekti.

 

Rutin duşumu aldım ve kendimi yatağa attım. Bu benim son günümdü. Önce Arda'nın ailesi ile tanışacak ve pazartesi günü ise bu önemli işe başlayacaktık.

Bölüm : 04.02.2025 16:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...