
Hafta sonu gelip çatmıştı, ne çabuk geçmişti öyle. Arda salonda dört dönüyordu. Bunun sebebi ise tabi ki de ailesiydi. Arda onlara yalan söyleyecek ve beni de buna dahil edecekti, söyleriz söylemesine de sonra arkamızdan ne oruspumuz kalır ne de kahpemiz.
Kötü olan ben çıkardım her türlü, yarı yolda bırakacak olan ben olurdum. Hiç problem değil benim için, iş sonucta Arda'ya dokunuyordu. Onun için bırakın basit bir yalan söylemeyi ölürdüm bile. Arda bir o yana bir bu yana gidip gelmeye devam ederken, bende elimde ayna ve diğer elimde kırmızı rujum ile dudaklarıma renk veriyordum.
"Yeter be! Otur şuraya!" Dedim. Arda ise kolundaki saate baktı önce, "Kalk kız kalk, geç kalıcaz."Dedi telaşla. Oflayarak verdiğim nefesimi derince ve sakince aldım. "Arda daha uçağın kalkmasına üç saat var." Dedim.
"Az kalmış işte." Dedi ve eline ikimizin de bavulunu alıp,"Hadisene kızım!" Dedi kapıdan dışarı çıkarken. Mecburen ne derse yapacaktım. Bende ayağa kalktım ve elime kol çantamı alıp, kapıyı kitledim evden çıkarken. "Hadi!" Dedi arabaya binerken. "Aman be!" Dedim sinirle. Arabaya bindim ve havaalanına yarım saat olan uzaklıktaki evimizden ayrıldık.
"Şarkı açsana." Dedim Arda'ya. Beni o kadar duymuyordu ki mecburen buna da ben yapacaktım. Bunu sen istedin der gibi roman havası açacaktım elbet.
Cart! Curt!
Yırt onu yırt! Yırt!
"Bu ne?" Dedi anlamayarak. Hemen açıkladım. "Cart curt." Ofladı önce "Çok sağol, çok açıklayıcı oldu." Dedi alayla daha sonra. Bu telaşını bir an önce yenmeliydi. "Arda biraz sakin mi olsan?" Dedim ona doğru dönerek. Oflayarak konuştu, bu sırada alnından ter akıyordu. Havanın beş derece olması dışında bir sorun yoktu tabi.
Benim kocam makas atar,
Kağıt gibi seni yırtar.
"Bilmiyorum ki ortak, öyle bir sıkıntı bastı ki beni." Dedi alını peçete ile silerken. "Kral bak boşuna bu kadar telaş yapıyorsun. Tanışacağız ve döneceğiz." Dedim yumuşak bir sesle. Arda güldü birden, "Sevdiğim kız bana kral diyor var mı arttıran?" Dedi gülmeye devam ederken. "Hah şöyle be hacı." Dedim ve daha da çok güldük.
Havaalanı varmıştık ve burdan sonrası için sadece uçmak ve Adana'ya varmak vardı. Gerekli kimlik kontrolleri ve bavul taramasından sonra anons edilen uçağımıza bindik. Koltuklarımız yan yanaydı. Hemen uyku bandımı gözlerime çektim ve Arda'ya döndüm. "Hacı ben uyuyom, terso bir durum olursa anında." Dedim.
Eliyle göğsüne eyvallah der gibi vurdu. "Eyvallah ortak. İyi uykular." Dedi bide. Aslında uyku gibi bir düşüncem yoktu ama gözlerim çok yorgundu. Zihnin bulanıktı, ama iyiydim. Biz uçağa bineli daha bir saat olmuşken Arda'nın telefonu çaldı. Hemen gözümdeki bandayı sıyırdım, artık Arda'ya bakan bir gözüm vardı.
"Evet anacım yoldayız." Dedi. Demek ki arayan annesiymiş. Birisinin onu merak eden annesi olması çok güzel bir şeydi. Tabi eğer sizin yoksa, bu sizin için sadece buruk bir hayaldi.
"Yanımda o da, uyuyor ama." Dedi Arda beni soran annesine. "Tamam, tamam anacım herkese selam söyle. İnşallah üç saat kadar sonra ordayız." Dedi son defa konuşarak ve telefonu kapattı. "Annemdi." Dedi bu sefer de bana açıklama yaparak.
"Ne diyormuş?" Dedim. "Seni sordu, ne zaman gelirsiniz dedi. Bi de bütün aile toplamış seni görmek için." Dedi. Bandanayı kafamdan çıkardığımda Arda'ya öldürücü bakışlar attım. "Bütün aile?" Dedim sinirle. "Merak etme ortak sadece tanışma." Dedi rahatça. "Kimmiş o bütün aile?" Dedim ellerimi tırnak işareti yaparken.
"Üç halam ve çocukları, beş dayım eşleri ve çocukları, dört amcam eşleri, çocukları bide benim beş kardeşim anam ve babam." Dedi tek tek sayarken. Şimdi şuracıkta bayılabilirdim. "Ee yuh ama yani!" Dedim hafif yüksek çıkan sesimle. "Sakin ol sadece oraya vardığımızda benim yanımdan ayrılma, kimseye ters bir şey deme. "
Arda beni sakinleştirmek istiyordu ama bu şu anlık mümkün değildi. Ne yapsaydım? Yol yakınken geri mi dönseydim acaba? Yok yok sakin olmalıyım alt tarafı elli kişi kadar insanla tanışacak ve onların nefretini kazanacaktım. Çok bir şey değil canım sakin.
"Peki aşkım." Dedim dalga geçer gibi. "Alıştır kendini, sonra orda hacı dersin rezil oluruz." Dedi omzuna vurarak. "Hişt! Ağır ol koçum!" Dedim bu sefer. "Tamam, tamam." Dedi ellerini üzerimden çekerken. Elime telefonumu aldım bu sefer de. Bir kaç saat Instagram'da dolaşıp eğlensem hiç fena olmazdı. Instagram'a girdiğim gibi keşfetimde benim Levent Karacakaya ile olan görüntülerimi gördüm.
"Oha!" Dedim Arda'ya bakarak. "Ne oldu ortak?" Dedi Arda telaşla. "Baksana şuna!" Heyacanlı sesim ile Arda'nın daha da merak etmesini sağlanmıştm. Arda elimdeki telefonu alıp biraz baktığında yüzüne o kadar komik bir ifade gelmişti ki. "Ne oldu ortak?" Dedim merak eder gibi. "Allah düşmanımın başına vermesin, acısını ben bile hissttim." Dedi telefonu elime verirken. Neyden bahsettiğini anlamıştım.
Beğenme sayısı ve yorum sayısını görünce bir kez daha "Oha!" Dedim. Arda'da, "Bu sefer ne oldu?" Dedi. Yine telefonu ona çevirdim, "Ablan star bebeğim, şu yorumlara baksana!" Bir kaç yoruma göz gezdirdi. "Bir Instagram'a düşmediğin kalmıştı zaten." Dedi. "Kıskananlar çatlasın, kıskananlar çatlasın." Dedim ben Arda'ya inat.
Bu arada son yarım saatimiz vardı inmek için. Bu süre zarfında benimle ilgili yapılan bütün yorumlara baktım, herkes ne kadar iyi yaptığımdan bahsediyordu.
"Kıza bak, çok iyi yapmış ellerine sağlık."
"Üfff yapıştıııırr! Böylesine böylesi lazım."
"Geliyor! Geliyor! Gönlümün neşesi sultanı geliyor!"
"Dinsizin hakkından imansız gelir diye boşuna dememişler demek ki, helal olsun."
Telefonu kapattım, bugünlük bu kadar Instagram yeterdi. Uçaktan inmeden önce Arda son kez uyardı beni, "Bak en sevdiğim yemek şırdan, en sevdiğim tatlı künefe. Bambayı hayatta yemem."
"Tamam aşkım, relax. O iş bende." Dedim ve uçaktan indik. Çıkışlara geldiğimizde kalbim yerinden çıkacak kadar sert atıyordu. Bir çocuk bize doğru koştuğunda, Arda iki kolunu açtı ve dizlerine çöktü. Çocuk en sonunda gelip Arda'nın kucağına atladı. "Amcaa! Seni çok özledim!" Dedi heyecanlı sesiyle. "Bende gülüm bende." Dedi Arda çocuğu öperken. Hemen elimi tuttu ve bizi bekleyen orduya doğru yürümeye başladık.
"Oy anasının bir tanesi." Dedi aralarından biraz tombul olan teyze. Bu tombul teyzenin Arda'nın annesi olduğunu anlamak zor değildi. Ben sadece duruyordum. Kadın önce Arda'ya sonra bana sarıldı. Bu gerçekten içten bir sarılmaydı. "Hoşgeldin kızım." Dedi benden ayrılırken. "Hoşbulduk teyzecim." Dedim ve diğer herkesle de aynı şekilde tanıştık.
Eve vardığımızda çok yorgundum. Açtım ve uykum vardı.
Arda ile ikimiz biraz dinlenmek istediğimizi söyledik aileye. Herkes bunu hoşgörü ile karşılarken, aralarından bir kız sürekli olarak bana kötü kötü bakıyordu. Bunu elbet Arda'ya soracaktım. İkimize de ayrı odalarda yer yaptılar. Ben Arda'nın odasındaydım.
Siz:
Hayırdır senin o kuzenin sabahtır bana düşmanıymışım gibi bakıyor?
Ortak:
Boşver sen onu bana yapıyor aslında.
Siz:
Ne demek sana Arda'cım?
Ortak:
Neden onu seçmedim diye işte, aşıkmış bana da ayıptır söylemesi.
Dedi ve ben daha da fazla cevap vermedim. Biraz uyumak bana çok iyi gelecekti. Daha sonra onunda sırası gelirdi elbet. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama biri odaya girdiğinde hemen gözlerimi açtım ve ayaklandım. Arda'nın annesi Nazire teyze gülmüştü bu duruma, tabi işimizi bilmediğindendir. "Ay kızım Allah iyiliğini versin o neydi öyle?" Bende aynı sekilde güldüm ve, "Yabancı bir yerdeyim ya ondandır teyzecim." Dedim.
Yanıma geldiğinde, "Bana teyzecim deme kızım. Yakında oğlumun karısı olacaksın." Ha o mesele yani, olur teyzecim ama evlenirsek. "Kusura bakmayın lütfen özür dilerim." Dedim.
"Aman neyse, hadi yemek hazır." Dedi Nazire teyze konuyu kapatarak. Bende yerimden kalkıp, onu takip etmeye başladım. Dışarıdaki sofrayı gördüm ilk önce. En özlediğim şey galiba bir anne yemeğiydi.
"Gel şöyle yanıma otur." Dedi Arda, Nazire teyze hemen karşı çıktı buna tabi. "Yemeyiz karını. Bizimle otursun." Karını? Pardon? Ne?! Ben Arda'ya bakışlar atarken, Arda beni anlamıştı. "Yok anacım o kimseyle oturup yiyemez. Hele ki bu yemekleri hiç yiyemez." Bende usulca Arda'nın yanına yol alırken, hemen bir çırpıda oturdum. Aslında sofralar birleşikti ama bir sofra kadınların bir sofranın erkeklerindi. Bu nedenle de olsa ben erkek tarafına düşmüştüm.
"Ne yiyeceksin sen?" Arda'nın bunu demesiyle bakışlarımı asla yemeyeceğim yemeklerden aldım. "Bir şey olmaz yemeye çalışırım." Dedim gülümseyerek. "Biraz sabret yemeğe çıkarız birazdan." Arda beni anlıyordu. Herkes afiyetle önlerindeki şırdanları yerken ben ise sadece salata yemiştim. "Kızım neden yemiyorsun?" Dedi Bülent amca. Benim yerime Arda cevap vermişti. "Babacım o sakatat yemiyor." Evet ortak ben sakatat yemiyorum. "Ee bilseydik ona göre yemek yapardık." Dedi kadın tarafından biri. Bunu diyen ya bir teyzeydi ya da hala. "Yok efendim ben doydum zaten."
Ben izin isteyip sofradan kalktım. Mutfağa girdiğimde, arkamdan bana kötü kötü bakışlar atan Arda'nın kuzeni de gelmişti. "Ah canım benim hiç de bir şey yemedin?" Kendime bir bardak su doldurup arkamı döndüm, "Nazire teyzem sağ olsun benim için mükellef bir sofra kurmuş, yemiş kadar oldum." Dediğimde yüzünün aldığı şekil çok komik ve bir o kadar da iğrençti. "Sevgilim." Diyen Arda ile konuşmamız bölünmüştü.
"Ne yapıyorsun burda?" Diye de ekledi. Elimdeki bardağı gösterdim gözlerimle. "Hadi gel dışarı çıkalım, bir şeyler yer döneriz."
"Aşkım hiç gerek yok." Dedim sırf Sevda'yı sinir etmek için. Arda kapıdan tam olarak yanımıza geldiğinde, Sevda mutfaktan hızla çıkmıştı. Kendimi tutamayıp kıkırdağımda, Arda, "Ne dedi sana?" Dedi. "Niye yemek yemeğimi sordu. Aman boşver, az önce yeterince morardı." Başımı sağa sola salladım kıkırdamaya devam ederken.
Elimdeki bardağı yıkadım ve öyle bulaşık sepetine bıraktım.
Arda ile yan yana otururken, Sevda'nın bakışları her daim bizdeydi. Arda da buna inat, sürekli olarak bana sevgi hitaplarında bulunuyordu. En son "Hayatım uyuyalım istersen geç oldu." Dedi. "Ne aceleniz var Arda?" Diyen Nazire teyze ile, "Yok efendim oturuyoruz daha, değil mi Arda?" Dedim, Arda da eliyle ağzını fermuarladı ve başını olumluca salladı. Şimdi orta yerinden çatlayacak olan Sevda ile göz göze gelince, muhabbet açmak amaçlı ondan tarafa döndüm.
"Sevda sen kaç yaşındaydın?" Elindeki çay bardağını yere bıraktı. "23." Dedi. "Okuyor musun peki?" Dediğimde sempatik görünmeye çalışıyordum. "Hayır lise terkim ben." Bende elime çayımı aldım. Arda bu sırada önüme baklava ve künefe tabağını çekti. "Ye şunları, yemekte de bir şey yemedin." Diyerekte minik bir uyarıda bulundu.
Sevda bu görüntü karşında ayaklandı ve içeriye geçti. Herkes kendi arasında konuşurken, beni yine uyku basmıştı. Duş almam gerekiyordu ve bunu yapmasam hayatta uyanmazdım. Bunu Arda da benim gibi çok iyi biliyordu. "Duş almam gerekiyor." Dedim Arda'nın kulağına. "Benim odamda bir ebeveyn banyosu var git orda al duşunu." Yavaşça yerimden kalktım ve Arda da peşinden geldi. İkimizde aynı odaya girdiğimizde, eminim ki arkamızdan bize çok kötü bakmışlardı.
"Hemen çıkarım zaten sen sadece beni burda bekle. Biri gelirse çok utanırım." Dedim ve hemen küçük olan banyoya girdim. Sıcak su açtığım gibi gelince vücudum ıslanmış ve saçım da durulanmıştı. O kadar acele etmiştim ki on dakikalık duş üç dakikaya düşmüştü. Üzerimi de burda giyinecektim.
Rahat eşofman takımı giydim üzerime. Nasılsa uyacaktım şimdi. Banyodan çıktığımda Arda çoktan uyumuştu. Sessiz adımlarla odadan çıktığımda karşımda görmek istemiyeceğim biri vardı. Sevda elindeki çay tepsisi ile karşısında beni görünce, bide üstüne Arda'nın odasından bu vaziyette çıkınca pek memnun görünmüyordu.
Biraz yüksek çıkan sesiyle, "Sen hayırdır böyle?" Dedi. Yanından öylece geçip gitme isteği, bu hazır cevap kişiliğime çok terso gelmişti. "Gördüğün gibi duş aldım." Elindeki tepsiyi hemen arkasındaki aynalı masaya koyduğunda, üzerime çok hızlı bir şekilde gelmişti. "Bana bak, sen çocuk mu kandırıyorsun kızım?" Aboo bu beni dövecek şimdi, çok korkmuş olabilirim. "Haddini bil ukala, duş aldım dedim." Biraz daha yaklaştığında, elini kaldırıp vurma gibi bir saçmalıkta bulunacaktı. Kimliğimi açık etmek istemedikçe, beni buna zorlayan çok kişi vardı.
Arkamdaki kapıda açıldığına göre asıl cümbüş şimdi başlayacaktı. Arda uykulu haliyle aramıza girmekle kalmamış bide Sevda'nın kalkan elini bir çırpıda yere indirmişti. "Sevda sen çok olmaya başladın, karşındaki benim sevgilim var." Ah evet o sevgilisi de benim, kendimi övmek gibi olmasın ama ben çok güzel sevgiliydim. Sevda sesini dizginlemek ister gibi bir hava içindeydi.
"Siz burda, tövbe tövbe." Dediğinde olaya birde Arda'nın arkasından önüne geçip ben devam ettim. "Bana bak Sevda, Arda ile biz uzun zamandır zaten aynı evde yaşıyoruz. Demem o ki bırak aynı odayı aynı evi paylaşıyoruz. Bilmem anlatabildim mi?" Arda, "Boşver hayatım gel sen uyu." Dedi hafif sinirli çıkan sesiyle. Aslında rol de olsa ima ettiği şey asla kabul edilecek bir şey değildi ki, etmedim zaten. Şimdi annesine veya başkasına ne derse desin umrumda değildi.
"Sen geç odamıza ben geliyorum." Dedi Arda bana bakarak, tamam hayatım sen de hemen Sevda'yı bir güzel had bildir ve gel. Başımı salladım ve Sevda'ya da göz devirip arkamdaki odaya geri girdim. Hemen kapının arkasına geçip pür dikkat onları dinliyordum. "Arda." Dedi Sevda konuşmaya başlayarak. Arda ise hemen kesti. "Ne Arda ne? Sen benim sevgilime ne demek istediğinin farkında mısın kızım?" Değil Arda sen fark ettir. Bide ne duyayım ağlıyor, yüzsüz.
"Bitmedi işte, bitiremedim seni." Dedi ağlaya ağlaya. Arda'nın burdan bile ellerini birbirine vurup sıktığını anlayabiliyordum. Birden "Ben sana bakmam." Deyince içimden çıkan , Ohaa kızılcık şerbo! Arda bu aralar dizileri azaltsak mı koçum? Tepkisini saklayamadım ne yazık ki. Allah'tan içimden söylüyordum bunları.
"Nasıl yani?" Dedi, aha bu da kızılcık şerbo Fatih. Bunlar da dizileri pek takmış.
"Uzatma işte, sadece halamın kızısın. Ben Hilal'i çok seviyorum okey?" Hah şöyle hacı. Hadi şimdi Hilal'ine geri gel. Sevda yine bir şey demek istese de Arda bir kez daha kesti. "Şimdi gördüklerini birinin ağzından duyarsam kötü olur." Uyarıyı inşallah dikkate alırsın Sevda. Sevda'nın gidişini sinirle uzaklaşan ayak seslerinden anlamak zor değildi. Arda da dan diye odaya girince ben yere yapışmıştım haliyle. "Noluyo lan?" Dedi Arda en gerçekçi tepkisi ile. Yerde kendimi yan döndürüp saçma bir hal aldım. "Ay noluyo be?" Dedim salak gibi bide.
Elbette anlamıştı kapı dinlediğimi. "Sen kapı mı dinledin?" Skandal! Skandal! Skandal! Yalan ve iftira. "Yoo." Dedim. Yüzümde o kadar yalancı bir ifade vardı ki, ve o kadar çok sağa sola bakıyordum ki. Ele vermiştim kendimi. Ayağa kalktım hemen. "Görmeyeli çok değişmişsin kardeş." Dedim artistlik yaparak, bide yanağından makas aldım. "İki dakika oldu görmeyeli ortak." Yani? "Çok değişmişsin işte." Dedim ve devam ettim. "Hadi ben zıbaratto."
Odadan çıkıp benim için ayrılan odaya geçtim. Bu da Arda'nın odasıydı ama olsun. Kendimi yatağın üzerine attım. "Ohh dünya varmış be." Dedim kendi kendime. Cidden uyku çok mükemmel bir şeydi. Keşke her daim uyuyabilseydim.
Yorgun olan bedenin değilse, çaresi uyku değildir...
Saat gecenin kaçı idi bilmiyorum, bir vakit uyandığımda başımın ağrıdığını ve burnumun aktığını hissettim. Sanırım hava değişkenliği ve gece duş almam beni hasta etmişti. Oflayarak yerimden kalktım. Kimseyi rahatsız etmek istemiyordum, burda misafirdim ve bir misafir nasıl olunur gayet iyi biliyordum. Odadan çıktığımda bildiğim tek yer bahçe idi. Arda'ların büyükçe bir bahçesi ve bir asma ağacı vardı. Asma ağacının altındaki sandalyelerden birine bağdaş kurup oturdum.
Başımın ağrısına temiz hava da etki etmemişti.
Yerimden kalktım ve bu sefer de kendimi mutfağa attım. Su içecektim çünkü içim alev alev yanıyordu. Kendime temiz bir bardak aldım, suyumu doldurdum ve anca iki yudum alabildim. Gece gece içtiğim bu su benim midemi bulandırıyordu. Ordan da çıktığımda bu sefer de gidebileceğim tek yer vardı, Arda'nın odası. Aslında onu da rahatsız etmek istemiyordum ama bana verebileceği bir ilaç varsa, ki bu çok güzel olurdu. Benim açımdan çok harikulade geçerdi.
Kapıyı yavaşça açtığımda arda yerinden doğruldu. "Hayırdır inşallah?" Dedi uykulu haliyle. "Sanırım hava değişkenliğinden hasta oldum bir ilaç var mıdır bana göre?" Gözlerini ovdu, esnedi ve yerinden doğruldu iyicene. Artık yatakta oturuyordu. "Dur bakayım bir, sen de uzan yorma kendini." Dediğinde ayaklandı, odadan çıkıp mutfağa girdi. Bende ayakta öylece onu bekliyordum çünkü burda birine yakalanmak hiç istemezdim.
Arda beş dakika sonra elinde bir kaç ilaç ve bir bardak su ile geri geldi.
"Şunları bir okuyalım, hangisi uygunsa içersin. Eğer iyi olmazsan hastaneye gideriz." Hastane mi? Yok yok bu ilaçlar bana kesinlikle iyi gelirdi. "Bilirsin kolay kolay hasta olmam. Sabaha bir şeyim kalmaz." Dedim elimdeki reçeteyi okurken. Getirdiği üç ilacın ikisi grip ilacıydı ve bu da tam benim aradığım şeylerdi. Arda'nın elinden suyu da aldım ve ilaçları arka arkaya yuttum. "Hadi ben gider ortak iyi geceler sana. "
"Nereye?" Dedi çok zekice. "Odama?" Başka nereye olabilir ki? Başını olumsuzca salladı. "Burda uyu ateşin var zaten. Bir şey olursa haberim olur." Çok nazik ve güzel bir teklif olsa da kabul edilecek bir şey değildi. Hele ki aile evinde asla. "Yok yok, sabaha hiç bir şeyim kalmaz zaten." Hızla odadan çıktım. Çaprazında ve biraz ilerisinde olan Arda'nın kendi odasına geldim.
Basık çatlayacak kadar ağrıyordu. Burnumu çekmekten yara olmuştu. Neler çektim ben bu bir günde ya?
Elimle başını ovdum sürekli, bir faydasını görmedim ama olsun. Uykum çok fena olsa da vücudum içimdeki bu enfeksiyon ile savaştığından dolayı, uyuyamıyordum. Yatakta uzanıyordum şimdi de, ellerim ise başımın üstündeydi. Gözlerim sulanıyor ve durmadan burnum gibi akıyordu. Kapım çalınmıştı, Arda gelmişti.
"Nasılsın diye bakmaya gelmiştim." Dedi kısık sesle. Doğruldum, "Başım çatlayacak şimdi, ilaçlar da bir işe yaramadı." Dedim ve bunu o kadar halsizce söylemiştim ki, sanki şuracıkta bayılabilirdim. "Kalk o zaman kalk, hastaneye gidelim." İğneden korkan biriydim evet, bunu Arda çok iyi biliyordu ve ısrarla beni hastaneye götürmek istiyordu. "İğne yaptırmayız, serum alır döneriz."
Makul bir teklifti aslında, serum bir iğne olsa da en nihayetinde. Derin bir nefes aldım, yanı başımda duran telefonumu ve montunu da elime aldığımda Arda da babasının arabasını hazırladı. O kadar az bir sürede bir hastaneye gelmiştik ki şaşırmıştım. Hemen bir acile giriş yaptığımda, gecenin bu vakti olmasına rağmen kalabalıktı. Önümde çok kişi yoktu, buda benim şansımdı.
Doktor kısa bir muayeneden sonra Arda'nın özel istediği üzerine serum verdi. Acilin yatağında uzandığımda damarlarımdan geçen sıvıyı hissedebiliyordum. Kendimi ne kadar rahat hisetmek istesem de hiç değildim.
"Biraz bir şeyler yemek istersin diye bunları aldım." Arda'nın bunları demesiyle gülümsedim, beni düşünen biri. "Hiç canım istemiyor, bir an önce uyumak istiyorum." Elindeki tatlı tuzlu bütün alıştırmalıkları poşeti ile yere bıraktı. Yanımdaki boş bir sandalyeye oturdu. İkimizde bu serumun bitmesini dört gözle bekliyorduk. Saat sabahın ilk saatlerine geliyordu. En nihayetinde serum bittiğinde doktor bir kaç ilaç yazmıştı, sabahın bu saatinde bulamayacağımıza göre günün ilerleyen saatlerine kalmıştı.
"Gel bakalım Asil Hanım, korktun beni ." Ah canım Arda'm, benimle tam bir abi gibi ilgileniyordu. Arabaya güle oynaya bindim bu sefer.
"Kusura bakma." Dedim kendimi mahcup hissediyordum çünkü. "Bu saate kadar uykusuz kaldın." Arda sağa döndükten sonra, "Uyku köpeğin olsun ortak. Sen iyi ol yeter." Ayy kalbiiim!!! "Ya öyle mi?" Dedim çocuk gibi. "Öyle." Dedi beni bozmadan. Mutlu olmuştum gerçekten, "Bugün sevdiğin yemekler yapılacak. Doya doya ye tamam?" Yandan bir bakış attım kaşlarım havadayken. "Neymiş benim sevdiğim yemekler?" Dedim emin olmak ister gibi.
"Kuru fasulye, pilav yanında cacık." Oha cidden miii? "Bide." Dedi devam etmek isterken. "Bide?"Dedim devam etmesini isterken."Yanında kuru soğan." Torpidoya elimle bir kaç kez vurduğumda, "Yavaş ol kızım, araba zaten hurda." Dedi Arda. "Eğer bugün bu yemekler gerçekten yapılırsa dile benden ne dilersen." Dedim bir anlık gazla. "Demek öyle." Dedi şeytani bir şekilde. "Yok yok." Dedim, dediğim haltı temizlemek için. "Dedin dedin."
"Bir insanın üstüne bu kadar gidilmez." Dedim kendimi Zeynel Ergül'e benzeterek. Queen önce adamı öldürüp sonra da parçalamıştı, tam bir ikon. "Ben yanlış duydum demek." Dedi Arda pes eder gibi. "Aynen hacı ya, şurada iki hasta olduk bir dur da."
"Hacı deme anısı var." Dedi Arda. O kadar üzgün ve ciddi bir tonda demişti ki, ben bile bir anısı olduğuna inanmıştım. "Olsun anılar güzeldir."
Yolculukta yine bolca espiriler, dalga geçmeler ile geçmişti.
Evin bahçesine girdiğimizde, bahçede anne ve babası oturmuş bizi bekliyorlardı. Sıçtık. "Nerderdiniz siz?" Dedi Bülent amca. Arda elimden sıkıca tutarken, "Hasta olmuştu, ateşi yükseliyordu. Hasteneye gittik." Dedi.
"Bize niye haber vermediniz?" Dedi annesi bu sefer. Evet çok güzel bir soru. "Efendim." Dedim dikkatleri üzerime toplarken, "Kızmayın ben istemedim söylemesini, rahatsız etmek istemiyordum." Çok iyi bir gelin modeli değil miyim yahu?
"Olsun kızım." Dedi Bülent amca, Yumuşamıştı galiba. "İkinize bir şey oldu diye çok korktuk burda." Arda'nın elinden kurtulup Nazire teyzeye sarıldım. "Sen bizim için mi korktun tontomun benim." Dedim. Gülüp sıkıca sarıldığında, "He ya yavrum." Dedi. "Korkmaz olur muyum hiç?" Birbirimizden ayrıldığımızda iki koca adam bize öylece bakıyordu. Eh işte bir kadınlar böyleyiz. Yelkenleri hemen indirip kaldırırız.
Orda işi tatlıya bağladık, ben odama geçtim. Yatağa yattığım gibi uyumuştum elbet. Uyandığımda saat on buçuğa geliyordu. Yerimden fırladım hemen. Günlük bir şeyler giyindim. Adana çok sıcaktı çünkü, Şık olmak istersemde burdaki yakıcı ve bunaltıcı güneş buna çok güzel engel oluyordu. Bahçedeki hazırlanmak üzere olan sofrayı gördüğümde çok mahcup olmuştum. "Uyandın mı kız?" Dedi Arda'nın büyük ablası Şeyma. "Şeyma abla neden uyandırmadınız?" Dedim sitem ederek.
"Uyanıp ne yapacaktın?" Dedi diğer ablası Senem. "Yardım ederdim." Dedim bu sefer de Senem ablaya. "Aman kız sende otur yiyelim sonra ver elini Adana sokakları." Dedi küçük ablası Ayşe. Evet Arda'nın üç ablası iki abisi vardı. "Tabi olur." Dedim gülerek. Kahvaltı Arda'nın bana sürekli olarak bir şeyler yedirmeye çalışması ile geçti. "Sende iyicene hanım köylü oldun çıktın başımıza Arda Bey." Dedi abisi Erhan.
"Aman abi." Dedi Ayşe. "Bırak kırk yılın başı bir kız ona tahammül edebilmiş. Tadını çıkarsın." Böyle deyince Arda çok bozulmuştu. "Niye böyle dediniz ki şimdi, Arda gayet efendi ve nazik biri." Dedim, dedim çünkü üzülsün istemezdim. "Sen daha bilmiyorsun demek ki." Dedi Senem. "Neyi?" Dedim Senem'e karşılık olarak. "Lise zamanlarını." Demişti Senem ve "Abla." Dedi Arda uyarır gibi. Ah o korkunç anıların ve çok güzel arkadaşlıkların olduğu malum dönem. Lise zamanları çok güzeldi. Hele ki benim gibi meslek lisesinde okuduysanız.
"Tamam kızlar." Dedi Bülent amca. "Siz kendinize bakın önce." Oooo kaos.
"Konuş baba konuş." Dedi Murat abi. Arda ve Murat çok iyi anlaşıyorlardı. Bide bu benzerlikleri yok muydu, ikiz sanırsınız. Hayır hayır hayır, kesinlikle aklıma gelen bu şakayı içimde tutmalıydım. Asla Murat koyim de tur at dememeliyim. Kahvaltı şen şakrak geçip gitmişti. Şimdi ise kahvaltıdan kalan bulaşıkları halletmek vardı. Her ne kadar bana bir iş vermeselerde ben bir işin ucundan tutmaya çalışıyordum.
"Eee hadi kızlar gidelim." Dedi Şeyma. "Ayyy." Dedi Ayşe, "Ne giycez bu sıcakta?" Hakikaten çok sıcaktı. "Aman her zaman ki gibi bir elbise giy çıkalım işte." Dedi Senem. Ben olaya Fransız kalmıştım. "Hadi Hilal." Dedi Senem. "Hazırlan da çıkalım." Gitmeyi hiç istemiyordum ve beni kurtarabilecek
bir insan vardı. Arda. Mutfaktan odama girdiğimde elime telefonumu aldım hemen.
Siz:
Hemen bir bahane bul seninle konuşmamız gereken şeyler var. Ablanlar benimle dışarı çıkmak istiyorlar.
Ortak:
Rahatke ortak, o iş bende.
Eee hadi inşallah Arda. Odada dört gözle Arda'dan gelecek o güzel haberi bekliyordum. Kapım çalındı, heyecanımı saklamayı başararak, "Gel." Dedim. Arda başını kapıdan içeri soktuğunda, yüzünde başarmış gibi bir ifade vardı. "Hadi hayatım." Dedi. "Gidiyoruz." Omeygat! Başarmış demek kiii!!!
Nereye, nasıl ne zaman olduğunu bilmiyordum ama dışarı çıktığımızdan beridir o kadar çok eğlenmiştim ki, o kadar olurdu.
Önce bir dönerciye gittik, ordan bol soslu döner gömdük. Daha sonra bir lunaparka gittik, orda da sevgi adası diye bir adaya bir küçük deniz üzerinden gitmiştik. Üstüne çıkmadık, sadece yakından geçip geri döndük. O bile çok eğlenceli bir andı.
Lunaparktan sonra kendimizi melek girmez denen bir yerde bulmuştuk. Burda türlü türlü giyim eşyaları mevcuttu. Beğendiğim bir kaç çanta ve terliği aldım hemen. Fiyatları o kadar uygundu ki, bir çanta fiyatına üç çanta almıştım. Burda denildiği gibi çatışma falan da yoktu ayrıca, insanları çok sıcak kanlılardı. "Çok teşekkür ederim." Dedim kuru köprünün ordayken. "Niye?" Elimdeki salgamdan bir yudum aldım. "Eğlendirdin işte ondan."
"Ha o mesele." Dedi, "Boynumun borcu olsun o da." Bütün aldığım şeyleri Arda taşıyordu tabi ki de. Bu prenses kişiliğim ile bunları taşıyamazdım. "Gidelim artık, ayaklarıma kara sular indi." Dediğimde, "Hay hay efendim. Jet Arda Bayraktar ile on dakika içinde evde olursunuz." Dedi tam bir muavin edasıyla. Eve dolmuş ile dönmüştük ve tam da dediği gibi on dakika sürmüştü.
Aldıklarımı odaya kadar da getirdi. "Akşama uçak var, hazırlan evimize gidiyoruz." Dedi bide çıkmadan önce. Evet malesef bu akşam İstanbul'a dönüyorduk. Daha sonra ise ben Ordu'ya uçacaktım.
Yine bahçede hazırlanan akşam yemeğinde hep beraberdik, bu sefer teyzeleri, amcaları, halaları ve bütün kuzenleri gitmişti. Çok şükür, fazla insan fazla konuşma ve fazla dedikodu sevmem zaten. Sofranın üzerinde gördüğüm yemekler tamda Arda'nın dediği gibiydi. Yan yana oturduğumuzda , "Teşekkür ederim." Dedim sessizce. "Afiyet olsun, bolcana ye."
Güle oynaya yemiştik yemeği, tatlı olarak ise Adana'nın meşhur taş kadayıf tatlısı vardı. İçi hem cevizli hemde kaymaklı olanından vardı. Ben kaymaklı olanı daha da çok sevmiştim. Öyle mi iki tane yemiştim yemekten sonra. Tatlı ve çay içilirken Nazire teyze hüzünlenmeye başlamıştı bile. Arda'nın çok şanslı olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Yenen akşam yemeğinden ve tatlıdan sonra ma aile havaalanında bir veda gerçekleşti. Beni de kızları gibi gördükleri için, bende bu vedanın içinde idim. Her şey için bol bol teşekkür ettim. Ayrılıklar en çok anneler için zormuş bunu bir kez daha anladım.
Öyle ki Nazire teyze Arda'dan ayrılmak istemiyordu. Hangi anne çocuğundan ayrılmak isterdi ki?
Ha evet benim annem bunu yapmıştı...
Sonunda ağlayarakta olsa ayrıldı ve bizde anons edilen uçağımıza bindik. Uçak sessiz ve sakindi. Yolculuk ise aynı şekilde devam etmişti. Asla uyumamış ve uykusuzluktan ölmek üzere idim. Eve vardığımızda ilk olarak odama çıkıp kendini duşa attım. Hızla aldığım duştan sonra ise giydiğim rahat takım ile uykuya bıraktım kendimi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |